|  | Mantık Ve Din Bağdaşığı (Okumakta Yarar Var Bence) |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mantık Ve Din Bağdaşığı (Okumakta Yarar Var Bence)ŞİMDİ!!! AŞAĞIYA EKLEDİĞİM YAZIYI PÜR DİKKAT OKUMANIZ DURUMUNDA ÇOOK ZEVK ALACAĞINIZI BİLMENİ İSTİYORUM… NEYSE BUYRUN AMA ÖNCE Bİ ŞİMDİYE KADAR Kİ BÜTÜN İSLAM HAKKINDAKİ BİLGİLERİNİZİ KONTROL EDİN VEEEEE START      Bu işlem sırasında, taradığınız bilgiler içinde tutarsızlık tesbit ettiyseniz, aldığınız bilgileri mantık süzgecinizden geçirmeden hafızanıza kaydettiniz demektir   Mantığınızı kullanıp kullanmadığınızı anlamanın en kestirme yoludur bu   Çünkü, mantık süzgecinden geçen bilgide tutarsızlık olmaz   Kur'an’da; “ Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de, tutarlı sözle sağlamlaştırır!   ! ( İbrahim 27) denilmesi, mantığın önemini ve mantık ile imanın ne kadar bağlantılı olduğunu görmemiz açısından dikkat çekicidir   Bir konuyla ilgili eksik bilgilere sahip olabilirsiniz, ama edindiğiniz bilgiler içinde mantık bütünlüğü oluşturabildiyseniz, bilginiz dahilinde olan tüm soruların cevabına sahip olmanız gerekir   Cevaplarınızda çelişkiler varsa, bilgilerinizi tekrar gözden geçirin ve mantığınıza uymayan bilgiyi eleyin!    Çünkü ; Bilgide mantık siliniyor ise gerçeğe aykırıdır!    Bu noktada, mantığın en önemli görevini şöyle tanımlayabiliriz; Kişinin akıl ile elde ettiği bilgiler arasındaki bütünlüğü sağlayıp, çelişkileri gidermek ve bu işlem sırasında, bilgileri bir süzgeçten geçirerek(ki biz buna mantık süzgeci diyoruz) bütüne aykırı, çelişkili veya yanlış bilgileri elemek   Bu işlemi, akıl-mantık-gönül üçlüsünün görevlerini baz alarak, anlatmaya çalışalım; Bilgiler akıl yoluyla elde edilir   Akla gelen bilgi mantığa gönderilir, mantık yanlış bilgiyi eler, doğru olanı gönüle iletir   Gönül, gelen bilgileri halimize geçirmemizi sağlar   Aslında çok basit gibi görünen bu işlem, oldukça karmaşık ve zordur   Yukarıdaki tanım, olması gerekenin tanımıdır, ancak realitede çoğu zaman evdeki hesap çarşıya uymaz!    Mantığın, görevini yerine getirdiğinin, başka bir deyişle mantığımızı çalıştırdığımızın en somut göstergesi ise; soru sormamızdır!    Mantık soru sorar ve aldığı cevaplar doğrultusunda doğruyu ve yanlışı ayırt eder   Her soruda bir bilgi mevcuttur   Çünkü soru; zaten akılda olan bilginin, mantık tarafından sınanması için sorulur!    Bu nedenle de, bir kişinin sorularına bakarak sahip olduğu bilginin düzeyini ölçmek mümkündür  Konunun daha iyi anlaşılması için; bir gazetede, “ Tanrı’ya mesaj var” başlığı ile yayınlanan haberden alıntı yapmak istiyoruz   Haber; Bir kilisede Tanrı’ya elektronik posta gönderen 3 ile 9 yaş arası çocukların sorularından oluşmakta   Konumuza uygunluğu açısından, çocuklardan birkaçının sorularını irdelemekte yarar var   Önce soruları görelim: “ Ne diye bu kadar çok insan yarattın? Başka bir dünya daha yapıp fazlalıkları oraya koyamaz mısın? “ J  B (7) “ İnsanların ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine, neden elindekileri tutmuyorsun?” Jane (6) “ Sahiden var mısın?Bazıları buna inanmıyor  Eğer varsan, gecikmeden bir şeyler yapmanda fayda var  ”Harriet (6) “ İnsanlara ruhları her zaman doğru mu dağıtıyorsun? Yanlış yapabilirsin!   ” Audrey ( “ Bende senin dışında tüm liderlerin resmi var  Seninkini de yollar mısın? “Norman (6) “ Kitabını okudum ve beğendim  Bütün o fikirler nereden geldi aklına? “John ( “ Zürafaların görünümünü isteyerek mi böyle yaptın, yoksa yanlışlıkla mı oldu? “ Norman(4) “ Tanrı olduğunu nasıl bilebildin? “ Charlene (3) Bu çocukların en önemli ortak özellikleri, mantık yürütüyor olmaları   Soru soruyorlar ve çoğu, ileride, sordukları sorulara aldıkları cevaplar doğrultusunda bir inanç geliştirecekler… Sorularındaki ortak özellik ise, akıllarında, “Allah” kavramı yerine, yukarıda bir yerlerde oturan ve insanların her hareketini denetleyen “ insan tanrı” kavramı bilgisini taşımaları   Bu bilgiyi de maalesef ki biz büyüklerden ediniyorlar!    Büyüdüklerinde ise, önlerinde üç seçenek olacak: 1)- Akıllarındaki yanlış bilgiler doğrultusunda oluşturdukları “insan tanrı” kavramı, gün geçtikçe mantıklarına uymamaya, sorularına cevap verememeye başlayacak ve bu “insan tanrı” ya inanmak yerine mantıklarına inanmayı tercih edecekler   Yani, insan olmanın gerekliliği olan “akıl”larından ödün vermemek adına, imanlarından ödün verecekler   Söz konusu çocuklar için, bu süreç başlamış bile!    Yukarıdaki soruların cevaplarını; yukarıda oturup onları cezalandırmak ve ödüllendirmekten başka hiçbir işe yaramayan “insan tanrı” kavramını aşılayan büyüklerden alabilselerdi, bu soruları doğrudan “insan tanrı” ya sormazlardı!    2)- Mantıklarına uymayan “insan tanrı” kavramını inkar etmemek adına mantıklarını terk edecekler  Yani, imanlarını korumak adına, akıllarından ödün verecekler ki bunun sonuçlarını şu an yaşanan toplumdan görmek mümkün olacaktır     3)- Mantıklarının kabul etmediği bilgileri yeniden sorgulayıp, yanlış olan bilgileri terk ederek, “Allah” kavramını öğrenmeye başlayacaklar   Böylelikle de, mantıklarından ya da imanlarından ödün vermeden, Allah’ı öğrendikçe sevecek, sevdikçe inanacaklar   Son seçeneğin görüldüğü kadar kolay olduğunu sanmayın   Çocukluklarından itibaren, en güvendikleri ve en sevdikleri yakınları tarafından oluşturulmuş ve zamanla kökleşmiş olan “insan tanrı” kavramını yıkmak, inanın sanıldığı kadar kolay değil!    Aslında hepimiz aynı seçeneklerle karşı karşıya değil miyiz? Bu seçeneklere derinlemesine baktığımızda, seçeneklerden her hangi birini seçeni suçlayabilir miyiz? Olayları irdelediğinizde, yani mantığınızı kullanmaya başladığınızda, sebeplerin arkasını görmeye başlarsınız  Sebeplerin arkasında ise; temelde ne suç vardır, ne de ceza!… Şimdi sizlerden, mantığınızı kullanarak, yukarıdaki sorulardan koyu renk olanların cevabını düşünmenizi istiyoruz  Bu soruları daha önce kendi kendinize sormadıysanız, lütfen neden sormadığınızı da düşünün!   Kendiniz için olmasa bile çocuklarınız için düşünün   Çünkü bir gün çocuklarınız, kendinize dahi hiç sormadığınız bu soruların cevabını sizden isteyebilirler   Mantıklı bir yanıt vermediğinizde de onları, yukarıdaki seçeneklerle baş başa bırakıyorsunuz demektir!    “Arının bütün meziyetlerine rağmen sevilmeyişi,nefsini acı ile koruyuşundandır  Unutulmasın ki, arının mantığı olsa iğnesini kullanmazdı!   ” Mantık, insan için öylesine bir silahtır ki; Allah yolunda kullanırsan nefsinin seni Allah yolundan uzaklaştıracak isteklerini, nefsinin yolunda kullanırsan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilme yeteneğini kaybedersin!    Mantığını nefsine uyarak kendine çeviren ve bu nedenle doğruyu ve yanlışı ayırt etme yeteneğini kaybedenlere en güzel örnek şeytandır  Kur'anda Allah," Adem'e secde et! " dediğinde şeytanın mantığı, nefse dönük bir ölçü kullanmış ve " Ben ondan hayırlıyım çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın  " diyebilmiştir  (A'raf 12 - Hicr 33 - Sad 76) Burada dikkat çekici olan; emre itaat etmeyen şeytanın, temelde aklını ve mantığını kullanıyor olmasıdır   Çünkü; şeytanın emre itaat etmemek için öne sürdüğü neden, kendine göre mantıksaldır   Yani mantığını çalıştırmış, fakat nefsinin lehine kullanmıştır   Kur'anda, mantığını nefsinin lehine kullananların örneklerine rastlamak mümkündür   Hatta, günahkarların cehennemde hesap veririken ya da kendilerini savunmaya çalışırken söylediklerinde de bir mantık vardır: " Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız  " (Bakara 170) derler   Çünkü: kendilerince en emin yol, güvendikleri hatta sevdikleri büyüklerinin yoludur   Bu savunu için mantıksız diyemeyiz   Mantık vardır ama mantığı çalıştırıken kullandıkları ölçü, nefsin elindedir   İşte bu ölçüye dikkat etmemiz gerektiğini de yine Kur'andan öğreniyoruz: Müddessir Suresinde; " Ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi "(16) diye tanımlanan kişi için deniliyor ki; " Derin derin düşündü o; ölçtü biçti   Kahrolası nasıl bir ölçü kullandı? Bir kere daha kahrolası nasıl bir ölçü kullandı? Sonra baktı   Sonra yüzünü buruşturdu, kaşlarını çattı   Sonra arkasını döndü ve böbürlendi   Şöyle dedi: Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil   İnsan sözünden başka bir şey değil bu  " (Müddessir 18-25) Şimdi, söz konusu ayetleri bu bilgiler ışığında yorumlarsak: 1- Allah'ın ayetlerine karşı çıkan kişi cahil ya da aptal değil   Düşünüyor; demek ki aklını kullanıyor   Ayetleri okuyor; demek ki okuyup yazma ve değerlendirme yeteneği var   2- Ayetleri görür görmez karşı çıkmıyor   Yukarıdaki ayetlerden, belli bir süre araştırma yaptığını anlıyoruz   3- Allah; " Nasıl bir ölçü kullandı? " diye soruyor bizlere   Hem de iki defa  Böylece bu sorunun cevabını bulmak da bizlere farz oluyor! Sonuç olarak diyebiliriz ki; Sekar'a fırlatılacağı belirtilen bu kişi, aklını ve mantığını, nefsinin belirlediği ölçüye göre kullanarak hüküm veriyor!    Bir başka deyişle; Aklını ve mantığını nefsin yolunda harcıyor   Mantığı, nefse yani “benliğe” benzer   Her ikisinin de ortak özelliği, birimsellik bilincini taşıyor olmalarıdır: Mantığı, birimsellik bilincinden çıkarıp, " Tek " lik bilincine ulaştırabilirsek, nefsimizi de eğitebiliriz   Bu nedenle, önce mantığımızı eğitmeliyiz   Mantığımıza; aklımız ile, birimsellik bilinci ile hareket eden nefsimizin de bütünün parçası olduğu, başka bir deyişle; bizdeki cüzi nefsin kaynağının Külli Nefs olduğu bilgisini iletmeliyiz   Peki,mantığımızı nasıl kullanmalıyız ki,nefsimizle olan savaşımızda bize bir güç olsun? Aslında, mantığın nefse karşı savaşı, güncel hayatımızda kolaylıkla fark edebileceğimiz kadar somuttur   Yöntemi şöyle özetleyebiliriz: “ Mantığına uyan en doğrusudur   Mantığına uymayan, acaba denilen, daima aranmaya muhtaçtır   Mantığına uymayan, doğruyu vermeyendir!… İçin kaynarken, hayır nefsime değil mantığıma uyacağım dersen, ilk savaşı içinde yaparsan,güçlüğü yenmiş olursun, yoksa, aklına geldiği gibi nefsine kapılıp savaşa atılırsan kaybedersin!   ” Bir şeye karar vermeden evvel mutlaka düşünün, düşünmeden karar vermeyin denilmesinin temel nedeni budur: Akla gelen düşüncenin, mantık tarafından değerlendirilebilmesi için, mantığa zaman tanımak, yani aklımıza geldiği gibi hareket etmemek!… Sonrasında da gönüle danışmak   Kısacası, akıl-mantık-gönül üçgenini kurmak   Akıl ile mantığın ilişkisini irdeleyecek olursak; mantığı, aklın fonksiyonu olarak tanımlayabiliriz   Mantığın çalışıp çalışmaması akla bağlıdır   Fakat, çalışır haldeki mantık, nasıl çalışması gerektiği konusunda sadece akla bağımlı değildir, bu noktada, gönül de, nefs de devreye girebilir   Yani, mantık, çalışması açısından akla bağlı, nasıl çalıştığı açısından ise bağımsızdır   Mantığın çalışıp çalışmaması akla bağlıdır dedik   Bunu şöyle açabiliriz; Aklını kullanmayan, mantığını da çalıştıramaz   Ama aklınızı kullandığınız halde mantığınızı çalıştırmayabilirsiniz   Başka bir değişle; Mantıklı bir insan akıllıdır da   Ama akıllı bir insan mantıksız olabilir!… Şimdi, akıl ile mantığın ilişkisine bakalım: “ Akıl, mantığı doğruya götürür, doğru; kula, kimseye zarar vermemeyi öğretir   Akıl, çerçeveyi çizebilen, mantık yoluna çevirebilendir   Mantık, aklın süzgecidir   Akıl, yön verendir, mantık, aklın verdiğini eleyen, büyük geleni ufalayan   Güçlük, ne elemek, ne ufalamaktır   Güçlük, ne yapacağını bilmemektir   Aklın yaptığını, mantık ölçmezse, yanılgıya düşülür   Ölçme yeteneğin yoksa, ölçebilene danış  “ Evet; güçlük; ne yapacağını bilmemektir!    Ne yapacağımızı bilmemek, ne istediğini bilmemekten doğar   Çünkü, ne istediğini bilen kişi, davranışlarını, amacına uygun hale getirir ve mantığını da, yine bu isteğine ulaşma yönünde çalıştırır   Kısacası, ne istediğini bilen, ne yapacağını da bilir   Böyle olunca da, belirsizlik ortadan kalkar ve mantık tek bir yönde çalışmaya başlar   Mantık, tek bir yönde çalıştığında, idrak artar   Her insanın mantık ölçüsünü, önyargıları belirler   Önyargılardan kurtulduğumuz ölçüde ise mantığımızın çerçevesi genişler   Bu nedenle de, her insanın mantık ölçüsü farklıdır   Mantığın, bu yoldaki görevi ise; cüzi aklı, Külli Akıl’a bağlamaya yardımcı olmaktır   Mantığın en önemli görevlerinden biri de; kişinin niyetini oluşturmasıdır   Mantık; gerçekleşmeyecek isteği niyete döndürmez   Bu nedenle, mantığı ile niyet edenler, niyetlerine yanlış yön vermekten kurtulurlar   Çünkü; mantık çalışmazsa, niyetler hayale dönüşür   İnsan, elde edemeyeceği şeylere niyet etmeye başlar   Olmayacak niyetin olumuna çalışmak da, niyetlerin gerçekleşmiyeceği anlaşıldığında, insanı umutsuzluğa sürükler   Umutsuzluk ise, imanı bitirir!    İnsanı, Hak yolundan döndürecek tüm isteklerin bu yoldan kaldırılması niyeti de, mantık ile kurulur   Bu niyette, duyguya değil, mantığa yer vardır   Mantık, ne olursa olsun, yoldaki pisliklerin temizlenmesini söyler: Niyet, tüm davranışlarımız için temel kriterdir   Doğru bir niyet yoksa, ibadetin de anlamı yoktur   Allah'ın ne namazımıza ne orucumuza ne sadakamıza ihtiyacı vardır   badetlerimiz Allah'a ulaşmaz   Allah'a ulaşan; ibadetlerimizi yapma niyetidir   İbadetler de dahil tüm davranışlarımızda temel prensip, niyetimizin Allah'ın rızasını kazanmak olmasıdır   Konuya Kur'andan örnekler verelim: " O'nun katında hiç kimsenin O'na karşılık olarak verilecek bir nimeti yoktur  Yüceler yücesi Rabb'inin yüzünü özleyip istemek için veren hariç  " (Leyl 19-20) " Güzel söz ve bağışlama; arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir  Allah zengindir, acelesi de yoktur  Ey iman sahipleri! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın    " (Bakara 263-264) Mantığın, iman bütünlüğünü sağlamadaki rolü, onun, nefsle mücadelesinin ne kadar önemli olduğunun da göstergesidir   Bu nedenle de, nefsin oyunlarına karşı uyanık olmak zorundadır   Mantığın, nefse yenik düşmemesindeki etkenlerden bir diğeri de gönüldür   Şimdi, mantık ile gönül arasındaki ilişkiyi, mantığın çalışması yönünden değerlendirelim: Gönül, en büyük gücü olan sevgi ile, nefse uyan mantığı döndürmeye çalışır   Mantık ise, insanın niyetini, Allah’a ulaşmanın yollarına çevirerek, gönle yardımcı olur   Gönül ile mantığın ilişkisi; gönül, Allah’ın aşkına varıncaya kadardır: “ Mantık, dünya ile ahireti ayırıncaya kadar çalışır   Ahiret yoluna bağlayınca, mantık yerini gönüle bırakır   Aşk, mantık kabul etmez   Deryaya dalan, ölümden korkmaz   Mantığını gül bahçesine girinceye kadar çalıştırırsın   Varınca, gülden başka görmezsin, bülbülden başka dinlemezsin!   ” Şimdi, mantığımızı devre dışı bırakan etkenleri tanımak için bir örnek verelim ve mantığın en önemli zaafına değinelim: Korku!… Korku, mantığı tamamen devre dışı bırakan bir duygu olup, bu anlamda kullanıldığında, nefs tarafından yönlendirilir   Gönülün yönetimindeki korku ise,( ki bu korkunun en başında Allah korkusu gelir) kişiyi, Allah yoluna döndürmek ve kötülüklerden uzak tutmak için kullanılan bir yöntemdir   Gönül korkuyu, insanın korkuya gereksinimi olmadığını idrak edene kadar kullanır!    Konumuz gereği, mantığa karşı olan korkuyu anlatmaya çalışalım: “ Mantıkta olan bir takıntıdır korku” Korku, öyle bir takıntıdır ki, bırakın yüzyüze gelmeyi, onunla karşılaşmamak için bile mantıksızca davranabilirsiniz   Kedilerden korkan biri, masanın altına kedi gelme olasılığı yüzünden, 40 derece sıcaklıkta, bahçe yerine içerde yemeyi tercih edebilir ve bu tercihte, hiç bir mantıksal yan yoktur   Konumuza yönelik en belirgin örnek, günaha girme korkusudur   Oysa ki, günah işlemek ya da işlememek, korkuya değil bilinçli bir seçime ve iradeye bağlıdır ve bu seçim de mantık ile yapılır   Bu farkındalıkta olmadığımızda, nefs, bizleri, günahtan korkutarak günaha itebilir   Örneğin; oruç tutmak, farzdır   Ama, günaha girme korkumuzdan, mantığımızı kullanmayıp, hastalanacağımızı bile bile oruç tutmakta ısrar etmek ise, bedene karşı işlenen bir günahtır   Bir diğer örnek ise; cehenneme gitme korkusudur   Cehenneme gitme korkumuz mantıksal boyutları aştığında, dünyadaki yaşamımızı cehenneme çevirebilir   Yani, cehenneme gitmemek için, cehennemimizi yaşarız!    Allah’ın bizler için verdiği nimetleri bile reddeder, dünyaya geliş nedenimize aykırı yaşamaya başlar, melekleri taklit ederiz   Korkularımız, mantığımızı devreden çıkardığına göre, onları yenmenin tek yolu da mantığımızı devreye sokmaktır  Temel prensip şudur: mantıksızlığı, mantığınızla değerlendirin ve mantıksızlığın üzerine yine mantığınız ile gidin!… Gerçek anlamda tüm korkulardan arınmak ise; sadece " Aşk " mertebesine ulaşmak ile olur   Çünkü, Allah aşkı ile yanan bir gönülde ne günah korkusu kalır ne cehennem!    Bu konuya dikkat çeken Mevlana; " Korkudan ağırlamak, hizmet etmek hayvanların işidir   Hayvanlarda aşk ile hizmet nerede? " (Divan-ı Kebir 7/647) diyor   Sözün özü ; iman bütünlüğüne sahip olabilmemiz için, öncelikle mantığımızı kullanmak zorundayız   Çünkü biz onu kullanmazsak, o bizi mutlaka kullanacaktır!… ALINTIDIR | 
|   | 
|  | 
|  | Mantık Ve Din Bağdaşığı (Okumakta Yarar Var Bence) |  | 
|  08-20-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mantık Ve Din Bağdaşığı (Okumakta Yarar Var Bence)Selamlar Hellsing , Sorgulayan insanlar istiyoruz  Bağnazlık/tutuculuk başka nasıl yenilebilir  ?Tüm dinsel sınıflardan(hangi dinde olursa olsun) icazet almak yerine ,Kuran'dan misallerle sorgulamayı önerdiğin için teşekkür ederim  Hatta özünde ilahi düzendeki adalet ve iyilikleri barındırmış her kişide,şirk olayını aşmışsa Allah nezdinde değer taşıyordur diyede düşünüyorum  Genede bu konuda aklım fazla kesmez,Allah bilir doğrusunu diyeyim  Yazında katıldığım çokda nokta var  Soruda , cevapta bilgiden doğar  Çocuklar da net ve işlenmemiş olduklarından hınzırca her türlü soruyu rahatlıkla sorarlar  Korku varsa muhakkak şüphe var demektir  Beyinde şüphe hangi konuda varsa ya korkar,ya çekinir  Net olan ve inançla desteklenen bilgi ne tür olursa olsun korku olmaz  Şüphe oluncada net bilgi olmaz  Bence insan cehenneme gideceğinden sadece korkuyorsa işi zor  Cennete gitmeye net niyeti ve aksiyonları olsa niye korksunki?allah'ın merhametinden şüphesi var demektir  Neyse konu uzar gider  Teşekkür ediyorum  "Öncelikle ve lütfen önyargısız mantığımızı kullanalım" | 
|   | 
|  | 
|  |