Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
neo, reenkarnasyon, spiritüalizm, öğretisi

Neo Spiritüalizm Ve Reenkarnasyon Öğretisi

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Neo Spiritüalizm Ve Reenkarnasyon Öğretisi




Neo Spiritüalizm ve Reenkarnasyon

Öğretisi


Türkiye'de ilk bilimsel nitelikte reenkarnasyon çalışmaları 1930'lu ve 40'lı yıllarda Dr Bedri Ruhselman (1898-1960) tarafından ortaya konulmuştur, Dr Ruhselman neo-spiritüalizm adıyla sunulan ekolün kurucusudur "Ruh ve Kainat" adlı üç ciltlik başyapıtının özellikle son cildinde, Hıristiyanlığın etkisi altındaki Batılı reenkarnasyon kuramcılarından farklı biçimde ve neo-spiritüalist sisteme göre reenkarnasyon görüşlerini ayrıntılı biçimde ele alır Neo-spiritüalizm, Dr Ruhselman'ın bir tıp insanı olmasının da getirdiği; yansız, ' araştırmacı, deneyci ve en önemlisi herhangi bir dünyasal öğretinin etkisi altında kalmamış bilimsel kişiliğiyle özgün bir öğreti olarak; dahası gelecekteki önemli bir "realitenin" ilk adımları olarak ortaya çıkar


Adlarının önüne, "parapsikolog" ya da astrolog sözcüklerini ekleyip televizyon stüdyolarında ya da orada burada sözde ekminezi şovları ya da reenkarnasyon edebiyatı yapan medya soytarıları bu bölümün konusu dışında bırakılmıştır Daha eski dönemlerde (belki bugün de), bir yandan hipnoz altında kadın deneklerini geçmiş yaşamlarına gönderirken, bir yandan da cinsel taeizde bulunmaktan geri kalmayan, "ünlü geçmiş yaşam 'araştırmacıları"na da burada değinilmeyecektir


Dr Ruhselman, anılan yapıtının reenkarnasyon ile ilgili bölümünün başlarında şöyle der:


"Düşünce ve duyguları, dogmatik dinlerin veya akademik bilimlerin dışına çıkamamış aydınlardan birçoklarına bu satırlar daha şimdiden yabancı gelmeye başlar Bununla beraber ben devam edeceğim Çok uzun deney yıllarının doğurduğu inançla, bilimin sonsuzluğuna inanmış her insan gibi ben de; yazılarımın aziz okuyucularımın üzerinde şu veya bu şekilde oluşturabileceği ilk tesirleri düşünmeksizin bu konunun açılmasından bir zevk duymaktayım


"Her yeni fikir yadırganır Ben de ilk zamanlarda reenkarnasyon fikrine karşı bir yadırganlık duymuştum Eğer sebatsız bir insan içgüdüsüyle bu yadırganlığım beni bu işlerden ilk hamlede vazgeçirmiş olsaydı bugün de [1946] hala 20-25 yıl önceki ilkel düşünce ve duygularımdan kendimi kurtaramamış olurdum Nitekim, bugün kendileriyle bu konu üzerinde görüştüğüm bazı dostlarımın, benim önceden duş ünmüş olduğum ve şimdi yersiz ve anlamsız bulduğum itirazları aynen tekrarlamalarını, kuşkusuz haksız olarak hayretle karşılamaktayım


"Önceleri derdim ki, bir insanın tekrar tekrar dünyaya gelip gitmesi nasıl mümkün olabilir? Böyle bir iddiada kuşkuyla karşılanan geçmiş hayatlardan hiçbirine ait en küçük bir anının varolmamasını düşünüyor, insanların koskoca birer adam halini aldıktan sonra tekrar çocuk olarak dünyaya gelmelerini, hatta babanın kız, kızın baba veya dayı halinde yeniden doğması gibi aklın, mantığın ve bilimin ilk elde kabul edemeyeceği birtakım fikirleri acayip buluyor ve bir türlü hazmedemiyordum Bunlar olsa olsa eski zamanların batıl inançlarından kalmış birtakım hurafelerdir diyordum Fakat yıllar geçti, doğrudan doğruya hayattan aldığım acı ve tatlı deneyler ve yetişkinlik düzeyine varmış çeşitli ülkelerdeki araştırıcıların yaptıkları incelernelerin ve nihayet kıymetli çalışma arkadaşlarımın yardımlarıyla elde etmiş olduğum yüksek alemlerdeki büyük kardeşlerimizin bilgi ve bilgelik dolu tebliğleri köhne ve dümeni bozuk fikirlerimi değiştirdi, onlara bilimsel yönler verdi Bugün beni, eski fikirlerimde meğer ne kadar toy ve gafilmişim diyebilecek bir duruma getirdi


"Birkaç yıl önce bir toplantıda reenkarnasyon konusu görüşülürken az çok aydın sayılmakla beraber bilimsel dağarcığı pek de dolu olmadığı anlaşılan bir kişi hemen atılarak, 'Bu nasıl olur, ben hiçbir zaman saman yediği mi anımsamıyorum' demiş ve bu 'bilgece' sözüyle ruh hayatımızın dünyada hayvanlık aşaması olamayacağını hemen kanıtlayacağını sanmıştı


O zaman [1931], kendi kendine karşı haklı olan bu saçlı sakallı adam bana çocukluğumu hatırlatmıştı Çünkü henüz çocuk denecek kadar genç zamanlarımda ben de böyle düşünmekteydim Fakat sonraları öğrenmiştim ki, eğer kainatın anlaşılması mümkün olmayan büyük esrarı ve hakikatları yalnız benim zavallı cılız ve karmaşık bellek ve hatıralarımla kıymetlenmiş olsaydı kendi varlığımdan bile kuşku duyacak kadar hakikatlerden uzaklaşmış olurdum Ve belki bir milyon yıl önce saman yediğjni hatırlayamadığı için o zamanki hayatını inkar etmek hakkını kendinde gören bu kişinin, bundan birkaç yıl önce anne sütünü içtiğini hatırlayamadığı için de çocukluk hayatını inkar etmesi gerekirdi" (K-46)


Neo-spiritüalizmin, 1936' da başlayan yeni bir "realite" olduğunu ve klasik spiritüalizme göre önemli yenilikleri içerdiğini belirten Dr Ruhselman'a göre, yüzyıllardır dünyada kalın esrar perdeleri altında gizli kalmış görünen birçok psişik veya metapsişik olayolagelmiştir Şöyle diyor: "Bunların kapsamı nedir, nedenleri nelerdir niçin böyle gizli ve anlaşılmaz halde kalmışlardır, bunların dünya olayları içinde etkin bir rolleri var mıdır, niçin bunlar ihmal edilmiş veya inkar edilmek istenmiştir, gibi birtakım sorular sorulabilir ki bunların, şimdiye kadar sorulmuş bile olsa, cevaplarının tatminkar bir şekilde verilmiş olmadığını itiraf etmek zorundayız"


Dr Ruhselmanın ardından geçen kırkbeş yıla karşın, dinsel bir dogmatizmin etkisinden bir türlü kurtulamayan ve belki kurtulmak da istemeyen klasik spiritüel sistemin, neo-spiritüalizmin; insanın dünyaya geliş-gidişlerini ve bunun neden sonuçlarını ortaya koyan bilgi düzeyine ulaşamadığı görülmektedir Çünkü neo-spiritüalist öğreti; salt ölüm ve ölüm ötesini medyumluğu, ekmineziyi ya da reenkarrıasyonu anlatan bir sistem değildir Titiz ve duyarlı araştırmacı, neo-spiritüalizmin ve ortaya koyduğu bilginin; bir yandan dünya insanının binlerce yıllık geçmişini kapsayan ve öte yandan ulaşılacak "son realitenin" de yol açıcılığını üstlenen bütünleyici bir sistem olduğunu, en azından hissedecektir,


Neo-spiritüalizmde Reenkarnasyon - Tenasüh Ayrılığı


Bu iki kavram arasında çok büyük ve esaslı farklar vardır O kadar ki, tenasühle reenkarnasyonun birleştiği bir tek nokta gözönüne alınırsa, bunların her noktada birbirinden ayrıldıkları söylenebilir Bu tek nokta da ruhların dünyaya tekrar tekrar gelip gitmeleridir Fakat bu yaklaşımın tek başına hiçbir değeri yoktur


Dünyaya gelip gitmeİer, ancak neden-sonuç yasası ile beliren ruhsal evrim gereksinimine aracılık etmesi bakımından değer kazanabilir Reenkarnasyon düşüncesini tenasüh olgusundan ayıran en esaslı nokta, birincisinde bir ruhsal evrim anlayışının olması, ikincisinde ise bunun olmayışıdır


Tenasühte bir ruhsal evrim fikri yoktur, daha doğrusu bu yol bizi herhangi bir ruhsal evrim fikrine götürecek kapsamda değildir Çünkü tenasüh, ceza ve ödül esasları üzerine kurulmuştur ve ödülle ceza burada sanki idealleştirilmiş gibidir


Geriliklerinin gereği olarak, insanlar hemen, eylemlerinin ve davranışlarının yaptırımlarını ararlar Bu durum, neden*sonuç yasasının inceliğini anlayamamış olmanın doğal bir sonucudur Bir çocukta bunun en iyi örneğini görmek mümkündür Çocuk bir eylemin gereklerini düşünmeye başlamadan önce, onun ardından gelecek ödülü ya da cezayı düşünür İşte tıpkı bunun gibi neden-sonuç ilişkisine dayanan reenkamasyon da yerini, çocukluk çağında yaşayan bazı insanların elinde, gücünü ödül ve ceza anlayışından almış bir tenasüh inancına bırakır


Buna ilişkin en belirgin anlatımlara eski Hint metinleri Manu Yasaları'nda rastlanır:


" Kötü işler yapmış ruhlar ölümden sonra cehennem azabına uğramak için bir beden edinirler


Eğer ruh, genellikle hep faziletli yaşamış ve nadiren günah işlemiş ise cennetin lezzetlerini tatmak için bir beden edinir


Eğer ruh, dünyada genellikle kötülük yapmış ve nadiren iyilik işlemiş ise ölümden sonra 'Yama' tarafından belirlenen işkence*leri çekmek üzere bir bedene girer "


Manu Yasaları'nın sonraki bölümlerindeyse kötü ruhların domuz, eşek, deve, çekirge, deniz hayvanları ya da vampir bedeninde yeniden doğacağı ayrıntılı biçimde anlatılır


Ruhselman'a göre bu açıklamalar bir tür çocukluk halinde yaşayan insanların, dünyaya gelip gitmeler hakkında yüksek yol gösterici varlıklar tarafından düşünülmüş bilgelik dolu ilkelerin ne denli ilkel biçimde yorumlandığını ve yüksek ruhsal evrim amaçlarının nasıl unu tu lup gittiğini göstermeye yeterlidir (aynı cıurumu dogmatizmin her türlü biçiminde görmek de olasıdır)


Tenasüh, hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan çarpıtılmış bir anlayışın sonucudur Reenkarnasyon ise gözlemlere, deneylere ve olaylara dayalı bilimsel ve felsefi bir düşüncenin ürünüdür Dahası, neden-sonuç ve ruhsal evrim yasaları ile tam bir uyum içerisinde işlemektedir (K-46)

(Reenkarnasyonun ruhsal evrim açısından işlevi için 7 Bölüme bakınız)


Reşat Bayer'in Reenkarnasyon

Çalışmaları


Bedri Ruhselman'ın ölümünden sonra, Neo-Spiritüalizmi benimseyen bir araştırmacı olarak bilinen Reşat Bayer, Prof Lan Stevenson' ın yardımcısı olarak, Türkiye' de belirlenen ilk reenkamasyon olaylarının belgelenmesine tanıklık etmiş, bu konuda çalışmalar yapmıştı


Prof Stevenson, Türkiye' de ortaya çıkan 2 bine yakın reenkamasyon iddiası arasından 134'ünü yerinde incelemiş, bunlardan 6 tanesini 1960 yılında yayımladığı, "Lübnan ve Türkiye, Reenkarnasyon Olayları" başlıklı raporunda belirtmişti,


* Manu Yasaları/Geleneği: Hint mitolojisine göre ilk insan olan Manu tarafından yazıldığına inanılır Bugünkü biçimini alması to 1 yüzyıla kadar uzanır,


Türkiye' de belgelenmiş ilk reenkarnasyon olayınınsa, Abid Süzülmüş olayı olduğu belirtilir Abid Süzülmüş olayı 1962 yılı ortalarında Adana' da orta ya çıktı Önce İstanbul basınına daha sonra Reuter Ajansı kanalıyla dünyaya yayıldı Bayer'in ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla, o günlerdeki sansasyoncu basınının da bugünkünden pek farkı yoktu Çünkü Bayer' e göre, "bu olay bütün çürük yanlarına ve Adana' da daha çok önem taşıyan reenkarnasyon olayları olmasına karşın tellenip pullanıp umumi efkara yutturulmuştu"


İsmail'in Hikayesidir


1 Şubat 1957 tarihli gazetelerin birinci sayfalarında bir cinayet haberi yer aldı Buna göre beş kişilik bir aile, Süzülmüş Ailesi'nin dört üyesi iki kişi tarafından katledilmişti Yörenin varlıklı kişilerinden Abid Süzülmüş, parası için kafasına çekiçle vurularak öldürülmüştü Hemen ardından, olaya tanık olan eşi ve iki çocuğu da Abid Süzülmüş'ün, yatağın altına saklanarak canını kurtaran küçük oğlu birkaç saat sonra olayı duyurunca katiller belirlenmiş ve yakalanmıştı Katillerden biri idam edilmiş, ötekiyse cezaevinde ölmüştü


İsmail Altınkılıç, babası Mehmet Altınkılıç'ın ifadesine göre 1957 yılında, Adana'nın Mıdık mahallesinde yoksul bir ailenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya geldi Ancak nüfus kağıdı 10 Ekim 1963'te çıkartıldığı için doğum tarihinin ayı ve günü bilinmiyordu


İsmail bir buçuk yaşında, henüz yürümeyi bilmiyorken, bir akşam babasının göğsüne çıkıp, "Baba ben İsmail değilim Ben Abid'im" diyor Devamla, iki karısının olduğunu, birinin adının Hatice, ötekinin Şehide olduğunu, her ikisinden de üçer çocuğu olduğunu söylüyor İsmail ya da Abid yine aynı akşam, Abid olarak geçirdiği geçen yaşamında kimlerden ne kadar alacağı olduğunu belirterek, "Ah, baba biz yoksuluz, keşke bu adamlar paralarımı verseler" diyor (Bu anlatımlar Reşat Bayer'in İsmail'in babası Mehmet Altınkılıç ile 1962 yılında yaptığı söyleşiden alınmıştır)


İsmail Altınkılıç'ın anlattıkları önce İstanbul basınına da*ha Sonra dünyaya yayılınca ilgili çevreler harekete geçiyor Reşat Bayer ile ABD adına reenkarnasyon araştırmaları yapan Hintli Prof H N Banerjee (sonraları Prof Stevenson da) olayı araştırmak üzere, yanlarında kalabalık bir meraklı ve gazeteci topluluğu olduğu halde Adana'ya Altınkılıçlar'ın evine gidiyorlar Mehmet Altınkılıç, oğlu İsmail'i ilgililere göstermek için önce 500 TL istiyor Daha sonra 100 lirada anlaşma sağlanıyor İsmail hiç Türkçe bilmiyor, sadece Arapça biliyor, o da konuşturulabilirse İsmail, Abid Süzülmüş'ün kim olduğunu, hayattayken neler yaptığını ve nasıl öldürüldüğünü tüm ayrıntılarıyla anlatıyor, Ama bu anlattıkları kendi ağzından değil babasının ve yine Türkçe bilmeyen annesinin çevirmen aracılığıyla alınan ifadelerinden çıkarılıyor Bayer, küçük değişikliklerle birlikte, İsmail'in Abid Süzülmüş ile ilgili söylediklerinde annenin, babanın ve öteki yakınların anlatımlarında bir ortaklık olduğunu belirtiyor


Bayer, Banerjee, İsmail ve ötekiler, Abid/iri bir-iki kilometre ötedeki evine ve öldürüldüğü ahıra doğru yola çıkıyorlar Araştırmacılar, o sırada beş yaşında olan İsmail'in eski yaşamını geçirdiği yerdeki tavırlarını eski yakınlarını gördüğü zaman neler yapacağını merak ediyorlar, öldürüldüğü noktada duyacağı varsayılan heyecanı ve korkuyu saptamak istiyorlar Bu arada çekingen ve hiç konuşmayan bir çocuk olduğundan İsmail' e bolca şeker, bonbon ve kestane veriliyor


Abid Süzülmüş'ün evine varılıyor Arabadan iniliyor Yakınlarının ifadesine göre, daha önce İsmail bu evin önüne her gelişinde büyük bir heyecana kapılırken şimdi heyecan bir yana elindeki şekerin yapışan kağıdını açmakla meşgul Meraklı kalabalık sesleniyor:


"Hadi koşsana, çocukların seni bekliyor!


Önce İsmail'in geçen yaşamında kızı olduğu söylenen ve Hatice adındaki öteki eşinden olan on, oniki yaşlarındaki kızı Hikmet geliyor İsmail seslenmelere hiç aldırış etmiyor ve elindeki son şekere, kimseye kaptırmamak için, daha da sıkı sarılıyor


Abid'in öldürüldüğü ahıra girildiğinde ise İsmail yine hiçbir heyecan belirtisi göstermiyor Gazeteci topluluğunun ve meraklı kalabalığın, "Nerede öldürüldün? Nerede başına vurdular? Burada vurmadılar mı?" şeklindeki bağırışları arasında elleriyle İsmail'in göstermesi gereken yeri işaret ediyorlar İsmail ise o sırada son kestanesini soymakla meşgul Artık baskılara dayanamayan çocuk, kalabalığın belirlediği ve en son gösterdiği yeri işaret ediyor O sırada flaşlar patlıyor Zaten bütün mesel e, önceden belirlenmiş resim altına uygun fotoğrafı çekebilmekle!


Reşat Bayer'in anlatımlarından yola çıkılarak, Abid Süzülmüş vakasının, Türkiye için çok talihsiz bir "ilk reenkarnasyon belgesi" olduğu söylenebilir Çünkü İsmail'in geçmiş yaşamına ilişkin olarak tüm anlatılanlar içinde bilimsel bir reenkamasyon araştırması için elle tutulur hiçbir kanıt yok Bayer yalnızca bir tek kanıt olabileceğini belirtiyor ki, o da; İsmail'in geçen yaşamındaki eşi Hatice ile karşılaştığında yine heyecanlanmamakla birlikte, o gün (1962) ninesi yaşında olan Hatice'nin kucağına oturduğunda, her ikisinin de gözlerinden birkaç damla yaş akması Bayer, olanca kuşkuculuğuyla, bir reenkamasyon kanıtının iki tane gözyaşına dayandırılamayacağını, ama yine de bunun, kendince kayda değer tek belirti olabileceğini söylüyor


İsmail'in yakınlarına göre, kanıtlar var Sözgelimi, İsmail sürekli omzunda bir havlu taşıyor (Abid Süzülmüş'ün böyle bir adeti varmış) Ne var ki Bayer birçok kez bu olayı incelemek için Mıdık mahallesine gittiği halde bir kez bile İsmail'i havluyla görmediğini belirtiyor İsmail, kendisine "İsmail" diye seslenildiğinde hiç bakmıyor Çünkü onun adı Abid Hatta öğretmeninin bile bunu doğruladığı iddia ediliyor Fakat yapılan araştırmada, İsmail'in okula ailesi tarafından "Abid" adıyla kaydedildiği saptanıyor


İsmail geçen yaşamında sebzecilik, şimdiyse dondurmacılık yapan birisini yine babasının ifadesine göre "tanıyor" Hatta, aralarında olaya bir kanıt oluşturabilecek ilginç konuşmalar geçiyor Dondurmacı Ali daha sonra bulunuyor, ama adamın daha önce sebzecilik yapmadığı anlaşılıyor Ne var ki, artık çok geçtir çünkü, basın, "İsmail geçen yaşamındaki arkadaşını tanıdı" diye manşetini çoktan atmıştır (K-4)


İsmail'in, Abid Süzülmüş hikayesi burada bitiyor gibi gözükse de, aslında bitmiyor Çünkü yıllar sonra, 1980'lerde basının nedense aniden yeniden ilgi göstermeye başladığı ve Bayer'in bir reenkarnasyon olayı olarak ele almaya bir türlü razı olamadığı Abid Süzülmüş vakasında bu önemli uyarılarının hiç dikkate alınmamış olduğu görülür İsmail 1980'lerde artık bir yetişkindir ve çocukluğunda kendisine atfedilen iddiaları, geçmiş yaşamının anılarını bugün de olanca tazeliğiyle yinelemektedir


Bugün artık köşe yazarlığı yapmakta olan eski bir gazeteci bu olayla ilgili yazısında" yalnızca İsmail’in yakınlarının anlattıklarını aktarır, sözgelimi Bayer'in "hiçbir zaman İsmail'in havluyla dolaştığını görmediğine" değinmez


Bir diğeri ise hazırladığı yazı dizisine ·böıüm başlığı olarak İsmail'in ağzından, "Öldürüldüm, tekrar doğdum ve katillerimi yakalattım!" diyecek kadar işi sahteci1iğe götürür ve pişkinlikle der ki, "Kütüphane arşivlerinde bundan otuz yıl öncesinin gazeteleri duruyor Merak edenler bu olayın doğruluğunu her zaman okuyabilirler’’


* Yalçın Pekşen, "Öldükten Sonra Dirilenler", Milliyet, 14-30 Haziran 1981

** Cüneyt Şaşmaz, "Öldükten Sonra Yeniden Yaşayanlar", Tan, 26 Ağustos-3 Eylül 1988


Dr Can Polat'ın Araştırmaları


Reşat Bayer'in ölümünden sonra ve Lan Stevenson'ın çalışmalarının yoğunluğundan ötürü, Türkiye' deki bilimsel reenkarnasyon araştırmalarına 1983 yılına kadar ara verilir Bu tarihten sonra Prof Stevenson'ın yardımcılığını üstlenen bi*yolog Dr Can Polat, Virginia Üniversite adına Türkiye' deki reenkarnasyon araştırmalarını yeniden başlatır Dr Polat, Türkiye' deki reenkarnasyon olaylarının özellikle Akdeniz Bölgesi'nde görülmesinin nedenlerini şöyle açıklıyor:


"Çünkü etnik açıdan aynı düşünüyorlar ve çok hoşgörülüler Çoğunluk Arap Alevisi, kesinlikle yobazlık yok Diğer Anadolu köylerinde görmediğiniz açık, rahat bir sosyal yaşantı var Toplum bunları yıllardır çok duyduğu ve inandığı için bir çocuk, iki üç yaşında konuşmaya başladığında onu susturmuyorlar ve bilinçaltı kapanmıyor Çocuk, 'Sen benim babam değilsin, ben şu eve gideceğim, burası benim evim değil' dediğinde bu onlara saçma gelmiyor 'Hadi bakalım göster evini' diyorlar, bu çok önemli Ciddiye alıyorlar Düşünün bunun İstanbul' da olduğunda, 'Siz benim ailem değilsiniz' dediğinde çocuğa 'saçmalama!' deniliyor, çocuk dinlenmiyor ve çocuk belirli bir uyarım görmediği için kapanıyor"


Dr Polat, 1989'a kadar yaklaşık 200 reenkarnasyon olayının incelemeye alındığını belirtiyor İşte, Dr Polat'ın bunlardan elde ettiği sonuçlar:


Coğrafi dağılım: Türkiye' deki yeniden doğuş olaylarının tümü de Akdeniz Bölgesi'nde, Mersin-Antakya arasındaki yörede ortaya çıkmıştır Ancak yoğunluk Antakya ve çevresindeki kasaba ve köylerde toplanmaktadır


Cinsiyet dağılımı: Yeniden doğuş olaylarında, eski yaşantılarını hatırlayan kadınların sayısı, aynı durumdaki erkeklerin ancak yarısı kadardır Bunda, bir önceki yaşam anılarının hatırlanmasını kolaylaştıran kaza, cinayet nedeniyle ölme biçiminin erkek nüfus ta daha sık görülmesi önemli rol oynamaktadır


Hatırlama yaşı: Olayların yüzde 87'sinde, bir önceki yaşantıyı hatırlama, çocuğun ilk konuşmaya başladığı yaşa denk düşmektedir, yani 4 yaşından önceye İleri yaşlarda, eski yaşantılardan söz eden kişilerde de anıların ilk konuşma çağında ortaya çıktığı görülmektedir Ancak, yeniden doğuş olaylarının tümünü de ilk konuşma döneminde yakalamak olası değiL Olguların yarısından çoğunda olayın başlangıcıyla, incelendiği dönem arasında on yılı aşkın bir zaman aralığı var


Hatırlananlar: İncelenen 48 adet yeniden doğuş olayında elde edilen bilginin sayısı 503


Olayların sayısal değerlendirilmesi 48 olgu üzerinden yapılmıştır Bu bilgilerin 199'unun gerçekliği doğrulanmış durumda Yanlış olan bilgi ise 21 adet 288 bilgi de daha ayrıntılı araştırmayı beklemektedir Şu anda (1992), doğru ya da yanlış olduklarına ilişkin bir yorumda bulunmak için zaman erken


Olayların hemen hemen ,tümünde bir önceki yaşantıda geçen bir olay hatırlanıyor Hatırlanan nesneler listesinde ikinci sırayı bir önceki yaşantıda yaşanılan bölge alıyor Bir önceki yaşantıda kişinin taşıdığı ad ve soyadı üçüncü sırada bulunuyor Olayların çoğunun aydınlanmasını sağlayan da bu ipucudur Hatırlanan yakın akraba adları listede dördüncü sırayı almaktadır


Bir önceki yaşantıda yaşanılan ev ve evdeki eşyalar ise beşinci sırada bulunuyor Evi hatırlama, genellikle, sözkonusu evin, kimsenin yardımı olmaksızın, yeniden bedenlenen kişi tarafından bulunması şeklinde ortaya çıkar Aradan geçen zaman sürecinde evde büyük şekilsel değişiklikler yapıldıysa, evi bulmakta zorlanılmaktadır


Haberci rüya: Türkiye' deki yeniden doğuş olgularının, diğer ülkelerde görülen yeniden doğuş olgularından ayrılan önemli özelliklerden biri 'haberci rüya' olgusudur


Olguların yüzde 38'inde (17 olgu) yeniden doğan kişiye ilişkin haberci bir rüya görülmüştür Rüyayı gören de genellikle ana ya da babadır Olguların biri hariç diğerlerinde rüya, ilgili kişinin doğumundan önce görülmüştür Doğumla rüya arasındaki süre de olgudan olguya değişmektedir

Bİr önceki yaşantıdan aktarılanlar: Türkiye' deki olgularda, bir önceki yaşantıya ilişkin üç özelliğin şu andaki yaşantılarda da izi saptanmıştır:

Fobiler,


Doğum işaretleri ve defektleri, İlginç beceriler ve davranış kalıplan

Fobiler: Olguların yüzde 41'inde fobi olayına rastlanıyor


Ve genelikle de bir tür fobisi olanlar çoğunlukta Ancak dört farklı fobi türünü gösteren kişi de yok değiL Fobinin başlangıç dönemi bütün olgularda aynı: Çocukluk dönemi Fobinin ne kadar süre devam ettiği ise karışık bir tablo göstermekte Dört yıl süren fobi de var 57 yıl süren de Fobilerin tümü de bir önceki yaşantıdaki bir olayla ilişkilidir Bir sonraki yaşantıda, o olayı hatırlatacak nesne ya da ortam fobiye de kaynaklık etmektedir


Doğum işaretleri ve defektleri: Olguların yüzde 35'inde bir doğum işareti saptanmış durumda Çoğunlukla baş bölgesinde toplanmış olan doğum işaretleri, genellikle ben ya da ameliyat izi biçiminde görülmektedir Bir önceki yaşantıdaki kurşun yarası, doğum işaretine yol açan olaylar listesinde baş sırayı almaktadır Yine çoğunlukla baş bölgesinde toplanan ve bir önceki yaşantıdaki değişik olaylardan kaynaklanan doğum defektleri de çeşitli biçim bozuklukları şeklinde ortaya çıkmaktadır


İlginç beceriler ve davranış kalıpları: Onbir olguda, 7' sinde geçici olmak üzere, kişinin yetişme koşulları ve çevresel ortamla uyuşmayan türde davranış kalıpları görülmektedir Hiçbir eğitim görülmemesine karşın yabancı bir dili konuşma, sigara, alkol kullanma, belirli yemeklere aşırı düşkünlük ilginç davranış kalıplarının önde gelenleri


Bir önceki yaşantıdaki kişiye ilişkin bilgiler: Olayların tümünde de önceki kişinin ölüm şekli hatırlanıyor Ölüme kaynaklık eden olayların başında cinayet gelmekte Önceki kişinin yaşadığı bölge listesinde baş sırayı Antakya almaktadır Listede Suriye, Lübnan gibi dış ülkeler de göze çarpmak*tadır Önceki kişinin öldüğü bölge listesinde yine Antakya baş sıradadır Olguların ancak 13'ünde, önceki kişinin öldüğü andaki yaşı tam olarak ya da buna yakın biçimde hatırlanabiliyor Önceki kişinin ölümüyle bu yaşamdaki kişinin doğumu arasındaki süre 19 olguda hatırlanmaktadır Sözkonusu süre 1 günden 40 yıla kadar uzanan geniş bir zaman yelpazesini kapsamaktadır İncelenen olguların hiçbirisinde şu anki kişiyle önceki kişi arasında bir cinsiyet ayrımı saptanmamıştır Olguların ancak birinde önceki kişi ile şu anki kişi arasında dinsel ayrım bulunmaktadır Sözkonusu olguda Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçiş vardır


Onbir olguda sosyoekonomik durum uyuşmazlığı göze çarpmaktadır Olguların 42'sinde, olayın ortaya çıkmasından önce, önceki kişiyle şu anki kişinin aileleri arasında herhangi bir tanışıklık olmamıştır (K-44)


Türkiye' den Reenkarnasyon Manzaraları


Şimdi de sıra, Türkiye' de son yirmi yılda gözlemlenmiş ve basına yansımış reenkarnasyon olaylarından seçmelere geldi Yer yer kara mizaha dönüşen bu olaylara ilişkin hiçbir yorum verilmeyecek, başlığına, noktasına ve virgülüne dokunulmayacak, ama kimi yerde kısaltılacaktır


Bu olayların ortaya çıkış ve sunulma biçimlerinin yorumu, hem spiritüalizmin hemde reenkarnasyonun felsefi yanlarıyla karşılaştırılması dileğiyle okura bırakılmıştır Belki de böylelikle, bu ülkede 1936 yılından beri birkaç bilim adamının bilimsel bir biçimde incelemeye çalıştığı reenkarnasyon olgusunu Türkiye insanının, basınının ve uzmanların nasıl algıladığına ilişkin izler de bulmak mümkün olacaktır


"Ben Ayhan Işık’ım"


Yusuf ve Meliha Çukurel çifti de, pek çok sinema sever gibi taçsız kral Ayhan Işık'ın hayranlarındanmış





Meliha hanım doğum sancıları çekerken Ayhan Işık İstanbul' da beyin kanamasından hayatını yitirmiş 1979 yılındaki bu olaydan 2 gün sonra 14 Temmuzu 15 Tcmmuza bağlayan gece küçük Murat Ayhan dünyaya gelmiş Doğumdan sonraki ilk gece oğlunun, rüyasına girerek, "Ben Ayhan Işık'ım Yeniden dünyaya geldim" dediğini duyan Meliha Çukurel şunları söylüyor:

"Bu rüyayı eşime anlattım Daha sonra unuttuk Aradan aylar geçtikten sonra eşimin de benim de rüyalarıma girmeye devam etti Geçenlerde de aynı gece ikimizin de rüyasına girerek, 'Eşimi ve kızımı görınek istiyorum' diye yalvardı" Çukurel çifti, "Dini inançlarına bağlı kimseleriz Günah işlememek için bunu açıklamak zorunda kaldık" diyorlar (2 Şubat 1982, Hürriyet)


Mahalleli Ela'ya Yabancı Gibi Bakıyor





Amerika' da yaşadığına dair konuşmaları, aile ve muhitine tamamen yabancı davranışları, zenginliğe ve lükse yönelik hayat görüşü ile 'ikinci hayat var mı' sorusunu gündeme getiren Tarsuslu 5 yaşındaki küçük Ela, çevrede günün konusu olmaya devam ediyor Geçen hafta sonunda evlerine kendisini ziyarete gelen Tarsus Amerikan Koleji öğretmenlerinin İngilizce sordukları bütün soruları da anlaması küçük kız üzerindeki dikkatleri yoğunlaştırdı


Tarsuslu küçük Ayhan, anne ve babasının rüyasına girip tekrarlıyor:

‘Ben Ayhan Işık’ım öldüm yeniden dirildim


5 yaşındaki Ela Amerika'da evli olduğunu söylüyor

Yıllar önce Amerika'da yaşadığını Bob adlı biriyle evlendikten sonra geçirdikleri bir trafik kazasında öldüklerini söyleyen küçük Ela'nın anne babası, "Ne diyeceğimizi bilemiyoruz" diyorlar ( ) "İnanın kızımızın her gün bir cephesiyle karşılaşmaktan şaşkına döndük Eskiden söylediklerine gülüp geçiyorduk Şimdi ne diyeceğimizi bilemiyoruz Evimize gelen yabancı öğretmenlerin sordukları bütün İngilizce sualleri anlaması karşısında onlardan çok biz şaşırdık Eskiden beri tuhaftı zaten 3 yaşına kadar, şimdi İngilizce olduğunu anladığımız yabancı bir lisan ile konuştu Hiçbir zaman ne yaşayışımızı ne kılık kıyafetimizi beğendi Çocuktur geçer diyorduk, şimdi Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden Bizler cahil insanlarız, ikinci hayat var mıdır yok mudur bilemeyiz Herkes gibi biz de merak içindeyiz" şeklinde konuşuyorlar


(7 Mayıs 1985, Bulvar)


"Biz Öldük ve Dirildik"


Antakya ve çevresinde "Ölümden sonra ikinci hayat" konusunda hazırlanan TV programında bilim adamları ilginç bir tartışma sergileyecek


Televizyonun 2 kanalında, yarın Antakya ve çevresinde ölen kişilerin ruhlarını taşıdıkları iddia edilen kişilerle yapılmış ilginç bir röportaj izleyeceğiz Gazeteci Güldal Kızıldemir, Dürin Ababay ve yönetmen Adem Kılıç tarafından hazırlanan ve sunulan programda Ölümden sonraki hayat*larını anlatan 3 kişi ekrana getirilecek ( )





Daha önceki hayatı sırasında intihar ettiğini ileri süren 13 yaşındaki Gönül Büyükaşık ölürken hiç acı duymadığını belirtiyor Programda yer alan ikinci örnek ise 5 yaşındaki Zafer Kazan Asıl adının Ekrem Paşa Zaim olduğunu belirten Zafer Kazan, vücudunun şişman, ellerinin kısa ve kalın olduğunu ileri sürüyor: "Adana'nın zengin ailelerinden birinin çocuğuyum 200 dönüm arazimiz ve portakal bahçelerimiz var Sigarayı ve kadınları ,çok severim Dünyada en çok hoşuma giden şey ise viski ve şarap"


Üçüncü örnek 9 yaşındaki Demet Kızılkan daha önceki hayatında kendisini kocasının öldürdüğünü ileri sürüyor


Ölümden sonraki hayatı anlatan programı izleyen Prof Özcan Köknel, psikolog Su na Tanaltay Doktor Ergon Mengi ile Doktor Can Polat, gazeteci Dürin Ababay ile Güldal Kızıldemirin sorularını yanıtlayacak Sorulara Köknel Tanaltay ve Mengi birbirine yakın görüşler ileri sürerken, Doktor Can Polat karşıt görüş belirtecek Ölümden sonraki hayatı fantezi olarak değerlendiren Köknel, Tanaltay ve Mengi görüşlerini şu doğrultuda açıklayacaklar:


"Ölümden sonraki hayat insanların biraz daha fazla yaşamak istemelerinden ortaya çıkan bir vakıalar zinciridir Ölüm korkusunu azaltan ve yeniden doğmak istediğinden meydana gelen bu vakalar, ıpasalımsı birer öyküdür Tabii ki, bazı ipuçları vardır Ancak bunların tam anlamıyla araştırılması lazım" Bu görüşe karşılık Virginia Üniversitesi'nde reenkarnasyon konusunda yapılan çalışmalarm Türkiye' deki temsilcisi Can Polat ise şunları söyleyecek:


"Elimde ölümden sonraki hayat ile ilgili yaklaşık 200' e yakın örnek var Bu konuya fantezi gözüyle bakmak kanımca eksik ve yanlış olur"

(7 Ekim 1988, Hürriyet)


Bazıları ölüp ölüp dirildi!


Gazetelerde "Ölüp Dirilenler Ekranda" manşetini görenler, yeni yayın dönemiyle birlikte bir şeylerin değişmekte olduğunu düşünmeye başlamışlardı Basına bakılırsa, eğer programın başına son anda bir aksilik gelmezse, son saniyede denetimin gazabına uğramazsa, yayından sonra yer yerinden oynayacaktı Gerçi programın başına hiçbir şey gelmedi, denetim engeli kazasız belasız savuşturuldu ama yayının hemen ertesinde gerçekten de kızılca kıyamet kopuverdi Öldükten sonra dirildiğini iddia edenlere ilişkin sorulara yanıt veren Hürriyet Gazetesi'nin telefonları saatler boyunca aralıksız çalıyor, programı hazırlayan Güldal Kızıldemir ve Dürin Ababay ile Dr Can Polat yurdun dört bir yanından gelen soruları yanıtlıyarlardı Yüzlerce kişi programı ilgiyle izlediklerini belirtiyor ve böylesi tartışmalı bir konuyu ekrana getirdiği için TRT yönetimini kutluyordu İstanbul Televizyonu ise programın yeniden yayınlanmasını isteyen izleyici telefonlarına yetişmekte zorluk çekecekti





TRT yeni yayın döneminin örneklerinden biri olan "35 dakika" programı nedeniyle kutlanadursun, İslami sağ kesimde cihad hazırlıkları çoktan başlamıştı bile


TRT yönetiminin ve TRT'den sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci'nin uzun süredir kellesini istemekte olan "Mukaddes İttifak", "ölüp dirilenler" programına can simidi gibi sarılıyordu Toplam tirajı 250 bini bulan Türkiye ve Zaman gazeteleri programın ertesi günü sekiz sütuna manşetle hücum borusunu öttürüyordu:


"TRT'den bir saçmalık daha: Uydurma programlarla Türk milletinin maneviyatı sarsılıyor", "Duna-Çolakoğlu TRT'sinden yeni bir marifet: TV'de ikinci hayat skandalı," Türkiye gazetesinde, "gazeteci olduğu bildirilen iki kadın" olarak sözü edilen Güldal Kızıldemir ve Dürin Ababay "şeytana tapan Yezidilerin sapık inanışlarını ekrana getirerek Türk milletinin maneviyatını bozmakla" suçlanıyorlardı


Zaman gazetesine göre ise, iki kadın gazeteci yalnızca milyonların maneviyatıyla oynamakla kalmamışlar, Hıristiyanlarca savunulan bir fikri, ekranı kullanarak halk arasında yaymaya çalışmışlardı


Ancak Türkiye ve Zaman'ın bu garip iddiası Müslümanlar arasında bile taraftar toplamayacaktı İslami kesimin önde gelen gazeteci-yazarı Abdurrahman Dilipak Tempo'ya verdiği demeçte şöyle diyordu: "Dünyada olup bitenleri, bilmezlikten gelme hakkına sahip değiliz" Dilipak ayrıca "tenasüh" olayının İslam alimleri tarafından yüzyıllardan beri tartışıldığını belirtiyor ve sözlerini şöyle noktalıyordu: "Akla gelen her konu galiz olmadıkça, içinde hakaret unsuru ve yalan bulunmadıkça, ekrana getirilebilmeli ve orada farklı görüşler tarafından tartışılabilmclidir"

İslami kesimin bir diğer gözde gazeteci yazarı Ali Bulaç ise, "Televizyonda böylesi programların yer alması halkın bilinçlendirilmesi açısından faydalıdır" diyordu Bulaç "maneviyat" meselesine ilginç bir yaklaşımda bulunarak şu açıklamayı yapıyordu: "Eğer Türk milletinin maneviyatı bir tek televizyon programıyla bozulacak kadar zayıfsa, her halükarda bozulacaktır"


(16 Ekim 1988, Tempo, No: 46)


"Bendeniz Dr Mikelanj"


Mikelanj yaşıyor "Hayır olmaz olamaz" demeyin 1564 yılında, yani tam 442 yıl önce ölen ünlü İtalyan heykeltraş Mikelanj yaşıyor


"Büyük sanatçılar ölmez eserlerinde yaşarlar" diyeceksiniz, değil mi? Yanıldınız Eserlerinden değil, Mikelanj'dan sözediyoruz Tamam bu kez bulduk Akıl hastasının birisi çıktı "Ben Mikelanjım dedi" olacak cevabınız Özür dileriz Yine yanıldınız Evet Mikelanj yaşıyor Ama bu doktor Mikelanj





Bakın Doktor Mevlüt Gül Toran ne diyor:


"Ben Mikelanjım Mikelanjın kopyasıyım İsmim Mevlüt Gül Toran, ama ben Mikelanj olarak dünyaya geldim Daha önceleri de defalarca doğmuştum Karacaoğlan oldum, Mimar Sinan oldum Mehmet Akif Ersoy oldum"


Duyduğunuz gibi, bir akıl hastası değil, bir doktor söylüyor bunları Şimdi biraz uzun "Aaaaaaa" çekeceksiniz Niye mi? Çünkü bu doktor akıl ve sinir hastalıkları mütehassısı 11 yıldır akıl hastalarını tedavi ediyor


"Mikelanj" olduğunu iddia eden 42 yaşındaki Dr Toran, 11 yıldır "Hipnozla" uğraştığını söylüyor ve "Hastalarımı hipnozla uyutup daha önceki kimliklerini tespit ediyorum Günde yaklaşık 10-15 hasta muayene ediyorum Bu arada onların eski kimliklerini buluyorum" diyor Mikelanj doktoru dinliyoruz:


"Atatürk olarak dünyaya geldiği mesajı bana verildi Bu çocuğun ismi Oğuz Sakarya 13 yaşında Şu anda Zonguldak'ta yaşıyor Annesi babası öğretmen olan Oğuz'un Atatürk olduğunu, daha sonra bazı rüyalarım kanıtladı Bunu yazdığım yazılarla o zaman Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olan Cumhurbaşkanımız Kenan Evren' e ve bazı resmi kuruluşlara bildirdim "Ayrıca sinema sanatçısı Ayhan Işık da Ayhan Çukurel adıyla İçel'in Tarsus ilçesinde yaşıyor Elimde birçok ünlünün kopyalan olan Kişilerin adları ve bulundukları yerlerle ilgili bilgi var Sırası geldikçe açıklayacağım"


Doktor Mevlüt Gül Toran' a, "Michelangelo Hıristiyandı

Örneğin Hazreti Musa ve Davut'un heykellerini yapmıştı Sizse Müslümansınız nasıloluyor bu?" diye sorduğumuzda şu cevabı alıyoruz: "Müslümanım, hem de iyi bir Müslümanım Hem Mikelanj da Müslümandı İsa da, Musa da, Davut da Müslümandı


"Peki, heykel filan yapıyor musunuz?" sorumuza da, "İyi şiir yazarım Resim yaparım Küçükken, öğrenciyken de el işi dersinde çok iyi şeyler yapardım Biliyorsunuz onun da böyle dört yeteneği vardı" karşılığı veriyor

(20 Kasım 1988, Hürriyet)


Kanun sanatçısı, birdenbire İbranice konuşmaya başladı


'İyi saatte olsunlar' Necati Bey





1961 yılının bir bahar günüydü Kanun sanatçısı Necati Yıldızdoğan bir konser organizasyonu için İsrail' deydi İşlerden fırsat bulduğu bir an Musevi arkadaşı Albert Hata'yla Yafa kentini dolaşmaya çıkmışlardı Ağır ağır yol alan taksinin camında etrafı seyreden Yıldızdoğan'ın dilinden birden İbranice sözcükler dökülmeye başladı Şoföre, "İsliha adoni be vakaşa leat sorpo ani yored po" diyordu Türkçe anlamı şuydu: "Affedersiniz bayım, ben burada oturuyorum" Yani inmek istediğini belirtiyordu O güne değin kimseden İbranice ders almamış, kendi deyimiyle İbranice'nin İ'sini bile öğrenmemişti Olay bununla bitmiyordu Necati Yıldız doğan'ın İbranice konuşmaya başladığını duyan arkadaşı AIbert Hara da şaşırmıştı "Bak" diyordu Yıldızdoğan, "Şu sokağa girelim karşımıza bir işlemeli çeşme gelecek Sokağa girip karşılarında işlemeli çeşmeyi gördüklerinde Albert Hara'run şaşkınlığı daha da artıyordu


Sanatçının psikolog eşi Ülkü Yıldızdoğan, bunun parapsikolojiyle ilgili olduğunu söylüyor ve bu olayın Necati Yıldızdoğan'ın bundan önce de yaşadığı bir hayatı olduğunu gösterdiğini ileri sürüyor


(16 Haziran 1989, Hürriyet) Amerikalı Prof Ian Stevenson'a göre olay gerçek Suat Boğa, bir başkasının ruhuyla yaşıyor


"Üç kez doğdum"


Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu peyzaj mimarı Suat Boğa, kendisinin 1966 yılında bir cinayete kurban giden Avni Dağyıkan'ın ruhunu taşıdığını söyledi ve "altı yaşındayken tanımadığım halde Avni'nin halasının arkasından 'hala, hala!' diye bağırdım" dedi





Adanalı Ali Toklar da çifte yaşamda ısrar ediyor


Başım Rayda, Tren Yolda


22 yaşındaki marangoz Ali Toklar, Yunus Durak olarak yaşadığı yılları anlatırken, ağırbaşlılığı ile dikkati çekiyor





23 yıl önceki intihar olayını anlatırken şöyle konuşuyor: "Param çalınmıştı Yollara düştüm bir gece Saatlerce yürüdüm Uzaktan tren geliyordu Başımı raya koydum Tren hızla gelip geçti Sadece o tok ve gür sesi hatırlıyorum ( ) Ölümü dün gibi yaşıyorum O intihardan sadece boynumdaki beze kaldı İntiharımdan sonra sol kulağım sürekli akıyor"

Ali Toklar, eski benliği Yunus Durak'ın mezarını halen ziyaret edip dualar okuyormuş


(1 Ağustos 1989, Milliyet)


Ölüp Yeniden Doğanlar


Bir ihtimal daha var





Fransa'da halkın yüzde 22'si yeniden doğuma inanıyor Ülkemizde ise özellikle Adana, Ceyhan, Antakya üçgeninde, "bir ihtimal" daha olduğuna hemen herkes inanıyor Nokta'nın uzmanlarla birlikte incelediği 11 yeni reenkarnasyon vakasıyla Türkiye'de bulunan reddi Zor ikinci yaşam öykülerinin sayısı 200'e ulaştı ( )

(19 Kasım 1989, Nokta, No: 46)


"Kleopatra'nın Ruhu Bedenimde Yaşıyor!"


Ruhların bedenin ölümünden sonra başka bir bedenle tekrar dünyaya geleceğine inanan Reenkarnasyonculardan biri de herkesin üniversiteli dönsöz diye tanıdığı Dansöz Melike Bakın ne diyor üniversiteli Melike: "Hepimiz geçmişte bu dünyaya gelmiş iyi veya kötü yaşamış so*nunda da ölmüş başka başka insanların ruhunu taşıyoruz bedenlerimizde Ortaçağ' da yaşar1ış eli mızraklı, ağzı salyalı bir zorba bugünkü yaşamında nazik bir hanımefendi ola" bilir Belki de İranlı bir molla "





(24 Haziran 1990, Bugün)


Rus Çarıydım


Özer Çiller, ilk hayatını açıkladı: Rus çarıydım Başbakanlık konutunda gazetecilere önceki gün "Allah'la görüşüyorum" açıklamasını yapan Başbakan Tansu Çiller in eşi Özer Çiller'in, öldükten sonra yeniden doğuma (reenkarnasyon) inanan bir kişi olduğu ortaya çıktı Yakın çevresine, "İlk hayatımda bir Rus çanydım" açıklaması yapan Özer Bey'in bu konu açıldığında şu açıklamayı yaptığı öğrenildi: "Ben bundan bir önceki hayatımda steplerde yaşadığıma eminim Daha önceki hayatımda bir Rus Çarı'ydıın Ama öyle önemlilerden değiL Daha az tanınmış bir Rus çarıydım Çok şaşaalı bir yaşantı içindeydim Rusya'yı hiç görmedim ama, oradaki her şey bana o kadar yakın ve doğal geliyor ki "


(13 Ocak 1995, Hürriyet)





Ünlü lezbiyen geçmiş hayatlarını öğrendi


Güner Kuban: "Chopin sevgilimdi"


Yüzyılın en önemli 15 astrologundan biri sayılan parapsikolog/ astrolog Iris Saltzman'la Aktüel için Miami' de görüşen Güner Kuban, onun sayesinde "geçmiş yaşam"larını öğrendi Kuban için en büyük sürpriz, 150 yıl önce ünlü Fransız yazar George Sand kimliğiyle doğduğunu ve böylece devrin en ünlü piyanisti Frederick Chopin'le müthiş bir aşk yaşadığını öğrenmek oldu:

(13 Mayıs 1993, Aktüel, No: 97)


Avusturyalı yönetmen Türk olmaya özendi


TRT ile Avusturya Televizyon Kuruluşu ORF'nin, ortak yapım olarak hazırladıkları Kanuni Sultan Süleyman belgeseli tamamlandı Belgeselin yönetmeni Avusturyalı tarihçi, senarist, yazar Erich Feigl, Türklere olan yakınlığı ve sevgisinin bundan önceki yaşamında "Türk" olmasından kaynaklandığını belirterek, "Ne Mutlu Türküm Diyene" dedi

(19 Ocak 1995, Cumhuriyet)


Yeniden doğan Türk


Alman Bild gazetesi, Antakyalı Cem il Hayık'ı reenkarnasyonun en güçlü kanıtı olarak gösterdi Toplam 1500 iddianın incelendiği haberde, 1935 yılında cezaevinden kaçarı Hayık'ın intihar ettiği ve üç gün sonra aynı yörede dünyaya gelen bir çocuğun iki yaşından itibaren hep Hayık hakkında konuştuğu ve kafasında kurşun içiyle doğduğu belirtiliyor

(16 Aralık 1998, Radikal)





İngilizler'i ayağa kaldıran sözler


The Times gazetesi, İngiliz Milli Takım antrenörü Glenn HoddIe'ın, "Özürlüler, önceki hayatlarındaki suçlarından dolayı sakat doğmuş olabilirler" sözlerini yayınlayınca kıyamet koptu HoddIe, gazeteye, "Tanrı size ve bana iki el, iki ayak ve yarım bir beyin vermiş Bazı insanlar bir nedenden ötürü böyle doğmamış Kader daha önceki hayattan çiziliyor Ne ekersen onu biçersin Hayatınızda başınıza gelenlere bakıp 'Neden' diye kendinize sormalısınız' dedi


Bu sözlerin gazetede yayınlanması üzerine, başta İngiliz özürlüleri olmak üzere, politikacılar Ve milli futbol takımının sponsarIarı ayağa kalktı Tepkiler üzerine İngiltere Futbol Federasyonu HoddIe' dan açıklama istedi Gazeteyi, söz*lerini saptırmakla suçlayan HoddIe ise Times'ı mahkemeye vereceğini söyledi

(2 Şubat 1999, Hürriyet)


Teknik Direktör Hoddle kovuldu


İki gündür durum değerlendirmesi yapan İngiltere Futbol Federasyonu, politikacılar ve özürlü çevrelerden gelen baskıyla Hoddle'ı kovmak zorunda kaldı

(3 Şubat 1999, Hürriyet)


Nemrut Soyuluyor mu?


UNESCO tarafından 1987 yılında Dünya Kültür Mirası ilan edilen Nemrut Dağı'ndaki anıt eserlerle ilgili Hollandalı Maurice Crijins ve eşi Olga Boon Crijins koordinatörlüğün de gerçekleştirilen "Reenkarnasyon Projesi"nin soygun amaçlı olduğu öne sürüldü Amsterdam Üniversitesi'nin adı kullanılarak Kültür Bakanlığı'ndan alınan izinle 2003 yılında yapılan restorasyon çalışmasında SİT alanının tahrip edildiğini ve asıl amacın anıtın altındaki 2 bin yıllık mezarın açılarak soyulması olduğunu öne süren Adıyaman eski İl Turizm Müdürü Mahmut Arslan, Kültür Bakanı Erkan Mumcu' dan bu soygun girişimine izin verilmemesini istedi

Bakan Mumcu'ya bu konuda bir mektup yazan, Uluslararası Nemrut Vakfı kurucularından, emekli öğretmen ve turist rehberi Mahmut Arslan, "Bu sahtekarların arkeolojik alanlardan uzaklaştırılması tarihi bir görevdir Kurdukları aile vakfı aracılığıyla sizinle fotoğraf çektirip bunu internet sitesinde yayımlayan reenkarnasyoncular, Nemrut'u tahrip etmiştir ve şu günlerde yeni bir çalışma izni alma peşindedir Dünyanın hiçbir yerinde reenkarnasyon sahtekarlığı ile arkeolojik, bilimsel projeler üretilmemiştir" dedi


Maurice Crijins ile eşi Olga Boon Crijins'in "Biz Kornma gene döneminde Nemrut'ta yaşadık ve o dönemde mimardık, bu anıtları da biz yaptık" dediklerini ve pek çok insanı buna inandırdıklarını belirten Arslan, SİT alanında 2003 yılında yapıları çalışma sırasında tüm heykcl ve anıtların yerinden oynatıldığını, alana iş makinelerinin girdiğini, tüm bu çalışmaların bilimsellikle hiçbir ilgisinin olmadığını anlattı


Alıntıdır

Kaynak:Yaşama Yeniden Başlamanın Evrensel Yolu Reenkarnasyon - Cem Çobanlı


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.