Prof. Dr. Sinsi
|
Eflatun Felsefesi
Felsefesi
Eflatun'un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür Bunlar, "bilgi", "idealar", "ruhun ölümsüzlüğü", "evrendoğum" (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve "devlet" ile ilgili kuramlarıdır Eflatun, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir Sokrates ve Eflatun'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir Erdemin temeli "bilgi", özü "idealar kavramı", gerekçesi "evrendoğum", güvencesi "ölümsüzlük", yaşamsal sığınağı "devlet"tir
Eflatun, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır Bu yüzden Eflatun felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır
Geçiş dönemi
Eflatun felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kısa tarifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi "Doğa Filozofları" gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Eflatun ise hem doğada, hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur
Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Eflatun'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir Yukarıda gördüğümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Eflatun'un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur
Bu aşamada Eflatun, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının "iyi" kavramı ile çıkar;"İYİ, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır "Eflatun, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği "doğru" kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır
Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; "Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?" sorusu ile sofistler, Eflatun'u zor duruma sokmuşlardır Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çı öğretilerden edindiği "ruhun ölmezliği" kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır
Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için "öğrenmek", eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir
Eflatun bir diyalogda, Sokrates'in ağzından şunları söylemektedir; "Ben bir ebeyim Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar "Böylelikle Eflatun öğretisinin, "doğru sanı" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doğuştan tasavvurlar" şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öğretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur
Olgunluk dönemi
Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer Eflatun Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, göreceli gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, "idealar"ın dünyası (Le monde sensible et le monde intelligible)
Eflatun'un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras'çıdır Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir Bu yüzden "insan her şeyin ölçüsüdür" "Algı, daima var olan bir şeydir Bilgi olduğu için de şaşmaz" diyor Protogoras Eflatun bu görüşe, Herakleitos'un, "var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir" şeklindeki "akış kuramı"nı katar Eflatun,
Bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır )
İnsan her şeyin ölçüsüdür;
Her şey akış halindedir;
şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır
Ünlü idealar kuramı, işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur Bu kuram, hem mantık hem de metafizik içeriklidir;
İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır Bu bilgi de yine bir anımsamadır Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir Eflatun'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleri ile karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler (Eflatun kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadır ) Yeryüzü, idealar dünyasına benzer Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Eflatun'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür Eflatun'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz Sevgi, güzele yönelmektedir Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısiyle sevgiyi yaratmaktadır Eflatun sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür Bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamiyle hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler
Felsefi meseleleri inceleyen birçok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, "iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir" şeklinde dile getirilen Eflatun öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur
Raffaello'nun çizimi ile Eflatun
Yaşlılık dönemi
Eflatun bu aşamada, önceleri ele aldığı birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir İlgisi daha çok ahlaki (etik) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir Yetkin topluma ve dolayısiyle toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içerisinde yaşamaktır Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarıdır Eflatun'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir Hitabet san'atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san'atı da, felsefe olmadan yapılamaz Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiçbir şey tarif edemez Doğru olanda tam budur Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozof "Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir " Ancak Eflatun, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıs'lı Zenon'un (İ Ö 336 - 264) tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır Bu görüşünü de, "yığınlar hiçbir zaman filozof olmayacaktır" özdeyişi ile vurgulamaktadır Dolayısiyle toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur Eflatun'a göre, "başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir "Devleti teşkil eden bireyleri, err ve bilgiyi sevenler Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardır ) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaşacaklardır
İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çıkartan bir anlayıştır Eflatun, idealara estetik yolu ile erişme metodu (estetik yolu ile anımsama) olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır Matematiği kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır Ruh, beden içersinde bir hapishanededir (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır (Nasıl ki Sokrates kendini ölüme hazırlamış ve yaşam karşılığı hiçbir ödün vermemişse  ) Yukarda değinilmiş bulunan anımsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun kanıtıdır Bu aşamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de varolmaya devam edeceğinin göstergesidir Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısiyle kökü, idealar dünyasındadır
Yaşlılık dialoglarında Eflatun, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir Doğa'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir Her şeyin gerçek nedeni "Nous"dur Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen "Nous" işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materialist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür Eflatun'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır Evren Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir Evren, Tanrı tarafından bilinen "dünya ideası"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür
Küre biçimindedir Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir
Döner Zira, eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir
Tektir Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz
İlksiz ve sonsuzdur Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur
"Nous" her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler En büyük ve en doğru düzenleyicidir
Bir evrim daha geçiren Eflatunik düşüncede "güzel" kavramı, artık yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her şey için iyi olana" bırakmıştır Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir "İYİ" Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır Nous veya Tanrı, "iyi"nin ta kendisidir Yarattığı ve biçimlendirdiği dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalıdır Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına, ancak olabildiğince uygun olacaktır
Değerler skalasında "iyi" kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır Ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır (Eflatun, tümdengelim veya tümevarımı ifade eden hiçbir sözcük kullanmamıştır eserlerinde Buna rağmen, bu tür tariflerden adı geçen metotları en azından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır ) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaşmak olmalıdır Arkhe'ye bu aşamada yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir
Eflatun felsefesindeki bu değişim çok enteresandır İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır
Kaynak : Wikipedia
|