Bilimin Açıklayamadığı 5 Olay |
08-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimin Açıklayamadığı 5 OlayBilimin Açıklayamadığı 5 Olay Bilim bugüne kadar pekçok teori ve kanun buldu Ama bazı olaylar varki bilim bunları açıklamada çaresiz kalıyor İşte onlardan 5tanesi… 1) ETKİSİZ İLACIN (PLASEBO) ETKİSİ NEDİR? Etkisiz ilaç verilen hastaların, tıpkı normal ilaç almış gibi kendilerini iyi hissetmelerinin nedeni nedir, bilinmiyor Süphesiz duymuşsunuzdur, ilaç yerine verilen etkisiz ilaçların, tıpkı ilaç almış gibi etki yaptığını Ama nasıl etkidiği ve nedeni bilinmiyor Plasebo etkisinin gücünü siz de evde bir deneyle görebilirsiniz, tabii bu deneyi üzerinde uygulayabileceğiniz birisini bulabilirseniz! Günde birkaç kez, birkaç gün boyunca birinin canını yakın Deney’in son gününe kadar ağrıyı morfin ile kontrol altına alın Bu son gün morfin yerine tuzlu su kullanın Sonuçta tuzlu suyun ağrıyı azalttığını göreceksiniz İşte plasebo etkisi buna deniyor Bu etki bazen çok güçlü olabiliyor Yukarıdaki deneyi ilk kez İtalya’da Torino Üniversitesi’nden Fabrizio Benedetti yaptı Doktorlar plasebo etkisinin onlarca yıldır farkında Benedetti, ayrıca Parkinson hastalarında da plasebo etkisini araştırdı Tuzlu suyun plasebo etkisinin hastalarda titreme ve kas sertliğini azalttığını gören (Nature Neuroscience, vol 7, p 587) Benedetti ve ekibi, hastalara tuzlu su verirken beyinlerindeki nöronların faaliyetlerini ölçtü Deneyde “Alt-talamik çekirdek”teki nöronların, tuzlu su verildikçe daha az tetiklendiği anlaşıldı Bu şekilde hastalığın semptomları düzelirken, nöron faaliyetleri de azalıyordu Benedetti bu deneyden elde edilen sonuçları şöyle değerlendiriyor: “Burada neler olup bitiğini öğrenmek zorundayız Ancak bir şey kesin: Beklentiler ve terapötik sonuçlar arasındaki ilişki, beyin-beden etkileşimini anlamak için mükemmel bir model oluşturuyor Şimdi bilim adamları plasebo etkisinin nerede ve ne zaman devreye girdiğini anlamaya çalışıyor Hastalıklar farklı da olsa altta yatan mekanizma aynı olabilir” 2) BIG BANG RADYASYONU YAYILIMI UZAYDA NASIL EŞİT OLUYOR ‘Ufuk Problemi’ adı ile bilinen olgu, ‘büyük patlama’dan geride kalan radyasyon yayılımının evrenin her yerinde nasıl eşit olarak dağıldığıdır Astrofizikçiler sorunu çözmek için göbek patlatıyor Evren anlaşılmaz bir şekilde tekdüzedir Görülür evrenin bir ucundan diğerine, uzayı bütünü olarak incelerseniz, kozmosu dolduran mikrodalga geri plan radyasyonunun sıcaklığının her yerde aynı olduğunu görürsünüz Bu ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir; ancak bir uçtan diğer uca mesafenin 28 milyar ışık yılı olduğu ve evrenin 14 milyar yaşında olduğu düşünülürse, bu sonucun ne denli anormal olduğu ortaya çıkar Hiçbir şey ışık hızından daha hızlı değildir Dolayısıyla ısı radyasyonunun, Big Bang sırasında ortaya çıkan soğuk ve sıcak noktalar arasındaki farklılığı eşitlemek için iki ufuk arasında yol alması mümkün görünmüyor Bu “ufuk problemi” kozmologların başını ağrıtan en önemli problemlerden biri Ortaya atılan ve herkes tarafından kabul edilmeyen görüşler var 3) EINSTEIN YANILIYOR MU? 10 yıldan daha uzun bir zamandır Japonya’daki fizikçiler varolması mümkün olmayan kozmik ışınları gözlüyorlar Kozmik ışınlar, evrende ışık hızına yakın bir hızda yol alan parçacıklardır Dünya’da tespit edilen bazı kozmik ışınlar, süpernova gibi şiddetli olaylar sırasında üretilir ve bunlar doğada görülen en enerjik parçacıklar Kozmik ışın parçacıkları uzayda yol alırken, evreni dolduran düşük enerjili fotonlarla çarpışarak enerjilerini yitirirler Einstein’ın özel görelilik kur—– göre bizim galaksimizin dışındaki bir kaynaktan çıkıp Dünya’ya gelen kozmik ışınlar, o kadar fazla sayıda enerji azaltıcı çarpışmaya maruz kalır ki, bunların maksimum olası enerjisi 5 x 10 19 elektronvolta çıkar Buna Greisen-Zatsepin-Kuzmin sınırı adı verilir Ne var ki son 10 yılda, Tokyo Üniversitesi’nden Akeno Giant Air Shower Array adı verilen 111 parçacık dedektörü, GZK sınırının üzerinde birkaç kozmik ışın tespit etti Kuramsal olarak bunların, enerji yitirmemiş olmaları için, bizim galaksimizin içinden gelmesi gerekir Ancak astronomlar galaksimizin içinde bu kozmik ışınların gelmiş olabileceği bir kaynak bulamadılar Peki bunlar nereden geliyordu? Bir olasılığa göre Akeno sonuçları yanlış olabilir Bir diğer olasılık ise Einstein’in yanılıyor olmasıdır Einstein’ın özel görelilik kur—– göre uzayın her yönde aynı olması gerekir Ancak parçacıkların bazı yönlere doğru daha kolay yol alması durumunda ne olacak? O zaman kozmik ışınlar enerjilerinin daha fazlasını koruyabilir ve GZK limitlerinin dışına çıkabilir Arjantin, Mendoza’daki Pierre Auger deneyindeki fizikçiler de bu sorun üzerinde çalışıyor 3000 kilometre kare üzerine yayılan 1600 dedektörden yararlanan bilim adamları, gelmekte olan kozmik ışınların enerjilerini tespit ederek Akeno sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecekler 4) HOMEOPATİK ERİYİKLER ETKİLİ Mİ? Homeopatik yöntem, kimyasal ilaçların sulandırılması esasına dayanır; tek bir ilaç molekülü içermeyecek noktaya gelinceye kadar sulandırılma devam etse dahi, suyun iyileştirme özelliğini koruduğu iddia edilir Bu nasıl oluyor? Belfast’taki Queen’s University’den farmakolog Madeleine Ennis ise homeopatiyi şiddetle eleştirenler arasında Homeopatinin hiçbir işe yaramadığını düşüncesinde Ennis, son makalesinde, iltihabi yangı durumunda ortaya çıkan insan akyuvarları üzerinde aşırı sulandırılmış histaminin etkilerini araştırdı Bu bozofiller, hücre saldırı altındayken histamin adı verilen maddeyi salgılar Bunlar bir kez salgılandığı zaman, histamin bozofillerin daha fazla salgılamasını engeller Farklı laboratuvarlarda tekrarlanan bu çalışma homeopatik eriyiklerin histamin gibi etki yarattığını ortaya çıkartmış Bu sonucun üzerine Ennis bu etkinin yok sayılamayacak kadar gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kalmış Bu nasıl oluyor? Homeopatlar kömür, örümcek zehiri gibi maddeleri etanol içinde eriterek, bu “ana eriyik”i su ile tekrar tekrar sulandırır Sulandırma düzeyinden bağımsız olarak homeopatlar, orijinal ilacın su molekülleri üzerinde iz bıraktığını iddia eder Ennis’in niçin konuya kuşkuyla yaklaştığını anlayabiliyoruz Kaldı ki homeopatik tedavinin, geniş kapsamlı, plasebo-kontrollü klinik bir deneyde bugüne dek yararlı olduğu kanıtlanmadı Ancak Belfast çalışması (Inflammation Research, vol 53, p 181) bazı şeylerin “etkin olduğunu” gösteriyor Enis diyor ki: “Bulgularımızı açıklamakta zorlanıyoruz Dolayısıyla başkalarını ileri deneyler yapması için teşvik ediyoruz Eğer bu ileri deneylerde sonuçlar olumlu çıkarsa kimya ve fiziği yeniden yazmamız gerekebilir” 5) KARA MADDE VAR DENİYOR, AMA NEDİR AÇIKLANAMIYOR! Fizikçiler, evrende bazı olayları açıklayabilmek için kara maddenin varolduğunu söylüyor Yerçekimi konusundaki bilgilerimizi galaksilerin nasıl döndüğü konusuna uyarladığınız zaman, ortaya yeni bir problem çıkar, çünkü galaksilerin hızla birbirlerinden ayrılması gerekir Galaktik madde merkezi bir nokta etrafında yörüngeye oturur, çünkü bunların karşılıklı kütleçekimsel cazibesi, merkezcil kuvvetler yaratır Ancak galaksilerde, gözlenen dönmeyi yaratacak miktarda kütle yoktur Amerikalı astronom Vera Rubin, 1970′li yılların sonlarına doğru bu anormalliği tespit etti Fizikçilerden gelebilecek en anlamlı tepki, görebildiğimizden daha fazla kütlenin varolabileceği doğrultusundaki önermeydi Burada sorun bu “kara madde”nin ne olabileceği konusunda kimsenin bir fikri olmamasıydı Şu anda hálá bu soruya kimse yanıt veremiyor Öneri bol ama bu konuda bir ortak bir görüş yok Bu da bilim adına utanılacak bir konu Astronomik gözlemlere göre kara madde evrendeki kütlenin yüzde 90′ını oluşturmakla birlikte, insanoğlu bu yüzde 90′ın ne olduğunu bilmemekte |
|