Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ "Şüphesiz Biz onu anlayıp düşünesiniz diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik" (Yusûf: 2) القواعدُ الأساسيَّة لِلّغة العربيَّة ARAPÇA'NIN TEMEL KÂİDELERİ: Mukaddime: Arapça ilmi, kendi içerisinde bazı branşlara ayrılır Bunlar Arapça ile ilgili ilimlerdir Seyyid Ahmed Hâşimi, bu konuyu şöyle ifade eder: علومُ اللغةِ العربيّةِ عباَرة ٌ عن اثنى عشرعلماً "Arapça ilimleri, on iki ilimden ibarettir" Bu ilimler; nahv, sarf, arûz, kâfiye, lügat, garaz, inşâ, hatt, beyân, meânî, muhâdara, iştikâk Bu ilimlerin aynı manayı ifade eden farklı isimleri de bulunmaktadır Arapça'yı ideal seviyede yani günümüzdeki ifadesiyle üst düzey bilmek için bu ilimleri okumak, anlamak ve uygulamak gerekmektedir Arapça'ya dair olan her ilmin bir âdâbı ve bir hedefi bulunmaktadır Arapça'yı öğretiliş tarzına göre, dört kısma ayırabiliriz: 1) Medrese Arapçası (İlmî Arapça): Bu metod, Selçuklular ve Osmalılarda da Arapça öğretiminde takip edilen köklü bir yöntemdir Yukarıdaki saydığımız tüm ilimler ehil olan hocalar nezaretinde okuyup bitirerek öğrenilir Her ilim gibi, Arapça ilminin de sonu yoktur Kişi çalışma ve azmine göre kendisini bir ömür boyu geliştirmeye devam eder İlim talebelerinin ve alimlerin öğrenmeleri farz olan Arapça ilmi budur 2) Kur'an Arapçası: Bu da, Arapça ilminin temel kurallarını öğrenip; o kâidelerden muhkem ayetleri anlama konusunda yararlanarak yapılan bir çalışma şeklidir Bu metod da amaç, öğrenilen her Arapça kuralını ayetler üzerinde pratik yaparak; ayetleri anlayıp öğrenmek için kullanmaktır Ancak bu yöntem köklü bir öğretim olmadığı için; Kur'an'dan çok meseleler öğrenirken, Arapça ilminde çok eksikler bulunmaktadır ve sürekli çalışmamız esnasında hocaya soracağımız sorular bulunacaktır Zamanı olmayan ve karışık meseleri anlamakta güçlük çekenler için bu yöntem en ideal öğretim şeklidir Zaten Arapça'yı üst düzeyde bilenlerin bile yaptığı bir çalışma şeklidir; çünkü Arapça'yı öğrenmenin asıl amacı, Kur'an'ı anlamaktır 3) Modern Arapça: Bu yöntem de daha çok İlâhiyat Fakülteleri, İHL'ler ve özel dershanelerde takip edilen yöntemdir Bu yöntemde hoca, temel Arapça kaynaklarından yararlanır ve öğrendiklerini öğrencilerin anladığı bir lisanla anlatır Bu yöntemde yazı tahtasından yararlanılır, not tutulur, özetler yapılır, çokça örneklemelerle konular anlatılır Bir konuyu anlatırken; bir olayı anlatan metinlerden yararlanılır ve gramer kâideleri ikinci planda verilir Kelime ve cümle ezberlerine ağırlık verilirken; gramer kuralları bu ezberlerin içine sıkıştırılarak, ders eğlenceli hale getirilir Bu yöntemin eksiklikleri; ezberciliği teşvik etmesi ile gramer yönünden zayıf kalmaktır 4) Pratik Arapça: Bu, en kolay Arapça öğretim/öğrenim yöntemidir Bu öğretimde hedef, hayatın farklı alanlarında derdini anlatıp, Arapça konuşanlarla anlaşabilecek bir seviyeye gelmektir Bu yöntemde gramer öğrenimine gerek yoktur Hayatın herhangi bir alanında konuşulması muhtemel cümleler ve kelimeler ezberlenir ve sıkça pratik yapılır Kişi, bu yöntemle sürekli konuşarak kendini geliştirir ve konuştuğu kişilerden de çok şeyler öğrenir Arapça TV ve radyo dinlemenin de önemi büyüktür İnsanların, günlük çok az kelime ve cümleyle anlaştığı gerçeğini düşündüğümüz zaman; bu Arapça'yı öğrenmenin ne kadar kolay olduğu anlaşılacaktır Bu öğrenim tarzı, daha çok bu dili konuşan insanlarla anlaşmak için ihtiyaç olur Yabancı dil konuşan kimselerin hatta pek çok insanın kendi ana dilini bile gramatik olarak bilmediği bir gerçektir Bu nedenle "yabancı dil biliyorum" diyenlerin çoğu, o dili konuşup anlaşabilecek kadar bilmeyi kastetmektedir Bu noktayı tespit ettiğimizde, pratik Arapça'nın da ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır Arapça ilminin iki önemli dalı; Sarf ve Nahv'dir SARF VE NAHiV: Bu iki ilim hakkında, Sahibu'l Maksûd şöyle demektedir: فإنَّ العربيّة وسيلة ٌ إلى العلومِ الشّرعيّةِ "Hiç şüphesiz Arapça ilimleri, şer'î ilimlere bir vesile (vasıta)'dir" Bu nedenle Arapça ilimleri, âlet ilimlerinden sayılır Amaç, bu ilimler vasıtasıyla şer'î ilimlere ulaşmaktır SARF: İzzettin Zencânî, Tasrîf (Sarf) ilmini şöyle tanımlamıştır: "Tasrîf; lügatta 'değiştirmek' demektir Istılâh'da ise; Kastedilen (amaçlanan) manaları elde etmek için, aslı tek olan kelimeyi çeşitli misallere çevirmektir" نَحَا-يَنْحُو-نَحْوًَا aslından gelen ve masdar olan Nahiv kelimesi lügatta, çok anlamlara gelir; en önemlileri şunlardır: a) "Kasd, Cihet" anlamında: ذهبتُ نَحْوَ الْمسجدِ "Mescid yönüne (tarafına) gittim" b) "Miktar" anlamında: عِنْدى نَحْوُ ألْفِ دِيناَرٍ "Yanımda bin dinar var" c) "Şibh, Misl" anlamında: عَلِىّ ٌ نَحْوُ مُحَمّدٍ "Ali, Muhammed gibidir" d) "Çevirmek" anlamında: نَحَوْتُ بَصَرِى إلَيهِ "Bakışımı ona çevirdim" e) "Kabile" anlamında: نَظَرْتُ إلى بَنِى هاشِمٍ "Benî Hâşim (Haşimoğulları) kabilesine baktım" NAHİV: Cümledeki her kelimenin görevinin, kelimelerin son harekelerinin tesbitinin ve i'rabının bilinmesini sağlayan kâideler bütünüdür Sarf ve Nahiv ilimleri, birbirinden ayrılmayan, bir bütünü tamamlayan iki cüz'dür Birini öğrenip diğerini öğrenmesek Arapça ilmi tamamlanmış olmaz Biri et ise, diğeri kemiktir Merâhu'l Ervâh eserinin sahibi bu hususu şöyle teşbih ediyor: اعْلَمْ أنَّ الصَّرْفَ أمُّ الْعُلوُمِ والنَّحْوَ أبوُها "Bil ki, Sarf ilimlerin anası, Nahiv de babasıdır" Bir baba çocuklarını ıslah ettiği gibi; Nahiv de kelâmı ıslah eder Bundan dolayı Nahv'e "ilimlerin babası" denilmiştir Kelimesiz de kelâm olmayacağına göre; Sarf'a da "ilimlerin anası" denmiştir Bu açıklmadan da anlaşılacağı gibi; Sarf, kelime bilgisi (morfoloji); Nahiv (sentaks), cümle bilgisidir |
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)NAHİV İLMİNİN KURUCUSU: Nahiv ilminin hicri birinci asrın ikinci yarısında kurulduğu ve bu ilmin kurucusunun ise, Ebû'l Esved ed-Düelî (v79) olduğu kabul edilmektedir Değişik rivâyetler bulunmakla beraber, Ebû'l Esved'in Arapça ilmiyle ilgilenmesi hususunda ilk teşviğin Hz Ali b Ebî Tâlib (v40) tarafından yapıldığı kabul edilmektedir Hz Ali, Ebû'l Esved'e Nahv'in temel ilkelerini açıklamış ve ona kelâm'ın isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısma ayrıldığını öğretmiştir Bir rivâyete göre; Ebû'l Esved, kendi zamanında şahid olduğu çeşitli gramer hataları karşısında Nahv ile ilgilenmenin zaruretini hissetmiş ve hemen çalışmaya koyulmuştur Böylece 'Basriyyûn' denen 'Basra Dil Mektebi'nin temelini atmıştır Daha sonra değişik görüş ve delillendirmelerle bu ekole tepki olarak ortaya çıkan, Ebû Ca'fer Muhammed b Ebî Sâre er Ruâsî kuruculuğundaki 'Küfe ekolü' de faydalı çalışmalar gerçekleştirmiştir Ebû'l Esved, bir adamın Tevbe Sûresindeki bir ayeti yanlış okuduğunu görmüştü ve çok endişelenip, durumu Hz Ali ile istişare etti Hz Ali de dil hatalarına karşı bazı tedbirler alma ihtiyacı duydu Ve kelâm'ın isim, fiil ve harften meydana geldiğini ve diğer gramer konularını açıklayarak, Ebû'l Esved'e: "Bu yöne yönel, bu işi ele al, bu yola gir, bu minval üzere yap" anlamına gelecek şekilde أنحُ هذا النحوَ diye talimat verir Bu talimatta geçen "nahv" kelimesinden dolayı, Arapça gramerinin adının "Nahiv" olduğu rivâyet edilmektedir Gramer Hatası Yapılan Ayet: أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ منَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ "Allah da O'nun Rasûlü de müşriklerden uzaktır" (Tevbe: 3) Bu ayeti bir adam, o dönemde; أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ منَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولِهِ şeklinde okumuştur Yani وَرَسُولُهُ kelimesini وَرَسُولِهِ şeklinde okuyarak, منَ الْمُشْرِكِينَ üzerine atfetmiştir Bu şekilde okuyuşla anlam -hâşâ- "Allah, müşriklerden ve Rasûlünden uzaktır" olmaktadır Aslında Doğru İ'rab Şekli Şudur: Buradaki وَرَسُولُهُ kelimesi atıf vâv'ı ile أَنَّ nin yerine ma'tûftur ve merfû'dur yada haberi mahzûf bir mübteda olur Takdiri ise; وَرَسُولُهُ بَرِيءٌ منَ الْمُشْرِكِينَ şeklindedir Ekser ulemâya göre; Nahiv ilminin kurucusu kabul edilen Ebû'l Esved, tâbiînin ileri gelenlerindendir Muhaddis, fakîh, dil alimi ve şairdir Nahiv ilminin kurucusu olarak Abdurrahman b Hürmüz (v117) ile Nasr b Âsım el-Leysî (v90)'nin adları zikredilirse de, bunların Nahv ilmini Ebû'l Esved'den öğrendikleri bilinmektedir Kur'an'ın İ'rabını Öğrenmenin Önemi: Hz Ebû Bekir: "Kur'an'dan bir ayet i'rab etmem (i'rabını öğrenmem), bir ayet ezberlememden bana daha sevimlidir" [b] Hz Ömer: "Kur'an'ın hıfzını öğrendiğiniz gibi, i'rabını da öğreniniz" [b] Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer: "Kur'an'ın i'rabını öğrenmek bize, harflerini öğrenmekten daha sevimlidir" [b] Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre; Peygamberimiz: أعْرِبُوا الْقرْآنَ "Kur'an'ı i'râb ediniz" buyurmuştur [b] NAHİV İLMİNİN GAYESİ: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid şöyle der: "Nahiv ilmini öğrenmenin meyvesi (faydası); Arapça kelâmda dili hatadan korumak, Kur'an-ı Kerim'i ve Peygamberimizin Hadislerini doğru bir şekilde anlamaktır O Kur'an ve Sünnet ki, İslâm şeriatının aslı ve eksenidir" Arapça'yı öğrenmenin amacı, Allah'ın vahyini doğru bir anlayışla fehmetmektir Arapça'yı öğrenip de Kur'an ve Sünnetten habersiz yaşayan bir kimse, uçmayı bilip de uçmayan kuşa benzer NAHİV İLMİNİ (ARAPÇA'YI) ÖĞRENMENİN HÜKMÜ: Kur'an'da pek çok yerde Allah'ın Kitabının akledilmesi, düşünülmesi, anlaşılması, sakınılması, öğüt alınması ve hidâyetine uyulması için gönderildiği bildirilmektedir Kur'an; Hz Peygamberin ve tüm Peygamberlerin davetlerinin anlaşılması için kavimlerinin lisanıyla gönderildiklarini ifade eder "Biz gönderdiğimiz her bir peygamberi -kendilerine apaçık anlatsın diye- ancak kendi kavminin diliyle gönderdik" (İbrahim: 4) Alimler de: "Arapça ilmini bilmedikçe, hiçbir kimsenin Allah'ın Kitabı hakkında konuşması câiz olmaz" demişlerdir Sayısız ayet ve Hadis-i Şeriflerdeki Kur'an ve Sünnetin öğrenilmesini emreden nasslar, zımnen Arapça öğrenmeye de birer teşviktirler Selef ve bizden önceki müslümanlar da bunu böyle anlamışlar ve Arapça öğrenimine azami gayret göstermişlerdir Ayrıca Peygamberimizin Sünneti de, bunu teyid etmektedir Bedir esirlerinden okuma yazma bilen müşriklerden fidye vermeye güç yetiremeyenler, on müslümana okuma yazma öğretme karşılığında serbest bırakılmıştır Usûlde de genel bir kâide vardır: "Vâcibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vâciptir (farzdır)" Bu kâideyi, kısaca şöyle açıklayabiliriz: Kur'an'ı anlamak farzdır; Kur'an'ın anlaşılmasının kendisiyle sağlandığı, tamamlandığı Arapça ilmini öğrenmek de vâcip yani farz olur Bu kâide, Hadis inkârcılarının da aleyhine bir delildir Yani, Din'in kendisiyle tamamlandığı Hadisler de bağlayıcıdır Bu çok önemli meselede bir cümle daha söylemeden geçmeyelim Allah, elçisine dinin parçası olarak Kur'an dışında da vahiy göndermiştir Bu Hadislerin sonradan bozulduğunu iddia etmek, Allah'ı acizlikle itham etmek demektir Yada Hadislerin bağlayıcı olmadığını savunmak Allah'ın el-Hakîm sıfatına bir iftiradır Çünkü O'nu abesle iştigal edici olarak görmektir bu iddia Bu ifrat fikirlerden Allah'a sığınıyoruz! Asıl konumuza dönersek; Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Arapçanın hükmü konusunda şöyle diyor: "Arapça'yı (Nahv'i) öğrenmek, farz-ı kifâyedir Bazen de farz-ı ayn olur" Şöyle ki; alimlerin ve Arapça'yı bilenlerin bulunmadığı bir yerde Arapça'yı öğrenmek müslümanlara farz-ı ayn'dır İçlerinden en az bir kişi Arapça öğreninceye kadar o beldedeki herkes günahkâr sayılır Bu, bütün alimlerin görüşüdür Hatta belki de genel bir yaklaşımla şunu söylemek mümkündür Ümmetin tamamına farz-ı kifâye olan ilimlerin en hayırlısı Arapça öğrenmektir Fakat bu meselenin izâfi ve bulunulan şartlarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de gözden uzak tutmamak gerekir Bazen belki de tıp ilmini öğrenmek farz-ı kifâye ilimlerin en hayırlısı yada en gereklisi olur Bazen fiziği, bazen matematiği yada bazen mimariyi Dediğimiz gibi biz, genel bir yaklaşım ortaya koyduk [b] İ'râbu'l Kur'an'il Kerim min Muğni'l Lebîb, Eymen Abdürrezzâk eş-Şevvâ, Dâru İbn Kesir, Beyrût, Sh:16 [b] Age [b] Age [b] Age |
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)BİRİNCİ DERS: KELİME VE KISIMLARI Kelime: Anlamı olan en küçük söz parçasına kelime denir Kelime, cümlenin yapısını teşkil eden unsurlardan birisidir ve üç kısma ayrılır: İsim, fiil ve harf Kelime (كَلِمَة); "feiletün" (فَعِلَة) vezninde olup, (كَلْمٌ)'dan türemiştir Çoğulu ise, (كَلِمٌ)'dur Lügat anlamı; yaralamak, tesir etmek, acı vermek demektir Çünkü konuşan kimse, konuştuğu kelimeler ve sözlerle "sevindirme" yada "üzme" gibi tesirler meydana getirmektedir Kelime ile bazen cümle de kastedilmektedir (Mü'minûn: 100) ve Kelime-i Tevhid gibi İsim: Kendi başına bir anlam ifade eden, zamanla ilgisi olmayan ve varlıklara ad olan kelimelerdir Örnekler: ٌ حاَئِط : Duvar, باَبٌ : Kapı, ٌ ناَفِذَة : Pencere, كِتاَبٌ : Kitap, ٌ مَجَلَّة: Dergi, ٌ جَرِيدَة : Gazete Bu kelimelerin tamamı, Nekre isimdir Sonlarında yuvarlak 'te' (müenneslik te'si) bulunanlar müennes (dişi) isim, bulunmayanlar ise müzekker (eril) isimdir Bu konular, daha sonra müstakil birer konu olarak işlenecektir Fiil: Kendi başına bir anlam ifade eden; geçmiş, şimdi veya gelecek zamanda bir iş, bir oluş, bir hareket bildiren kelimelerdir Zaman yönünden mâzi (geçmiş zaman), muzâri (şimdiki ve geniş zaman) ve emir kısımlarına ayrılır Fiilin diğer kısımları da ileride görülecektir Örnekler: عَلِمَ : "Bildi" (Mâzi fiil: Geçmiş zaman) يَعْلَمُ : "Biliyor, bilir" (Muzâri fiil: Şimdiki ve geniş zaman) إعْلَمْ : "Bil" (Emir fiil) Arapça'da en önemli konulardan birisi çekimlerdir Arapça öğrenmek isteyen kimse, her şeyi hocadan beklememelidir Eğitimde en önemli şey budur Eksik yönlerini, anlayamadığı yada ileride ihtiyaç olacak bilgileri araştırıp öğrenmeye, ezberlemeye çalışmak gerekir Bu bağlamda mâzi, muzâri ve emir fiillerin çekimlerini muhtelif kaynaklardan ezberlemek yerinde olacaktır Harf: Kendi başına bir anlam ifade etmeyen, birleştiği isim veya fiil ile birlikte anlam kazanan kelimelerdir Örnekler: 1) ِمِنْ + الْمَدْرَسَة = مِنَ الْمَدْرَسَة : Okuldan Kısa Açıklama: مِنْ harf-i cerr'i, الْمَدْرَسَة isminin başına gelerek bir anlam kazanmaktadır Başına geldiği kelimeye, -dan anlamı katmaktadır Bu harf, başına geldiği kelimeye "-den, -dan" anlamı katar Buna Türkçe'de "ismin -den hali" denmektedir Ayrıca harf-i cerrler, Arapça'da müstakil bir konudur ve ileride işlenecektir Burada harf-i cerr'in, ismin başına geldiğine ve ismin son harekesini kesre (esre)'ye çevirdiğine dikkat edelim 2) ِ الى + الْباَب = الى الْباَب : Kapıya الى harf-i cerr'i, başına geldiği isme "-e, -a, -ye, -ya" anlamları katar 3) ِ عَلَى + الشَّجَرة = عَلَى الشَّجَرة : Ağacın üzerinde عَلَى harfi cerr'i, başına geldiği isme "-üzerine, -üzerinde" anlamı katar Yukarıdaki harfler, isme bitişmiştir Şimdi de fiile bitişen harfe örnek verelim 4) سَ + يَكْتُبُ = سَيَكْتُبُ : (O erkek) yazacak Dikat edilirse, fiilin öznesinin (fâilinin) tekil, gâip bir erkek olduğu görülmektedir Yukarıda da hatırlattığımız gibi; fiil çekimlerini ezberlediğimizde; fiillerin, fâillerinin cinsiyetine, bulunup bulunmamasına ve sayılarına göre farklı ifade biçimleri olduğunu göreceğiz سَ harfi, muzâri fiillerin başında bulunur ve bu fiillerin anlamını geniş zamandan gelecek zamana çevirir Türkçe'de -ecek, -acak gelecek zaman ekleri karşılığıdır Ayrıca muzâri fiiline geniş zaman dediğimize dikkat edelim Muzâri fiil, cümlede kullanılışına göre; şimdiki ve gelecek zamanı ifade eder Bu duruma kısaca geniş zaman deriz Geniş zaman; fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu ve yapılacağını belirten bir zaman kipidir "-r, -ir, -er" ekleriyle kurulur يَكْتُبُ yazar , سَيَكْتُبُ : Yazacak gibi سَوْفَ de muzâri fiilin başına gelerek onun anlamını gelecek zamana çevirir ama biraz önce öğrendiğimiz سَ harfi, سَوْفَ den daha yakın gelecek için kullanılır Kur'an'da da kullanılan bu iki harfin kullanıldığı yerlerdeki bu anlam farkına dikkat edelim Harfler, başına geldikleri kelime türleri bakımından üç çeşittir:
Başarılar Yusuf Semmak |
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)İKİNCİ DERS: İSMİN ALÂMETLERİ: İlk dersimizde kelime ve kısımları üzerinde durmuştuk Kelimelerin isim, fiil ve harf'ten meydana geldiğini öğrenmiştik Cümleler kelimelerden meydana geldiği için; Arapça öğrenimine bu konuyla başladık Şimdi de kelimenin ilk kısmı olan ismi tanımaya devam edelim Bilindiği gibi karşılaştığımız bir kelime ya isimdir, ya fiildir, yada harf'tir Peki ismi nasıl tanıyacağız? Özellikleri nelerdir? Ana hatlarıyla bu konu üzerinde duralımArapça'ya yeni başlayan herkesin mutlaka bilmesi gereken, özelliklerle başlayalım:
Hatırlatma: İsimlerin çeşitleri muhtelif olduğu için, alâmetleri de muhtelif olmuştur Çünkü ismin bir çeşidine uyan bir alâmet diğerine uymayabiliyor Meselâ, kelime sonuna gelen tenvin sadece munsarif (çekimli, kesre ve tenvini kabul eden) isimlerin bir özelliğidir Bu nedenle isimlerin özelliklerine göre; birden çok alâmetleri bulunmaktadır |
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)ÜÇÜNCÜ DERS: MA'RİFE VE NEKRE: MA'RİFE İSİM: Belirli ve bilinen bir varlığı gösteren, genellikle başında harf-i tarif adını verdiğimiz (ال) takısı (artikel) bulunan isimlere ma'rife isim denir Örnekler: الرَّجُلُ : Adam, ُ الْمِشْمِش : Kayısı, ُ الْمَدِينَةٌ : Şehir, ُالْمِسْطَرَة : Cetvel Bu kelimelerin başında harf-i tarif olduğu için böyle isimler ma'rifedir Başına harf-i ta'rif gelince sonunda tenvin bulunmadığına dikkat edelim Bir isimde aynı anda ma'rifelik alâmeti harf-i ta'rif ile, nekrelik alâmeti tenvin aynı anda bulunmaz Bir ismin başında harf-i tarif varsa sonunda tenvin, sonunda tenvin varsa başında harf-i ta'rif olmaz NEKRE İSİM: Belirli ve bilinen bir varlığı göstermeyen, genellikle sonunda tenvin adını verdiğimiz iki ötre, iki esre ve iki üstün diye bilinen simgelerin bulunduğu isimlere nekre isim denir Örnekler: ٌ رَجُل ٌ , مِشْمِش ٌ , مَدِينَة ٌ , مِسْطَرَة Görüldüğü gibi; bu kelimelerin sonunda tenvin vardır Dolayısıyla bu tür kelimeler nekre isimlerdir Ma'rife ile nekre isimleri tanımak için, sadece harf-i tarifin bulunup bulunmadığını bilmek yeterli değildir Bu, özelliklerden sadece bir tanesidir Şimdi maddeler halinde ma'rife isimleri öğrenelim: Başında harf-i ta'rif (ال takısı) olan isimler: ُ اَلْكِتاَب ُ , اَلرَّسُول gibi Özel isimler (alemler): يُوسُفُ : Yusuf, اسْتاَنبول : İstanbul, تُرْكِياَ : Türkiye Zamirler: أناَ : Ben, أنْتَ : Sen, هُوَ : O, نَحْنُ : Biz, أنْتُمْ : Siz, هُمْ : Onlar Bu zamirlerin tamamı, müzekker (eril) varlıklara ad olan kelimelerdir Fakat, Arapça'da isim ve zamirlerde cinsiyet söz konusudur Zamirler konusunda da daha sonra belirtileceği gibi; bu zamirlerin müennes (dişi) ve tesniye (ikil)kipleri de bulunmaktadır Ma'rife isme muzâf olan isimler: Buna "izâfetle ma'rife" denir Bir örnek verelim لَوْنُ الْقَلَمِ : Kalemin rengi لَوْن kelimesi nekre bir isimdir ve ma'rife olan الْقَلَم kelimesine muzâf olduğu için, ma'rifelik kazanmıştır Bu tamlamaya Türkçe'de "belirtili isim tamlaması" denir Konu, isim tamlaması (izâfet) işlenirken detaylıca açıklanacaktır Başında nidâ edatı bulunan isimler: ياَ رَجُلُ : Ey adam! رَجُلُ kelimesi aslında nekre olduğu halde, başına nidâ edatı geldiği için ma'rife sayılmaktadır İşaret isimleri: هَذاَ : Bu, هَذاَنِ : Bu ikisi, هَؤُلاَءِ : Bunlar Mevsûl İsimleri: الَّذِى - الَّتِى - الَّذِينَ gibi Genelde ism-i mevsûl, Türkçe'mizdeki bağlaç, ism-i mevsûlden sonra gelen sıla cümlesi de yan cümlecik yerini tutmaktadır Ma'rife isme "özel isim", nekre isme "cins isim" denir Bir isim ya ma'rife yada nekre olmak zorundadır İsimlerin bu temel iki özelliğini öğrendikten sonra; inşâallah daha sonraki dersimizde "isimlerde cinsiyet" konusunu işleyeceğiz |
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak) |
08-16-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Dersleri (Yusuf Semmak)DÖRDÜNCÜ DERS: İSİMLERDE ERKEKLİK VE DİŞİLİK: İsimler, müzekker (erkek) ve müennes (dişi) olmak üzere ikiye ayrılır: 1) Müzekker İsim: Canlı varlıkların erkeklerine veya gramer bakımından müzekker (erkek) kabul edilen yani kendisinde dişilik alâmeti bulunmayan cansız varlıklara verilen isimdir Örnekler: خاَلٌ : Dayı, دِيكٌ : Horoz, كِتاَبٌ : Kitap, دَرْسٌ : Ders, مِصْباَحٌ : Lamba, شَعْرٌ : Saç 2) Müennes İsim: Canlı varlıkların dişilerine veya gramer bakımından dişi kabul edilen (kendisinde dişilik alâmeti bulunan) cansız varlıklara verilen isimdir Örnekler: ٌ خاَلَة : Teyze, ٌ دَجاَجَة : Tavuk, ٌ أمّ : Anne, بِنْتٌ : Kız evlat, ٌ حَدِيقة : Bahçe, سَياَّرَة : Araba MÜENNES İSİMLERİN KISIMLARI: 1) Canlı varlıkların doğal olarak dişilerine verilen isimler: Örnekler: ٌ أمّ : Anne, ٌ بِنْت : Kız evlat, ٌ أخْت : Kız kardeş 2) Sonlarına yuvarlak te (tâ-i merbûta) bitişen isimler: Örnekler: ٌ عَمَّة : Hala, ٌ مَدْرَسَة : Okul, ٌ مُعَلِّمَة : Kadın öğretmen, ٌ ناَفِذَة : Pencere 3) Sonlarına elif-i memdûde (اء) bitişen isimler: Elif-i memdûde, uzun okunan elif demektir Örnekler: بَيْضَاءُ : Beyaz, سَوْدَاءُ : Siyah, سَمْرَاءُ : Esmer, شَقْرَاءُ : Kumral, صَفْرَاءُ : Sarışın, صَحْرَاءُ : Çöl 4) Sonlarına elif-i maksûre yani kısa okunan elif (ى) bitişen isimler: Örnekler: سَلْمَى : Selma, لَيْلَى : Leyla, بُشْرَى : Müjde, Büşra, كُبْرَى : En büyük, Kübra, صُغْرَى : En küçük Üçüncü ve dördüncü maddelerde verdiğimiz örneklerde yer alan elif-i memdûde ve elif-i maksûre olan harfler, kelimenin aslından olmayıp, söz konusu kelimelerin dişiliğine delâlet etmesi için, kelime köklerine sonradan ilave edilmiş zâid (fazlalık) harflerdir Şu noktaya dikkat etmek gerekir Bu zâid harfler, söz konusu müennes kelimelerden atıldığında geriye kelimenin kökünü teşkil eden asıl harfler kalmaktadır Bu açıklamadan hareketle, sonlarında elif-i memdûde ve elif-i maksûre bulunan her kelimenin müennes (dişi) kelime olmayacağı ortaya çıkmaktadır Mesela: دُعَاءٌ (dua) ve فَتًى (genç) kelimelerinin sonunda da elif-i memdûde ve elif-i maksûre vardır ama bu tür kelimeler müennes değildir Çünkü bu iki kelimenin sonunda yer alan harfler, kelimenin aslındandır Bir kelimenin sonunda elif-i memdûde ve elif-i maksûre bulunduğunda, bu kelimenin müennes mi yoksa müzekker mi olduğunu nasıl anlayacağız? Bunu anlamak için, kelime sonundaki harfleri atıldığında geriye iki harf kalıyorsa; o kelime müzekkerdir, kelimenin aslı kalıyorsa müennestir مُسْتَشْفَى (hastane), مُصْطَفىَ (Mustafa) kelimelerinin sonundaki elif-i maksûre harfleri de müenneslik alâmeti değildir Çünkü bu kelimelerin kökleri; شَفَى (tedavi etti, iyileştirdi), صَفاَ (temiz oldu, saf oldu) fiilleridir Eğer son harfleri atarsak, kelimenin asıl kökü iki harfe düşmektedir Bu nedenle bu kelimelerde elif-i maksûre bulunmasına rağmen; bunlar müennes kelime olmazlar; zira kelime sonlarındaki (ى) harfi kelimesnin aslındandır 5) Semâî Müennesler: Yukarıdaki müenneslik alâmetlerinden birisini taşımadığı halde, müennes kabul edilen kelimeler de vardır Semâî Müennes: Belli bir kâideye dayanmayan, Araplardan işitildiği gibi müennes kabul edilen kelimelerdir İşitmeye dayalı dişil kelimelere örnekler: شَمْسٌ : Güneş, نَفْسٌ : Nefis, أرْضٌ : Yer, arazi, حَرْبٌ : Harp, savaş, رِيْحٌ : Rüzgar, نَارٌ : Ateş, بِئْرٌ : Kuyu Bu kelimelerin, görünüşte müzekker kelimelerden farkı yoktur ve kendilerinde müenneslik alâmeti de yoktur; ama bunlar semâî müennes kelimelerdir Semâî (işitmeye dayalı) müennesleri, müzekker kelimelerle karıştırmamak için, bu konuyu bilmek gerekir Bu bilgiye, ya sözlükten, ya da hocaya sorarak ulaşabiliriz Zamanla bu bilgi, tecrübe ve sık tekrarlarla kökleşmektedir Bu tür dişi kelimelere devam edelim 6) Vücuttaki çift olan organlar da müennes sayılmaktadır: Örnekler: رِجْلٌ ، قَدَمٌ : Ayak, يَدٌ : El, عَيْنٌ : Göz, أذُنٌ : Kulak 7) Kabile, köy, şehir, devlet isimleri de müennes (dişi) sayılmaktadır: Örnekler: قُرَيْشٌ : Kureyş, ُ مَكَّة : Mekke, ُ أنقرة : Ankara, مِصْرٌ : Mısır, تُرْكِيَا : Türkiye Hatırlatma:
|
|