|  | Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran ) |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran )MİKRO VE MAKRO'DA ESTETİK (1) Doç  Dr  Haluk BERKMEN                                                          (25  Mart  2008-İSTANBUL)  Doğanın ve Yaşamın Estetiği Eski dönemlerden beri estetik üzerine pek çok düşünceler üretilmiştir  Son bir iki asırdır tekniğin gelişmesiyle yeni                    aletler insanlığın hizmetine girmiştir  Bu aletlerden                    mikroskop en küçük mikro alemi, teleskop ise en büyük ve uzak                     makro alemi gözler önüne sermiştir  Eskiden sadece hayal edip                    gözümüzde canlandırdığımız oluşumlar, şimdi resmi çekilip                    bizlere sunulmaktadır  Karşılaştığımız görüntüler bizleri                    hayretten hayrete düşürmekte, evrende ne büyük bir düzen                    bulunduğu ve her yaratılmış olanın ne derece güzel olduğu                    anlaşılmaktadır  Güzellik, biliyorsunuz insandan insana ve kültürden kültüre değişir  Benim güzel bulduğumu siz bulmayabilirsiniz  Bir                    kültürün güzel dediğine diğer bir kültür çirkin diyebilir  Oysa ki ‘estetik’ denince evrensel bir güzellikten ve her                    insanda, her kültürde aynı etkileri, aynı beğeni duygularını                    uyandıran bir güzellikten söz edilmektedir  Soyut ve düşünsel                    bir “estetik” kavramı çok eski dönemlerden beri ileri sürüle                    gelmiştir  Soyut ve düşünsel bir “estetik değer” düşüncesi çok                    eski dönemlerden beri ileri sürüle gelmiştir  Ancak bu tür bir                    düşüncenin bilimsel temeli var olabilir mi ? Özellikle pozitif                    bilim açısından bu konuya ne tür bir yaklaşım yapılabilir ve                    gibi ölçütler veya kriterler getirilebilir ? Benim özellikle                    ilgilendiğim ve kendimce inceleyeceğim konu bu ölçütler ve                    kriterler konusu olacaktır  Nesneleşmiş Estetik İnsan doğa içinde var olan ve bulunduğu zaman ve mekandan etkilenen kültürel bir varlıktır  Bulunduğu kültürün maddi objelerinde                    (nesnelerinden) etkilenir ve onlardan yararlanarak yeni                    nesneler üretir  Şu halde “nesneleşmiş estetik” sanatı                    oluşturur  Sanat yapıtının estetik değeri ise onun güzelliğini                    ifade eder  Sanat yapıtı ne derece güzel ise o derece                    değerlidir  Ancak maddi değer tamamen yerel zamana ve mekana                    bağlı olduğuna göre güzellik de izafi (rölatif) olmaktadır  Temelde estetik değeri olan bir sanat eseri belli bir zaman                    aralığında ve belli bir kültürde değer görmese dahi farklı bir                    zaman ve mekanda mutlaka değer görür  Güzellik her ne kadar zamana ve mekana bağımlı kültürel bir değer olsa da estetik denilen soyut kavramın dışa vurmuş halinden başka bir şey değildir  İster doğal isterse yapay olsun bir olguya güzel                    diyebilmemiz için mutlaka duyu organlarımızın filtresinden                    geçmesi gerekir  Bir resmi görmeden ona güzel diyemeyiz  Bir                    müziği duymadan ona güzel diyemeyiz  Şu halde estetik ile                    güzellik arasındaki temel fark estetiğin soyut güzelliğin ise                    somut olduğudur  Bilim ve Estetik Soyut olan ve sözle ifade edilemeyen bir “estetik” kavramı yerine şu soruyu sormak istiyorum  Estetiğe bilimsel olarak yaklaşılabilir mi ? Şu noktada                    bilimin bir tarifini yapmak yerinde olur sanırım  Bilim, deney ve gözlemlerin gerisinde yatan veya gizli olarak duran ortak özellikleri sistematik bir bütünlük içinde açıklamaya çalışan bir disiplindir  Her deney veya gözlem duyularımıza hitap etmek                    zorunda olduğuna göre sonuç itibariyle her bilimsel açıklama                    sübjektif bir yapı olup insan şuurunun  ürünüdür  Bu açıdan                    insandan bağımsız nesnel (objektif) bir bilimden söz edilemez  Daha da ileri bir iddia ile insandan bağımsız nesnel bir dış                    dünyanın varlığından da söz edilemez  Eğer birçok kişi aynı                    dış dünyanın varlığı üzerine anlaşıyorsa bunun nedeni yaratmış                    oldukları zihinsel modelin aynı olmasından dolayıdır  Bu                    zihinsel model ise insana, farkına bile varmaksızın, çevre ve                    toplum tarafından “ortak kültür” olarak işlenir, kabul                    ettirilir  Ortak kültürün kabulleri, varsayımları, değer yargıları, tercihleri ve tabuları olabileceği gibi güzellik ölçüleri ve estetik anlayışı da vardır  Şu halde bilimsel bir yaklaşım yapmak istersek                    kültürler aşırı veya farklı kültürlerde ortak olan özelliği                    bulup çıkarmamız gerekir  Zira bilim, deney ve gözlemlerin                    gerisinde yatan ortak özelliklere yönelir ve farklı gibi                    görünen fenomenleri ortak kanunlar halinde birleştirir   | 
|   | 
|  | 
|  | Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran ) |  | 
|  08-20-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran )MİKRO VE MAKRO'DA ESTETİK (2) Doç  Dr  Haluk BERKMEN Altın Oran Tüm insanlarca estetik olduğu kabul görmüş olan bir sayıdan söz etmek isterim  Bu sayı “Altın                    Oran” olarak bilinen T =                    1  618034    şeklinde sürüp giden irrasyonel sayıdır  Bu sayı                    sadece matematik bir ilgi odağı olmayıp fizik ve dolayısıyla                    doğa ile de yakından ilgilidir  Altın oran çok eski                    dönemlerden beri bilinmektedir  Kadim Mısır kültürü ehramların                    yapısında bu oranı kullanmış, kadim Yunan filozof ve                    matematikle ilgilenen düşünürler de Altın Oranı onlardan                    öğrenmiştir  Altın oran                    mantığı şudur: Bir doğru parçasını öyle bir noktasından bölün ki tüm uzunluğunun uzun parçaya oranı, uzun parçanın kısa parçaya oranına eşit olsun  Yani, A B l-----------------l-------------l şeklinde bir doğru parçasında (A + B)/A = A/B olsun  Kolaylık olsun diye A = x ve B = 1 seçelim  Bu durumda x2 = x + 1 olur   Bu denklemi x2 - x – 1 = 0 şeklinde yazıp köklerini ararsak x(1) = 1  6180339887    ve x(2) = - 0  6180339887    buluruz  Bu iki kökten pozitif olan x(1)’e                    büyük T adını verelim  T irrasyonel bir sayıdır  Yani iki tam sayının oranı olarak gösterilemez  Fakat iki tam sayının oranı kendi üstüne dönüşümlü bir kural                    dahilinde T sayısına yaklaşır  Bu kuralı Fibonacci dizisinden                    çıkarırız  Asıl adı Leonardo Pissano olan Fibonacci                    (1170-1250) İtalyada doğmuş fakat Mısırda büyümüştür  Matematik meraki da o dönemde çok ileri düzeye ulaşmış İslam                    matematiğinden kaynaklanmıştır   Fibonacci 1,1 çiftinden başlayarak son iki sayının toplamından yeni bir sayı üretmiş ve bu kendi üstüne dönüşümlü kuralı tekrarlayarak şu diziyi elde etmiştir: 1,1,2, 3,5,8,13,21,34,55,89,144,233,377,610,987,1597,2584 ,4181,6765,              Bu dizide ard-arda olan iki sayıdan büyüğünü küçüğüne bölerseniz görürsünüz ki T sayısına doğru yakınsar  Örneğin, 233/144 = 1  618055 iken                    6765/4181 = 1  618033 olup gittikçe T sayısına doğru                    yaklaştığımızı görürüz  Fibonacci sayılarına F(n) dersek                    herhangi peş-peşe bir çift için F(n)/F(n-1) => T sayısına                    doğru yakınsar fakat asla eşit olmaz  Bu durumun birçok                    ilginç açılımı vardır: 1-İki Fibonacci sayısının peş-peşe oranı kendi üstüne dönüşümlü bir kural içerir  Bu bakımdan T sayısı sonlu bir                    sayı olmayıp sonsuza kadar kesirleri sürer gider  Bu                    “irrasyonel” olma özelliği tüm doğa sabitlerinin ortak                    özelliğidir  2-T sayısı “kuadratik” (kareli terim içeren) bir denklemin köküdür  Kareli terim ise kendi üstüne dönüşümlü                    olduğunda Kaos (karmaşa) yaratır  Doğada birçok oluşum karmaşa                    içerir   Altın Oranı iki boyutlu bir dikdörtgene uygulayalım  Öyle bir dikdörtgen                    bulalım ki uzun kenarı ile kısa kenarının toplamının uzun                    kenara oranı, uzun kenarın kısa kenara oranına eşit olsun  Gene oranın 1  6180339887    olduğunu görürüz  Eğer bu oranı                    tekrarlarsak şekildeki gibi bir noktaya doğru yakınsadığını                    görürüz  ABEF noktalarından geçen kare CFGK noktalarından                    geçen kareye göre kenarı T kadar daha büyüktür  Aynı oranı                    defalarca küçülterek tekrarlarsak şekil çok küçük bir kareye                    doğru yakınsar  BD ve CE köşegenlerinin kesim noktası şeklin                    odak noktasıdır  İki köşegenin oranı ise gene T sayısıdır  Doğada bu tür spiral içeren birçok oluşum bulunmaktadır  Hepsi de Altın Oranı                    içerirler     Üstte Nautilüs adı verilen bir deniz kabuklusu ve yanında deniz yıldızı  Altta solda ise Altın Oran içeren bir fosil ve sağda                    bir çiçek    Doğada estetik duygusu uyandıran diğer sabitler л ve e sayılarıdır  Bunlar da birer irrasyonel sayıdır  Pi sayısı bir                    dairenin çevresinin çapına bölümüdür  Altta çapı 1 olan bir                    dairenin çevre uzunluğu görülüyor  Fakat asla bu oran kesin                    olarak bilinemez  Çünkü doğada indeterminizm, yani belirsizlik                    vardır   Üstte görülen doğa sabitlerinin her bir karmaşa içeren irrasyonel sayılardır  C                    ışık hızı, e sayısı ve h Planck sabiti birer doğa sabiti                    olarak kabul edilirler  Bu noktada M  Ö  540-480 yılları arasında yaşamış olan Efesli                    Heraklitos’un sözünü hatırlayalım  Heraklitos : “Bir şeyden                    bütün şeyler ve birçok şeyin kökeninde duran tek şey”                    derken doğada görülen karmaşanın altında bir teklik bulunur ki                    bu her var olanın kaynağı olan yaratıcı cevherdir  Muhiddin                    İbnül Arabi’nin “Vahdet-i-Vücud” felsefesini hatırlatmak                    isterim  Esasında tek bir yaratıcı vardır ve tüm yaratıklar                    O’nun bir görüntüsünden başka bir şey değildir  | 
|   | 
|  | 
|  | Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran ) |  | 
|  08-20-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mikro Ve Makro'da Estetik ( Altın Oran )MİKRO VE MAKRO'DA ESTETİK (3) Doç  Dr  Haluk BERKMEN Kuantum dünyasında Simetri  Doğadaki varlıkların görüntüleri ardında                    yatan ortak özelliği tek kelime ile ifade etmek gerekirse bu                    özelliğe Simetri veya Harmoni demek yerinde olur                    sanırım  Eğer bir nesne veya olgu (fenomen), kendisine                    uygulanan bir veya birkaç dönüşüm sonucunda tekrar eski haline                    dönüşüyorsa o nesne veya fenomen simetriktir  Simetri ya                    açıktır, kolayca algılanabilir, veya gizli, örtülüdür  Açık                    simetriye örnek kar kristalleridir  Genelde 6 uçlu olan kar                    kristallerinde 60 derecelik çevirme simetrisi vardır  Yani her                    60 derecelik çevirmeden sonra kristal gene eski halinde                    gözükür  Kar kristallerinde herkesçe beğenilen estetik bir                    yapı olduğu kuşkusuzdur    Resimde görülen kar kristalinin bir fraktal olduğunu ve kendi üzerine dönüşümlü olarak oluştuğunu görüyoruz  Ayrıca insan                    tarafından değil, doğa tarafından açıklanamaz bir simetri                    içinde yaratılan ve süratle erimelerine rağmen her                    gördüğümüzde bizi hayran bırakan bu kar kristalleri simetri                    ile güzellik arasındaki bağı açıkça ortaya koymaktadırlar  Doğadaki açık ve gizli simetri Doğada hem açık hem de gizli simetri vardır  Örneğin hem ses                    hem de ışık dalgalarla yayılır  Kendini her peryodun sonunda                    tekrarlayan dalgalar simetrik bir yapı içerirler  Bu simetrik                    yapıyı modüle ettiğimizde (kendi arzumuza göre                    şekillendirdiğimizde) ses dalgalarından söz ve müzik                    üretiyoruz  Ortaya çıkan sesler güzel veya çirkin olabilir,                    ancak her çıkan sesin geri planında gizli ve matematiksel bir                    simetri vardır  Müzikteki estetik duygusunu oluşturan                    melodideki harmonidir  Akustiğin temelini kuran Pythagoras’a                    göre müzik, matematiğin bir parçası idi  Pythagoras bir telin                    uzunluğu ile sesin yüksekliği arasındaki ilişkiyi matematiksel                    olarak saptamıştı  Platon (Eflatun) ve Konfiçyus müziğe ahlakın parçası olarak baktılar  Eflatuna göre göksel (ilahi) uyum müzikte                    yankılanır, ritim ve melodi gök cisimlerinin devinimlerini                    taklit eder  Yani müzikteki ritim (kendini tekrarlayan tempo)                    melodinin altında duran simetrik yapı olup gök cisimlerinde de                    aynen görülmektedir  Gezegenler güneşin etrafında peryodik                    yörüngelerde dolanırlar  Örneğin dünyamız eliptik bir                    yörüngeye sahip olduğundan yörünge boyunca hızı değişkendir  Güneşe yakınken daha hızlı uzakken daha yavaş hareket eder  Bunun nedeni ise “dairesel simetri” olup bilimdeki tanımı “açısal                    momentumun korunum kanunu” şeklindedir  Bize aşikar                    olmayan, gizli simetri açısal momentum denilen bir fiziksel                    büyüklüğün sabit kalması yani her an kendini tekrarlamasıdır  Bunu en açık olarak buz pateni yapan dansçıların dönme                    hareketinde görürüz  Kollarını yana doğru açıp döndüklerinde                    yavaş, kapatarak döndüklerinde ise hızlı bir şekilde dönerler   Dönme hareketindeki bu gizli simetriyi ilk görüp yaşamına uygulayan Mevlana Celaleddin Rumi’dir  Türkistanın Belh                    şehrinde doğup (1207-1273) Konya’ya göç etmiş olan Mevlana hem                    şiir söylüyor hem de dönerek dans ediyordu  Sema denilen bu                    dönüşte Mevlana ilahi simetriyi yansıtarak, tüm evrende en                    temel hareketin dönme hareketi olduğunu sezgisel olarak                    göstermiştir   Kuantum                    Düzeyde Simetri Nitekim, atomlarda da merkezde bir çekirdek ve etrafında dönen elektronlar vardır  Elektronların ve dolayısıyla her maddesel                    parçacığın hem dalga hem de parçacık özelliklerine sahip                    olması karşımıza yine gizli dalgasal simetriyi çıkarmaktadır  Işık ve ışığın her rengi ayrı bir dalga boyu ile titreşen dalgalardan ibarettir  Resim yapan ressam veya renkli camlarla                    güzel bir görüntü ortaya çıkaran vitray ustası farkına bile                    varmadan bu gizli simetriden yararlanmaktadır  Belki de gizli                    simetri bizde bulunan özel bir yetenektir ve estetik denilen                    soyut kavramın en temel öğesidir  Sanatçı asimetrik bir yapıt                    oluştursa bile arka planda simetrik temel, varlığını hep devam                    ettirmektedir  Resimde “renk harmonisi var”                    dediğimizde, veya “bu müzik parçasında güzel bir harmoni                    var” dediğimizde, herhalde bu gizli simetriyi dile                    getiriyoruz  Her sanat eserinde gizli simetri üzerine kurulu bir yapı vardır  Bu yapı simetrik olmasa bile simetriden sezgisel olarak                    yararlanılmıştır  Yararlanma ne derece fazla ise sanat eseri o                    derece fazla estetikten payını almış sayılır  Şu halde                    sezgisel olarak oluşturulan sanat eseri ne derece sanatçının                    malı olarak görülebilir? Büyük sanat eserlerinde hep Tanrı                    aşkı ön plana çıkmıştır  İlahi aşk insana ayrı bir şevk, ayrı                    bir kuvvet ve yaratma gücü verir  Bir başka deyişle ilahi aşk                    arttığında benlik yok olup sanatçı bir emanetçi durumuna                    geçer  Tanrıdan alıp sanatına yansıtır  Müzikte özellikle doğaçlama denilen tür müzikte aynı olgu belirir  Mesela Taksim denilen türde bir                    makamdan başlar ve epey gezindikten sonra bir makamda sona                    erer  Aradaki doğaçlamada sanatçı her seferinde farklı bir                    müzikal gezintiye çıkar  İşte bu gezintide “külli                    irade”nin payı büyüktür  Her                    makam ayrı bir simetri içerir, ayrı bir duygu yansıtır  Bu                    simetri üzerine kurulan müzik simetriden bağımsız değil onunla                    yoğrulup tam bir bütünlük arz eder  Türk müziğinde Makam ve                    Melodi girift bir şekilde birbirinin içine geçmiş durumdadır;                    oysa ki batı müziğinde ritim ile melodiyi ayırt etmek çok                    kolaydır  Batı müziği indirgeyici Doğu müziği bütünsel                    (globaldır)  Ayrıca batı müziğindeki Oktav sistemi sesleri                    sekiz notaya ayırarak tam ve yarım seslerle müziği                    sınırlandırmıştır  Doğu müziğinde ise ayrıca çeyrek sesler                    vardır  Doğu müziğinde simetri daha gizli batı müziğinde ise                    daha belirgindir  Klasik batı müziğinin bu kadar fazla                    hayranının bulunması belki de simetrinin daha kolay algılanıp                    güzelliğine varılmasından ötürü olabilir  Örneğin 32 zamanlı ve 21 vuruşlu olan Muhammes, klasik Türk müziğinin büyük usullerinden biridir  Bu usulun                    iki mertebesi vardır  Daha çok 32/4 lük olan ikinci mertebesi                    kullanılmıştır  Bu usulle peşrev, kâr, beste, tevşih, nâ’t ve                    ilahiler bestelenmiştir  Gizli simetrinin bulunduğu bir diğer sanat dalı şiir’dir  Gerek aruz                    vezninde gerekse hece vezninde kendini tekrarlayan bir yapı                    vardır  Bu tür bir simetrik altyapı hem şiire güzellik katar                    hem de müzikal bir hava getirir  Sözün hem anlam itibarıyla                    hem de melodik olarak yüceleştiği tek sanat dalıdır, şiir  Örneğin divan şairi Enderunlu Vasıf; O gül endam bir al şale bürünsün yürüsün Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün beyitinde hem vezin, hem kafiye, hem de anlam olarak derin bir simetri ve estetik ortaya koymuştur  Birinci satırdaki “gül endam bir al şale”                    bürünürken gizlice “gülün kırmızı yaprağı”                    hatırlatılmakta, ikinci satırda şairin gönlü de aynen al şal                    gibi yerlerde sürünmekte fakat durağan değil, yürüyen gül                    endamın peşinden gitmektedir  Ayrıca her iki satırın sonundaki                    ses uyumu kafiyeden öteye iki uzun sözcüğe yayılmaktadır  Günümüzde her türlü simetriden kaçınılmakta ve asimetrik sanat moda haline gelmiş durumdadır  Modern şiirde ne vezin ne de                    kafiye bulunmaktadır  Benzer şekilde resimde “non-figüratif”                    (şekilsiz) akım tercih edilmektedir  Heykelde bile soyut                    heykel türleri anlamlı heykellerin yerini almaktadır  Ancak                    yine de hepsinde gizli bir simetri bulunduğu kanısındayım  Estetik olan ve güzel eser olarak değerlendirdiklerimiz de                    zaten bu türden gizli simetri taşıyanlardır  Biraz da Türkçe’nin estetiğinden söz etmek istiyorum  Bir sözün                    bir-iki harfini değiştirip kafiyeli bir deyim üretmek hem                    anlam zenginliği yaratır hem de kulağa hoş gelir  Bu tür                    ifadeler Türkçe’de çoktur ve “tekrar simetrisi” içeren, kulağa                    hoş gelen, estetik deyimlerdir  Örnekler: Açık-saçık, çoluk-çocuk, kırık-çıkık, tek-tük, sere-serpe, karış-kuruş, yorgun-argın, akça-pakça, takır-tukur, peş-peşe, ard-arda    vs   Bir de zıt anlamlı sözcükleri tekrarlayarak “yansıma simetrisi” denebilecek deyimlerle anlam zenginliği üretilir  Örnekler:                   Dosta-düşmana, er-geç, giren-çıkan, olur-olmaz, irili-ufaklı,                    gide-gele, aşağı-yukarı, bata-çıka, eninde-sonunda,                    inişli-çıkışlı    vs  Türkçe yansımalı sözcüklerde de zengin bir dağarcığa sahiptir  Yansımalı sözcükler doğadaki sesleri taklit eden, “doğaya                    simetrik” sözcüklerdir  Örnekler:                   Çatlak, patlak, fışkıran, öğüren,    gibi tek sözcükler veya,                    Şırıl-şırıl, mırıl-mırıl, şakır-şakır, gürül-gürül,                    gümbür-gümbür   Şeklinde tekrarlı terimlerdir  Görülüyor ki Türkçe simetri zengini oldukça estetik bir dildir  Bu simetri doğadan kaynaklanan bir öz yapı olup                    Türkçe’nin çok eski ve aynı zamanda çok doğal bir dil                    olduğunun işaretidir  Pozitif bilimler, aynen Türkçe gibi,                    doğadan kaynaklanan ve doğadaki simetrileri bulup çıkarmaya                    çalışan disiplinlerdir  Şu halde Türkçe’ye bilimsel ve                    estetik bir dil denilebilir  Sonuç olarak diyebiliriz ki: Estetiğin kriteri doğadaki gizli veya açık simetri ve harmoni yani, uyumdur  | 
|   | 
|  | 
|  |