Prof. Dr. Sinsi
|
Manicilik
Manicilik (Manihæism, Manihaism) 3 yüzyılın son yarısında Mani tarafından kurulmuş bir dindir O güne dek bilinen tüm dinsel sistemlerin gerçek sentezi olduğu ileri sürülmüştür Manicilik aslında
Zerdüşt Düalizmi, Babilonya folkloru, Buddhist ahlak ilkeleri ve Zerdüştçülüğün kurucusu olan, 628-551 yılları arasında yaşamış kişi Bilgelik tanrısı Ahuramazda'nın kendisine görün-düğünü söyleyen Zerdüşt, Tanrı'nın kendisine Vohu Manah isimli bir melekle vahiy indirdiğini ve hakikati yayma görevi verdiğini söylemiştir
Hıristiyan unsurların bir karışımından oluşmaktadır Bu bileşimde önde gelen anlayış iki ezelî ilkenin, iyi ve kötünün, çatışmasıdır Bu bakımdan din tarihi araştırmaları, Maniciliği bir tür dinsel Düalizm (ikicilik) olarak sınıflandırmışlardır
Bu din, hem Doğu'ya, hem de Batı'ya doğru olağanüstü bir hızla yayılmış; Alm Christentum (n), Fr Christianisme (m), İng Christianity Îsâ aleyhisselâma gönderilen hak din Îsevîliğin bozulmuş hâline verilen ad Aslı bozulmuş semâvî dinlerdendir Semâvî din, değeri üstün ve yüce olan, ilâhî bir kaynağa dayanan ve tek Allah'a inanmayı kabul eden "hak din" demektir Hıristiyanlığın aslı, ilâhî vahye dayanır Bizzat Allahü teâlâ tarafından hazret-i Îsâ'ya gönderilmiştir
Kuzey Afrika, Afrika kıtasının kuzeyindeki bölgeye verilen isim Bugün Kuzey Afrika'da Fas, Cezayir, Tunus, Libya,Mısır Sudan devletleri bulunmaktadır Bölgede Müslümanlar çoğunlluktadır Yaygın olarak kullanılan dil ise Arapça'dır
İspanya, İspanya İber Yarımadasının beşte dördünü kaplayan bir Avrupa devleti Doğu ve kuzeydoğusunda Akdeniz, kuzey, kuzeybatı ve güneybatısında Atlas Okyanusu, kuzeydoğusunda Fransa ve Andoro Cumhûriyeti, batısında Portekiz bulunmaktadır Akdenizdeki Balear, Atlas Okyanusundaki Kanarya Adaları İspanyaya aittir
Fransa, Kuzey İtalya ve Fransa Cumhuriyeti ya da kısaca Fransa, (Fransızca République Française), Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, Monako, Andorra ve İspanya ile komşu olan, Batı Avrupa'da bir ülkedir Avrupa Birliği'nin kurucu üyesidir
Balkanlar'da bin yıl süre ile dağınık ve süreksiz biçimde varlığını devam ettirmiştir Oysa, asıl gelişimini doğduğu topraklar olan Mezopotamya, Babilonya ve İran'da gerçekleştirmiş ve Doğu'da etkisini 10 yüzyıldan sonralara kadar sürdürdüğü Balkanlar dağlık yer anlamına gelir Balkanları, Karadeniz ile Adriyatik denizi arasındaki genellikle dağlık ve engebeli sahalar oluşturur
Türkistan, Kuzey Hindistan, Batı Türkistan Asya kıtasında Türklerin yurdu manasına gelen büyük bir ülke Tabii coğrafyası, etnoğrafik ve tarihi manasıyla Türkistanın hudutları şöyledir: Güneyden Gürgan Nehri, Horasan Dağları, Kopet Dağı, Kuhi Baba, Mezdûran, Tapcak ve Ak Dağları, Hindukuş Sırtları, Mustag-Kuenker Sıradağları; doğudan, Doğu Türkistanın doğu hudutları, Sucav civarında 98°50 kuzey paraleli, 40°50 doğu meridyeni noktası; kuzeyden Cungarya ve Kazakistanın kuzey hudutlarını meydana getiren İrtiş Havzası v
Çin ve Çin Halk Cumhuriyeti, yüzölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülke Güney Doğu Asya'da yer alır Yüzölçüm 'dir Başkenti Pekin olan ülkenin resmi dili Çince, para birimi Yuan'dır Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir
Tibet'e kadar yayılmayı başarmıştır Mani'nin YaşamıMani (Manys, Manytos, Manentos, Manou, Manichios, Manes, Manetis, Manichæus) özel bir isim değil, bir saygı ifadesi ya da bir unvandır Mani sözcüğünün Aramice kökeni olan "Mânâ", ışık anlamına gelmektedir Mandeen ( Sabiilik) inancında bir cin olan "Mânâ Rabba" ise "Işık Kralı" demektir Bu bakımdan Mani sözcüğünün tam anlamının "aydınlatan" olduğu genelde kabul edilmiştir
Mani'nin gerçek adının bilinmemesine karşın, babası ve ailesi hakkında kesin bilgiler mevcuttur Babasının adı Fâtâk Bâbâk (Patekios, Patticius, Paftig, Arapça Futtûk) idi ve eski Med başkenti olan Ecbatana (Hamadan) kökenli bir aileden geliyordu Karısı, yani Mani'nin annesi ise soylu Arsaki hanedanı ile akraba olan Marmarjam'dı
Mani, 14 Nisan 216 tarihinde Babilonya'ya bağlı Mardinu kentinde ( Mardin) dünyaya geldi Fatak güçlü dinsel eğilimlere sahip bir kişi olmalıydı, zira bir süre sonra Ecbatana'yı terk ederek, Güney Babilonya'da bulunan "Menakkede" (Arapça Mugtasıla) adlı bir Mandeen tarîkatine katıldı ve küçük oğlunu bu inançlara göre yetiştirdi Mani'nin babası da, din reformu taraftarı olarak önemli etkinliklerde bulunmuş ve adeta oğluna öncülük etmiştir Mani dinsel eğitiminin yanısıra gençlik yıllarını nakkaşlık öğrenerek geçirmiştir
Mani'nin içinde büyüdüğü bu tarîkat hakkında pek ayrıntılı bir bilgi mevcut değildir Bir tür su ile arınma yani "vaftiz" uygulamasına sadık oldukları biliniyor Tarîkat üyeleri, günahlarından arınmak için hergün abdest alıyorlar ve yiyeceklerini de su ile temizliyorlardı Ayrıca, et yemiyorlar ve şarap içmiyorlardı Her üye kendine ayrılmış bulunan tarlada çalışmak zorundaydı Tarîkat'in yerleşik ve tarımsal görünümü bir Yahudi tarîkati olan Esseneler'i andırıyor Bu benzeşimi güçlendiren diğer bir öge de, kendi dinsel inançlarını tıpkı Esseneler gibi "Yasa" (Nomos) olarak adlandırmalarıdır Diğer önemli bir unsur da, bu tarîkatin, bir Yahudi uygulaması olan "Sabbat" gününe riayet etmesidir
Mani, 20 Mart 242 günü Gundeşapûr kentinde I Şahpur'un tahta geçme törenleri için ülkenin her yanından toplanmış bulunan kalabalığa öğretisini ilk kez ilân etti "Nasıl Buddha Hindistan'a, Zerdüşt İran'a ve İsa Batı topraklarına geldiyse, işte şimdi ben, Mani, Babilonya topraklarında Gerçek Tanrı'nın habercisi olarak peygamberliğimi duyuruyorum " Mani'nin bir süre sonra ülkeyi terk etmek zorunda kalmış olması, önceleri pek başarılı olamadığını kanıtlıyor
Mani, uzun yıllar süresince çeşitli ülkeleri gezerek öğretisini yaydı, Türkistan ve Kuzey Hindistan'da Manici topluluklar kurdu Nihayet İran'a geri döndüğünde, Şah I Şahpur'un kardeşi Perviz'i kendi inancına çekmeyi başardı Mani, en önemli yapıtlarından biri olan "Şahpurikan"ı Perviz'e ithaf etti Perviz, Mani'nin Şahın huzuruna kabul edilmesini sağladı ve böylece Mani I Şahpur'a dinsel mesajını aktarma fırsatını buldu
Ancak, bir süre sonra Mani tekrar bir kaçak olarak yollara düştü Farklı yörelerde kendi inancını yayma çabasını sürdürdü Bu geziler sırasında, öğretisini yayan ve güçlendiren uzun mektuplar kaleme aldı Bu dönemin sonunda yakalanarak hapse atıldı ve ancak 274 yılında I Şahpur'un ölümü üzerine özgürlüğe kavuşabildi
I Şahpur'un yerine geçen oğlu I Hürmüz, Mani'ye destek oldu Ne var ki, I Hürmüz'ün saltanatı yalnızca bir yıl sürebildi 274 yılında Şahpur'un diğer oğlu Behram tahtı ele geçirdi Bu saltanat değişimi Mani'nin sonunu hazırladı, zira Mazdeizm'e bağlı olan yeni Şah, her türlü yabancı inancın koyu bir düşmanıydı Yeni Şah I Behram, Mani'yi çarmıha gerdirdi Mani yandaşlarını yıldırmak amacıyla cesedi parçalandı, derisi yüzüldü, içine saman doldurularak kent kapısına asıldı Mani'nin ölüm tarihi 276-277 yılları olarak biliniyor ÖğretiO dönemden günümüze kalabilen resmî belgeler Mani'yi bir din sapkını ve bir şarlatan olarak tanıtıyorlar Ancak, XVIII yüzyıldan başlayarak yapılan araştırmalar Mani hakkında tüm bilinenleri değiştirdi Artık Mani, kimilerine göre yeni bir din kuran bir bilge, kimilerine göre de çeşitli dinsel öğretilerin, Zerdüşt inancının, Buddha'cı ahlâkın, Mithra kültünün ve Hıristiyan öğretisinin bileşimini gerçekleştirmiş bir dehâdır
Özellikle XX yüzyılda gerçekleştirilen bazı buluşlar, Mani'nin yaşam öyküsünün tümüyle gözden geçirilmesini gerektirdi Ortaya çıkarılan ve Mani tarafından bizzat yazılmış olduğu savunulan bu yeni belgeler, Mani'yi insanlığın kurtuluşunu müjdeleyen bir peygamber olarak göstermektedir Mani, insanlığın dinsel kurtuluşunun tarihsel bir akış içinde en önemli aşamalarını sıralarken, kendi öncülleri arasında Enoch'u, Nuh'un oğlu Sam'ı, Buddha'yı, Zerdüşt'ü ve İsa'yı saymıştır Mani, bu yazılarda, İsa'nın yaşamının belli başlı olaylarını özetlemiş, Havariler'in çabalarını, Paul'un misyonunu, Hıristiyan Kilisesi'nin yaşadığı krizi ve dünyayı düzeltmek için uğraş vermiş olan Marcion ve Bardanes gibi gnostikleri anlatmıştır Nihayet, İsa'nın müjdelemiş olduğu "Paracletos"un, yani bizzat Mani'nin döneminin geldiğini ilân etmiştir
"Paracletos" sözcüğü, Ruhulkudüs'e verilen bir isim olarak Yuhanna İncili'nde geçmektedir "Paracletos"un din dışı anlamı "şefaat eden, aracı, arabulucu" biçimindedir Özellikle, İsa'nın veda konuşmalarında "Avutucu, Gerçek Ruh ve Kutsal Ruh" adı altında sıkça yer almaktadır (Yuhanna XIV/16,26 - XV/26 - XVI/7)
Manicilik'te gerçek gizem, köktenci ve evrensel Düalizmdir Manici inanca göre bu gizem, Mani'nin ruhsal ikizi olan Paracletos tarafından Mani'ye aktarılmış ve Mani de bu gizemi öğretmekle görevlendirilmiştir Mani, on iki yaşındayken ilk kez göksel bir ziyarete tanık olduğunu ve ilk ilâhi açıklamaları aldığını ileri sürer Arap tarihçisi en-Nedîm'e göre bu ziyareti yapan "et-Taum" (ikiz anlamına gelen Nebatîce bir sözcük) adlı bir melektir Bu melek Mani'nin ikizi ya da ruhsal eşi olup, onu eğitip görevine hazırlayacak olan Paracletos'tur
Mani'ye göre Zerdüşt, Buddha ve hatta İsa'nın başarılı olamamalarının nedeni, kendi öğretilerini yazıya geçirmemiş olmalarında aranmalıdır Bu düşünce ile Mani, herkesçe anlaşılabilen basit bir dil kullanarak kendi öğretisini yazıya dökmüştür Manici yazıların halktan gördüğü yoğun ilgi, Maniciliğin karşısında olanların ve özellikle Hıristiyan Kilisesi'nin neden bu yazıları yok etmeye çalıştıklarını açıklamaktadır 279 Yılında, Roma İmparatoru Diocletianus, İskenderiye kentinde tüm Manici yazıların yakılmasını buyurmuştur Buna benzer yok etme çabaları yüzyıllarca sürdürülmüştür Halbuki, İsa'dan sonra II yüzyılın ortalarında İran'da doğan Manicilik inancı, henüz ilk yüzyılını tamamlamadan Doğu ve Batı'ya yayılmayı başarmıştı ve doğal olarak karşısındaki en büyük rakip Hıristiyanlıktı
Manicilik ile Hıristiyanlık arasında uzun ve sert bir kavga cereyan etti Hıristiyanlık bu kez karşısında, akılcı yöntemleri ve başarılı diyalektik çözümlemeleri olan, Hıristiyan Kilisesi modeline uygun örgütlenen ciddi bir hasım bulmuştu Her geçen gün, Manicilik karşıtı kilise kuralları, devlet buyrukları ve düalist öğretileri kötüleyen yapıtlar çoğalıyordu
Hıristiyan Kilisesi, Manicilik karşısında geçirdiği korkuyu bir daha asla unutamayacak, yüzyıllar boyunca karşılaştığı her düalist hareketi Maniciliğin bir devamı ya da hortlaması olarak kabul edecekti Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına karşın Vaudois'lar, Kathar'lar, Tampliye'ler Manicilik ile suçlanacaktı Artık, Hıristiyan Kilisesi'nin gözünde her sapkın inanç Manicilik olarak yaftalanacaktır Bu suçlamadan ne Luther, ne de Calvin kendini kurtaramayacaktır Oysa, Luther kendi yandaşları tarafından Kilise'nin Maniciliğe karşı son savunucusu olarak gösterilmiştir
Batı'daki Reformasyon hareketinden sonra, her ne kadar Kilise'nin dogmatik tutumunda önemli bir değişim olmadıysa da, Maniciliğin araştırılması ve daha iyi anlaşılması çabaları başladı Manici belgelerinin incelenmesi, Doğu ile Batı'yı Zerdüşt ile İsa'yı birleştirmeye uğraşmış bir bilgenin varlığını gösteriyordu Zamanla, eski İran ve Hind inançlarının daha iyi anlaşılmasıyla, Maniciliğin kaynaklarına dair yeni açıklamalar elde edildi Maniciliğin temel öğretisi olan gnostik düalizmin eski Zerdüşt inançlarının yanısıra, Hind öğretilerinde kök bulduğu ortaya çıkarıldı Böylece Manicilik; köktenci düalizm, Doğu pagan inançları ve doğacı dinlerden kaynaklanan, Zerdüşt'ten yola çıkarak düzenlenmiş ve İncil kalıbına dökülmüş bir gnostik Asya inancı olarak tanımlandı
Assyrioloji'nin gelişimi Manicilikte yeni nitelikler bulunmasını sağladı Böylece, Maniciliğin en eski köklerinin Kalde ve Babilonya'nın eski inançlarında yer aldığı anlaşıldı Sonuçta Mani dininin, Mezopotamya -İran düalizmi üzerine temellenen ve evrensel bir din niteliğine ulaşabilmek amacıyla Buddhizm ve Hıristiyanlık'tan aktarmalar yapan bir "syncretist" (bağdaştırmacı) inanç olarak Doğu'ya ve Batı'ya doğru genişlediği belirlendi Bu genişleme, Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında tam anlamıyla etkindi ve ancak İslâm tarafından kesin olarak durdurulacaktı Kısacası Mani, Zerdüşt inancının da kaynağı olan Kalde-Babilonya potasında, Buddhist ahlâk ilkelerini ve Hıristiyan öğretisini harmanlayan bir bilgeydi
Ortaya çıkarılan son bulguların ışığında, Manicilik bir büyük din olarak değerlendirilebilir Üstelik "kitaplı" bir din, bir misyoner dini, örgütlenmiş bir din, tüm büyük dinleri kendinde eritmek isteyen evrensel ve nihaî bir din Ancak tüm bu niteliklerden daha önemlisi, herşeyin başına iki ezelî ve karşıt iki ilkeyi, Işık ve Karanlığı yerleştirmiş olan ve İsa'nın gelişini müjdelediği "Paracletos" tarafından gizemleri açıklanan köktenci bir "gnosis"tir Manicilik Tüm yaşamı ve tüm bilgileri içerdiğini ileri süren bir toptancı gizem dinidir İsa başarısız olmuş, Aziz Paul ile Marcion'un çabaları boşa gitmiştir Gerçek Kilise'ni yeniden düzenlemekle görevlendirilmiş olan Paracletos-Mani zuhur etmiştir Örgüt ve RitüelManiciliğin örgütlenmesinde de Marcion örnek olarak alınmıştır Maniciler iki sınıfa ayrılmışlardır: gizeme ulaşmış olanlar ile sıradan inananlar ya da Mani'nin adlandırdığı gibi "Seçkinler" (ya da Yetkinler) ile "Dinleyenler" Manicilik'te kadınlar da seçkinlerin arasına kabul edilirdi Bir tür ruhban sınıfı olan seçkinler, çok zorlu hazırlık dönemlerinden ve çetin inisiyasyon törenlerinden geçirilirlerdi "Consolamentum" (Teselli) adı verilen inisiyasyon törenine pek önem verilirdi Bu aşamadan sonra, seçkinler "Tanrısal Işık" ile dolarlar ve artık bu ışığı dünyevî nesnelerle kirletecek eylemlerden kaçınırlardı Evlenmezler, mülk sahibi olamazlar, et yemezler, şarab içmezlerdi Tarım işlerinde çalışmamalı, hatta ekmeği bile doğramamalıydılar Günlük yiyecekleri ve yalın giysileri ile gezgin bir yaşam sürmeliydi seçkinler
Seçkinlerin ilkeleri, Buddhist keşişlerin disiplinine şaşırtıcı ölçüde yakındı Arada bulunan tek fark, Manici seçkinlere yerleşik yaşamın yasak olmasıydı Seçkinlerin yaşamı oldukça zordu Yaşamları üç mühürle bağlıydı: ağız, el ve gönül mühürleri  İlk mühür, tüm kötü yiyecekleri ve kötü sözleri yasaklardı İkinci mühür, canlı varlıkların içinde saklı bulunan ışığa verilebilecek her türlü zararı engellemek içindi; adam öldürmek, hayvan öldürmek, hatta meyva koparmak bile yasaktı Üçüncü mühür, Manicilik inancına ve temizliğine karşı çıkan her türlü düşünceyi yasaklamaktaydı
Doğal olarak, seçkinlerin sayısı pek azdı Tarihte ün kazanmış seçkinlerin son derece az sayıda olması da garipsenebilir Maniciliğe bağlı olanların büyük çoğunluğu "Dinleyiciler"den oluşuyordu Bunlar yalnızca Mani'nin "On Emri" ile bağlıydılar Bu on emir sırasıyla puta tapmayı, namussuzluğu, cimriliği, her türlü öldürme eylemini, zina yapmayı, hırsızlığı, yalancılığı, büyücülüğü, ikiyüzlülüğü ve Maniciliğe ihaneti yasaklıyordu Sıradan inananların ilk görevi seçkinlere neredeyse tapınma derecesine varan bir saygı beslemekti Dinleyiciler sık sık seçkinlerin önünde diz çökerek kutsanma talep ederler, buna karşılık sebze ve meyva verirlerdi Herkes için geçerli olan diğer dinsel görevler dua ve oruçtu
Dua öğle, akşamüstü, gün batımında ve güneş battıktan üç saat sonra olmak üzere günde dört kez zorunluydu Gündüz duaları güneşe dönerek yapılır, geceleri ise aya bakarak dua edilirdi Ne güneşin, ne de ayın görünmediği günlerde dua yönü kuzeydi Dua etmeden önce uygulanması kesin koşul olan bir arınma riti vardı Arınma işlemi su ile, ya da su bulunmazsa toprak ile yapılırdı Oruç zamanlaması da tıpkı dua gibi doğrudan astronomik olgulara bağlıydı Haftanın ilk günü güneşin onuruna (Sunday?) herkes oruç tutardı Seçkinler, haftanın ikinci günü de (Monday?) ay onuruna oruç tutmakla sorumluydular Ayrıca her yeni ayda, herkes ik gün oruç tutardı
Maniciliğin diğer rit ve törenleri hakkında bilinenler pek az Mani'nin ölüm yıl dönümünde gerçekleştirilen "Bema" töreni Maniciliğin en büyük kutlaması olarak biliniyor Bu törende sürekli dua edilir ve kutsal yazılar okunurdu Beş basamakla çıkılan bir platformun üzerine boş bir taht yerleştirilirdi "Bema" töreninin diğer ayrıntıları ne yazık ki bilinmiyor Ayrıca, Manicilikte vaftiz uygulamasının olduğu da kesin, fakat bu konuyu içeren kutsal yazılar kayıp olduğundan, Manici vaftiz töreninin hiçbir ayrıntısı bugün bilinmiyor Doğu'daki EtkileriHem Roma İmparatorluğu'nun, hem de İran'da Sasanîler'in baskısına karşın, Manicilik hızla yayıldı İran'ın Doğusunda bulunan ülkelerde çok başarılı oldu X yüzyılın başlarında, Arap tarihçi El-Birunî "Doğu Türklerinin büyük çoğunluğu, Çin ve Tibet'te yaşayanlar ve Hindistan'ın bir bölümü Mani dinine bağlıdırlar" diye yazmıştı Son zamanlarda Turfan kazılarında ortaya çıkarılan Manici resim ve edebiyat bulguları bu açıklamayı kanıtlamıştır Mani'nin ölümünden bir yüzyıl sonra, Manicilik Malabar kıyılarına kadar yerleşti Kara Balgasun'da bulunan ve bir zamanlar Nesturîler'e ait olduğu zannedilen Çince yazıtların, aslında Manici oldukları kuşku duyulmayacak biçimde belirlenmiştir
Doğu'da Manicilik, IV yüzyılın sonlarından başlayarak, Doğu İran'da sağlam bir sıçrama tahtası edinmiş ve buradan hareketle İpek Yolu boyunca Afganistan'dan Tarım Havzasına kadar yayılabilmişti Manicilik 762 yılında Uygurlar'da devlet dini olarak kabul edilmiş ve böylelikle Çin'e doğru genişleme olanağına da kavuşmuştu IX Yüzyılda Uygur devletinin yok olmasından sonra, Cengiz Han'a kadar Tarım havzasında varlığını sürdürmüştü Çin içinde ise, Güney kıyılarına kadar inerek, buralarda varlığını gizli bir din olarak devam ettirmeyi başarmıştı Çin'in Fukien eyaletinde XVI yüzyılda bile Maniciliğe rastlanmıştı
Manicilik İran ve Babilonya'da hiç bir zaman egemen din düzeyine yükselemedi, ancak Emevîlerin yönetimi altında geniş bir hoşgörü ve refaha ulaşabildi Maniciler kimi Emevî halifelerinden müsamaha gördüler, başkent Bağdat'ta az sayıda olmalarına karşın, Irak'ın bir çok köyüne yayıldılar Ancak, Emevîlere oranla çok daha az dinsel hoşgörü sahibi olan Abbasîler döneminde, Maniciler "zındık" olarak değerlendirilip baskı görmüşler, çeşitli suçlamalar nedeniyle cezalandırılmışlardır Bu suçlamalar arasında Düalizm, zina, akraba arası cinsel ilişki ve homo****üellik önde geliyordu Uygulanan baskılara karşın, özellikle Irak'ta bulunan Manici topluluk etkinliğini IX yüzyıla kadar sürdürmüştü Ancak, devam eden Abbasî zulmü, Maniciler'in toplu halde önce Horasan'a ve daha sonra, Maniciliğin bir devlet dini olduğu Uygur ülkesine göç etmelerine yol açmıştı
Maniciliğin, "Thomas İncili", "Addas Öğretileri" ve "Hermas'ın Çobanı" gibi Hıristiyan "apocrypha"larını (Kilise tarafından kabul görmeyen İncil metinleri) benimsemesinden dolayı, Thomas, Addas ve Hermas'ın Mani dininin ilk büyük havarileri oldukları söylentisi doğdu Addas'ın Doğu'da, Thomas'ın Suriye'de ve Hermas'ın da Mısır'da havarilik ettikleri varsayıldı
Manicilik, Mani'nin ölümünden önce bile, Filistin'de biliniyordu St Ephrem 378 yılında, hiç bir başka ülkenin Mezopotamya kadar Manicilik'ten etkilenmediğinden yakınmaktaydı Edessa'da (Urfa) 450 yılında güçlü bir Manici cemaat mevcuttu Emesus'lu Eusebius'un, Laodicea'lı George'un, Tarsus'lu Diodorus'un, Antakya'lı Chrysostomus'un, Salamis'li Epiphanus'un ve Bostra'lı Titus'un Maniciliğe karşı mücadele ettikleri biliniyor Tüm bunlar, Maniciliğin Batı Asya'da Hıristiyanlık için ne denli büyük bir tehlike olduğunu göstermektedir Ancak, Maniciliğin Hıristiyanlığa en fazla zarar verdiği ülke Mısır oldu İmparator Konstantin zamanında, Maniciliği benimsemiş olan İskenderiye valisi tüm Hıristiyan rahiplere görülmemiş bir sertlikle davrandı
Doğu Roma toprakları üzerinde, Manicilik en etkin olduğu düzeye 375-400 yılları arasında ulaştı ve sonra hızla geriledi VI yüzyılda bir süre için yeniden önem kazandı ve toplumun yüksek sınıfları arasında kabul gördü Bu dönemde İmparator Justinianus Manicilikle ciddi bir mücadeleye girdi ve kısa sürede Maniciliğin bu canlanma çabası da bastırıldı Ancak, bu çabalar Maniciliği tümüyle yok edemedi Bir süre sonra Manicilik, yeniden canlanarak, Paulician'lar ve Bogomil'ler adı altında Bizans İmparatorluğu'nu istilâ etti Batı'daki EtkileriBatı'da Maniciliğin esas yurdu Kuzey Afrika'ydı Mani'den sonra gelen ve ikinci Paracletos olarak adlandırılan Adimantus da Afrika'da etkin olmuşdu Maniliğin Afrika'daki en büyük önderlerinden biri de, IV yüzyılın sonlarında yaşayan Mileve'li Faustus'tur Mileve'de yoksul bir ailenin oğlu olarak doğan Faustus, gençliğinde Roma'ya yerleşmiş ve orada Maniciliğe girmişti Derin bilgi sahibi değildi, ama etkileyici bir konuşmacıydı
Manici çevrelerde ünü çok yaygındı 383 Yılında Kartaca'ya göç ettikten kısa süre sonra Hıristiyanlar tarafından tutuklandı, fakat herhangi bir ceza görmeden salıverildi 400 Yılında, Maniciliği öven ve Hıristiyanlığı, özellikle Eski Ahid'i yeren bir kitap yazdı Hıristiyan Pederlerinden ve Maniciliğin en önemli düşmanı olan St Augustinus bu kitaba tam otuz üç ciltlik bir yapıtla yanıt verdi
Faustus'un daha sonraki yaşamı hakkında bilgi mevcut değil Ancak, St Augustinus'un yirmi yıl boyunca kaleme aldığı sonraki yapıtlarında Manicilik'ten hiç söz etmemesi, bu süre içinde Maniciliğin etkisini giderek yitirdiğini gösteren bir kanıttır Vandallar'ın Afrika'yı ele geçirmesi üzerine, Maniciler son bir girişimle, Arius mezhebine bağlı Vandallar'ı Maniciliğe çekmeye çalıştılar 477-484 Yılları arasında hüküm süren Vandal Kralı Huneric'in bu girişime karşı tepkisi çok sert oldu ve Kuzey Afrika'daki tüm Maniciler ya sürgüne gönderildiler, ya da yakıldılar
Maniciliğin Batı'daki merkezlerinden biri de Roma kentiydi 311-314 Yılları arasında Papalık yapan Miltiades, "Liber Pontificalis" isimli eserinde, Roma'daki Manicilerden söz etmekteydi İmparator Valentianus'un 372 yılında çıkardığı bir ferman, Roma'daki Manicilerin kovuşturulmasını buyurmaktaydı 384-388 Yılları arasında da,Roma'da "Martari" adında yeni bir Manici tarîkat ortaya çıktı Bu tarîkat, özgün Mani öğretisini değiştirmeyi amaçlıyarak, seçkinlerin gezgin yaşamı terk etmesini ve bir tür manastır düzenine girmesini öngörmekteydi Martari'ler en büyük direnci Maniciler'den gördüler
VI yüzyıldan başlayarak, Manicilik Batı'da neredeyse tümüyle yok oldu Her ne kadar sağda solda, kimi gizli topluluklar ve düalist tarîkatlar varlığını sürdürdüyse de, bunların Babilonya'lı peygamber Mani ile doğrudan ya da bilinçli bir ilintisi mevcut değildi Ancak tam beş yüzyıl sonra, XI yüzyılda Doğu'dan, Bizans ve Bulgaristan yolu ile gelen Paulician'lar ve Bogomil'ler Batı'yı etkilediler Bunların düalist öğretileri, Kuzey İtalya ve Güney Fransa'da tohumlanabilecek verimli alanlar buldular ve böylece tarihte ilk kez Hıristiyan topraklarına yönelik Haçlı Seferlerine yol açmış olan Kathar hareketinin temellerini attılar SonuçBu denli sıradışı bir teoloji ve insanın yazgısından çok "Işık" için ilgi besleyen bir dinsel inancın, böylesine hızla yayılıp itibar görmesi oldukça yadırgatıcı bulunabilir Ancak, gnostik efsanelerin bolluğu, ne denli akıldışı olursa olsun, bu tür yaratılış öykülerine inanmaya hazır geniş halk kitlelerinin varlığını göstermektedir Ayrıca, III yüzyılda Roma'nın baskıcı ve mutsuz dünyasında, tıpkı Hıristiyanlık gibi, herkese kurtuluş vaadeden bir inancın yayılma olasılığının ne ölçüde yüksek olduğu Manicilik örneğinden açıkça anlaşılmaktadır
Maniciliğin kısa sürede yayılması, ne ondan önceki, ne de sonraki dinsel inançların yayılmasına benzemez Zira Manicilik, diğer dinlerin aksine, kabul edildiği ülke ve topluluklarda hiç bir temel politik ve sosyal değişim yaratmayı öngörmemiştir Bu durum Manici misyonerlerin görevlerini zorlaştırmış, zaten bir bileşim olarak doğan dinlerini, diğer ulusların kültürel ve toplumsal koşullarına adaptasyon gereğini yaratmıştır
Maniciliğin tümüyle entellektüel düzeyde kalması ve toplumsal-politik değişimler yaratmakta iddiasız olması en zayıf özelliğiydi Kısacası Manicilik anti-sosyal olması yüzünden başarısızlığa uğradı Bu sert ve savaşçı çağlarda, uygarlıklarını barbar saldırılarına karşı koruma endişesindeki yöneticiler, bu denli edilgen bir inancı onaylayamazlardı Toplumsal kuralları hiçe sayan, yandaşlarına başıboş dolaşıp çalışmayı reddetmelerini ve sadaka ile geçinmelerini buyuran, hayvanların öldürülmesine bile karşı çıkan barışçı bir inancın baskı ve zulüm görmesi kaçınılmazdı Örgütsel yapıları da, ağır baskılardan sonra yaşamını sürdüremeyecek kadar dayanıksız ve edilgendi
|