|  | Yeniler |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Yeniler Hala babamı yedikleri günün kabuslarını görüyorum  “Yeni” lerden birisi, bir somun ekmeği tutar gibi, kocaman elleriyle babamın bedenini iki yanından tutmuş, başını ağzına götürmeye çalışıyordu  Babamın faydasız yumrukları yeninin ağız kenarına ve gözlerine çarpıyor fakat yaratığın fikrini değiştirmiyordu  Kocaman ağzına babamın kafasının neredeyse tamamı sığmıştı ki çığlıklar başladı  Çene yavaşça kapanırken kafatası kabuk gibi ezilmiş ve beynin bir bölümüyle beraber ayrılmıştı  Debelenen vücut birden kasılmış ve ilginç bir pozisyonda sabit kalmıştı; o an bunu yüzmeye çalışan bir kurbağa hareketine benzetmiştim  Tuhaf… İlk yeniyi, aptal bir bilim adamı aldı üsse  O güne kadar, kilitli kapılarımızın ardında, inleyen seslerini duyar ve bizden uzak olduklarını düşünerek avunurduk  Ama o kilitleri açtı ve birini içeri aldı, generalin tüm engellemelerine rağmen  Erenler bu konuda isteksiz davransalar da (keskin hislerini asla dışa vurmazlardı) bilim adamının yalvarmalarına cevap verdiler ve üste bir yeninin kontrol altında tutulmasına geçici olarak göz yumdular  Ben ve diğer çocuklar, kafesin ardındaki bu garip şekilli oluşumu izlemek için can atardık  Bazen elimizdeki kuruyemişleri verir ve kocaman ağzında öğütüşünü hayret dolu gözlerle izlerdik  Bilim adamı, ona bu kadar yaklaşmamızı hoş karşılamazdı; biz bunu bir tür kıskançlık olarak yorumlardık  Erenler, bazı geceler, tüm halkı toplayarak bu üssü nasıl kurtardığımızı anlatırdı  Böyle gecelerde annemin dizlerine başımı koyar, erenin ellerini kollarını savurarak daha da korkunç hale getirdiği kıyım hikayelerini, kimi kez yüzümü annemin avuçlarına saklayarak dinlerdim  Babam, eski şerefli günler diye söz ederdi bu zamanlardan  O zamanlar ki altın devrimizi yaşamıştık ve kilitli kapılara ihtiyaç duymayacak kadar güvendeydik  Eskiyi hatırlamam için bu öyküleri dinlememi ve feyz almamı isterdi  Fakat gerçekçi olmak lazımdı  Şimdi başka bir devirde yaşıyorduk ve hatta bir yeniyi besliyorduk  Bilim adamı yenilerden korkmamamızı söylüyordu fakat bu tavrı onun mahkemeye çıkarılmasını engellemedi  Mahkemelerimiz vardı, evet, erenlerden biri kararı bildirir ve ceza ne olursa olsun mahkemeye arkasını dönerdi  Bu, mağdur olanlar veya kendini mağdur hissedenler için iyi bir fırsattı  Suçludan intikam almanın değişik yolları vardı  Benim de zevkine katıldığım bu toplu saldırı olayları kanlı olduğu kadar akla hayale gelmeyecek kadar iğrenç de olabiliyordu  Eren arkasını döndüğünden kimin ne yaptığını görmüyordu, böylece bir çok tanıdığını suçlama zahmetinden kurtuluyordu  Her neyse, zavallı bilim adamı… Sonra herşey bir anda oldu  Yeniyi dışarıya bıraktığımızın üzerinden yıllar geçmişti  Önce kulaktan kulağa dedikodular yayıldı  Kapıların kırıldığından veya bizzat açıldığından bahsediliyor, kenar mekanlarda insanların parçalandığından veya tecavüze uğradıklarından bahsediliyordu  Biz korunaklı bir bölgedeydik ama anlatılan korkunç hikayeleri duydukça geceleri uyuyamaz olmuştuk  Sonunda erenlerin en yaşlısı bizi topladı ve yaşlı gözlerle her şeyin bittiğini itiraf etti  Zaman kaybetmeden tası tarağı toplayıp evi terk ettik  Komşularımızın hayvanları vardı fakat taşıyamadıklarından (ve zaten çok çocuklu olduklarından) bazısını biz aldık  Hayvanlar bizim gibi etçiller için kolay besin anlamına geliyordu  Herkes teker teker öldü  Yeniler çok güçlüydüler, elleri ve ağızları bizden daha büyüktü  Bunu fark ettiğimde bizi ele geçirmişlerdi  Annem ve kız kardeşim çığlıklar atıyordu  Babam sessizdi ama gözlerinde deli bir bakış vardı  Köpek gibi korktuğunu biliyordum, yenilerden herkes korkar  Sonra o kararı verdik  Halen düşündüğümde, bunun çok yanlış bir şey mi, yoksa hayatımızı kurtarmak için bir özveri mi olduğuna karar veremiyorum  Tutuklu olduğumuz bir gece babam beni karşısına aldı ve reddedeceğimden çekinircesine düşüncelerini aktardı  Hemen kabul ettim  Biz anlaşma yapıp onları geride bıraktığımızda, annem ve kız kardeşime neler yaptıklarını bilmiyorum   Sonuçta yalnız kaldım, erzağım bitmişti ve babam da gitmişti malum  Günüm gecem birbirine karışıyordu, kabuslarımın gerçek olduğunu düşünüyordum ya da bir kabusu yaşadığımı  Beton sokaklarda ve terkedilmiş mekanlarda bulduğum sıska hayvanlar ilk yiyeceklerim oldu  Fakat her zaman iyi et bulamıyordum  O kadar açtım ki lağım fareleri sıradaki menüme dahil oldular  Sıçan bulamadığımda hamam böcekleriyle öğünü geçiriyordum, hem onlardan her yerde vardı  İşte o günlerde ona rastladım  Benim yaşlarımda bir kızdı  Yalnızdı ve ailesini kaybetmişti  Tek başına olmaktansa iki kişi olmak her zaman daha iyidir  Birbirimize sarılıp bir müddet mutluluktan ağladık  İsmini sormadım bile  O da başıma gelenleri sormadı, her şey tahmin dahilindeydi nasılsa  Beraber yaptığımız sonsuz gibi gelen yolculuklarda yolları ve şehirleri aştık  Bazen yemek buluyorduk bazen aç yatıyorduk  Böyle bir durumda açlık en büyük sorundu  İçim yırtılıyordu sanki  Göbeğim sırtıma yapışmış, kemiklerim ele gelir hale gelmişti  Bazı geceler korkunç bir sırt ağrısıyla uyanıyor ve bir yemek için uluyarak ağlıyordum  O ise daha zayıftı  Açlıktan çılgına döndüğünde bok yemekten söz ederdi, henüz o kadar umutsuz olmadığımızdan bu isteğini ötelemesi gerektiğini söylüyordum  Geceler soğuk olmaya başlamıştı  Birbirimize sarılıp yatıyorduk  İkimiz de çocuktuk fakat benim uzun zamandır organım sertleşiyordu  O da bazı geceler bunu hissediyor ve uykusunda gülümsüyordu  Memeleri dikti ve organı çok ama çok güzel kokuyordu  Böylece düzüşmeye başladık  Bazen o kadar sık yapıyorduk ki, açlığımızı bile unutuyorduk  Nihayet uzun zamandır bize uzak olan umut belirdi ve bir gün bana kanamasının olmadığını söyledi  Karnı gittikçe büyüyor ve biz korkunç bir umutla bekliyorduk  Bazı geceler, yenilerden birinin bebeğin kokusunu alabileceğinden korkuyordum  Böyle zamanlarda endişe aklıma çılgınca fikirler sokuyor, hastalıklı bir halde bebeğe bir an önce kavuşsam mı diye düşünüyordum  Sonuçta biraz daha sık ve hayvani düzüşmeye başladık ve son defasında kanaması geçmedi  Bekleyen gözlerle izledik ve kız birkaç kasılmayla henüz oluşmamış bir yaratığı dışarı attı  Sanırım 3-4 ay olmuştu; çocuk bedeni gebeliği daha fazla sürdürememişti  Bizim istediğimiz de buydu zaten  O gün hayatımın en mutlu günlerinden biriydi  Ben bir ateş yaktım  Kız, dölünü ve plasentayı bir seremoni havasında iki eşit parçaya böldü  Çok özel bir gün olduğu için bu defa yemeğimizi pişirdik ve birbirimize suçlu bir huzurla bakan gözlerle hızla bitirdik  Karnımız doyduğundan, hiç olmadığı kadar uzun ve deliksiz bir uyku çektik  Bu bizim hayatta kalma yolumuz oldu  İhtirasımızı sık sık doyuruyorduk ve kız çabuk gebe kalıyordu  Düşürdüğü bebekler kanımızı canlandırana kadar fare ve böceklerle idare ediyorduk  Sonunda iyi bir şey geleceği için beklemek güç olmuyordu  Fakat, iyi şeylerin uzun sürmediğini anlamam için bir yıl geçmesi gerekti  Son bebeğimizden sonra kız yaşlı gözlerle, bu hasat işine daha fazla devam edemeyeceğini söyledi  Gözüm döndü; nihayetinde bu ikimizin de yaptığı bir şeydi ve ben de üzerime düşen görevi hakkıyla yerine getiriyordum  Ne kadar yalvardıysam ikna edemedim ve… Eh… Kızın eti bana sadece birkaç gün yetebildi  Açlık… Umutsuzluktan bile daha acıtıcı bir şey  Sanki koca bir bıçak bedeninizi baştan aşağıya yarıyormuş ve kurumuş organlarınızı yerinden söküyormuş gibi  Buna daha fazla ne kadar katlanabilirim bilemiyorum  Bir zamanlar çok korktuğum ölüm bile şu an güzel gözüküyor  Hem umut olmadan yaşamanın ne amacı var  Kafamdaki sesler uyumama bile engel oluyordu “Bırak kendini… Vazgeç…”  Zaten vazgeçmiştim ama kendimi nasıl yok edebilirdim ki? İşte bunları düşünüyordum, onları gizlice izlerken  Yaktıkları ateşin etrafına oturmuş, uyuşmuş gibi alçak sesler çıkararak alevlere bakıyorlardı  Kafam açlıkla boğuşuyordu ve her şeye bir son vermek istiyordum  Kararım kesindi, yem olmayı kabul ediyordum  Tek isteğim bunun kısa ve acısız olmasıydı  O duvarın arkasında ne kadar beklediğimi hatırlamıyorum, önlerine bir kuzu gibi çıktığımda herhalde saatler geçmişti  Bana baktıklarını gördüm, tehdit içermeyen yumuşak ifadeleri vardı  İşlerini çabuk halletmelerini söylemek için ağzımı açtım fakat sesimi tanıyamadım; gırtlağımdan boğuk bir inleme çıktı  İsteyerek yapmamıştım, her şey o kadar doğal gelişmişti ki konuşmaya devam ettim  Biri elini uzattı, tuttum, sıcaktı  En son ne zaman sıcak ve canlı bir ete dokunduğumu hatırlamaya çalıştım  Alevlere baktım ve sonra zihnim bulandı… Şimdi yalnız değiliz  Artık buradayız, varız, hep vardık  Evimiz dediğimiz üssü sonuna kadar korumaya yeminli bireyler, tüm kapılarımızı kilitli tuttuk; onlar girmeye çalışsalar da başaramazlar  Her gün ve gece dışarıdan gelen seslerini duyduk, ısrarcı ve baştan çıkarıcı  Ve yemin ettik; birini bile içeri almayacağımıza dair… | 
|   | 
|  | 
|  |