Tarık; Karanlığı Delen Yıldız |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Tarık; Karanlığı Delen YıldızTarık suresi, Kuran-ı Kerim’in sureleri arasında Allahu Teala’ın üzerine yemin etmek sureti ile dikkatimizi özellikle çekmek istediği nadir surelerden birisidir Peki içerisinde “Andolsun o göğe ve Târık’a, Târık nedir, bildin mi” şeklinde vurgu yapılan Tarık suresinin neye işaret ettiğini kavramamız, Allahu Teala tarafından neden bu kadar önemli görülmüş ve üzerine yemin edilmiştir Bizim bu surenin işaret ettiği sistemi ve bu yıldızın sistem içerisindeki yerini anlamamız, Hz Muhammed (sav)’in “Sünnetullah” ismi ile bildirdiği Allah’ın, kozmik bilinç düzeyinde, evreni işletiş prensiplerinin anlaşılmasına ve özellikle de mekan-zaman içerisinde nasıl bir sistem tarafından kapsandığımızı farkedip, bu noktayı değerlendirmemize kuvvet ile ışık tutacaktır Konuya açıklık getirmek için daha önce yazmış olduğum, ölüm sonrasına geçişi ve Ruh-Can ilişkisine vurgu yapılan bir yazıya dikkatinizi çekmek istiyorum: “Ruh-Can ilişkisini tam olarak kavrayabilmek için bir büyük daire çizelim, daha sonra bu dairenin içerisine bir küçük daire daha çizelim Büyük daire bizim ölüm sonrasında dahil olacağımız Allah’ın Ruh diyarı ve tek “Ben”in hakim olduğu ülkesidir Küçük daire ise, içinde şu anda bulunduğunuz ve ölüm ile beraber kullanım dışı kalacak, içinde sürekli bilinç yüklemesi sonucu “ben” bilinci varetmekte olduğumuz beden sınırımız ve “dünyamız”dır Bu küçük daire içerisinde, bir’in içinde bir olarak çok özel bir konumda, hayatımız hakkında tasarruf ederek yaşamakdayızdır… İdeal olarak bakarsak, böyle bir tasarruf ve iradeye sahip olmamız söz konusu değildir Ancak yukarıda da ifade etmeye uğraştığım gibi bedene gömülü bilinç bu yanılsama içerisinde yaşamını kozasında sürdürmektedir Düşünün ki büyük daire içinde yer alan küçük daire, mümkünmü ki ondan gelen elektro-manyetik dalga marifetli iradeden çıkıp da kendi istediği yönde irade ortaya koyabilsin Ancak ne yazık ki Allah’ın hidayet etmesi ve bu yanılgıyı kişiye farkettirmesi hariç, küçük daire kozasında bu yanılsama ile ölümüne ve büyük bedene dahil oluncaya kadar bu rüya ile yaşamını sürdürür Dışarısı sırf nurdur Ben bilinci ise, kara madde denilen karanlık kozasına gömülüdür Dışarıdaki nur alemi ile tek bağlantısı bu karanlığı delen tek bir ışık noktası, yani bir “ak deliktir” İşte geceleyin açık bir havada gökyüzüne baktığımızda, yerinden hiç kıpırdamadan kuzey yönünde parlayan “Kutup yıldızı”, Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen “Tarık” yıldızının ta kendisidir Bir çok düşünür, surede geçen şu ifadeden dolayı “Tarık” yıldızını gökyüzündeki en parlak ve ışıklı yıldız olduğunu zannetmiş ve bu şekilde sureyi yorumlamışlardır “O, karanlığı delen yıldızdır” Bu ifadenin aslında tamamen mana boyutunda ve mekansal bir özellik ifade ettiğini farkedememişlerdir “Ben” bilincimiz ve algımız, kara maddeden oluşmuş küresel yapıya (Gri hiçlik) ve manaya sahip olan kendi kozamızın içerisinde, maddesel dünyayı algılar bir halde yaşamını sürdürmektedir Dünyanın iki boyutlu olup, üçüncü boyutta kendi etrafına kapanmış küresel yüzeyinde nasıl sonsuza kadar yürüyebilir ise, aynı durum uzay içerisinde de geçerlidir Uzayın üç boyutlu olup, dördüncü boyutta küresel olarak üzerimize kapanmış yapısı içerisinde de sonsuza kadar ilerleyebiliriz İşte bu zaman boyutu ile sistemin bizi kapsayan yapısı, zaman ile sınırlı bizim alemimizdeki Küresel Rahmani Arş‘tır Sistem içerisinde biz algılamasak dahi eşyadan varlıklara ve galaksilere kadar herşey sürekli dönmektedir Bu yapı, varlıkları içerisine alan çok boyutlu sistemleri ve bilinçleri açığa çıkartmakta ve her varlığın dönüş hızı-titreşimi o varlığa has bir bilinç ve algıyı beraberinde getirmektedir Bu yapı şeffaf-latif bir yapıya sahip kozmik küreler olarak ifade edebileceğimiz bir oluşumu karşımıza çıkartır Bu küreler kaba bir kabuğa sahip olmayıp, tamamen çok şeffaf bir cam gibi bizim varlığımızı küresel olarak sarmaktadır (Ana rahmindeki çocuk da feza -bebeğin içinde yüzdüğü sıvı- içerisinde buna benzer bir şeffaf kürenin içerisindedir) Uzay-mekan içerisinde varlıkların varlık alanına çıkabilmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için, Allah ilahi bir kasılma ile vakum etkisi yaparak alanı boşaltmış, “Lahut” alemi dediğimiz Zat, nur deryasında “bilinmekliğini ve bilmekliğini” dileyerek bir boş alan yaratmıştır Bu alan her varlığın dünyaya gelmesi ve o varlığın yaşamını sürdürebilmesi için Zat nurunun çekilmesi ile boşaltılan bir alandır Bu alan her insanın içerisinde yaşayacağı “Feza”-uzay denilen ve anlamı “Çoğaltan, arttıran” manasına gelen ve algılanamayan dalga girişimli su gibi bir yapıdadır (Felsefi terimi ile buna “Topos”-Yer- da denilir) Bu alanda dolu olan sıvının mana boyutundaki karşılığı ise “Fıtrat”tır Asıl olarak, esas özü olan nur deryasından koparak ayrılan insan, özünde bu nuru Ruh olarak barındırmakta ve bedene girmesi sebebi ile kendinden arşa doğru yer alan zulmani bir perde (Karamadde) ile perdelenmiş olarak Arşı seyretmektedir Nur deryasını bir beyaz kağıt gibi düşünecek olur isek, şu anda algıladığımız ve yaşamımızı sürdürdüğümüz kainatımızda bu beyaz kağıda siyah ile konulan bir nokta içre noktalardan oluşmuştur Nur deryasından, nokta hükmündeki bir alan boşaltılmış ve Zat nuru küresel olacak bir şekilde merkezdeki bir noktaya doğru geri çekilmiştir Ancak nur deryasından inci misali içe doğru alınan Ruh-nur, merkez etrafını saran beden içerisinde kapalı kalmıştır Ancak İçerideki Öz-Ruh ile dıştaki Asıl vatanımız ve özbenlik ülkemiz arasında görülmeyen çok boyutlu bir bağlantı her zaman mevcuttur Allah “Semi”dir, “Basir”dir Tüm varlıklar bilinç düzeyinde süper merkez olarak da ifade edeceğimiz ve her yerde hazır ve nazır olan Ruh‘a bağlı olarak yaşamaktadırlar Bu bilgiler ışığında “Tarık” yıldızının yapısına bakacak olur isek şu gerçek ile karşılaşırız; Evrene baktığımızda karanlık olarak görülen alanın sınırı, zaman boyutu etrafında üzerimize kapanmış olan “Arş” tır Asıl itibarı ile bu arş, iç derinliğimizde mevcut olan Ruh sınırımızdır Ancak bu yapı, dış alemimize bir aynaya yansıyan görüntü misali, bilincimizle uyumlu olacak şekilde yansımaktadır Bu sınırdan sonra boyutsal olarak içe doğru “Ceberrut” alemi başlar Bizi çevreleyen arşın üzeri sırf nurdur Ancak biz beden içerisinde zulmani bir perde ile perdelendiğimiz için, bu sınırı karanlık bir küre olarak algılarız “Tarık” yıldızı, bu karanlık küreyi delen ve bizim “Alem”mimize, “Zat” nuru aleminden kesintisiz olarak Hologramik bir yayın yapan, sistemimizin ak deliğidir Bu yayın bizim eylemlerimiz ve düşüncelerimizle şekillenen, “Alfa” frekansında bir yayın olup, yine bizim yapılan yayını, düşünsel yapımızda “Beta” frekansı ile çözümlerek algılamamız sayesinde “Alem”mimizi varlık alanına çıkartan bir yapıya sahiptir Alfa ve Beta ışımaları birbirine çarpıştığında “Gama” ışıması açığa çıkar Bu frekansdaki ışık ise bilim adamlarının süper teleskoplar vasıtası ile izlediği yeni varolmaya başlayan galaksilerden yayılan ışımanın ta kendisidir Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta bulunmaktadır Eski Türk ve kadim medeniyetlerde “Demir kazık” veya “Gök yüzünü taşıyan direk” olarak geçen bu yıldız, gökyüzünde her zaman yeri değişmemek üzere sabittir ve ışığı ise hiç titrememeksizin öylece durmaktadır Diğer yıldızlar ise konumlarını sürekli değiştirmekte ve ışıkları sürekli titremektedir Belki daha da önemlisi, tüm gökyüzündeki yıldızlar kutup yıldızının etrafında, bu yıldız merkez olacak şekilde dönmektedirler Bunun bize işaret ettiği gerçek şudur; Kozmik varoluşu varlık alanına çıkartan; hologramik bir projeksiyondur Bir ak delikten yapılan projeksiyon, bizim karaklık olarak algıladığımız küresel yapıya sahip karanlık maddeyi delmek sureti ile “Alem”imize küresel bir yayın yapmaktadır Ak delikten yapılan projeksiyon şeklindeki yayın titreşerek, arş üzerinden kainat dediğimiz boşlukta açığa çıkmakda ve bizim tarafımızdan da algılanmakdadır Yayının yapıldığı yıldız sabit ve hareketsiz durmakda ancak diğer yıldızlar ise, varoluşlarını bu yıldızdan aldıkları ve özün yansımaları oldukları için boşlukta görüntüsel olarak titremektedirler Sadece yıldızlar değil, etrafımızdaki tüm objeler bu şekilde boşlukda titreşerek varolmaktadırlar İşte bu “Herşey Allah’ı sürekli tesbih eder Ancak siz onların tesbihini anlayamazsınız” denilen durumdur Merkezinde “Tarık” yıldızının bulunduğu ve etrafında yıldızların sürekli döndüğü bu yapının önemine istinaden de “Andolsun o dönüşlü göğe” ayetine sure içerisinde özellikle yer verilmiştir Surenin işaret ettiği önemli bir nokta da; İnsanın adeta ışığı geçirmeyen bir topa açılan tek bir delik sayesinde, asıl itibarı ile kendi kendine yaşayan bir durumda ve Kuran-ı Kerim’de geçen “Biz insanı üç karanlık içinde yarattık,” ifadesinde anlamına işaret edilmiş olan ikinci karanlık içerisinde bulunmasıdır Birinci karanlık ana rahmidir Buradan sonra ise, üçüncü karanlık ve karar yeri ise, kabir alemi olacaktır Kendi arşından kendine yansıyan suretler sayesinde, Allah’ın kendini izlemesine vasıta olan insan, karanlığı delen bu ak deliğin farklı oktavlarında görevli meleki boyuta ait bilinçler tarafından “Gözeneklere (kendi kozmik küremize) işleyen dumansız ateş (Nari nur)”ten hem korunmakta, hem de yapıp ettikleri, hatta düşünceleri dahi denetlenmektedir (Arş-ı ala’nın sahibi ise “Allah”ın ”Zat”ı dır) Çünkü karanlık bir küre içerisindeki bir ışık fotonunun hızı ve titreşim frekansı sadece bu küreye açılacak bir tek delikten ölçülebilmektedir İkinci bir delik, ışık enerjinin düzensiz çıkışına sebep olmakda ve senkronizasyon kontrolüne izin vermemektedir Merkezden-Ruh‘tan zahiren belirli bir bilinç ve enerji sıçraması takdir edildiğinde bu yeni açılım, kozmik küreyi delmek sureti ile “Alem”imizde birden bire görünür hale gelen kuyruklu yıldızlar aracılığı ile sağlanmaktadır Bu kontrol ve koruma şu şekilde ifade edilmiştir: “Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın” “Tarık” yıldızı, varlık alanına hologramik bir projeksiyon tutmak sureti ile Allah’ın kainatta varlıkları suret olarak varetmesinde kullandığı önemli bir alettir Yaradılışla bağlantılı olan bu yıldız, küçük ayı takım yıldızının taht veya sandalyeye benziyen şekli içerisinde en üst noktada yer almaktadır (Bu nokta insanda başının tepe noktasındaki 7 enerji yoğunluk merkezine -7 sema da denilebilir- karşılık gelmektedir Tarık yıldızı ile ilgili olarak Hz Ali (ra); “O yedinci semadaki yıldızdır” ifadesini kullanmıştır) Bu yıldız su gurubu olarak bilinen, besleyen, yetiştiren anlamında bir anaç yapıya sahip olan bir yıldız sistemine (Yengeç takım yıldızı) dahildir Surenin 5 6 ve 7 ayetlerinin içerisinde yıldızın yaradılışa kaynak teşkil etmesi konusuna değinilerek, insanın nereden ve nasıl yaratıldığına bu yıldızı dikkate alarak bakması istenmiştir İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar” Bu sure aslında kıyamet ile ilgili olup, kıyametin kopması ile beraber sorgulama ve sırat aşamasından geçilirken “Tarık” yıldızının etkisine girileceğine dikkat çekmekte ve Allah’ın insanı düştüğü durumdan “Tarık” yıldızından kaynaklanan bir şekilde çıkartılacağına vurgu yapılmaktadır Bunun dışında ise, haddi aşanların, kefesinde günah hanesi ağır basanların ve bu yıldızdan kaynaklanan Ruh’un etkisi altına giremeyip, secde edemeyenlerin, ne bir yardım, ne de bir kolaylık göremeyecekterine işaret edilmektedir Bu noktada yine dönüşlü göğe yemin edilmiştir “İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır Dönüş sahibi olan göğe, yemin ederim ki” Ölüm ile insanın bedeni, yani irfani dille söyler isek Arz, yarılarak can açığa, orijinal Özü, Ruh ile bağlantı kurmak üzere çıkar Beden kullanım dışı kalır Sonra (hesap günü olarak tanımlanan süreç) Ruh bu noktada Hak ile batılı Zülfikar misali kılıçla ayırır gibi ayırmaya ve insanı kendi özü olarak hesaba çekmeye başlar İnsanın içindeki herşey dışa yansır ve kendisinin yaptığı her eylem, söylediği her kötü söz kendine yansımaya başlar Kutup yıldızı bir sabit yıldız olması sebebi ile Satürn gezegeni karekterindedir (Astroloji ilmine göre Kutup Yıldızı bir sabit yıldız olan Polaris’tir ve mana olarak Satürn gezegeni karakteristiğinde bir yıldızdır Satürn ehlullah tarafından 7 gökte-felekte olarak tanımlanır Fakat gezegenler aslen boyutsal özden gelen bir biçimde yıldızlardan aldıkları etkileri yansıtır, dolayısıyla Satürn de galaktik boyuttaki yıldızlardan aldığı manaları yansıtmaktadır Hz Ali (ra) da Tarık yıldızı için 7 gökte demesini bu şekilde anlayabiliriz) Satürn gezegeninin ise, en temel özelliği bize hatalarımızı göstermek sureti ile ders vermek ve öğretmektir Bu gezegen insana ne ekerse onu biçeceğini kuvvetli deneyimler yaşatarak gösterir Satürn’ün etkisini iyi bir şekilde kullanmak ve sınavı atlatmanın tek yolu ise yaşanan deneyimlere sabır göstermektir İnsan bu deneyimi yaşadığında, Kur’an’da sürekli olarak sakınılması yönünde uyarıldığı, kıyametin bir şaka olmadığını anlayacaktır Ancak Evrende, Kur’an-ı Kerim’de “Biz” olarak kendini tanıtan yapı, hatasını anlıyan ve terazisi hayır yönünde ağır basanları Allah’ın elleri olarak kurtaracaktır insallah Bunu da surenin sonunda açıkca görmekdeyiz (Evrensel olarak zahiren kıyamette açığa çıkacak tüm bu oluşumlar Hz Peygamberin (sav) yaşamında yerini almış ve kendisinde Batınen açığa çıkmış hallerdir) Tarık suresinin nazil olması ile ilgili Ebu Salih, İbn Abbas´tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sav), Ebu Talib ile birlikte oturuyor idi Bir yıldız düştü, yeryüzünün her tarafı ay*dınlandı Ebu Talib bundan korktu ve: “Bu nedir?” dedi Rasûlullah (sav) şöyle bu*yurdu: “Bu kendisi ile (şeytanların) taşlandığı bir yıldızdır, bu yüce Allah´ın âyetlerinden bir âyettir” Ebu Talib bu işe hayret etli ve: “Andolsun göğe ve Tarık´a” buyruğu nazil oldu Burada da görüldüğü gibi “Tarık” yıldızının etkisinin açığa çıkması ile insana hakim olan Şeytani bilinç (Vehmi Benlik) kuvvet ile taşlanmaya başlanır ve sonunda da Allah’ın yardımı kendisine ulaşır “(Nebat ile) yarılan yere, şüphesiz Kur’an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür O, asla bir şaka değildir Onlar bir tuzak kurarlar, Ben de bir tuzak kurarım Onun için kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek)” “Tarık” yıldızı yedi yıldızdan oluşan “küçük ayı” yıldız grubunda yer almaktadır Karşısında ise yine yedi yıldızdan oluşan “büyük ayı” yıldız grubu bulunmaktadır Hz Muhammed (sav) Efendimiz‘e verilen çift yedi budur Bu çift yediyi kendi beden aleminde aktif hale getirmeyip; sisteme-Ruh’a bağlanamayan-secde edemeyen hiç kimse, kendinde bulunan Kur’ân’ı okuyamaz Bunun olması, yani vehmi benliğin ölmesi ve sisteme bağlanması onun temizlenmesi demektir ”Temiz olmayan Kur’ân’a dokunmasın (dokunamaz)”ın anlamı mana boyutunda budur Bir çok mealde farklı çevirilen bir ayet vardır Bu ayette Hz Peygambere (sav), “Biz sana Seb-i mesani’yi ve Kur’an’ı verdik” (Hicr, 87) denmiştir “Seb” yedi demektir “Mesani” ise çift demektir Bu toplam ondört yıldız - çift yedi ve insan vücudundaki yedi enerji katmanına denk gelir Ön ve arka olmak üzere, ki arka (arşın arkası-üstü) yönetici pozitif enerji, ön ise (Arşın ön tarafı-alt) ise yönetilen negatif enerji varlık planıdır Bu çift yedi, vücudun sağ ve sol yanında bununan, negatif ve pozitif enerji hatlarındaki enerji noktalarına eşit gelmektedir (“Tarık” Suresinin numarası da 86 olup, sayısal değeri 8+6=14 tür Bu da çift yedinin sayısal değerini ve bu yıldızın dahil olduğu yıldız sistemini ifade etmektedir Ayrıca Seb-e suresindeki sağ ve solda bulunan iki verimli bahçe, benzetme yollu bu yapının aktif hale gelmesi ile oluşan halin yaşandığı diyarın ismidir) Bu çift yedi enerji noktasının aktive olması “Kundalini”nin simgesi olan çift sarmal yılanın hızla hareket etmesi sonucunu doğurmaktadır Omurilik boyunca yükselecek ve bir çok mitolojide yerini “Ejdarha” olarak alan kundalini öz bilgi enerjisinin yükselmesi ile kişi bu göksel çift yedi ile irtibata geçmiş olur Bu ışık enerjisinin birbirine eksi ve artı kutuplarda yansıması ile son olarak “uyuyan ejdarha” olarak bilinen “asa” enerjisi ayağa tam kalkmış olur Kadim dönemlerden ismini almış olan “küçük ayı” ve “büyük ayı” yıldız gruplarının ortasında yer alan yıldız grubunun isminin “Ejdarha takım yıldızı”dır Bu sistemin ayağa kalkması demek, kişinin ben bilincinin “Zat” nurunda erimek suretı ile “Taht”ına oturması ve vehmi benliğin yok olmak sureti ile Allah’ın tam bir aleti (kulu) olma durumuna, yani aşağı sarkıtıldığı orijinal konumu olan “Adem” bilincine döndüğüne işarettir Bu manaya işaretle bu yıldızların şekli taht veya sandalye gibidir Bu noktada kişide açığa çıkan hakim bir Allah ismi, adete metal bir zerrenin, merkezin elektro manyetik çekim sahasına girmesi sureti ile kendi batınındaki “Fuad” noktasına (Ayan-ı sabite) ulaşmış ve varlık ismi, sıcak ışık saçan bir lambaya yapışan şeffaf bir yapıştırma gibi arşın yüzeyine yapışmış, o güne kadar ben dediği varlığı yok olmuş ve nefsi Ruh‘a katılmıştır Bu ismin etrafında ise, Allah’ın sonsuz isimlerine ayna olmasını sağlayan on adet isim yerini alarak bir daire çizmiştir Matematikte toplam on sayı vardır Sıfır dahil olmak üzere bu tek basamaklı on sayı ile sonsuz sayı varedilip sistemler oluşturulabilir Tabi herşeyin doğrusunu Allah bilir Sevgi ve saygılarımla… Şakir Yıldız Konuyla ilgili ek yazı: Dünyadaki ekvatoru insanın kalp hizası olarak kabul edersek, şu nokta karşımıza çıkar: İnsanın “ben” bilinci boyutsal olarak derununa ilerlemek sureti ile kalp hızasına ulaşıp, bu noktanın üst kısmına ulaşmadıkça, nasıl ki Ruh’un kendi varlığına olan etkisini tam olarak kalp gözü ile göremez ise, zahiren de üst yarım küreye geçmeden kuzey kutbunun etki alanına tam olarak oturamaz ve kafa gözü ile de Kuzey yıldızı‘nı algılayamaz (Kuzey Yıldızı kuzey kutup ekseni hizasındandır, dolayısıyla diğer yıldızlar gibi yer değiştirmez ve ancak kuzey yarım küredekiler onu görebilir) İnsan göbek deliği ile alt kısım arasındaki bölgede büyüyerek dünyaya gelir Bu bölge üç adet enerji noktasını kapsar İşte bu insanın bilincinin üç boyuta mahküm olarak dünyaya gelmesidir İnsanın bedeni zahiren “Ay”, Ruh’u ise “Güneş”tir İnsan ise kendini zahiren ikisinin birleşmesinden oluşan dünya olarak algılar ve tüm insanlığı Arz’a basıyor olması birlikte tutarak “Bir”e bağlar Dünya uzaydan aldığı tüm etkiyi, üzerinde yaşayan insanlara iletir Bu nedenle zahiren baktığımızda mana olarak kişinin bedeni olan dünya için Kutup Yıldızı, kafasının tepe noktasındaki 7 enerji noktası‘dır Kişi bedenindeki dikey aks olan aydınlanma kanalı hattından üste doğru (yani batınen ruh merkezine doğru ) ben dediği bilinci ile basiret gösterdiğinde, bedeninden yansıyan tüm sistem bu en üstteki bedene açılan “Ak delik” etrafında dönüyor olarak algılanır Neden bu nokta “Ak delik”tir Çünkü alttan yukarıya doğru yedi renk bir araya gelerek bu noktada beyaz-ak rengi meydana getirmiştir Ancak insan bu yıldızı en üstteki “mor” renge sahip bir ışık olarak algılar Algı beden dışına yani zahire mana ve bilinç olarak ne kadar yönelir ve orta aksdan ne kadar uzaklaşırsa, kendi Ruh merkezinden uzaklaşacağı için başka bir algıya girecek ve hakikatden perdelenmeye başlıyacaktır Burada en önemli nokta; herşeyin ama herşeyin mana boyutundan maddeye geldiğini, mana olarak mümkün olan herşeyin zahiren de mümkün olduğunu unutmamak ve bu noktadan perdelenmemekdir Her insan kendi kozmik küresinden Evreninden yansıyan kendi iç alemini izlemektedir Her birimi bir sistem içine almakta, o da başka birimleri içine almakta ve böylece alem içre alemler yaşamlarını sürdürmektedir İnsanın kalp merkezinde bulunan kara delik, galaksinin merkezindeki kara deliğin ta kendisidir Galaksi merkezi etrafını saran nur ise Ruh‘tur Ancak önemli olan nokta şudur ki; insan zaten kendisi bir galaksidir Tüm galaksi tersine merkeze doğru kapanarak geri çekilirse, insan ile son bulacaktır Kendi algıladığı boyutta galaksinin merkezindeki Ruh ışımasının zahiri yansıması Güneş olmuştur Bu gözle algılanan sistemin yapısını düşüncemizde geometrik olarak yerine oturtmamız ve “Galaksi merkezi işte şurası, bunun etrafında, şu şu sistemler dönüyor Dünya da bu galaksinin dışına yakın bir yerde, o zaman ben bu sistemler içerisinde bir gezegende bu merkezlerin etkisi altında yaşayan bir varlığım” saptaması ile çözebilmemiz mümkün değildir Bu, Tasavvuf gibi çok yüksek bilinç seviyesinde, kendi en aşkın benliğini aramayanlar için Allah’ın takdiri gereği, evet böyledir Ancak bu yolun, yani “Tarik” in yolcuları için gerçek şudur: Hz İnsan küçük değil, büyük-makro evrendir Yansıttığı şey ise, bizzati kendisidir Konuyu kavrayabilmemizin öündeki en büyük perde ve engel, insanın bir evrenin içinde, kainatta yaşadığını varsayıyor ve tüm sorularımıza bu şekilde cevap arıyor olmamızdır Ancak hakikat bunun tam tersidir İnsan kainatta değil, kainat insanda yaşamaktadır İnsan kapsanan değil kapsayandır İnsanın benliği yaşadığı sistemden ak delikten geçmediği sürece, galaksinin merkezine doğru yol alamaz Bu merkez de Mele-i Ala’nın koruması altında olan bir alandır Bu yıldızın ve burçların yakını, vehmi benlik sahiplerinden korunmakta ve ak delikten, galaksinin merkezindeki-kalp merkezi kara deliğe boyutlar arasını kat eden bir yol bulunmaktadır Merkezden bize doğru -kozmik küremize- yani bize en yakın göğe açılan ak delikden bizim semamıza kandiller yakılmaktadır “Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi Bizde en yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir” (Fussulet, 11-12) ---ALINTIDIR--- |
|