Prof. Dr. Sinsi
|
İlkel Dinler
İlkel Dinler
Dinlerin özü sayılan kutsal fikrinin kök ve kaynağı hakkında 4 teori vardır: Ruhçuluk (animisme), Tabiatçılık (naturisme), Totemcilik (totemisme) ve Vahiycilik (Revelationisme) İlk üç sistem üç ilkel dini karşılar Dördüncüsü evrensel ve göksel dinlerin ayırt edici niteliğidir Bu sonuncusu kelam (theologie) konusu olduğundan incelenmesi oraya düşer İlk üç teori dinler tarihinin konusudur Fakat kök ve sebeplerinin araştırılması aynı zamanda din sosyolojisini ilgilendirir Her üçü de ilkel din kadrosu içinde olmakla beraber bunlardan hangisinin daha eski olduğu sosyologları düşündürmüştür Bu araştırmaya başlamadan önce en ilkel dinden ne anlaşıldığını belirtmek yerinde olur En ilkel dine yalınçlık bakımından en aşağı basamakta yer alan bir toplumda rastlanır Böyle bir dinin başka bir niteliği de kendinden önceki bir dinin tarifine başvurulmadan açıklanabilmesidir Bu kısa ön sözden sonra sırasıyla ruhçuluk, tabiatçılık ve totemciliği inceleyelim
A) RUHÇULUK (Animisme):
Ruhçuluk teorisine göre kutsal fikrinin esası, insanlardan tabiat ve eşyaya aktarılan eş (ruh)’tur İyi ve kötü ruhlar vardır iyilerin yardımını sağlamak ve kötülerden korunmak için dua etmek, törenler yapmak, adaklar adamak gerekir İnanç tören ve tapınmaların bir bütünü olan dinlerin böylelikle doğdukları ileri sürülmektedir
Terimin, felsefe, sosyoloji ve dinler tarihindeki anlamları başka başkadır Felsefede animizm, ruhu, hayatın başlangıcı sayan bir sistemi gösterir
Sosyolojide ruhçuluk, toplumun, insan iradesine benzeyen ruhların iradeleriyle yönetildiğini benimseyen sistemdir Dinler tarihinde Ruhçuluk ilkel bir din olarak ele alınır Bununla, dinler tarihi bilgilerinden Edward Burnette Tylor etraflıca uğraşmıştır Bu yazara göre animizm ilkel kavimlerin en eski dinidir Ölüm ve rüya olayları, ilkel insanda ruh fikrini doğurmuştur İlkel insanlar kendilerinde gövdeden ayrı bir başlangıcın varlığını fark etmişlerdir Can çekişen bir insanda ölümü gösteren belirti soluğun kesilmesi olduğundan ilkel insan, ruhun gövdeden ayrı soluk, hava ve benzeri türden bir şey olduğu kanısına varmıştır Bugün bir inançta Amerika, Avustralya ve Afrika’nın bir çok bölgelerinde sayısı milyonları aşan insan vardır
İlkel insanların ruhu beden dışında tasavvur ettikleri doğru ise buna vermekte oldukları anlam başka başkadır
Mesela bazıları ruhları yiyen, içen ara sıra gövdeden ayrılarak uçan, avlanan, uçtuklarında insanlara duyuracak derecede ses çıkaran varlıklar olarak anlarlar Bazları da yine aynı niteliklerde olmakla beraber bunların akışkan bir şey olduklarına inanırlar Başkaları da gölgenin insanın yanında yürümesi, insan hayalinin duru suda görülmesi, sesin aksetmesi ve benzeri olaylara bakarak ruhu hafif buğu türünden bir şey olarak tasavvur ederler Fakat genel olarak ilkel insanların ruhu son derece inc bir madde olarak tasarlandıkları her dilde buna verilen adlardan anlaşılmaktadır Fransızca ruh anlamındaki (esprit) kelimesi Latincede solunmak anlamına gelen (Spiritus) sözünden gelmektedir İngilizcede aynı anlamda (Soul) veya (Spirit) sözü kullanılır Eski Yunanda Psukhe sanskritçede ruh anlamına gelen (Atman) kelimesi aynızamanda rüzgar, hava, nefes dmektir Farsça’daki (revan) sözü bu anlamda kullanılır ki bu da yürümekle ve rüzgarla ilgilidir Arapça’daki ruh kelimesinin rüzgar anlamındaki (riyh) koku anlamındaki rahiyadan geldiği herkesçe bilinmektedir İbrani dilinde nefes sözü de yine solumak anlamındadır İnsanlık alemi hayatın sonu olan ölüm olayını soluğun kesilmesi şeklinde görerek ruhu hava gibi bir şey sanmıştı Rüya olayı karşısında da ruh bağımsız ve duyularla farkına varılmayan bir cevher sanılmıştı Ölüm, olayı ruhun bir soluk, rüya ise bu ruhun gövdeden ayrı bir cevher olduğu kanısını vermiştir Bu duruma göre ruhun iki niteliği ortaya çıkmış demektir bu da ruhun soluk veya nesef oluşu ve gövdeden ayrı bir cevherden meydana gelişidir
Bu konu ile başta Tylor olmak üzere Dawson, Roth, Parker, Strehlow gibi bilginler uğraşmışlardır
İlkel kavimlere göre düş, eşlerin geçici olarak gövdeden ayrılıp başıboş dolaşması, ölüm ise bu eşin sonsuz olarak gövdede ayrılmasıdır Hayalet, cadı, hortlak masalları kaynaklarını buradan almışlardır Tylor, filozof Hume’un ortaya attığı iyi ruhlar (ervahı tayyibe-Esprits bienveillants) kötü ruhlar (ervahı habise-leseprist hostiles) tasnifinden yararlanmıştır
İlkel toplumlar ata ruhlarını iyi ruhlardan sayarak onlardan yardım dilemişler; nedeni bilinmeyen çıldırma, delirme ve çarpılma gibi durumları kötü ruhların varlığına yormuşlardır Bunun bir sonucu olmak üzere ilkel toplumlardaki Atalara Tapınma (Cute des Abcetres) fetişizm, büyücülük, cincilik, bakıcılık gibi inançların animizmden doğmuş olduğu ileri sürülebilir İlkel insanlara göre ruh i’e ervah birbirinden ayrıdır Ruh gövdeye bağlıdır Ruhların bulunduğu yer gövde olmakla beraber istediği zaman gövdeden ayrılan ruhlar geçirdikleri değişiklik dolayısıyla ervah olmuşlardır Ölen bir kimsenin ruhu bir ervaha karışarak insan toplumlarından ayrı bir ruhlar alemi meydana gelmiştir Bu konudaki fikirlerin incelenmesiyle şöyle bir durum ortaya çıkar: Ervah insanların arasına karışarak ya onları nezih, kibar, şanslı yapar yahut deli, nöbetli, saralı, çarpık hasta eder Bundan dolayı insana benzetilen ruhların öfkesini gidermek üzere adaklar adanır, kurbanlar kesilir ve dini törenler yapılırdı Davranışlarına göre ruhların kimisine iyi kimisine kötü denmiş ve sonunda iyiler tanrılara, kötüler ise şeytan ve cinlere dönmüştür Tylor bu açıklama ile ilk dinin animizm olduğu sonucuna varmıştır Bu yazara göre ilk törenler, cenaze törenleri, ilk adaklar ölülere sunulan yiyecekler ve ilk tapınaklar ise ataların mezarbaşı olmuştur Tylor’a göre din, atalara tapıunma ile başlamış ve tabiata tapınma yoluna gitmiştir İnsanlardaki ruhu veya benzerinin hayvan, bitki ve canmsızlarda olduğu sanılmış ve bunların öfkelerini gidermek için gerçek anlamı yakınlık olan kurbanlar (Kurbiyet’ten gelir) kesilmiş, törenler yapılmış ve adaklar adanmıştır O halde natürizm diye bilinen tabiata tapınma animizmin bir devamı ve ikinci bir aşaması olmuştur
Herbert Spencer, Tylor nazariyesinde atalara tapınma kısmını kabul etmiş, fakat tabiatatapınmanın atalara tapınmadan daha ileri bir şekil olduğunu reddetmiş
B) TABİATÇILIK (Naturisme ou animatisme)
Bu teori, kısaca fizik çevrede rastlanan kuvvet vevarlıkların kişileştirilme ve tanrılaştırılması demektir insanlar gök gürültüsü, yabardağ, yıldırım, fırtına, kasırga, ay, yıldız, karanlık, güneş, güneş tutulması, ateş, deniz ve ırmak gibi büyük tabiat olayları karşısında hayret, korku ve saygı duymuşlar ve onlara tapınmağa başlamışlar Tabiatçılığa göre din buradan çıkmıştır
Natürizme tabiat dini diyenler de vardır eskiler naturizm ile natuealizmi birbirinden ayırt etmek için Natürizme Teb’aniye, Naturalizme tabiiye demişlerdir Sosyolojide naturizmö dinin kaynağını tabii kuvvet ve varlıkları tanrılaştırmada bulan bir sistemin adıdır Teori, Hindin kutsal kitabı olan Vedaların (Las Vegas) bulunması sonunda olağanüstü bir önem kaanmıştır Bu öğreti son devirlerde Max Müller tarafından düzgün bir sistem haline getirilmiştir Durkheim’in pek çok hırpaladığı bu nazariyenin esası şöyledir:
İlk olarak dünyayı görmeğe başlayan insanoğlunun gözünü amaştıran, dikkatini çeken ve ponu hayrette bırakan şey tabiat olayları olmuştur Tabiat, ilkel insanı gözünde en büyük bir yaşama etkeni, en güçlü bir dehşet nedeni ve sonsuz harikalar alemi olarak görülmüştür Tabiatın gözlere sunduğu çeşitli görünüşler ruhlarda çabucak din fikrini uyandırmış, böylece naturizm denilen inanç sistemi doğmuştur İnsanların olağanüstü olaylarla dolu olan bu alemdeki varlıkları tabii karşılaması için uzun yıllar geçmiş ve sonunda insanoğlu tekrarlanan bu tabii olayları önceden görebilmek sırrına ermiştir Max Müller bu nazariyesini Hind’in Vedalarından çıkarmıştır Vedalar, Hindi-Avrupai bir dille yazılmıştı Burada tanrıadları tabiat güçleini gösteriyordu Öörneğin en önemli tanrılardan birinin adı Agni’dir Agni, ateş demektir hindi-Avrupai dilelrdebunun karşılığı vardır latince’de İhniş, İngilizce’de İgnition türevleri Agni ile ilgilidir Bu ise Max Müller nazariyesini doğrulamaktadır Bunun gibi Sanskrit dilince parlak gök anlamında olan Dyaus, Yunanca’ya Zeus, Latinceye Jovis, İtalyanca’ya Dio, Fransızca’ya Dieu, İspanyolca’ya Dios olarak geçmişti Bu nazariyeden yana olanlara göre ilk tanrıların tabiata vetabiat güçlerine bağlı bulunması, ilk dinlerin tabiatçılık olduğunu gösterir Söz, dikrin hem dış kalıbı hem de onun iç çemberidir Bu bakımdan denilebilir ki kelimeler yardımıyla fikirlerdoğmuştur Az sonra tabiat güçleri insanlara benzetilmiş kişiselleştirilmiş ve böylece maddi aleme bir de ruhi alem eklenmiştir Bu görüşe, Emile Durkheim takışmıştır En son buluşlara gör ne naturizm ne de animizm en eski ve en ilkel bir din olarak alınamaz Fakat işin gerçek yönü her ikisinin de insanlık inançlarını yöneten işlkel dinlerden olmasıdır
C) TOTEMCİLİK (Totemisme)
Totem bazı ilkel kılanların atası sayılan ve bu sıfatla kutsal tanınan hayvan, bitki ve cansıza verilen bir addır Kelimenin Kuzey Amerika’daki Algonkin (Algonquins) kabilesinden alındığını bir çok yazarlar söylemişlerse de Prof Hz Ülken bunun Arunta kabilelerinden Ojivayların kendi kılanlarına verdikleri ad olduğunu ve terim olarak bütün bu türlü amblemler için kullanıldıüını bildirmektedir Bazıları asıl deyimin Otam olduğunu, ileri sürerler Reinach’a göre otam veya totem yukarıda sözü geçen kabilenin dilinde belirti, (alamet) veya işaret demektir etnoğrafyanın en ilkel topluluk olmak üzere gösterdiği ilk örnek klandır Klan üyeleri, kendilerinin bir hayvan veya bitkiden geldiklerini sanar ve o hayvan veya bitkiyi kutsal sayarlardır Toplumların en ilkel şekli olan klanın din ve toplum teşkilatına kısaca totemizm denir
Totemizmde ayırt edici nitelikler, üyelerin ana tarafından akraba olmaları, dış evlenme, totem inanı, mantık öncesi zihniyet ortaklaşa mülkiyet ve parazit ekonomi olarak özetlenir Bir klanda hekes birbirinin akrabasıdır Buakrabalık kandaşlığa dayanırsa da bu gerçek değil, saymacıdır Diğer bir nitelikte her klanın taşıdığı ad, o klanın sıkıca ilgili bulunduğu eşya, bitki vehayvandan birisinin adı olmasıdır Klan üyeleri ile bu eşya, bitki veya hayvan arasında bir akrabalık varsayılır
Klanın totemi üyelerden her birinin totemidir Klan büyük çapta bir aile sayılabilir Burada inceleme konusu ikidir: Biri, bu en küçük toplumun, toplumsal, öteki ise dini durumudur Fakat bu iki hal birbirinden ayırt edilemeyeceğinden her ikisi de bir arada incelemek yerinde olur
Klan üyeleri kendilerinin bir totemden geldişklerine inanırlar Bu ise her klanın toptemini kutsal saymasının bir sonucudur Totem kadar klan üyeleri de kutsal sayıldığından bunların birbirleri ile evlenmeleri yasaktır Bundan dolayı dış evlenme kuralı klanın temelli bir niteliğidir Totem yenmez; çünkü kutsaldır Totem, totemin tasviri olan şuringa ve klan üyeleri (her üçü de) kutsaldır Şuringa (Churinga), totemin taş veya tahta parçalarından yapılmış bir sembolüdür ve kutsaldır Klan üyeleri de kutsaldır Durkheim, bütün dinlerin totemizmden çıktığını iddia etmekte ve bu dinlerde totem yerine tanrıyı koyunca yeni dinler için bir açıklama şekli bulunacağını ileri sürmektedir
Totemizm etrafında toplanan insanlar, eylem ve eşyayı kutsal ve kutsal dışı diye ikiye ayırır Bu ise totemizmdir, bir din olduğunda hiçbir şüphe bırakmaz İddia edildiğine göre totemizm bugün bilinen dinlerin en ilkel şeklidir Nasıl klan ilkel bir toplum şekli ise, totemizm de buna bağlı ilkel bir dindir Totemi olmayan kılan yoktur, nerede kılan varsa orada totemcilik vardır dış evlenme dolayısıyla kılan teşkilatı iki kılanın varlığını gerektirir
Başta Durkheim olmak üzere bir çok bilginler totemizm hakkında nazariyeler kurmuşlardır Durkheim’ı bir yana bırakırsak bunlar totemizmi en ilkel din olarak kabul etmezler
Totemizm sanıldığı gibi hayvana tapma değildir Totem hayvanı, tapınılan tek bir varlık değildir Kılan üyeleri de totem kadar kutsaldır Totemizm bitkiye tapma da değildir Totemizm biri kişiye ötekisi kılana bağlı olmak üzere iki türlüdür Kişisel totemizm totem dininin ferdi bir görünüşüdür Totemizmin ilki, kişisel totemizm olup kılana bağlı totemizm bundan çıkmıştır Bu duruma göre din ferdin vicdanından doğmuş demektir kılana bağlı totem ise ortaklaşa bir totemdir Kılan totemi, gerçekte yavaş yavaş genelleşmiş kişisel totemden başka bir şey değildir Frazer, totemizmi bir sihirler dizisi olarak görür Bu görüş yanlıştır Çünkü totemizmde kutsal ile kutsal-dışı ayrımı vardır bu ayrımı yapan sistem ise bir dindir Burada kutsal olan totem denilen nesne, hayvan veya bitki değil, fakat bunlarda gizli olduğu sanılan mana gücüdür Buna siukslar Vakan, Urukvalılar ve Malenazyalılar mana adını verirler Türkler buna Kut, Ziya Gökalp ise Altın Işık demektedir Bu güç, kişisel değil ölümsüzdür Yani kendinde mana gücü olan bitki ya da hayvan yok olduktan sonra da mana devam eder Totem birbirinden farklı iki şeyi gösterir Bir kere mana, totem, mabut veya hayat prensibi denilen şeyin duyulara çarpan dış görünüşüdür Öte yandan kılanın bir sembolüdür Totem, bir kılanı ötekinden ayırt etmeye yarayan bir belirtidir
Devrinin en büyük sosyoloğu olan Durkheim, bütün varlıkları kutsal, kutsal-dışı diye ikiye ayırmıştır Tanrı ve ona bağlı olan her şey kutsaldır Bunun dışında kalan kutsal değildir Bu duruma göre dinin temel şartı, kutsal dışı olanların kutsal olanlara yaklaşmasını yasak etmektir Tapınmanın iç yüzü ise kutsal olmayan (Zenim) insanın kutsal olan tanrıya yaklaşmasıdır Bu sebepten ibadetin yapılabilmesi için yaratığın yaratana yaklaşması gerekir; bu ise ibadet edecek kimsenin kişisel duygudan kurtulması ile mümkündür Çünkü ibadet eden kimse içten ve dıştan temizlenerek kutsallaşmalıdır ki aslında kutsal olan Tanrı’ya yaklaşabilsin Bu sebeple Durkheim, ibadeti iki devreye ayırmaktadır
Din, insanın kutsal saydığı gerçeklikle ilişkisi; bu ilişkinin çerçevesini oluşturan inançlar, öğretiler, diğer yargıları,m davranış kuralları, tapınma biçimleri, ve kuramsal yapılar Dinlerin temelini kutsal gerçekliğin olağanüstü ya da kişileşmiş bir varlığın “tanrı” biçimde tasarımlanması zorunlu değildir; bütün bir “tanrı” kavramını bütünüyle ya da büyük ölçüde dışlayan dinler de vardır
|