Prof. Dr. Sinsi
|
Şamanizm’Den Gelen Türk Adetleri
Şamanizm’den gelen Türk adetleri
Uzağa gidenin arkasından su dökmek
Türbelerde, câmi avlularında mum yakmak
Ağaçlara bez ve çaput bağlamak, dilek tutmak, Nevruzda gül ağacına dilek takmak
Kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacıyla, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya parmak eklemleriyle üç kere vurmak Bazıları bunun arkasından kulak da çekerler Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar Bu adet onlara Bering Boğazını geçip yerlilerle karışan Türklerden gelmiş olmasın?
İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak kurşun dökmek Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi Aynı amaçla tütsü olarak yüzerlik (üzerlik) otu da yakılmaktadır Halk arasında nazarlık otu de denilen yüzerlik ya da üzerlik otu gerçekten de sinir sistemini rahatlatıyor, histeriyi gideriyor, baş ve bel ağrılarına, nefes darlığına iyi geliyor, kalp çarpıntısını önlüyor
Loğusa kadınların başına kırmızı kurdela baülamak Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilik’de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır
Yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmek, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmak Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür Bu olgu da Türkler’in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır
40 sayısının önemine inanmak Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür 40 sayısı ayrıca totemcilik döneminden kalma bir inanıştır Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar’ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir
Mezarın önemi Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar’ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabûl edilir Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir
Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi Türklerde görülmektedir Suudi Arabistan’da yerleşik ve hakim Vahhabi inanışı buna şiddetle karşı çıkmakta ve şirk (Allah’a eş koşma) olarak kabul etmektedir Bu nedenle Suudi Arabistan’da bazı Şii mezarlıkları dışında mezar taşı, ve yapılı mezar hatta bazı yerlerde tümsek bile yoktur Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir
Anadolu’da köpek uluması uğursuz sayılmaktadır Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır İnanışa göre köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir Köpeğin ulurken yöneldiği yerde birisinin pek yakında öleceğine işaret sayılır Bu olayı yıllarca önce Ankara’da bizzat yaşadım Bir köpek Sağlık sokakta oturduğumuz apartmanın arkasındaki arsada birkaç gün boyunca bizim apartmana bakarak uludu Anneannem “eyvah bu köpek buradan birini götürecek” dedi Nitekim 5 gün sonra üst kattan bir bey vefat etti
Türklerde halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın ve eski bir inançtır Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v s takılır
Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen Türklerde bu adet yer yer sürdürülmektedir
Türklerin cami mimarisine kattığı “kubbe” gök tanrı dini’nden taşınan bir durumdur
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır
Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır Müziksiz bir âyin düşünülemez Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz Muhammed’in, Hz Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır Mevlevi semaları, alevi semahları, mevlit ve ilâhiler sâdece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır
Alıntı
|