Prof. Dr. Sinsi
|
Adıge Cumhuriyeti İdari Bölümler
İdari bölümlerA Daha çok bilgi için: Adigey Cumhuriyeti İdari Yapısı
Adıge, iki kentsel alan, yani Maykop ve Adıgeysk kentsel alanlarıyla, yedi rayon birimine ayrılır
Adıge köyleri de bulunan Tahtamukay, Tevçejsk, Krasnogvardeysk, Şogenovski ve Koşehablski ile, ağırlıklı Rus nüfuslu Giaginski ve Maykopski rayonları
Kentsel alan ve rayonlar, kendi içlerinde okrug (bucak) denilen daha küçük idari birimlere ayrılırlar, köyler okrug içinde yer alırlar Bütün bu idari birimlerin kendi seçilmiş meclis ve yürütme komiteleri bulunur
Tarih
Adıgeler (Çerkesler), tarihöncesi çağlardan beri Kuzeybatı Kafkasya'da yaşamış olduğu kabul edilen bir halktır Adıge ataları için, Grek belgelerinde Sind ve Meot gibi adlar kullanılmıştır Bazı araştırmacılar da, Adigelerin Hattilerden türediğini kabul etmektedirler (bk Prof Ğış Nuh, "Adigece'nin temel sorunları-1", internet; ayrıca bk Ali Çurey, "Hatti Hititlerin Kökeni ve Çerkesler", Çiviyazıları Yayınevi) Adige destanı Nartlarda "Cırt", "Çıt", "Çınt" biçiminde geçen yer ve topluluk adlarıyla anılan halkların Sind ve Meotlar olduğu sanılmaktadır Ölü gömme kültüne (tapıncına) göre, Sind ve Meot varlığı M Ö 3 binyılına değin izlenebilmektedir Meotların ('Mıvıt'/'Ğ?Ñ?yÑ?1' ya da 'Ğ?Ñ?yÑ?1Ñ') Kimmerler ve İskitler ile ilişkileri bulunuyordu M Ö 8 -7 yüzyıllarda Adige-Grek ilişkileri başladı (bk Bestlenıye Asker, "Adigeler Greklere yardımcı oluyorlardı", internet) Grek belgelerinde Sind ve Meotların yazılarının bulunduğu yazılıdır;nitekim 1955'te, Adigey'de, arkeolojik kazılar sonucu Meot (Ğ?Ñ?yÑ?1Ñ; Adige) yazılı tabletleri bulunmuştur (bk Adigey-Ekonomi bölümü) M Ö 5 yüzyılda kurulu olduğu bilinen, ama daha öncesi hakkında yeterli bilgi bulunmayan, 4 yüzyıl ikinci yarısına değin yaşayan ve merkezi Sindika limanı olan Sindika Devleti kralları kendi adlarına sikke (madeni para) kestiriyorlardı M Ö 479'da Bosporos Krallığı'nın eline geçen ve yıkılan Sindika limanı yerinde Gorgippia (Anapa yerinde) adlı bir Grek kenti kuruldu Sindika Krallığı, M Ö 4 yüzyılda, dış, özellikle İskit saldırılarından korunma amacıyla, Bosporos kralı Levkon I döneminde (M Ö 349-348) komşu Bosporos Krallığı'na katıldı M Ö 3 yüzyılda ucuz Mısır buğdayının rekabetine dayanamayıp çöküş süreci içine giren Karadeniz kıyısındaki Grek "Bosporos Krallığı"nın zayıflaması, M S 2 yüzyılda beliren İskitlerin izleyicileri Sarmatlar, ayrıca batıdan kıyılara yönelen Gotlar ile kuzeydoğudan ve kuzeyden gelen ve 4 yüzyılda yoğunlaşan Hunların saldırıları sonucu, Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarındaki kentler yıkıldı ve kıyı ticareti de sona erdi, verimli topraklar ve otlaklar Hunlar'ın eline geçti Adıgeler ise, dağlara sığındılar
Hunların çekilmesinden (6 yüzyıl) sonra, Adıgeler Asya steplerinden gelen Avarların saldırıları ile karşılaştılar ve uzun bir süre kendilerine gelemediler Avarların çekilmesinden sonra, Adıgeler eski topraklarını geri aldılar, kuzeyde, bugünkü Ukrayna ve Kırım Yarımadası içlerine değin yayıldılar Halen, buralarda birçok yer Çerkes (Adıge) adları taşımaktadır Ancak, doğudan ve kuzeyden gelen Hazarlar, Kuzey Kafkasya topraklarının çoğunu ele geçirdiler Durumdan, yani Hazarlarla sürdürülen savaşlardan yararlanan Ruslar 10 yüzyılda Kerç Boğazı dolaylarında Tmutarakan Prensliği'ni kurdular, ama Prenslik 11 yüzyılda Adıgelerle Alanların bir bölümünün (Yaslar) birleşmesi sonucu ortadan kaldırıldı MS 2 yüzyılda beliren ve günümüz Osetler'inin ataları olarak kabul edilen İran asıllı Alanlar, Kuban Irmağı havzalarında yoğunlaşarak yayıldılar 11-13 yüzyıllarda Alanlar feodal bölünmeler içine girdiler ve eski güçlerini yitirdiler Bu dönemde Adıgelere Zykh (Ğ?NÑ?Ñ?) ve Kasog gibi adlar veriliyordu Daha sonra Bizans, Venedik ve Ceneviz ile ticari ilişkiler kuruldu, Ortodoks ve Katolik mezhepleri Adigeler arasında yayılmaya başladı Ama eski kentsel ve yazılı yaşama dönülemedi
1223'te Moğol saldırıları başladı ve bir Moğol-Kıpçak devleti olan Altın Orda Devleti kuruldu (1242-1501) Kuzey Kafkasya'daki düzlük alanlar Kıpçaklar'ın eline geçti Nitekim günümüzde Kuzey Kafkasya'da yaşayan Kumuk ve Nogaylar ile Balkar ve Karaçay toplulukları, bu akınlar sonucu şimdiki yerlerine yerleşmiş olmalılar, nitekim bu topluluklar halen Kıpçak lehçelerinde konuşmaktadırlar 1395'te Timur'un saldırıları ile karşılaşıldı ve giderek Altın Orda da parçalandı Parçalanma sonucu, Altın Orda yerinde, komşu devletler olarak Kırım Hanlığı (1426-1783) ile İdil Irmağı güneyinde ve Hazar Denizi'nin kuzeybatı yörelerinde Astrahan Hanlığı (1466-1556) oluştu Bu arada Kuban Irmağı kuzeyindeki topraklar da 13-15 yüzyıllar boyunca Adıgeler tarafından giderek ve büyük çapta Tatarlar lehine terk edildi ve Orta Kafkaslar'da şimdiki Kabartay bölgesi ya da Kabardiya oluştu Dört büyük derebeyi ailesi (pşı) ve bunların vasalları tarafından yönetilen Kabardiya, 1556'da Astrahan Hanlığı'nın Rusya tarafından ortadan kaldırılması ve Rusya ile sınırdaş olunması sonucu, Kırım egemenliğinden çıktı ve 1557'de Rus koruması (egemenliği) altına girdi
Kabardiya'nın 1557'de Rus koruması altına girmiş olması olayı, bugünkü Kabardey-Balkar Cumhuriyeti ile yetinilmeyerek,tarihsel anlamda bir ilgisi bulunmayan, 1864 yılına değin bağımsızlığını sürdürmüş olan şimdiki Adigey ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'ni de kapsayan, ama aynen bu iki yöre (region) gibi, en az birer bölümü ile, o zamanki tarihsel Çerkesya sınırları içinde bulunan Krasnodar Kray ve Stavropol Krayı ise dışarıda bırakan ilginç bir resmi uygulamayla, "Adıgelerin Rusya'ya katılmalarının 450 yılı" biçiminde 2007 yılı boyunca kutlanmıştır Ayrıca, kutlama programı çerçevesinde, Nalçik'te anıt heykeli dikili olan, Müslüman Kabartay büyük derebeyi (pşı) Temrıko İdar'ın kızı iken, 1561'de Moskova'da bir kilisede vaftiz edilip Mariya adını alan ve ikinci karısı olmak üzere ilk Rus çarı IV İvan'a (Korkunç İvan; 1530-1584) nikahlanan, Rus-Kabartay dostluğunu simgeleyen Goşevnay İdar (1544-1569) ve Rusya'nın genişleme sürecinde görev almış ve etkili katkılarda bulunmuş olan çok sayıda Kabartay soylusu (komutan ve devlet adamı) da anılmıştır Bu arada Kabartay-Balkarya'nın kurucu ortağı olan Balkar halkı, 1557'de Rusya'ya katılmadıkları, 1827 yılına değin egemen bir halk ve bölge olarak kaldıkları gerekçesiyle, sözkonusu 450 yıl kutlamalarına katılmamıştır
Adıgelerin ikiye ayrılması
1557 sonrasında Adıgeler, Rus korumasındaki Kabartaylar; Osmanlı İmparatorluğu ve onun korumasındaki Kırım Hanlığı ile fiilen bir dayanışma içinde ve Rus yönetimi dışında olan bağımsız Çerkesya Adıgeleri biçiminde ikiye ayrılmış oldular Adıge dili de batı ya da asıl Adigece ve doğu ya da Kabartayca biçiminde iki kola ayrıldı Bu iki kol arasındaki uzaklaşma, sözgelişi Türkçe örneğini bir ölçü olarak alırsak, Azerice'ye göre daha fazla, Özbekçe'ye göre daha azdır denilebilir
1739 Belgrad Antlaşması gereğince Büyük ve Küçük Kabartay bölgeleri, Osmanlı ve Rus etki alanları arasında tarafsız bölgeler olarak kabul edildiler Ama Osmanlıların istediği sonuç elde edilemedi, Kabartay derebeyleri Ruslarla işbirliğine devam ettiler 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı boyunca, Osmanlılar, Kabartay müttefiklerinin yardımıyla Orta Kafkaslar'daki stratejik dağ geçitleri üzerinde üstünlük ve kontrol kurmuş olan Rusları Kuzey Kafkasya'dan uzaklaştırmayı denediler Ancak Türkleri ağır bir biçimde yenen Ruslar Kırım (1771), Kabartay ve Kuzey Osetya'da denetim kurdular,ardından bir araba yolu da inşa ederek, ilk kez Daryal Geçidini geçtiler; Güney Kafkasya'ya giren Ruslar, Gürcü müttefikleri ile birlikte Osmanlı korumasındaki İmereti Krallığı (Açıkbaş) başkenti Kutaisi'yi ele geçirdiler ve Türkleri kıyıya doğru sürerek, Poti Kalesinde kuşatma altına aldılar Sonuç olarak, denge Ruslar lehine, Türk, Kırım, Adıge ve Kuzey Kafkasya halkları aleyhine bozulmuş oldu 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonucu, Kabartay bölgesi, Kuzey Osetya ile birlikte Rusya'ya ilhak edildi Burada Ruslar, 1739'dan beri birer bağımsız bölge olan bu bölgeleri, Kırım Hanlığı'ndan "alarak" ilhak ettiler (bk Ashad Ç'ırğ, "Tehlike Kuzeyden Geliyordu", internet) Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı korumasına da son verildi, Kırım Hanlığı bağımsız ülke sayıldıysa da, burası fiilen Rusların denetimine girmiş oldu ve bir süre sonra da Rusya'ya ilhak edildi (1783)
Ruslar 1783'te Kırım Hanlığı'nı, bu arada Kuban Irmağı'nın kuzeyinde, Azak Denizi'nin doğusundaki Taman Yarımadası'nı, Kuban ve Yeya ırmakları arasındaki Kırım topraklarını ilhak ettiler Kuban Irmağı kuzeyi topraklarını 1783 yazı içinde, etnik temizlik ve soykırım uygulayarak, Nogaylar ile Adigeler'den tamamıyla temizlediler, Kuban Irmağı üzerindeki topraklar 10 yıl boş (sivil yerleşime kapalı) tutulduktan sonra, 1792-1793 yıllarında Rus Kazaklarının yerleşimine tahsis edildi 
Rusların Adıgey'i karadan kuşatması ve Osmanlı-Çerkes ittifakı
Ruslar, 1774'ten sonra, Kuban'ın güney havzası ile Karadeniz kıyılarına yayılmış olan Adıgeleri ya da onların ülkesi olan Adıgey'i (Çerkesya'yı), kıyı ve güneydeki Osmanlı korumasındaki topraklar (Abhazya ve Gürcü toprakları) dışında, üzerinde askeri kale, karakol ve gözetleme kuleleri bulunan müstahkem hatlarla çevirerek kuşatma altına aldılar Zor bir durumla karşılaşan Adıgeler Osmanlı'dan yardım ve ittifak talebinde bulundular: Osmanlılar Adıgelere yardım ve kendi savunma politikaları gereği Ferah Ali Paşa'yı Soğucak Muhafızlığına (Gelencik) atadılar 1781'de, Fransız mühendislerinin de yardımıyla, bir Osmanlı garnizonunun yerleştirildiği Anapa kalesinin inşaatı başlatıldı ve Ferah Ali Paşa, Anapa Muhafızı (Askeri Vali) oldu
Anapa 1828 yılı Rus işgaline değin, Çerkesya'nın da başkenti konumundaydı Çerkesya'yı oluşturan 12 bölgenin (eyalet) yerel meclislerince seçilen temsilciler Anapa'ya gönderilir ve onlar aracılığıyla önemli kararlar alınırdı Kentte Osmanlı bayrağı yanında Adigelerin bayrağı da dalgalanırdı Diplomatik, idari ve askeri işler Anapa'dan yürütülüyordu Dış ülkelere gönderilecek elçiler, bölge askeri komutanları ile yargıçların seçilmesi yanında, savaş zamanında ve gerektiğinde, Hakim denilen ve sınırsız yetkilerle donanmış bir önder de (hem yönetici ve hem de üst komutan) belirleniyordu
1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Temmuz 1791'de Anapa ve bu kaleye sığınmış bulunan ve Adıge Ordusu Başkomutanlığına (Hakim) getirilmiş olan İmam Mansur Rusların eline geçti, ama 1792 Yaş Antlaşması ile Anapa Osmanlılara geri verildi
1801'de Kartlı ve Kaheti Krallığı (Doğu Gürcistan) toprakları Rusya'ya ilhak edildi 1806 yılından başlayarak, Osmanlı korumasındaki İmereti Krallığı ve Mingrel Prensliği toprakları Rusya'ya ilhak edildi Bu arada Karadeniz kıyısında Sohum Kalesi merkezli ve Osmanlı korumasında olan Abhaz Prensliği ise,Osmanlılar'dan ayrıldı ve bir antlaşma ile Rus koruması altına girdi (Abhaz yazarı Hayri Ersoy'a göre, Abhaz Prensliği'nin nüfusu 1858'de 94 023 idi,bk H Ersoy,Dili,Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler,İstanbul,1993,s 44) Bütün bu oluşumlar 1812 Bükreş Antlaşması'yla da kalıcılaştı, ayrıca 1813 Gülistan Antlaşması'yla da İran Dağıstan'nın tamamı ile şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuzeyi üzerinde Rus egemenliğini tanıdı Böylece Rusya Güney Kafkasya'ya kalıcı olarak yerleşmiş oldu
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Nisan 1807'de Anapa yeniden Rusların eline geçti Ama 1812 Bükreş Antlaşması'na göre Anapa, Osmanlılara geri verildi, ayrıca kuzeydeki Kuban Irmağı ile daha güneydeki Bzıb Irmağı (Pitsunda) arasındaki Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarının denetimi de Osmanlılara verildi; Bzıb Irmağı ile Rioni Irmağı (Poti) arasındaki Karadeniz kıyılarının,bu arada Bzıb Irmağı ile İngur Irmağı arasında bulunan ve 1810'da bir antlaşmayla Rusya korumasını benimsemiş olan Abhazya Prensliği kıyılarının denetimi de Ruslara bırakıldı
Böylece, 1792 Yaş Antlaşması ile Rusya tarafından temelleri atılan planlı bir yayılmacı strateji izleyen Rus diplomasisi, uluslararası hukuka göre bağımsız bir ülke olan Çerkesya'nın ele geçirilebilmesi için, tıpkı 1774'te Kabartay topraklarının hileli yollarla ilhakı olayında olduğu gibi, ileriye yönelik siyasal bir alt yapı oluşturmaya çalışıyordu Çerkesya kıyı denetiminin Osmanlı Devleti'ne bırakılmış olması da, Rusya'nın 50-100 yıllık süreçlere yayılarak geliştirilen yayılmacı politikalarını perçinlemeyi amaçlayan süreçlerden biri olmalıdır Sonuç olarak, Çerkesya, artık bağımsız bir ülke olarak değil, ileride Osmanlı Devleti'nden bir antlaşmayla, yani "hukuka" uygun olarak alınmış bir toprak parçası imiş gibi gösterilebilecek ve tepkiler geçiştirilebilecekti Bu da Rusların ne denli ileri görüşlü, hesaplı, uzun vadeli ve sabırlı bir diplomasi yürütmekte olduklarını göstermektedir
Anapa, 1828'de kuşatma altına alındı, 12 Haziran 1828'de kesin olarak Rusların eline geçti 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan 1829 Edirne Antlaşması ile, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıb) Irmağı ağzına ya da Pitsunda'ya dek uzanan ve Osmanlılarca yerine getirilen Çerkesya kıyılarının denetimi, Osmanlı Devleti tarafından Ruslara devredildi Böylece Çerkesya,haksız ve hileli bir antlaşma ve diplomasi oyunuyla, sıradan bir Rusya "toprağı" imiş gibi, Ruslarca dünyaya tanıtılmaya başlandı Bu durum Karl Marx başta olmak üzere, dönemin demokrat çevrelerince kınanmış, Çerkeslere destek çağrıları yapılmıştır Ancak bu gibi sivil kesim çağrıları durumu değiştirememiştir Sonuç olarak Poti limanı kuzeyindeki tüm Doğu Karadeniz kıyılarında kesin bir Rusya denetimi kurulmuş oldu
Rusların Adıgey'i karadan ve denizden kuşatması
Ruslar, 1829 Edirne Antlaşması gereğince, Ruslar Adıgelerden boyun eğmelerini istediler, ama Adigeler, bağımsız olduklarını, Osmanlıların kendilerini Rusya'ya terk etme yetkilerinin bulunmadığını öne sürerek, boyun eğmeyi kabul etmediler Bunun üzerine Kafkasya Valisi General Paskeviç, Adigelere boyun eğdirmek için bir plan hazırladı Buna göre kuzeydeki Rus kalesi Anapa'dan güneydeki Rus kalesi Sohum'a kadar uzanacak olan bir "Karadeniz Kıyı Hattı" ile,bir Rus deniz üssü olacak olan Gelencik limanından başlayıp ülke içinden geçecek ve Adıgelerin bir bölümünü ana Çerkes nüfusundan ayırarak Yekaterinodar'ın (Krasnodar) batısındaki Olginski köprü karakoluna uzanacak olan "Gelencik Hattı"nı kurma kararı aldı Böylece bölünmüş olacak Çerkeslerin dış dünya ile olan ilişkileri kesilmiş olacak ve boyun eğmeleri sağlanacaktı Ancak, hesapta olmayan bir biçimde 1830'da İmam Gazi Muhammed önderliğinde Dağıstan ve Çeçenya'da büyük bir Müslüman ayaklanması baş gösterdi, binlerce Dağıstanlı ve Çeçen mücahit Rus mevzilerine saldırdı Ayrıca Polonya'da da Rusya karşıtı büyük bir ayaklanma oldu General Paskeviç, ayaklanmayı bastırması için 1831'de Polonya'ya gönderildi Bu iki nedenle Çerkesya'daki müstahkem hatlar kurulması işi, ertelenmiş oldu Gazi Molla sanı verilen İmam Gazi Muhammed, 1832'de öldürüldü, yerine seçilen İmam Hamzat'ın da öldürülmesi üzerine, 1834'te Şamil, Dağıstan ve Çeçenya Müslümanlarının İmamı (Dini Devlet Başkanı) olarak direnişin başına geçti
İmam Şamil, üslendiği Dağıstan'daki Ahulgoh kalesinin düşmesi üzerine (1837) Çeçenya'ya kaçtı Şamil'in yenilmiş olması üzerine, Ruslar, hat inşaatlarını yeniden başlattılar 1837-1839 yıllarında hatların inşaatı tamamlandı Çerkeslerin dış dünya ile olan bütün bağlantıları kesilmiş oldu Adıgeler, ayrıca, dört bir yandan saldırıya geçen Ruslarla aralıksız çarpışıyrlardı Ruslar, doğudan batıya doğru ilerlediler, Kuban'ın ana kolundan, daha batıda bulunan ve Kuban'ın bir kolu olan Laba Irmağına ulaştılar;ele geçirdikleri bu yerleri, yani Kuban-Laba ırmakları arasındaki "Base Ovası"
denilen geniş ve bitek yerlerde yaşayan yerli halkı katliam ve etnik temizlikten geçirdiler,köyleri ateşe verdiler ve bu bölgeye, stanitsalar (Kazak köyleri) kurarak *****lı Kazakları yerleştirdiler Base Ovasındaki Adıgelerin ve güneydeki dağlarda yaşayan Abazaların (Abazin) kalıntılarını da Küçük ve Büyük Zelençuk ırmakları vadilerine sürerek, hapsedecek bir biçimde oralara yerleştirdiler Vadi çıkışlarında Rus askeri kale ve stanitsaları kuruldu,birbirine kapalı olan bu vadilere yerleştirilen nüfus sıkı bir denetim altına alındı Bu nüfus, 1774'ten beri Rus yönetiminde olan Kabardiya'dan getirilen Kabartay göçmenlerle harmanlanarak uysallaştırılmaya çalışıldı (Bu bölgede şimdi RF'ye bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti bulunmaktadır)
Öte yandan 1839'u 1840'a bağlayan kış mevsimini yarı aç ve perişan bir halde geçiren Adıgeler, bazı ajanların, Rus kale ve karakollarına saldırıya geçilmesi durumunda "Türk ve İngiliz yardımlarının mutlaka geleceği" biçimindeki boş sözlerinin etkisinde kalarak, 1840 yılı ilkbaharında, ilkel *****larıyla toplu bir halde karşı saldırıya geçerek hatları yıktılar ve bazı kaleleri ele geçirdiler Rusların takviye almaları, bu arada bekledikleri dış yardımların da gelmemesi üzerine düş kırıklığına uğrdaılar,saldırılarını durdurup savunmaya çekildiler
Adıgelerin 1840 yılındaki yarım kalmış başarılarını bir zafer olarak algılayıp moral bulan ve yeniden güç kazanan İmam Şamil Çeçenya ve Dağıstan'da savaşı yeniden başlattı Bu arada savunmada olan Adıgelerin yeniden saldırıya geçmelerini sağlamak ve şeriatı yaymak üzere naip denilen vekillerini,temsilci olarak Çerkesya'ya göndermeye başladı,ancak ilk naipler başarılı olamadılar Geleneksel (eski demokratik toplum) ilişkilerin ağır bastığı ve Hanefi mezhebine mensup olan Çerkesya'da, Çeçenya ve Dağıstan'daki gibi Şafii İslam hukuku (şeriat) iyi karşılanmadı 1846'da İmam Şamil, Çerkesya ile Çeçenya'yı ayıran Kabardiya'yı yanına alıp Çerkesya'daki Adıgelerle birleşmeyi denedi,böylece direnişi Kuzey Kafkasya Müslümanları boyutuna yaymak istemişti,ancak Ruslardan çekinen ve çıkar ilişkileri bastıran Kabartay derebeyleri (pşı), Şamil'in safına katılmayı göze alamadılar, vadi çıkışlarına *****lı müfrezeler yerleştirerek köylülerin Şamil'e katılmalarının önünü kestiler Ruslar 1774'teki ilhak ile birlkte Kabartaylara,özellikle beylere (pşı) geniş tarım toprakları bırakmışlardı, ayrıca bunların feodal haklarını/hukukunu da tanımışlardı Kabardiya'daki başarısızlık üzerine, İmam Şamil, genç ve yetenekli naiplerinden Muhammed Emin'i, 1848'de, temsilcisi olarak, Çerkesya'daki Adıgelerin arasına gönderdi Naib, İmam Şamil'in derebeyliğini ve köleliliği yok ederek hüküm sürdüğü Dağıstan ve Çeçenya bölgelerinde gerçekleştirmiş olduğu şeriata dayalı toplumsal eşitliği Çerkesya'da gerçekleştiremedi, karşısında bir dizi güçlük ve engel belirdi Şafii Müslümanlar olan Çeçen ve Dağıstanlıların aksine Hanefi Müslümanlar olan Adıgelerde toprak mülkiyetinden de güç alan etkili bir din adamları örgütlenmesi (şeyhlik ve tarikat kurumları) yoktu Bu nedenle din adamlarının ekonomik ve idari gücü çok zayıftı Çerkesya'da geleneksel/laik demokratik kurumlar
yanında,yer yer bir derebeyi düzeni de vardı Bjeduğ,K'emguy ve Besleney gibi topluluklarda feodalizm/yerel beylik düzeni geçerliydi Adıgelerin birçoğu köle ve soyluluğun genetik ve tanrısal bir kaynağa dayandığına inanıyor,kökü derinlerde olan bu çağdışı anlayışı,İslam dini bile ortadan kaldıramıyordu Derebeyi ve zengin/egemen sınıfların desteğini yitirmekten çekinen Naib, ciddi ve geniş reformlar yapmayı göze alamadı,sonuç olarak sınırlı bir destek sağlayabildi,bu arada çelişik uzlaşma yollarını, baskı ve *****ü de denedi, bir K'emguy derebeyinin kızını çok eşli haremine aldı Ama bu yeni evlilik ve çelişik hareketleri yoksul köylülerin uzaklaşmasına, kölelerin de özgürlük umutlarını yiirmelerine yol açtı O sıralarda Karadeniz kıyısında,Soçi yöresinde yaşayan Vıbıhların dörtte bir kadarı köleydi, Abadzehler arasında da çok sayıda köle vardı,köleler baskı ve sömürü altındaydı,ayrıca Osmanlı pazarlarına yönelik esir/köle ticareti vardı Kölelerin özgürleştirilememiş olması, bu insanların savaşa seferber edilmeleri fırsatını yok etti Bunun yol açtığı yıkım ve zararlar ileride daha da net olarak görülecekti
Naib'in şeriata dayalı devlet yapılanması ve saldırı politikası, halkın tepkilerine yol açtı Naib 1851'de Ruslar karşısında yenilgiye uğradı Giderek Naib'e destek, Abadzehlerle sınırlı bir düzeye düştü;demokratik bir yaşama alışkın olan Şapsığlar ve diğer topluluklar,düzenbaz ve güvenilmez bir kişi olarak algıladkları Naib'in otoritesini benimsemeyi reddettiler, şeriat mahkemesi binalarını yaktılar ve Naib yanlısı din adamlarını ve kadıları (yargıçları) bölgelerinden kovdular Bu yeni bölünme ve kaos, ayrıca Şamil tarafından desteklenen Naib'in Rus mevzilerine yönelik saldırı politikası, savunmaya dayalı genel Adıge stratejisini de zayıflattı Saldırılar, daha sert Rus misillemelerine yol açtığı gibi, Rus savaş şahinlerinin elini daha da güçlendirdi, barışçı bir toplum olan Çerkeslerin "kötü", "haydut" ve "saldırgan kişiler" oldukları biçiminde, yalana dayanan bir Rus kampanya ve dezenformasyonu/yanlış bilgilendirmesi ile Rus kamuoyu da yanıltıldı
Kırım Savaşı sonrasında Adıgelerin terk edilmesi
Adıgeler 1853-56 Kırım Savaşı'na fiilen katılmadılar, çünkü Adıgeler Müttefikler tarafından bağımsız bir öğe (siyasal birim ya da devlet) olarak değil, Osmanlı Devleti'nin "Kafkasya Genel Valiliği"ne bağlı, "Çerkesya Askeri Valiliği" kapsamında ele alınmak istendiler Bu yaklaşım biçimi, düş kırıklığına yol açtı, Adıgelerin Müttefiklere olan güvenini sarstı Osmanlı yönetimince İmam Şamil "Kafkasya Genel Valisi" olarak ilan edildi, eski bir Rus subayı olan Natuhay asıllı Seferbey Zaneko, Osmanlılarca Sefer Paşa (ölm 1858) adıyla Çerkesya Askeri Valiliğine atandı, ama Rus generalleri gibi Osmanlı paşalarını da istemeyen Şapsığlar, Sefer Paşa'yı ve Osmanlı egemenliğini tanımadılar Ayrıca Müttefik çıkartmasının Ruslarla savaş içinde olan Çerkesya yerine,Kırım'a yapılmış olmasını hoş karşılamadılar Bu ve benzeri gelişmeler Adıgeleri küstürdü Müttefik stratejisi Karadeniz'deki Rus donanmasını ve deniz üslerini yok etmek,Akdeniz'e doğru bir Rus yayılmasını önlemek ve Osmanlı Devleti toprak bütünlüğünü koruma altına almak gibi amaçlarla sınırlıydı ve doğrudan Adıgelere yardımı amaçlamıyordu Adıgeler bu konsept içinde, süvari birlikleri halinde ve Osmanlı tertibinde bir yan unsur olarak kullanılmak ve cepheye sürülmek isteniyor, ama kendilerine bir güvence verilmiyordu Beklentileri karşılanmayan Adıgeler, bu biçimde kullanılmayı kabul etmediler
Bütün bu olumsuz durumlara karşın,Adıgeler,İmam Şamil'inki gibi ve durum gereği,Rusların Kafkasya'daki birliklerinin önemli bir bölümünü,neredeyse yarısını cepheye sürmelerini engellemiş ve Müttefikler'e (İngiliz,Fransız ve Osmanlılar'a) dolaylı da olsa,büyük bir destek sağlamış oldular
Müttefikler Rusları barışa zorlamak için 1855'te Çerkesya kıyılarına da askeri çıkartma yaparak Taman Yarımadasının bir bölümünü ele geçirip "Çerkesya Valisi" Sefer Paşa'ya (Zaneko) jest anlamında destek çıktılar ve Rusları Yekaterinodar'a (bugün Krasnodar) doğru geri çekilmek zorunda bıraktılar Ancak bu tamamlanmamış harekat,yarar yerine zarar getirecek;katı Rus nefret ve düşmanlığının Adıgeler aleyhinde yoğunlaşmasına ve faturanın Çerkeslere kesilmesine neden olacaktı Çerkesya'da bunlar olurken,öte yandan Osmanlı birlikleri Güney Kafkasya'da üstüste yenilmiş, Kars Kalesi de Ruslara teslim olmuştu 1856 Paris Antlaşması,ele geçirilen yerleri karşılıklı olarak geri verme,Karadeniz'i Rus donanma ve üslerinden arındırma ve Osmanlı Devleti'ni büyük devletlerden sayıp koruma altına alma koşullarıyla imzalandı Böylece 1829 Edirne Antlaşması hükümleri,Adigeler aleyhine, Müttefiklerce üstü kapalı onaylanmış,egemen Çerkesya,resmen bir "Rus toprağı" olarak tanınmış oldu Antlaşma gereği Müttefikler Kafkasya/Çerkesya ve Kırım'ı tahliye ettiler
Bu arada Rus makamları,Karadeniz yoluyla Batı dünyasına açık bir bölge ve büyük nüfuslu (2 milyon) bir halk olan Adıgelerden kurtulma yollarını düşünmeye başladılar 1857'de Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin,Adıgelerin bir bölümünün (Karadeniz kıyılarında yaşayan Çerkeslerin) kuzeydeki Don Irmağı havzasına sürülmesi biçiminde gizli bir rapor hazırlayıp,üstü Kont Baryatinski'ye sundu (1857),ama Rusya'daki diğer Müslümanların tepkilerinden çekinen Rus makamları Milyutin'in önerisini sakıncalı bulup uygulamaktan kaçındılar Bu arada bazı Rus komutanlar,örneğin General Filipson,Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Osmanlılarla ticaretine izin verilmesi halinde,Adıgelerle barışın sağlanabileceğini öne sürdü Ama General Nikolay Yevdokimov,bu görüşe karşı çıktı Onun görüşüne göre dağlardaki Adigeleri isterlerse düzlüklere yerleştirmek ya da Türkiye'ye sürmek,Adigelerden boşaltılacak olan yerlere de Kazakları yerleştirmek gerekiyordu,böylece Karadeniz kıyıları güvence altına alınacak ve ebedi olarak Ruslaştırılmış olacaktı Çar II Aleksandr,General Yevdokimov'un önerisini onayladı (1960;Bkz Prof Dr Ç'ırğ Ashad,"Meclis Özgürlüğün Mücadelecisiydi",internet) Sürgün kararı,henüz boyun eğmemiş olan Karadeniz kıyısındaki Çerkesleri (Şapsığ,Vıbıh,vb) ve boyun eğmiş olan Natuhayları kapsamına alıyordu Buralarda yaşayalar topraklarından çıkrılıp Türkiye'ye gönderilecekler ya da isterlerse,ki pratikte bu pek mümkün olamayacaktı,daha doğudaki,Rus yönetimindeki düzlük alanlara yerleştirileceklerdi 1861'de,1859'da boyun eğmiş olan Abadzehler de sürgün kararı kapsamı içine alındılar
Ruslar önce,doğudaki İmam Şamil'in üzerine yürüdüler:6 Eylül 1859'da İmam Şamil,Dağıstan Gunib'de Mareşal Kont Baryatinski'ye teslim oldu, ardından Çerkesya'daki naibi Muhammed Emin de,Abadzehlerle birlikte,Ruslarla bir anlaşmaya vararak direnişten vazgeçti (2 Aralık 1859) Artık Rusya'nın tek hedefi,henüz boyun eğmemiş Adıgeler idi Bu arada Rus birlikleri de doğudan Çerkesya'ya doğru kaydırılmaktaydı: 1859'da sınır,yani Laba ve Kuban ırmağı solundaki yerlerde barınan yarı feodal Adıge toplulukları (Bjeduğ,K'emguy,Besleney,Mahoş,Yegerukay,Kuban Kabartay,Hatukuay,Mamhığ,Şahgiray,vb) ve en son olarak da demokratik Abadzehler Rus yönetimine alındılar (2 Aralık 1859) Ocak 1860'da,kıyıda (Anapa yöresinde) yaşayan ve kuşatma içine alınmış olan 240 bin nüfuslu demokratik Natuhay topluluğu da Ruslara boyun eğdi

Adıgelerin Osmanlı İmparatorluğu'na sürülmeleri kararı
Ruslar 1859'da boyun eğmiş olan 260 bin nüfuslu Abadzehleri,2 Aralık 1859 tarihli anlaşmayı bozarak,Şapsığlar ve Vıbıhlar yanında,1861'de etnik temizlik kuşağı içine aldılar ve Abadzehlere saldırdılar Bunun üzerine,Abadzehler, Şapsığ (300 bin) ve Vıbıh (100 bin) bölgelerindeki direnişe katılma kararı aldılar,savunma amacıyla ve Vıbıh bölgesinde 1861 yılında ortak bir merkezi yönetim altında birleştiler ve merkezi,Ruslardan uzaktaki "Saçe" (Soçi) yakınlarında olmak üzere bir Çerkes Ulusal Meclisi ve bir federal yönetim oluşturdular,ama Ruslar kıyıdan gizli bir çıkartma yaparak ve deniz komandolarını göndererek Meclis binasını ateşe verip yaktılar Adıge yönetimi temsilcileri,Eylül 1861'de,Maykop yakınına,Hamketi'ye gelen Çar II Aleksandr'dan "sürülmemeleri" koşuluyla görüşme ve barış talebinde bulundular,ama gerçekçi bir diplomasi de yürütemediler;Adigeler,bir uzlaşma için "Topraklarında yol,kale ve istihkam yapılmaması,stanitsalar (*****lı Rus Kazak köyü) kurulmaması" gibi Rusların kabul edemeyeceği koşullar öne sürdüler Sonuç olarak Çar,Adıgelerin koşullarını,"Ya Osmanlı'ya göç edin ya da Kuban boylarında sizin için ayırdığımız yerlere yerleşin" diyerek çok sert bir biçimde geri çevirdi Bunun üzerine,Aralık 1864 tarihine kadar uygulanan ve 1867'de iptal edilen, "10 Mayıs 1862 tarihli bir Rus hükümet kararı"
yürürlüğe kondu:Harekete geçen Rus ordu birlikleri, Adıgeleri,boyun eğmeye ve topraklarını terk etmeye zorlamak için,köyleri kuşatmaya başladılar Rus birlikleri,sistemli ve planlı bir biçimde köyleri basıp ateşe veriyor,***** uyguluyor,yakalanan Adıgeler tecavüzlere uğrayabiliyor,öldürülüyor ya da etnik temizlik yoluyla topraklarından çıkartılarak,Rus bölgelerindeki kamplarda toplanıyor,kamplardan Rus yönetimindeki Kuban ırmağı boylarına ya da Rus kontrolundaki Karadeniz limanlarından doğruca Osmanlı topraklarına gönderiliyorlardı
Çaresiz durumda kalan Abadzehler Ağustos (eski takvime göre Temmuz) 1863'de savaştan çekildiler;
Abadzehler iç (Kuban ırmağı sol kıyılarına) ve dış göçü (Osmanlı İmparatorluğuna göçü) birlikte başlattılar Ateşkese uymak istemeyen ya da ihlal ettiği söylenen bazı küçük Abadzeh grupları da,gözdağı anlamında, topluca imha edildiler (Örneğin,Pşeha Irmağı boyundakiler)
Ekim 1863'te, Şapsığlar da,ateşkes istediler ve savaşa son verdiler Ateşkes Antlaşması gereğince,Şapsığlara 6 Mart 1864 günü akşamına değin köylerinde kalma izni verildi Şapsığlar o tarihe kadar köylerini terk etme ve bölgeyi boşaltma koşulunu da kabul ettiler Nitekim Rus birlikleri 7 Mart 1864 tarihinden başlayarak bölgeye dağıldılar ve terk edilmiş haldeki bütün Şapsığ köylerini bir bir ateşe verip yaktılar
Şubat sonunda harekete geçip Mart 1864 başlarında,ateşkes koşulları uygulanan Şapsığ toprakları üzerinden,yerel gözlemciler eşliğinde yürüyerek Vıbıh bölgesine ulaşan Rus birlikleri,18 Mart'da,Psezuapse ırmağının 5 km (verst) kadar güneyinde,bir kestane ormanında toplanmış büyük bir Vıbıh ve Ahçıpsı topluluğu ile karşılaştılar,ancak kısa bir çatışmanın ardından direnişçiler başarısızlığa uğradılar ve dağıldılar;çatışmada Ruslar 8 ölü ve 14 yaralı verdiler Vıbıhlar bunun dışında başka hiçbir direnişte bulunmadılar,24 Mart 1864'te de Vıbıh lideri Hacı Gerandıko Berzeg,Rus birlikleri komutanı General Heyman'a
Vıbıhların tamamen boyun eğdiğini" bildirdi,ertesi gün eski Navaginsk Kalesi (şimdiki Soçi yerinde) de direnişsiz Rusların eline geçti Nisan ve Mayıs aylarında,dağlardaki küçük topluluklar (köyler),en son olarak da kıyı bölümündeki dağlık bir köyde yaşayan ve direniş kararı alan küçük Aibga topluluğu da 12 Mayıs 1864'te boyun eğdi,böylece Ruslar Soçi ve Gagra yörelerinden oluşan son egemen Adige topraklarının tamamını da ele geçirip şimdi Abhazya'da bulunan,ama o sıralar Adıge-Rus sınırını oluşturan Bzıb Irmağına ve Rusya'ya bağlı Abhaz Prensliği topraklarına ulaşmış oldular Ruslar 21 Mayıs 1864'te de,Mzımta Irmağı yukarı vadisindeki Kbaada yaylasında (şimdiki Krasnaya Polyana) toplandılar;burada bir askeri tören ve bir dini ayin düzenlediler ve "Kafkas Savaşı"nın kendi zaferleriyle sona erdiğini ilan ettiler
Ancak,Şapsığ ve Vıbıhların komşuları olan ve dağlarda barınan,Rusların "uçucu ya da ormancı çeteler" dediği Adıge Hak'uç topluluğu,birkaç yıl daha direndi Haziran 1865'te,ölümüne savaşmakta olan Hak'uçlar,Ruslara büyük kayıplar verdirdiler Bunun üzerine,1865'te dağlarda yaşayan,topraklarını terk etmeyi ve boyun eğmeyi kabul etmeyen Hak'uçlara boyun eğdirmek,ayrıca kıyı bölümündeki Aşe,Psezuape (Psışu),Şahe (Şex),Soçi ve Mzımta ırmakları havzalarını Hak'uç saldırılarından korumak için, üzerinde 12 karakolun yer aldığı Hak'uç Müstahkem Hattını kurdular Ayrıca sıradağların doğusuna,ardına düşen iç kesimde,yani Kuban Irmağı kaynaklarında ve dağ geçitlerinin ağızlarında da karakollar kurarak,Hak'uçların diğer Adıge-Abadzeh kalıntıları ile bağlantı kurmalarına fırsat tanımadılar ve Hak'uçları dört bir yandan tam bir çember içine aldılar ve imha ettiler (T V Polovinkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara,2007,s 281-285) Hak'uç direnişi,yer yer, 1870'li yıllara,yani Hak'uçlar tükenene değin sürdü;1880'de Hak'uç sayısı 83'e düşmüştü
Hak'uçların ve onlara katılan Çerkes kalıntılarının dağlardaki bu direnişleri nedeniyle, Ruslar uzun süre,etnik temizlik uyguladıkları bu yerlere huzur ve güvenlik içinde yerleşme olanağını bulamadılar
Adıgelerin savaştan yenik çıkmasında,idari ve demokratik reformları başaramamış,yani derebeyliğini ve köleliği bütünüyle tasfiye edip ulusal bir bütünleşme gerçekleştirememiş ve modernleşememiş olmaları ana etkendir Çünkü Adige nüfusu 2 milyon gibi çok büyük bir sayıdaydı,ancak bu nüfusun modern anlamda birleştirilmesi gerçekleştirilememiştir 18 yüzyıl sonu ile 19 yüzyıl başlarında bütün Adige yörelerinde özgürleşme hareketleri olur ve önemli ölçüde başarıya ulaşılırken,Vıbıh yöresi özgürleşme hareketlerine kapalı tutulmuş ve eski köleci-baskıcı düzen aynen korunmuştu;Vıbıh nüfusunun dörtte bir köleydi ve köle sahipleri,kendi sınıfsal üstünlüklerini (köle sahipliği düzenini) ve mal varlıklarını garantiye almayacak bir anlaşmaya taraftar olamazlardı Bu gibi sınıflar her türlü özgürleşmeye karşıydılar ve daha başka yapısal nedenlerle,Adıgeler,kalkınamamış ve güçlü bir merkezi otorite oluşturamamışlardı Sonuç olarak Çerkes toplumunun gücü seferber edilememiş,zayıf,iç çelişkili,birbirinden kopuk,bir yandan sınıf kavgalı,bireylerin gönüllü katılımı ile sınırlı ve dağınık bir direniş verilmiştir Ruslar ise planlı bir devlet gücü ile Adıgelerin üzerine yürümüştür 1830-1859 yılları arası dönemde,Ruslara karşı verilen öteki direnişlerde,Çeçenya ve Dağıstan'da,özellikle İmam Şamil döneminde,yerel beylik ve kölelik (kul) sistemi sona erdirilmiş ve Şamil'in yönetimindeki yörelerde bütün güçler direniş adına seferber edilebilmişti,ancak oralarda,çok daha eski bir dönemden beri,gücünü toprak sahipliğinden alan güçlü bir şer'i/toplumsal düzenin bulunduğu,bunun İmam Şamil döneminde devlete (İmamet Devleti) dönüşmüş olduğu da bilinmelidir Şamil,otoriter bir şeriate (din hukukuna) dayanan katı bir yönetim,profesyonel bir askerlik (mürid) düzeni oluşturmuştu Adigeler ise,modern anlamda bir vergi ve askerlik düzeni oluşturamamışlardı
1864 Adıge Tehciri(!)
Orta Kuban ve Orta Laba boylarında barınan ve oraya iç sürgün yoluyla yerleştirilen 80 bin kadar Adıge
dışındaki bütün Adıge (1 milyonun çok üzerinde bir Adıge) nüfusu ise "deportation" (ülke dışına çıkarılma) biçiminde,Karadeniz kıyısındaki limanlardan gemilere bindirlerek Osmanlı topraklarına gönderildi Parası olan aileler,akraba ve köleleri de yanlarında olmak üzere,düzgün gemiler kiralayarak Türkiye'ye göç ettiler ve elverişli buldukları yerlere yerleştiler Yoksul kesim ise büyük telefat verdi
Bu arada,1862 sonrasında ele geçirilen Adıge topraklarındaki bütün Adıge köyleri,daha yukarılarda belirtildiği gibi,istisnasız olarak ateşe verilip yakıldı,dağlarda direnen gerilla gruplarının yararlanmaması için de tarlalar atlara çiğnetildi,meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesildi 1864 yılı Haziran ayı ortalarına doğru kuzeyde Kuban Irmağı ağzından başlayıp güneyde Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarında ve içerilerde tek bir Adıge (ya da Çerkes) nüfus
[10]
bile bırakılmadı,1862 yılı sınırları içinde kalan Bağımsız Çerkesya toprakları tümüyle insansızlaştırıldı Binlerce yıldan beri bu topraklara damgasını vurmuş olan bir insan soyunun kökü bu topraklardan sökülüp atıldı Askerler ve bir de direnişçiler dışında insan kalmayan bu topraklarda artık aç köpek havlamaları ve kurt ulumaları dışında ses duyulmuyordu Ruslarca istila edilen bu yeni topraklar üzerinde Rus Kuban Ordusu Yönetim Bölgesi kuruldu ve eski Adıge toprakları bir Yasak askeri bölge olarak ilan edildi Dağlarda direnen Adıge (Hak'uç) sayısı ise,Haziran 1864'te hemen hemen tamamlanan Adıge göçünden bir yıl sonra bile, Haziran 1865'te,Rus askeri kaynaklarına göre,hala 8-9 bin dolayındaydı
[11]
Savaş süresince Ruslar tarafından öldürülen toplam Adıge sayısı da,Adige yazarı Dr Almir Abreg'in tahminine göre 500 binden çoktur
[12]
1864 yılı sonrasında uygulanan politika
1864 Adıge sürgünü bittikten sonra, Ruslar tarafından Kafkasya'da,Kuban oblastında kalmasına izin verilen 80 bin (1864 öncesi nüfusunun % 4 kadarı;tarihçi Dr Almir Abreg ,sayıyı 1864 yılı için 80 bin olarak verirken,yine başka bir Adıge tarihçisi olan Dr Samir Hotko ise,aynı sayıyı 1865 yılı için 51 bin olarak veriyor) dolayındaki Adıge kalıntıları,yeni yerleştirildikleri yerlerdeki sıtma yatağı birer ölüm tarlası niteliğindeki bataklıkları kanallar kazıp yer yer kuruttular,bentler kurarak ve su arkları kazıp tarlalara su götürerek o yerleri sağlıklı ve verimli topraklara dönüştürdüler ve tarım topraklarını kendi çabalarıyla genişlettiler Bu durum Rus üst makamlarının hoşuna gitmemişti Çerkesya'nın iskanı sırasında Rus yerleşimcilere aile başına 33 desyatin (330 dönüm üzeri) toprak verilirken,Adıge ailelerine 7 desyatin toprak dağıtılıyordu (bk Kadircan Kaflı,Şimali Kafkasya,İstanbul,1942) Bu da çok çocuklu ve kalabalık Adıge ailelerini yarıcı,kiracı ya da ırgat biçiminde Kazak zenginlere bağımlı hale getiriyordu Ama çok geçmeden Adıgeler,köy köy imece dayanışmaları yoluyla,bataklıkları kurutup topraklarını genişletmeyi ve Kazaklara bağımlılıktan kurtulmayı başardılar Bunun üzerine,Rus makamları Kazak milisleri Adıgelerin üzerine salmaya,iftira ve suçlamalarda bulunmaya,örneğin bu milislerce öldürülen Rus cesetlerini bile Adıge köy sınırları içine atmaya ve haksız yere Adıgeleri sorumlu tutmaya ve cezalandırmaya,"ceza" karşılığı Adıgelerin elinden alınan toprakları da "Kazak milislere ve Rus asker emeklilerine" dağıtmaya, direnenleri de "asi" sayıp zorla ve korkutarak Osmanlı topraklarına göndermeye başladılar Örneğin,Kasım 1889'da Orta Laba yöresindeki 24 bin Adıge'nin Türkiye'ye gönderilmesine,bunların 230 000 desyatin (yaklaşık 250 bin hektar) tutarındaki verimli toprağına el konulmasına,bu toprakların Rus asker emeklileri ile Kazaklara dağıtılmasına karar verildi
[13]
Adıge aleyhtarı bu tür politikalar nedeniyle,1864 sonrasında,Kuban oblastında bulunan ve 107 bin (80 bini şimdiki Adigey,kalanı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerinde) olan toplam Adıge sayısı 1880'de 60 424'e düştü;genel artışa göre,1897'de Adıge sayısı,250 bin olabilecek yerde, 30 bine düştü (şimdiki Adıgey Adigeleri ve Karadeniz kıyısındaki Şapsığlar) 1897'de 13 bin dolayında olan şimdiki Karaçay-Çerkesya Adigeleri ile birlikte eski Çerkesya sınırları içindeki genel Adıge (Çerkes) nüfusu 43 bine düştü (1864 yılı öncesi nüfusun % 2 kadarı
[14]
Bu da,o zamanki Rus makamlarının Adıgeleri hedef alan amansız bir etnik temizlik ve soykırım politikası yürütmüş olduklarını kanıtlamaktadır
Sovyetler dönemindeki ve günümüzdeki durum:
İç savaş döneminde,özellikle 1918'de, Adıgeler beyaz ve kızıl birlikler arasında kalıp büyük bir nüfus kaybına uğradılar
[15]
1922'de Kuban-Karadeniz oblastındaki Adıgeler için Krasnodar merkezli Adıge Özerk Oblastı (sancak) ile, 1880'lerde Orta Laba boyundan, Karadeniz kıyısındaki eski yerlerine dönebilen Adıge Şapsığlar için de 23 Eylül 1924'te Tuapse merkezli Şapsığ Ulusal Rayonu (ilçe) kuruldu, ama Şapsığ rayonu, 20 yıl sonra, 24 Mayıs 1945'te kaldırıldı Rusya yönetimi, 55 yıl boyunca Şapsığ adına sansür uyguladı,Şapsığlara eski haklarını geri vermedi Şapsığlar 1999'da devlet tarafından bir tür "koruma altına" alındılar ve onlara küçük bir "yerli toplumu statüsü" verildi,ama Şapsığlara,diğer sürülmüş ya da özerklikleri kaldırılmış küçük RF halkları örneğinde (Karaçay,Balkar,Çeçen,İnguş,vb) olduğu gibi toprakları ve eski özerk yönetimleri geri verilmedi,Şapsığların durumu,daha çok 1944'te Kırım'dan sürülmüş olan Kırım Tatarlarının ve Volga Almanlarının durumuna benzemektedir Adıge ÖO ise,3 Temmuz 1991'de cumhuriyet (devlet) statüsüne yükseltildi ve böylece,İkinci Dünya Savaşı boyunca da iyice ezilmiş olan Adıgeler yeniden toparlanmaya başladılar
Çerkes asıllı bir topluluk olan Şapsığların 1945'te ellerinden alınan eski özerkliklerinin iadesi için 25 Kasım 2007 tarihli Şapsığ Kongresi'nde yaptıkları son girişim ve çalışmaları öğrenmek için bk "Kaffed genel kurul ve izlenimler",Uzunyayla Com,internet;"Şapsığlar Tkaçev'in kapısını çalacak",internet
Adıgelere Stalin döneminde,çalışma kamplarına sürülme,hapis ve idamlar biçiminde ***** uygulandı Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş ve Almanlara karşı sürdürülen partizan direnişleri sonucu yetişkin Adıge erkek nüfusunun çoğu (15 binden çok Adıge) yok oldu ve uzun bir süre toparlanılamadı Almanlara karşı savaşta,eski Sovyetler Birliği içinde,koca cumhuriyet ve krayları da aşarak, nüfusuna göre en fazla şehit veren ve en çok da Sovyetler Birliği Kahramanı çıkaran bölge,küçücük Adigey'dir,Adıgelerdir Özellikle SSCB Kahramanı ve Adıge şairi Hüseyin Andrıhoy'un (ĞндÑ?Ñ?Ñ?Ñ?Oе Ğ¥Ñ?yCен;1921-1942) anıtı,RF ve Adigey (Şevgenovski rayonu merkezi Hakurınehable) dışında,bugün Ukrayna'da,şehit olduğu yerde de dikilidir
AC Devlet Parlamentosu-Khase,Karadeniz kıyısında yaşayan Şapsığlar için bir özerk bölge yönetimi kurulması,ayrıca AC sınırlarında da bir değişikliğe gidilerek,AC topraklarının doğuda Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'ne,güneyde de Karadeniz kıyısındaki Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Karadeniz kıyısına değin uzatılması taleplerinde bulundu 15 Nisan 1995'te Krasnodar krayı Valiliğince yapılan bir açıklamada,Şapsığlara özerklik verilmesinin Krasnodar kray yönetimine değil,RF üst makamlarına ait bir yetki olduğu açıklandı AC'nin toprak talebi de,özellikle Krasnodar kray yönetiminin itiraz ve tepkileriyle karşılaştı (bk Doç Dr Ufuk Tavkul,"Kafkasya'da bir tehdit unsuru 'Kazaklar' ",Birleşik Kafkasya dergisi,Ocak-Haziran 2007,Ankara,sayı 6-7,s 33) AC'nin ve Şapsığların istemiş olduğu yerler Krasnodar Kray'a bağlı Mostovski rayonu ile,Tuapse rayonu ve Soçi metropoliten alanının bir bölümünü kapsıyor olmalıydı
AC'nin,tarihsel Adıge toprakları üzerinde doğal sınırlara kavuşma ve Krasnodar Kray kuşatmasından kurtulma isteği,AC'nin lağvedilmesi ve topraklarının Krasnodar Kray'a katılması içerikli karşı bir kampanya açılmasına yol açtı Kampanya 2006'da durdurulabilmiştir
Kabartayca konuşan doğu Adıgeleri de, 12 Ocak 1922'de kurulan "Karaçay-Çerkes Özerk Oblastı" ile 16 Ocak 1922'de oluşturulan "Kabartay-Balkar Özerk Oblastı" içinde yer aldılar Kabartay-Balkar ÖO 5 Aralık 1936'da,Karaçay-Çerkes ÖO da 3 Temmuz 1991'de cumhuriyet oldu
Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü-UNPO,15-19 Temmuz 1997'de,Estonya Otepaa'daki toplantısında,19 yüzyılda Çerkeslere soykırım uygulandığını,bu halkın %90 oranında Türkiye,Suriye ve Ürdün topraklarına sürüldüğünü,Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluk tarafından Çerkeslere Sürgün Ulus Statüsü verilmesi gerektiğini,RF'nin Çerkeslere çifte vatandaşlık hakkını ve Çerkes halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisini vermesi çağrısında bulundu (bk "Unpo,Çerkes Ulusunun Durumu Üzerine Karar",internet)
RF Başbakanı Vladimir Putin tarafından imzalanan 10 Kasım 2008 tarihli bir karar ile,dış ülkelerde bulunan Rusya diasporasına Rusya'ya dönüş hakkı tanınmıştır Ancak kararın tam içeriği ve nasıl uygulanacağı konuları henüz açıklanmamıştır Sadece dönüş için gerekecek harcamaların Federal bütçeden karşılanacağı açıklanmıştır (Bkz "Yeni dönüş programı Adigeleri de kapsıyor",Circassiancanada,internet)
Ruslar 1998'de RF Hükümetinin iskan garantisi ile Kosova'dan,savaş koşulları nedeniyle,200 dolayında bir Adıge (Çerkes) nüfusunu Adigey'e getirip Maykop kentsel alanı içinde yeni oluşturulan Mafehable köyüne yerleştirmişlerdir Ancak,RF Hükümeti,Kosovalı Adıgelere verdiği iskan garantisi sözünü bile bütünüyle yerine getirmemişti,2007'de bile,yurtlarda barınmaya çalışan evsiz Kosovalı aileler görülmekteydi
Sorun çözülmediği,Adıgelerin istediği gibi,RF yönetimi tarafından yeni bir yasal düzenleme yapılmadığı sürece, Adıgelere tarihi ülkelerine dönüş yolu,1864'ten beri olduğu gibi,yine de açılmış olmayacaktır
Demokratik Adıge kuruluşları,sürgündeki nüfusa,yani tüm Adıge ya da Çerkes diasporasına,1997 UNPO kararına da uygun olarak,ilkesel düzeyde, "RF'ye yerleşme ve çifte vatandaşlık verilmesi hakkını" talep etmektedirler Rusların ise,Adıgelerin dönüşlerini aslında istemedikleri, dönüş sorununu,Diasporadan dönmüş olan küçük bir Çerkes nüfusu (birkaç yüz kişi) ile sınırlamak istedikleri söylenmektedir
Genel Bilgiler:
Eski Adıge geleneklerine ve yaşamına ilişkin bazı bilgiler
Adıgeler "demokratik" ve "aristokratik" topluluklar biçiminde nitelendirilebilecek iki gruba ayrılıyordu
Bu iki grup ve alt grupları arasında,ortak özellikler yanında farklılıklar da vardı Bu nedenle, her konuyu kapsayan ortak bir Adıge (Çerkes) özellik ya da karakterinin bulunduğu söylenemez Birbirine benzeyen özellikler, genellikle büyüğe ve yaşlılara saygı, kız erkek görüşmesinin nişanlılık öncesinde serbest olması, kızın kaçarak da evlenebilmesi, gelinin kocası ve diğer erkeklerle bir süre konuşmaması, kocasıyla birlikte görünmemesi,kadının kocası ve erkeklerle birlikte yemek yememesi,kocası gelmeden yatmaması, kendinden büyük aile bireyleri yanında oturmaması, vb Demokratik topluluklrda kadınlar daha özgürdü
Sınıfsal olarak,derebeyi topluluklarında,sözgelişi K'emguylarda,sıkı bir kaynana otoritesi vardır, gelin kaynanasından izinsiz bahçe kapısı dışına adım bile atamazdı Bu sıkı disiplin ve gelenek farklılıkları nedeniyle, demokratik ve derebeyi toplulukları arasındaki evlenmeler de sınırlı düzeydeydi
Değişik özellikler, daha çok, iş yaşamı ve konuk ağırlama alanlarında görülür Aristokratik ya da derebeyi topluluklarında köle kadınlar tarlada çalıştırılırken, özgür kadınlar, ev işleri dışında çalıştırılmazlardı,insanı aşağılama ve ayıp olarak görülürdü
Aynı biçimde soylu sınıfı da kol gücü gerektiren işlerde çalışmazdı, soylular için çalışmak, kendileri açısından bir aşağılanma ve ayıp uğraş sayılırdı Ama demokratik topluluklarda aksine bir görüş vardı, kadın-erkek herkes, en zengin ve üst yönetici/yargıç/din adamı konumunda olanlar dahil, herkes tarlalarda çalışabilirdi Şapsığlarda konukluk süresinin bir hafta olduğu, ardından konuğun ev halkı ile birlikte çalışması gerektiği gibisine bir anlayış da vardı Demokratik topluluklarda çalışmamak ve tembellik ayıp sayılır, kınanırdı İlkbahar aylarında,1950'lere değin,nakaratlar biçiminde iş türküleri söyleyerek,tarlalarda imece usulü ya da ödünç gün karşılığı mısır çapalayan kalabalık Şapsığ,Vıbıh ve Abadzeh toplulukları ile sık sık karşılaşılabilirdi (Düzce,Sakarya,Samsun,Sinop,Balıkesir,vb birçok yerde) O dönemler,serpme usulü mısır ekiliyor,daha ileri bir teknik olan çizi (sıra) usulü mısır ekimi,Türkiye Türk ya da Adıge köylüleri tarafından henüz bilinmiyor,çapa işi için çok kişinin birlikte kol gücü gerekiyordu
Konuk ağırlama biçimleri,soylular ve köleler
Bütün Adıge toplulukları konukseverdir,evine gelen bir konuğu ağırlar Ancak,konuk ağırlama biçimlerinde farklılıklar vardır Örneğin,Kabartay ya da derebeylerine bağlı özgür köylüler,istemeseler de,bir angarya olarak derebeyinin konuklarını ağırlamak zorundaydılar Ayrıca konuk ağırlama yükümlülüğü bulunmayan köle nüfusu da çoktu Sonuç olarak,Kabartay geleneğinde,demokratik topluluklarda olduğu gibi,tanımadığı ve karşılaştığı birini,Adige'dir diyerek,evine konuk olarak "buyur etme usulü" yoktur;bu nedenle,sözgelişi Kabartay'ın evine çağırılmadan girmek,bir emrivaki yapmak ve ağırlamalarını beklemek gerekir,o zaman konuk ağırlanır Aksi takdirde,Kabartay geleneğinin bu farkını bilmeyen,sözgelişi bir Abadzeh ya da Şapsığ'ın sokakta kalması işten bile değildir Başka bir yarı feodal topluluk olan K'emguylarda ise,haberli olarak konuk olmak ve ziyaret makbuldür Ama kendiliğinden kapıyı açıp bahçeye giren her konuk ve ziyaretçi kabul edilip ağırlanır,ama bu geliş biçimi şık bir geliş olarak algılanmaz Vıbıhlarda ise her köyün bir konuk evi bulunur,akraba ve tanıdık kişiler dışındaki konuklar bu konuk evinde ağırlanırdı
Köleler savaşa katılmaz ve konuk ağırlamazlardı Köle olmayan birinin,sözgelişi köle birine konuk olması olacak şey değildir,ayıplanmaya,aşağılanmaya,dahası toplumdan dışlanmaya da yol açabilirdi Köle bir erkeğe kaçan köle olmayan bir kız ise,en azından,çok ayıplanır,çoğunca ailesi,soyu ve akrabaları,dahası özgür aileler tarafından da red edilir,dahası köle gibisine bir işleme tabi tutulurdu Bu tür feodal anlayışlar,çok zayıflamışlar da olsalar,Türkiye'de yer yer,hala varlıklarını korumaktadırlar Yine de,köleler,Adıge geleneğinin korumasından yararlanırlardı;demokratik topluluklarda azatlı kölelerin köle kökenli oldukları yüzlerine vurulmaz,kendileri için ayağa kalkılarak karşılama yapılırdı Bir Adıge karşısında ayağa kalkmamak,o kişiyi köle gibi aşağılamak anlamına gelirdi ve sonucu korkunç olabilirdi Ancak,derebeyleri,statü olarak alt düzeylerinde olan kişiler karşısında ayağa kalkmayabilirlerdi Demokratik topluluklarda,tam köle de olsa, zayıf insanların ezilmelerine ve açıktan aşağılanmalarına izin verilmez,köle kızlarla evlenilebilirdi Bu tür örnekler Şapsığ ve Abadzehler arasında çoktu,Vıbıhlar arasında ise,hiç hoş karşılanmazdı Azatlı köle erkeklerin,özellikle Şapsığlar arasında yalnız ve çocuklu dul kadınlara iç güveyi olmaları da kabul görürdü Köleler,feodal dönemde,en çok,soyluların ve işbirlikçileri olan zengin köylülerin borç alacağı,tutsaklık,vb nedenler karşılığı köleleştirdiği,sömürdüğü ve aşağıladığı yoksul köylülerdir Bunların Tanrı tarafından "aşağı" bir soy ve "kirli" bir kandan gelme olarak yaratıldıkları,mızmız,sürekli yakınan,köle damarı günde yedi kez başına vuran,doyumsuz ve yüz verilmemesi gereken kişiler oldukları biçiminde tipik,ama çok etkili bir soylu ideolojisi oluşturulmuştu
Derebeyi topluluklarında,soylu (pşı-verk) olanların,özellikle kadınlar arasında,üstün bir "soylu ve temiz kan" taşıdıklarına,özellikle soylu kızların tükürüklerinin (1ynCÑ?) ve dualarının "şifa verici" olduğuna inanılırdı Bu tür feodal inanışlar,1950'li yıllara değin,Türkiye'de hala yaygındı Soylu kızlar,sözgelişi Besleneylerde hastalara götürülür,tükürükleri şifa niyetine yaralara ya da hastalara sürülür,dua ettirilirdi
Soylu kızları,güzelliği ile ünlenmiş olan kızlar gibi,refakatçiler eşliğinde,özel olarak düğün,toplantı ve eğlencelere çağrılır,baş köşelere yerleştirilir ve kendilerine özel bir saygı gösterilirdi Köleler ve aşağı tabakadan olanlar ise,böyle yerlere ya hiç alınmazlar ya da en arkalara itilirler,ses çıkarmalarına da izin verilmezdi
Ceza verme biçimleri
Adıgelerde,derebeyi toplulukları dışında,yani demokratik topluluklarda,çok özel durumlar dışında,ölüm cezası yoktu En ağır ceza,ölümden de kötü bir ceza olan toplumdan dışlanma ya da kovulma,yani bir tür aforoz cezasıydı Böyle bir kişi ile,o topluluk ya da başka bir topluluk içinden hiç kimse konuşmaz ve onu yanına sokmazdı,"ünü" de hızla bütün bir ülkeye yayılır,bu tür cezalı kişiler,sonunda ve çoğunlukla intihar etmek ya da bir soyluya köle (vıneut) olmayı kabul etmek zorunda kalırdı,bu arada,en küçük bir olayda, yeni efendisi tarafından burdurularak satılabilirdi de Aristokratik topluluklarda derebeylerinin kölelerini öldürebilmeleri yanında,köle olmayanların da,işledikleri suçlar nedeniyle kovulması,köle (vıneut/yнÑ1yÑ?;en alt statüde olan,satılabilen köle) yapılması,satılması,sözgelişi Rus hükümetince yasaklanmadan önce,derebeylerince öldürülmeeri durumları da görülebiliyordu Yargılama ile verilen ölüm cezaları,genellikle "psıkhadze",yani taş bağlanıp suda boğulma, Muhammed Emin'in kurdurduğu şeriat mahkemelerince verilen ölüm cezaları da,çoğunlukla kurşuna dizilme ya da Belaya Irmağı
üzerindeki bir taş köprüden ırmağa atılma biçiminde yerine getirilirdi (bk Çerkesya'da değişik dinlerle ilişkili yer adları,internet) Adıgelerde geleneksel anlamda hapishane yoktu,cezalar çalışma ya da maddi bir bedel karşılığı yerine getirilirdi Ancak,casuslara ve düşmanla işbirliği yapanlara karşı en sert cezalar uygulanırdı,ama yine de,işkenceye ve aleni aşağılamaya izin verilmezdi Rus tutsaklara bile işkence yapılmazdı Bu nedenle çok sayıda Rus eri firar edip Adıgelere sığınıyordu Kural dışı baskı uygulanan kişi olursa,bu durum hoş karşılanmaz,karşılık olarak,uygulama ceza karşılığı sayılabilir ve baskı gören kişi cezadan bağışlanabilirdi
Feodal topluluklar arasında,feodal iç bölünmeler nedeniyle,iç dayanışma zayıftı;ama Abadzeh ve Şapsığ gibi,Meotlar döneminden kalma bir arkaik demokrasisi bulunan topluluklar çok sıkı bir dayanışma içindeydiler,bu nedenle bunlar,yapılan dış saldırılara çok sert ve toplu olarak karşılık verirlerdi,düşman da bu topluluklar içinden ciddi işbirlikçiler bulamaz ve sonunda çekilmek zorunda kalırdı Natuhay,Şapsığ,Hak'uç,Vıbıh ve Abadzehler'de egemenlik "feqotl" (kendi başına buyruk kişi) denilen,efendisiz ve eşit haklı özgür bireylerden oluşan halka aitti Yarı feodal toplulukların "fekotl" (Ñ?ÑкÑ?O n1;Kabartayca: nÑ?Ñ?yкÑ?O n1) kesimi ise,efendili,yani derebeylerine bağlı idi,ama fekotl'lar ,isterlerse efendilerini terk edebilir,istedikleri yerlere serbestçe yerleşebilirlerdi
Adıgeler arasında,özellikle derebeyi toplulukları içinde sert bir kan gütme geleneği ve karşılıklı öldürmeler yaşanırdı Ayrıca yoksul köylüler ile derebeyleri arasında sık sık çatışmalar olurdu Adıge halk ozanı Tsığo Tevçoj'un "Pşı-verk zav" (Derebeyi Savaşı) adlı şiirsel destanı ve ünlü yazar İshak Meşbaş'ın "Bzıyqo zav" (Bzıyko Savaşı;Türkçesi "Bitmeyen Umutlar",Ankara,1994) adlı romanı bu tür konuları işlemektedirler
Mülkiyet anlayışı
Özel mülkiyet yanında,köy meraları,orman ve su kaynakları gibi mallar üzerinde ortak toplum mülkiyeti vardı Miras konusunda ise,demokratik topluluklar ve köleler kadına erkek ile eşit miras hakkı
tanırken,feodal topluluklar ile Vıbıhlar tanımıyorlardı Demokratik topluluklarda,bir kişi boş bulduğu bir yeri çitle çevirip işleme hakkına sahipti Böyle yerler azatlı köle ve yoksullar için de rağbet görürdü Köleler üzerinde de sahiplerinin özel mülkiyet hakkı vardı Özellikle en alt düzey köleler (vıneut) toplantı ya da ziyafetlerde ayakta,elleri üstüste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekletilirlerdi Özgürlüğünü bir bedel karşılığı satın alan kölelere,azatlı köle
denirdi,bunlar özgür köylü haklarına sahip olsalar da,yine de,eskiden köle oldukları bilinir ve kendilerine mesafe konurdu Çok sıkı bir soy ve şecere takibi vardı Adıgeler,özel durumlar dışında,Adıge olmayan kızlarla evlenmezlerdi Çoğu kez,erkek kız tarafında ailevi (genetik) bir hastalık,hırsızlık,yalancılık,vb gibi kötü özellikler bulunup bulunmadığını araştırır,kız tarafı da erkek tarafı için aynısını yapar,sonunda kız ve erkeğin anlaşmasıyla ve çoğunca da kızın kaçmasıyla evlilik yapılırdı Adıgelerde "Çirkin gelin soy kurutur"
özdeyişi vardı Kız ve erkek,üçüncü ve gerektiğinde dördüncü kişilerin bulunması koşuluyla kapalı yerlerde konuşabilirdi
Kölelerin ve yabancıların yanında şifreli bir dil kullanılırdı Kölelerin "vıneut" (ev,kapıkulu köle,yani mülksüz ya da mal olan köle) denilen kesimi,Adıge geleneğinden en az yararlanan kölelerden oluşurdu ve bunlar satılabilirdi "Pşıtlı" ya da "hatıvel" denilen toprak kölelerinin (serfler) ise ,özel mülkiyeti ve hukuku bulunur,bunlar satılmazdı;ama efendilerinin tarlalarında çalışır,hayvanlarına bakar,angarya hizmetleri görür,kazançlarının ve kızları için aldıkları başlık bedellerinin
bir bölümünü efendilerine verir ve efendilerini terk edemezlerdi;ama böylesine zavallı kimselerin oğlan,özellikle güzel kız çocuklarının kaçırılarak satıldığı durumlar da görülürdü;köleleri itaat altında tutan katı kural ve sert yaptırımlar vardı
Demokratik bir toplum sayılmalarına ve soylu sınıfı bulunmamasına karşın,Vıbıhlar arasında,bir veriye göre tüm nüfusun dörtte biri oranında bir köle nüfusu da vardı Bu nedenle Vıbıhlar arasında,köle emeği sayesinde çalışmadan geçinen ve "Kuaşkha" denen, yönetimde de etkili olan,köle sahibi ve sömürücü bir zengin köylü sınıfı bulunuyordu "Başlıca ihracat köle kızlardan oluşuyordu ve bunlar haremler için Osmanlı'ya götürülüyorlardı" Vıbıh kuaşkhalar Çerkesya'nın en zengin kişilerinden olduklarından,yoksul bölgelerde yaşayan Abadzeh,Ciget ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil,Abadzehler'den ve diğerlerinden satın aldıkları köleleri,gerekli eğitimleri de vererek Osmanlı esir tüccarlarına satarlardı Asıl köle ihracatı ise,nüfusunun onda biri köle olan Abadzeh bölgesinin köle tüccarları tarafından doğrudan ya da Vıbıhlar aracılığıyla Vıbıh limanları üzerinden Türkiye'ye yapılıyordu (L İ Lavrov,Vubıkh'lar Hakkında Etnografik Bir Araştırma,Kafkasya Gerçeği Der ,sayı 8,Samsun,1992,s 46-59) Abadzeh bölgesinde Şhaguaşe Irmağı (Byelaya) sol yakasında ve bugünkü AC'nin Maykopski rayonunun Kamennomostski beldesi yakınlarındaki bir yerde büyük bir Abadzeh Köle Pazarı bulunuyordu Bu arada Vıbıh zenginler (kuaşkha'lar),özel olarak eğittikleri çok güzel köle kızlarını ise,yüksek para ve armağanlar karşılığı Osmanlı haremlerine (özellikle Saray'a) gönderiyorlardı Nitekim son dönem Osmanlı padişahlarının çoğu,bu tür Vıbıh köle (odalık ve cariye) kadınlardan doğmadır
Nezaket kuralları ve onur anlayışı
Özellikle demokratik topluluklarda kadına çok değer verilir,sözgelişi yük taşıyan kadının yükü hemen alınıp taşınır,kavga eden iki erkek,araya bir kadının girmesiyle kavgayı bırakırdı,vb Bir atlı yolda giden bir yaşlıya yetiştiğinde ya da karşılaştığında,atından iner,yaşlıya atına binmesini teklif eder,sol tarafından ve daha geriden atı elinde yaya olarak yürür,yaşlının yinelenen teşekkür ve ricaları üzerine onu geçer ve bir süre,daha hızlı tempoda ve yaya olarak yoluna devam edip uzaklaştıktan sonra atına binerdi Yaya giden genç de benzeri kurallara uyar,yaşlıyı izinsiz geçmezdi Damat,karısının köyüne yaklaştığında atından iner,atı elinde yürüyerek köye girerdi Yeni damat,ilk ziyaretinde,eşinin ailesinden olan ve evde bulunan küçüklerin bile elini öper,büyüklerin karşısında asla oturmaz ve konuşmazdı,damada refakat eden arkadaşı konuşur,ama büyüklerin karşısında asla oturmazdı Böylece karısına,onun yakınlarına ve köylülerine duyduğu saygıyı göstermiş olurdu Evlenmeler,genellikle karşılıklı anlaşmaya dayanırdı,kural (khabze) dışı olduğundan,asla akraba evliliği yapılmazdı Akrabalar birbirlerini geniş bir ailenin üyeleri,yani kardeş görürlerdi Bu nedenle akraba evliliğinden kaynaklanma sakatlıklar ve delilik Adıgelerde yok denecek kadar azdır
Köyün saygın gençleri birbirleriyle ve köyün kızları ile kardeş sayılırdı Bu gençler köyün kızlarını at sırtında ve beraberlerinde başka köylerdeki düğün ve eğlentilere götürebilirlerdi En ufak bir sorunla karşılaşılmazdı,aksi takdirde kişinin hayatı söner,soyu da lekelenmiş olurdu Demokratik topluluklarda bir kız istemediği ile evlendirilmezdi Yeni gelin büyükleri karşısında oturmaz,konuşmaz,yemek yemez,elleri üstüste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekler,sırtını büyüklerine çevirmez,geri geri çekilip odadan çıkardı,o denli de saygı ve sevgi görür,kendisine asla iş buyurulmaz,ezilmez ve azarlanmazdı Ancak,yine de,saatlerce ayakta bekleme nedeniyle düşüp bayılma durumlarıyla sık sık karşılaşılırdı,ayrıca köle soylu gelinler aşağılanır,kolay kolay da benimsenmezdi (bk Tembot K'eraş,"Mutluluk Yolu","Gelin" bölümü;Circassiancanada,internet) Gelin sonraları da çocuğunu gezdirmez ve yaşlı erkekler karşısında çocuğuyla birlikte görünmezdi;ayrıca kadınlar evin erkekleri ile birlikte yemek yemezlerdi Çoğunca çocuk nine ya da evin başka kadınları tarafından gezdirilirdi Eskiden bir ailede 10-20 birey olabilir,ev oda oda yan yana bitişik uzatılırdı,"vıne" (yнÑ) denilen evin önünde güneşe bakan bir veranda (haşpak,dıbzık'e/dıbzıkve/Ğ´Ñ?6Ğ·Ñ?к1Ñ) bulunurdu Bu en son Adıge ev tipi idi Gelinin kocası ,herkes uyuduktan sonra odasına,karısının yanına sessizce ve görünmeden girer,gün ağarmadan aynı biçimde,gerekirse pencereden dışarı çıkardı Bu durum,fazla sürmezdi Kadın da kocası ile birlikte kalkar,akşamdan kalmış işleri sessizce bitirmeye çalışırdı Bahçeyi dolaşır,kalmış çöpler varsa,belli etmeden eğilip kaldırırdı Yeni gelin,çocuklar ve çıktığı aile ya da köy erkekleri dışında hiçbir erkekle konuşmazdı Kaynana ya da evin büyük gelinlerinin sözleri dışına çıkamazdı Son derece temizlik ve nezaket kuralları geçerliydi Karı koca,çoğunca çocukları oluncaya dek konuşmazlardı Gelin odasına leğune ( nÑгÑ?yнÑ) denir, buraya kocası,gelinin kadın yakınları,evin çocukları dışında kimse girmezdi Gelin odasında,ateş yakılan ve su ısıtılan bacalı bir ocak,ocağın yanında gece banyo alınan,gündüz yatak ve yorganların konduğu bir yüklük
bulunurdu Gelin odasında baca yoksa,gelin,kendisi için ayrılan bahçedeki kuytu bir köşede ya da oda içinde,çok erkenden su ısıtır,kocasının ve kendisinin banyo ve abdest almasını sağlardı Bu iş gün ışımadan,herkes uyurken bitirilirdi
Gelin belli bir süre sonra baba evini ziyaret eder,hediyeler götürürdü,buna baba evinden gitmiş olmanın karşılığı bir "Ayıbı sona erdirme bedeli"
denirdi Kız böylece kendisini,terk ettiği ailesine bağışlatmış sayılırdı Baba tarafının uyarılarına karşın,istenmeyen bir erkeğe kaçan kız ise,özellikle Vıbıhlarda ölünceye değin bağışlanmayabilirdi Bu durum daha çok düşük statüdeki
ya da yoksul (tembel ve istenmeyen) gençlere kaçma durumlarında görülürdü
Hiç kimse kendisini övmez,övmeyi başkalarına bırakır,kendilerini övenler de gizlice alaykonusu olur,itibar aşınımına uğrarlardı Bunun gibi adeta sayısız görgü kuralı vardı ve bu kuralları çiğneyenler saygınlıklarını yitirirlerdi Saygın ya da kişilikli olana büyük bir değer verilirdi Soylu ya da değil,kişinin saygınlığını yitirmesi,özellikle yüz kızartıcı bir suç işlemesi,silinmez bir leke oluşturur,dahası şarkılara da konu olabilir,'ünü' bütün Adıge ülkelerine yayılabilirdi Bir yönüyle,Adıge olmak,zor bir şeydi
Bir Adıge için aşağılanmak en onur kırıcı şeydi Geleneklere saygısızlık göstermek, yalancılık,korkaklık ve özellikle savaştan kaçmak,en onur kırıcı davranışlardandı Mihail Yuryeviç Lermontov'un savaş alanından korkup kaçan bir Çerkes gencini konu edinen "Savaş Kaçağı" ya da "Harun" öyküsündeki tiplemesi bu aşağılanmayı ve sonucunu çarpıcı bir biçimde sergilemektedir (bk Harun,"Kafkasya Kül Der ",sayı 22,Ankara,1969)
Abadzeh ve Şapsığ gibi topluluklarda ve batılı diğer Çerkes topluluklarında,karşılaşılan kişiler,gelenek ve nezaket kuralları gereği,selamlaşmadan hemen sonra,"Buyur"
denilerek,özellikle Abadzehlerde,konuk olması için eve davet edilirlerdi Yaşlılar bir başına yemek yemeyi sevmez,çoğunca bir başkası ya da komşu yaşıtı çağırılıp onunla yerdi Her varlıklı evin "haç'eş" denilen bir konuk odası ya da ayrı bir küçük evi olurdu Bir aile bütün bir servetini bir konuk ziyafetinde harcayabilirdi,bu denli bir cömertlik anlayışı vardı, konuğa, saygınlığı ölçüsüne göre,o denli büyük bir önem verilirdi Toplum içi yardımlaşma ve paylaşmanın yaygın ve gelişmiş olması nedeniyle,çok yoksul ve düşkün insanlarla,özellikle dilencilerle hiç karşılaşılmazdı
Adıgeler boza ve balsuyu içer,*****lü içkileri içmezlerdi İçki,Rus istilası sonrasında Rus,Türk,Tatar,vb gibi yabancı toplumlarla olan birliktelikler sonucu yayılmıştır Rus işgalini ya da yönetimini yaşamamış,Ruslarla ilişki kurmamış olarak Türkiye'ye sürülmüş olan Adıgeler arasında içki içme geleneği yoktu ve içki içmek çok kötü karşılanırdı;sonraları da,özellikle 1970'li yıllara (asimilasyonun hızlandırıldığı döneme) değin içki,pek kullanılmıyordu Ancak,Vıbıh zenginleri,1864 yılı öncesinde de,Abhazlar ve Türklerle ilişkiler sonucu içki içiyor ve içki kullanmayı sürdürüyorlardı Türkiye'deki Şapsığ,Abadzeh ve Vıbıh karma nüfuslu köylerde,görünür biçimde içki içilmez,içki içmek kötü-yakışıksız bir şey olarak karşılanırdı Günümüzde ise,az içki kullanan Diasporanın aksine,Kafkasya'daki Adıge erkekleri arasında,özellikle Sovyet döneminden beri,içki kullanımı yaygınlaşmış,neredeyse genel bir boyut kazanmıştır Kafkasya'da içki yüzünden kızların ürkütüldüğü,kız ailelerinin Adıge erkeklerine olan eski güvenlerini yitirdikleri,bu yüzden geleneksel halk danslarına kadın katılımının iyice azaldığı,folklor ekibi gösterileri dışında geleneksel halk oyunlarının (джÑгy),eskiden seferlerde ve köleler arasında görüldüğü gibi,"Hugegu" (Ğ¥Ñ?yджÑгy;erkek erkeğe dans) biçimine dönüştüğü,geleneksel anlamdaki kız ve erkek yakınlığının kalktığı görülmektedir
Her ikisi de demokratik toplum üyesi olmakla birlikte,sözgelişi bir Abadzeh ile Şapsığ arasında da farklılıklar vardı Örneğin,bekar bir Abadzeh delikanlısının bir bebeği kucağına alıp gezdirmesi,"çocuk bakıcısı oldu" biçiminde ayıplanırken,Şapsığ ve Vıbıhlarda tam tersi geçerliydi,yeğenler,akraba ya da tanıdık çocukları kucakta gezdirilebilirdi Abadzeh ketum ve kendi çevresi dışındakilere karşı mesafeli durur ve kendi topluluğu içinde bile farklılıklar göterirken,Şapsığlar daha açık fikirli ve sakin insanlar olarak tanınıyorlardı Şapsığlar kendi halinde,tarım,hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen,aile ve akrabaları çerçevesinde kalan, politikayla pek ilgilenmeyen kimseler iken,Vıbıh ve Kabartayların içinden politikacılar ve usta diplomatlar yetişmiştir
Köleler her yerde aşağılanırken,örneğin Şapsığlar arasında kölelik kurumu yoktu,vb (Ayrıca bk Jebağı Baj,"Çerkesya'da Sosyal Yaşayış-Adetler",Ankara,1969;"Kafkasya Kül Der ",sayı 39-42,Ankara, 1973)
Demokratik topluluklar barışçıydılar,ırk ve din ayırımını pek bilmeyen ve yaşamayan,hoşgörülü ve herkesi kendileri gibi dürüst sanan temiz kimseler idiler Bu temizlikleri ve saflıkları,bazı güç odaklarınca zaman zaman,olumsuz anlamda kullanılabilmiştir:1840'da Osmanlı ve İngiliz ajanlarına,vb kanıp yardım geleceği düşüncesiyle ve hesapsızca Rus müstahkem hatlarına,bazıları 10-15 bin kişiyi bulan kalabalıklar biçiminde genel bir saldırı yapmaları ve karşılığında büyük bir zayiat vermeleri,büyük bir moral çöküşü;isyanlarla hırpalanan ve Çerkeslerin Balkanlar'dan çıkarılmasının resmen görüşüldüğü bir ortamda,1878 öncesinde,çökmekte olan Osmanlı yönetimi adına Balkanlar'da Sırp ve Bulgar ayaklanmacılara karşı gönüllü milis gücü yazılmaları,Balkanlar'daki Hıristiyan toplulukların,Rus ve Avrupa'nın düşmanlığını Çerkes toplumu üzerine çekmeleri;1920'de,güçlenen TBMM yönetimi karşıtı ve Saray yanlısı Biga, Adapazarı,Düzce ve Yozgat ayaklanmalarına katılmaları,vb Ancak,yine de,kirli ve yüz kızartıcı (fuhuş ve ********** kaçakçılığı gibi) işleri benimsemez,genellikle insana insan olduğu için değer verir,işkenceden ve insanı aşağılamaktan kaçınır;özsavunma dışında da hiç kimseye saldırmazlardı: Örneğin,1838'de Tuapse'ye çıkartma yapan Ruslarla Şapsığların çarpışmalarını bir köşede resmeden ve daha sonra Osmanlı Saray ressamı da olan *****sız Rus ressamı İvan Ayvazovski'ye (1817-1900) dokunmamış,tabloya bakmakla yetinmişlerdi (bk Şapsugiya gazetesi,No 1)
Kaynak : Wikipedia
|