|  | İi. Abdülhamit Hayatı |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İi. Abdülhamit HayatıHayatıII  Abdülhamit'in gençlik resmi Tahta çıkışı Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içindeydi  1871'de Ali Paşa'nın ölümünden sonra Saray ile Babıali arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te Devlet borçlarını ödeyemez hale düşerek Muharrem Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği Pan-Slavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da ulusal ayaklanmalar baş göstermişti  Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilanı fikri tartışmaya açılıyordu  Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi'yi ilan etti  Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877'de açıldı  Böylece I  Meşrutiyet dönemi başladı  Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmıştı  Ama egemenliğin kaynağı gene padişahtı  Abdülhamid, Kanun-i Esasi'nin 113  maddesiyle kendisine tanınan "idari sürgün yetkisi"ni kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı    Birinci Meşrutiyet Birinci Meşrutiyet Meclis-i Mebusan'ın açılışı, 1876 Abdülhamid tahta çıktığında Balkanlar'da ayaklanmalar başlamış, Çarlık Rusyası Osmanlılara bir ültimatom vermişti  Büyük Avrupa devletlerinin İstanbul'da Tersane Konferansı'nı toplayarak Balkan sorununu tartıştıkları ve Osmanlı Devletinden reformlar yapmasını istedikleri sırada, II  Abdülhamid siyasal bir manevrayla 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi'yi (anayasa) ilan etti  Böylece meşruti yönetime geçilmiş oluyordu  Kanun-i Esasi uyarınca iki kanatlı bir parlamento oluşturuldu  Üyeleri seçim yoluyla belirlenen meclise Meclis-i Mebusan, üyeleri atama yoluyla belirlenen meclise de Ayan Meclisi deniyordu  İki meclisten meydana gelen parlamento oluşmuş oldu  93 Harbi 93 Harbi İzmayıl kuşatması  Rusya'nın Balkanlarda ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877'de İbrahim Ethem Paşa hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine "93 Harbi" olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı çıktı  Osmanlı kamuoyunun zafer bekleyerek girdiği savaşta Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir dizi ağır yenilgiye uğratarak, doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile İstanbul surlarına kadar Trakya'yı işgal ettiler  Mebusan Meclisinde hükümetin savaş politikalarına yöneltilen ağır eleştiriler üzerine Abdülhamid meclisi 18 Şubat 1878'de süresiz olarak kapattı  Meşrutiyet rejimine son vererek, yönetime tek başına egemen oldu  Osmanlı-Rus Savaşı, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos (Yeşilköy)'de karargah kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi  Osmanlı Devletinin fiilen Rusya'nın egemenliğine girmesini öngören bu antlaşmaya, Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan öbür Avrupa devletleri karşı çıktılar  13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı  Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da, Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verildi, Bulgaristan'da da Almanya ve Avusturya himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu  Ayastefanos Antlaşması Ayastefanos Antlaşması Ayastefanos Antlaşmasının imzalandığı konak II  Abdülhamid'in karşı olmasına rağmenMithat Paşa, Damad Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen Osmanlı-Rus savaşı, Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sonuçlanmıştı  Rus orduları başkomutanı Grandük Nikolay Nikolayeviç, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878'de İstanbul'un Yeşilköy semtinde ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı  Buna göre; Osmanlı Devleti'ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak  Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek  Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek  Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya'ya verilecek  Teselya Yunanistan'a bırakılacak  Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak  Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti  Toprakları elde tutma dönemi Berlin Kongresi Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Rus himayesine yönelmelerine engel olmak amacıyla, Osmanlı Devleti'nden bu bölgedeki Ermenilerin durumunu düzeltmeye yönelik bir dizi reform yapmasını talep etti  Abdülhamid yönetiminin bu reformları ertelemesi ve bölgedeki Kürt aşiretlerini muhtemel bir Ermeni isyanına karşı *****landırma yoluna gitmesi üzerine Ermeniler arasında devrimci ve milliyetçi örgütler güç kazandı  1887'de Maraş'a bağlı Zeytun'da, 1891'de ise Siirt'e yakın Sason'da Ermeni devrimci örgütlerince desteklenen direniş hareketleri başlatıldı  1895'te bu olayların ülke çapında bir ihtilale dönüşmesi olasılığının doğması ve İstanbul'da Ermeni örgütlerinin Kumkapı'da Batı kamuoyunu etkilemeye yönelik bir ayaklanma düzenlemesi üzerine Kamil Paşa hükümeti tarafından Anadolu'da Ermeni topluluklarına yönelik sert bastırma tedbirleri alındı  IV  Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi  Doğuda Kürt aşiret reisleri Hamidiye Alayları adı altında düzensiz milis birliklerinde örgütlendi  Vikikaynak'ta bu konuyla ilgili metin bulabilirsiniz  II  Abdülhamit'in siyah çarşaf giyilmemesi hakkında verilen padişah emri 1895 yazında tüm Anadolu taşrasında gerçekleşen kanlı olaylar Batı kamuoyunda genellikle "Ermeni katliamı" olarak değerlendirildi; liberal Avrupa basınında Abdülhamid aleyhine şiddetli bir kampanya başlatılmasına sebep oldu  Fransız Akademisi üyesi tarihçi Albert Vandal, ilk defa Abdülhamid hakkında Le Sultan Rouge (Kızıl Sultan) lakabını kullandı  1897 yılında, Girit'in Yunanistan'a ilhakını isteyen Yunan hükümetinin Tesalya sınırında ihlallere girişmesi üzerine Meşhur tabirle "barut kokusu" artık duyulmaya başlamıştı  Bunun üzerine vükela meclisi Mabeyne çağrıldı  Padişah tarafından, durumun müzakere ve bir neticeye bağlanması için emredildi  Meclis ara vermeden 56 saat durumu konuştu  Herkes Yunanlılara harp açılmaması yolunda fikirler ileri sürdü  Bunu söyleyenler, durumumuzun iyi olmadığını izah ederek: -Harbe girmek hata olur, diye rey veriyorlardı ki, ilk bakışta haksız da görünmüyorlardı  Bu fikrin baş müdafii İzzet Paşa idi  Zaman zaman dışarı çıkarak Padişahın yanına gidiyor, müzakereler hakkından bilgi veriyordu  Harp aleyhinde Padişahı da kandırmaya çalışıyor ve muhtemelen bu uğurda bazı yanlış ve kötümser malumat da veriyordu  Fakat Rıza Paşa ve birkaç cesur devlet adamı, eğer Yunanistan'a karşı korkak bir tavır içine girilirse, bütün Rumeli'nin parçalanacağını ve belki de İstanbul'un tehlikeye düşeceğini savundular ve Sultan II  Abdülhamid Han ile gizlice görüşerek bu fikirlerini ona bildirdiler  Zaten padişahda savaş taraftarıydı ve hemen hazırlıkların yapılmasını istiyordu  II  Abdülhamit İşte tam bu sırada harekete geçen Yunan ordusu Alasonya'ya saldırdı  Hazırlıksız bulunan Yanya'daki tümenimiz, Yunan birlikleri önünden ric'at etmek zorunda kaldı  Bunun üzerine İstanbul'daki I  Ordu, Umum Kumandanı Ethem Paşa kumadasında Yunanistan üzerine harekete geçti  Birkaç gün içinde Yenişehir'i (Tesalya) ele geçirdi  Daha sonra Atina yolu üzerindeki Milona geçitlerine geldi ve burasını savunan Yunan ordusunu, 23Nisan 1897 günü büyük bir mağlubiyete uğrattı  Milona Meydan Savaşı ile, Avrupalıların, geçilemez de dikleri bu geçitleri aşan ordumuz, güneye çekilen Yunan ordusu ise, Atina ile Tesalya arasındaki Dömeke'de yeniden karşılaştı  Yunanlıların son müdafaa hatları olan Dömeke'de, 25 bin kişilik Yunan ordusu perişan edildi ve bir daha toparlanamadan darmadağın edildi  Bu muharebede Abdülezel Paşa şehid düştü  Ordumuz hızla ilerleyerek birkaç saat içinde Atina'ya girdi  Bu sırada Vükela Meclisi toplantı halindeydi ve henüz zafer haberleri İstanbul'a ulaşmamıştı bütün vekiller, bu muharebeden galibiyetle çıkılacağından endişeliydiler ve hüzün içinde bekleşiyorlardı  Zafer haberini telgrafla öğrenen Rıza Paşa meclise giderek müjdeyi verince hepsi sevinçten ağlamaya başladılar  Hatta Şurayı Devlet Reisi (Anayasa Mahkemesi Başkanı) Said Paşa, onun eteklerine sarıldı  Padişahın Özel Kalem Müdürü olan Faik Bey de zafer haberini Sultan Abdülhamid Han'a ulaştırınca: -Ömrüm oldukça kahraman kumandan askerimizin bu gayret ve sadakatlerini ve memleketine ve vatanına ettiği hizmetleri kemiklerim dahi unutmayacaktır    diye sevinç ve şükranlarını bildirdi  15-17 Mayıs tarihinde Dömeke'de yapılan muharebede Yunan ordusu kesin bir yenilgiye uğradı  Avrupa devletlerinin müdahalesi ile mütareke yapıldı  Osmanlı lehine Tesalya sınırındaki bazı küçük değişiklikler dışında savaştan önceki sınırlara dönüldü  Yunanistan Osmanlı Devleti'ne 4 milyon lira savaş tazminatı ödemeyi kabul etse de bu tazminat tahsil edilemedi  Oysa buna karşılık Girit'e özerlik verilmişti  İttihatçılar tarafından Abdülhamid dönemine "İstibdat Dönemi" (devr-i istibdad) adı verilir  Tedbir DönemiII  Abdülhamit devrinde Osmanlı Devleti'nin sınırları II  Abdülhamid Meclis'i kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu  1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu  Çok sayıda hafiyeden oluşan bu örgütün amacı Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya ayaklanma girişimlerini önlemekti  Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı  Jurnalci adı verilen bu kişiler Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyorlar, böylece vatana vemilete zararlı olabilecek her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu  Abdülhamid'in dönemi bazı uzmanlarca Osmanlı Devleti'nin ömrünü 30-40 yıl daha uzatmış olduğu ileri sürülmüştür: Düvel-i Muazzama'nın bu meclisin açılmasını demokrasi ve insan hakları için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istediği öne sürülmüştür  İcrayı baskı altında tutan bir meclis vardı  Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak, üyesi olduğu bağımsız devletler kararı çıkarmak için uğraşmaktaydılar  Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller çıkmıştır  II  Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi feshetti  Durumdan rahatsız olan İngiltere, V  Murat'ı Padişah, Mithat Paşa'yı sadrazambaşbakan yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi 'yi tahrik ederek tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbeyi yaşattı  23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II  Abdülhamid'in hafiyye denilen gizli teşkilatını kurarak daha sıkı idareyi ele almasına mecbur etti  İkinci MeşrutiyetII  Abdülhamit II  Abdülhamit İkinci Meşrutiyet Abdülhamid'in örfi yönetimine karşı muhalefet de giderek güçlendi  1889'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu  1908'de İttihat ve Terakki yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandılar  Bu baskıların üzerine, Abdülhamid 24 Temmuz 1908'de anayasayı diye yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II  Meşrutiyet ilan edildi  Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908'de açıldı  Artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda, 13 Nisan 1909'da İstanbul'da ayaklanma çıktı  Rumi takvimle 31 Mart günü patlak verdiği için bu ayaklanma 31 Mart Olayı olarak bilinir  Selanik'te kurulan Hareket Ordusu 23/24 Nisan gecesi İstanbul'a girerek ayaklanmayı bastırdı  İkinci Meşrutiyet dönemi ağırlıklı olarak İttihat ve Terakki hükümetlerinin yönetiminde geçti  Devlet yönetiminde İttihat önderleri Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa etkili oldular  Bu dönemde Osmanlı Devleti, Trablusgarp, I  ve II  Balkan Savaşları ve I  Dünya savaşlarına girdi  I  Dünya Savaşı'nın hemen ardından VI  Mehmet, İtilaf Devletleri'nin baskısıyla 21 Aralık 1918'de parlamentoyu kapattı  31 Mart Ayaklanması ve Tahttan İndirilişi 31 Mart Ayaklanması 12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler  Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti  Abdülhamid, olayların başlama sebebini hatıratında şu şekilde anlatır: Vekayi'ın(olayların) ve acemi bir idarenin hergün bir süretle izhar ettiği mevadd-ı müşte-ıle(tahrik edici hususlar) elbette infilak edecekti  Hatta 31 Mart'a kadar te'hri bile şayan-ı hayrettir  Hiçbir kimseye hesap vermek mecburiyetinde bulunmadığım bir zamanda, ma'a'l-kasem(yemin ederek) te'mn ederim ki ben bir fenalık olmamasına elimden geldiği kadar çalıştım  Tehlikenin te'ehur-i vuku'unda(gerçekleşmesinin gecikmesinde) bu mesa'-i hayır-hahanenin dahli bulunduğunu zannederim  Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu  O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler  Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi  Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı  Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II  Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu  Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi  İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3  Ordu'yu harekete geçirdi  Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu  Ayaklanmacılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular  Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı  Alatini Köşkü (Selanik, sürgün edilen Abdülhamid'in kaldığı köşk) Diğer bir iddiaya göre 31 Mart ayaklanmasını İttihat Terakki, İngiltere ve Abdulhamid'e Filistin nedeniyle husumet besleyen Mason teşkilatları tertip ederek Abdulhamid'i tahttan indirmeyi amaçlamışlardır  Nitekim Abdulhamid'in tahttan inmesiyle Yahudiler Filistin'de toprak satın alma izni almışlardır  İttihad Terakki ise hiçbir etkisi olmayan padişah Vahidettin sayesinde yönetime tamamen hakim olmuştur  Abdulhamid'ten sonra imparatorluk hızlı bir parçalanma sürecine giderek İngiltere de istediğini elde etmiş oldu  Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri divanıharpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar  Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı  Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II  Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V  Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırmasıydı  Ayrıca II  Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü  Divanıharp II  Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi  Abdülhamid, Selanik'ten gelen Hareket ordusuna karşı herhangi bir direniş göstermedi  Kendi hatıratında bunu kardeş kanı dökülmesin diye yaptığını yazar  Oysa Osmanlı Paşaları bu toplama orduyu rahatlıkla geri püskürtebileceklerini padişaha arz etmişlerdi  Kaynak : Wikipedia | 
|   | 
|  | 
|  |