Prof. Dr. Sinsi
|
Mu İle İlgili Bilimsel Kanıtlar
Mu İle İlgili Bilimsel Kanıtlar

Jeofizikçilerin Pasifik Adını Verdikleri
Mu Kıtası Bulundu
Geçmişte, pasifikte bir kıtanın var olduğu fikri 1930 yıllarından itibaren bilim adamları arasında gittikçe yaygınlaşmaya başlamıştır Bu konuda son gelime 1977 de Amerikalı jeofizikçilerin bu fikri benimseyerek kıtaya “Pasifika” adını vermesidir
Birleşik Amerika’da bir üniversitede görevli iki jeofizikçi, Atlantis’in dünyanın tek kayıp kıtası olmadığını, bir benzerinin de Pasifik okyanusunda bunduğunu bildirerek, bu kıtaya “Pasifika” adını verdiklerini açıklamışlardır
Jeofizikçilere göre Pasifika, Avustralya Kıtasından biraz daha küçüktür Kıtanın günümüzden 300 milyon yıl önce parçalanmaya başladığı ve bazı küçük kara parçaları ile birleştiği için kıtanın yok olduğu belirtilmiştir
Jeofizikçileri bu konudaki açıklamalarında ayrıca, Pasifika kıtasının Güney Afrika kıtası ile çarpışması sonucu Güney Amerika’nın Pasifik kıyılarındaki dağlık bölgelerin ve özellikle yüksek And Dağlarının oluştuğu iddia edilmekte ve Pasifika ile günümüzdeki Avusturalya ve Antartika kıtalarının milyonlarca yıl önce tek bir süper kıta olarak görüldüğü, bu kıtanın parçalanması sonucunda üç kıtanın ortaya çıktığı öne sürülmektedir


Mu Kıtasının Varlığının İlk Kanıtları Olan
Temel Buluntular
Bugün elimizde MU’nun var olduğunu bildiren ve MU’yu anlatan pek çok bekge bulunmaktadır Bu belgelerin başlıcaları şunlardır:
- Meksika’da Bulunan Tabletler: Amerikalı jeolog William Niven tarafında 1921- 1923 yılları arasında bulunmuştur Tabletlerin sayısı 2600’ü aşmaktadır James Churchward tarafından çözülmüştür Tabletler bugün Mexico Müzesinde bulunmaktadır
- Manuscrit Troano: bu el yazması Yukatan’da hazırlanmış eski bir maya kitabıdır 1 500- 5… yıl önce yazıldığı sanılmaktadır Bu gün British Museum’da bulunmaktadır
- Codex Cortesianus : troano elyazmasıyla aynı yaşta olan diğer bir Maya kitabıdır Bugün Madrit’te Ulusal Müzede bulunmaktadır
- Lhassa Belgesi: Arkeolog Schliemann tarafından Tibet’te bir Budist tapınağında bulunmuştur
- Uxmal Tapınağı Yazıtları : Yukatan’daki bu yapının batan MU kıtasının anısına inşa edilmiş olduğu, yine bu tapınak yazıtlarından öğrenilmiştir Churchward, eldeki verilere göre tapınağın 11 500- 12 000 yıl önce inşa edilmiş olması gerektiğini bildiriyor
- Xochicalo Piramiti Yazıtları: piramit Mexico şehrinin 60 mil güneybatısında bulunmaktadır
Perezianus ve Dresden kodeksleri de MU’ya ilişkin belgeler arasında yer almaktadır Churchward, Hindularun Ramayana Destanında da Naalkallere ve doğudaki anayurtlarına değinildiğini söylemektedir Geçmişte pasifikte yer alan bir kıtaya ve burada yüksek bir uygarlığın bulunduğuna ilişkin daha pek çok belge bulunmaktadır ve gün geçtikçe de yeni belgeler gün ışığına çıkarılmaktadır

Mağaralarda Bulunan ve Mu Kıtasını Gösteren
Eski Coğrafya Haritaları
Ünlü İngiliz Arkeologu Sir Aurel Stein 1907 de Türkistan’daki Tun-Huang mağaralarına indiğinde ipek üzerine yazılmış çeşitli elyazmalrı ve resimler buldu Ancak bunlar zamanla parça parça olmuşlardı Ertesi yıl Fransız Palu Pelliot da daha başkalarını buldu ve az çok yenilenebilen bazılarını bugün Paris’te Ulusal Kitaplıkta ve Louvre müzesinde ya da Londra’da British Museum’da görmek mümkündür Ama gene de kimi resimler kurtarılamadı Bunlar arasında bazı gök ve soğrafya haritaları da vardır Bunlardan biri Pasifikteki geniş bir kara parçasını göstermektedir
Öte yandan F Bruce Russel 1947 yılında St George, Utah yakınlarında, MU’ya ait olup boyları 2 50m den 2 70m ’ye kadar değişen mumyalar bulduğunu bildirmiş
Mu araştırmacıları, Mu gerçeğini kabul etmek için, sadece Pasifik adalarının, incelenmesinin bile yeterli olduğunu bildirmektedirler

Pasifik Adalarının Esrarengiz Irkları, Mu Uygarlığını Kanıtlıyorlar
Serge Hutin şöyle der:
“Okyanuslular, bu gün bile büyük bir tufanın anısını korurlar Yerlilerin söylediklerine göre bu tufandan sonra “ölüler suyun dibine, beyaz adamların uyudukları yere” inmişler Hawaii adalarının, Yeni Hebrit’lerin, Yeni Zelanda’nın tüm efsanelerinde, beyaz derili ve sarı saçlı bir ırktan söz edilir Bu insanlar ilk Polinezya gemicilerinden de önce yaşamışlar, öyle söylenir ”
İtalyan bilgini Egisto Roggero, “Anıtsal Deniz” adlı eserinde, Sonda adaları halkının Moğol ırkından ve çevre adalardaki kara derili okyanuslulardan bambaşka özelliklere sahip olduklarını anlatır: bunlar iki gruba ayrılmışlardır Kıyıdakiler Malezyalılar(Mongoloidler) ve yabanileşmiş olarak içerilerde, ormanlarda, ulaşılması güç yerlerde yaşayan beyazlar
Roggero daha sonra Ari ırktan olduğu besbelli grupların Lieu- Khien adalarında, Yeso adasında ve Sahalin adasının güney yöresinde de bulunduğunu yazar ve ekler: “ bunlar bizim ailenin en tanınmış dallarıdır Kadınlar, özellikle genç kızlar son derece güzeldir On sekizinci yüzyıl gemicileri adalardaki kadınların çekiciliği ve güzelliğinden hararetle söz ediyorlardı Bu genç kızların rengi bizim Sicilyalılardan koyu sayılmazdı ”
Ve şöyle devam ediyor:
“Demek ki, Asya’nın doğusunda, Batının beyaz ırklarına benzer bir ırk vardır Bu ırkın anavatanının Asya takımadaları olduğu ve en belirgin örneklerinin de hala orada yaşadığı anlaşılmaktadır Bu büyük “okyanus ırkı”, geçmişi bizce bilinmeyen büyük, eski bir halktır! Belki de büyük bir tarihi vardır ve bazı çağdaş kuramlara göre bizim atalarımız da bu ırktan gelmektedir ”
İtalyan bilgini daha sonra, Pasifik Okyanusunda büyük, parçalanmış bir kıtanın olabileceğini ve Polinezya takımadalarının bu kıtadan arta kaldığını yazar ve ekler:
“Kuşkusuz bu sadece bir varsayımdır Ama pek çok temele dayandırılabilir Şu kadarı yetiyor: bu adaların tipi ve dilleri, yüzlerce ve binlerce mil uzanan bir bölgede ancak çehre yapısı ve lehçeleri yönünden başkalık gösterir… Bu geniş bölgeyi bir kez düşünmek yeter: ta Güney Amerika’dan Asya kumsallarına değin!”
Avrupalıların gelişinden önce Polinezya, Mikronezya ve Melanezya’nın pek çok adasında yaşayan yerlilerin, birbirlerinden hiç haberi olmamıştı Son derece geniş bir bölgeye yayılmış bu üç takımadanın tüm topraklarına rastlantı sonucu yayılmış olmaları(sahip olduklarına ilkel deniz ulaşım araçlarına bakılırsa) olanaksızdır Ama tümü de aynı kökten gelme dili konuşurlar, töreleri, gelenekleri, giysileri ve dinsel inançları ortaktır
Erich Von Daniken, Aussaat Und Kosmos adlı kitabında şöyle diyor: “yunanca “çok adalar” anlamına gelen, Okyanusun doğu kısmındaki Polinezya takımadaları; Hawaii, Paskalya ve Yeni Zelanda adalarının oluşturduğu büyük üçgen içinde bulunmaktadır Bu adaların 43 700km karelik sahası içindeki tüm eski toplulukların masal ve gelenekleri ortak olduğu gibi, pek az değişikliklerle ortak dil kökleri, ortak dış görünümleri ve ortak tanrıları vardır ”

Mu Kıtasından Arta Kalan Adalardaki
Olağanüstü Anıtlar
Pasifik Okyanusunda bulunan Polinezya adalarında yapılan araştırmalar, bu adaların bir kıtadan arta kalan parçalar olduğunu ortaya çıkarmıştır Adalar çok eski çağlardan beri meskûndu Mağaralarda ve kayalarda, çok eski zamanlara ait resim ve kabartma şekiller vardır Yapılan hesaplamalara göre bazılarının yaşı bir milyon yıla varmaktadır Nitekim efsanelerde, Polinezyalıların kökeninin bugün büyük bir kısmı sulara gömülmüş olan bir kıta olduğu söylenir Polinezya adalarının efsanelerinde de çok eskiden var olan fakat sonra Tanrının hışmına uğrayıp batan ülkelerden, uygarlıklardan söz edilmektedir
Carolin adaları, Mikronezyanın en büyük takımadalarıdır Buradaki adaların sayısı 500’ü geçer ve toplam yüzölçümleri 1340 km karedir Carolin adalarında geniş teraslar, dev harabeler ve büyük tapınak kalıntıları gibi ilginç arkeolojik kalıntılar bulunmuştur Churchward 1878 yılında bu adalarda araştırmalarını sürdürürken, yerliler ona şunları söylediler: “ bu adalarda bulunan insanlar daha bu adalar ada değilken, fakat büyük bir kara parçası iken bu insanların büyük kayıkları vardı Bu kayıklar içerisinde onlar bütün dünyayı dolaşırlar ve bazen de bir seneden fazla uzun bir zaman geri dönmezlerdi ”

Ponape Adası ve Mu’nun Büyük Kentinin
Görkemli Ahalisi
Carolin adalarının en büyüğü 504km karelik yüzölçümü ile Ponape adasıdır Churchward’dan MU’nn yedi büyük kentinden birinin Ponape yakınlarında olduğunu öğreniyoruz Nitekim Carolin adalarının yerlileri, çok eski zamanlarda ışıl ışıl yanan gemilerle Ponapeye giden okyanusun ötesinde yaşayan, değişik dil konuşan mutlu insanlarla ve yüksek binalarla dolu bir ülkeden söz ederler Ve yerlileri eğiten bir ırkın varlığına inanırlar
Carolin adalarının diğer bir eski efsanesinde anlatıldığına göre : “Ponapeye garip parlak sandallarla birkaç beyaz yabancı geldi Bizim dilimizi konuşmuyorlardı ama yanlarında bizim ırkımızdan insanlar vardı Bunların her ne kadar şiveleri az çok başka idiyse de ve her ne kadar zamanla yabancıların giysilerini benimsemiş idiyseler de onlarla anlaşabiliyorduk Orada denizin olduğu yerde uzanan topraklar ve göz kamaştırıcı yapılar ve mutlu erkekler, mutlu kadınlar hakkında çok güzel hikâyeler anlatıyorlardı Yeni gelenler bize garip büyüler öğrettiler ve böylelikle okyanusta yeni yeni adalar beliriverdi Böylece gemilerimiz dalgaların üzerinde uçuyordu ve hiçbir düşman ne kadar güçlü ve silahlı olursa olsun kalelerimizi yıkamıyordu Ama günün birinde büyük bir fırtına koptu ve düşmanların yapamadığını yaptı O güzelim yapılar birkaç saat içinde paramparça oluverdi, bir zamanlar çiçekleriyle ve yerlilerin şarkılarıyla denizi şenlendiren birçok ada derinliklere gömüldü gitti
“Sonradan gelen yabancılar bileri tekrar işe koyulmaya kışkırttılarsa da, yurttaşlarımız fazlasıyla tembeldi ve ustaların kışkırtmalarına kulak asmadılar, onları kovmakta el birliği ettiler Böylelikle adalar halkı yozlaştı gitti ve kardeş kardeşe düşman oldu”
MU’nun yedi büyük kentinin yakınlarında bulunan Ponape arkeolojik bakımdan da hayli ilginçtir Adada, duvarları bugün bile 10 metre yüksekliği aşan bir bazalt tapınak bulunmaktadır Bu tapınağın çevresi başka yıkıntılarla ve teraslarla kanallardan oluşmuş bir labirentle kuşatılmıştır Jean Dorsenne şöyle yazıyor: “ yapay dört köşe ya da üç köşe adalarda yükselen devasa yapılar, muazzam bazaltı blokları, Ponapeyi olağanüstü bir “devler Venediği” haline getirmiştir ”
Adanın en şaşırtıcı kalıntılarından biri, boyu 100m , genişliği 20m , duvarları da 10m Yüksekliğinde ve 1 5m Kalınlığındaki tapınak kalıntısıdır Adada piramide ve geniş yer altı geçitleri ağızlarına da rastlanmıştır
Churchward, yerliler tarafından inşa edilmesi olanaksız büyük bir işçilik isteyen bu türlü yapıların ancak yüksek bir uygarlığın ürünü olabileceğini söylemektedir Bu da MU uygarlığıdır
Daniken, Aussaat Und Kosmos adlı kitabında şöyle diyor: bu garip konuyu ilk kez Herbert Rittlinger’in “büyük okyanus” adlı kitabında okudum Güney denizini inceleyerek gezen Rittlinger, Ponapenin binlerce yıl önce ünlü bir imparatorluğun orta noktası olduğunu öğrenmiş Efsanevi zenginlik, inci avcılarının dikkatini çekmiş ve deniz dibini gizlice aramışlar Dalgıçlar su yüzüne çıktıklarında inanılmaz şeyler anlatmışlardır… Denizin dibinde midye ve mercanlarla donanmış caddelerden geçtiklerini, aşağıda sayısız taş kubbelerin, sütunların, taş anıtların, ev kalıntılarının, yazılı taş levhaların bulunduğunu söylemişlerdi “inci avcılarının bulamadıklarını, modern cihazlarla donatılmış Japon dalgıçları bulmuş ve Ponape efsanesinin doğruluğunu çıkardıkları şeylerle kanıtlamışlardır Değerli madenler, inciler, gümüşlerle dolu büyük bir zenginlik
Ölüler evinde (sitenin ana binası) cesetler bulunmaktadır, diyor efsane Japon dalgıçları ölülerin su geçirmez platin tabutlarda yattıklarını söylemişler ve gerçektende her geçen gün yeni bir platin parçasıyla su yüzüne çıkmışlardır Adanın ana ihraç maddesi olan hindistancevizi, vanilya, Hint irmiği, sedef yerini platine bırakmıştır Platin çıkarılması günün birinde iki dalgıcın, modern aygıtlarla dalmalarına rağmen, bir daha su üstüne çıkamamalarına dek sürmüş, ondan sonra savaş başlamış, Japonlar burayı terk etmek zorunda kalmışlardır ”


Diğer Pasifik Adalarındaki Devasa Yapılar
ve Paskalya Gizemi
Yine ponape adası çevresindeki küçük adacıklardan biri olan Nan Madol’da, çoğunun ağırlığı on tona varan binlerce bazalt sütun bulunmaktadır Bu bazalt sütunlardan kurulu yapı ada dışına taşmakta, tesisler deniz altında devam etmektedir Tahiti’deki eski bir efsaneye göre, insanoğlu Fenua Nui kıtasında doğmuştur Ama rüzgâr tanrısı Ru soluğu ile kıtayı dağıtarak birçok irili ufalı adaya ayırmıştır Efsaneye göre Paskalya adası Fenua Nui’nin bir parçasıdır
Paskalya adası Pasifik Okyanusunun güneydoğusunda kurak ve volkanik bir adacıktır Bu küçük ada arkeoloji tarihinin sayılı esrarlarından birini taşımaktadır Bu esrar, adada dikili bulunan kimi 50 ton ağırlığında kimi 33m Boyunda dev heykellerdir Adayı kaplayan 600’e yakın heykelden başka Rana Raraku volkanının kraterinde de yarım kalmış yüzlerse dev figür vardır Ayrıca bir dizi kıvrık çizgiler ve yarı resimler şeklinde, tahta tabletler üzerine yazılmış yazılar vardır Yerliler bunların yazı olduğunu bilmekte fakat okuyamamaktadırlar
A B D Deniz kuvvetlerine ait ilk atom denizaltısı Nautilius dünyayı dolaştığında Paskalya adasının yakınlarında denizin dibinde yükselen bilinmeyen bir dağ keşfetmişti 1965 yılında Kaliforniya Üniversitesi ve Deniz Kaynakları Enstitüsü adına araştırmalar yapan Profesör H W Menard da Paskalya adası yakınlarında bir tortu köprüsünün yükseldiğini belirmiştir
Paskalya adasında rastlanan garip şeyler saymakla bitmez Örneğin bir mağarada bir alligator resmine rastlanmıştır
Bu çok eski sanat eseri özellikle şu yönden ilginçtir: alligator, Polinezya adaları çevresinde yaşamayan bir timsah türüdür Profesör Montford bu konuda şunları söylüyor:
“Jeolojik açıdan zaten şüphe etmekteydik Bu resimler şüphelerimizin sağlam esaslara dayandığını gösterir Adalar uzun devirler önce, Güneydoğu Asya ile Avustralya Kıtasını birleştiren büyük bir kıtanın bir parçasıydılar Görüldüğü gibi arazi volkaniktir Uzun zaman önce meydana gelen bir seri tabii afetler bu büyük kara parçasını Pasifiğin sularına gömmüştür Adalar o kıtaların bazı yüksek kısımlarından kalanlarıdır ”
Hawaii, Yeni Zelanda ve Yeni Hebrid efsaneleri beyaz tenli, uzun saçlı atalarının olağanüstü başarılarıyla doludur Hawai’de Kuki ve Navigator adalarında tarihi bilinmeyen kalıntılar bulunmaktadır Yine Hawaii adalarında birkaç adayı birbirine bağladığı iddia edilen tünellere rastlanmıştır
Tonga takımadalarında Tongabatu adını taşıyan bir mercan adası vardır Tongabatu’da mercandan başka hiçbir şey yok denilebilir; her biri 70 ton ağırlığında iki sütunla bunları bağlayan 25 tonluk bir taştan meydana getirilen bir kemer kalıntısı hariç Adada taş yoktur ve taş temin edilebilecek en yakın yer, 200 mil ötesindedir Kemerin nasıl ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir
Serge Hutin şöyle yazıyor:
“ 1938 Kasım ayında Bruce ve Sheridan Fahrestack kardeşler iki yıl süren bir keşif gezisinden sonra New York’a döndüler; bu gezi sırasında Manua Levu adasında üzerine bilinmeyen harflerle yazılar kazılı olan 40 tonluk bir monolit bulmuşlardı Bu monolit de bir arkeolojik bulmacadır Gazetelerde ondan, yitik MU kıtasının bir bölgesinin kanıtı olarak söz etmişlerdir ”


Pasifik Adalarında Bulunan Piramitler
Baron D’Espiard de Cologne, Pasifik okyanusunun batısındaki Tinian adası için şunları yazıyor:
“ Adanın her yanına temeli dörtgen biçiminde olan ve hiçbir zaman üzerine bir şey kurulmasına imkân bulunmayan sütunlar ve piramitler serpiştirilmiş durumdadır… bu sütunlar kumdan ve değişik maddelerden yapılmış, bu maddeler birbiri üzerine yığılmış, sıkıştırılmış, üstüne de yassı tarafı alta gelmek üzere bir yarımküre yerleştirilmiştir ”
Ponape’nin 120 mil batısındaki Swallow adasında, Guam ve Tinian adalarında rastlanılan piramitlerin bir eşi bulunmuştur
Pitcairn adasında ise çok eski harabelere, boyları 4 metreyi bulan heykellere rastlanmıştır Adada ayrıca piramit şeklinde bir tapınak kalıntısı mevcuttur
Tahiti’nin batısındaki Cook adalarından Rarotonga ve Mangaia’da devasa taşlarla yapılmış yaşı bilinmeyen bir taş yolun kalıntıları duruyor Her iki adanın hiç birinde taş ocağı bulunmadığından bu devasa taşların kaynağı da bulunmamıştır
Marshall takım adalarında, Kusal’da, duvarlarla desteklenmiş kanallar ve suni adacıklar yükseliyor Yerlilerin efsanelerine göre, adada çok eskiden yaşayan ırk, yüce bir uygarlık kurmuş ve gemileriyle her yöne açılmıştı
Borneo’da ise dağlık mağaralarda, İ Ö 38 000 yıllarına ait kalıntılar arasında büyük bir incelikle örülmüş kumaş parçaları bulunmuştur
Cambier adasında bulunan Mısır mumyalarından çok daha eski mumyalar, Cubuai adalarından, Rimatara’daki 20m Boyundaki sütunlar, Navigator adasındaki kırmızı taştan son derece güzel platform, Kuki adasındaki dev kalıntılar, Lele adasının dev duvarları, Marianne adalarının anlamı çözülemeyen koni biçimindeki pembe mermer sütunları, Kingsmill’in piramitleri ve Rapa’nın bütün doruklarında göze çarpan dev şato kalıntıları, Pasifik adalarındaki saymakla tükenmeyen bütün bu arkeolojik buluntular, Okyanusun geçmişinde yüksek bir uygarlığın yer aldığını açıkça göstermektedir, araştırmacılara göre
|