Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Pazar Günü ( Nefsi Nefsi...)
Bir Pazar Günü
Evrensel düşüncelerinden ve insanî hizmetlerinden dolayı kendisine çok saygı duyduğum Metin Bobaroğlu’ndan 18 3 2012 Pazar günü, dinin evrenselliğini anlatan ve ondan dolayı tehdit aldığım bir yazım münasebetiyle bana bir mail geldi O mailde, kendi mürşidi demiş ki: Ahir zamanda herkes ‘Nefsi, Nefsi’ diyecek mealinde bir bilgi geçiyordu İşte bu önemli keşif ve “Mahşerin şiddetinde herkesin ‘Nefsi, Nefsi’ dediği bir zamanda Hz Muhammed ‘Ümmeti, Ümmeti’ diyecek ” mealindeki hadis-i şerif[color="#d3d3d3"] ve yukarıda anlatılan yazımın evrensellik içeren konusu, beni şu üç notu yazmaya mecbur etti:
A) “Nefsi, Nefsi” ifadesi, Aman kendimi kurtarayım da başkası bana ne! demektir Bunun başka bir ismi bencillik ve dun-himmetliktir Başka bir deyim ile: Bunu söyleyen kişinin, Doğal olarak sosyal bir varlık olan insan tarifinden; yani insanlıktan dışarı çıkmasıdır Halk tabiriyle düşüş ve düşkünlük demektir Bu gibi trajik ifadeler her zaman ortaya çıkmaz Ancak çok zor şartlarda vücut bulur Zorluk ve zor şartlar ise, hayatın mayası olan imtihan ve gelişme esprisi ve sebebidir Demek “Nefsi, Nefsi” diyen kişi, bu gelişme ve olgunlaşma yolculuğundan vazgeçip geri gitmeye çalışıyor İşte tam manasıyla gericilik budur Osmanlı İmparatorluğu bundan dolayı battı Çünkü o dönemin ahlak ve sosyal eleştiri yazılarının çoğu, gösteriyor ki; Osmanlının son dönemlerinde en çok kullanılan bir kelime “Neme lazım!” deyimidir Bunun da manası, Bana ne! demektir Arapça ifadesiyle Nefsi, Nefsi diye söylenilir
B) İnsanlara bu sözü dedirten, onları bencillik bataklığına sürükleyen ahir zaman ve mahşer arasındaki ortak nokta nedir, gibi bir soru, insanın hatırına gelir Bunun da tek cevabı var: İkisi de çok zorluklar taşıyan süreçlerdir Evet, asıl insanlık, gerçek iman, yüksek ahlak ancak zorlukların içinde bolca bulunduğu imtihan ortamlarında gerçekleşir ve görünür Kolay şartlarda herkes kahraman, lider ve şeyh olabilir Fakat bunun fazlaca bir değeri yoktur Asıl liderlik, fedakârlık ve şeyhlik, ahir zaman ve mahşer gibi zor zamanlarda “Ümmeti, Ümmeti” diyebilmektir İşte bu iki zor ortam arasındaki ortak nokta ile beraber yaklaşık 10 yıl önce Kur’andan şöyle evrensel bir manayı fark etmiştim: Kıyamet ve mahşerde olan biten her şeyin bir benzeri, kıyamet öncesi dönem olan ahir zamanda da gerçekleşiyor
1) Mesela: “Kıyamet günü her hamile, çocuğunu düşürecektir ” (22/2) [Bu ayet, ne kadar da bizim bu günümüzü andırıyor ]
2) “Onlar içki içmedikleri halde sarhoş olacaklar ” (22/2)[Bakın, bugün hayat şartlarının zorluğundan ve aşırı iletişimden dolayı şizofren tarzındaki sosyal sarhoşluk, bu hükmün bariz bir örneğidir Başka bir tabir ile insanı bütünleştiren inziva ve zikrin olmadığı dönemin özelliğidir bu  ]
3) “Kıyamette onların giysileri, katran(petrol)dan olacak ” (14/50)[Çok ilginçtir ki; bütün çağlar içinde naylon tekstil ve plastik ürünler, sadece bu ahir zamanda vardır ]
4) “O gün evlat babadan, baba evlattan, eşler birbirinden kaçacaklardır ” (80/34)
C) Bu kardeşiniz 20 yıldır “Dinî bilgiler, zamanlar üstüdür, tarihî bireysel olaylar değildir ” diye birçok yazı yazdı Ben başta bu bilgimin sadece peygamber kıssaları hakkında geçerli olduğunu sanıyordum Fakat daha sonra anladım ki; kıyamet de, mahşer de, cennet ve cehennem de bu şekilde evrensel yapılardır Belli bir zaman ve zemine has kavramlar değildir Bir âlimin deyimiyle, Dinî bilgiler birer kanun-u külli-i meşhutturlar Yani her zaman ve her yerde o evrensel kavramların gözle görülen numuneleri vardır Ben burada bütün o makalelerimi indiremem; sadece iki tanesinin kısa bir özetini koyup meseleyi zeki zihinlere havale ediyorum Fakat numunelere bakmadan önce iki nokta daha hatırlatalım:— İnsanlığın bu bencillik çamuruna düşüşü, dinin evrenselliğinin ve mucizevî manalarının kaybolmasından kaynaklanıyor Yoksa insan fıtraten mükerremdir Bile bile nimeti, özellikle din gibi değerli ve insanın ebedileşme aşkını karşılayan bir hazineyi tepmez — Bu ve benzeri çukurlardan çıkmanın da tek ve biricik yolu, Muhammed gibi bütüncül bir bakışa sahip olmak; varlık ve hayattaki bütün zıtları birlik ve tevhid potasında birleştirmektir İşte iki numune:Cennetin EvrenselliğiÇok değerli, zengin ve zenginliğiyle beraber zahit kişilikli bir dostum vardı Sürekli olarak, Ben öldükten sonra cenneti garantilemek istiyorum, diyordu Ben de ona: Dünya ile âhiret arasında, hayat ile ölüm arasında, şimdiki ile öteki arasında sen ayrım yapıyorsun; bu ise bir çeşit sekülerizmdir, bir nevi şirktir Onun için sen bugün, bu dünyada sonsuzluğu, dolayısıyla tevhid ve birliği yakalayıp cenneti kalben ve ruhen yaşayamazsan, öteki dünyada da yakalayıp yaşayamazsın, diyordum [color="#d3d3d3"] Hulasa; cennet gibi sonsuz değerleri bölmek, onlara sınır çizmek, başlı başına cenneti kaybettiren bir yanlıştır Yaklaşık iki ay sonra, bu konuda daha önce bildiğim onlarca delile ilaveten cennete giriş ile ilgili Kur’anın bir mucizesini gördüm Kısaca ve kelimeler bazında yazacağım İşte:89 sure olan Fecir suresinin 27–30 ayetleri, zahirî manaları ile öldükten sonraki ruhun iyi durumu ile ilgili iken; 2 derecede fakat yine zahir bir şekilde dünya hayatındaki (manevi) cennete de bakıyor, girişin şartlarını söylüyor; şöyle ki:
1) Dünyada insanın nefsi, zarif, nazik ve eğitilmiş bir hal almalı ki; Allah’ın Cennetime buyurun, hitabına makes ve muhatap olsun! Buna Ya eyyetühâ (ey o zarif kişi!) kelimesi bakıyor
2) İnsan, bedenden ziyade bilinç ve ruh olarak gelişmeli ki; saf bilinç olan varlığın ebediliğini hak edebilsin; saf huzur ve sekine olan İlahî hitabı alabilsin Buna da en-nefs (ruh, bilinç, kişilik ve ruhanileşmiş beden) kelimesi bakıyor
3) İnsan dünyanın diyalektik (çatışmalı) yapısından bıkıp, depresyona girip bir nevi görevden kaçarak cennete giremez Tam tersi, mutmain olup huzur bulacak ve etrafını güzel görecek, sonra sonsuzluğa uçmak isteyecek bir duruma gelmeli ki; sonsuzluktan ve sonsuz olan cennetten faydalanabilsin Buna da, el-mutmainne (huzur ve sükûnet bulan zarif kişi) kelimesi bakıyor
4) “İrcıî” (dön!) Yani cennete giriş, kaçış şeklinde olamaz Bir karar ve bir dönüş niyeti ile olmalı ki; yolculuğun güzelliği ve faydası olabilsin
5) “Rabbine ” Yani senin dönüşün, doğal ve bilinçli gelişme üzere olmalı Bir düşüş, bir kaçış olmamalı Biliyorsunuz ki; dünyada da olsa, gelişmenin bir bedeli, bir faturası vardır Onun için cenneti isteyen, işini şimdiden yapmalı, mutluluğu yaşamalı ve bu şekilde fiili bir durum olarak cenneti garantiye almalı
6) Sen ey nefis, ancak her şeyden memnun isen; tevhidi, sonsuz güzelliği ve bilinci biliyorsan ve bunun sayesinde her şey ve herkes senden memnun ise, cennete girebilirsin Yoksa cennet arzusu, ya bir hayal olur veya intihar gibi bir duygu olur
7) Bu kâinatın bilinç mescidinde herkes senden memnun ve sen de herkesten memnun olduğun zaman her yere girebilirsin Fakat bu mescidin en güzel köşesi, Allah kullarının topluluğudur İşte eğer bu topluluğa girebilirsen orası cennetten daha tatlıdır ve daha çok bilinç ifade eder Bu nükteye de Kullarımın içine gir! ifadesi bakıyor
8) İşte eğer o kulların halkasına, derneğine duhul edebilirsen, orada aşkı, sevgiyi, saf bilinci ve yüce değerleri yaşayabilirsen, artık Benim cennetime (sonsuz huzur ve bilinç cennetine) girebilirsin Eğer o durumda isen hemen gir, belki de girmişsin! Çünkü girip girmemek artık senin için eşit olmuştur Kabir Sorgusunun EvrenselliğiTevrattan, İncilden, Kur’andan ve diğer İlahî evrensel öğretilerden net olarak anlaşılıyor ki; bütün dinî bilgiler, zamanlar üstü, evrensel birer kanun ve hakikatlerdir Âdem’den, cennet ve cehennem bahsine kadar bu bilgiler, her zaman ve her yerde, her şahıs ve her toplumda yaşanılan gerçeklerdir Bir insan isterse; Âdem Kıssası’nın bütün hükümlerini kendi şahsi hayatında görebilir; zaten hepimiz farkına varmadan bu hükümleri daima yaşıyoruz Kitap ve makalelerimde bunun onlarca numunesini görebilirsiniz İnsan isterse; sonsuzluk, iman ve maneviyat ile kalbinde, ailesinde ve çevresinde cennetteki bütün nimet ve saadeti yakalayabilir ve yaşayabilir Hatta diyebiliriz ki; bir mümin dünyada iken bu gibi kutsal değerler ile cennet hakikatini yakalayıp yaşayamıyorsa, korku ve üzüntü şeytanları tarafından ruhu, kalbi ve hayatı sürekli olarak kemiriliyorsa; o insan, ahirette de cenneti bulamaz Hulasa: Bütün dinî hakikatler, birer kanun-u külli-i meşhutturlar Bugünkü tabir ile Dinî bilgiler, evrensel ve gözle görünen sonsuz gerçeklerdir Ben bu hakikati düşünürken Kabir Sorgusu manası, hatırıma geldi Acaba bunun kanuniyet ve evrensel yönü nedir, diye düşündüm İşte şu beş basamaklı nükte, şöylece anlaşıldı:
a) Allah, başta insan olmak üzere varlığı zıtlarla geliştiriyor Bir şeyin zıddı ve düşmanı ne kadar güçlü ve büyük ise, o şeyi kendi makamında, kendi boyutunda o kadar güçlü ve büyük yapıyor Evet, Musayı Musa yapan firavundur; Mehdiyi Mehdi eden, deccaldır Dindar, dinsiz bütün düşünürler, bu hakikati Diyalektik Süreç deyimiyle ifade ediyorlar Fakat yorumları farklı…[color="#d3d3d3"]
b) İnsan denilen zavallı ve zayıf bir hayvanı da yeryüzünün halifesi yapan, onun bin bir musibet ile mücadele etmesidir ve bu musibetlere karşı çare üretmesidir
c) İşte bu musibetlerin en büyüğü, birer melek (kollektif kişilik) ile ifade edilen Münker veNekirdir Münker, bilinen fakat iğrenilen, kabul edilmeyen, güzel görülmeyen her şeydir Kanser gibi… Kelime olarak bunun zıddı, maruf’tur Emr-i bil-maruf, nehy-i anil-münker ifadesinde geçtiği üzere Yani sosyal hayat yaşayan her insanın toplum tarafından maruf (güzel ve iyi) bilinen şeyleri yapmak için çalışması, münker (kötü) şeyleri de engellemesi dinî bir görevdir
d) İşte terbiye yani rububiyet ve gelişme gereği her insan, her zaman yüzlerce münkerler ve musibetlerle karşılaşıyor Kollektif bir bilinç ve dosya taşıyan bu musibetler, hal ve kal diliyle insana soruyorlar:Senin Rabbin kimdir? Yani ey insan, iğrendiğin bu musibetin sistematiğini ve terbiye konusundaki aktifliğini biliyor musun? Eğer insan, bunlar Allah tarafından geliştirmek ve imtihan için gönderilmiş, mesaj yüklü birer elçi ve melektirler; Allah onları sonsuz sistemi içinde, nimet ve saadete çevirir; Rabbim, (beni terbiye ve imtihan eden) sonsuz olan Allah’tır, diyebilirse, cennete geçer Bu sınavın birinci bölümüdür, çok kişi buradan geçer Fakat sonra Nekir gelir Bu kelime ise, daha önce hiç görülmedik, bilinmedik, tanınmadık, korkunç azap, demektir Mülk (67/18) suresinde geçiyor İşte bu görülmedik, tanınmadık, eşi benzeri olmayan bu azap meleğine karşı da: Rabbim Allah’tır Yani, bunun da İlahî sonsuz imtihan ve rububiyet çerçevesinde bir yeri vardır Ben Allah’a inanıyorum, O’nu tanıyor ve O’nun her şeyini kabul ediyorum, diyebilirsen final kurtuluş, tam gerçekleşmiş olur Niyazi-i Mısri, bütün bu manaları tek bir beyit ile ne güzel ifade etmiştir:“Lutf u kahrı şey-i vahid bilmeyen çekti azap
Ol azaptan kurtulup, sultan olan anlar bizi ”
19 3 2012
Bahaeddin Sağlam
[color="#d3d3d3"] Buhari, Tevhid: 36; Müslim, İman: 326–27; Tirmizi, Kıyamet: 10
[color="#d3d3d3"] Dünyada her nevi haltı işleyip cenneti, dilencilere verilen sadakalarla, iskat gibi hile-i şer’iyelerle garanti altına alma inancı, putperestçe bir yaklaşımdır
[color="#d3d3d3"] Bediüzzaman, 29 Sözde, Remizli Nükte başlığı altında bu süreci şu beş kanun ile ifade ediyor: Cem-i ezdad kanunu → kanun-u mübareze →kanun-u tağayyür → kanun-u tekâmül → kanun-u imtiyaz Bugünkü ifade ile: Zıtların bir araya gelmesi yasası; zıtların birbiriyle mücadele etme yasası; bu mücadelenin sonucu olarak oluşan değişim yasası; ve bu değişimin sonunda elde edilen gelişme yasası Ve en sonunda bu zıtlar görevini bitirdikten sonra ahirette cennet ve cehennem olarak ayrışmaları yasası 
|