Mevlânâ Celaleddin-İ Rumi |
08-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlânâ Celaleddin-İ RumiBiyografi bilgi kutusu kişi_adı=Mevlânâ Celâledddin-i Rumi resim_adı=Mawlana rumijpg resim_başlığı= Sufizmin önemli isimlerinden, Fars şair ve ilahiyatçı doğum_tarihi= 1207 doğum_yeri=1207 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler Afganistan sınırları içerisinde yer alan Afganistan Demokratik Cumhuriyeti merkezi Asyada dağlık bir kara devleti Başkenti Kabil'dir Yüzölçümü 657500 km2 nüfusu Soyyet işgali öncesi nüfusu yaklaşık 15 milyon olan ülkenin nüfusu bugün 1424000 (1998)'dir Ülkenin Resmi dili Peştuca ve Farsça'dır Resmi para birimi Afgani dini İslam'dır Doğu ve Batı Asyayı birleştiren ana mihver üzerinde olup, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, İran, Pakistan ve Çin ile çevrilidir Horasan yöresinde, Belh şehri ölüm_tarihi=Horasan İran'ın doğusunda ve kuzeydoğusunda yer alan bölgeye verilen isim Farsça bir kelime olan Horasan "Güneşin yükseldiği yer" anlamına gelir Sasaniler zamanında ülkenin kuzeydoğuna bu isim verildi 17 Aralık 1273 ölüm_yeri= Konya Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (d 1207 - ö 1273), İslâm ve tasavvuf dünyasında tanınmış bir Fars şair, düşünce adamı ve Mevlevi yolunun öncüsüdür Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (Rumi adı, Anadolu`ya yerleşip orada yaşadığı için (o dönemde Anadolu`ya ``Diyarı-ı Rum`` deniliyordu); Efendimiz manasına gelen ``Mevlânâ`` ise, kendisine karşı duyulan büyük saygının belirtisi olarak verilmiştir), dönemin İslam kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan ve ``Sultan-ül Ulema`` (Bilginler Sultanı) lakabıyla anılan Bahaeddin Veled`in oğludur Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled`in ölümünden bir yıl sonra, 1232 yılında Konya`ya gelen Seyyid Burhaneddin `in manevi terbiyesi altına girmiş ve dokuz yıl O`na hizmet etmiştir ==Hayatı== ===Babasının ölümüne kadar olan dönem===Harzemşah hükümdarları Bahaeddin Veled`in halk üzerindeki etkisinden her zaman tedirgin olmuştu; çünkü o, insanlara son derece iyi davranır, ayrıca onlara her zaman anlayabilecekleri yorumlar getirir, derslerinde kesinlikle felsefe tartışmalarına girmezdi Söylenceler, Bahaeddin Veled ile Harzemşah hükümdarı Alaeddin Muhammed Tökiş (ya da Tekiş) arasında geçen bir olaydan söz eder: Bahaeddin Veled bir gün dersinde, felsefeye ve felsefecilere şiddetle çatmış, onları İslam dininde var olmayan şeylere (bid`at) uğraşmakla suçlamıştı Ünlü İslam felsefecisi Fahrettin Razi buna çok kızdı ve onu Muhammed Tökiş`e şikayet etti Hükümdar, Razi`yi çok sayar ona özel olarak itibar ederdi Razi`nin uyarıları ve halkın Bahaeddin Veled`e gösterdiği ilgi ve saygı bir araya gelince, kendi yerinden kuşkuya düşen Tökiş, Belh kentinin anahtarlarını ona gönderdi Bu, benim yerime iktidarı sen kullan, anlamına gelen bir davranıştı Söylendiğine göre bu davranışı bir yerde iki sultan olmaz diye karşılayan Bahaeddin Veled, hemen göç hazırlıklarına başladı, ailesini, kitaplarını, sadık müritlerini yanına alarak ülkeden ayrıldı (1212 ya da 1213) Mevlânâ Celaleddin-i Rumî türbesileft Nişapur kentinde ünlü şeyh Feridüttin Attar onları karşıladı Aralarında önemli konuşmalar geçti Küçük Celaleddin de bu konuşmaları dinliyordu Attar, `` Esrarname`` (Sırlar Kitabı) adlı ünlü kitabını Celaleddin`e hediye etti ve yanlarından ayrılırken küçük Celaleddin`i kastederek, yanındakilere bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor dedi Bahaeddin Veled`e de, umarım yakın bir gelecekte oğlunuz alem halkının gönlüne ateş verecek ve onları yakacaktır diye bir açıklama yaptı (Mevlânâ ``Esrarname`` `yi her zaman yanında taşımış, `` Mesnevisinde Attar`dan ve onun kıssalarından sık sık söz etmiştir) Kafile, Bağdat`ta üç gün kaldı; sonra hac için Arabistan`a yöneldi Hac dönüşü, Şam`dan Anadolu`ya geçti ve Erzincan, Akşehir, Larende`de (günümüzde Karaman) konakladı Bu konaklama, yedi yıl sürdü On sekiz yaşına gelmiş olan Celalettin, Semerkandlı Lala Şerafettin`in kızı Gevher Hatun ile evlendi Oğulları Mehmet Bahaeddin (Sultan Veled) ile Alaeddin Mehmet, Larende`de doğdular Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, sonunda Bahaeddin Veled`i ve Celaleddin`i Konya`ya yerleşmeye razı etti Onları yollarda karşıladı Altınapa Medresesi`nde konuk etti Başta hükümdar olmak üzere saray adamları, ordu ileri gelenleri, medreseliler ve halk, Bahaeddin Veled`e büyük bir saygıyla bağlanıyor, müridi oluyordu Bahaeddin Veled 1231`de Konya`da öldü ve Selçuklu Sarayı`nda ``gül bahçesi`` denilen yere defnedildi Hükümdar yas tutarak bir hafta tahtına oturmadı Kırk gün, imarethanelerde onun için yemek dağıtıldıBu mesneviside böylece sona erdi ===Babasının ölümünden sonraki dönem=== Babasının vasiyeti, sultanın buyruğu ve Bahaeddin`in müritlerinin ısrarlı ricaları sonucu Celaleddin babasının yerine geçti Bir yıl süreyle dersleri, vaazları ve fetvaları o verdi Sonra, babasının öğrencilerinden Tirmizli Seyhit Burhaneddin Muhakkik ile buluştu Tirmizli olduğu için Tirmizi diye anılan Burhaneddin, Konya`daki bu buluşmada genç Celaleddin`i o çağda geçerli olan bütün İslam bilim dallarından sınava soktu ve gösterdiği başarıdan sonra bilgide eşin yok; gerçekten seçkin bir ersin Ne var ki, baban hal ehli (gönül ve ruh adamı) idi; sen kal ehlisin (söz adamı) Kal`i bırak, onun gibi hal sahibi ol Buna çalış, ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman Güneş gibi alemi aydınlatabilirsin dedi (Sultan Veled (Mevlânâ`nın oğlu) ünlü `` İbtidaname`` (Başlangıç Kitabı) adlı kitabında olayı böyle anlatır) Bu uyarıdan sonra, Celaleddin 9 yıl boyunca Burhaneddin Muhakkik Tirmizi`ye müritlik etti, ``seyr-ü sülük`` denen tarikat eğitiminden geçti Halep ve Şam medreselerinde öğrenimini tamamladı, dönüşte Konya`da hocası Tirmizi`nin gözetiminde art arda üç kez çile çıkarttı, ``riyazete`` (her tür perhiz) başladı Hocası artık Kayseri`ye dönmek istiyor, Celaleddin onu bırakmıyordu Günün birinde Tirmizi, öğrencisinden habersiz yola çıktı ama yolda atı tökezleyip düşünce ayağı incindi Dönüp Konya`ya geldi ve Celaleddin`e neden beni bırakmıyorsun? diye sordu O da hocasına neden gitmek istiyorsun? dedi Tirmizi bu soruya şu yanıtı verdi: Buraya güçlü bir gönül aslanı yöneldi, sana gelecek Ben de bir din aslanıyım Biz birbirimizle geçinemeyiz, birbirimize ağır geliriz Bu açıklamadan sonra Tirmizi, Kayseri`ye gitti ve 1241`de orada öldü Celaleddin, Konya`ya yönelen o gönül aslanını bir süre bekledi Ne var ki, hocasını unutamıyordu Bütün kitaplarını ve ders notlarını topladı ``Fihi-Ma Fih`` (Ne Varsa İçindedir) adlı yapıtındaki açıklamalarında sık sık hocasından alıntılar yaptı Beş yıl boyunca medrese fıkıh ve dinbilim okuttu, vaiz ve irşatlarını sürdürdü 340pxMevlânâ Türbesi`nin içerden görünüşü ===Tebrizli Şems=== 1244`te Konya`nın ünlü Şeker Tacirleri (Şeker Furuşan) hanına baştan ayağa karalar giymiş bir gezgin indi: Adı Şemsettin Muhammed Tebrizi (Tebrizli Şems) idi Yaygın inanca göre Ebubekir Selebaf adlı ümi bir şeyhin müridi idi Gezici bir tüccar olduğunu söylüyordu Sonradan ``Makalat`` (Sözler) adlı kitabında da anlattığına göre, bir aradığı vardı Aradığını Konya`da bulacaktı, gönlü böyle diyordu Yolculuk ve arayış bitmişti Ders saatinin bitiminde İplikçi Medresesin`ne doğru yola çıktı ve Mevlânâ`yı atının üstünde danişmentleriyle birlikte gelirken buldu: atın dizginlerini tutarak sordu ona: Ey bilginler bilgini, söyle bana, Hz Muhammed mi büyüktür, yoksa Bayezit Bistami mi? Mevlânâ yolunu kesen bu garip yolcudan çok etkilenmiş, sorduğu sorudan ötürü şaşırmıştı: Bu nasıl sorudur? diye kükredi O ki peygamberlerin sonuncusudur; O`nun yanında Bayezit`in sözü mü olur? Bunun üstüne Tebrizli Şems şöyle dedi: Neden Hz Muhammed `kalbim paslanır da bu yüzden Rabbime günde yetmiş kez istiğfar ederim` diyor da , Bayezit `kendimi noksan sıfatlardan uzak tutarım, bedenimin içinde Allah`tan başka varlık yok` diyor; buna ne dersin? Bu soruyu Mevlânâ şöyle karşıladı: Hz Muhammed her gün yetmiş makam aşıyordu Her makamın yüceliğine vardığında önceki makam ve mertebedeki bilgisinin yetmezliğinden istiğfar ediyordu Oysa Bayezit ulaştığı makamın yüceliğinde doyuma ulaştı ve kendinden geçti, gücü sınırlıydı; onun için böyle konuştu Tebrizli Şems bu yorum karşısında Allah, Allah diye haykırarak onu kucakladı Evet, aradığı O`ydu Kaynaklar, bu buluşmanın olduğu yeri ``Merec-el Bahreyn`` (iki denizin buluştuğu nokta) diye adlandırdı Oradan, birlikte, Mevlânâ`nın seçkin müritlerinden Selahaddin Zerkub`un hücresine (medresedeki odası) gittiler ve ``halvet`` (iki kişilik kesin bir yalnızlık) oldular Bu halvet süresi hayli uzun oldu (kaynaklar 40 gün ile 6 aydan söz eder) Süre ne olursa olsun, Mevlânâ`nın yaşamında bu sırada büyük bir değişme oldu ve yepyeni bir kişilik, yepyeni bir görünüm ortaya çıktı Mevlânâ artık vaazlarını, derslerini, görevlerini, zorunluluklarını, kısaca her davranışı, her eylemi terk etmişti Her gün okuduğu kitapları bir yana bırakmış, dostlarını, müritlerini aramaz olmuştu Konya`nın hemen her kesiminde, bu yeni duruma karşı bir itiraz, bir isyan havası esiyordu Kimdi bu gelen derviş? Ne istiyordu? Mevlânâ ile hayranları arasına nasıl girmiş, ona bütün görevlerini nasıl uutturmuştu Şikayetler, ayıplamalar o dereceye vardı ki, bazıları Tebrizli Şems`i ölümle bile tehtid ettiler Olaylar böyle üzücü bir görünüm kazanınca, bir gün canı çok sıkılan Tebrizli Şems, Mevlânâ`ya Kur`an`dan bir ayet okudu Ayet, işte bu, sen ile ben`in arasındaki ayrılıktır anlamına geliyordu Bu ayrılık gerçekleşti ve Tebrizli Şems bir gece habersizce Konya`yı terk etti ( 1245) |
|