| 20.Yy. Düşünce Akımları | 
|  | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 20.Yy. Düşünce AkımlarıNicolai Hartmann ve Yeni Ontoloji (Varlıkbilim) Varlık kuramı ya da felsefesi diye bilinen ve N  Hartmann (20 Şubat 1882, Riga - 9 Ekim 1950, Göttingen) tarafından yeniden temellendirilen ontoloji, bir bütün olarak varlığı ele alan ve varolanların en temel niteliklerini inceleyen bir felsefe dalıdır  Yalnızca varolması açısından, varolan olarak varolan üzerine kurulan bu öğreti Parmenides ’ten beri varolmakla birlikte, ontoloji sözcüğü çok daha yenidir  Varolanın varlığı ve genel varolma ilkeleri üzerine kullanılan ontoloji terimi ilk kez 17  yy  da (1646) J  Clauberg tarafından “metafizik” sözcüğüne yakın bir anlamda kullanılmış, daha sonra D’Alembert, “Discours préliminaire de l’Encyclopedie” (Ansiklopedi’nin Giriş Yazısı)’de varlıkbilimden bu anlamda söz etmiştir  I  Kant, varlıkbilim sorununu felsefeden Tanrıbilime geçiş olarak ele almakla birlikte, varlığı olduğu gibi inceleme düşüncesine karşı çıkmıştır  Çünkü ona göre varlık sorunu, bilginin koşullarının incelenmesine bağlı bir sorundur  Bununla birlikte varlıkbilimin felsefi bir yaklaşım olarak ele alınması Antik Yunan’a, Parmenides ve Herakleitos’a, özellikle de Aristoteles’e değin uzanır  Aristoteles, sonradan “Ta metaphysike” adıyla derlenen metninde işlediği ve “ilk felsefe” (prote philosophia) adını verdiği disiplin için, “varlığı varlık olarak ele almak; var olanların özü üzerine bilim” ifadesini kullanmıştır  Ama Platon’un “idea” öğretisi ya da Sokrates öncesi doğa filozoflanın “arkhe” arayışları ontoloji alanındaki ilk bilgisel çabalar sayılabilir  Ortaçağda Anselmus, Aquinolu Thomasius; yeniçağ da Leibniz-Wolff, Kant ve günümüzde de E  Husserl, Heidegger, Sartre, Jaspers ve Quine gibi filozoflarca değişik açılardan ele alınıp işlenmiş ve farklı anlamlarda yorumlanmıştır  Günümüz felsefesine, varlık metafiziği karşılığı olarak genellikle metafiziğin temeli anlamında Christian Wolff ’un yerleştirdiği bir terim olan ontoloji, bu bağlamda temel ilkeler bilimi anlamına gelmektedir  Çağımızda ontoloji, felsefe öğretimi çerçevesinde tarihsel olarak felsefenin gelişmesinde önemli bir rol oynayan temel bir disiplin biçiminde ele alınır  Bu bağlamda felsefenin bazı temel kavramları işlenirken ontoloji geleneği içinde geliştirilmiş kavramlara da başvurulur  Böylece ontoloji çağımızda bir öz bilimi olarak fenomenoloji ile bir arada işlenmiş, özellikle de değerler alanı için de olmak üzere varolanların bilgiden bağımsızlığını çıkış noktası olarak alan Nicolai Hartmann tarafından yeniden canlandırılmıştır  Bu bakımdan N  Hartmann’ın yeni ontolojisi eleştirel ve gerçekçi bir metafizik dizge olarak karşımıza çıkar  Nicolai Hartmann’ın başlıca yapıtlan şunlardır: Platos Logik des Seins (Platon’da Varlık Mantığı, 1909); Philosophische Grundfragen der Boilogie (Biyolojinin Temel Problemleri, 1912); Grundzüge einer Metaphysik der Erkenntnis (Bir Bilgi Metafiziğinin Temelleri, 1921); Die Philosophie des Deutschen Idealismus (Alman İdealizminin Felsefesi, 1923- 29, Il c  ); Ethik (Ahlak Felsefesi, 1926); Das Problem des geistigen Seins (Tinsel Varlık Problemi, 1933); Neue Wege der Ontologie (Ontoloji’nin Yeni Yolu, 1942); Philosophie der Natur (Doğa Felsefesi, 1950); Esthetik (Estetik, 1953)  Yirmi beş yaşında felsefe doktorasını tamamlayan Nicolai Hartmann, hocası Paul Natorp ’un yerine 1920’de Marburg Üniversitesine profesör oldu  Önceleri yeni Kantçı iken sonra Marburg Okulunun “varlığı” bir bütün olarak açıklamaya elverişli olmadığı kanısına vararak, “bilgi”, “değer” ve “varlık” sorunlarına başka bir yöntemle çözüm bulmaya yöneldi  Ona göre felsefenin en önemli işi “aporia” larla uğraşmaktır  “Aporie” ya da “aporia”, çözümü olmayan sorun, bir sorunda çözüme varmanın olanaksızlığı durumu, çıkış yolunun bulunmayışı gibi anlamlara gelir  Antinomiler biçiminde ortaya çıkan problemlerin (aporia), birbirlerine dolanmış, karışmış bağlarını çözmek suretiyle onlara açıklık getirmek amaçlanır; çözüm için lehte ve aleyhteki kanıtlar serimlenir  Yunanca, “aporetikhos” tan gelen bu kavram, gidilecek yolun yokluğu, çözümsüzlük karşısında bir yolun, bir geçitin bulunmaması durumunu dile getirir  Genellikle de bu durum, fenomenlerin çözümlenişi sırasında güçlükler, çelişmeler, zıtlıklar, yani aporiler şeklinde ortaya çıkar  Bunlardan çözümleri olanaksız olanlara halis aporiler denir ve onlar herhangi bir temele sahiptirler ya da aittirler  Epistemolojiyi ontolojiye indirgemiş olan Nicolai Hartmann, varlığın çeşitlilik içinde birliği olduğunu, yine varlığın tabakalarının (stratum, strata) ve varoluş tarzlarının (modus) bulunduğunu, fakat bunların hepsinin varlığa ait şeyler ve varlığın bir yüzü olduğunu savunmuştur  Ona göre felsefenin yöntemi, “betimleyici-fenomenolojik yöntem” ve “aporetik yöntem” olmak üzere iki biçimde odaya çıkar: İlki olguların fenomenolojik bir sunuluşunu, ikincisi de olguların örtük (implicit) çelişkilerinin aporetik bir tartışılmasını, irdelenmesini içerir  Nicolai Hartmann’da gördüğümüz bu “deskript(fenomenolojik yöntem” ile “aporetik yöntem” sayesin de o, betimsel olgular üzerinde fenomenolojik bir vurgulamada bulunarak felsefe sorunlarını ampirik sorunlara yaklaştırmayı amaçlar  Yine aynı biçimde o, antinomiler üzerindeki aporetik vurgulamasıyla varlığa ilişkin antinomileri mantıksal antinomilere yaklaştırmayı denemiştir  Onun ontolojiyi kavrayışının ve felsefe yönteminin çifte değerli “ambivalan” oluşu da bu yüzdendir  (Ambivalance: Karşıt değerde iki öğenin iki bileşenin birliği  Aynı nesneye karşı duyulan, beslenen karşıt duygular: Sevgi ve nefret; öldürme ve yaşatma gibi  ) Nicolai Hartmann’ın felsefesi, “varlık”, “bilgi” ve “değer” sorunlarından yola çıkarak varlığın temelini kuran yasaları, varlık türleri arasındaki bağlantıyı, bu bağlantının oluşumunu; varlık alanının değişik nitelikler taşıyan ve aralarında birbirini gerekli kılan katlardan kurulu bir bütün olduğunu açıklamayı amaçlamıştır  Onun yeni ontolojisi varlığın tanımlanmasından çok açıklanmasına  birbirine bağlı varlık katlarının özelliklerini göstermeye önem verir  Varlık alanları kendi başına vardır, varlığı için kendi dışında bir nedeni gerektirmez  Varlık alanları içinde “real varlık” ile ilgili olanı en kapsamlıdır; bu bağlamda Hartmann’ın ontolojisi, reel varlığın sorunlarını içerir (reale ontologie)  Nicolai Hartmann’a göre, değişik nitelikler taşıyan varlık alanlarını kavrayabilmek için evren bir bölümüyle değil, bütünlüğüyle ele alınmalı; olgular ve olaylar arasındaki varlık bağlantıları araştırılmalıdır  Varlık, kendi bütünlüğüyle ortadadır ve iki temel kategorisi (belirleyici ilkesi) vardır  Birincisi, zaman ve mekan boyutlarının dışında kalan ve değişmeyen “ideal varlık” kategorisi, ikincisi ise mekan ve zaman boyutları içinde yer alan “real varlık” kategorisidir  “Real varlık” değişir, “ideal varlık” ise değişmez  Ancak bu iki varlık alanı arasında, gene varlık koşullarından kaynaklanan ortak bir bağ bulunur  Real varlık organı olan “anlık” ın, ideal varlıklarla ilgili bilgileri edinmesi bu ortak bağ nedeniyledir  Örneğin gerçek bir varlık olan “kara tahta” nın üzerine ideal bir varlık olan üçgenin çizilerek yansıtılması, bu iki varlık kategorisi arasındaki bağlantıdan kaynaklanır  Varlık kategorileri, insanın bir buluşu değildir; varlığın yapısı gereği kendinde vardır ve bir bütünlük içindedir  Her varlık türü , araştırıcıya, hangi ölçülere göre davranabileceğini, sorunlara ne gibi bir tutumla yaklaşılacağını gösterir  Yöntem, araştırma konusu olan varlığın kendisindedir  Daha önceden benimsenen belli bir yönteme, araştırmada öncelik verildiği zaman varlık sorununa kesin bir çözüm bulunamaz  Hartmann felsefesinin odak noktası varlığın bütün ayrıntılarıyla, türleriyle, genel yasaları ve özel kategorileriyle açıklanmasıdır  Varlık bir bütündür, öznenin karşısındadır ve özneye karşı ilgisizdir  Bütün ilgi varlığı kavrama ereğini güden, özneden gelir (süje---> varlık)  Hartmann’a göre varlıkları “real varlık”, “ideal varlık” ayırımı ile birlikte, varlığın bir “varoluşu” (dasein ezistenila), yani varlığın  “burada”, “şurada” oluşu; birde varlığın bir öz’ünün (so sein assentia) bulunuşu söz konusudur; bu da varlığın “şöyle” ya da “böyle” olması demektir  Varoluşla öz birbirine bağlıdır; çünkü her varolan bir varoluştur ve öz ‘dür  Yani varlık bir yerde ve bir biçimdedir  Varlığın bir de varoluş biçimi (modus) söz konusudur  Varlık modusları (kipleri), “real” ve “ideal” kipler olmak üzere ikiye ayrılır ve yeni ontolojinin çekirdeğini bu konuların ele alındığı bölüm oluşturur  Varlıkla ilgili bütün betimlemeler, yasalar, tanımlar bu varlık moduslarından, bu kiplerden çıkarılır   Varlığın yapısı sorunu-gelince, Nicolai Hartmann’a göre, “real dünya” ayrı yasaları ve yapısı olan, birbiri üstüne gelen dört varlık tabakasından kurulu bir bütündür (seinsstufen)  I  Katman Cansız nesnelerin bulunduğu varlık alanı olup buna ‘inorganik tabaka ya da madde katmanı adı verilir Bu katmanı konu edinen bilim fiziktir, inceleyen ise algı” edimimizdir  Maddeden oluşan bu alan tek katmanlıdır  Burada yer kaplama, düşme, ısınınca genişleme, soğuyunca büzülme gibi olgular geçerlidir II  Katman Canlı varlıkların bulunduğu alandır, bu organik tabaka biyolojimn konusunu oluşturur Yaşamın geçerli olduğu bu alanı sezgi edimimiz irdeler  Bitkiler alanı iki katmanlıdır, bitkilerde yer kaplama düşme, genleşme, daralma görülür  Yaşam alanında madde ile bağlantı vardır Yaşam alanının özelliği ise üreme (çoğalma) büyüme gelişme ve beslenmedir  III  Katman: Burası bilinçli varlıkların alanıdır ve bu alanla da psikoloji ilgilenir  Hayvanlar üç katmanlı varlıklardır, daha önceki iki varlık alanının özelliğini taşırlar Bu alanı bilinç edimimiz ile tanırız edim türümüz ise tanıma’dır IV  Katman: Tinsel varlıkların oluşturdukları bu alanla da felsefe uğraşır  Edim alanımız tin ya da ustur ve bu alanda bilme edimi söz konusudur  İnsanın bulunduğu alan dört katmanlıdır, başka deyişle insan dört tabakalı bir varlık alanı oluşturur Önceki üç varlık alanının dışında insanda tinsel katmanın nitelikleri de bulunur  Bu, en özgür ama en güçsüz tabakadır  Bu dört varlık tabakası birbirleriyle karışmış, kaynaşmış olmayıp, nitelik bakımından ayrılıklar gösterirler  Yalnız bu ayrılık, bu varlık alanlarının tümüyle birbirlerinden kopuk, birbirleriyle bağlantısız oldukları anlamına gelmez  En güçlü alan 1  varlık tabakası dır Bu katman, üzerinde taşıdığı öteki katmanlara gereksinme duymaz, oysa öteki tabakalar birinci katmanı gereksinirler  I  tabaka olan madde alanında algı, II  tabakada sezgi, III  katmanda tanıma ve son tabakada da bilme edimleri geçerlidir  Bu da, madde algıyla, yaşam sezgiyle, bilinç tanımayla, tin bilmeyle kavranır demektir  Tinsel alan en özgür, ancak en güçsüz alan olup, bu tabaka bütün insan başarılarını, uygarlık ürünlerini, insandaki yaratıcı yeteneğin ortaya koyduklarını içine alır ve en geniş varlık ortamıdır  Özgürleşme aşağıdan yukarıya doğru genişler  Resim Otomatik Küçültülmüştür  Bu yazıyı Tıklayarak Orjinal Halini Görebilirsiniz  Bu resim 641x205 Boyutlarında ve 23 KB dir   Nicolai Hartmann’a göre bilgi sorunu da bir varlık sorunudur  Bilgi kuramının iki temel kavramı vardır: 1) Kendinde varlık (obje): Bir nesnenin varolması, ancak kişi için varolmaması demektir  Nesne vardır, kendi kendisiyle bir bütünlük oluşturur; bilen özneye kar şı ilgisizdir, çünkü ilgi, bilinçli özneden gelir   2) Aşkın varlık (süje): Geistig (tinsel) ve ideal (düşünsel) varlık alanı olup, bilinci aşan, onun dışında kalan, bir düşünce ya da tasarım gibi yalnız bilmem içinde bulunmayan, bağımsız bir nesneye yönelmedir  Bu nedenle de “bilgi aşkın bir edimdir” önermesi; bilginin, özneyi nesneye bağlayan, nesnenin öznece kavranmasının sağlayan bir edim olduğu nu açıklar  Burada gerçek özneyle kendinde varlık arasında bir iliş ki vardır  Özne bir bilinç varlığıdır, öğrenmek istediği nesneye yaklaşması belli bir amacı içerir  “Real dünya” ile “ideal dünya” ara sındaki boşluğu kapayan varlık “insan” dır  İnsan bir yanıyla real dünyaya, öteki yanıyla da ideal dünyaya bağlı bir varlıktır (Kant’ın etkisi)  Nicolai Hartmann’m ontolojisinin temelini oluşturan “olgular (fenomenler)”, Husserl’de olduğu gibi, içkin ve aşkın diye ikiye ayrılmaz, bir bütündür  Felsefe bu olguları betimlemekle, onların birer varlık olarak sınırlarını saptamakla işe koyulur  Betimleme (description), felsefe bakımından, incelemenin birinci basamağıdır  Hartmann’ın “Phönomenologie” adını verdiği bu birinci basamak, çözülecek problemin görülmesini, bir bütünlük içinde kavranmasını öngörür  İkinci basamak olan “aporetik” ise, bu biçimde kavranan problemin, çözümlenmek üzere ele alınıp, incelenmesi, felsefe bakımından bir kurma oluşturmayı gerekli kılan yerlerin saptanması, metafizik ile ilgili olanın olmayandan ayrılması demektir  Üçüncü basamak ise kuram (theorie) basamağıdır  Bu aşamada, çözümlenen soruna son biçimi verecek olan araştırmaya girişilir  Üzerinde durulması, araştırılması gereken ne varsa ontolojinin konu edindiği doğadadır  Düşünmenin konusu “yok olan” değil, “varolan”, özne nin karşısında bulunan “nesne” dir  Kişiyi varlık sorunu ile yüz yüze getiren, onun ilgisini çeken bu nesnedir  Bütün varlık türlerinin bilinebilen bir yanı vardır; ontoloji, bu bilinebilen yanı konu edinir  Oysa eski metafızik, varlığın bilinemeyen yanıyla ilgilendiğinden, varlığın bilinemeyen yanını bilmeye çalıştığından verimli olamamıştır  İşte bu yüzden Hartmann’ın ontoloji’sine “real ontologie” adı verilmiştir  Nicolai Hartmann “ahlak (etik)” alanına da ontoloji açısından yaklaşmış, Max Scheler ’in geliştirmiş olduğu değerler kuramından yararlanmış ve onları yeni bir yorumla düzenlemiştir  Hartmann’a göre, ahlak değerleri bağımsız bir varlık alanı oluşturur  İnsan bir “kişi” olarak tinsel varlık alanında ortaya çıkar ve onun bir özgürlüğü vardır  Yalnız insana özgü olan bu alanda tin üçe ayrılır: 1) Kişisel tin: Belli bir insanın tinidir   2) Nesnel tin: İnsan bireylerini belli varlık biçiminde toplayan, bireyin üstünde bir toplumun oluşmasını sağlayan “reel güç”tür   3) Nesnelleşmiş tin: İnsan yaratmalarının, insan buluşlarının oluşturduğu bir süreç niteliğindedir; diri, canlı değildir, ancak kişisel tini gereksinir  Bütün düşünce ürünleri, sanat yapıtları, kültür varlıkları bu nesnelleşmiş tinle ilgilidir ve o nesne-konu niteliği kazanmış bir bütündür  İnsanın gelişmesini, düşünmesini, yaratmasını sağlayan yalnız nesnel tindir  Dil, hukuk, ahlak, bilim, sanat, din bu nesnel tin ile oluşur  Bütün değerlerin ortaya çıktığı bir varlık alanında kişi, özgür istencine dayanarak özel bir tutumu benimseyebilir  Değerler, bütün varlık türlerinden bağımsızdır  Birey yeterince gelişmiş, güçlenmiş ise, nesnelleşmiş tinin etkisi karşısında kendi öz yapısını korur, bunu başaramazsa, yaratıcı gücü verimsiz bir duruma düşer  Hartmann’a göre sanat yapıtları da nesnelleşmiş tin ile ilgilidir; sanat varlıklarım içeren alanla ilgili nesnelleşmiş tin iki katmandan kurulmuştur: 1) “Real ön plan”, 2) “İrreal arka plan”  Sanat ürünlerinde bütün açıklığıyla ortaya çıkan bu varlık katmanlarına göre, sanat yapıtının biri “iç”, öteki “dış” olmak üzere iki öğesi vardır  Dış öğeyi, sanat yapıtının ortaya çıkmasını sağlayan gereçler oluşturur  Yontuda, mimaride taş ya da mermer; yazın türlerinde yazı; müzikte çalgı aleti ve nota bu dış öğeyi oluştururlar  İç öğe ise, yapıtın özünü, anlamını, içeriğini, düşünce bakımından kapsadığı varlık ortamını oluşturur  Bir yapıtın ağırlığı, güçlü öğesi içte olursa onun “yüce” liği öne sürülür  Ağırlık dışta kalırsa yapıt sevilen, beğenilen, gönül okşayan bir nitelik taşır  Bu öğelerden biri gereğinden çok abartılırsa gülünç, değersiz, önemsiz bir durum ortaya çıkar  Nicolai Hartmann’ın felsefesini toparlayacak olursak onun realiteye dayandırılmak istenen metafiziğinin yeni Kantçılık (Marbourg okulu) ile fenomenolojiden (Husserl) kaynaklandığını görürüz  Ona göre tasarımsal imge, bilinç aracılığıyla olduğu kadar bilinçdışı aracılığıyla da kavranabilir; çünkü bu imge, gerçeğe yönelen ve ona erişen eksiksiz bir edimin geçit yeridir  Hartmann, bilgi kuramını, şeylerin özü ile varoluşunun birbirine bağlı oldukları bir ontolojiye dayandırır  Betimsel olgular üzerindeki fenomenolojik uygulaması ile Hartmann, felsefe problemlerini ampirik problemlere yaklaştırmış; yine antinomiler üzerindeki aporetik vurgulayışı ile de onları mantık problemlerine indirgemeyi denemiştir  Yeni ontoloji akımının kurucusu olan Nicolai Hartmann, 20  yy  ın ilk yarısında Alman felsefesini geniş ölçüde etkilemiş, “Neue Wege der Ontologie”de (1942) (Ontolojide Yeni Yollar), ontolojinin bilgi kuramına değil, bilgi kuramının ontolojiye dayandığını; bir nesnenin düşüncesinin ya da bilgisinin olabilmesi için nesnenin varlığının zorunlu olduğunu savunmuştur  Bu cümleden yola çıkarak varlığı, “ideal” ve “real” varlık olarak ikiye ayırmış; reel varlığı da anorganik ta baka (cansız maddeler alanı; fiziğin konusu), organik tabaka (bütün canlı varlıklar alanı; biyolojinin konusu) ve tarihsel varlık tabakası (bilinçli varlıklar ve onların ürünleri; psikolojinin konusu) olmak üzere üç ayrı varlık alanına ayırmıştır  İdeal varlık tabakası ise ti sel varlık alanı olarak ortaya çıkmıştır; bu alanda insan ve değerleri vardır ve felsefenin konusuna girer  Hartmann’da bu dört varlık tabakası birbirlerinden kopuk değildir  Tabakalar arasındaki ilişki, zaman, mekân, nitelik, nicelik büyüme, gelişme, denge, yaratıcılık, özgürlük gibi “kategoriler” aracılığıyla kurulmuştur  Hartmann’da kategoriler, tarihsel ve doğasal varlık alanlarının determinasyon ilkeleridirler  İlk tabakada yalnızca zaman, mekân ve zorunluluk gibi kategoriler işlerken, ikinci tabakada ayrıca büyüme ve gelişme kategorileri etkili olur; üçüncü tabakada yaratıcılık, dördüncü tabakada ise özgürlük öteki kategorilere eklenir  Başka bir deyişle, her yeni tabakada öncekilere yeni kategoriler eklenir ve buna Hartmann “kategoriel novum” der  Filozofa göre, tinsel varlık tabakası en özgür, ama en güçsüz olanıdır  Tabakalar arasında, birinciden dördüncüye doğru bir özgürleşme, dördüncüden birinciye doğru da bir güçlenme ilişkisi vardır  İnsan, bir kişi olarak tinsel varlık tabakasında ortaya çıkar  Kişi bu tabaka da kendi kendini belirleme özgürlüğü taşır ve öteki üç tabakayı inceleyebilir  Tinsel varlık tabakasında ise tin üçe ayrılır: Belirli bir insanın tini olarak “kişisel tin”, bireylerden oluşan, ancak onların üstünde duran toplumun ve kurumların tini olarak “nesnel tin” (objektiv geist) ve insanın yarattığı ürünlerin tini olarak “nesnelleşmiş tin” (objektivierte geist)  İki ayrı varlık alanı arasındaki bağlantı, (real varlık ile ideal varlık) insan aracılığıyla kurulur  Max Scheler’i izleyen Hartmann, bütünüyle kendine yabancı bir dünyada yaşayabilmek için insanın çaba harcaması gerektiğini vurgular  Felsefe araştırmaları onu Husserl ‘in vardığı noktadan uzaklaştırmış ve farklı bir yola yöneltmiştir  Nicolai Hartmann, Husserl’in nesnel gerçeklere dayanmadan kurmak istediği fenomenolojik usçuluktan kopmuş, insan ve tarihini anlamak için, insanın koyduğu, yani anlamını kendisinin verdiği değerleri anlamaya çalışmıştır  Fenomenolojik gerçek bu değerlerde olduğu gibi, fenomenolojik yöntem değerlerin bulunduğu alana, yani ahlaka özellikle önem vermiştir  N  Hartmann, fenomenolojik yöntemle giriştiği incelemelerinin sonunda Husserl’den ayrılmış; erdem, yüreklilik gibi değerlerin yalnız ustan değil, duyulardan bile bağımsız olduklarını söylemiştir  Tanrı’nın varolmamasını, insanın varolması için gerekli bulan N  Hartmann’a göre, “insan öylesine özgürdür ki, insanın tüm özgürlük içinde bir ruh olarak varolabilmesi için Tanrı’nın varolmaması gerekmektedir  Yoksa özgürlüğü daralır ve insan ruh olmaktan çıkar  ” İşte varolmasının koşulu Tanrı’sızlık olan insan, kendi değer ve tarihini yaratmakta öylesine özgürdür ki, ne us, ne de duyular onu, yani ruhu (geist) sınırlayabilir  Her ikisine göre de felsefenin görevi, nesnenin temel yapısını, özsel yanını bilebilmenin tek yolu olan nesnenin naiv betimlenme sinden yola çıkarak onu sorgulamak, ona sorular sormaktır  Bilginin objesi kendi başına vardır ve bu bilgiye göre aşkındır  Realist bir metafıziği amaçlayan Hartmann 19  yy- idealizmini ve monizmini yadsımış, ortaçağın doğa üstücülüğüne ve çeşitli teizm biçimlerine karşı çıkmıştır  Felsefi bir hümanizmin öncüsü olarak etik alanına önemli katkılarda bulunmuştur  Ülkemizde N  Hartmann’ın felsefesini temsil eden ve sürdüren Takiyettin Mengüşoğlu, onun düşüncelerini yazılarıyla özgün bir biçimde toplumumuza uygulamış ve bu felsefeye katkılarda bulunmuştur  | 
|   | 
|  |