Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
masonlar, öldürdü

Beni Masonlar Öldürdü !

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Beni Masonlar Öldürdü !






14 Haziran 1938 tarihinde Atatürk, Afet İnan’a şunları yazar:

“Afet,Vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek, hususiyetle burundan yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan istirahatları hiçe indirmiştir İstanbul’a gelince hükümet reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger’i getirtti…”


Dikkat ettiniz mi? Atatürk kendisini yapayalnız hissediyor ve kendisine uzanacak sıcak bir “el” arıyor


Etrafında pervane gibi dönen onca insanlar varken Emrinde koca bir ordu varken Egemenliği kayıtsız ve şartsız millete vermek için kurduğu bir meclis varken


Anası yok, babası yok, amcası, dayısı yok Karısı, çocuğu yok O’nu baş ucunda bekleyecek, O’na güç-kuvvet verecek, bazen teselli edecek hiçbir akrabası, yakını yok


En yakınında hissettiği ve bir evladı gibi bakıp büyüttüğü manevi kızı Afet İnan’a bir mektup yazarak, içini kemiren sitemlerini anlatma gereği duyuyor


Tarihe dikkat edin… 14 Haziran 1938 Atatürk, “ … doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir…” diyor

Atatürk, aniden hastalanmadığını, hastalığının yeni olmadığını, yıllardır süre gelen hastalığının doktorlar tarafından doğru teşhis edilemediğini ve tedavisinin yapılamaması sonucu hastalığının ilerlediğini anlatmaya çalışıyor


Hasta olan kim? Atatürk… Cephelerde destanlar yazan, Emrindeki orduya doğru zamanda ve yerinde emirler vererek zaferler kazandıran, yıkılan bir imparatorluğun külleri arasından bir devlet çıkarmayı başaran bir insan, neresinin ağrıdığını, ne şekilde rahatsız olduğunu bilemez mi?


Şimdi bakın Atatürk’ü ilk muayene eden ve teşhis koyan doktor olarak tarihe geçen Prof Dr Nihat Reşat Belger, Atatürk’ün muayenesi ve teşhisi hakkında ki hatıralarında şunları anlatır:


“ Atatürk geceyi Termal oteldeki apartmanında geçirdi Ertesi sabah otelde, kendisine mahsus olarak yaptırılan banyo dairesine girdi ve beni çağırttı… Hastalığına dair şikâyetlerini bana bildirdi Kaşıntıya çare bulmamı istiyordu Dedim ki, “Müsaade buyurursanız önce zat-ı devletlilerinizi bir muayene edeyim Kaşıntıların sebebini tespite çalışayım…”


Soyunma yerine koydurmuş olduğumuz şezlonga uzandı Bende muayeneye başladım Tabii, önce vücudunun en çok kaşınan yerlerini, yani bacaklarını muayene ettim Egzaman, ürtiker, erytheme gibi belirtiler bulamadım Yalnızca, kaşıntının bıraktığı tırnak izlerini gördüm


Atatürk’ün yaşayış tarzını göz önünde tuttuğum için bacaklardan sonra karnını ve bilhassa karaciğerini muayeneye koyuldum Derhal gördüm ki, Atatürk’ün karaciğeri üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmişti


Kalbini dinledikten, tansiyonunu da alarak muayenemi tamamladıktan sonra kendisine teşekkür ettim Muayenenin bittiğini söyledim Atatürk:


“ Doktor, kaşıntının sebebini buldunuz mu?” diye sordu


“ Evet, efendim…” dedim BU kaşıntının yemekle, bilhassa içmekle ilgili olduğunu arz ettim

“ Buna emin misiniz?” diye sordu


“ Efendim, kanaatim o kadar katidir ki, bu teşhisimin isabetinde şüphenin gölgesi bile yoktur…” dedim


“Karaciğer biraz büyümüş ve biraz sertleşmiştir İşte kaşıntının sebebi bu karaciğer rahatsızlığıdır” dedim


Sözlerim, o ana kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından bir defa bile bahsedilmemiş Atatürk üzerinde hissettim ki, bir sürpriz tesiri yaptı Fakat O hiçbir hayret belirtmeksizin bu sözlerimi tam bir sükûnetle dinledi

Şimdi ne yapacağız?” diye sordu(Atatürk’ün Hastalığı-Ruşen Eşref,agesf10-12)


Bu sorunun arkasında, sağlık durumunun neden bozulmakta olduğunun, doğrudan doğruya anlaşılmasında neden bu kadar geç kalındığının sitemi ve merakı vardır


Evet… Mevcudiyetinin varlığına yani yok olmak üzere olan bir millete sahip çıkan, çocukluğunu, gençliğini ve bilahare ömrü hayatını feda eden, zamanının en güçlü devlet başkanlarına önünde diz çöktüren, tarihin akışını değiştirip yeni bir tarih yapan ve tarih yazdıran Atatürk hasta idi


Hastalığı birden ortaya çıkmamıştı Çocukluğundan beri süre gelen bir rahatsızlığı vardı ve bir anlamda doktorların da kontrolünde idi


Peki, neden o halde… Atatürk’ün de tabiri ile, “bu kadar geç kalınmıştı?”

Acaba Atatürk mü hastalığını önemsemiyordu? Yoksa Atatürk’ü muayene eden doktorlar mı Atatürk’ün hastalığı karşısında teşhis koymakta aciz kalıyorlardı?


Ya da… Acaba? Atatürk’ün hastalığına tanı kasten konmamış ve hastalık tedavi edilmemiş olabilir miydi?


Bu sorunun cevabını ileride vereceğiz İnşallah Doğruyu görünce inanıyoruz ki damarlarınızdaki asil kan kabaracak ve “Bu kadar da olmaz!” diyeceksiniz


Belki kalbiniz titreyecek, ürpereceksiniz… “Keşke o an Atatürk’ün yanında olsaydım” diyecek, Atatürk’ün sahipsiz bırakıldığına kızacak, bile bile ölüme götürülüşüne isyan edecek, elinizde olmadan Atatürk’ün katili bunlar” diye bağıracaksınız


Biz hemen Atatürk’ü kimlerin nasıl öldürdüğüne geçmeden önce, hastalığı boyunca başında bulunan, bir an bile baş ucundan ayrılmayan sivil ve tıbbiyelilerin isimlerini burada zikredeceğiz ki, Atatürk’ün katili ya da katilleri kim karar verebilesiniz…


Çünkü Atatürk’ün hastalığı sizlerden yani Aziz Türk Milletinden saklanmıştır Hala saklanmaktadır Atatürk’ün ölümü ile ilgili gerçekler hala Yüce Türk Milletinden saklanmaktadır


Neden saklanmaktadır? Saklayanlar, saklamak isteyenler kim ya da kimlerdir? Amaç ve maksat nedir?


Biz inşallah bu suallerin cevaplarını burada vermeye gayret edeceğiz Ancak şu unutulmamalıdır ki, Atatürk hastadır Bu doğrudur Atatürk’ün hastalığı kitaplarda yazılıdır Bu da doğrudur Hatta Milli Eğitim Bakanlığı kanalıyla, Atatürk’ün hastalığı ders kitaplarına konu edilerek Türk çocuklarına okullarda öğretilir


Türk halkı arasında yaygın bir kanı hüküm sürmekte, Atatürk’ün hastalığı, alkole bağlı Siroz olarak dillendirilmektedir Bu yanlıştır

Biz bu yanlışı yazımızla çürütecek ve tüm gerçekleri bütün çıplaklığı ile gün yüzüne çıkaracağız


Büyük Türk Milletinin, Atatürk hakkında doğruları bilmeye hakkı vardır Bu doğrular saklamakla, gizlenmekle engellenemez Şurası da muhakkak ki, madem doğrular saklanıyor da… neden o halde yanlış bilgiler Ata’sına sadakatle bağlı ve ısrarla hala Ata’sını arayan bu aziz millete doğru diye anlatılıyor?


Türk Milleti şunu kesinlikle bilsin ki, Atatürk bu güne kadar yapayalnız ve tek başına idi Sahipsizdi Özellikle O’nun “öldürülmesinden” sonra bu yalnızlığı ve sahipsizliği çok daha belirgin hale geldi


İlkelerine ve devrimlerine, Atatürk’ün istediği şekilde sahip çıkılmadı Atatürk düşüncesi, “birileri” tarafından bu aziz milletin çocuklarına “çarpıtılarak” öğretildi


Atatürk’ün vatan sevgisi, devlet ve millet sevgisi adeta yok edildi Bu değerler sıradanlaştırıldı Türk çocuğunun inanma azmi psikolojik olarak kırıldı


Heyhat Atatürk’ün hastalığı bile istismar edildi Atatürk’ün hastalığı üzerinden siyaset yapıldı ve bir anlamda “Atatürk ayyaştı Çok içki içerdi Ciğerlerini çürüttü, siroz oldu ve öldü…” denildi Yaygın kanı bu oldu


Bugün kime sorsanız böyle der Atatürk ayyaştı, çok içerdi Siroz oldu ve öldü


Sahi, doğru olan bu muydu? Yoksa Atatürk’ün hastalığı altında başka gerçekler ve doğrular var mıydı?


Şimdi bakın Burada şu gerçeğin ve doğrunun altını çizmek istiyorum Atatürk’ün yaşadığı zamanın Türkiye’sinde ki Tıp henüz gelişmemiş ve yetersiz olabilir Ancak bu gelişmemişlik ve yetersiz olmak Tıp adamlarına bir hastayı “ KOBAY “ olarak kullanma ve deneme yapma hakkı vermez Kaldı ki bu hasta Atatürk gibi, çok değerli bir isim ise, burada doktorların üzerlerine alacakları mesuliyetin ağırlığını tartmaları ve taşıyabileceklerine kani olmaları gerekirdi


Yazık ki… Altını çiziyorum… ATATÜRK KOBAY OLARAK KULLANILMIŞTIR ÇOĞU DOKTORLAR ATATÜRK’ÜN HASTALIĞINI BİLEMEMİŞLER, YANLIŞ TEŞHİS KOYMUŞLAR VE YANLIŞ İLAÇLARI, ATATÜRK’ÜN VÜCUDUNDA DENEMİŞLERDİR


İşin birde İSİM YAPMA, NAM ALMA, ŞÖHRET OLMA yanı da vardır ki, bu tamamı ile Atatürk’e ve Türk Milletine düşmanlıktır


Şimdi bu doktorların isimlerine burada yer veriyor ve takdirlerinize sunuyorum Karar ve hüküm, Yüce Türk Milletinin ve Kahraman Türk Gençliğinindir


Prof Dr Nihat Reşat Belger, Atatürk’ü ilk muayene eden ve hastalığına ilk ismi koyan doktorudur Yukarıda Atatürk ile arasında geçen konuşmaya ve Atatürk’e koyduğu teşhise yer verdik


Ancak, şu sözlerinden anlıyoruz ki, Prof Belger “başka doktorların” Atatürk’ü muayene etmesinden rahatsızdır (Belki Belger doğru düşündüğünü kabul edebilir Çok doktor ve farklı hastalık adı Atatürk’ün sağlığına zarar verebilir ama Ya Belger’in teşhisi yanlış ise?)


Belger’in şu sözlerinde ün yapma, nam alma, şöhret olma kokusu vardır

“… o akşam Termal Otel’de kurulan büyük sofraya davet ettiği misafirler arasında beni de bulundurmak iltifatını gösterdi… “


Davetliler arasında Atatürk’ün mutad arkadaşlarından başka, Karamürselli Tahir Bey, … Cemal Hüsnü Taray Bey gibi isimler vardır Belger’in nam alma, şöhret olma kokan sözleri burada da çıkar karşımıza:

“ Ben sofraya gelmezden önce Atatürk o zevata benden, cemilekar sözlerle bahsetmiş…”


Atatürk hastalığından muzdarip Hastalığına derman arıyor Küçük bir umut kocaman bir dağ gibi büyüyecek Doktor efendi, Atatürk’e uyguladığı teşhisin yanlış mı doğru mu olduğunun kaygısında değil de nasıl ünlenecek, nasıl nam alacak onun peşinde


Ha… bir de kıskançlık var…


“ Ertesi gün, Atatürk’ün arkadaşları bana hiçbir şey açmadan rahmetli Profesör Neşet Ömer İrdelp’i, Atatürk’ün hususi tabibi bulunması sıfatıyla Yalova’ya davet etmişler O’na benim muayenemden ve teşhisimden bahsetmişler Bir kerede O’nun Atatürk’ü muayene ederek benim teşhisim hakkındaki mütalaasını bildirmesini kendisinden istemişler


Neşet Ömer Bey Termal Otel’e geliyor, Atatürk’ü muayene ediyor ve muayene sonucunda Atatürk’e, Dr Belger’in teşhisinin doğru olduğunu bildiriyor


Prof Belger şöyle anlatır: “Neşet Ömer, Atatürk’ün huzurundan çıktıktan sonra benimle buluştu Atatürk’ü muayene ettiğini ve benimle tamamen aynı fikirde olduğunu bana da söyledi

“ Sizin tedavinize devam etmesini Atatürk’e tavsiye ettim

Ve… “ Atatürk’ü istediğiniz gibi tedavi ettiniz, kardeşim!” dedi ve İstanbul’a döndü


Bu övgü(!) dolu sözleri anlatan ProfBelger’dir Yani doktor bey kendi kendisini met ediyor, övüyor ama…


Atatürk ise hala muzdariptir Hala hastadır Hastalığı müzminleşmiş, ilerlemektedir Ün ve nam peşinde koştuğunu kendi sözleriyle ortaya döken ProfBelger’in ilaçları ise hastalığı geçici olarak, Atatürk’ün vücuduna hapsetmekte ve gizlemekte ama tedavi etmemektedir

Doktor Belger, Atatürk’ü tedavi ediyorum diye sevinedursun, Atatürk, her biri döneminin uzmanlarından olan doktorların teşhislerindeki bu gecikmeyi içine sindiremediğini, teşhisin koyulmasından beş ay sonra Afet İnan’a yazdığı mektupla şöyle dile getirir:


“Afet,

Vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek, hususiyetle burundan yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan istirahatları hiçe indirmiştir İstanbul’a gelince hükümet reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger’i getirtti…”


Okudunuz değil mi?


Ne anladınız?


Atatürk bu sözleri ile doktorlara adeta sitemde bulunmaktadır

Sürekli olarak vücudu kaşınan Atatürk’ün Yalova’ya gelmeden önce yaşadığı ve hastalığının teşhisinde yaşanan şu olay, kendisini muayene eden ve teşhis koyup ilaç veren doktorlar için utanılacak vahim ve acı bir durumdur


Atatürk’ün hasta yattığı köşkü karıncalar basar ( Bu karıncaların köşke kadar nasıl ulaştıkları konusu hala sırdır Zira köşk, sıradan bir ev değildir ve her gün temizliği muntazamen yapılırken karıncaların Atatürk’ün yatağına kadar ulaşmaları düşündürücü ve inandırıcı değildir AK)


Karıncaların köşkü istila ve işgal etme mevzusunu Dr İ A Özkaya şöyle anlatır:


“… Bu kaşıntılar için çeşitli sebepler ileri sürülüyordu Günün birinde tuhaf bir rastlantı(!) oldu Atatürk, etrafında bir hayli kalabalık ziyaretçi ile Çankaya’da ki köşkünün bahçesinde otururken, kaşıntı hissederek kolunu kaşımaya başladı Hemen ardından kaşınan kolunu sıvadığında, derisindeki fiske fiske oluşan kabartıları gösterdi Ziyaretçiler arasında bulunan bir doktora(Her ne hikmetse bu doktorun kim olduğuna dair bir bilgi hiçbir yerde, hiçbir kayıtlarda yoktur) dönerek:


“ Bu nedir doktor?” Son zamanlarda sık sık oram buram böylece kabarıyor…” dedi

Doktor eğilerek baktı ve … :


“ Karınca efendimiz… Bunlar karınca ısırmasıdır…” diye cevap verdi

Suçlanan karıncalar arandı ve nihayet(!) bir tanesi(!) bulundu


Atatürk doktora tekrar sordu:

“Ben geceleri kaşınıyorum Karınca yatak odama kadar çıkar mı?”


Doktor başını salladı: “Evet, çıkar” cevabını verdi


Bu kadar cahilane, bu kadar komik ve bu kadar utanılacak bir durum olamaz


Ama oluyor işte Aslında Atatürk doktorun karınca ısırması hikayesine inanmıyor ama ne yapsın Denize düşen yılana sarılır hesabı, hastalığına çare ve derman için herkesi dinleme mecburiyeti hissediyor


Dr Asım Arar, bu konuyu hatıralarında şöyle anlatır:


“ 1937 Ekim ayında Atatürk İstanbul ve Yalova’da iken bir gün, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman bana telefon ederek, köşkü karınca bastığını, Atatürk’ün kaşıntıdan şikâyetçi olduğunu ve bir çare bulunulmasını istedi” Demektedir


Hakikaten köşkü, et yiyen kırmızı karıncaların istila ve işgal ettiği doğrudur ancak, bu karıncaların sadece Atatürk’e musallat olması düşündürücüdür


Tarih 7 Şubat 1938dir Yani mevsim kıştır Karıncaların kışın bir yeri işgal etmeleri şaşılacak kadar dikkat çekicidir Çünkü karıncaların topraktan çıkmaları için mevsim uygun değil iken, Atatürk’ün bulunduğu ortamda yuvalanmaları akıllara başka düşünceler getirmektedir


Ama, hiç kimse bu doğruya dikkat çekmez Oluşturulan ekip köşkte karınca avına çıkar Peki ekipte kimler vardır?


Ali Kaya

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.