Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, fransa, fransanın, hakkında, tarihcesi

Fransa'nın Tarihçesi - Fransa Hakkında Bilgi

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fransa'nın Tarihçesi - Fransa Hakkında Bilgi



Fransa - Fransa'nın Tarihçesi - Fransa'nın Tarihi Hakkında Bilgi

Fransa

Avrupa kıtasının, toprakları en geniş ülkelerinden biri Akdeniz’de ve Atlas Okyanusunda geniş kıyıları vardır Kuzeyinde Manş Denizi ile Kuzey Denizi, güneyinde İspanya ve Akdeniz, batısında Atlas Okyanu su, doğusunda İtalya ve İsviçre, kuzeydoğusunda Almanya, Lüksemburg ve Belçika yer alırİtalya’ya daha yakın olan Korsika adası da Fransa’ya aittir

Tarihi
MÖ birinci yüzyıla kadar Fransa hakkında pek az bilgi vardır O zamanlar bu ülkeye Gallia ismi verilirdi Gallia’da, Galluslar, Keltler ve şimdiki Gaskonyanın Boskları yaşarlardı Gallia kabîle başkanları tarafından idare edilirken MÖ 51-58 yılları arasında Caesar tarafından fethedilmiş ve 500

yıl Roma idaresinde kalmıştır Roma’nın tesiriyle yeni bir Gallia-Roma medeniyeti doğmuş, Hıristiyanlık da hızla yayılmıştır Beşinci yüzyıl başlarında Germen boyları Roma’yı istil Aya başlayınca Gallia’ya da gelmişlerdir Gallia’ya ilk gelen Germen boyları Vizigotlar, Franklar ve Burgundlardır Roma

İmparatorluğunun ortadan kalkma tarihi olan 476’dan on sene sonra, yani 486’da Clovis idaresindeki Franklar, Gallia’nın son Roma varisi Syagrrus’un kuvvetlerini Sorssuns’da bozguna uğratmışlar ve Clovis, Frankların kralı olmuştur Clovis, daha sonra Güney Gallia’yı Vizigotlardan almış ve 496 yılında


Almanya’ya hakim olarak Merovenj sülalesini kurmuştur Ölümünden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırdığı için, ölümünden sonra bir daha birlik sağlanamamış, yıllarca kardeş kavgaları devam etmiştir Merovenj krallarının zalimane ve sefih bir hayat sürerek birbirleriyle sürdürdükleri mücadele, Gallia

ülkesini fakir, h arap bir hale getirmiştir Merovenj kralları adına ülkeyi idareye başlayan Caroling sülalesinden Karl Martel, Franklarda tekrar bütünlüğü sağlamış, hatta İspanya’da devlet kurmuş olan Emevîlerin bir ordu suyla 732 yılında Poitiers-touıs arasında yaptığı savaşı kazanmıştır Oğlu olan

Bodur Péppin, son Merovenj kralını tahtından indirerek kendini 751’de kral ilan etti Papa tarafından da kral olarak takdis edildi Oğlu Büyük Karl zamanında ülke toprak olarak genişledi Oğlu olan Birinci Ludvig’e gelişmiş, büyümüş bir Fransa ile Almanya bırakmıştır Birinci Ludvig’in ölümü ile ülke üçe

bölündü 843 yılında üç kardeş Verdun Antlaşması ile ülkeyi taksim ettiler Ülke kendini meydana getiren üç millete (Fransız, İtalyan ve Alman) birer papa düşecek şekilde bölündü Bugünkü Fransa, Dazlak İkinci Charles (Kel Şarl)ın payına düşen kısımdadır Ülkeye Francie (Fransa) ismi bu zamanda verildi

Bundan beş asır sonra 1337’de İngiltere Kralı Üçüncü Edward’ın Fransa tahtında hak iddiası ile ülkenin bir kısmını işgal etmesi bu iki ülke arasında “100 yıl Savaşları” adı verilen uzun süreli bir harbin meydana gelmesine sebep oldu Bu savaşlar 1420 senesinde Fransa’nın kendi topraklarını

kurtarması, İngiltere’nin ise iddia ettiği hakkını alamaması ile nihayet buldu Bu zamandan sonra 1422’de başa geçen yedinci Charles, ülkeyi kuvvetlendirmek için çalışmalarda bulundu Daha sonraları 1498 senesinden 1547 senesine kadar ülkeye hükmeden On İkinci Louis ve Birinci François

zamanında ülke, Almanya ve İtalya ile her seferinde aleyhinde netîcelenen uzun süreli savaşlara girdi On altıncı asırda, her geçen gün bozulan Hıristiyanlık dîninin daha değişik ve bozuk mezhebi olan Protestanlık, Fransa’da yayılm aya başladı Yeniçağda ortaçağ zihniyetinin hakim olduğu asiller ve

avamlar şeklinde insanların hürriyet ve haklarının son derece sınırlı olduğu bir sosyal yapıya sahip olan Fransa’da kilise ve kral, 1572’de ülkede büyük bir Protestan katliamına girişti 1600’lü yıllardan îtibaren ülkede sömürgecilik zihniyeti yoğunlaştı Dünyanın çeşitli yerlerinde ülkeleri kendi refah ve

rahatları için insanlık dışı muamelelerle sömürmeye başladılar On yedinci yüz yılın sonlarında diğer Avrupa devletlerinden İspanya, Hollanda ve İngiltere ile uzun süreli savaşlara giren Fransa’da daha sonra 1774’te, Kral Onaltıncı Louis zamanında, sonu tarihte çok meşhur olan, yakınçağın başlangıcı

kabul edilen 1789’daki ihtilalle netîcelenen iç karışıklıklar yoğunlaştı 14 Temmuz 1789’da Paris halkı, kral ve asillere karşı ayaklandı Siyasî mahkûmların bulunduğu Bastılle Hapishanesini basan isyancılar, buradaki mahkûmları serbest bıraktılar Kral devrilerek bir Ay sonra meclis “Vatandaş ve

İnsan Hakları Beyannamesi”ni yayınladı (Bkz Fransız İhtilali) Bu hadisenin devamı olarak 1797 senesinin Eylül ayında ülkede Cumhûriyet îlan edildi Fransa’da bu yeni siyasî değişiklik, komşu devletleri telaşa düşürdü Bunlardan İngiltere başta olmak üzere toplam

beş ülke ile savaşmak zorunda kaldı Ülkedeki yeni yönetime geçilmesi üzerinden fazla bir zaman geçmeden 1799’da başa geçen General Napolyon Bonapart, ülke idaresinde tek söz sahibi olan kişi durumuna geldi Bunun netîcesi olarak da 1804’te kendisini Fransa İmparatoru îlan etti Napolyon

Bonapart, kuvvetli bir ordu teşkil ederek dünya hakimiyetini ele geçirmek için İngilizlere ve Avrupa’nın çeşitli yerlerine aralıksız seferler düzenledi Osmanlılara karşı Mısır’da Akka Kalesinde yapılan savaşta büyük bir hezîmete uğrayan Bonapart, kendisini tekrar toparladıktan sonra 1812’de 500000 kişilik

düzenli bir ordu su ile bu sefer de Rusya üzerine yürüdü Fransa’dan Moskova’ya kadar ilerleyen Napolyon, kazandığı zaferlerini Moskova’nın soğuğuna kaptırdı Fransızların alışamadığı soğuk havada Rusların küçük saldırılarından çok perişan oldu Moskova’yı işgal eden zamanının en büyük

ordusu, perişan bir vaziyette geri çekilmeye başladı Fransa’ya ordunun ancak % 15’i dönebildi 1812 yılı sonlarında Paris’e dönen Napolyon’un elinde İmparatorluğunu ayakta tutacak düzenli bir ordusu kalmamıştı Hemen yeni bir ordu kurulması hazırlıklarına başladı Napolyon’u toparlanmadan

bastırm ayı planlayan Avrupa devletleri, bir ittifak kurdular Rusya, Prusya, İngiltere, İsveç ve Alman devletleri bu ittifaka katıldılar Bu durum üzerine Napolyon hazırladığı ordusu ile Almanya’ya girdi Rus ve Prusya ordularını arka arkaya iki defa yendikten sonra Saksonya’yı işgal etti Elinde yeteri kadar

kuvvet bulunmadığından ateşkes antlaşması yaptı 1813 yılında ateşkes bozularak Savaş yeniden başladı İttifak devletlerinin orduları 19 ekim 1813 tarihinde yapılan Leibzig Savaşında Napolyon’u yendiler Bu mağlûbiyet üzerine Napolyon çekilmeye başladı; ittifak devletleri ilerlemeye devam ettiler

30 mart 1814’te Paris’e girdiler Bu gelişmeler karşısında Fransız halkı Napolyon’un aleyhine döndü Fransız Senatosu Napolyon’u imparatorluktan istifaya çağırdı Bunun üzerine Napolyon tahttan çekildi 20 nisan 1814’te Elbe Adasına sürüldü Bundan sonra krallık tekrar kurularak, tahta Onsekizinci Louis

getirildi Bir ara Napolyon tekrar idareyi ele aldı 1815’teki Waterloo savaşını kaybetmesiyle 100 günlük saltanatı tekrar sona erdi Amerika’ya gitmek isterken, İngilizlere teslim oldu Tahta tekrar Onsekizinci Louis geçti (1814-1824) Krallık idaresi 1848 yılına kadar devam etti

1848’den 1852’ye kadar süren bir Cumhûriyet idaresi tesis edildi Almanya’ya karşı 1870’te Fransa’nın açtığı savaş, hezîmet ve ağır şartlar ihtiva eden bir antlaşma ile son buldu Savaş sonunda 1871’de Cumhuriyet üçüncü defa îlan edildi Yeni rejim asya ve Afrika’daki sömürgelerine daha insafsızca

muamele etmek sûretiyle savaş tazminatı borçlarını çok kısa bir sürede ödedi Birinci Dünya Savaşına İngiltere ve Rusya’nın müttefiki olarak girdi Bağlı bulunduğu ittifakın savaştan galip çıkmasına rağmen Fransa kendi bünyesinde çok büyük zarar gördü İkinci Dünya Savaşında da İngiltere, Rusya ve

Amerika safında yer alan Fransa, harbin başında Almanya tarafından işgal edilmiş fakat harbi müttefikler kazanınca işgalden kurtulmuştur 1946 yılında, dördüncü defa cumhûriyet îlanından sonra savaş masraflarıyla çok bozulan malî durum, Amerikan yardımlarıyle düzeltilebilmiştir

Fransa içte ve dışta güçlenmeye çalışırken denizaşırı sömürgelerini yavaş yavaş kaybetmeye başladı Önce Suriye ve Lübnan, sonra Çin Hindi, Tunus ve Fas bağımsızlıklarını kazandılar Bu sömürgelerinin elden gitmesinin hemen akabinde, Cezayir de bağımsızlık için ayaklanınca, bu ülkede uzun zamandır

yaşayan Fransızların çokluğu bütün Fransa’yı harekete getirmiş, 1958 yılında ordu bir darbe yaparak on iki yıldır iktidardan uzak kalan General de Gaulle’ü geniş yetkilerle göreve çağırmıştır De Gaulle’ün Halk oyuna sunduğu anayasa ile beşinci cumhuriyet kurulmuştur De Gaulle, Fransa tarihinde en fazla

başkanlıkta kalan kimse olarak 11 yıl ülkeyi idare etmiş, içte ve dışta Fransa’yı parlak bir duruma getirmiş, fakat Cezayir’in bağımsızlık kazanmasına engel olamamıştır 1968 yılı Mayısında başlayan öğrenci-işçi hareketleri aynı yıl bastırdı, fakat De Gaulle 1969 Nisanındaki halk oylamasında görevinden ayrılmak mecbûriyetinde kaldı

1969 Haziranında yapılan seçimler sonunda Cumhurbaşkanlığına Pompidou geldi Pompidou da bir müddet De Gaulle’ün politikasını devam ettirdi 1972 yılında Pompidou, De Gaulle’ün politikasını değiştirerek İngiltere’de Ortak Pazar’a (AET) girme müzakerelerine başladı ve 1973 başında Fransa

AET’nin bir üyesi oldu 1974 Nisanında Pompidou’nun ölümü üzerine Bağımsız Cumhûriyetçi Partiden Giscard d’Estaing, Sosyalist François Mitterand’ı yenerek başa geçti 10 Mayıs 1981’de yapılan seçimlerde, Sosyalist Mitterand Cumhurbaşkanı oldu Mitterand 5 ö nemli endüstri dalını ve önemli özel

bankaları devletleştirdi 1988 seçimlerini tekrar Mitterand kazandı

tarih Boyunca Türk Fransız

Münasebetleri
Türk ve Fransız milletleri arasında siyasî, askerî ve kültürel münasebetler bu iki Milletin tarihlerinin ilk zamanlarından îtibaren başlamaktadır Hun Türklerinin lideri Attila’nın 451 yılında Gallio (Galya) içlerine, Orleans’a kadar devam eden akını, Türk-Fransız milletleri arasındaki münasebetlerin

başlangıcıdır Fakat esas münasebetler müslüman batı Türkleri ile olmuştur Alparslan’ın 1071 yılında Malazgirt Meydan Savaşını kazanmasıyla Anadolu topraklarına Türklerin yerleşmesi, Avrupa milletleri nazarında (günümüze kadar devam eden) bir Türk meselesi doğmasına sebeb olmuştur Bu tarihten

îtibaren Anadolu’nun, daha sonra İstanbul’un, Avrupa Rumelisi’nin Müslüman Türklere karşı savunulması ve kurtarılması, Hıristiyan Avrupa milletlerinin en başta gelen meselesi olmuştur Bu maksatla Hıristiyan Avrupa, günümüze kadar devam eden, değişik şartlarda ve hüviyetlerde haçlı

seferleri düzenlemiştir Hıristiyan Avrupa milletlerinden birisi olan Fransızlar da hangi idareye tabi olurlarsa olsunlar, bu Haçlı seferlerinde devamlı rol almışlardır Bu sebeplerledir ki askerî ve kültürel temaslar yüz yıllar boyunca devam edip gelmektedir

Papa İkinci Urbonus, bütün Hıristiyan Avrupa devletlerini birleştirip hem Türkleri durdurmak hem de Kudüs’ü almak fikriyle faaliyete başladı Türklere karşı ilk tepki Fransa’da kendini gösterdi İlk Haçlı kafilesini Pierre l’Ermite adlı bir Fransız keşişi harekete geçirdi Etrafında 50000 Fransız topladı Bu

kafile Kudüs’ü almak hülyasıyla Fransa’dan ayrıldı (1096) (Bkz Haçlı Seferleri) 1147-1149 tarihleri arasında Fransa Kralı Yedinci Louis ile Almanya İmparatoru Üçüncü Konrad İkinci Haçlı Seferini başlatarak Anadolu üzerine yürüdüler İlk dalga 75000 kişilik ordusuyla Alman ordusu

idi Selçuklu Sultanı Birinci Mes’ûd, Haçlı kuvvetlerini yok etti Alman kralı 5000 askeri ile zor kaçabildi Fransa Kralı Alman askerlerinin döküntülerini de toplayarak 155000 kişilik ordusuyla sefere devam etti Sultan Birinci Mes’ûd, Haçlıları toros geçitlerine çekti Toroslarda müthiş zayiat veren Fransız

askerleri, Antakya’ya sığındılar Şam’a yaklaştılar Bu şehrin varoşlarında Türkler tarafından bir defa daha bozulup geriye atıldılar 1189-1192 yılları arasında yapılan Üçüncü Haçlı Seferini tertipleyenler ve bizzat idare edenlerin içinde

Fransa yine vardı Fransa Kralı Philippe-Auguste, İngiltere Kralı aslan Yürekli Richard (Fransız asıllıdır), Almanya İmparatoru Friedrich Barbarossa gibi üç şahsiyet bu seferi bizzat idare ettiler Filistin’de buluşarak Kudüs’e saldıran Haçlılar, Selahaddîn Eyyûbî ile yaptıkları savaşta ağır zayiatlar

vererek hiçbir netîce alamadan memleketlerine döndüler Kudüs’ün yine Türklerin eline geçmesiyle Fransa Kralı Saint Louis ve kardeşlerinin kumandası ndaki Haçlılar, 1248-1254 yılları arasında Yedinci Haçlı Seferini tertip ettiler Fransa kralı komutasındaki

Haçlılar Mısır’a çıktılar O sıralar Mısır-Suriye ve çevre ülkeler Türk Memlûklerin elindeydi 1250’de Mansûre Meydan Muharebesinde büyük bir bozguna uğrayan Haçlılar, Fransa kralını da Türk Memlûklere esir vererek dağıldılar

Esaret yıllarından sonra memleketine dönen Fransa Kralı Saint Louis, intikamını almak için Sekizinci Haçlı Seferini tertip ederek 1270 yılında Tunus’a çıktı Fakat bir kuşatma esnasında öldü Bundan sonra, kısa zamanda yakın doğudaki Haçlı topraklarının tamamı Türkler tarafından alındı Haçlı

seferlerinin başlamasından iki asır sonra Yakın Doğuda Haçlılardan hiçbir iz kalmadı Daha sonraları Osmanlı Türklerine karşı olsun, şimdiki TürkiyeCumhuriyetine karşı olsun yapılan sıcak ve soğuk harbler yine Haçlı zihniyetinden kaynaklanmasına rağmen, ilk sekiz Haçlı seferinden ayrı

olarak mütala edilmektedir İlk sekiz Haçlı seferlerinden sonra Türk ilerleyişi bir müddet yavaşladı On dördüncü yüzyılın başında Yıldırım Bayezîd zamanında Avrupa Rumelisini ve İstanbul’u tehdid eden bir güç haline geldi Bu Türk tehlikesi karşısında Hıristiyanlığı kurtarma gayretlerinde Fransızlar tekrar faal görev aldılar

Macar Kralı Sigismond’un yardım talebine Fransa kuvvetli bir or duyu destek olarak gönderdi Bourgogne Veliahtı Jean Seans Peur komutasında (Korkusuz Jan), Philippe d’Artois, Mareşal Jean de Baurbon, Henri de Bar, Prens Enguerrand ve Guy de Tremoville ve daha birçok Fransız asilzadesi çok

şatafatlı bir ordu ile bu Haçlı seferine katılmışlardı Bu sefer için Fransa’dan başka İngiltere, İskoçya, Almanya, Polonya, Bohemya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsviçre, Belçika, Venedikliler, Rodos şövalyeleriyle diğer Avrupa memleketlerinden 200000 kişilik büyük bir Haçlı ordusu toplandı Sırbistan

ve Eflak üzerinden iki kol halinde gelen ordu, yollarda karşılaştıkları binlerce silahsız Türkü esir alarak hiç sebepsiz kılıçtan geçirerek Niğbolu Kalesi önünde birleştiler Niğbolu’da Yıldırım Bayezîd Han karşısında ağır bir hezîmete uğrayan bu Haçlı ordusunun bıraktığı

esirler arasında 27 büyük Fransız asilzadesi bulunuyordu Fransa, esirlerini ancak 200000 duka altını n Akit ve 100000 duka kıymetinde fidye karşılığında kurtarabildi Fransız Komutanı Jean Seans Peur (Korkusuz Jan) ancak 10 Mart 1398’de Paris’e dönebildi

1444 Varna Koalisyonuna bütün ısrarlara rağmen Fransa katılmadı 1501 yılında Osmanlı-Venedik savaşına katılan Fransa, Osmanlı’ya karşı denizden harekata girişti Amiral Ravastein’in komutasında 10000 yaya askeri ile takviye edilmiş Fransız donanması, 1501 Eylülünde Midilli Kalesini kuşattı,

ancak manisa Sancakbeyi Şehzade Korkut’un Ayvalık’a gelmesi ve Osmanlı donanmasının Ege Denizine açılması üzerine korkuya düşen Fransızlar, Midilli’den alelacele çekildi ve dönüş esnasında Çuka Adası açıklarında fırtınaya kapılarak hepsi sulara gömüldüler Bu ol aydan sonra yüzyıllarca,

Fransız harp gemileri Türk sularında görünmediler Ancak Almanya İmparatoru 1519’da ölünce, Almanya İmparatorluğuna heveslenen Fransa Kralı Birinci François, Avrupa İmparatorluğuna seçilirse 3 yıl içinde Türkleri İstanbul’dan ve Avrupa’dan silip

çıkaracağını îlan etmeye başladı Ne var ki İmparatorluğa İspanya Kralı Beşinci Karl (Charles-Quint) seçildi Ne gariptir ki; Fransa Kralı Birinci François, 1525 yılında İspanya İmparatoru Şarlken ile Pavra’da yaptığı savaşta yenilip esir düşünce, esaretten kurtulabilmek ve Fransa’yı kurtarabilmek için üç yıl

içinde İstanbul’dan ve Avrupa’dan kovacağını îlan ettiği Osmanlı Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman Handan imdat istedi Ana Kraliçe Louis de Savore, muhteşem Osmanlı Sultanına, Kont Jean Frangioni’yi yardım istemek üzere gönderdi Yaralı bir annenin gözyaşlarını

dindirmesini rica eden mektubunda Kanûnî’ye şöyle yalvarıyordu:

“İspanya Kralı Şarlken, oğlum Fransuva’yı Pavi Muharebesinde tutup hapseyledi Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu Şarl’ın insaniyetine bırakmış idim Halbuki malûmunuz olan insaniyeti icra etmedikten başka, oğlumun hakkında hakaret dahî etmektedir İmdi Alemin musaddakı olan azamet ve

şanınız ile oğlumu düşmanımızın pençe-i kahrından halas ile ibraz-ı übbehet buyurmanızı zat-ı şahanenizden bilhassa niyaz ederim” Esir Fransız Kralı Birinci Fransuva’nın gönderdiği mektup da şöyle idi: “Dünyanın Cihad-ı mamuresinden birçok ülke ve biladın hakim ve padişahı ve bilcümle mazlumların

dadhanı olan Sultan-ı muazzam ve Hakan-ı mufahham hazretlerine arzım budur ki: Macaristan Kralı Birinci Ferdinand’ın üzerine hücum ettiğinizde, biz dahi himmet ve inayetinizle hapisten halas olup, İspanya Kralı Şarlken’in üzerine hücum edip, öcümüzü alırız Siz ki Şehinşah-ı celilüşşansınız, onun

hakkından gelinmeye inayet buyurulduğu halde, bundan böyle bende-i nîmetşinasınız olduğuna iştibah buyurulmıya” Kanûnî Sultan Süleyman Han, kendinden yardım bekleyenlere, Türk asalet ve mertliğini esirgemedi Birinci Fransuva’ya (François) şu mektubu gönderdi:

“…Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar rehberi, yeryüzü hükümdarlarının tacı, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Zülkadriyye’nin, Diyarbakır’ın, azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Mısır’ın, Mekke’nin, Medîne’nin, bütün Araplardan diyarının ki -ulu atalarımın kılıçlarının kuvveti ile

fethedilmişti- ve kendimin fetheylediğim nice diyarın sultan ve padişahı, Bayezîd Han oğlu Selim Han oğlu Sultan Süleyman Hanım Sen ki; Frençe vilayetinin kralıFrançesko’sun, huzûruma yarar ademin Fran Jan ile mektup gönderip,

bazı ağız Haberi de yollayarak memleketinize düşman girmiş olduğunu ve hapsedildiğinizi bildiriyorsunuz Kurtulmanız husûsunda benden inayet ve medet ve istida eyliyorsun Her ne ki demişsen benim huzûruma arz olundu Şimdi padişahlara sinmek ve hapis olmak caiz değildir

Gönlünüzü hoş tutun, kalbiniz kırılmasın Bizim ulu atalarımız daima düşmanı def ve memleketler feth için seferden uzak kalmamışlardır Ben de onların yolunu tutup memleketler, yalçın kaleler fethederek gece Gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır Cenab-ı Hak hayırlar nasip eylesin Durumu

ve haberleri ademinizden öğrenirsiniz” Kanûnî Sultan Süleyman Han bu mektubuyla üç maksat düşünüyordu: Birincisi kendinden yardım bekleyen kimseyi yardımsız bırakmamak, ikincisi Müslüman-Türk dünyasına bir bütün halinde saldıran

Hıristiyan aleminde bir gedik açmak, üçüncüsü Türklere düşmanca davranan Macarlara haddini bildirmek Nitekim Kanûnî Sultan Süleyman Han, hem Fransız kralını kurtarmak, hem de Macarlara haddini bildirmek için orduya hazırlık emrini verdi Sultan, Fransa kralına vaadini yerine getirdi

Kanûnî Sultan Süleyman Han, Türklere karşı daima birleşik hareket eden Avrupa’yı parçalamak ve Türk Hakimiyetini kabul ettirmek için Fransa’yı yaşatmak ve kalkındırmak gerektiğini görmüş, bu maksatla Fransa’ya Kapitülasyon denen bazı imtiyazlar tanımıştı Fransa da bu ticarî imtiyazlara

karşılık, Osmanlı himayesinde bir devlet olmayı kabul ediyor, her yıl muayyen bir vergi ve padişaha belirli hediyeler vermeyi taahhüt ediyordu Daha sonra Osmanlı donanmasının Fransız sahillerini koruması da kararlaştırılmıştı Antlaşma gereği olarak 1543 yılında Osmanlı donanması Toulon

limanında üslendi Nice Kalesini fethederek Fransa’ya teslim etti Ayrıca İspanya ve İtalya sahillerini de kontrol altına alarak Fransa’nın istiklalini sağlama aldı Fransa da, Osmanlı donanmasının bir kısım masraflarını karşılamak üzere Barbaros’a 800000 duka altın ödedi

Osmanlının Fransa’yı destekleme siyaseti, Kanûnî’den sonra da devam etti Osmanlının garantisi olmasaydı, Fransa’nın diğer güçlü Avrupa devletleri tarafından yutulması muhakkaktı Fransa, Osmanlıdan aldığı ticarî imtiyazlar ve İngiltere ile yaptığı ticarî antlaşmalarla güçlenmeye ve

kalkınmaya başladı Hatta Ondördüncü Louis zamanında Fransa, Avrupa’nın en kudretli krallıklarından biri oldu Bu durumda Türk-Fransız münasebetleri yeni bir safhaya girdi Ondördüncü Louis artık Osmanlıya ihtiyaç duymadığı için Osmanlının düşmanlarına, bu arada Girit’te savaşan Venedikliler’e

yardım etti İki devlet arasında başlayan soğukluk Fransa’nın 1664’te Cezayir’e tecavüz etmesiyle son haddini buldu Cezayir saldırıları, Cezayir yeniçeri ağası Şaban Ağa tarafından bertaraf edildi Fransa’nın, İstanbul’daki elçisi Laltaye-Ventelek, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşanın hakaretine

maruz kalarak Kapitülasyonlar uygulamadan kaldırıldı Fransız ticareti büyük zararlara uğradı Ondördüncü Louis, Osmanlı ile antlaşma mecbûriyetinde olduğunu anlayınca, İstanbul’dan bir Türk elçisi istedi Dîvan-ı Hümayun mağrur Fransa kralını tahkir için, dördüncü dereceden bir subay olan

Süleyman Ağayı gönderdi Süleyman Ağa, Fransa’da muhteşem törenlerle karşılandı Bu sırada Kandiye’de, Türklerle Fransızlar arasında çarpışmalar devam ediyordu Netîcede 24 Ağustos 1669’da Kandiye’den ayrılmak zorunda kaldılar Bir taraftan da Cezayir leventleri Fransa’ya

karşı 1662 ve 1669’da iki sefer yaparak Lyon, Marsilya ve Cöte d’Azur’ü taradılar Osmanlıya karşı olmanın zararlarını gören Ondördüncü Louis eski dostluğu kurmaya çalıştı Gönderdiği elçilere Dîvan-ı Hümayûnda değer verilmedi Elçilerin gayretleri sonuçsuz kaldı Buna

rağmen Ondördüncü Louis, Türklerle barıştığı ve ittifak yaptığına dair aslı olmayan îlanlar vererek Paris sokaklarında tellallar dolaştırdı Onun bu tutumu, muhalifleri ve Katolikler tarafından Türklere yaltaklanmak şeklinde değerlendirildi Fransa’nın gerek Girit’te, gerek Soint Gothard’da Osmanlının

düşmanları safında gayri resmî olarak savaşması, tepki ile karşılanmış, Türk leventleri Akdeniz sahillerinden başka, Atlas okyanusu sahillerini de abluka altına almışlardı 1681 yılında Cezayir donanması bir Fransız filosunu bozarak 29 gemiyi zaptetti Fransa’nın Türklere

karşı görevlendirdiği Amiral Buquenne bu saldırılara karşı koyamadı Bu sırada 9 Cezayir gemisinin Sakız Tersanesinde t Amir edildiğini Haber alan Amiral, Sakız limanını basarak, limandaki gemileri ve şehri bombaladı Bu tutum karşısında Osmanlı hükûmetinin tepkisi sert oldu Sadrazam Kara Mustafa

Paşa, Ondördüncü Louis’den şahsen tarziye ve tazminat vermesini istedi Aksi halde Fransa üzerine sefer açılacağını Fransız elçisine bildirdi Fransa Kralı büyük bir korkuya kapılarak, Bozoklu Mustafa Paşanın tesbit ettiği 60000 altın kuruş ve 4800000 (yani 960 kese) akça tazminatı ödedi

Ondördüncü Louis, kendisine çok ağır gelen bu harekete karşılık, Osmanlının Avrupa ile yaptığı ve bozgunlarla netîcelenen savaşlardan istifade ederek intikam almak istedi 1689 Temmuzunda 41 parçalık Fransız donanması Cezayir’e gelerek 16 gün kaleyi top ateşine tutmuşsa da, Mezomorta

Hüseyin Paşa, Fransızları çekilmeye mecbur etti Ancak Fransa’nın Avrupa harbine katılmasını önlemek isteyen Osmanlı idaresi, tutumunu yumuşatmış, kaldırılan kapitülasyonları tekrar iade ederek, Fransa’nın Osmanlı politikasında eski yerini almasını sağladı

On sekizinci yüzyılda Osmanlı, Avrupa politikasında Fransa’nın durumuna göre kendini ayarladı Bu arada karşılıklı kültürel temaslar ve antlaşmalar yapıldı Ancak 2 Temmuz 1798’de Napolyon’un İskenderiye’yi işgal etmesi ile münasebetler tekrar bozuldu Napolyon Bonaparte, 19 Mart 1799’da

Akka Kalesini kuşattı, fakat kale müdafii Cezzar Ahmed Paşa karşısında tutunamayıp 64 gün süren muhasarada askerinin yarısını zayiat vererek geri çekildi 25 haziran 1802’de Paris’te imzalanan bir antlaşma ile Türk-Fransız dostluğu tekrar kurulmaya çalışıldı

On dokuzuncu yüzyılda Fransız politikası, eski Yunan medeniyetine duyulan sempatinin garip bir tezahürü olarak Rum çetecilerinin desteklenmesi, buna rağmen Osmanlıya dost görünmek şeklinde devam etti 1870’ten sonra Türk-Fransız münasebetleri gittikçe gerilemiş, genellikle istismar emeline

dayanan Fransa siyaseti özellikle Sultan İkinci Abdülhamîd Han ve balkan Savaşlarından sonra Türk politikacıları tarafından kınanmış ve Fransa, Almanya, İngiltere hatta Rusya’dan sonra değer verilen bir devlet olmuştur Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına İttihat ve Terakkîcilerin hatalı siyaseti ile

katılınca, İngiltere veFransa ile savaş durumuna düşmüştü Fransa ve İngiltere daha savaşın başında boğazları ve İstanbul’u alarak Osmanlı Devletini saf dışı bırakmak istiyorlardı Bu maksatla Fransız ve İngiliz gemileri 19 Şubat 1915’te Çanakkale’ye

yüklendiler denizde ve karada yapılan müthiş savaşlarla Fransız ve İngilizler, Çanakkale’nin geçilemeyeceğini öğrenerek askerlerini geri çektiler Fakat 1918 yılında Osmanlının da içinde bulunduğu İttifak devletlerinin mağlûbiyeti kabul etmesiyle Kasım 1918’de Birinci Dünya Savaşı fiilen

sona erdi Osmanlı Devleti ise, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imzalayarak savaşı bıraktı Fransa, Mondros Mütarekesine dayanarak Güneydoğu Anadolu’da Antep, Urfa, Maraş gibi vilayetlerimizi işgal ederek çok ağır cinayetlerde bulundular Fakat mahalli halkın büyük direnişi

karşısında tutunamayıp, çekilmeyi ve Türk hükûmeti ile antlaşma yapmayı kabul ettiler Yeni Türk hükûmeti ile 20 Ekim 1921’de AnkaraAntlaşmasını yaparak Anadolu’dan çekildilerse de, bugünkü sınırlarımız içinde kalan Hatay, Fransızlar’ın işgali altında kaldı Türkiye ile Fransa arasında 30 Mayıs

1926’da Dostluk Sözleşmesi imzalandı 30 Haziran 1939’da yapılan Türk-Fransız Antlaşması ile Hatay’ın anavatana ilhakı kabul edildi Tarih boyunca Türk-Fransız ittifaklarını Fransızlar daima istismar etti Türkler her zaman ihanetle karşılaştılar

Fizikî Yapı
Fransa, Atlas Okyanusu ile Akdeniz arasında İber Yarımadasını Avrupa’ya bağlayan dar bir boğaza benzetilebilir Fazla yüksek bir ülke olmamasına rağmen bir dağ engelini andırır Ülke dahilinde yükseltiler ve düzlükler bir uyum içindedir

Eski kütleler birinci zamanda meydana gelmiş ve zamanın sonlarına Doğru genel şekillerini almışlardır Daha sonra çökmelere maruz kalmaları, bugünkü yükselti ve çukurlukları meydana çıkarmışlardır İlk zamanlarda meydana gelmiş olan yükseltiler; Bretanya bölgesindeki Armonik masifi, Belçika

sınırındaki Ardenler, Almanya sınırına yakın Vojlar ve ülkenin güneye yakın orta kesiminde Masif Santrali olup, Armonik masifinin en yüksek noktası 1424 m, Masif Santral’in ise 1886 metredir İspanya ile Fransa arasındaki sınırı teşkil etmekte olan 550 km uzunluğunda ve 50-120 km

genişliğinde olan Pireneler ve Alpler ikinci zamanda meydana gelmiş dağlardandır Pirenelerin en yüksek noktası (Fransa sınırları dahilindeki) Montcalm Doruğu 3080 m, Alplerin ise Avrupa’nın ve Fransa’nın en yüksek dağı Mont Blanc 4807 metredir

Fransa’nın kuzeyinde, Kuzey Avrupa’nın büyük düzlükleri biter ve Paris havzası başlar Eski platformlarla ve Manş Denizi ile çevrili olan Fransa’nın büyük kuzey parçası meydana gelir Bu parçadan çevreye doğru büyüklü küçüklü vadi yatakları yayılır Vadi yatakları deniz yakınlarında sona

erer Doğuda Corraine ve Campogne platolarını, Muselle ve Meuse nehirlerini birbiriden ayıran parçada kuzey parçasıdır Kuzeyde ve kuzeybatıda çökme sonucu kıvrılmış ve sonraları yıpranmış kireçli kabarıntılar, Bari Boulon kıyılarında biter Paris Havzası

Artois’te biter ki, burası aynı zamanda Flandre ve Henu ovalarının başlangıcıdır Paris Havzasının merkezine hakim olan kalkerli ovalar; Beauce, Valois ve Mrie Cote de ile de France tarafından çevrilmiştir Paris Havzası kenarında Avrupa’nın Masit

Temoinleri başlar Santral Hersiyon, doğuda Vojlar, yüksek tepelerin meydana getirdiği, balon de Gubevler ve Alsace kesikli eğim gösterir Lorraine’nin eğimi Alcase’nin eğimine rağmen daha tatlı bir meyile sahiptir Karadağ’ın batısında Paris Havzasının güneyinde ve Hersiyen tepelerinin bir parçası olarak bulunan

Masif Santral, Pirenelerin ve Alplerin arasında geniş bir alana yayılmış ve Fransa topraklarının 1/8’ini kaplamaktadır Geniş dalgalı ovalar görünümündedir normal yükseklikte bölgeleri geçit vermektedir Özellikle batıda Limousin bölgesinde Masif Santral çok daha basık durumdadır

Fransa’da nehirlerin birçoğu ulaşıma elverişli olup, kanallarla da birbirine bağlanmıştır Nehirlerin rejimleri, bulundukları bölgenin iklimi ile değişmekle birlikte, ülkenin yağışlı iklime sahip olması sebebiyle nehirlerde de düzgün bir rejim görülmektedir

Batıdaki ve kuzeydeki nehirler okyanus ikliminin bol yağışından, güneydeki nehirler ormanların vesîle oldukları yağıştan, doğudakiler ise yüksekte bulundukları için karların erimesi ile beslenmektedir Belli başlı nehirleri ve uzunlukları: Rhine (Ren) Nehri 1298 km (195 km Fransa dahilinde), Loire

(Luvar) Nehri 1012 km, Meuse Nehri 940 km, Seine Nehri 770 km, Garonne 647 km, Moselle 550 km, Marne 525 km, Dordogne 490 km, Lot 480 km, Saone 480 km, Doubs 430 km, Allier 400 km, Tarn 380 km, Vienne 370 km, Charente 350 km

Fransa’da coğrafî bakımından incelemeye değer pek göl bulunmamakla birlikte, ülkedeki belli göller ve yüzölçümleri şöyledir Leman Gölü 582 km2, Bouroet Gölü 44 km2, Lac de Grandliue 37 km2, Annercy Gölü 28 km2, Arguebelette Gölü 5 km2, Saint Polnt Gölü 4 km2

Fransa’nın batısında Atlas Okyanusu ve Manş Denizi kıyıları sığdır Yalnız Biskay Körfezine yaklaştıkça Atlas Okyanusu derinleşmekte olup yine de sığ bir kıyı sayılmaktadır Atlas Okyanusu kıyılarında, Girode Halicinden îtibaren kuzeye doğru körfezler, koylar ve haliçler

birbirini takib etmektedir Brest şehrinin doğusunda bulunan ve Bretanya Yarımadasının en uç noktası Saint Mathleu Burnundan doğuya dönen kıyılar (Manş Denizi kıyıları) aynı şekilde körfezler ve haliçlerle kaplıdır Bunlardan Saint Malo Körfezi ve Seine Körfezi en önemlileridir

Akdeniz kıyıları, Marsilya doğusu ve batısı olmak üzere iki ayrı karekter göstermektedir Marsilya’nın batısında kalan ve Creus burnuna kadar olan bölgenin denizi sığ, kara kesimi ise düşük rakımlıdır Fakat buna karşılık Marsilya’nın doğusundan îtibaren İtalya sınırına kadar olan bölge aynı ölçüde sığ

olmayıp, biraz derin olduğu gibi, karada da deniz kenarından hemen dağlar ve yükseltiler başlamaktadır Aynı zamanda bu kıyıların bir bölümü kayalıktır Fransa’nın güneşi en çok gören bölgesi ve deniz sahili en güzel olan yeri, Marsilya’nın doğusu olmaktadır

Fransa’da ovalar dağlar arasında geniş yer kaplarlar Manş Denizi kıyısındaki Belçika sınırı ile Akdeniz kıyısındaki İspanya sınırı arasındaki Doğrunun batısı ova, doğusu ise dağlık ve yayla sayılabilir Ülkedeki önemli ovalar, Paris Havzası, Akıtanya Havzası ve Rhone Havzasıdır

Paris Havzası, batısında Armonik Masiti, doğusunda Ardenler ve Vojlar, güneyinde ise Masif Santral tarafından çevrilmiştir Akıtanya Havzası, Masif Santral ve Pireneler arasında kalır Rhone Havzası ise Rhone Nehri ve kolları bölgesi olup, Alpler ve Masif Santral arasında kalmış bir vadidir Bu üç ova aynı zamanda Masif Santral etrafında biribirine bağlıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Fransa'nın Tarihçesi - Fransa Hakkında Bilgi

Eski 08-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fransa'nın Tarihçesi - Fransa Hakkında Bilgi



İklim ve Bitki Örtüsü
İklim bölgelere göre önemli farklılık göstermez Ülkede Akdeniz ve Okyanus iklimleri hakimdir Vadilerin iç kısımlara kadar uzaması, bu iklimlerin ülke geneline hakim olmasını sağlamaktadır Okyanus iklimi Bretagne (Bretanya) ve Normandie (Normandiya)nin karekteristik iklimi olmakla

beraber, ufak değişikliklerle bütün batı ve kuzey Fransa’da bu iklim hüküm sürer Bu iklimde yazlar serin, kışlar ılık, yağışlar her mevsime dağılmıştır İç bölgelere yaklaştıkça bu iklim kışlar biraz sert ve kar yağışlı, yazlar ise, yine ılık ve yağışlı bir hal alır Buralarda da yağış yine her mevsim devam eder

Fransa’da sıcaklık yılın en soğuk aylarında bile 0°C’nin üstündedir Ülkenin hiçbir yerinde yıllık yağış tutarı 500 milimetrenin altına düşmediği gibi, bir çok yerde bu rakam bir metrenin çok üstündedir Fakat ülkedeki bol yağış kuzey ve batının devamlı sisli ve kapalı olmasına sebeb olmaktadır

Bol yağış ormanların ve ağ açlık bölgelerin kolayca gelişimini sağlamıştır Doğudaki ağaçlık bölgelerde gürgen ve meşe cinsi ağaçlar hakim, Dağların eteklerinde, yamaçlarında köknar ve benzeri ağaçlar vardır Bağlar ve meyve ağaçları ancak eteklerde ve ovalardadır

Ormanlar en çok Coulon ve Sete şehirleri arasında kuzeye doğru büyük bir üçgen yapacak şekilde Rhone havzası boyunca devam eder Ağaçların cinsi de iklime uygun olarak meşegiller ve reçineli ağaçlardır Akdeniz’in tipik bitki örtüsü makiler daha çok batı kıyılarında olup, diğer bitkiler bölgeyi

paylaşmıştır Languedol bölgesinde önemli bağlar bulunmaktadır

Tabiî Kaynaklar
maden bakımından Fransa Avrupa’nın genel karakterindedir Her m adenin ve çıkan madenlerin yeterli ölçüde olduğu söylenemez Buna rağmen bazı madenleri kendine yetmekte hatta dışarı satmakta iken, bazılarını da dışarıdan almaktadır

Ardenler bölgesinde, Belçika’daki zengin kömür havzasının diğer bir yarısı bulunmakta ve Fransızlar tarafından işlenmektedir Masif Santral’ın kuzey doğusunda Monteau Les Mines bölgesinde zengin kömür yatakları vardır Creuzo, Saint-Etiente, Clermont-Ferrant bölgelerinde de kömür madenleri

bulunmaktadır Moruan Dağlarının güneydoğusunda Autun bölgesinde, Autun’un doğusunda Catedor civarında, Marsilya’nın kuzey doğusunda, Provence bölgesinde ve batıda Bordeduf’un güneyinde, Landlar bölgesinde linyit yatakları vardır Lorraine bölgesinde Avrupa’nın en zengin demir yatakları bulunur

Ayrıca Nantes ve Rennes şehirleri arasında, Normandiya’da Flers civarında da demir madeni çıkarılır Seli Nehri üzerinde Lacq’da ve Toulouse’un güney doğusundaki Muret civarında tabiî gaz elde edilmektedir Causses ve Proence’de boksit çıkarılmaktadır Biskay Körfezinde Bayonne yakınlarında

ve Larraine’de Nancy yakınlarında tuz elde edilmektedir Masif Santral ve Vande bölgesinde az miktarda uranyum elde edilir Diğer madenlerden çıkarılanlar var ise de önemsizdir

nüfus ve Sosyal Hayat
Fransa’nın nüfusu 57 milyon, nüfus yoğunluğu 104’tür Nüfus yoğunluğu çevresindeki ülkelere nazaran çok düşüktür Bu oran Belçika’da 200, İtalya’da 165, Hollanda’da ise 367’dir On dokuzuncu asrın başlarında Fransa, Almanya ve İngiltere’den çok daha kalabalıktı 1850 yılından

sonra doğum oranı birden düşüş gösterdi Buna paralel olarak nüfus oranı da düşmeye başladı Birinci Dünya Savaşındaki 1300000 kişilik kayıp, düşüş oranını körükledi Savaş sonrası artmaya başlayan nüfus, İkinci Dünya Savaşı ile tekrar düştü İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise nüfus ve doğum

oranında fazla değişiklik olmayıp sabit bir doğru izlemektedir On dokuzuncu asrın başında % 27,7 olan ölüm oranı, 1971’de % 10,7 düşmüştür Nüfûsun % 15’i 65 yaş üstü, % 20’si ise 20 yaş altındadır Fransız halkının ülke içindeki dağılımı çok dengesizdir Nüfus, sanayi ve maden bölgelerinde

yığılmaktadır Nüfûsun yaklaşık % 75’i şehirlerde yaşamaktadır En büyük yerleşme merkezi ve Fransa’nın başkenti olan Paris’in nüfûsu 10 milyondan fazladır Fransa’nın ikinci büyük şehri bir milyondan fazla nüfus ile Lyon’dur Diğer önemli şehirleri ise Marsilya, Lille-Roubaix-Tourcoing,

Bordeaux, Toulouse, Nantes, Rouin, Grenoble gibi şehirlerdir Fransa Katolik bir ülkedir Nüfûsun % 2’sini Protestanlar, % 1’ini ise Mûsevîler meydana getirmektedir Bundan başka çeşitli Afrika ülkelerinden gelmiş bir milyona yakın Müslüman vardır

eğitim, Millî eğitim Bakanlığının kontrolü altında yapılmakta olup, düzenli bir eğitim sistemi vardır 6-16 yaş arasında öğrenim mecbûrîdir ve parasızdır Halkın % 99’u okuma-yazma bilir Dili Fransızcadır

Siyasî Hayat
İkinci Dünya Savaşından sonra dördüncü defa Cumhûriyet îlan edilmiştir Günümüzde parlamenter Cumhûriyet rejimi ile idare edilir Parlamentosu, 577 üyeli millet Meclisi ve 317 üyeli Senatodan meydana gelir Millet meclisi üyeleri 5 yıllık bir süre için halk tarafından seçilir Senatörler ise millet

vekilleri ve belediye meclisleri tarafından 9 senede seçilir Cumhurbaşkanı yedi yılda bir halk tarafından seçilir Bakanlar kurulunu, yüksek kamu görevlilerini ve yargıçları atayan cumhurbaşkanı yönetimle ve yasalarla ilgili konularda halk oylamasına başvurma ve

meclisi fes etme yetkisine sahiptir Hükûmet hem cumhurmbaşkanına, hem parlamentoya karşı sorumludur Dış politika ve savunma gibi konularda da cumhurbaşkanının belirli bir ağırlığı vardır 1993’te yapılan seçimler sol partilerin hezimeti ile neticelendi On iki yıldır iktidarda olan sol partiler

büyük hayal kırıklığına uğradılar Sağ partilerin kurduğu koalisyon 484 milletvekilliği kazandı

Ekonomi

Tarım
Fransa bir tarım ülkesidir Topraklarının % 80’i tarıma elverişli olup halkın 2/3’ü bu sektörde çalışmaktadır Kereste ve ormancılıkla uğraşanlar bu orana dahildir Champagne bölgesinde Fransız tarım ürünlerinin 3/4’ü elde edilir Geri kalan kısmının büyük bölümü

Normandiya ve Bretanya bölgesinden elde edilir Rhöne Havzasının kuzey kesimlerinde Mısır üretimi yapılır Meyve ve şeker ham maddeleri tarımı, büyük şehirlere yakın bölgelerde yapılır Orta Akdeniz bölgesinde üretim çeşidi bakımından en zengin olan bölgedir Fransa’da en çok; buğday, arpa, Mısır, darı, Patates, şeker pancarı gibi ürünlerin yanında her türlü meyve ve sebze yetişir

Hayvancılık
Fransa’da 22 milyon civarında büyükbaş, 10 milyon civarında da küçükbaş hayvan beslenir Büyükbaş Hayvanlar, Artois, Bourbonne, Bourgogne, Chevenne, Gaskonya bölgelerinde ve Normandiya ve Bretanya’da beslenmektedir Küçükbaş hayvanlar özellikle Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bölgelerde, Pouince, Chevenne, Guyenne bölgesinde ve az miktarda kuzeyde Bary bölgesinde beslenir

Sanayi
Tarımdan sonra ikinci büyük sektör sanayi sektörüdür Büyük farklılıklar ve çeşitlilikler göstererek toplam millî üretimin % 50’si bu sektörden sağlanmaktadır Aktif halkın % 40’ı sanayi sektöründe çalışmaktadır enerji kaynakları sanayi için yeterli değildir Bu durum sanayide kömürün kullanılması ile telafi

edilmeye çalışılmaktadır petrol kaynaklarının yetersizliği petrol ithalatının miktarını artırmaktadır Petrol rafinerilerinin rafinaj kapasitesi 150 milyon ton civarındadır Lacq bölgesinde çıkarılan tabiî gaz bütün ülkeye

dağıtılmaktadır Termik kaynaklı elektriğin % 45’inin üzerinde bir miktar, Paris bölgesinde kullanılmaktadır Toplam 800 milyar kw-sa üzerinde olan Elektrik üretiminin % 60’ı termik, % 30’u hidrolik, % 10’u ise Nükleer enerji

santrallerinden elde edilir Ağır sanayinin geliştiği Fransa’da çok sayıda otomobil fabrikaları, tersaneler, hava araçları fabrikaları, büyük elektrik- Elektronik alet ve cihaz fabrikaları, kimya endüstrisi merkezleri, lastik fabrikaları, tekstil

fabrikaları gibi birçok fabrikalar çeşitli yerleşim yerlerine yayılmıştır Dış ülkelere sattığı malların başında otomobil, dokuma, silah, savaş uçakları, savaş gemileri, demir, buğday, süt ürünleri ve kimyevî maddeler gelir Dışarıdan ise petrol ve çeşitli hammaddeler alır

ulaşım bakımından çok ileri bir durumda olan Fransa’da demiryolu ve hava yolu çok gelişmiştir Bunlardan sonra karayolu ve deniz yolu gelmektedir Ülkenin her tarafı demiryolu ağı ile örülmüştür 804940 km civarında kara yolu vardır Otoyol 2000 km üzerindedir Demiryollarının uzunluğu ise,

36600 kilometredir Ülke içinde kanallarla ve nehirlerle su yolu taşımacılığı yapılır Kanalların ve nehirlerin taşıma uzunluğu 15000 kilometrenin üzerindedir Hava ulaşımı ülke içinde her tarafı sarmış, 100’ün üstünde ülke ile bağlantı kurulmuştur Başşehir

Paris’te 3 hava alanı vardır Bunun yanında deniz ulaşımı da gelişmiştir ve Fransa ticaret filosunun hacmi 10 milyon tona yakın olup, dünyada ilk on sıraya girer

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.