Prof. Dr. Sinsi
|
Friedrich Wilhelm Nietzsche Zerdüşt
-IV-
Sonra, hasta düşüp birkaç hafta Cenova'da yattım Arkasından bir yaşlı bahar geçirdim Roma'da; yaşamı olduğu gibi kabullenmiştim, -kolay iş değildi bu İstemeden düştüğüm, Zerdüşt ozanı için yeryüzünün bu en yakışık almaz yeri canımdan bezdirmişti beni aslında Kaçıp kurtulmak, Roma'nın karşıtına, Roma'ya düşmanlıktan kurulmuş olan Aquila'ya gitmek istedim; ben de günün birinde yakın akrabalarımdan birinin, tam gerektiği gibi bir tanrısız ve kilise düşmanının, Hohenstaufen'lerden o büyük imparator İkinci Friedrich'in (Sicilya kralı, 1220'den sonra da Kutsal Roma Cermen İmparatoru Papa'lara karşı savaşmış, afaroz edilmişti ) anısına böyle bir yer kuracağım Ama talihsizlik yakamı bırakmıyordu: Gene Roma'ya döndüm Hıristiyanlık düşmanı bir semt aramaktan usanarak, sonunda Piazza Barberini'ye (Roma'da bir alan Palazzo del Quirinale: İtalya kralının oturduğu saray ) fit oldum Korkarım bir seferinde kötü kokulardan elimden geldiğince kurtulmak düşüncesiyle, bir feylesof için sessiz bir odaları olup olmadığını Palazzo del Quirinale'de bile sordum -Adı geçen piazza'ya bakan yüksek bir odada oturuyordum, Roma ayağımın altındaydı; aşağılardan çeşmelerin şırıltısı duyuluyordu Bugüne dek yazılmış en yapayalnız türkü, Gece Türküsü, işte orada yazıldı; o sıralar bir karasevdalı ezgiyle bozmuştum, anlatılır şey değildi; bir de bağlaması vardı, hep şu sözlerle duyuyordum: "Ölümsüz olmaktan ölmüş"  Yazın, Zerdüşt düşüncesinin kafamda ilk olarak şimşek gibi çaktığı o kutsal yere (Sils Maria) dönünce, ikinci bölümü buldum On gün yetti Ne birinci bölüm, ne de üçüncü ve sonuncusu (Zerdüşt başlangıçta 3 bölüm olarak yayımlanmıştı Dördüncü bölüm sonradan eklenmedir ), hiçbiri daha uzun sürmedi Ertesi kış, yaşamımda ilk kez parıldayan sessiz, mutlu Nice göğü altında üçüncü bölümü buldum, -Ve işim bitti Hepsi bir yıl bile sürmedi Nice çevresinde yükseklerde bir sürü saklı köşe, yaşadığım unutulmaz anlarla kutsallaşmıştır benim gözümde "Eski ve Yeni Levhalar üstüne" adını taşıyan can alıcı bölüm, istasyondan kayalar içine kurulmuş eşsiz Arap köyü Eza'ya çıkarken yazıldı, -yaratıcı güç ne denli bol akarsa, kas çevikliği de o denli artıyor bende Beden coşmuştur: "Ruh"u karıştırmayalım işin içine  Çok zaman beni dans ederken görebilirdiniz; yorgunluk nedir bilmeden o dağ senin, bu dağ benim, yedi sekiz saat dolaşabiliyordum İyi uyuyor, bol bol gülüyordum, -bundan daha dinç, daha sabırlı olamazdım
"Düş gibi gelirdi bana dünya ve bir Tanrının masalı gibi; hoşnutsuz Tanrının gözleri önünde renkli dumanlar İyi ve kötü, sevinç ve acı, ben ve sen, -yaratıcı gözler önündeki renkli dumanlar gibi gelirdi bana Yaratıcı kendinden uzağa bakmak istedi, -bunun üzerine dünyayı yarattı
(  )
Yeni bir gurur öğretti bana ben'im, insanlara öğretiyorum bunu: başımı artık göksel nesnelerin kumuna gömmeyi, yeryüzüne anlam veren, yersel bir baş olarak özgür taşımayı onu!
(  )
Onlar hep geriye, karanlık çağlara doğru bakarlar: o zamanlar, doğrusu, başkaydı kuruntu ve inanç; usun çılgınlığı tanrıcalık, ve kuşku günahtı Pek iyi bilirim o tanrıca kişileri: kendilerine inanılsın ve kuşku günah olsun isterler Pek iyi bilirim kendilerinin en çok neye inandıklarını da
(  )
Siz bence, kardeşlerim, sağ gövdenin sesini dinleseniz: daha dürüst ve duru bir sestir o
(  )
İnsan altedilmesi gereken bir şeydir: bundan ötürü seveceksin erdemlerini -: çünkü onlar yüzünden yok olacaksın -
Zerdüşt - I Bölüm
-V-
Bu onar günlük çalışmaları bir yana bırakırsak, Zerdüşt'ü yazdığım yıllar, özellikle ondan sonrası benzersiz bunalım yılları oldu Pahalıya malolur ölümsüzlük: Karşılığı olarak birçok kez ölür daha yaşarken insan -Büyük işin öç alması dediğim birşey vardır: Her büyük iş, yapıt olsun, edim olsun, bir kez tamamlandı mı, o an yapıcısına karşı oluverir O zaten bu işi yaptığı için güçten düşmüştür-, artık yapıtına katlanamaz olur, onun yüzüne bakamaz Geçmişinde böyle kimsenin istemeyi bile düşünemeyeceği birşey, insanlık yazgısının düğümlediği birşey bulmak ve bunun yükünü taşımak şimdi!  Ezer insanı bu  Büyük işin öç alması! -İnsanın çevresinde duyduğu o ürkünç sessizliğe gelince, o da ayrı şeydir Yedi kattır yalnızlığın derisi; birşey işlemez içine İnsanlara yaklaşırsın, dostlarını selamlarsın: Gene bir ıssızlık, gene bir tek bakış yok karşılık veren Olsa olsa bir başkaldırma Herbirinde başka türlü olmak üzere, bana yakın herkeste gördüm bu başkaldırmayı; sanırım, karşıdakini en çok yaralayan şey, aramızda bir ayrım olduğunu birdenbire sezdirmektir, -saygı duymadan yaşayamayan soylu yaradılışlara pek az rastlanır -Bir üçüncüsü de, küçük sokmalara karşı aşırı duyarlığıdır derinin, tüm küçük şeylere karşı bir çeşit çaresizliktir Bunun nedeni de, bence her yaratıcı edimin, varımızı yoğumuzu, bütün benliğimizi koyduğumuz her edimin savunma güçlerinde gerektirdiği o korkunç tüketimdir Küçük savunma yetenekleri ortadan kalkmıştır sanki: Güç bütünlemesi yapamazlar artık -Çekinmeden şunu da söyleyeyim, insan daha kötü sindirim yapar, yerinden kımıldamak istemez, soğuğa karşı dayanıklılığı azalır, güvensiz olur, -çoğu zaman nedenler üzerinde bir yanılmadır güvensizlik, -Bir sefer, bu halimle, bir inek sürüsünün yaklaştığını, sürüyü daha görmeden, içimde yumuşak, insanca düşüncelerin doğmasından anlamıştım: Kanı sıcaktır onların  
"Ben ırmak kıyısında bir parmaklığım: tutunabilen tutunsun bana! Fakat koltuk değneğiniz değilim ben
(  )
Bütün yazılmış şeyler içinde yalnız, kanla yazılmış olanıseverim Kanla yaz: göreceksin ki kan, ruhtur
(  )
Okuru tanıyan, artık başka bir şey yapmaz okur için Bir okurlar yüzyılı daha geçsin, -ruhun kendisi de kokuşacaktır
(  )
Bir zamanlar ruh, Tanrıydı; derken insanlaştı; şimdiyse, yığınlaşıyor bile Kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil, ezberlenmek ister
(  )
Siz yükselmek isteyince, yukarı bakarsınız Bense aşağı bakarım, çünkü yükselmişim Sizden kim aynı zamanda güler ve yükselmiş olur? En yüce dağlara çıkan, güler bütün acıklı oyunlara ve acıklı ağırbaşlılığa
(  )
Bana diyorsunuz: "Hayata katlanmak güçtür " Yoksa ne işe yarardı sabahki gururunuz, akşamki yerinmeniz? Hayata katlanmak güçtür: siz de çıtkırıldım olmayın öyle! Hepimiz bulunmaz eşekler ve kancık eşekleriz Üzerinde bir damla çiğ var diye titreyen gül tomurcuğuyla ortak nemiz var bizim?
(  )
Ben ancak hora tepmeyi bilen bir Tanrıya inanırdım
Zerdüşt - I Bölüm
-VI-
Bu yapıtın yeri apayrıdır Ozanları bir yana bırakalım: Belki de hiçbir şey böylesine bir güç bolluğu içinde yaratılmamıştır daha "Dionysosca" kavramım en yüksek uygulanışını buldu burada; onunla ölçülünce, insanoğlunun yaptığı öbür işlerin hepsi zavallıca, olağan şeyler olarak görünür Bir Goethe, bir Shakespeare bu korkunç tutku içinde, bu yüksekliklerde bir an bile soluk alamazlardı; Dante Zerdüşt'ün yanında yalnızca bir inanandır, doğruyu kendi yaratan, dünyayı yöneten bir kafa, bir yazgı değildir Veda'ların ozanları rahiptirler, Zerdüşt'ün eline su bile dökemezler; doğruluğuna doğrudur ya, daha birşey değildir bunlar, hiçbiri bu yapıtın apayrı yerini, içinde yaşadığı gökmavisi yalnızlığı belirtemezler Ta bengiliğe dek şunu söylemeye hakkı vardır Zerdüşt'ün: "Çemberler çiziyorum çevreme, kutsal sınırlar; gitgide azalıyor benimle çıkanlar daha yüksek dağlara, -sıradağlar kuruyorum gitgide daha kutsal dağlardan " Tüm büyük kişilerin düşünce gücünü, iyiliğini bir araya getirseniz gene de Zerdüşt'ün bir tek konuşmasını çıkaramazsınız Bir sonsuz merdivendir O'nun üzerinde inip çıktığı; herkesten daha ötesini görmüş, daha ötesini istemiş, daha ötesini başarmıştır Gelmiş geçmiş bu en olumlu düşüncenin her sözü gene de bir karşı durmadır; tüm karşıtlıkları içinde toplamış, onlardan yepyeni, tek birşey yapmıştır İnsan yaradılışının en yüksek ve en aşağı güçleri, en tatlı, en delice, en korkunç olan şey o bir tek çeşmeden ölümsüz bir güvenle akar Yükseklik nedir, derinlik nedir, hiçbiri bilinmezdi Zerdüşt'ten önce; hele doğru hiç bilinmezdi Doğrunun bu vahyinde bir tek yer yok ki, öncüleri bulunsun, en büyüklerden biri önceden sezmiş olsun Ne bilgelik, ne ruhların derinliğine iniş, ne de konuşma sanatı diye birşey vardı Zerdüşt'ten önce: En tanıdık, en günlük olan şey burada hiç duyulmamış nesnelerden söz ediyor Tutkusundan tir tir titriyor deyiş; uzdillilik burada musiki olmuş; yıldırımlar savruluyor daha önce bilinmeyen geleceklere Dilin kendi özüne, imgeye bu dönüşü yanında, şimdiye dek bilinen en büyük, en güçlü simgecilik bir çocuk oyuncağı kalır -Zerdüşt nasıl da herkese iniyor, nasıl da biliyor gönül almayı! Üstelik hasımlarına, papazlara nasıl okşarcasına dokunuyor, onlarla birlikte acı çekiyor!- İnsan burada her an aşılmaktadır, "üstinsan" kavramı en büyük gerçek olmuştur burada, -şimdiye dek insanda büyük bilinen ne varsa, hepsi de sonsuz uçurumlar boyu aşağıda kalmıştır Bu mutlu sessizlik, bu tüy gibi ayaklar, bir an eksik olmayan bu hayınlık, bu kabına sığmazlık, Zerdüşt'ün kişiliğini yapan başka ne varsa, hiçbiri büyüklüğün ayrılmaz parçası olarak düşünülmemiştir daha önce Zerdüşt kendini işte bu yüzden, böyle geniş uzaylarda yaşayıp, en çelişik şeylere böylesine açık olduğu için, en yüksek varoluş biçimi saymaktadır; kendisinin bunu nasıl tanımladığını duyunca, onu başka birşeye benzetmekten vazgeçer artık insan
-en uzun merdiveni olan ruh, en derine inebilen, en geniş, en büyük ruh, kendi içinde en çok dolanıp gezebilen, yolunu en çok şaşırabilen,
o en zorunlu olan, seve seve atılan rastlantının içine, o varolan ruh, oluşu isteyen, varlıklı ruh, istemeyi ve açlığı isteyen,-
Kendi kendinden kaçan, en geniş çevrelerde yakalayan kendini,
en bilge ruh, kulağına çılgınlığın en tatlı şeyler fısıldadığı,
kendini en çok seven, içinde tüm şeylerin ileriye ve geriye aktığı, alçaldığı, kabardığı-
Ama bu Dionysos kavramının ta kendisi işte -Başka bir düşünüş yolu da oraya götürür bizi Zerdüşt örneğindeki psikolojik sorun şudur: Şimdiye dek evet denen herşeye, duyulmamış ölçüde, sözle ve eylemle hayır diyen kimse, nasıl gene de yadsıyan bir düşüncenin tam tersi oluyor; yazgıların en ağırını, yıkımlı bir ödevi taşıyan düşünce, nasıl gene böyle hafif, böylesine az yersel oluyor -bir dansçıdır Zerdüşt-; gerçeği en katı yüreklilikle, en korkunç olarak gören, o "uçurum gibi derin" düşünceyi düşünen kimse, nasıl oluyor da varlığa, onun bengi dönüşüne karşı durmuyor, -tam tersine evrensel olumlayışın, "o sonsuz, sınırsız evet ve amin deyiş"in ta kendisidir  "Ta uçurumların dibine dek taşıyorum bu kutsayan evet-deyişi"  İşte gene vardık Dionysos'a
"İnsan da ağaca benzer Ne denli yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli yaşam kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinliğe -kötülüğe
(  )
'Sonrasız Hayat'la baştan çıkıp çekilsinler bu hayattan
(  )
Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa, hiç değilse bilgi savaşçıları olun Onlar, bu türlü ermişliğin yoldaşları ve öncüleridir
(  )
Devlet mi? O da ne? Peki! Şimdi bana kulak verin, size ulusların ölümünden söz açacağım Bütün soğuk canavarların en soğuğuna devlet denir Soğuk soğuk yalan söyler o; ve ağsından şu yalan sürüne sürüne çıkar: "Ben, devlet -ulusum ben " Yalan! Yaratıcılardı ulusları yaratnalr ve onların üstüne bir inanç ve bir sevgi asanlar: böylece hayata hizmet ettiler
(  )
'Yeryüzünde benden büyüğü yoktur: düzenleyen parmağıyım ben Tanrının' -böyle böğürür o canavar
(  )
Orada, devletin bittiği yerde, orada başlar gereksiz olmayan insan: orada başlar gerekli kişilerin türküsü, o eşsiz, o benzersiz ezgi Oraya, devletin bittiği yere, -oraya bak, kardeşim! Görmüyor musun gökkuşağını ve köprülerini Üstinsanın?-
(  )
Sen yumuşak ve doğru olduğun için, dersin: "Suçsuzdur onlar küçükj varlıkları içre " Fakat onların dar gönülleri düşünür: "Suçludur bütün büyük varlıklar "
Zerdüşt - I Bölüm
|