|  | Evrensel Değerler |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Evrensel DeğerlerEvrensel Değerler Evrensel değerler konusuna girmeden önce değer kelimesi üzerinde duralım: “Değer” kelimesinin sözlük anlamı “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet “ olarak verilmiştir  Değer kelimesini, psikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz  Bir insan, diğer insanların, onlara ait özellikleri, niyetleri ve istekleri, davranışları hakkında hüküm verirken, kendisine ait olan değerler penceresinden bakar  Bu pencereden gördükleri, çerçeve içerisinde kalıyorsa onaylar aksi taktirde yadırgar ve reddeder  Değer kelimesine toplumsal açıdan baktığımızda, çeşitli olaylar, olgular ve fikirler karşısında bireylerin tepki ve fikir birliği olarak tanımlayabiliriz  Anlaşılacağı üzere, kişi, çevresini sahip olduğu değerlere göre yargılar  Aynı zamanda, kişi çevre tarafından, toplum değerlerine göre yargılanır  Bu karşılıklı yargılamaların, toplum bireyleri arasında bir istikrara kavuşması noktasında, toplumsal bir kültür değerleri bütününün oluştuğu görülür  Fakat oluşan her kültür, sahip olunması gereken değerleri ihtiva etmeyebilir  Psikolojik olarak sağlıksız insanlar mevcudiyeti nasıl doğal ise, sosyolojik olarak hasta toplumlar bulunabilir  Kişisel ve toplumsal, yani kültürel değerlerin ne olduğunu netletleştirdikten sonra, “Evrensel Değerler” ifadesi ile neyin işaret edildiğini anlamaya çalışalım  Doğaya baktığımızda, onun her bir parçasının kusursuzluğunu ve sayılamayacak kadar çok parçanın, inanılmayacak kadar mükemmel uyumunu görürüz  Bunu, keşfedilmiş en büyük astronomik sistemlerden, gözümüzle görebildiğimiz en küçük parçasına kadar gözlemlemek mümkündür  Bunun sonucunda ise, söyleyebiliriz ki; doğa belli doğrular, gerçekler, kurallara göre işler ve bu kurallar, gerçekler ve doğrular tüm evren için geçerli olacaktır  İnsan oğlunun da, bu evrenin içerisinde, onun bir parçası olarak varlığını sürdüğünü, düşündüğümüzde, insanoğlu için de, evrende değişmez doğrular, gerçekler ve kurallar olması gerektiği sonucuna varırız  Evrensel değerler kavramı da, bu düşünce ışığında ortaya çıkmıştır  Evrensel değer olarak nitelendirilen bir olgunun, uluslararası bir nitelik kazanmış olduğu bütün insanlığı ilgilendirdiği insanın doğasında mevcut olduğu varsayılır  Günümüzde, evrensel değerler denilince genel olarak, insanın doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlükler, belli kriterlere bağlı olarak yaşamasını garanti altına almayı hedefleyen fikri, ahlaki ve sosyal değer yargıları anlaşılmaktadır  Kültürleşme sürecinde tüm dünya milletlerinin paylaşmaları gereken ortak kültür öğeleridir  Uluslar arası düzeyde insan hakları, hayvan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, işçi hakları, hasta hakları ve azınlık hakları olarak algılanmakta ve uygulama alanı bulmaktadır  Evrensel değerleri, doğanın içinde kendiğilinden var olan değerler olarak tanımlamıştık  Öte yandan, doğa kanunları ile uyumlu olan canlıların güçlendiği, uyumu yakalayamayanların zayıfladığı ve zayıf olanların yine tabiat tarafından elendiği, kanıtlanmış bir gerçektir  Bu gerçek “Doğal Seleksiyon” olarak adlandırılmaktadır  Kültürün de toplumsal ve canlı bir olgu olduğunu göz önüne alarak, sahip olduğu değerlerin evrensel değerlerle taban tabana zıt olduğu bir kültür düşündüğümüzde bu kültürün dolayısıyla toplumun doğal seleksiyona tabi tutularak, doğa tarafından yok edileceği sonucuna varmak yanlış olmaz ki; bu konu Antropolog Robert Edgerton tarafından yapılan araştırmalar ile kanıtlanmıştır  Robert Edgerton, tarihte yaşamış üç yüz kadar uygarlığı incelemiş bu uygarlıklar içerisinde kültürleri evrensel değerlerden yoksun olanların zaman içinde yok olduğu sonucuna varmıştır  Kültürel değerler ve evresel değerler arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğu görülmektedir  Bütün bunların ışığında, tarih öncesi çağlardan beri varlığını sürdürmekte olan Türk Milletinin, sahip olduğu kültürel değerlerin evrensel değerler ile büyük oranda örtüştüğü, değişimini ve gelişimini evrensel değerler doğrultusunda devam ettirdiği sonucuna varabiliriz  Binlerce yıllık sağlam kültürel kökümüze rağmen Türk Milletinin kültürü de çağımızdaki baş döndürücü bilimsel ve teknolojik gelişmelerle, tüm dünyanın yaşadığı değişim atağı içerisinde payına düşen değişimi yaşamaktadır  Bu hızlı değişimin, tarihimizde yaşanmış olan üstün değerleri kayba uğratmadan, bir gelişim şeklinde yaşatmak ise, değişim istikametinin evrensel değerler doğrultusunda gerçekleşmesiyle mümkün olacaktır  Halkımızın düşük eğitim seviyesi göz önüne alındığında, evrensel değerlerin Silahlı Kuvvetlerde görev yapan rütbeli personel tarafından anlaşılmasının, ve vatani görevini yapan erbaş ve erlerin bu bakış açısı ile yönlendirilmesinin, yaşanan kültürel değişimin, bir gelişim olarak yaşanmasına büyük katkısı olacağına inanıyorum  Her birimiz düşünerek ya da hislerimize başvurarak pek çok değerin evrensel olduğuna hükmedebiliriz  Bu değerlerin insan ve toplum için zararlı olduğu ispatlanmadıkça, bunun yanlışlığı da iddia edilemez  Ben, bu günkü takdimimde, Robert Edgerton’ın üç yüz uygarlığı inceleyerek tespit ettiği ve genel olarak altı maddede ifade ettiği evrensel değerlerden bahsedeceğim  a  Gerçeğe Saygı Saygı, kısaca, benliğimiz dışındaki bir olgunun mevcudiyetinin kabulüne verilen onaydır  Kelimenin kökü de varlığını kabul ettiğimiz şeylere uyguladığımız bir fiilden gelmektedir: “Saymak” Gerçeğe saygı  , “gerçeğin bizim isteğimize göre değiştirilemeyeceği inancı” ve “davranışlarımızı gerçeği düşünerek yapmak” demektir  Gerçeğe saygı dendiğinde akla gelen bilimdir  Bilimin özünde gerçeğe saygı vardır  Bilimin gücü ve gerçeğe saygının önemi, insanoğlunun karşılaştığı büyük zorlukları bu yaklaşımla çözmüş olmasında yatar  Yalanı teşvik eden bir toplumda yaşayan bir kişiye, “ülkemizde erozyon var” derseniz ; ondan da “Yok efendim erozyon merezyon, nereden uyduruyorsunuz bunları, bir daha konuşturmayın bu adamı  ” gibi bir cevap alma ihtimalimiz yüksektir  Çünkü gerçekle yüzleşme ve üzerine gitme cesaretini göstermek zordur  Gerçeğin örtbas edildiği veya çarpıtıldığı yerde aklın ve sağ duyunun yerini korku almaktadır  Sağ duyunun yerini alan korku sayesinde, kötü niyetli pek çok kimse insanları maddi ve manevi yönden sömürebilmekte, topluma istedikleri amaçlar peşinde koşturabilmektedir   Bu gerçeği çok iyi bilen Atatürk, “Dünyada her şey için medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici yol ilimdir, fendir  İlmin fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır” özdeyişiyle ifade etmektedir  b  Kişisel Bütünlük Kişisel bütünlük insanın özünün, sözünün ve davranışının bir bütün içinde olmasıdır  Kişisel bütünlüğün özünde gerçeğe saygı vardır  İnsanın her şeyden çok, kendisi ile ilgili bilgiye ihtiyacı vardır  Ahlaklı ve erdemli insan, kendisini tanıyan, tanımaya gayret eden, özellikle, farkına vardığında kendisine acı veren eksiklikleri ile yüzleşme cesaretini gösterebilen insandır  İnsan ilişkilerinin temelinde güven yatar  İnsanların Mevlana’nın deyişiyle “ Ya olduğun gibi görün, yada göründüğün gibi ol  ” şeklinde ifadesini bulan, kişisel bütünlüğe sahip bir insana güvenmemeleri mümkün değildir  Karşılıklı güven ve anlayış toplumun istikrarını da sağlayan önemli bir dayanak noktasıdır  Kişisel bütünlüğe değer verilmeyen bir toplumda insanlar “-mış gibi” davranırlar  Bu tarz ilişkilerin hakim olduğu toplumlarda verilen sözler tutulmamakta ve ağzından çıkan sözlerin ikna ve yaptırım gücü olmamaktadır  Daha geniş anlamıyla yeniden tanımlarsak, kişisel bütünlük kişinin kendi kendini aldatmaması, inandığı değerler çerçevesinde yaşamını oluşturmasıdır  
  Adalet kavramının ve hukuk sistemlerinin özünde bu değerler vardır  Hakkaniyet, haklı olana hakkını vermek demektir  Bunu, “Emek mukabili olmayan hak mevcut değildir  ” özdeyişiyle Atatürk çok güzel ifade etmiştir  Kültürü hakkaniyete değer veren bir toplumda haklı olan güçlü, hakkaniyete değer verilmeyen toplumda ise güçlü olan haklı konumunda olmaktadır  Hakkaniyete değer vermeyen toplumlarda zamanla yalan, hırsızlık, görevi kötüye kullanma gibi kötü davranışlar artmakta, dürüst insanlar ezilmekte, korku kültürü gelişmekte, yolsuzluk artmaktadır  Son olarak “Yiğidi öldür, hakkını yeme” atasözümüz, hakkaniyet kavramının önemine işaret etmektedir  d  İnsan Onuruna Saygı İnsan onuru “can”ın bir parçasıdır ve doğuştan gelir  Her insan ister yeni doğmuş bir bebek, ister fakir, ister zengin olsun onurları yönünden eşit bulunmaktadır  Kültürü, insan onuruna değer veren bir toplumda çocuğa da değer verilir  Çocuğa gösterilen dikkat ve saygı aslında o toplumun geleceğine yapılan yatırımdır  Bireyin en değerli varlığı onurudur  Birey onuruyla yükselir  Bir’in değeri olmadan, çoğun değeri olamayacağına göre, toplumdaki insana değer verilmeden bir ailenin, bir kurumun, bir ulusun değeri oluşturulamaz  İnsan onuruna değer verilmeyen toplumda baskı ve korku kültürü gelişmekte ve insanların özgürce yeni şeyler üretmeleri de mümkün olamamaktadır  Lider personel olarak bizlerin, yönetirken kullanmak mecburiyetinde olduğumuz vasıtaların en ön önemlisi insandır  İnsan faktörünün iştirak etmediği hiçbir faaliyet söz konusu değildir  Personelini objektif, vicdani ve insani niteliklerde yöneten bir amir veya idarecinin mutlaka başarılı olacağı kabul edilmelidir  Böyle bir idarecinin mutlaka sevilip sayıldığı ve nihayet personelinin en yakın desteğine sahip olduğu tecrübelerle sabittir  Liderlerin bunu uygularken, personeline uygun davranışlar sergilerken uygulaması gereken genel kurallar, nizamlar ve disiplin sağlayıcı davranışlardan ödün vermesi gerekli değildir  Özellikle silahlı kuvvetler yapısı içinde disiplini bozucu davranışlara göz yummak hakkaniyetli davranmak demek değildir  Disiplinli olmak da despot bir yönetim uygulamak değildir  Çünkü disiplinin tanımı içinde ''Astın ve üstün hukukuna riayet’ vardır  Türk tarihinde yöneticilerin halka insan onuruna saygılı ve hakkaniyetli davranmalarını buyuran pek çok eser vardır  Atilla'nın liderlik sırlarında şöyle der: “Komutanlar başkalarının değerlerini anlayıp takdir edebilmeli, başka kültürlere, inanç ve geleneklere karşı saygılı ve duyarlı olmalıdır  ” İnsanlara eşit adaletli ve insan onuruna saygılı davranmak bu kadar önemli olduğuna göre bizler astlarımıza nasıl davranmalıyız? Bu sorunun cevabını tarih boyunca bütün komutanlar aramış ve çeşitli sonuçlara varmışlardır  Bunların ışığında, kabul gören bazı tavsiyeleri şöyle sıralayabiliriz: * Astlarınızı inançlarıyla alay etmeyin saygı duyun  * Astlarınıza kötü söz sarf etmeyin  * Astlarınıza onları küçük düşürücü işler vermeyin  * Aynı işi yapan kişiler arasında işini daha iyi yapanları bir teşekkürle de olsa ödüllendirin  * Haklarını koruyun  * Cezalandırmak gerektiğinde cezanın şiddetini iyi ayarlayın  * Astlarınıza güvendiğinizi hissettirin  * Astlarınızı gerektiği zamanlarda bilgilendirin  e  Hizmet Kısaca “biz yaşadığımızdan dolayı birbirimize hizmet etmekle yükümlüyüz  ” İfadesi hizmet değerini özetlemektedir  Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklar, aslında farkında olmadan birbirlerinin yaşamlarını devam ettirebilmelerine yardımcı olmaktadır  Hizmet değerini yitiren toplumlar ulusal birlik kavramını da kaybettiğinden yok olmaya mahkum olmaktadırlar  Nitekim tarih böyle örneklerle doludur  Türk Kurtuluş Savaşı, yurttaşların, şahsi çıkarlarını bir yana bırakarak, yurdu ve milleti kurtarma gayesiyle kenetlendiği, başarılı bir mücadele ve ulusal birlik örneğidir  Kıt imkanlara rağmen insanlar yurda hizmeti onurla bir ödev sayarak mücadeleden yılmamış ve zafere ulaşmıştır  f  Sevgi Sevgi, insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir  Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, incelmesi ve böylece tutarlı ve zengin hale gelmesidir  18  yüzyılda yaşamış Alman filozof Arthur Shopenhauer, ahlak üzerine yaptığı fikri çalışmaları ile felsefe dünyasına ahlak konusunda yeni bir çığır açmış, yeni bir felsefe dalının Ahlak Felsefesinin oluşmasına öncülük etmiştir  Shopenhauer’a göre, bencil bir varlık olan insanı, doğada var olan gerçek ahlak doğrultusunda davranışa sevk edebilecek tek bir kök vardır  Bu kök ise, insanın benliği dışındaki bir varlığın ızdırabını kendi benliğine dahil ederek acıyı kendi acısıymış gibi algılaması ve bu acıyı ortadan kaldırmak için somut bir kazanım amacı gütmeksizin, çaba sarf etmesidir  Sevgi de bunu gerektirir  Buna göre ahlaklı davranışın tek ve gerçek temelinin sevgi olduğu sonucunu çıkarabiliriz  Benliğimiz dışındaki bir varlığa sevgi ile yaklaşabilmek, o varlığın gerçeklerini anlayabilmek ve kabul etmekten ve devamında bir çıkar amacı gütmeksizin harekete geçebilmekten geçer  Yurt sevgisi de, tek başına yalın bir sevgi değildir, bir takım değerlerle doğrularla ilişkilidir  Yurt sevgisi bir insanın kendisinden başlayarak ailesini, dostlarını, çalıştığı kurumu, ülkesini ve insanlarını, doğasını ve bütün dünyayı fark etmesi anlamlı bulması, devamında değerli bulması ve sonuçta sevmesinden başka bir şey değildir  “Bir ülkenin geleceğinin teminatı, o ülkenin yurttaşlarının bilincinde yatar  Bilinçli yurttaş ülkesini gerçekten seven yurttaştır  Bu yurdu sevdiği zaman nasıl bir gelecek yarattığının farkındadır  İnsan, ancak yanlışlardan arınmış bir bilinçle kendisine, ailesine, çocuklarına, topluma ve ülkesinin sorunlarına eğilerek doğru yaklaşımlar ve doğru tepkiler geliştirebilir  ” | 
|   | 
|  | 
|  |