Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık > Genel Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
sesle, tedavi

Sesle Tedavi

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sesle Tedavi







Tedavi ve Zihin Gelişiminde Müzik


Her canlı sistem, hayatını ve neslini sürdürmek için çevresinin farkında olacak ve cevap üretecek şekilde programlanmıştır Yapacakları faaliyetler için, çeşitli duyu organlarını veya alıcı duyu hücrelerini kullanırlar Ses pek çok canlı tarafından kullanılan önemli bir iletişim vasıtasıdır Bunun için gelen sesleri algılayan işleyen ve değerlendiren bir işitme sistemi birçok canlıya verilmiş, vazgeçilmez bir nimettir Seslerin belli bir ritm ve tempo hâlinde melodi olarak çıkarılması veya sözlerin diziliminden oluşan ahenkli sesler, müzik veya musiki kavramıyla ifade edilir Kâinatta canlı veya cansız sistemlerin çıkardığı sesler, bir ritm, tempo ve ahengi çağrıştırıyorsa veya kişi tarafından bu sesler, böyle algılanıyorsa, buna kâinatın veya tabiatın musikisi denir Eğer kişi tabiattaki bu seslerdeki motifi, ritmi ve ahengi algılayamıyorsa, bu onun için gürültü olarak değerlendirilebilir Duyulan seslerin birer melodi mi, yoksa gürültü mü olduğu, hem sesin ritmik özelliklerine, tınısına ve ahengine, hem de kişinin niyetine ve idrak paradigmalarına bağlıdır Kâinattaki faaliyetlerin bir göstergesi olan sesler (rüzgârın cisimlere vurarak çıkardığı sesler, su sesleri, kuş sesleri vb) inanan bir insan için Yaratıcı'nın güzel isimlerine âyinedârlık eden varlık ve süreçlerin birer zikri iken, inanmayan bir kişi için de insanı dinlendiren ve onu tabiatla bütünleştiren tabiî bir hâdisedir


Müzik ise, sesle iletişimin estetik boyutudur İletişime katılan bir ahenk ve güzelliktir Mesajların insan ruhuna tesirli şekilde nüfuz edişinde bir üslûptur Bu bağlamda müzik, eşyanın tabiî hareketi ile açığa çıkan seslerden oluşabileceği gibi (fıtrî müzik) insan tarafından bizzat şuurlu bir şekilde de üretilebilir Günümüzde, iletişim aracı olmanın ötesinde eğlendirici, sakinleştirici ve dinlendirici boyutları daha çok ön plâna çıkan müzik, hem bir meslek, hem ticarî bir sektör hâline gelmiştir İnsanın tabiatında var olan mânâlı, ritmik ve melodik seslere karşı hassasiyetin, ne gibi fonksiyonları olduğuna dair son yıllarda çeşitli araştırmalar yapılmaktadır Özellikle biyomüzikoloji disiplininde yürütülen araştırmalarla, müziğin canlı sistemler üzerindeki tesirleri anlaşılmaya çalışılmaktadır Bugün müziğin anne karnındaki çocuğun gelişiminden başlayıp, insanın gelişimine, öğrenmesine ve ruh sağlığına varıncaya kadar yaptığı tesirler, çeşitli araştırma projelerine mevzu olmaktadır


Müziğin evrensel bir lisanı olduğu uzun zamandır bilinmektedir Bütün kültürlerin kendine has bir müziği vardır Niçin? Biyomüzikoloji araştırmaları, bu konuda müziğin insanın hayatını sürdürmesinde ve neslinin devamında olumlu katkılarda bulunduğunu ortaya koymuştur İsveç'teki Biyomüzikoloji Enstitüsü'nden Prof Bjorn Merkur, müziğin menşei konusunda şunları söyler:


"Müzik, bu âlemdeki canlıların ve cansızların yaşama ve üreme şanslarını artırıcı değerli bir özelliktir Ayrıca yer yüzündeki hayatı ve dengeyi mümkün kılan nizam ve ahengin seslendirilmesidir Pek çok canlı, farklı aileleri ve grupları seslerinden ayırt edebilirler Üreme mevsiminde her iki cinsin birbirini bulmaları kolaylaştırılır Hattâ birlikte koro hâlinde sesler çıkararak kendilerinin bilinmesini sağlarlar Bilhassa kuş ve memelilerdeki müzik kabiliyeti biyolojik açıdan fertler arasında bir üreme avantajı sağlar Bu tabiatın içinden bir parça olmakla beraber birçok bakımdan hususî farklılıklarla donatılmış insan ruhunda da müziğin bir yeri vardır"


Müziğin Sistem Üzerine Genel Tesirleri


Müzik ve hormonlar arasındaki münasebet yukarıdaki mekanizma üzerinden kurulur Vücuttan salınan hormonlar veya bedene tesir eden işlemler, beyne de tesir eder Müzik dinleme, müziğin tarz ve cinsine bağlı olarak stres hormonlarının salınımını artırıcı veya azaltıcı rol oynar Çeşitli müzikleri dinleme öncesi ve sonrası yapılan kortizol ölçümleriyle bu ispatlanmıştır Bu çerçevede, stres hormonu üretici durumlarda stresi azaltıcı müzik dinleme, oldukça faydalı olmaktadır Meselâ; tıpta mide ülserlerini incelemede kullanılan gastroskopi tekniği, uyanık insanlara uygulanırken, kişilerde belli bir seviyenin üstünde stres oluşmaktadır Bu hastalara gastroskopi esnasında stresi azaltıcı ve hoşlandıkları müzik, bir müzik terapisti kontrolünde dinletildiğinde, kontrol grubuna nazaran bariz derecede kortizol seviyeleri düşük bulunmuştur Kontrol grubunun kanlarında ise, hem kortizol hem de ACTH yüksek bulunmuştur


Benzer bir çalışmada, ertesi günü ameliyat olacakları söylenen bir grup hastaya bu haber söylendikten hemen sonra, yaklaşık bir saat kadar stresi azaltıcı müzik dinletildi Diğer bir gruba ise, haber söylendikten sonra bir şey yapılmadı Sağlam kişiler de kortizol ölçümleri açısından kontrol grubu olarak kullanıldı Her iki ameliyat olacak hasta grubunda haber sonrasında 15 dakika içinde kortizol seviyeleri % 50 oranında arttı Bir saat sonra ise, müzik dinlemeyen ameliyat olacak gruptaki kortizol seviyesi artmaya devam ederken, müzik dinleyen grubun seviyesi, normal seviyesine geri döndü Bütün bu araştırmalar göstermektedir ki, müzik stresli durumlara verilen kortizol cevabının süresini belirgin şekilde azaltmaktadır Ayrıca tıbbî teşhis ve tedaviler esnasında üretilecek stres hormon seviyeleri, kişilere müzik dinletilerek belirgin ölçüde azaltılabilir


Sağlıklı kişilere dinletilen üç farklı müzik cinsinden (düzenli ritme sahip müzik; düzensiz ve gürültülü müzik ile güçlü ritmik özellikleri olmayan sakinleştirici ve dinlendirici müzik) sadece sakinleştirici ve dinlendirici müziği dinleyen kişilerin kortizol ve nöradrenalin seviyeleri belirgin şekilde azalmıştır


Ancak müziğin bu tesirleri, hem kişilerin genel anatomik yapısına hem de seçilen müziğe bağlı olarak değişmektedir Meselâ antrenmanlı ve antrenmansız atletlerde hareketli ve hareketsiz parçalar eşliğinde yapılan yoğun egzersiz sonucunda hareketli müziğin, antrenmansız koşucularda kortizol seviyesini artırdığı, ama antrenmanlı koşucularda bir tesire yol açmadığını bulmuşlardır Bu ise, formda olmayan kişilerin kilo kaybına yol açar Formunda olan atletlerde ise böyle bir tesir gözlenmemiştir Müzik bölümü öğrencilerinin, stres hormon seviyeleri, diğer öğrencilerinkinden daha yüksek bulunmuştur Kesin olarak bilinen bir şey ise beyin, hormonlar ve müzik arasında karşılıklı girift bir münasebetin olduğudur


Müzik, depresyon geçiren gençlerde beyni rahatlatıcı ve hormonal düzensizlikleri hafifletici rol oynar Kronik depresyon beynin sağ ön bölgesindeki aktivasyonun artmasıyla da karakteristiktir Müzik, depresyondaki kişinin ruh hâletini tersine döndürüp, stres hormonlarını azaltır (The Journal Adolescence, 1998, 33, pgs 109-116) 20 dakika müzik dinleyen kişilerde, beynin faaliyet durumu ve stres hormonları (kortizol salınımı) seviyesi değişmiştir Müzik eğitiminin mücerret düşünmenin yanında kelime hafızasına da olumlu yönde tesir ettiğine dair tespitler vardır


Sakinleştirici ritmik müzik dinleme, ayrıca yeni doğan bebeklerde fizyolojik ve davranış bakımından rahatlamayı ve gevşemeyi kolaylaştırır Müzik dinlemenin uzun süreli tesirlerine gelince, artan stres hormon seviyesi, içinde bulunulan durumu uzun süreli kalıcı olarak kayıt etmesi için beyne mesaj yollar Bu açıdan müzik, hafızayı güçlendirici bir uyarıcı olarak iş görür Herhangi bir metin ezberlenecekse bunu bir müzik eşliğinde yapmak çok daha kolay olur Kur'ân hafızlarının âyetleri ezberlemesinde ilâhî beyanın ruhuna uygun bir musiki ile birlikte telâffuz etmelerindeki hikmet de herhalde bu özellikten kaynaklanmaktadır Müziğin bu tesirini sağlamak için kişinin bilgi ve idrak seviyesine ve ruh dünyasındaki müziğe verilen cevaba bağlı olarak, özel bir müzik dinleme reçetesi oluşturulmalıdır


Sağlıklı kişiler genellikle belli bir müziğin kendilerinde nasıl bir tesir yaptığını bilmeden, dinleyecekleri müziği seçerler Eğer belli bir müzik çeşidi kişide solunumu veya kalb atımını hızlandırıyorsa, bu tür kişiler, kortizol adrenalin gibi stres hormonlarının seviyesini, müziğin süresini ve çeşidini seçerek düzenleyebilirler Kişi bu şekilde düzenli olarak seçtiği bir müziği dinlerse belli bir süre sonra stres hormonlarının seviyesini yükseltebilir Ama bunun uzun süreli tesirlerinin neler olabileceği, henüz araştırılması gereken bir konudur


Herkes kendi fıtratına uygun olan müzik çeşitlerindeki ses ve ritmi yakalayabildiğinde, sahip olduğu ruhî güzelliklerinin yansıttığı biyoenerjisinin musiki ile açığa çıkarılmasını kolaylaştırmaktadır Müzik eğitiminin öğrenme temellerini anlamak, çocuğun beyninin nasıl geliştiğini, anne-çocuk arasındaki bağın hayatî önemini ve çocuğun ruh sağlığı ile öğrenme kabiliyeti ve öğrenmeye hazır olması arasındaki münasebetleri ortaya çıkarmak için önemli bir araştırma disiplini hâline gelmiş bulunmaktadır İslâm dünyasının bilim adına geçmişte gündeme getirdiği tıbbî mevzular arasında, belli hastalıklar hususunda musiki ile tedavinin ciddi şekilde ele alınması, insan ruhunda musikinin meydana getirdiği değişimlerin çok iyi tespit edildiğini göstermektedir


Türk musikisinin makamlarının çeşitli psikolojik rahatsızlıklarda nasıl kullanılacağı hususunda bugün kulaktan dolma sahip olduğumuz bilgilerin yeni nörolojik, psikiyatrik ve endokrinolojik bilgilerle birlikte değerlendirilmesi için çok ciddi araştırmalara ihtiyaç vardır


İnsanın hem psikolojisine, hem ruhî durumuna, hem de bedenine ve zihin aktivitelerine, tesir eden musiki de "Yeni İnsan"ın yeni bakış açısıyla tekrar ele alınmalıdır Müzik eğitimi, kişiye iş birliğini, dinlemeyi, üreticiliği, koordinasyonu, lisanı düzgün ve faal kullanmayı ve analitik maharetleri kazandırır Bu tesirlerin olumlu veya olumsuzluğu, büyük ölçüde dinlenilen veya icra edilen müziğin çeşidine, özelliklerine ve kişilerin fizyolojisine, hâlet-i ruhiyesine ve zihnî durumuna bağlı olarak değişebilmektedir Kişilerin durumlarına ve inanç dünyalarında açacağı ilâhî pencerelere göre seçilerek dinlendiğinde, insanın hem biyolojik yapısına, hem de öğrenmesine ve sosyal başarısına katkıda bulunabilecek bir musikiye ait nağmelerin faydası inkâr edilmemelidir İnsana düşen görev, herşeyde olduğu gibi, müziği de sadece bir eğlence vasıtası olarak değil, iyiyi, güzeli, doğruyu yakalamada ve inşa etmede kullanabilmek olmalıdır Bu açıdan, sadece fen ve teknolojik alanlarda değil, musiki sahasında da insanımızın yeni buluşlara, icatlara ve sentezlere ihtiyacı olduğu dikkate alınmalı, iki asırlık Avrupa-Amerika eksenli taklit ve tekrara dayalı müzik icra etme alışkanlığına son verecek, kendi ruh dünyamızın ilâhî kaynaklı terennümlerini bulup ortaya çıkaracak müzisyenler yetiştirilmelidir


ESKİ TÜRKLERDE MÜZİK İLE TEDAVİ


Yard Doç Dr Rahmi Oruç Güvenç



Müzik bütün insanlık tarihinde duygu ve bilgilerin anlatım biçimi olarak bilinir Müzikal sesleri diğer seslerden ayıran en önemli özellik, belirli bir ritim kalıbı içinde, birbirleriyle uyumlu sesler yumağı veya topluluğu olarak algılanmasıdır


Çeşitli insan toplulukları, sosyal oluşuma paralel olarak kültür değerlerinin ulaştığı vasata göre, müziğin etkilerini keşfetmişler ve pek çok konuda müzikten ve onun çok yakın öğeleri olan ritim ve danstan yararlanmışlardır


Tarih belgelerine başvurarak Türk kültürünün eski devirlerdeki oluşumuna yöneldiğimizde oldukça eski sayılacak bilgilere ulaşmaktayız: " Proto-Türk Kültürü: Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, bu kültürün merkezi Shensi ve Kansu eyaletleridir ve bu kültürü yaşatanlar, bilhassa yüksek düzlük yerlerde oturmaktaydılar Bu kültürü getirenlerin, sonraki Türklerin ataları olduğuna şüphe yoktur Onlar ilk göründükleri zamanlar, yani MÖ 3'üncü bin yılın ortalarında bile, sonraları da taşıdıkları vasıflara haiz bulunuyorlardı"


" MÖ 3 binden itibaren Altay -Türk kültürü, aynı zamanda Altay -Türk müzik kültürünün de belirleyicisidir Altay -Türk kültürü biraz olsun dış tesirlere açıktı Bunların kuzeyinde kapalı olan iki bölge vardı ki , bunlar da Hakas ve Tuva bölgeleri gibi, eski Türk kültürünün çok değerli hazineleriydi Bu her iki kültür çevresi de Altay -Türk kültür çevresi ile ilişki halindeydilerBu devrin Altay kültürünün başlıca özelliği ise, Güney Sibirya Kültür Karakterine girmesidir Bunun sonucu müziklerinde benzer özellikler bulunmaktadır Altaylılar, Orhun kıyıları, Moğol bozkırları ve İrtiş boylarına etkide bulunarak ve MÖ II binden itibaren de ilk yurtlarından ayrılarak gelecekteki Orta Asya Türk müzik kültürünün temellerini hazırlamışlardır"


MÖ II bin ve III bin yıllarında Doğu Türkistan'daki Kalıntılarda flüt görülmekte Özbekistan'ın orta bölgesinde bulunmuş, MÖ I yüzyıla ve MS I yüzyıla ait heykelciklerin elinde çalgı vardır Fergana vadisi bölgesinde ise zurna çok sıkça kullanılmıştır Tambur , Dutar, Çapraz Flüt, Balaban, Dombra topluluklarda en çok kullanılan enstrümanlardandır


" MÖ II yüzyılda Türkler, Orta Asya'nın Kuça, Balasagun gibi önemli merkezlerinde yaşarlarken buraya görevli olarak gelen Çin generalinin, dönüşünde Türklerden götürdüğü çalgılarla Çin Sarayında bir müzik takımı kurup Türk ezgileri çaldırdığı ve bu çalgıların Hunlara ait olduğu, o çağın tarihçileri tarafından günlük saray kayıtlarına geçirildiği bilinmektedir Bu sazlardan birinin "houkya" adında, ileriden boynu dönük, üzerinde perde delikleri bulunan ve sesinin gücü ile bilinen bir boru olduğu yine aynı kayıtlardan öğrenilmektedir"


Türk müzik ve dans tarihi bilgileri, Türklerde müzik ve dans ile tedavi konusunun önemli malzemesi olmaktadır Bu konuda ilgi çekici bazı belgelerden söz etmek gerekmektedir Doğu Türkistanlı yazar Abdulhekim Baki ( Çin Halk Cumhuriyeti Azınlık Milletler Yazarları Cemiyeti'nin üyesi, Urumçi Yazarlar Birliğinin Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreteri, Tanrıdağ Edebiyat Mecmuasının Başyazarı) tarafımıza ulaşan bir araştırma makalesinde şu bilgileri vermektedir:

" Yazılı kaynaklara göre Uygur Türklerinin bilinen en eski müzik numuneleri günümüzden 6000-8000 yılları öncesine kadar dayanmaktadır 'Şincang (Doğu Türkistan) Medeniyet Numuneleri' adlı araştırma dergisinin 1985 yılında yayınlanan 1 sayısında yer alan bir incelemede Hoten vilayetine bağlı Çerçen kazasındaki Mülçe Irmağı mecraında bulunan Mingyarkaya resminde dans eden figürlere rastlanılmıştır Arkeologların ilmi tetkiklerine göre bu kaya resimleri zamanımızdan 6000-8000 yıl öncesine aittir Uygur Türklerinin 3000 yıl önce Şaman dinine mensup olduğu çağlarda Şaman, Pirhon ve Bahşılar şarkılar söylemek ve dans etmek sureti ile hasta tedavi seansları ve merasimleri icra ederlerdi Uygur Türkleri eski zamanlarda ölülerini şarkı söyleyerek ve dans ederek uğurlarlardı


401 yılında ünlü Uygur Türk Alimi Kumuraciva Doğu Türkistan'ın Kuşen şehrinden Çin'in tarihi Başkenti Çangen'e giderek, dil, edebiyat, müzik ve heykeltıraşlık konularında dersler vermiş ve bu sahalarda 800 kadar öğrenci yetiştirmiştir"


Melodi ve ritim birliği müzikal olgunun gereği olarak görülür Türklerde dans, melodi ve ritim birçok amaç için kullanılıyordu Özellikle şamanik inanç çerçevesinde ayinlerin en önemli malzemeleri melodi, ritim ve danstı Bu ayinler sırasında kullanılan müzik aletleri kutsal kabul edilirdi Müzik eşliğinde icra edilen danslar genellikle bazı kutsal figürlerin taklidi şeklinde olurdu Kazak ve Kırgız Türklerinde müzik ve dans ile tedavi örneği olarak, çok eskiden beri devam eden bir dans olan "Karacorga" bir atın yürüyüşünü simgelemektedir Kartal, kurt, ayı, geyik, kuğu, 7 evliya, at, kaz bu simgelerden bazılarıdır Eski inanışa göre bu figürler Ataruhunu temsil etmektedirler Adı geçen at yürüyüşünü temel alan ve günümüze kadar gelebilmiş tedavi dansı örneği olan Karacorga (Baksı Dansı)nın benzer örneklerini Azerbaycan Gobustan kayalıklarındaki figürlerde görmekteyiz Yazılı kaynaklardan bu konuda şu bilgilere ulaşmaktayız: " Baku'dan doğu istikametine gidilirse, bir saat kadar sonra karşınıza bir kadim insanın daha resmi çıkacaktır Kobustan'da karmakarışık kaya yığınları arasında ansızın kayalar üzerine çizilmiş resimler göze çarpıyor: Av sahneleri, tören dansları oynayan bir grup insan, burun kısmında güneş işareti olan çok kürekli bir kayık, aslana benzeyen acayip hayvanlar 12 bin yılı aşkın bir zaman önce burası kadim sakinlerin yerleşim yeriydi

Diğer bir kitapta aynı konu şöyle dile getiriliyor: " Azerbaycan'da yaşamış halkların iptidai ilkin raks formlarının meydana çıktığı yer respublikanın güney reyonlarıdır Alimler Baku'nun yakınlarında Gobustan'da kadim rakslardan haber veren kaya tasvirlerinin raks eden figürleri aşikare çıkarmışlardır Uzak geçmişin ressamı bu tasvirini takriben sekiz-on bin yıl bundan evvel yaratmıştır Rakslar yalnız merasim karakterli rakslar olmuştur Raks hiç de temaşa edilmek için değildi; aksine muayyen bir merasimin vacip elementi gibi lazım gelirdi"


Eski Türklerde tedavi amacıyla kullanılan müzik ve dans konusu, sosyal hayatta mistik alanda önemli bir yer bulmuştur Baksı ve Kam adı verilen tedaviciler, bu tedaviyi bir merasimle, müzik ve ritim ve de dans ile harekete geçen sezgileriyle gerçekleştiriyorlardı Miladi VI-VII yüzyıllarda kuzey Çin'de hüküm süren Türk soyundan bir Tabgaç hükümdarı hakkında Miladi 576 tarihli bir Çin kaynağı şunu anlatıyordu: "Hükümdar ve soydaşları, Çin'de bilinmeyen ve hoş görülmeyen bir tarzda, gök ayini sırasında raks ediyorlardı Ayinin sonunda, kadın kamlar davullar çalarken Tabgaçlar, doğu yönünde yükselen kurban taşına doğru secde etmekteydiler"


Miladi 569'da Batı Türk Hakanına Bizans elçisi olarak gelen Zemarkhos da, Semerkand'da Gök-Türk kamlarının davullar ve çıngıraklar çalarak, ateş etrafında devran ettiklerini görmüştü





Ses Teknolojisiyle Kanser Tedavisi


Dr Murat Baş, ses teknolojisiyle kanser tedavisinde büyük başarı sağlandığını açıkladı


Konuyla ilgili açıklamada bulunan Dr Baş, "Konformal" tedavilerin gündem de olduğu modern tıpın, sadece hastanın tedavi edilmesiyle değil, yan etkilerinin azaltılması, tedavi uygulamalarının daha rahat yapılabilmesi ve ağrısız, acısız girişimlerin uygulanabilmesine yöneldiğini söyledi


21 yüzyılın teknolojisi olarak ifade edilen "Ses Teknolojisi"nin insanda tedavi amaçlı olarak kullanılmasının yeni bir yöntem olmamasına rağmen, kanserde kullanılmasının henüz çok yeni olduğunu belirten Dr Baş, "'Yoğunluklu odaklanmış Yüksek Frekanslı Ses (HIFU)' ya da 'Ultrasonik Tedavi' dalgasının taşıdığı enerji, insan vücudu üzerinde şimdiye kadar 'açık cerrahi müdahale'lere gereksinim gösterdiğinden pek kullanılmamaktaydı Bilgisayar yazılım ve donanımlarının gelişmesiyle ayrıca, yarı iletken malzeme teknolojilerinin hızlı ilerlemesi mümkün olabilmiştir Daha önce, cerrahi müdahalelerin zor ve imkansız olduğu durumlarda iç kanamaları durdurmak amacıyla geliştirilen bu tür cihazlar, şimdi kanserin yok edilmesinde veya kontrol altına alınmasında kullanılmaya başlanmıştır Cihazın temel çalışma prensibi, transducer (ses kaynağı) adı verilen piezoelektrik kristallerin ürettiği ses enerjisinin istenen bölge üzerinde odaklanarak, odak bölgesinde oluşan temel etkisine dayanmaktadır Odaklanacak bölge (tümör), ileri görüntüleme sistemleri (USG/Doppler-Ct-MRI) ile tespit edilir Bölgeye odaklanan ses dalgalarıyla hedeflenen hücreler 60 derecenin üzerinde bir sıcaklığa 02 saniye gibi kısa bir süreç içerisinde ulaştırabilmektedir Odak bölgesine yoğunlaşan termik enerji hedef bölgesi dışında bir etki göstermektedir" dedi


Dr Baş, ses dalgasının odaklandığı bölgedeki etkinin 3 şekilde meydana geldiğini belirterek, şu sıralamada bulundu:


"Hipertermik (ısı) etkisi; 02-1 saniye içerisinde 65-100 derecelik bir ısıya ulaşan hücrede koagülasyon nekrozu (pıhtılaşmayla ölüm) meydana gelmektedir Kavitasyon; yüksek frekanslı ses dalgaları nedeniyle hücre içerisindeki sıvıda oluşan kabarcıklar ve yüksek ısı duvarları hücreyi tahrip ederek yıkılmasına neden olur ve hücre parçalanır Kan damarlarının tahribi; ses dalgaları, tümör içindeki 2 milimetreden daha küçük çaptaki kan damarları ve kapillerler tahrip olur Bu kanser hücresini besleyen damarların yok olması nedeniyle iskemik nekroz neden olur"


HIFU sisteminin yararları


Dr Murat Baş'ın açıklamasına göre, HIFU sisteminin avantajları şöyle:


- Girişimsel bir teknik değildir (Non-invazif)

- Sadece kanser odağı tahrip edilir

- Vücutta kesi olmaz, ses dalgasına bağlı hasar oluşmaz

- Vücuda uygulanacak herhangi bir kateter ya da probo ihtiyaç yoktur

- Ses dalgası yolu boyunca önüne çıkan doku ve hücrelerde tahribat yapmaz

- Kan değerlerinde düşme ya da değişiklik oluşmaz

- Neredeyse hiç acısı olmayan bir işlemdir

- Uygulama sonrası iyileşme süreci hemen başlar

- Hedef üzerinde eşit doz dağılımı sağlanır

- Hedefteki tümör dokusu yok olurken, çevre dokularda etki görülmez

- Yapılan tedavinin etkinliğini ve hedef güvenirliliğini 3 boyutlu olacak (CT veya MR ile) şekilde tayin etmek mümkündür

- Tedavi tümör şekline ve boyutlarına bağlı değildir

- 2 milimetreden küçük çaplı damarların imha edilmesini sağlayarak tümörün kanlanmasını, dolayısıyla da beslenmesini durdurur

- Cerrahi müdahalenin herhangi bir nedenle yapılamadığı durumlarda, HIFU tedavisi kolaylıkla uygulanır

- Hedef üzerinde uygulanan ses dalgasının dozu, gerçek zamanlı ve geri dönüşümlü olarak tespit edilebilir, izlenebilir

- Bağışıklık sistemi üzerinde etkilidir; Lenfositlerin hedef dokuya ulaşmasını ve lenf fosiküllerinin oluşumunu sağlar

- Tedavi edilen dokuda CD4, CD8 ve NK hücrelerinin sayısı artar Lokal bağışıklık güçlenir

- Tedavi güvenirliği yüksektir; hayati göstergeler (Nabız, tansiyon, solunum sayısı ve ateş) tedavi esnasında sabit kalır, değişmez

- Tedavi sonrasında parçalanan tümör hücrelerinin, tedavi alanı içinde yayıldığı gözlenmemiştir

- Tedavinin tolere edilemeyecek yan etkisi yoktur veya çok azdır

- Radyoaktivite söz konusu değildir

- Kullanıcıların üzerinde zararlı etkisi yoktur

- Çevresel hasar oluşturmaz


Tedavinin uygulandığı tümörler

Cerrahi uygulamalardaki stres, travma, kanama, yavaş iyileşme ya da muhtemel tümör ekimi, HIFU tedavisinde görülmez


Radyoterapi (Şua tedavisi) esnasında, radyasyon hasarı, kan değerlerinde düşme, kemik iliği ve bağışıklık sistemi baskılanması HIFU tedavisinde görülmemiştir


Ayrıca HIFU tedavisinde, radyoterapideki gibi radyasyona duyarlı ya da duyarsız şeklinde tümör seçiciliği de söz konusu değildir


Tedavinin, meme kanserleri, kemik tümörleri, karaciğer kanserleri, yumuşak doku kanserleri (Kas, yağ, bağ dokusu), böbrek kanserleri, karın alt boşluğu tümörleri (Pelitonea Tümörler), retroperitoneal tümörler (Karın zarının arkasındaki yerleşmiş tümörler), pankreas kanserleri, metastazlar (Başka bir bölgeye yayılmış, atlamış tümörler), ilerlemiş kanserlerde palyatif amaçlı, klasik cerrahi uygulanmış, solid tümörlerde nüksleri önlemede veya nükslerin tedavisinde, ameliyat edilmesi herhangi bir nedenle uygun olmayan tümörlerin tedavisinde, yetersiz ameliyat, radyoterapi uygulanmış rezidü (bakiye) tümörlerin tedavisinde, iyi huylu rahim tümörlerinde (myoma gibi) uygulandığı bildirildi


HIFU tedavisinin uygulanmadığı tümörler ise şöyle:

- İçi boş (mide, bağırsak gibi) organ tümörlerinde

- Mediastinal (göğüs orta boşluğu) tümörlerinde

- Medula spinalis (omurilik) tümörlerinde HIFU Tedavisi uygulanamaz


Dr Baş, "HIFU tedavisi bu haliyle, yakın gelecekte tümör tedavisinde cerrahiye ciddi bir alternatif olacağa benzemektedir Ülkemizde cihazın satışını yapan distribütör firma (Meteks) bulunmasına rağmen, maalesef HIFU tedavisi ülkemizde henüz uygulamaya başlanmamıştır


Bugün dünyada henüz birkaç merkezde (Japonya, Amerika, Malezya, Çin vb) uygulanan HIFU, tümör tedavisinde yeni bir çığır açmıştır Yapılacak daha fazla sayıdaki bilimsel ve klinik çalışmalarla HIFU, tümör tedavisinde önemli bir yer edineceğe benzemektedir


Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.