Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kayıp, sakinleri, türkler, uygarlığı

Türkler Kayıp Mu Uygarlığı Sakinleri Mi ?

Eski 08-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkler Kayıp Mu Uygarlığı Sakinleri Mi ?




MU UYGARLIĞININ KEŞFİ

Mu Uygarlığını tanımamızı sağlayan ilk araştırmacı, İngiliz Albay James Churchvard?dır JChurchvard Mu ile ilgili ilk araştırmalarına Hindistan?da bulunduğu sırada başlamış ve elli yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir Aslında pek çok kutsal kitapta ve pek çok kültürün mitolojisinde Pasifik Okyanusu?nda bir kıtanın yer aldığına, bu kıtanın üzerinde on binlerce yıl hüküm süren ileri bir uygarlığın yeşermiş olduğuna ve bu uygarlığın yozlaşarak yok olduğuna dair atıflar yer almaktaydı Örn; Hintlilerin?Ramayana Destanı? nda, Maya Kutsal metinlerinde ve Mısır?ın Ölüler Kitabı?nda kısmen ya da açıkça Mu Uygarlığından söz edilmektedir Fakat Mu Uygarlığını dini ve mitolojik kimliğinden sıyırıp, konuyu bilimsel bir temele oturtan ilk kişi JChurchvard?dır
Hindistan?da görevli bulunduğu sırada bir tapınağa konuk olan JChurchvard Batık Mu Uygarlığı hakkında ilk bilgilerini bu tapınaktaki arşivlerden edinir Naga-Maya dili denilen, çeşitli şekillerden, sembollerden oluşan çok eski ve ölü bir dilde yazılmış olan bu tabletler Mu kutsal metinlerinden kopya edilmiştir Naga-Maya dili Hindistan?daki arkaik sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir JChurchvard Naga-Maya dilini bilen başrahipten bu ölü dili 2 yıllık bir çalışma sonunda öğrenir Ve rahibin de yardımıyla bu tabletlerde yazılanları çözer Burada yazılanlara göre, bu yazılar 15000 yıl önce yazılmış olup Hindistan?a Mu?nun bilim rahipleri dedikleri ?Naakaller? tarafından getirilmiş tabletlerdir JChurchvard bundan sonra Güney Pasifik adalarına, Orta Asya?ya, Mısır?a, Sibirya?ya, Birmanya?ya, Avustralya?ya, Orta Amerika gibi daha birçok yerlere giderek Mu?nun varlığına ilişkin pek çok kanıt elde eder
JChurchvard?dan başka Amerikalı bir Jeolog-arkeolog olan William Niven da 1921-1923 yılları arasında yaptığı Mek****a kazıları sırasında bulduğu 2600?ü aşkın tabletlerde Mu Uygarlığı?nın varlığına ilişkin geçerli kanıtlar elde etmiştir Tabletleri inceleyen Carneige Enstitüsü uzmanları bunların gerçek tabletler olduğunu ve şimdiye dek bilinen hiçbir uygarlığa ait olmadıklarını açıklamıştır Niven?in araştırmalarını duyan Churchvard Mek****a?ya gelerek bu tabletleri inceler ve bunların Hindistan?da gördüğü tabletlerdeki Naga-Maya diline çok benzeyen bir dilde yazılmış olduğunu görür Bu tabletler bugün Mek****a Müzesi?nde bulunmaktadır ve 12000 yıl önce yazıldığı düşünülmektedir
Niven ve Churchvard?ın bulduğu tabletler dışında Mu?ya ilişkin diğer bilimsel belgeler ise şunlardır:
-Yukatan?da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan ?Troano El Yazması? Bugün British Museum?da bulunmaktadır
-Troano El Yazmasıyla aynı yaşta olan bir başka Maya kitabı ?Cortesianus Kodeksi? ?dir Bugün Madrid Ulusal Müze?de bulunmaktadır
- Paul Schlieman tarafından Tibet?te bir Budist tapınağında bulunan ?Lhasan Belgesi?
-Yukatan?da Mu kıtası anısına inşa edilmiş Uxmal Tapınağı?ndaki Yazıtlar yaklaşık 12000 yıl lıktır Bu tapınakta ?Geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir? diye kabartma yazılar bulunmaktadır
-Mek****o şehrinin 60 mil güneybatısında yer alan ?Xochicalo Piramiti Yazıtları? Bu piramit üzerindeki kabartma yazılara göre ?Batı ülkelerinin yıkımının anısına? inşa edilmiştir
-Dr Niven?in Alaska?da bulduğu Mu kıtası sembolleriyle işlenmiş bir totempol
-Platon?un ?Timeus ve Critias? adlı eserinde batık kıtaya dair şu sözler geçer: ?Mu ülkesinde 10 halk vardı?
Tüm bu belgelere dayanarak, özellikle Churchvard?ın bulduğu tabletlerdeki yazılar ayrıntılı olarak ?Dünya ve insanın yaratılışını ve insanın ilk zuhur ettiği yerin Mu olduğunu? ifade ediyorlardı Bu tabletlerdeki yaratılış öyküsü kutsal kitaplardaki yaratılış öyküsüne çok benzer bir şekilde anlatılmıştı Ayrıca; kayıp kıtanın Pasifik Okyanusunda, Amerika ve Asya kıtaları arasında bulunduğunu, Kuzey Hawaii?den Fiji ve Paskalya adalarına kadar uzandığını, doğusu ile batısı arasında 9500 km, kuzeyi ile güneyi arasında yaklaşık 4500 km?lik bir mesafe olduğunu anlatıyordu Kıta deniz ve boğazlarla birbirinden ayrılan 3 ana kara parçasından oluşuyordu Pasifik Okyanusu?na tek tek ya da gruplar halinde dağılmış kayalık adaların tümü, bir zamanlar Mu kıtasının birer parçasıydılar Bu kıta üzerinde yaşayanlar yeryüzünü kolonize etmişlerdi Mu kıtası bundan 12000 yıl önce korkunç yer sarsıntılarından sonra, su ve ateş girdapları içinde kaybolup sulara karışmıştı ve beraberinde 83000 yıllık bir uygarlığı da götürmüştü

ARKEOLOJİK BULUNTULAR

Mu kıtasıyla ilgili arkeolojik buluntuları incelediğimizde ilk olarak James Churchvard?ın sözünü ettiği iki bronz heykelcik ile karşılaşmaktayız James Churchvard?a göre bu heykelcikler Anakara?da ya da eski Uygur kentlerinden birinde yapılmış olmalılar Bu heykeller, büyük yönetici Mu?nun simgesidir Bu heykelcikler eğer Uygur kökenli ise, 18000 ile 20000 yıl kadar eski, Mu kökenli ise de, yaşının tahmin edilmesi bile mümkün değildir Heykellerin işçiliğindeki incelik dikkat çekicidir Bu iki heykelcikten başka Britanya Müzesi?nde Mu?da imal edildiğine hiç kuşku olmayan üç asa bulunmaktadır
Mu?nun varlığına ilişkin kanıtların bir kısmı da Pasifikte Mu?dan arta kalan adalarda rastlanan arkeolojik kalıntılardır Mu?nun 7 büyük kentinden birinin yakınlarında bulunan Panape adasında duvarlarının yüksekliği 10 m?yi aşan, boyu 100 m?yi bulan bazalt bir tapınak vardır Tapınağın duvarlarında Mu uygarlığının kutsal sembollerinin çoğunun kabartmaları bulunmaktadır Tapınağın çevresinde bir labirent, bir piramit ve geniş yeraltı geçitleri bulunmuştur Uzmanlar, bu yapıların ancak yüksek bir uygarlığın ürünü olabileceklerini açıklamışlardır Ponape civarındaki adacıklardan biri olan Non Madol adasında ise, ağırlıkları 10?ar ton olan binlerce bazalt sütundan kurulu bir yapıya raslanmıştır Bu yapılar deniz altında devam etmektedir
Mu?dan arta kalan anıtlardan en ilgi çekici olanları ise Paskalya adasında bulunan dikili dev heykellerdir En büyük heykel henüz bitmemiş durumda bir taş ocağında bulunmuştur ve yüksekliği 20 m?dir Diğer heykellerin çoğu 50 ton ağırlığında ve bazıları 105 m boyunda olup sayıları 600?e yakındır Ada yerlileri herhangi bir yazı şekli kullanmamalarına karşın, adada çok eski tabletler mevcuttur Bu tabletlerdeki yazıya Dünya?da bir tek yerde, Paskalya adasından oldukça uzakta bulunan, Mu kolonilerinin bulunduğu Hindistan?da İndüs Vadisi?nde raslıyoruz Bugün Paskalya adası olan yer o günlerde Mu kıtasının bir parçasıydı ve bugünkü yerlilerin o heykelleri yapan kişilerle bir akrabalığı yoktu Bugünkü yerliler o heykelleri yapanlardan çok daha alt bir uygarlık seviyesinde yer alırlar
Pasifikte bulunan Tonga Tabu adasında, adanın doğal yapısında hiç taş bulunmamasına rağmen 70?er tonluk sütunlardan oluşan bir kemer bulunmaktadır Sütunların üzerindeki diğer taş ise 25 ton ağırlığındadır
Raratonga ve Kangaia adalarında Paskalya adasında bulunan tablette ve efsanede sözü edilen, devasa taşlarla yapılmış yaşı meçhul bir taş yol bulunmaktadır
Navigator, Cambier, Rapa adalarında ve Borneo?da dev platformlar, dev şato kalıntıları ve Mısır?ınkinden çok daha eski mumyalar bulunmuştur

MU?DA YAŞAM

Mu?nun yok oluş döneminde, bu ülke halkı son derece gelişmiş yüksek bir uygarlık düzeyinde bulunuyorlardı Ayrıca mimarlık, büyük taş mabetler ve saraylar inşa etmede de çok ilerlemişlerdi ve anıt olarak dikilen yekpare taş blokları işlemenin ustasıydılar Mu ülkesi dünya medeniyetinin, eğitimin, ticaret ve alışverişin baş merkeziydi Bilim konusunda da günümüzden hayli ilerdeydiler Buna hiç şaşmamalı, çünkü onlar iki yüz bin yıllık bir deneyim ve gelişimin sonuna varmışlardı Biz ise beş yüz yıllık bir iddiada bile bulunamıyoruz
Eski bir Maya yazıtı olan Troano yazmasına göre; kıtada 10 kabileden meydana gelen 60 milyon insan yaşamaktaydı RA-MU dedikleri seçkin bir krala sahiptiler Burası geniş düzlükleri olan güzel, tropik bir ülkeydi Hayat neşe ve mutluluk içinde geçiyordu RA-MU imparatordu ve hiyerarşinin şefiydi İmparatorluğun sembolü yükselen güneşti, adı ise Güneş İmparatorluğu idi Bu yükselen güneş sembolü bugün dünyadaki çeşitli ulusların da amblemidir
Mu ülkesi insanları, tabletlerdeki yazılara göre; ahlak ve bilgeliğe dayalı bir düzen içinde, kozmik yasa ve enerjilerle tam bir uyum halinde yaşıyorlardı Bu, bugünkü dünya insanlığının temsilcileri olan bizler gibi tabiata karşı savaş halinde olan bir yaşam olmayıp, İlahi İrade Kanunları doğrultusunda, doğayla içiçe, kendini doğadan soyutlamadan bir yaşam anlayışı ve uygulamasıydı Günümüzde dünyada özlemini çektiğimiz fakat bir türlü kuramadığımız spiritüel bilim ve yaşam tarzı MU?nun son günlerine kadar yaygın olarak uygulanır haldeydi MU?lular, başta din adamları olmak üzere duyular dışı yeteneklere (telekinezi, durugörü, duruişiti) doğuştan sahip bulunuyor ve bunları normal olarak kullanıyorlardı MU?nun bilim rahipleri kaynaklarda Naakaller olarak geçmektedir Bunlar gerek göçler gerekse göçlerden önce dünyanın çeşitli yerlerine giderek, bilimin Anavatan MU?dan dünyanın dört bir yanına yayılmasına yardımcı olmuşlardır Bilim ve uygarlık MU anavatanından dünyanın dört bir yanına bu şekilde yayılmıştır Günümüzdeki bunca ilerlemeye rağmen hala hasretini çektiğimiz savaş, kavga ve çevre sorunları bulunmayan bir yaşam şeklini normal olarak yaşayan MU sakinlerinin kuşkusuz buna yakışır bir Yaradan inançları vardı Hepsi de ruhun ölümsüzlüğüne inanıyordu ve semboller vasıtasıyla ?İlahi Varlığa? ibadet ediyorlardı
Bugünkü Pasifik Okyanusunda Amerika?yla Asya arasında bulunan ( o zamanki) MU kıtasında, Paskalya adasında bulunan yazıtlara göre, ılıman bir iklim hakimdi Bu kıtanın yemyeşil engin düzlükleri, pek çok sayıda ırmaklarla sulanarak daha da verimli hale geliyordu MU kıtasının ortaya çıkışı yine MU kökenli tabletlerden anlaşılmaktadır Bunlara göre, kıta denizden yükselerek oluşmuştur Yine, bu tabletlere göre geyikle sembolize olmuş ilk insan MU?da ortaya çıkmıştır
Reenkarnasyon MU?da en temel bilgilerden biriydi ve canlılık halini ruhun bedene bağlı bulunmasıyla açıklıyorlardı Doğmak, bir varlığın beden üzerinde hakimiyet kurması demekti Bu hakimiyetin derecesi tecrübe ile artmakta ve gelişmekteydi Göksel gerçeklere ulaşılabilmesi için ruhsal varlıkların beden içinde tecrübeler yapması ve bunun için de birçok kereler doğması, yani beden değiştirmesi gayet doğaldı
21 yüzyıla girme hazırlıkları içinde olan bugünkü bizlerin özlemini çektiğimiz gerçek sevgi anlayışının MU?da ayrı bir yeri bulunuyordu ?Göksel Baba? kavramlarını sevgiyle özdeş tutarlardı Sevgisiz göksel gerçeklere ulaşmanın mümkün olamayacağını öğretirlerdi İnsanları kendilerine kardeş olarak bilen MU?da Tanrı?yı sevmek insanları sevmekle özdeş tutulurdu Görüldüğü gibi bu bakımdan da spiritüel yaklaşımla büyük bir benzerlik bulunmaktadır

MU?DA YAZI

James Churchvard?a göre MU alfabesi 16 harften oluşuyordu ve çok sayıda çift sesli bulunmaktaydı Harfler çeşitli şekiller ve semboller halindeydi Her harfin kendisini ifade eden üç ayrı gösterimi bulunuyordu Bunlardan ilki hiyeratik harfti ve saklı bir anlamı da mevcuttu İkincisi yinel olarak kelime içinde kullanıldığı şekil, üçüncüsü ise ya sıfat ya da vurgu olarak kullanılıyordu yinel olarak kullanılan yazıdan başka sadece bazı Naakallerin kullandığı ve ezoterik anlamlar taşıyan bir hiyeratik yazı şekli de vardı

İLK DİNI DİYAGRAM

Arkeolog Le Plengeon?un ?Kutsal Sırlar Mabedi? dediği Yukatan?daki ?Uxmal Mabedi?nde James Churchvard?ın ?İnsanlığın İlk Dini Diyagramı? dediği MU kozmogonik diyagramı bulunmuştur (Bkz resim 1) Bu diyagramda merkezdeki daire Güneş?in, Ra?nın ve Tanrı?nın kolektif simgesidir Ayrıca iki daire arasında, birbirine geçmiş iki üçgenden meydana gelen on iki ayırım, semanın (ötealemin) on iki kapısını simgeler Her kapı ise bir bilgeliği simgeler Ruh, bu ?on iki? bilgeliğe sahip olunca, cennetin kapılarından geçebilir Ruh, öte dünyanın on iki kapısından geçmeden önce, on iki dünyasal kötü eğilimi yenmiş olduğunu kanıtlamak zorundadır Aşağıya doğru inen şeritler ise ruhun cenneti kazanması için tırmanması gereken yükselen yolu simgeler Yani ruh durmadan daha yükseğe, mükemmele doğru yükselmelidir Şerit sekiz bölümlüdür Sekiz öte dünyaya geçmeden önce, insanın geçmesi gereken sekiz yolu temsil eder Bu ilk dini diyagramdaki 12 sayısını daha sonra birçok uygarlığın dini panteonunda görmekteyiz Örn Hintlilerin Vedalarında, büyük Tanrılar Dairesinde her zaman 12 Tanrı olurdu Hitit Panteonu 12 Tanrı tarafından yönetilir ve Yunan Panteonu da her zaman 12 Tanrı?dan oluşur

KUTSAL DÖRTLÜ

W Niven?in Mek****o City yakınlarında bulduğu 2600 adet tablet arşivi içinde bulunan tabletlerden birinin üzerinde çok özel bir işleme bulunmaktaydı (Bkz Res 2) Bu, yüz bin yılı aşkın süredir ?Kutsal Dörtlü? olarak bilinen simgesel bir figürdü Bu büyük Kutsal Dörtlülere, eskiler birçok farklı isim vermişler ve bu figürler insanlığın dinsel anlayışlarında hep önemli bir yer tutmuştur
Bu tablette Kutsal Dörtlünün tam olarak ne olduğu, kökeni ve işleyişi anlatılıyordu Buna göre bu sembol, Yaratıcı?dan süzülüp gelen Dört Büyük İlksel Kuvvettir İlk olarak, evren boyunca kaostan, yasa ve düzen haline evrimleşmişlerdir İkinci olarak, yaratıcının emriyle tüm şeylerin yaratılmasında yaratıcının idarecileri olmuşlardır Üçüncü olarak da, evren boyunca fiziksel alemin sorumluluğu onlara verilmiştir Bu açıkça gösterir ki Kuvvetlerin Kökeni, Yaratıcı?nın kendisidir, tüm diğer kuvvetler bu dört kuvvete nazaran ikincil ve bağımlıdırlar Kutsal Dörtlü sembolünün ortasındaki daire; Yaradan?ın, Güneş?in ve kral Ra-Mu?nun simgesiydi Dairenin içindeki sembol ise Mu alfabesindeki H harfine denk geliyordu (H harfi tabiatın dört gücünü simgeliyordu)
MU?dan göç edenlerin hemen hemen tümünün kültürlerinde bu dört büyük kuvvet kavramının izleri görülür Haçla veya gamalı haçla yani svastikayla temsil edilen bu dört büyük kuvvet kavramı, çeşitli kavimlerde, çeşitli şekillerde sembolize edilmiştir Bu sembole MU kültürünün yayıldığı bütün kıtalarda raslanır Orta Asya Türkleri?nde, Tibet?te, Hititler?de, Urartular?da bu sembole hep rastlanmıştır Bu tür bilgileri Tibet tarikatlarından elde ettiği söylenen Hitlerin de bu sembolü çarpıtarak kullandığı görülür

KOLONİLEŞME

MU?lular denizcilikte ileri olup, dünyanın en uzak yerlerine bile, hava taşıtları olmalarına rağmen yinellikle deniz yoluyla giderlerdi Anakıta kalabalıklaşmaya başlayınca MU?nun denizcileri arasındaki bazı hırslı ve girişken gruplar yeni ve yaşanabilir adalar buldular Böylece MU kültürü önce kolonilere, oradan da tüm dünyaya yayılmış oldu MU?dan giden koloniciler kesinlikle sömürgecilik anlayışı taşımamışlardır Bir koloni, Anakaranın denetimi altında kendini yönetecek kadar geliştiği zaman bir koloni imparatorluğuna dönüşüyor ve buraya bir hükümdar atanıyordu Hükümdarın ünvanı, ?Güneş?in Oğlu?ydu; bu ona Anakara tarafından verilen ve Mu?nun yani ?Güneş İmparatorluğunun? tebasından ya da onun oğlu olduğu anlamına gelen bir ünvandı
Adadan ayrılanlara ?Mayalar? adı verildi James Churchvard ilk MU kolonisinin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir tarih bulamamıştır Tarihlendirilebilen ilk koloni Mısır?daki Nil deltasında yerleşmiş olan ?Maya Kolonisi? yaklaşık 16 000 yıl önce kurulmuştu Kolonileşmede başlıca iki ana deniz yolu izlendi İki esas istikamet, MU?dan hareketle Doğu ve Batıydı
a-Doğu Kolonileri:
Doğu yönünde ilk yerleşimler, bugün Kuzey ya da Orta Amerika?nın Batı sahilleri olarak bilinen yerlerde gerçekleşmişti MU?dan çıkan iki temel hat bulunuyordu Bunlardan ilki MU?dan Yukatan?a ve Orta Amerika?ya oradan Atlantis?e kadar uzanıyordu Diğeri ise; Atlantis?ten Akdeniz ve Anadolu?ya sonra da Çanakkale Boğazı yoluyla Karadeniz?in güneydoğusuna dek gitmekteydi
Anakaranın güney doğu kısımları Karya ülkesiydi MU?nun güney doğusundan çıkan, Karaib Denizine adını veren ve beyaz ırk olan grup Karalar ya da Karyalılar olarkak bilinen gruptu Bunlar Anadolu?ya kadar göç ettiler ve Troyalılar ile Anadolu?nun ilk yerlilerini ve Yunanlıların atalarını oluşturdular Günümüz tarihine baktığımızda ise Anadolu?da Karyalıların adına ancak MÖ 7 yüzyılda raslıyoruz Anadolunun güneybatı kıyısında yer alan bölgeye günümüz arkeologları Karia (Karya) adını vermektedirler Karyalılar kendilerini Anadolunun yerli halkı olarak tanıtmaktadırlar, ancak kullandıkları dil bugün hala tam olarak çözülememiştir Mu?dan hareket eden bir grup Karyalılar ise Orta ve Güney Amerika?ya yerleşti, bir kısmı da Doğu Afrika?ya kadar uzanarak çoğunlukla zencilerin atalarını oluşturdular
b-Batı Kolonileri:
Batı kolonileri ise ilk olarak, Asya?nın Doğu kıyılarında ortaya çıktılar En bilineni, J C?ın asıl güney yolu dediği Birmanya, Hint, Babil ve yukarı Mısır yoludur Bu yolu izleyenler asıl Nagalar?dı, ama sonraları yerleştiklerin yerin ismini aldılar Özellikle Hindistan?a gelen Nagalar, oradan Basra körfezini geçerek Fırat nehri ağzına yani bugünkü Mezopotamya bölgesine geldiler Orada yerleştikleri bölgede kendilerine Sümer, Akad gibi isimler verdiler Yani günümüz tarihinde bilinen Mezopotamya Uygarlıklarından; Babil, Akad ve Sümerler MU?dan göç eden Naga-Mayalardı Babil kelimesi Naga dilinde Güneş Şehri anlamına geliyordu Bu bilgilere göre Mezopotamya Uygarlıklarının tarihi 18 000 yıl öncesine indirilebilmektedir İkinci yol, MU?dan Malezya Adaları?na sonra Güney Hint?e (Dravidalar olarak) ve sonunda Afrika?ya gider Afrika?daki koloni Güney Nubi?de yerleşerek, bugünkü Mısırlıların ataları oldular
Diğer bir kolonileşme akımı Kişe-Mayalar tarafından Malezya Adalarından hareketle başka bir yol izleyerek başlar, nitekim Orta Amerika?da, Güney Amerika ve güney denizlerindeki adalarda onların izleri bulunmuştur Japonlar, Kişelerin kollarından biridir Bir diğer yol ise, Asya?nın kuzeyine yerleşen Moğolların yoludur
MU?dan hareket eden en önemli batı yolu, kuzey kolonileşme hattı idi ve Ari ırkının ataları tarafından takip edilmişti Sonradan Uygur Türkleri olarak bilinen bu insanların Orta Asya?daki ilk yerleşim merkezleri Baykal gölünün güneyindeki Orhun ve Selenga ırmaklarının bulunduğu bölge olmuştur Uygur İmp MU?ya ait olan koloni İmparatorluklarının ilki, en büyüğü ve en önemlisiydi Oysa günümüz tarihi Uygurlardan VI yy dan itibaren söz etmeye başlar Uygur İmparatorluğu, doğuda Pasifik Okyanusuna, batıda bugün Moskova?nın bulunduğu yere kadar uzanıyordu Uygurlar?ın tarihi, bir bakıma, Ari ırkın tarihidir, zira hakiki Ariler Uygurlar?dan gelirler Uygurlar Orta Amerika?da, üçüncü devirde, zincir halinde yerleşme yerleri kurdular Büyük manyetik felaketler ve dağların yükselmesiyle yıkılan İmparatorluktan sonra geride kalanlar ve onların soyları, Avrupa?da yeni koloniler kurdular Slavlar, Tötonlar, Keltler, İrlandalılar, Brötonlar ve Basklar, hepsi Uygurlar?dan gelmişlerdir Açık tenli, beyaz derili, mavi gözlü ve özellikle kuzeyde sarı saçlı olan Uygurlar, MU?nun ilk koloni İmparatorluğu oldular Uygurlar, İmparatorluğun yaklaşık yarısını, Mu batmadan önce yitirmişlerdi Diğer yarısı ise, Mu?nun batışının sonucunda silinmeye yüz tutmuştur
Zaman içinde, Uygur İmparatorluğu içinde dallanmalar meydana gelmiş, Hindistan?a, Çin?e Afganistan ve İran yoluyla Anadolu?ya ve Balkanlara göçler olmuştur Uygur kökenli göçler birtakım doğal olaylar sebebiyle olmuştur Bugün bir çöl olan Gobi bir zamanlar bir iç denizdir ve bölge zengin ağaçlarla, meyvelerle ve hayvanlarla doluydu Yeni oluşumların ardından meydana gelen yükselişlere paralel olarak oralarda çöküşler oluşmuştur Gobi?nin çölleşmesine sebep olan iki tane büyük deniz Hazar ve Karadeniz?dir Hazar ve Karadeniz o zamanlar dağlık bölgelerdi Çökmeler başlayınca Gobi?nin suları da çekildi O sular Karadeniz ve Hazar Deniz?inin meydana gelmesine sebep oldu Bugün Karadeniz?in dibi hayvan cesetleriyle doludur ve bu yüzden zehirlidir
J C tarafından Tibet manastırlarından birinde keşfedilen Naakal arşivleri, 70 000 yıl önce, Naakaller tarafından, Anavatan?ın kutsal ve vahye dayalı yazılarının kopyalarının Uygur başkentine nasıl getirildiğini anlatır

MU?NUN BATIŞ SEBEPLERİ
a) Jeolojik Sebep:
MU kıtasının batışı bir anda olmayıp kademeli olarak gerçekleşmiştir Yerküre kabuğunun temel kayası olan granit, muazzam boşluklar veya yüksek seviyede patlayıcı özelliği arz eden volkanik gazlarla dolu cepler yüzünden kalbura dönmüş haldedir Bu cepler boşalıverince ara bölmeler, ayakta tuttukları kara parçasının sulara gömülmesine yol açacak şekilde çökmüştür Churchvard?ın araştırmalaları, bu kadim uygarlığa ağır bir darbe indirmiş olan felaketin, kıtayı dik tutan ve birbirlerinden ayrı durumda bulunan, ama birbirlerine çatlaklarla veya yarıklarla bağlı olan bir dizi üst cepteki gazların boşalıvermesi sonucunda meydana geldiğini ispatlamaktadır
İlk volkanik infilaklarla meydana gelen depremlerden MU?nun daha çok güney bölgeleri zarar görür Depremden ortaya çıkan dalgalar güney şehirlerini yok eder Volkanik patlamalar bir zaman sonra durur; yıkılan yerler yeniden yapılır, sosyal faaliyetler yeniden başlar Ancak birkaç nesil sonra yeniden başlayan depremler kıtanın geride adacıklar bırakıp tümüyle batmasına neden olarak, bu uygarlığın sonunu getirir MU?nun tümüyle batışı ?Troano Belgesi?ne ve ?Uxmal Mabedi? kayıtlarına göre11500-12000 yıl önce vuku bulmuştur
b) Ezoterik Sebep :
MU Uygarlığının batış nedenlerini Dr Bedri Ruhselman Neo-Spiritüalizme dayanarak şöyle açıklamıştı:
MU Medeniyeti, zamanının en son realitesine varmıştı Bunun bir üst plana çıkabilmesi için, dünyada mevcut her olayda olduğu gibi, esas olan bir teşevvüş devresine girmesi gerekirdi Ve nitekim JC?ın dejenerasyon dediği ve bizim de teşevvüş diye nitelendirdiğimiz olay zamanın realitesini aşmak için ortaya çıkmıştır J C?a göre ise; Dünyada hiç bir millet, MU?lular kadar kendi inançlarına bağnazca bağlanmamıştır Tibet?te bulunan ?Lhasan Belgesi?nde kıtanın batışı şöyle anlatılmaktadır: ?Şimdi deniz olan yere yıldız düştüğünde, yedi kent altın kapıları ve saydam tapınaklarıyla fırtınadaki yapraklar gibi sallandı İnsanların çığlıkları ortalığı kapladı Tapınaklara koşarak kurtuluş aradılar Bilge RA-MU kalktı ve onlara şöyle dedi: ?Sizlere bütün bunları önceden haber vermedim mi? Hepiniz öleceksiniz ve yeni bir nesil doğacak O nesil üstünlüğünün, üzerine giydiği şeylerden olmadığını, kendisinin feda etmiş olduğu şeylerden meydana geldiğini unuttuğu an, sizlerin başına gelenler, onların başına da gelecek? Dünyanın büyük idarecisi MU kıtası, depremlerle sarsıldı Kıta iki kere kalktı ve ateşler içerisinde gözden kayboldu ?
Şimdi bu bilgiye göre diyebiliriz ki; Bir medeniyet ne kadar yüksek, ne kadar parlak ne kadar kapsamlı olursa olsun, eğer bağnaz denecek kadar bağlı ve hareketten yoksun kalırsa, o medeniyet teşevvüşe düşmeye yüz tutar Bu bir tabiat kanunudur J C diyor ki: MU medeniyeti asla dogmatik değildir Buna rağmen son zamanlarda sanki dogmatik bir bağnazlıkla realiteler dondurulmuş ve putlaştırılmıştır Böylece o güzel realiteler, yerlerini hurafelere ve batıl inançlara terk etmiş ve teşevvüş başlamıştır
Diyebiliriz ki; Bir uygarlık ne kadar geniş kapsamlı, kütlesel ve ne kadar büyük olursa, ondan önce gelen teşevvüş devresi de o nisbette ağır ve tahammülü güç bir görüntü arz eder demek ki MU medeniyetinin yıkılması bir icaptır

MU UYGARLIĞI VE ANADOLU

MU Uygarlığının, yukarıda incelemiş olduğumuz kolonileşme hareketlerinde her iki ana kolonileşme hattının (Doğu ve Batı) üzerinde yaşamakta olduğumuz Anadolu toprakları için önemli bir yeri olduğunu görmekteyiz MU halkının bir kısmının Doğu koloni hattıyla Anadoluya gelip ilk atalarımızı oluşturduklarını, Batı koloni hattını incelediğimizde ise MU kıtasının en önemli kolonilerinden birinin büyük Türk devletlerinden biri olan UYGURLAR?ın ataları olduğunu görmekteyiz Ayrıca tarih boyunca Anadoluyla etkileşim içinde olan Mezopotamya bölgesindeki Uygarlıkların atalarını da MU?dan göç edenlerin oluşturduklarını biliyoruz
Anadolu halkının en eskisinden en yenisine, yani en son göç olan Oğuzların göçüne kadar bütün beslenme kaynağı Moğolistan?dır Ve Moğolistan bölgesini de MU?dan göç eden Batı kolonilerinin bir kolu oluşturmuştur Atlantislilerin göçü nasıl Mısır?ı meydana getirmişse, orayı kendileri için büyük bir göç yeri ve temel bir vatan yapmışlarsa, MU Uygarlığı?nın insanları da Uygurları temel olarak seçmişlerdir Dolayısıyla iyilik ve güzellikle, felsefeyle ilgili bütün bilgileri oraya nakletmişlerdir Uygurların kaynağı bugünkü Moğolistan ve Gobi Çölü?nün dağ yamaçlarına yakın olan bölgelerdir
Sayın Ergün Arıkdal?ın da belirttiği gibi; ?Uygurların inanç, bilim, sosyolojik yaşam, insan ve doğa arasındaki denge, insan ve kozmos arasındaki yapılar bakımından getirip bıraktıkları esaslar çok doğrudur Büyük Uygur göçüyle birlikte MU bilgeliği ve Atlantis teknolojisiyle yetişmiş olan büyük insanlık güçleri de, zekası ve zihni de göç etti Onların içinde karışmış birçok varlıkta tohum halinde kapasite mevcuttur Bu kalıtımın artık ne Atlantis?te ne de MU?da olmayışı, bunların sadece bir kısmının Mısır taraflarında, bir kısmının da Uygurlarda kalışı çok önemlidir Bu insanların en çok taşıdıkları özellik, duyular dışı algılamayla ilgili kodlardır Bunlar mükemmel bir şekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakılmadan o varlıklar tarafından göçlerle bu ülkeye, Anadoluya yeniden getirilmiştir Kaybolmuş o yetenekler o insanlar tarafından tekrar yayılmıştır Bu nedenle Anadolu insanının hepsi ister istemez sürekli bir şekilde üst planlarla irtibat halinde yaşar Bizim iç yüzümüz sürekli bir şekilde ruhsal dünyaya dönüktür Çünkü doğamızda, taşıdığımız DNA?larda bu tarafımız gelişmiştir Bunlar, bize anavatanımız MU?dan, Uygur akımından intikal eden bir vazife mirasıdır Anadolu insanının vazifesi, MU?da ve Atlantis?te olan, kendisinden sonraki büyük insanlık kitlesinin üzerine bırakacağı bilgi intikalini sağlamaktır
MU Uygarlığının bize naklettiği en büyük bilgilerden biri, tek olan ve kendi kendisiyle sınırlanmış olan bir Mutlak?ın, bir Yaradan?ın ve bir yaratılışın olduğudur Bu DNA?ya sahip olan varlıkların birinci temel ilkesi budur Ve en büyük vazifeleri de bu ilkeyi yeniden yaratmak ve sahip olabilmek, bunu şuurlu bir şekilde yaşamanın yollarını sağlamaktır Birçok bilgilerin uzaylılar tarafından insanlara verilmiş olması gerekmez Bizim elimizdeki birçok bilgiler dedelerimizin dedesinin, belki bin kuşak ötedeki enkarne olmuş ruhsal varlıkların bıraktığı mirastır?

alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.