Prof. Dr. Sinsi
|
Simgesel Değiş Tokuş Ve Ölüm
Can'a Baudrillard'dan açıklama
*SİMGESEL DEĞİŞ TOKUŞ VE ÖLÜM ya da Gelişmiş Kapitalist Ülkelerin Bir Anatomisi
Yazan:J Baudrillard (1976)
Çeviri: Oğuz Adanır (2002)
Kurgu: Ahmet Açan (2006)
Alternatif bir politikanın yolu simgesel gücün anlaşılmasından geçmektedir
(J Baudrillard)
Başlıklar
Kapital artık üretim düzenine ait bir şey değildir
Klasik değer ekonomisi sona ermiştir
Üretimin Sonu
Emek (çalışma) anlamını yitirmiştir
Ölü emeğin egemenliği ve Marx’ın yapmış olduğu inanılmaz yanlış
Okuyucuyla Marx üzerine içten bir sohbet
Kapitalin asla yazıl(a)mamış bölümü
Artıdeğer anlamını yitirmiştir
Ücret anlamını yitirmiştir
Para bir simulakra dönüşmüştür
Grev artık bir silah değildir
Emek ve Ölüm
Devrimci stratejilerin yanlışı
Terimleri Yeniden Okuma ve Sonuç
Kapital artık üretim düzenine ait bir şey değildir
* Kapital artık, üretim düzenine ait bir şey değildir Kapital, ekonomi politikten bir simülasyon modeli olarak yararlanmaktadır Ticari değer yasası denilen düzenek çok daha kapsamlı bir yapısal değer yasası adlı düzenek tarafından emilip, sağlığı yeniden kendisine kazandırılarak 3 basamağa ait bir simulakra dönüştürülmüştür (sf 6)
Üç basamaklı simulakrlar düzeni
Rönesans’tan bu yana değer yasasındaki gelişmelere paralel olarak ortaya art arda üç simulakr düzeninin çıktığı görülmektedir
• Rönesans’tan sanayi devrimine “klasik” dönemi belirleyen biçim kopyalama
• Sanayileşme dönemine egemen olan biçim üretim
• Kodun belirlediği güncel evredeyse egemen biçim simülasyondur
1 basamaktaki simulakr doğal değer yasası, 2 basamaktaki simulakr ticari değer yasası, 3 basamaktaki simulakr ise yapısal değer yasasına göre belirlenmektedir (sf 78)
* Bu sistem ölmüştür çünkü kendi ölümünü yalanlama konusunda yetersiz kalmaktadır (sf:6)
* Ölüm, bir özne ya da bir bedenin başına gerçek anlamda gelen bir olay olarak değil bir biçim olarak algılanmalıdır – muhtemelen de toplumsal ilişki biçimi Bir başka deyişle özne ve değere özgü belirleyiciliğin ortadan kaybolması şeklinde algılanmalıdır (sf:8 dip not)
* Doğruyu söylemek gerekirse ortalıkta kendisine güvenebileceğimiz hiçbir şey kalmamıştır Elimizdeyse kuramsal şiddetten başka bir şey yoktur Tüm varsayımları radikalleştirmenin tek yöntemi: Ölümcül bir spekülasyona girişmektir Kod ya da simgesellik hala simülatör olma özelliğine sahip terimlerdir – onları teker teker söylevin içinden tutup çıkarmak gerekmektedir (sf 8-9)
Klasik değer ekonomisi sona ermiştir
* Ekonominin “belirleyici bir süreç” olduğu konusunda herkes hem fikirdir Ekonomik artık müstehcenleşmiştir (53)
* Ancak bir devrim bu “klasik” değer ekonomisine son vermiştir
* Gönderenler sistemine özgü değer, yapısal değer oyunu adına yok edilmiştir
* Üretim, anlamlama, duygusallık, töz, tarih gibi gönderenler sistemleriyle yararlılık, ciddiyet türünden bir göstergeye sahip tüm “gerçek” içerikler arasındaki bu eşdeğerlik – yani eşdeğerli olma, temsil etme biçimi- sona ermektedir
* Simülasyon burada tüm göstergelerin, bundan böyle yalnızca kendi aralarında değiş tokuş edilebilmeleri ve gerçekle değiş tokuş edilememeleri anlamına gelmektedir
* Dalgalanmaya bırakılan paralar ve göstergeler, dalgalanmaya bırakılmış üretim “gereksinimleri” ve ereklilikleri, dalgalanmaya bırakılmış bir çalışma kavramı – bütün terimlerin birbirleriyle yer değiştirebilmeleri sonu olmayan bir spekülasyon ve enflasyona yol açmaktadır
(sf 11)
* Bütün bunları ne Saussure ne de Marx öngöremezdi Çünkü onlar gösterge ve gerçek arasında var olan diyalektiğin altın çağında yaşamışlardır Bir başka deyişle kapital ve değerin “klasik” döneminde yaşamışlardır Onların yararlandığı diyalektik parçalanınca gerçek denilen şey değerin bu fantastik özerkleştirme süreci içinde ölüp gitmiştir Belirleyicilik ölünce, iktidara belirsizlik geçmiştir Sözcüğün gerçek anlamında üretim gerçekliğiyle anlamlama gerçeği katledilmiştir (sf 12)
* Doğruyu söylemek gerekirse ne “klasik” gösterge ekonomisi ne de ekonomi politik buharlaşıp uçmamışlardır Bir tür ölümden sonra hayalete benzeyen bir caydırma ilkesine dönüşerek, ikinci denebilecek bir yaşamı sürdürmektedirler (sf 13-14)
* Bütün bunlara bir son veren şeyin adı DEVRİM değil bizzat Kapitalin kendisidir (14)
* Çünkü sistem her türlü kuramsal ve pratik emek gücüne ait gönderenler sistemine bir son vermiştir (15)
Üretimin Sonu
* İçinde yaşadığımız dönemde üretim sona ermiştir Bu olay, Batıda ticari değer yasasının ortaya çıkmasıyla yani ekonomi politikle aynı döneme rastlamaktadır Daha gerilere gidildiğinde, sözcüğün gerçek anlamıyla üretilen hiçbir şey yoktur Her şey (Tanrının) inayet(i) ya da zenginliklerini insana sunan ya da esirgeyen bir sürecin (=doğa) armağanı şeklinde ifade edilmekteydi Değer, ilahi ya da doğal (geriye doğru gidildikçe bunlar birbirine karışmaktadır) niteliklerin egemenliği altındaydı Fizyokratlar bugün bile toprak ve çalışma arasındaki dönüşümlü ilişkiyi bu şekilde açıklamaktadırlar (15)
* Bugün bizim için her şey başka bir anlama sahiptir Üretim, ticari biçim, işgücü, eşdeğerlik ve artı değer gibi niceliksel, maddi ve ölçülebilir bir biçim bize anlamsız gelmektedir Üretim güçleri – üretim ilişkileriyle çelişkili de olsa – yine de bir gönderen ancak toplumsal zenginliğin bir göndereni olarak algılanmaktaydı Üretimin içeriği kapital adlı toplumsal bir oluşum anlamına gelirken, ona özgü içsel eleştiriye de Marksizm denilmekteydi Devrim zorunluluğu da bu ticari değer yasasının yıkılması üzerine oturtulmaktaydı
* Oysa biz bugün, ticari değer yasası aşamasından yapısal değer aşamasına geçmiş bulunuyoruz
(16)
* Devrim denilen şey insanın genel ve toplumsal bir şekilde üretilmesinin özgürleştirilmesi anlamına geliyorsa, o takdirde ufukta bir devrim görünmüyor demektir – çünkü ortada üretim diye bir şey yoktur Buna karşın kapital bir egemenlik biçimiyse, o takdirde halen kapitalist bir düzende yaşamakta olduğumuz söylenebilir
* Bu, egemenlik biçimine özgü gönderenlerin bundan böyle şiddete başvurmadan, tek bir damla bile kan izi bırakmadan bizi çepeçevre sarıp sarmalayan ve kod aracılığıyla her yerde işlemselleştirilebilen göstergeler tarafından tamamıyla emilmiş olduğu ve kapitalin, “üretim” evresinde başvurduğu sınai, ticari, finansal ağızların ötesine geçerek sonunda en saf görünümüyle kavuşturduğu egemen bir sınıf ya da güç ilişkileriyle ilişkisi kalmamış bir söylevdir
* Yapısal değer devrimi denilen şey, “Devrim”i kökünden yok etmiştir Gönderen sistemlerinin ortadan kaybolması, önce, artık üretimle ilgili hiçbir toplumsal töz ya da emek gücüyle ilgili hiçbir hakikatin içinde, devrilmesi gereken hiçbir şey bulamayan, devrimci gönderen sistemlerini ölümcül düzeyde etkilemiştir Çünkü emek artık bir güçten çok diğer göstergeler arasında yer alan bir göstergedir Aynen diğer sıradan göstergeler gibi üretilmekte ve tüketilmektedir
(17)
* Emek, özgün toplumsal ilişkilere yol açan, özgün bir tarihsel “praxis” olma özelliğini yitirmiştir (17-18)
* Emek bir zamanlar toplumsal bir üretimle, servet birikimine dayalı bir toplumsal amacın gerçekliği anlamına geliyordu Kapitalizm ve artı değer düzeni içinde sömürüldüğünde – zaten bu düzende emek, kapitalin yeniden üretim aracılığıyla büyümesi ve sonuçta da yok edilebilmesi için bir kullanım değerine sahip olmalıydı – ya da emekçi emek gücüne özgü salt bir yeniden üretim süreci tarafından emildiğinde bile, üretim sürecinin bizzat kendisinin saçma bir yinelenme süreci şeklinde algılandığı varsayımı doğru değildir Tüm sefilliğine karşın emek, salt yeniden üretilen bir değer olmanın ötesine geçebilecek potansiyele sahip ticari bir mal olarak toplumu harekete geçirebilmektedir (geçirebilmekteydi ya da geçirebilme gücü vardı, hatta geçirmişti de a a)
* Günümüzdeyse artık böyle bir şey söz konusu değildir Çünkü emek artık üretken bir şey değildir
(18)
* Bundan böyle üretimle ilgili efsaneler ya da üretim içerikleri diye bir şey yoktur Ulusal bilançolar artık anlamsız rakamlar ve istatistiklerden oluşan bir gelişme göstergesinden, kolektif iradeyi yansıtabilmekten aciz muhasebe göstergeleri enflasyonundan başka bir şey değildirler Üretim rahatsızlığının (pathos) son çılgın, paranoyakça, bir rahatlama biçimi olan gelişme adlı rahatsızlık da (pathos) onun gibi ölmüş bulunmaktadır Artık kimse rakamlara inanmamaktadır Ancak çalışmanın toplumsal bir şevklendirme, bir ahlak, consensus, düzenleme ve gerçeklik ilkesi olarak yeniden üretilmesi bir zorunluluktur Kodun dayattığı gerçeklik ilkesine göre bu tüm topluma yayılmış devasa bir emek göstergeleri ritüeli’dir (18-19)
Emek (çalışma) anlamını yitirmiştir
* Hayır emekçi artık bir insan değildir Hatta artık bir erkek ya da bir kadın bile değildir Onun cinsiyeti kendisini bir amaçla sınırlandıran emeğidir – (cinsel bir tanım çerçevesinde) nasıl kadın erkekten cinselliğiyle, zenci diğerlerinden derisinin rengiyle ayrılıyorsa o da aynı şekilde ayrılmaktadır Bütün bunlar yalnızca ve yalnızca birer göstergedir yoksa başka bir şey değil
* Bugün üretim denilen şeyin terörist bir kod olmaktan başka bir anlama sahip olabilme şansı var mıdır?
(21)
* Çalışma (boş zamanı değerlendirme kılığına girdiğinde bile) yaşamın genelini baskı, denetim altına alan, belirli yer ve zamanlarda kendisinden kurtulmanın olanaksız olduğu bir kod doğrultusunda düzenlenen sürekli meşguliyet türünden bir şeydir İnsanları her yerde bir okul, bir fabrika, bir kumsal veya televizyon ekranı ya da bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla eğitim programlarıyla – toplumsal düzeyde dur durak tanımadan meşgul etmek gerekmektedir Ancak sözcüğün özgün anlamında emek artık üretken bir süreç değildir Emek artık toplumun aynasından başka bir şey değildir Toplumu başka bir yapılanma düşlemekten alıkoyan, özgün bir fantastik gerçeklik ilkesidir Belki de onu ölüm içtepisi olarak adlandırmak gerekecektir (23)
* Emek giderek üretken bir güç olma özelliğini yitirmekte ve giderek bir ürüne dönüşmektedir (48)
* Artık evinizden vahşi bir şekilde çekilip alınarak, makinelerin önüne atılmıyorsunuz – artık sisteme çocukluğunuz, tikleriniz, insani ilişkileriniz, bilinçaltından kaynaklanan içtepileriniz ve çalışmayı reddetme biçiminizle entegre ediliyorsunuz Bütün bunlar göz önüne alınarak kişiliğinize uygun bir iş (job) bulunuyor Size saygın bir iş bulunamadığı zamansa kişisel denkleminize uygun bir sosyal yardıma hak kazanıyorsunuz (bu metin 30 sene önce yazıldığı halde, bizde hala bu hak yok! A a) Hiçbir durumda kendi kaderinizle baş başa bırakılmıyorsunuz Çünkü önemli olan herkesin sistem adlı ağın en küçük boyutlara indirgenmiş şekli olan bir terminale yani diğer terimlerle ilişki içinde olan bir terime dönüştürülebilmesidir (23)
Dip not: Ancak işsizlik ücretinin pabucu, kimi ülkelerde uygulanmaya başlanan “negatif vergi” projesiyle daha şimdiden dama atılmıştır Çünkü “negatif vergi”, ev kadınları (anneler), sakatlar işsiz gençler için gelecekte temin edilebilecek muhtemel bir ücretten düşme kaydıyla ödenen minimum bir ücret şeklinde öngörülmüştür Bu durumda işsizlik (politik götürüleriyle birlikte) tehlikeli bir konjonktür olmaktan çıkmaktadır O zaman da emek bir seçeneğe, ücretli bir hayatta kalma vizesi ya da toplumsal düzeneğe otomatik olarak kayıt yaptırma işlemine dönüşmektedir Bir zamanlar kapitalizme içerik hizmeti vermiş olan ücretlendirme – emekten arındırılarak - günümüzde – (Saussure’un kurduğu analoji doğrultusunda) gösterilenini yitirmiş gösteren – şeklinde algılanmaktadır (30)
* Kendi işini seçebilme, herkesin kendi beden ölçülerine uygun bir iş ütopyası bile defterimizin dürülmüş, yapısal düzenlemeninse her alanı egemenliği altına almış olduğunun kanıtıdır Emek artık vahşice alınıp satılamamaktadır Tasarımlanmakta, pazarlanmakta ve ticari bir mala dönüştürülmektedir – burada üretim artık tüketim göstergelerinden sadece biridir (24)
* Üretim aksiyomu her şeyi etmenlere indirgeme eğilimindedir Oysa kod aksiyomu her şeyi değişkenlere indirgemektedir Biri denklemler ve güç bilançoları üretirken, diğeri bir bütünle birleşme/eklenmeden çok ilişkilendirme/benzerlik kurma yoluyla kendisine direnen ya da elinden kaçırmış olduğu şeyleri etkisiz kılmaya yönelik devingen ve rastlantısal bütünlerin içine doğru sürüklemektedir (24)
Ölü emeğin egemenliği ve Marx’ın yapmış olduğu inanılmaz yanlış
* Emeğin azami düzeyde sömürülmesi üzerine kurulmuş sanayi sisteminin “bilimsellik öncesi” evresinden sonra, sabit kapital ve makineleşmenin egemen olduğu, “nesnelleştirilmiş emeğin sıradan bir çalışma aracı değil üretim gücünün kendisine dönüşmüş olduğu” (Grundrisse, cilt II, s 213) bir evreye geçilmiştir Bu nesnelleştirilmiş emek artışı (birikim) üretici bir güç olarak canlı emeğin ayağını kaydırıp, bilgi birikimi aracılığıyla sonsuz olarak nitelendirilebilecek bir çoğalma süreci içine girmiştir “Bilgi ve beceri birikiminin yanı sıra genel olarak kolektif akla özgü tüm üretim güçleri emeğin karşısında yer alan kapitalin içine çekilmişlerdir Bu andan başlayarak tüm üretim güçleri kapitalin mülkiyetine geçirilmişlerdir, daha doğrusu sabit kapitale dönüşmüşlerdir ” (Grundrisse, cilt II, s 213)
* Bu makineleşme, kolektif iş gücü ve emeğin bilimsel örgütlenmesi evresi, “üretim sürecinin, emeğin egemen birim olması anlamında, bir emek/çalışma süreci olmaktan çıkmış olduğu evredir ” (Grundrisse, cilt II, s 212) Artık “özgün” üretim gücü yerini üretim güçlerini kapitale dönüştüren genel bir mekanizmaya bırakmıştır, daha doğrusu üretim gücü ve emek imal eden bir mekanizma vardır Toplumsal çalışma sistemi bu işlem aracılığıyla etkisiz hale getirilmiştir Bu evrede toplumsal ereklilikle, üretimin üretilmesi doğrudan adı geçen kolektif mekanizma aracılığıyla gerçekleştirilmektedir
* Bunun anlamı ölü emek, canlı emeği egemenliği altına almış demektir Zaten ilkel birikim de bundan başka bir şey değildir Bir başka deyişle canlı emek, ölü emek tarafından bütünüyle emilinceye kadar süren birikim evresi – daha da güzeli emeği denetim altına alarak, kendi çıkarları doğrultusunda üretmek İşte bu yüzden ilkel birikimin sonu ekonomi politik açısından çok önemli bir dönemdir Hem egemen bir kod olarak tüm toplumu etkileyen ölü emeğe boyun eğilmiş hem de ölü emek tarafından kendisine can verilerek, saydamlaşmış bir toplumsal ilişki biçimine geçilmiştir Bu makinelerin, tekniğin ve bilimin temizliğine inanmış bir Marx’ın yapmış olduğu en inanılmaz yanlışlardan biridir - yani kapitalist sistem tasfiye edildiğinde bütün bunların yeniden canlı toplumsal emeğe dönüşebileceğine inanmak Oysa kapitalist sistem tam da bunun üzerine kurulmuştur Ölü emekteki ölmüşlüğü önemsemeyen inanca dayalı bir umut Üstelik belli bir tarihsel aşamada, üretimde gerçekleştirilecek bir sıçramayla, ölünün canlının içinde kendi kendini aşıp geçebileceğini düşünen bir inanç biçimi!
* Oysa Marx dikkatleri “nesnelleştirilmiş emek mülkiyetinin kapitale yani üretim araçlarının, canlı emeği belirleyen yönetim/kumanda etme araçlarına dönüştürülmesine” çektiği sırada bu durumu sezinlemiş gibiydi Kapitalin belli bir aşamasında “insan üretim sürecinin temel etmeni olmak yerine ona eşlik eden bir konumdadır” (Grundrisse, cilt II, s 221/222) formülünde ortaya çıkan da aynı düşüncedir Sözcüğün gerçek anlamında bu ekonomi politik ve onun eleştirisinin ötesine geçmiş olan bir formüldür çünkü yine sözcüğün gerçek anlamında artık bir üretim sürecinden çok bir indirgeme ve dışlama sürecinden söz etmek daha doğru olacaktır
* Bunun ne türden sonuçlara yol açmış olduğuna bir bakalım Üretim kısır döngüleşme sürecine girerek, yaşlanma nedeniyle, gelişme şansını yitirip kendi kendini yinelemeye başladığında her türlü nesnel belirleyicilikten de uzaklaşmaktadır Artık birer gösterge olmaktan başka bir anlama sahip olmayan kendine ait terimler aracılığıyla kendi kendini bir efsaneye dönüştürerek, bu efsaneden ilk önce yine kendisi etkilenmektedir Aynı zaman dilimi içerisinde bu göstergeler evreni (buna medya, haber, vs’de dahil olmak üzere) özgün bir evren olmaktan vazgeçerek kapitalizmin tamamını belirleyen özgün bir süreci temsil etmeye başladığındaysa, Marx’la birlikte yalnızca “üretim sürecinin bir emek süreci olmaktan çıkmış olduğunu” değil aynı zamanda “kapitalist sürecin de bir üretim süreci olma özelliğini yitirmiş” olduğunu söylemek gerekecektir
* Ölü emeğin canlı emeği egemenliği altına almasıyla birlikte üretim diyalektiği anlamını tamamıyla yitirmiştir Kullanım değeri/değişim değeri, üretim güçleri/üretim ilişkileri gibi Marksizmin üstüne oturtulmuş olduğu bütün bu karşıtlıklar da (doğru ve yanlış, görünüm ve gerçeklik, doğa ve kültür karşıtlıkları konusunda rasyonalist düşünce de temelinde aynı şema üzerine kuruludur) aynı şekilde etkisiz kılınmışlardır Üretim ve ekonomide de politika, moda ya da medya alanlarında olduğu gibi sonsuza dek sürüp gidebilecek bir birbirini yansıtma (açıklama) yöntemiyle her şeyin yeri değiştirilebilmekte, her şey tersine çevrilebilmekte, birbiriyle değiş tokuş edilebilir hale getirilmektedir Üretim ilişkileriyle kapital ve emeğin yanı sıra kullanım ve değişim değerleri üzerine oturtulmuş, sonsuza dek sürüp gidebilecek bir karşılıklı yansıtma olayı Üretimin kodun içinde eriyip gitmesi denilen şey işte budur
Okuyucuyla Marx üzerine içten bir sohbet:
- Marx kapitalin emek gücünü indirgeme, hatta tamamen saf dışı bırakma ve onun yerine devasa bir ölü emek gücünü geçirme eğiliminde olduğunu aslında fark etmişti Ancak kapitalin temelinde nesnel, tarihi ve zorunlu bir canlı emek gücünün yatmakta olduğunu düşündüğünden, bu sonuncusunun (canlı emeğin a a ) kendi mezarını kazmakla meşgul olduğuna inanamazdı Oysa bu bir yanılsamaydı (Yani kapitalin temelinde canlı emek olduğu a a) Çünkü kapital emek gücünü çok daha kurnaz bir şekilde gömdükten sonra, onu, kendisiyle önceden planlanmış bir karşıtlığın ikinci terimine dönüştürmüştür Sistemi kesintiye uğratarak üretim ilişkilerinde bir patlamaya yol açabilecek bu enerjiyi, ölü emek göstergesi adı altında bir karşıtlık simülasyonuna dönüştürerek üretim ilişkilerine ait türdeş bir terime indirgemiştir Bundan böyle ölü emeğin aynadan yansıyan görüntüsü: kapital ve canlı emek şeklinde olacak ve tek bir egemen sürece ait olacaktır Karşıtlık: kodlanmış bir çalışma düzenine sahip ikili bir düzenek aracılığıyla çözülecektir
Ancak o zaman bana peki ya artı-değer, ya üretim konusunda ne diyorsun? sorusunu soracaksınız Doğrusunu söylemek gerekirse bunlar kapitalin umurunda bile değil Bu konuda kendisine herhangi bir Marksist iç güdü yükleme girişiminde bulunmamakla birlikte (ancak, Marx, üretim alanına saplanıp kalmayı sürdürdüğü takdirde ileride başına neler gelebileceği konusunda kapitali aydınlatabilmek için elinden geleni yapmıştır Örneğin kısa bir müddet sonra ölebileceğini, ekonominin kapital için ölümcül bir tuzak olduğunu göstermiştir ), bu konuda sanki Marx’ın sözlerine kulak vererek üretimi tasfiye etme “seçeneğini” kullanmış ve bir başka stratejiye başvurmuş gibidir Gibidir diyorum çünkü kapitalin bu üretkenliğe dayalı bakış açısını kendi başına oluşturmuş olduğunda kuşku duyuyorum (bu fantazmı tarihsel bir gerçeklik şekline sokabilecek tek kişi varsa o da Marx’tı) Kapitalin kendisini ölümcül çelişkilere sürükleyebilecek bir üretim olayıyla yalnızca eğlenmiş/oynamış ve günü gelince de ondan kurtulmaya çalışmış olduğunu söylemek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır Acaba kapital üretimi hiç ciddiye almış mıdır? Kapital bu kadar budala değildir Üretimin en ciddi görünüme sahip olduğu bir dönemde kapital hiç kuşkusuz bir simülasyona dönüşmüştür
İşte bu yüzden onun gerçek egemenliği tehdit edebilecek şeylerin bu radikal belirsizlik alanı içinde yer aldıklarını ve ekonomik caydırma stratejisini yıktıklarını söyleyebiliriz (62-63)
Kapitalin asla yazıl(a)mamış bölümü
* Marx: “Kendilerinden yalnızca hizmet şeklinde yararlanılan emek, üretimle ürünün birbirlerinden ayrılma olanaksızlığı nedeniyle, özerk bir mala dönüşemediğinden kapitalist üretim sisteminin bütününe oranla küçük bir kitlesi oluşturmaktadır Böylelikle bu emek türünü ücretli emek bölümünde yeniden ele almak amacıyla şimdilik bir kenara bırakıyoruz ” (Kapital, Böl VI, s 234) demektedir Kapital’in bu bölümü asla yazılmamıştır Üretken emekle üretken olmayan emek arasında yapılan bu tür bir ayrım içinden çıkılması olanaksız bir sorundur Emeğin Marksist tanımları daha ilk başta çatır çatır çatırdamaktadır Grundrisse’lerde (cilt I, s 253): “Eğer emek karşıtı olan sermayeyi üretiyorsa üretkendir” denilmektedir (27)
* Kapitalin “üretken” emeğin dışında da kök salabileceğini öngöremeyen bir tanımın beklenmedik bir sonucudur bu Kapital, “üretkenliğini” yitirmiş, bir tür “üretken olmayan”, etkisiz hale getirilmiş emeğin içine kök salıp üretken emeğin tehlike arz etmeye başlayan belirleyiciliğine bir son vererek, yalnızca emeğe değil aynı zamanda toplumun tamamına egemen olmaya başlamıştır Bu “verimsiz” emeği hor gören Marx, kapitalin stratejisini üstüne oturtmuş olduğu emeğin gerçek tanımlanamazlığının da yanından geçip gitmiştir (28)
* “İster üretken, isterse verimsiz bir tüketime yanıt versin, üretim, yalnızca kapital yaratma ya da yeniden yaratma koşuluyla üretkendir ” (Grundrisse, Cilt 1, s 253) Bizzat Marx’a ait bu tanımdaki paradoks şudur; insan emeğinin giderek artan bir bölümü verimsiz bir emeğe dönüşmüş olmakla birlikte, bu durum kapitalin egemenlik alanını genişletmesini engelleyememiştir Gerçekteyse bütün bunlar bir düzmecedir çünkü iki ya da üç ayrı emek çeşidi yoktur Marx’ın kulağına bu türden karmaşıklaştırılmış ayrımlar yapma fikri bizzat kapital tarafından fısıldanmıştır Çünkü kapitalizm asla böyle bir safsataya inanacak kadar aptal olmamıştır O bu türden karmaşıklaştırma işlemlerinin içinden her zaman büyük bir “saflıkla” geçip gitmiştir Tek bir emek türüyle tek bir temel tanım vardır ve ne yazık ki bu da Marx’ın es geçmiş olduğu tanımdır Günümüzde tüm emek çeşitleri; emek/hizmet denilen piç, arkaik, çözümlenmemiş tek bir tanımla ifade edilmektedir Bunun evrensel olduğu düşünülen “proletarya”ya özgü klasik ücretli emekle bir ilişkisi yoktur (28)
* Bugün her türlü emeğin bir “hizmet” biçimine indirgenmiş olduğu bir dönemde yaşıyoruz – emek artık yalın ve saf bir iş başı yapma/meşguliyet, zaman tüketimi, zamanın bedeli olarak ödenen bir tazminata benzemektedir (29)
* Emek, yükümlünün işinden giderek daha güçlükle kaçabileceği ve kişisel anlamda ona giderek daha bağımlı hale geleceği salt bir hizmete dönüştürülmeye çalışılmaktadır (29)
* Özetle söylemek gerekirse, burada yalnızca verimli ve verimsiz emek arasındaki düşsel ayrımlama değil aynı zamanda emek ve diğerleri arasındaki ayrım da buharlaşıp uçmaktadır Sözcüğün özgün anlamında artık emek diye bir şey yoktur Marx’ın Kapital’de böyle bir bölüm yazmaması onun açısından iyi olmuştur Çünkü bu bölüm daha yazılmadan anlamını yitirmiş olacaktı (30)
* İşçi artık emek gibi bir içerikle ilişkisi olan ya da özgün bir mücadele yöntemini sürdüren biri olmaktan çok genel bir emek ve politik bir ücret mücadelesi veren biridir “Verimli öğe” demek emekçinin devrimci sayılabilecek en soyut biçime sahip olması demektir - bu, eskiden ölümüne sömürülen nitelikli işçiden çok daha soyut bir biçimdir çünkü karşımızda artık emekçiye benzeyen bir tür taş manken, en küçük ortak birim, gerçek dışı bir emek ilkesinin (kafeterya garsonu anlamında) asal hizmetlisi vardır Bu dahice bir yumuşatma biçimidir, bir başka deyişle, artık çalışılmamakta, yalnızca “üretiyormuş” gibi yapılmaktadır
* Bir üretim süreci içinde bu “üretken öğenin” belirleyici özelliği artık sömürülmesi, bir hammadde özelliğine sahip olması değil; devingenliği, başka şeylerle değiş tokuş edilebilme ve sabit sermayeye yararsız bir türevsellik kazandırma özelliğidir “üretken öğe” Marx’ın sözünü etmiş olduğu “üretimin içinde değil, yanında yer alam emekçi”nin ulaşmış olduğu en son statüdür
* Tanrının ölümünü ya da Tanrının her yerde olduğu – bu ikisi aynı kapıya çıkmaktadır- düşüncesini gizleyebilmek amacıyla kiliseler inşa edilmiştir Kızılderililerle hayvan katliamlarını ve bugün hepimizin kızılderiliye dönüşmüş olduğunu gizleyebilmek için bunların koruma altına alındığı “rezervler” yapılmaya devam edilecektir Emekle üretimin ölmüş olduklarını ya da emekle üretimin her yeri kapsamakta olduklarını gizleyebilmek için fabrika inşaatlarına devam edilecektir Günümüzde kapitale kesin biçimler aracılığıyla saldırmanın bir anlamı kalmamıştır Buna karşın kapitalin artık hiçbir şey tarafından belirlenemediği ve sahip olduğu tek silahın bir efsaneye dönüşmüş emeğin yeniden üretimi olduğu herkes tarafından anlaşıldığında, işte o zaman, kapitalizmin sonunun yaklaşmış olduğu da anlaşılacaktır
(31-33)
Artı değer anlamını yitirmiştir
• Emek gücünü kar ve artı değer olarak yeniden üreten bir sisteme oranla artı değer kavramı, öngörülen tüm toplumsal çalışma fazlasının yeniden dağıtımı ya da yeniden enjeksiyonu yoluyla yaşamın tamamının yeniden üretildiği bir sistemde, anlamını yitirmektedir
• Bu aşamada artı değer hem her yerde hem de hiçbir yerdedir
• Burada gerçek anlamda bir “kapitale özgü beklenmeyen harcamalar kalemi” ya da tersine tek yönlü bir “kar” elde etme diye bir şey yoktur
• Sistemin yasası, paranın sürekli dolanımda kalabilmesi için, sürekli vermek ve yeniden dağıtmaktır
• Böylelikle bu dur durak tanımayan yeniden dağıtım ağının içinde sıkışıp kalan herkes birer birer kapitalizmin gündelik yaşam ve politikasına derinlemesine bağımlı hale gelerek artı-değerin yöneticisine, toplumun tamamı da artı-değerin kolektif yönlendiricisine dönüşmektedir
• Kapital açısından artı-değer nasıl anlamını yitirmiş bir durumdaysa; sömürülen açısından da aynı şekilde anlamını yitirmiş bir durumdadır
• Genelleştirilmiş bir “emek” süreci içinde tüm yaşantısını yeniden üreten bir emekçi açısından ücret olarak geri dönen emek parçasıyla geriye kalan ve artı-değer denilen emek parçası arasındaki ayırımın bir anlamı yoktur
(33)
Ücret anlamını yitirmiştir
• Ulaşmış olduğu en son ve kusursuz aşamada, belirli bir üretim biçimiyle herhangi bir ilişkisi kalmayan emeğin ücretle de herhangi bir ilişkisi kalmamıştır
• Ücret emek gücünün ancak niceliksel düzeyde yeniden üretimini hedefleyen bir bakış açısı doğrultusunda (hile katılmış, haksız yoldan elde edilmiş bile olsa) onun eşdeğerlisi olarak değerlendirilebilir Kapitalin oyun kuralına boyun eğmek anlamına gelen emek gücünün statüsüne uygun bir ödüle dönüştürüldüğü anda, ücret, anlamını yitirmektedir Bu aşamada ücret artık hiçbir şeyle karşılaştırılamayan (orantı kurulamayan) ya da hiçbir şeyin eşdeğerlisi olmayan bir şeydir
Dip not: Hizmet sektörü üzerine oturtulan metropolün sibernetik bir şekilde çözüldüğü Kaliforniya kökenli ütopyada; iş, evlere bilgisayar aracılığıyla dağıtılmaktadır Emek gündelik yaşam ve toplumun en ince ayrıntılarına kadar yayılarak yok edilmektedir Yalnızca emek gücü değil aynı zamanda emeğe ait zaman-mekan da ortadan kaybolmaktadır Böylelikle bütün toplum değer sürecine bağlanmış tek bir bütüne indirgenmiş olmaktadır Çalışmak bir tür yaşam biçimine dönüştürülmüştür Bildik anlamlarıyla ortadan kaybolmaları sonucunda ortaya çıkan bu kapital, artı-değer ve emeğin her yerde aynı anda bulunma özelliği (ubiquite) nedeniyle fabrika duvarlarını, fabrikanın altın çağı ve sınıflar arası mücadeleyi yeniden canlandırmanın hiçbir yararı yoktur Polis nasıl baskıya dayalı bir düşselliğe yol açıyorsa, işçi de bundan böyle, aynı şekilde, mücadeleye dayalı bir düşselliğe yol açacaktır
• Kapitalizm için ekonomik bir yatırım anlamına gelen emekçinin ücret-gelirinin ötesine geçildiğinde (sömürü biçimi olarak ücretlendirmenin sona ermesi ve kapitalist toplumun bir hissedarı olma şeklinde ücretlendirmenin başlangıcı – emekçinin stratejik işlevinden zorunlu bir toplumsal hizmet olarak tüketime doğru kayış sürecinde yani statü/ücretin güncel evresinde) yatırım teriminin diğer anlamı ön plana çıkmaktadır Bu evrede ücretle çalışan emekçi kapitalizm açısından kendisine bir yükümlülük ya da sorumluluk yüklenen bir varlıktır Hatta emekçiyi bir kenti kuşatır gibi kuşatmakta yani onun tüm giriş çıkışlarını derinlemesine denetlemektedir (34)
• Ücret/gelir aracılığıyla kapital, üreticileri, yalnızca parayı değiş tokuş etmeye zorlamakla kalmayıp, onları, gerçek anlamda sermayenin yeniden-üreticilerine dönüştürmekte ve örneğin, kapitalin emek satın alıcı olması gibi onlarında bu ücret/gelir aracılığıyla bir mal satın alıcısı olmalarını sağlamaktadır Her kullanıcı, hizmet üretiminin işlevsel statüsüne indirgenmiş tüketim nesnelerinden, kapitalin emek gücünden yararlandığı gibi yararlanmaktadır Böylelikle herkes kapitalin derinlere kök salan zihniyetiyle beslenmiş olmaktadır (34-35)
Para bir simulakra dönüşmüştür
• Para bir gösterge statüsüne geçerek kullanım değerinin elinden kurtulan ilk “mal’dır
• O noktadan başlayarak değişim değerinin görünür bir gösterge şekline girmiş olan yansımasıdır
• Bu anlamda pazarın (ve öyleyse nadir olmanın) saydamlaşmasını sağlayan şeydir
• Günümüzde para bir adım daha atmış ve değişim değerinin de elinden kurtulmuştur
• Pazar kavramının elinden kurtularak özerk bir simulakra yani, her türlü mesajla değiş tokuş edilebilen anlamdan arındırılıp, kendi kendisiyle değiş tokuş edilebilen bir mesaja dönüşmüştür (39)
* Kapital artık toplumsal bir ilişki biçimidir, yoksa o sıradan tanımıyla ifade edilmeye çalışılan para, kar üzerine oturtulmuş ekonomik bir sistem değildir (49)
Grev artık bir silah değildir
• Tarihsel açıdan grev; belli bir üretim sisteminde kapitalin başvurduğu gereksiz şiddete karşı, artı-değerin küçük de olsa bir parçasını koparabilmek amacıyla örgütlenmiş bir şiddet türü olarak kabul edilebilir
• Oysa günümüzde bu tür bir grev biçimi çoktan sona ermiştir:
1) Çünkü kapital her türlü grevin uzayıp gitmesine tahammül edebilecek kadar güçlüdür Bunun nedeni artık bir üretim sistemi içinde yaşamıyor olmasıdır (yani artı-değerin azamileştirdiği bir sistem) Günümüzde, toplumsal ilişki biçiminin yeniden üretim düzeneğine dokunulmadığı sürece, kar edilmese de olur mantığı egemendir
2) Çünkü bu grevler hiçbir temel değişikliğe neden olamamaktadırlar Kapital günümüzde artı-değeri kendiliğinden bölüştürmektedir Zira bu onun için bir ölüm kalım sorunudur Grev olsa olsa kapitale, kendi mantığı doğrultusunda, uzun vadede verilecek ödünün ondan kopartılması olabilir
• Üretim ilişkileriyle birlikte sınıflar arası mücadelede yönlendirilerek, toplumsal ve politik ilişkiler görünümün bürünmüşse bu durumda:
• Temsili vekalete dayalı tarihsel bir süreçle;
• Üretime dayalı bir tarihsel süreç
olarak yapılan sınıf tanımı ve örgütlenme döngüsünü yalnızca onun elinden kaçabilenlerin zorlayabileceği apaçık ortadadır
• Yalnızca üretim ve temsil etme denilen döner dolabın elinden kaçabilenler sistemin mekanizmalarını bozabilir ve o aptalca koşulların arkasına gizlenerek, aslında geometrik bir alana benzeyen “politikanın” sonu demek olacak “sınıflar arası mücadeleyi” yeniden gündeme getirebilmek amacıyla kendisini tahrik edebilirler
(41-42)
Emek ve Ölüm
Çalışmak yavaş yavaş ölmektir Bu daha çok fiziksel bir tükeniş olarak algılanmaktadır Oysa bunu başka bir şekilde algılamak gerekir Emek (çalışma) “yaşamın sürdürülmesi”ne karşı koyan bir tür ölüm değildir – bu olsa olsa idealist bir bakış açısı olabilir Çalışma yavaş bir ölümün vahşi bir ölüme karşı koymasıdır Bu simgesel gerçekliktir Bu anlamda emek: kurban etme düzeninde anında gerçekleşen ölüme karşı geciktirilen bir ölümle karşı koymadır Bu “emek (ya da kültür) yaşamın tersidir” türünden “devrimci” ya da softaca bir bakış açısına emeğin tek alternatifinin boş zaman ya da çalışma sayılmayan değil fedakarlık (kurban olma) olduğu savıyla karşı çıkılmalıdır
Kölenin şeceresine bakıldığında bütün bunlar anlaşılır hale gelmektedir Savaş esiri ilk başta hemen öldürülmektedir (bu onu onurlandırmak anlamına gelmektedir) Daha sonra bir ganimet ve bir prestij nesnesi olarak “hayatı bağışlanmakta” ve koruma altına alınmakta yani köleleştirilmekte ve böylelikle evcil ihtişamın bir parçasına dönüşmektedir Ancak bu aşamadan sonra kölenin çalıştırılma aşamasına gelinmektedir Ne var ki köle bu aşamada bile bir “emekçi” değildir çünkü emek ancak zincirlerinden kurtulmuş yani üzerinden öldürülme ipoteği kaldırılmış – ne için özgür bırakılmış? Tabii ki çalıştırılmak için – bir köle ya da serf evresinde ortaya çıkmaktadır
Öyleyse emeğin esin kaynağı her yerde geciktirilmiş ölümdür Emek (çalışma) geciktirilmiş ölümün ta kendisidir Yavaş ya da vahşice, anında ya da geciktirilmiş bir şekilde olduğu zaman bile bu ölüm çözümlemesinden kaçılamaz Bu çözümlemeye göre ortada yadsınması olanaksız iki tip örgütlenme vardır: biri ekonomiye dayalı, diğeriyse kurban etmeye Biz tersine döndürülmesi olanaksız bir şekilde geciktirilmiş ölüm sürecine saplanmış birinci örgütlenme biçimine aidiz
Bu senaryo hiç değişmemiştir Çalışan kişi hayatta bırakılmış, öldürülmemiş kişidir yani kendisine bu onur bahşedilmemiş olan kişidir Emek de zaten önce bu, yaşatılmaya değer bulunma gibi bir sefilliğin göstergesidir Sermaye emekçileri ölümüne sömürmektedir? Ancak paradoksal denebilecek bir şekilde onlara yaptığı en büyük kötülük kendilerine ölme hakkı tanımamasıdır Onların ölümlerini geciktirmek köleleşmelerine yol açmakta ve yaşamın çalışılarak geçirilmesi gibi sonu gelmeyen bir sefilliğe mahkum etmektedir
Bu simgesel ilişkide emek ve sömürü tözü arasında bir fark yoktur Efendi gücünü öncelikle şu ölümün askıya alınmasına borçludur Öylesine sanılanın tersine iktidar asla ölüme mahkûm etme değil hayatta bırakma gücüdür – kölenin geriye iade etme hakkı olmayan bir hayatı Efendi kölenin ölme hakkını haczederken kendi ölümünü riske atma hakkını saklı tutmaktadır Bu hak kölenin elinden alınmakta ve kendisi yaşamaya mahkum edilmekte, böylelikle ödemesi gereken kefaretten yoksun bırakılmaktadır
Efendi kölenin ölme hakkını elinden alarak, onu, aynı zamanda simgesel mallara ait dolanım düzeni dışına atmış olmaktadır Bu köleye karşı uygulanan ve onu bir işgücü olmaya mahkum eden bir şiddet biçimidir İktidarın sırrı işte buradadır (efendi ve köle diyalektiğinde Hegel, efendinin egemenliğini onun kölenin ölümünü geciktirme tehdidi üzerine oturtmaktadır) Emek, üretim ve sömürü ölüm üzerine oturtulmuş bir iktidar biçiminin olası atalarından kimileridir
Böyle bir yaklaşım iktidarın ortadan kaldırılması konusundaki tüm devrimci perspektifleri değiştirmektedir Eğer iktidar geciktirilmiş ölüm demekse, o zaman, bu ölüm suspens’i (askıda kalma, kararsızlık, şüpheli beklenti a a) sürdüğü müddetçe iktidarın da sürüp gideceği söylenebilir Eğer iktidar hemen her zaman ve her yerde yapılmış olan tanımına göre geriye dönüşü olmayacak bir şekilde vermek demekse, o zaman iktidar ancak, efendinin köleye yaşamını tek taraflı olarak lütfetme gücü – geciktirilmeyen bir ölüm – karşılıklı hale getirildiğinde ortadan kalkmış olacaktır Başka alternatif yoktur Yaşatarak bu iktidarı ortadan kaldırmak olanaksızdır çünkü verilmiş olanı tersine çevirme olanağından yoksun kalınmaktadır Yalnızca bu yaşamın teslim edilmesi, geciktirilen ölüm yerine anında ölümle yanıtlama olasılığı gerçek anlamda radikal bir yanıt olduğu kadar iktidarında ortadan kaldırılmasına yol açabilecek tek seçenektir Her devrimci stratejide devrimci ölme hakkına sahip olmalıdır Bu ölümün saptırılması ya da geciktirilmesi efendinin iktidarını sürdürmesine yaramaktadır Öldürülme hakkının yadsınması, iktidara uygun bir geciktirilmiş ölüm süreci, yaşamını borçlu olmayı yadsıma ve bu yaşamla asla hesaplaşamama gibi bir durum ve dolayısıyla uzun vadede – yavaş yavaş öldüren bir çalışma düzeni içinde ve bu yavaş ölümün bundan böyle iktidarın varlığı ve sefil boyutunda en ufak bir değişikliğe yol açamaması – bu borcu ödeme yükümlülüğü içinde olmak Oysa beklenmedik vahşice bir ölüm her şeyi değiştirirken yavaş ölüm hiçbir şeyi değiştirmemektedir çünkü simgesel değiş tokuş da zorunlu bir tonlama, bir ritm vardır yani bir şey nasıl alındıysa aynı şekilde ve aynı ritmle iade edilmelidir ki bir karşılılıktan söz edilebilsin Eğer karşılıklılık yoksa iade etme de yol demektir İktidara dayalı bir sistemin stratejisi: değiş tokuş süresini değiştirmek, ölümün anında karşılık verme, eğilip bükülme olasılığı yerine çalışmanın o ölümcül çizgiselliğini, sürekliliğini koymaktan ibarettir Bu durumda kölenin (işçinin), kendisini ölüme götürecek bir çalışma düzeni içinde, yaşamını gıdım gıdım efendi ya da sermayeye iade etmesinin bir anlamı kalmamaktadır Çünkü küçük dozlardan oluşan böyle bir “fedakarlık” aslında bir fedakarlık sayılamaz – çünkü olayın temelini oluşturan ölümün geciktirilme sürecine dokunmamakta ve yapısı değişmeyen bir süreci damıtmaktan başka bir şey yapmamaktadır
Emek sürecinde sömürülenin sanki kendi (yavaş) ölümünü ortaya koyduğu (üstüne bahse tutuştuğu) bir tür karşı iktidardan söz edilmektedir Böyle bir yaklaşım Lyotard’ın libidinal ekonomi konusundaki: sefil bir sömürü düzeninde sömürülenin yaşadığı yoğun orgazm varsayımıyla örtüşmektedir Lyotard haklıdır – sömürülende her zaman bir libidinal yoğunluk, arzuyla yüklü olma hali ve ölüme teslimiyet duygusu vardır ancak bütün bunlar artık simgesel bir ritme, anında yanıt verme öyleyse total bir çözüm anlamına sahip değildirler (Proletere arzunun zaferini iade etmeyi hedefleyen bir hayal olmamak koşuluyla iktidarsızlığa dayalı bir orgazm iktidara asla son veremez)
Sistem kölenin simgesel düzeyde bir karşılık vermesini onu etkisizleştirerek yani karşılığında bir ücret ödeyerek engellemektedir Sömürülen emeği aracılığıyla sömürene ölümünü belirleme yetkisini verdiğinde, bu sonuncu, bu ölüm sürecinin bedelini bir ücretle telafiye çalışmaktadır Burada bir kez daha simgesel bir röntgen filmi çekmek gerekmektedir Yaşanmış olan tüm görünümlere karşın (sermeye işçiden iş gücünü satın almakta ve onu aşırı çalıştırarak verdiğini sırtından çıkarmaktadır) Burada sermaye işçiye Burada sermaye işçiye iş verirken (işçi de sermayedara sermaye iade etmektedir) Almanca’da patron “arbeitgeber” yani işi veren kişi – işçi de “arbeitnehmer” yani işi alan kişi anlamına gelmektedir Emek konusunda veren, bağışlamada öncelikli olan kişi kapitalisttir, ki bu da ona her toplumsal düzende olduğu gibi ekonomik olanın ötesinde bir üstünlük, bir iktidar sağlamaktadır Çalışmayı yadsımanın en radikal biçimi bu simgesel egemenliğin, bu lütfedilmiş şeyin yol açtığı aşağılanmanın yadsınması şeklinde olmaktadır Emeğin armağan edilme ve kabul edilme biçimi doğrudan egemen toplumsal ilişki biçimine özgü ayrımlayıcı bir kod işlevi görmektedir Ücretse bu zehirli armağanın kanıtı, kodun tek göstergeyle özetidir İşin bu tek taraflı bağışlanmasını yasallaştırmakta ya da kapitalin iş bağışlama süreci aracılığıyla sahip olduğu egemenlik simgesel düzeyde ücretle geri alınmaktadır Kapital bu yoldan işleme bir sözleşme boyutu kazandırırken, çatışmanın da ekonomi alanı içinde kalmasını sağladığı görülmektedir Üstelik ücret ücretliyi bir “mal alıcısı”na dönüştürerek onun “iş alıcısı” konumunu sağlamlaştırmakta ve böylelikle simgesel borcunu da artırmaktadır Çalışmayı yadsımak, ücreti tartışmak bağış/armağan, geri alma ve ekonomik telafi sürecini sorgulamak, temel simgesel süreci tüm çıplaklığıyla ortaya koymak demektir
(68-73)
Devrimci stratejilerin yanlışı
Sistem tarih ve iktidar, herhangi bir ereklilik ve karşı ereklilik, enerji, hesap, akıl ve devrim gibi şeyler üzerine oturtulmuş olan kendi mantığı doğrultusunda asla yıkılamayacaktır – bu düzeyde başvurulacak en uç şiddet biçimi sonuçsuz kalacak ve geri tepecektir Sistemi gerçeğe ait bir düzlemde yıkabilmek olanaksızdır Bizim devrimci stratejilerimizin en büyük yanlışı sistemi gerçeğin düzleminde yok edebileceklerini sanmalarıdır Bu, kendine saldıranları dur durak bilmeksizin her zaman kendisine ait olacak gerçeklik alanı içine çekerek yaşamaya ve hayatta kalmaya çalışan sistemin devrimcilere dayatmış olduğu bir düş gücüdür Herkesin tüm enerjisiyle yüklendiği ve kendisine karşı hissettiği düşsel şiddet, karşı koyulması olanaksız bir mantık aracılığıyla, sisteme hizmet eder hale gelmektedir Gerçek bir şiddet ya da karşı şiddet sistemin umurunda bile değildir çünkü o simgesel şiddet sayesinde ayakta kalmaktadır (64)
Simgesel nedir?
Simgesel ne bir kavram, ne bir süreç, ne bir kategori, ne de bir “yapı”dır Simgesel: gerçeğe son veren toplumsal bir ilişki biçimi olarak gerçeği ortadan kaldırarak gerçek ve düşsel arasındaki karşıtlığa son veren bir değiş tokuş eylemidir (208)
Terimleri Yeniden Okuma ve Sonuç
Gerçekte emek, ücret, iktidar, devrim gibi şeylerin hepsinin tersinden okunması gerekmektedir:
• emek sömürülmek değildir, kapital tarafından verilen iştir;
• ücret söke söke alınan hak değildir, o da kapital tarafından verilmektedir – kapital ücret vererek emek gücünü değil kendisine egemenlik gücü satın almaktadır;
• emeğin geciktirilen ölümü bir zorunluluk değildir Bu kapital tarafından tek yönlü olarak bağışlanan işe karşı umutsuz bir girişim, bir meydan okumadır;
• iktidara karşı etkili olabilecek tek yanıt size verdiğini geri vermektir yani simgesel anlamda ölmektir
(75)
Alternatif bir politikanın yolu simgesel gücün anlaşılmasından geçmektedir (67)
(Bu çalışma, J Baudrillard’ın, toplam altı bölümden oluşan Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm kitabının 78 sayfalık ilk bölümünün yeniden kurgulanmış bir özetidir Başlıkların hemen hepsi bana aittir )
Ahmet AÇAN
* Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, yazan J Baudrillard, çeviren Oğuz Adanır, 2002, İstanbul
|