|  | Granada |  | 
|  08-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   GranadaGranada, İspanya'nın İspanya İber Yarımadasının beşte dördünü kaplayan bir Avrupa devleti  Doğu ve kuzeydoğusunda Akdeniz, kuzey, kuzeybatı ve güneybatısında Atlas Okyanusu, kuzeydoğusunda Fransa ve Andoro Cumhûriyeti, batısında Portekiz bulunmaktadır  Akdenizdeki Balear, Atlas Okyanusundaki Kanarya Adaları İspanyaya aittir  Endülüs eyaletinde bulunan bir şehirdir  Endülüs, Müslüman Araplar'ın Güney Batı Avrupa'yı fethinden sonra bu topraklar için kullandıkları coğrafî bir isimdir  Eskiden İberya (Iberic, Iberia, İbâriye) adıyla anılan ve Cebelitarık (Gibraltar)-Atlas Okyanusu'ndan (el-Bahru'l-Atlasî) Pirene dağlarına (el-Bürt, el-Bürtât, Pirineos, Pyrenees) kadar olan bu bölgeye Yunanlılar tarafından "Bateka", "İspanya", "Spania" veya "Hispania" adı verilmiştir   Endülüs Emevileri'nden kalan Endülüs Emevileri, Emevilerin yıkılmasından sonra, Endülüste (Güney İspanya) yeni bir devlet kuran hanedandır  756da kurulan Endülüs Emevi Devleti, 1031e değin varlığını sürdürdü  Endülüs Emevilerin tarihi, emirlik ve halifelik dönemleri olarak ikiye ayrılır  El Hamra Sarayı ile ünlüdür  Şehir, düzenle-tarihNisan 2006 Türkçede Gırnata adı ile de bilinir   2004 itibarı ile şehir merkezinde nüfus yaklaşık 250  000, tüm ilde ise 500  000'dir  250  000 civarında bir nüfusa sahip olan Granada şehri, Avrupa'nın yüksek dağları arasında sayılan Sierra Nevada'nın eteklerindeki bir vadide kurulmuştur  Albaicin ve Alhambra adlı iki tepe kenarında gelişen şehrin denizden yüksekliği ortalama 650 m  dir  Bu iki tepenin arasından Darro nehri geçer ve ilerde Genil ırmağıyla birleşir  Granada'nın arkasında gökyüzüne uzanan yüksek dağlar ise, tepeleri Akdeniz kıyısına kadar uzanan ünlü Sierra Nevada'dır (En yüksek tepesi 3481 m  rakımlı Mulhacen)   Şehrin güneybatı tarafında uzanan büyük düzlük Granada Ovasıdır (Vega Granada)  O vadinin sonunda görülen dağlar Gırnata Sultanlığının topraklarının bittiği yer olduğu için, Gırnataya saldıran haçlı orduları hep o taraftan gelmişlerdir  Vega ovası, Genil ırmağı ve Vega nehri tarafından bolca sulandığı için, verimli tarımsal topraklara sahip büyük bir düzlüktür  Yüksek Dağlarla (Sierra Nevada) çevrili olması sebebiyle rüzgardan korunan, ılıman bir iklime sahip olan ve mümbit toprakları bulunan bölge, bu sebeple eski çağlardan beri çeşitli toplulukların yerleşim yeri olmuştur   Granada şehri en parlak çağını, Müslümanların (Beni Ahmer) yönetiminde olduğu 13-15  asırlar arasında yaşamıştır  Tarık bin Ziyad'ın 711'deki çıkarmasından kısa bir süre sonra İslam ordusu buralara ulaşmış, ama Gırnata şehri uzun süre Kurtuba'daki halifeye bağlı, özelliksiz kentlerden biri olmuştur  Bölgede tarımın gelişmesi ve nüfusun artması üzerine, ancak 10  yy  da Alhambra tepesine bir kale inşa etme ihtiyacı duyulmuştur  Endülüs tarihinde 3 kere cereyan eden Küçük Sultanlıklar döneminde Gırnata'da da kısa süreli bağımsızlıklar yaşanmıştır  Muvahhitlerin 1212'de Kastilya kralı 3  Ferdinant'a yenilmesinden sonra ülkede merkezi otoritenin kaybolması üzerine 1232'de 1  Muhammed (Muhammed bin Ahmer) Granada'da Nasiri Sultanlığı'nı kurmuştur  Kurtuba ve İşbiliyye gibi şehirlerin düşmesinden sonra oradan göç eden Müslüman halkın da katılımıyla giderek güçlenen bu sultanlık, İberya yarımadasında kalan son İslam devleti olarak tam 260 yıl hüküm sürer  Bugün Granada'ya gelen ziyaretçilerin hayranlıkla seyrettiği Elhamra Sarayı da bu dönemde yapılmıştır   Granada şehrinin ilk yerleşim bölgesi, bir tepe üstüne kurulu olan Albaicin semtidir  Vega ovasının mümbit topraklarını gören İberler ve Romalılar bu tepeye yerleşmişler; İslam ordularının öncüleri de kısa sürede buraya ulaşarak, aynı tepeyi merkez edinmişlerdir  Müslümanlar zamanında El- Bayezin diye adlandırılan tepenin etrafı surlarla çevrilmiş; 11  yy  daki ilk Mülûk'ut-Tavaif (Küçük Sultanlıklar) Dönemi'nde yaşanan kısa süreli bağımsızlıkta (Ziri Emirliği) bu tepeye küçük sultan kasrları inşa edilmiştir  13  yy  da Nasiriler bölgede bağımsızlıklarını ilan edince Albaicin yerine Alhambra tepesini ikamet merkezi olarak seçmişlerdir  Ancak halkın yaşadığı bu bölgedeki surları da düşman saldırılarına karşı tamir ettirmişler, hatta ikinci sıra surlarla takviye etmişlerdir  Şüphesiz Alhambra tepesi girişinin Albaicin semtinden olması da alınan bu ek güvenlik çemberinde önemli rol oynamıştır   Hıristiyanlar Granada'yı işgal ettikten sonra şehrin ova tarafında kalan engebesiz kısmına (La Plataforma) kendileri yerleşmişler; Endülüslüleri ise (resmi kontrolün daha kolay oluşu sebebiyle) Albaicin ve Alhambra tepelerinde yaşamaya zorlamışlardır  Bu sebeple Albaicin'deki evlerin özelliklerini ve eski mimari tarzlarını, diğer yerlere göre daha çok koruduğu görülür  İki-üç katlı, teraslı veya çatılı beyaz evler, dar sokaklar, yaz sıcağını serinliğe dönüştüren palmiye ağaçları ve atmosfere hakim olan üç renk (beyaz, yeşil ve kiremit rengi) bu semtin özelliğidir  Evlerin içinde küçük birer bahçeyi andıran avlular (Patios) da Endülüs döneminden miras kalan mimari güzelliklerdendir   Albaicin semtinin belli noktalarında Granada'nın ve Elhambra Sarayı'nın görülebildiği, güzel manzaralı alanlar (Mirador de San Nicolás ve Mirador de San Cristóbal gibi) bulunur  Buraya gelenlerin, özellikle grup vakti şehrin ve sarayın görünümünü izlemeleri gerekir  Mirador de San Nicolás kilisesinin kuzeyinde, Granada'da yaşayan Müslümanların inşa edip Temmuz 2003de ibadete açtıkları La Mezquita de Granada adlı cami vardır  Avrupa'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi, İspanya'da da yerli halktan İslamiyeti kabul edenlerin sayısı giderek artmaktadır   Endülüs döneminde bu semtte ibadet edilen cami ve mescitlerin tamamı Hıristiyanların işgalinden sonra ya yıkılmış veya kiliseye çevrilmiştir  Bu sebeple sadece bu semtte 17-18 tane kilise mevcuttur  Sevilla ve Cordoba merkez camilerinde olduğu gibi, bu camilerden bazılarının sadece minareleri korunarak (San Juan de los Reyes, San Cristóbal, Santa Ana ve San José kiliselerinde olduğu gibi) çan kulesine çevrilmiştir  Albaicin'in tarihi evlerinin en önemlilerinden biri olan ve Sultan Mulay Hasan'ın (Ebu Hasan Ali) boşadığı ilk eşi Ayşe için yaptırdığı Dar al-Horra adlı köşk de işgal sonrası aynı kaderi paylaşmıştır  Köşkün bahçesine Kraliçe İsabella'nın isteğiyle Convento de Santa Isabel la Católica adlı manastır yapılmış, köşkün önemli bir kısmı da bu inşa sırasında yıkılmıştır   Albaicin tepesi ile Alhambra arasından geçen Darro nehri bugün "El Bañuelo" diye adlandırılan bir semt hamamı vardır  İşgalden sonra Kastilyalılar şehirdeki bütün hamamları yıkmışlar (muhtemelen zorla Hıristiyanlaştırdıkları kişilerin gusül abdesti almalarını önlemek için); özel mülkler (evler) arasında kaldığı için bu hamama dokunmamışlardır   Albaicin'in kuzeydoğusunda bulunan Sacromonte tepesi, çingene (gitanos) mahallesi olarak anılır  Bir zamanlar kayadan yontulma evlerin (cuevas) içinde yaşayan çingeneler, günümüzde artık beyaz boyalı küçük evlerde yaşamaktadır  Flamenco dansının en iyi örneklerini sunan çingeneler, bu sebeple turistlerin ilgi odağı halindedirler   Granada şehrinin merkezi, Vega ovasının başlangıç yeri sayılan düzlükte (La Plataforma) kuruludur  Merkezin genel görünümde modern binalar ağırlıkta olmakla birlikte, kraliyet döneminden kalma (pek çoğu kilise olmak üzere) birçok yapı göze çarpar  Emeviler döneminden kalan eserler ise, ne yazık ki bir elin parmaklarını geçmez   Tepeden şehir merkezine bakıldığında ilk göze çarpan, sivri kuleli, tarihi katedraldir  Buradaki Gırnata Ulu Camii (Cami el'Kebir), şehrin ele geçirilmesinden sonra Kraliçe İsabella'nın emriyle yıkılmış; bu geniş arazi üstüne önce Kraliyet Kilisesi (Capilla Real), daha sonra da büyük şehir katedrali (Capilla Mayor) inşa edilmiştir  1504-1521 yılları arasında yapılan Capilla Real, İtalyan etkisiyle başlayan Rönesans tarzı öncesinde, İspanya'da gotik tarzda inşa edilmiş olan son katedraldir  Kral Ferdinand, Kraliçe İsabella, kızı Juana ile kocasının mezarları bulunan kilisenin içinde, ayrıca kraliyet ailesinin taç, kılıç, asa, sancak, ayna, çanak-çömlek gibi bazı eşyaları da sergilenmektedir  Gotik ile erken Rönesans karışımı tarzda inşa edilen Büyük Katedral (Capilla Mayor) ise, 116 x 67 metre ebadındaki iç hacmi ve 45 m  yüksekliğindeki kubbesi ile (Roma'daki St  Peters Kilisesi ile yarışan) devasa bir görünüme sahiptir  Katedralin yapımına 1523 yılında başlanıp iç dizaynı ancak 1704'de tamamlanabildiği için, bu inşa süresi içinde ibadet yeri olarak, katedralin güneydoğu ucundaki El Sagrario kilisesi kullanılmıştır  Gırnata Ulu Camii'nin önemli bir bölümünün deformasyonu ile inşa edilen bu kilisenin dıştan görünümü, ana giriş kapısı dışındaki tüm yapının gerçek kimliği hakkında önemli ipuçları verir  Katedralin yanındaki küçük binalar Müslümanlar zamanındaki çarşının dükkanları  Katedralin doğu kısmında kalan iki katlı, sıra sıra balkonlu, ince uzun bina Madraza diye anılır  Gerçek anlamda da eski bir medrese olan bina 14  yy,da Sultan I  Yusuf tarafından yaptırılmıştır  İşgalden sonra şehir kulübü (Casa de Cabildos) olarak kullanılan bu bina önceleri, kuşatma sırasında kahramanlık gösteren 24 şövalyenin (Caballeros Venticuatro) hizmetine tahsis edilmişti  18  yy  da dış görünümü tamamen değiştirilip barok desenlerle süslenen binanın içinde, halen Endülüs tarzı zarif sütun ve kemerler, ahşap işleme tavanlar, kapı kemerinde besmele ve ayet hatlarına rastlanabilir  Medresenin mescit kısmı ise, süslemelerinin güzelliği ve Elhamra Sarayı'ndaki dekor zenginliğine benzerliği sebebiyle yıkılmadan, olduğu gibi korunmuştur   Granada'nın merkezinde Endülüs döneminden kalan iki önemli eserden biri, Corral del Carbón diye adlandırılan kervansaray, diğeri ise Alcaicerie adlı şark usulü çarşıdır  Corral del Carbón, tüm İspanya'da yıkılmadan günümüze ulaşan tek kervansaray örneğidir  Burada, özellikle Kuzey Afrika'dan mal satmaya veya mal almaya gelen tüccarların kaldıkları sanılmaktadır  İspanya altın çağında (16  ve 17  yy  =Edad de Oro) burası bir süre tiyatro gösterileri için merkez olmuştur  Artık turizm enformasyon bürosu olarak hizmet veren binanın avlusunda, yaz geceleri flamenco gösterileri yapılmaktadır   Katedralin yanındaki küçük binalar, Endülüs Müslümanları zamanından kalma çarşının dükkanlarıdır ki "Alcaisería" diye anılır  Özel giriş kapısı olan bu çarşı, dar sokakları ve küçük dükkanları ile bildiğimiz klasik şark usulü bir eski çarşıdır  Ancak ismi Romalılar zamanından kalmadır  Roma imparatoru (Arapça adıyla Kayzer) Justinian Arap tüccarlara ülkedeki pazarlarda ipek satma izni verdiği için, bu tür pazarlara el-kayzeriyye (Kayzer'in mekanı) denilmiştir ki bu isim İspanyolca'da Alcaicerie'ya çevrilmiştir  19  yy  daki büyük yangında pazarın bir bölümü yandığı için, tamirat sırasında dış görünümde bazı değişiklikler olmuştur  ("diriklik  com" adresinden alınan bu bilgiye ek olarak bahsi geçen yerlerle ilgili pek çok fotoğrafa aynı adreste yer verilmektedir  ) Kaynaklar Vikipedi | 
|   | 
|  | 
|  |