|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarBettina von Arnim  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1785-1859) 1783 Sophie von Laroche (Bettina von Arnim'in büyükannesi) Mutlu Seyahat adlı romanı yayınlar  1789 Goethe'nin oğlu August dünyaya gelir  1792 Mary Wollstonecraft Kadın Haklarının Savunusu'nu yazar  1804 George Sand'ın doğum yılı  1806 Şair Karoline von Günderode intihar eder  1807 Bettina von Arnim Goethe'yi ziyaret eder  Mektuplaşmaya başlarlar  1812-1822 Grimm'in Çocuk ve Ev Masalları yayınlanır  1831 Berlin'de kolera salgını  1850 Prusya'da kral tarafından onaylanan anayasa yürürlüğe girer  "HAYATTAKİ TEK BÜYÜK KAZANCIM KENDİM OLARAK KALMAKTIR!" Büyükanneleri tarafından kucaklanmış üç genç kız bir ayna önünde durmaktadırlar  "Hepsini anımsadım, ama parlayan gözleri, al al yanakları, ince lüle lüle saçları olan birini anımsayamadım  Onu tanımıyorum, ama kalbim onun için çarpıyor  Böyle bir yüzü rüyamda sevmiştim    Bu yaratığı izlemeliyim  " On üç yaşında kendisini aynada ilgiyle seyrettiği anı böyle anlatır Bettina Brentano  O zamana kadar iki kız kardeşi ile Fritzlar'daki Ursulinen Manastırı'nda yaşamıştır  Manastırda ayna bile olmadığını söyler  Demek ki Bettina kendisiyle ilk kez o an karşılaşmıştır  On iki çocuğun yedincisi olan Bettina Brentano'yu ebeveynlerinin ölümünden sonra Offenbach'taki büyükannesi yanına alır  Sophie von Laroche, Sternheim'lı Genç Kızın Hikâyesi adlı mektup-romanıyla, Almanların ilk kadın yazarıdır  Bettina'nın eğitimini üstlenen bu kişilikli kadın, zamanın birçok edebiyatçısı ile arkadaştır  Örneğin, günün birinde Bettina'nın büyükannesinin "Cırcır Böceği Kulübesi" adını taktığı evinin kapısını bir yabancı çalar  Kapıyı Bettina açar  Bir öpücükle selamlanan Bettina, bu yabancıya şiddetli bir tokatla karşılık verir  Bundan sonra ortaya çıkan büyükanne sevinçle seslenir: "Gerçek mi bu? Herder, Herder'im! Yolunuz bu kulübeye düşer miydi? Sizi binlerce kez kucaklarım!" Bettina o anda kimi tokatladığını biliyor muydu? O bu olayı yalnızca kaydeder  Daha sonra yaşadığı bu olayı ve kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlatacaktır  Ünlü şair ve filozof Johann Gottfried Herder evden ayrılırken elini Bettina'nın başına koyarak şöyle der: "Bu kız çok özgür birine benziyor  Eğer Tanrı ona bu yeteneği bir mutluluk için verdiyse, bunu çevresindekilere faydalı bir şekilde yansıtmalı ki, herkes onun cesur isteklerine uysun ve hiç kimse onu caydırmaya kalkmasın  " Doğal olarak genç Bettina bundan etkilenmiştir  Ama sadece bundan değil  Çevresinde olan her şey onun yaşantısını şekillendirmektedir  Kendini bulmak ve kendini anlamayı öğrenmek ister  Kendi içindeki sesi izlemek ve kimseden emir almamak arzusundadır  Bunlar genç kızların "kadınların tüm eğitimi erkeklerin istedikleri gibi olmalıdır" temel ilkesine göre yetiştirildiği o dönemde duyulmamış düşüncelerdir  Bettina'nın büyükannesi ise bu ilkelere uymaz  Genç kızın Mimbeaa'yu okumasını, Latince öğrenmesini sağlar  İlerideki mesleğiyle ilgili olarak "Ben de bulutlarda yüzen biri olamam mı?" diye çok garip bir arzu dile getirdiğinde, büyükannesi onun bu fikrini "hayretle" karşılasa da Bettina'ya özgü bir düşünce gerçeğiyle karşı karşıyadır  Kız kardeşleri ona "evin sevimli cini" adını takarlar; bu rol ona delilere özgü bir serbestlik verir  Yedi yaş büyük ağabeyi Clemens, onu sırdaşı yapar  Üniversite öğrencisi ve geleceğin yazan Clemens Brentano, Jenalı romantiklerin ütopyası ve düşünceleriyle ilgilenmektedir  Sohbetlerinde ve özellikle mektuplarının çoğunda Bettina'ya bu konulardan söz eder  Yetişmekte olan Bettina üzerinde etkisi olan biri daha vardır: Şair Karoline von Günderode  Günderode, Frankfurt'taki bir manastırda yaşamaktadır  Bettina daha ilk karşılaşmalarında kendisinden beş yaş büyük olan bu kadına hayran olur  İmkân buldukça Karoline'i manastırdaki odasında ziyaret eder ya da ona sayfalar dolusu mektup yazar  Tarih, mitoloji ve sanat, iki arkadaşın tartıştıkları konulardır  Balolar, moda yenilikleri, randevular; böyle şeylerle Bettina'nın en ufak ilgisi yoktur ve bunu da kaygısızca ağabeyine yazar  Clemens gittikçe artan bir endişeyle karşılar bu düşünceleri  Bettina biraz fazla aşırıya kaçmıyor mu? Büyük bir baloda kendisinin dolabına saklanan Bettina, orada uyuyakalır! Bunu anlayışla karşılamak mümkün değildir  Üstelik de "Veilchen" adlı Yahudi bir kızla arkadaşlık kurmuş, ona şiirler okumaktadır! Bu ne biçim davranıştır? Hemen bir şeyler yapmak gerekmektedir  Clemens uyarır, tehdit eder, azarlar; fakat Bettina taparcasına sevdiği ağabeyine bile karşı gelir  "Eğilimlerim üzerinde senin tasarruf hakkın olamaz  Hayattaki tek büyük kazancım kendim olarak kalmaktır ve bu dünyada başka bir mutluluk da istemiyorum!" Clemens ona bir koca bulmak istediğinde ise sabrı taşar: "Ne istediğimi ben bilirim! Özgürlüğümü korumaya ihtiyacım var benim!" Ona istedikleri kadar kendini beğenmiş, kaçık, uyurgezer desinler, umurunda değildir  Bettina, büyükannesinin evinde 1772-1776 yılları arasında Sophie von Laroche'a Goethe tarafından yazılmış mektuplar bulur  Bettina'nın merakı iyice artar  Meğer kendisi daha küçük bir kızken, Goethe annesine âşık olmamış mı? Bettina bu büyük ozana hayrandır ve şimdi kendisini ona daha da yakın bulmaktadır  Goethe'nin annesi, Bayan Goethe Frankfurt'ta yaşamıyor mu? Bettina, Goethe'nin annesiyle tanışacaktır  Buna kesin kararlıdır ve ona kimse engel olamayacaktır  Bettina 1806 Haziranı'nda "Senin yerine Goethe'nin annesini kendime arkadaş seçtim," diye yazar arkadaşı Karoline'ye  İki kadının dostluğu neden bozulmuş olabilir? 1804'te Günderode'ye âşık olan dilbilimci ve tarihçi George Friedrich Creuzer buna katkıda bulunmuş olmalı  En sonunda Karoline von Günderode, Ren Nehri kıyısındaki Winkel'de 26 Temmuz 1806 tarihinde Bettina yüzünden bıçakla intihar eder  Yani Bettina, Büyükhanım Goethe'nin evinde sürekli bir konuk olduğu sırada  Evet, ona duyduğu ilgi daha fazladır: Goethe'nin annesinin de ilgisini ve güvenini kazanmıştır  Fakat arkadaşının intiharını öğrendiğinde çok sarsılır: "Birlikte yaşantımız çok güzeldi  Kendimi bulduğum ilk dönemdi    Onun yanında ilk kez kitapları anlayarak okumasını öğrendim    Bu acıyı ömür boyu içimde taşıyacağım  " Yıllar sonra Bettina yazar olarak kamuoyunun önüne çıktığında, gençliğinde kendisi için önemli olan tüm kişiler eserlerinde yeniden boy gösterecektir  Ağabeyi Clemens, kız arkadaşı Karoline  Goethe'nin annesi ve en sonunda ta kendisi! Bettina'nın taparcasına hayran olduğu Johann Wolfgang von Goethe  Henüz kendisini şahsen tanımasa da, her geçen gün onun hakkında yeni şeyler öğrenmektedir  Annesinin Wolfgang'ın çocukluğu ve gençliğine ilişkin hikâyelerini dinlemektedir  Duyduğu her şeyi kelimesi kelimesine defterine yazar ve bunları bir hazine gibi saklar  Goethe'nin annesi arkadaşlıklarının başlamasından bir yıl sonra Bettina'ya yazdığı bir mektupta şöyle der: "Sevgili - sevgili kızım! Bana bundan böyle içinde sadakatin saklı olduğu o kelimeyle hitap et  Anne de  Bana anne demen senin tümüyle hakkın - Oğlum seni yürekten seven arkadaşın olsun  O da seni mutlaka seviyor ve arkadaşlığından gurur duyuyordur  " Bu arada Bettina, Weimar'da özel danışman olan Goethe'yi ziyaret etmiş -ve onun çok hoşuna gitmiştir  Bunu izleyen yıllarda Bettina ve Goethe birçok kez birlikte olurlar  Bu andan itibaren başlayan mektuplaşmalar (aslında mektuplaşmayı sürdüren Bettina'dır  Goethe onun kadar sık yazmadığı gibi, mektupları çoğunlukla çok kısadır) sonraları Bettina'nın ilk edebi eserinin temelini oluşturacaktır  Bettina'ya yazdığı bir mektupta Bettina'nın varlığının özünü tanımlayan cümleyi belirtmek gerek: "Aslında sana hiçbir şey verilemez  Çünkü sen istediğin her şeyi ya yaratır, ya da koparır alırsın  " Bunu yirmi beş yaşındaki bir kıza yazmıştır  Bundan kısa bir süre sonra Bettina'dan çocukluğuna ait masallar ve fıkralar derlemesini rica eder  Çünkü Goethe o sırada İtiraflar üzerinde çalışmaktadır  Bettina annesinin 1808'de ölümüne kadar son iki yılı onunla birlikte geçirdiği için belleğinden çok şeyleri Goethe'ye aktarabilirdi  Goethe'nin Şiir ve Gerçek yapıtındaki birçok olay ve anı Bettina'nın ona aktardıklarıdır  Zaman zaman, "Böyle sevimli ve hoş biri olmaya devam et!" diye Bettina'yı yüreklendirmiştir  Daha önce belirtildiği gibi yirmi beş yaşındadır Bettina  Bu yaştaki diğer kadınlar çoktan evlenmişlerdir  O ise şimdiye kadar buna karşı çıkmıştır  Ağabeyi Clemens'in arkadaşı ve şair Achim von Arnim çoktandır Bettina'nın peşindedir  Coşkuyla içinde şiirsel sihrin saklı olduğu bir evliliğe karar verirler  Gerçekten de hiçbir akraba ve tanıdığa haber vermeden seksen yaşındaki bir rahibin odasında evlenirler  Kız kardeşi Günde ve eniştesi Savigny'nin yanında oturan Bettina, kendi odasını güller, yaseminler ve mersin ağaçlan ile süsler  Çiçeği burnunda damat Arnim'in zifaf gecesi Bettina'nın odasına gizlice girmek zorunda kalması, onu oldukça keyiflendirmiştir  Ancak günler sonra Bettina ve Achim von Arnim evliliklerini "itiraf "ederler  Evet, böylece Bettina şimdi soylu bir kadın, bir eş, yakında da anne olacaktır    Bettina değişmiş midir? Düğünden iki ay sonra, o sırada yaşadığı Berlin'den Goethe'ye "Burada cennetteyim," diye yazar  "Küçük bir mutluluk" geçici bir süre ona yeterli gibi görünmektedir  Hani o kadınların beklentilerini buldukları mutluluk  Bettina von Arnim yirmi yıllık evliliğinde yedi kez anne olur  Kocası ile kendisi arasında iki ciltlik bir kitap haline dönüşen mektuplaşmalarında, başlangıçta şiirsel bir sihir olarak görülen bir evliliğin nasıl normal, gündelik bir yaşam haline döndüğü açıkça görülür  Kocası Wiepersdorfta malının mülkünün idaresiyle uğraşırken; sohbete, insanlara, dürtülere gereksinimi olan Bettina sık sık Berlin'e gider  Ev işlerini kendi başına yapar  Dokuma, pasta pişirme, biberli salatalık turşusu kurmayı ve mürver şurubu yapmayı öğrenir  Çocukları ateşlenir, sancılanır, isilik döker, boğmaca öksürüğüne tutulur, dişleri ağrır ve Bettina geceler boyu yataklarının başında nöbet tutar  Son çocuğunu dünyaya getirdikten sonra kız kardeşi Gunde'ye yazdığı bir mektupta, "Kol ve bacaklar yorgun, gözler uyku dolu, gırtlağımda sadece ninniler  Ben kendim, bu gizem dolu dünyada yaşadığına hayret eden bir çocuk olmuşum," diye tanımlar kendisini  Bundan birkaç yıl önce kocasından özür dilemiştir: "Sana uzun mektup yazamıyorum, çünkü çocukların bağrışmaları ve yorgunluk buna engel oluyor  " Yirmi yıllık evlilik ve analık görevleri: "Yazar olarak Bettina bu yirmi yılda ön plana çıkmamıştır," der şair Rudolf Alexander Schröder, Mektuplarında Achim ve Bettina adlı kitabın önsözünde  Nedenini ise araştırmamıştır  1831 Ocağında, 50  doğum gününden birkaç gün önce Achim von Arnim ölür  O yılın yaz ortasında Berlin'de kolera salgını başlar  Zenginler kaçarcasma kenti terk ederken, Bettina Berlin'deki yoksullar semti Vogtland'a gider  (Buradaki durumu daha sonra Kralın Kitabı'nın son bölümünde dile getirir  ) Giyecek, ilaç ve tıbbi yardım sağlar  Hayır, asla böyle "bir felakete seyirci kalınamaz", yoluna çıkan dikenleri ayıklamalıdır  Yaşamının genellikle "menopoz" diye adlandırılan döneminde, kendine yeni bir yol çizer  Sanatçı olarak üretken ve politikada etkindir  Dış etmenlere kanmadan, yazar olarak kendine özgü işinde ilerlemeye çalışır  Kocasının ölümünden sonra, hem onun hem de kendi yapıtlarının yayımı ile ilgilenir  1834'te Prens Pückler'e "Goethe'nin Bir Çocukla Mektuplaşması, işte kitabımın adı bu," diye yazar, "öylesine ince, öylesine temiz, öylesine ateşli, alçakgönüllü, saf ve ilham dolu ki, nasıl mutlu etmesin!" İşte bu son cümlede yanılmıştır  Doğal olarak her okuyucusu aynı mutluluğu duymaz  Ağabeyi Clemens örneğin, kitap yayınlanmadan önce ilk dört formayı okuduktan sonra kız kardeşini bir kez daha azarlar  Bu bölümlerde Bettina gerçekten de bir genç kız olarak, Goethe'nin kucağında nasıl oturduğunu anlatmıştır ve Clemens bir skandaldan korkmaktadır: "İyi yetişmiş bir kız gibi divanda oturacağın yerde, kötü yetişmiş bir kız gibi bir adamın kucağında oturduğunu Avrupa'da herkesin bilmesinin bir faydası mı olacak yani?   Beni, senin çocukların endişelendiriyor  Gurbette iyi mevkilerde bulunan oğulların ailenin şerefini korumak için herhangi bir felakete uğrayabilir, kavgaya veya düelloya zorlanabilirler  Kızların yanlış yola sapabilir veya sana olan saygılarını yitirebilirler  " Bettina'nın bu sözlere yanıtına kulak verelim: "Sevgili Clemens    Gerçi iyi niyetine saygı duyuyorum, ama görüşlerine saygı duymama imkân yok  Tümünü okuduğunda bu kitabın bir önceki ve şimdiki yüzyılda yazılmış olan kitapların içinde olağanüstü bir yeri olduğunu sen de anlayacaksın  Gerçek düşüncem bu ve bunda yanılmıyorum  " Cüretkâr cümleler; tam Bettina'ya göre  Oğullarının, özellikle ikinci oğlu Sigmund'un, annesinin böylesine "uygunsuz yayınlarından" dolayı kariyerlerinin tehlikeye düştüğünü belirtmeleri Bettina'yı mutlaka düş kırıklığına uğratacaktır  Fakat ne olursa olsun müsveddelerinde en ufak bir değiştirme ya da revizyon yapmaz  Bir Çocukla Mektuplaşma, gerçekten Bettina'nın Goethe ile yaptığı yazışmalarını şiirsel bir anlatımla derlediği bir mektup-romandır  Goethe ile olan birlikteliğini anlatırken anı ve fanteziyi birbirine bağlamıştır  Bu bağlamda, mektupların özellikle kadınların tercih ettiği bir edebiyat türü olduğunu bilmekte yarar vardır  Mektuplar gerçi belli bir adrese yöneliktir, ama aynı zamanda edebiyat dünyasına yazılmıştır  Bettina von Arnim tarafından ilerki yıllarda diğer mektup-romanlar yayınlanır: Die Gündemde (1840) Bettina'nın genç kızlık arkadaşı ile mektuplaşmasını, Clemens Brentano'nun Bahar Tacı (1844) Clemens ve Bettina Brentano kardeşler arasındaki fikir alışverişini kapsar  Burada Bettina'nın o canlı anlatım tarzından ufak bir izlenim vermek için Bahar Tacı''ndan bir bölümü aktarmak gerek: "Doğru, Clemens, içimde insan yüzlerinden bir panayır var, tüm doğa sere-serpe, nabzı dolu dizgin atıyor, çiçekleniyor ve şafak kızıl rengiyle ruhuma doğup her şeyi aydınlatıyor  Baş parmaklarımla gözlerimi kapatıp başımı dayadığımda, bu koca tabiat önümden geçerek beni tümüyle sarhoş ediyor  Geçit resmi yapan yıldız tablolarıyla bezenmiş gökyüzü dönüp duruyor yavaşça; ve çiçeklenen ağaçlar havayı bir halı gibi renk hüzmeleriyle beziyor  Acaba tüm bunların gerçek olduğu bir ülke var mı? Yoksa var da ben dünyanın başka yerlerine mi bakıyorum?" Kralın Kitabı'nın iki cildi Bettina'nın daha sonraki yapıtları arasına girer  Bu kitap krala aittir, ithaf başlığını taşıyan birinci cildi Bettina'nın veliahtken tanıdığı ve 1840 yılında kral olan IV  Friedrich Wilhelm'e hitap etmektedir  O zamanlar bu kral liberal sayılırdı  Bettina kitabında Goethe'nin annesinin feodal devletin eleştirisini de aşan gerçekleri dile getirmesine izin vermiştir  Goethe'nin annesi, örneğin, devleti işlenen tüm suçların en büyük ve tek faili olarak görmektedir  Bettina, IV  Friedrich Wilhelm'e gönderdiği Kralın Kitabı'na eşlik eden mektubunda, "Vatandaşları serbest bırakmalısınız," der  Kral vatandaşlardan oluşan bir topluluğun ilk vatandaşı olmalı ve devleti onlarla birlikte kurmalıdır; içinde yaşamak istedikleri devleti  Bettina'nınki gibi bir soydan gelen bir kadının böylesine fikirleri yayınlaması tamamen yeniydi  Kralın Kitabı adlı yapıtının ikinci cildi Cinlerle Söyleşiler (1852) yayınlandığında, Bettina "komünist" olarak suçlanır; Bavyera ve Avusturya'da kitabı yasaklanır  Bettina von Arnim kamuoyunun odak noktasındaki bir kadındır  Ömrünün son yıllarında korkusuzca ve yılmadan polis baskısına, yoksulluk ve adaletsizliğe karşı savaşır  Yahudilerin ve Silezyalı dokuma işçilerinin savunucusu olur ve hemen hemen her baskı şekline karşı savaş açar  "Hemen hemen", çünkü kadınlara uygulanan baskıya değil, sadece kendisine yapılan baskıya karşı çıkar  Onun ufkunu daraltan ve belirli kalıplara sokmak isteyen biri çıktığı anda kıyameti koparır  "Şeytan Bettina" olarak (yetişkinliğinde de aynı lakabı taşımıştır) kendine özel bir yer edinmiştir  Belki çağdaşları arasında ona en çok benzeyen, Fransız kadın yazar George Sand'dır  George Sand ile de ilişki kurmak ister  Ona Goethe mektup-romanının Fransızca çevirisini yollar  George Sand kitaba hayran olur ve hemen uzun bir cevap yazar  Fakat mektuba polisçe el konulur ve açılır  İki kadın yazarın bu yazışmalarında, "tehlikeli eğilimler" sezinlenmiştir  Yetmiş dört yaşına basan Bettina von Arnim ne zaman 'yaşlanmış'tır? Eğer bundan yorgun olmak ve vazgeçmek anlaşılıyorsa; o ne yorulur ne de vazgeçer  Asla  Jacob Grimm, Bettina'dan söz ederken "Yaşlanan, ama hep genç kalan Bettina," der  Gündemde adlı mektup-romanında "Eğer tahtta ben olsaydım dünyayı güleç bir yüreklilikle değiştirirdim," der Bettina  Tüm eserleri, özellikle de mektup-romanları bunu yansıtır: Bettina von Arnim "güleç yürekliliğiyle" yaşamış ve yazmıştır   | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarGermaine de Stael-Holstein  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1766-1817) 1769 Napoleon Bonaparte'ın doğum yılı  1789 Fransız Devrimi'nin başlaması  1792 Paris'te Tuileries Sarayı'na yapılan saldırıda (bununla krallığın düşmesi olayı başlatılmıştır) kadınlar da önemli ölçüde yer alırlar  1792 İngiltere'de Mary Wollstoneeraft'ın Kadın Haklarının Savunusu adlı eseri yayınlanır  1802 Napoleon Bonaparte, Madame de Stael'i Paris'ten kovar  1803 Madame de Stael, Weimar'da Goethe ile buluşur  1804 Goethe "Baş Müşavir" olur  1805 Bonaparte kendisini Fransız İmparatoru ilan eder  1806 Napoleon, Jena Meydan Muharebesi'nde Rusya ve Prusya'ya karşı zafer kazanır  Napoleon hayranı Goethe, Christiana Vulpius ile düğünü için evlilik yüzüklerine Jena Meydan Muharebesi'nin gününü yazdırır  1808 Goethe, Erfurt kentinde Napoleon ile buluşur  1813 Goethe, Leipzig'deki meydan muharebesinde Napoleon'un zaferi üzerine bahse girer, kaybeder  1814 Germaine de Stael'in başyapıtı Almanya Üzerine, Almanca çevirisiyle çıkar  "HAKSIZ GÜCE KARŞI DİRENMEK, BEDENSEL BİR ZEVKTİR  " Parisli Germaine Necker garip bir kızdır: Daha on üç yaşına varmadan, sanki büyümüş de küçülmüş gibi konuşur  Oyun oynamanın ne demek olduğunu bile bilmez  Açık havada gezmek, hareket etmek, bunların hepsi ona yabancıdır  Gezmek, tozmak yerine tiyatro oyunları üzerine sohbet etmek ister, herhangi bir insanın kaç yabancı dil bildiği konusu ile ilgilenir, edebi mektuplar, kompozisyonlar yazar  Henüz ebeveynlerinin Paris'in kuzeyinde bulunan Saint-Quen'deki kır evinde oturmaktadır, çünkü doktor ona mutlaka "dinlenme ve hava değişimi" önermiştir  Ayrıca, artık yaşıtlarıyla birlikte olması da gerekmektedir  O zamana dek Germaine, zamanının çoğunu katı tutumlu annesinin koruması altında geçirmiştir  Annesi Bn  Necker Paris'teki evinin salonunda zamanın ileri gelen beyinlerini ağırlarken, Germaine uslu uslu oturup onları ciddiyetle dinler ve konuşmalara katılır  Şimdi ise Germaine ilk kez yaşıtı bir kızla karşılaşmıştır: On iki yaşındaki İsviçreli Jeanne Huber oyun arkadaşı olarak Necker ailesinin çiftliğine davet edilmiştir  Germaine için bu müthiş bir olaydır  Hayatında o güne dek hiç arkadaş edinmemiş olan Germaine, neye uğradığını anlamayan Jeanne'ı hasretle kucaklar  Onu sevgi yeminlerine boğar, garip bir öneriyle de şaşkına çevirir: "Her gün birbirimize yazacağız!" Gerçekten garip bir kızdır şu Germaine    Jeanne daha sonraları Germaine'in yanında başlangıçta kendini rahat hissetmediğini, fakat kısa bir zaman sonra bu olağandışı kızın cazibesinden kendini kurtaramadığını anlatır  Gerçekten de Germaine'i tanıyan bir kimse ona genç kızken bile kayıtsız kalamazdı  Ya alabildiğince sevilir ya da son derece nefret edilirdi  Ve bu özelliği tüm yaşamı boyunca değişmedi  "Bu kadın bir felaket tellalı, hep nahoş şeylerin habercisi!" diye köpürmüştü Napoleon Bonaparte  İçişleri Bakanı Joseph Fouche ise "Germaine çağımızın en harika kadını," diye övgüyle söz etmiştir  "Kendi hemcinsleri arasında eşine ender rastlanan biri; çok az erkek onun aklına ve konuşma yeteneğine sahiptir," diye yazmıştı Sehiller  Aklı ve mükemmel konuşma yeteneği, daha on üç yaşma bile basmamış Germaine'i ön plana çıkarmıştı  Düşünce ve duygularını hiç kimsenin taklit etmeyeceği bir üslupla dile getirmekteydi  Arkadaşı Jeanne ile tiyatro eserleri yazar, tuluat tarzında oyunlar oynar, değişik kılıklara bürünürdü  Onu izleyenler aslında hiç de "güzel" bir kız olmadığını unuturlardı  Germaine'in çağdaşları onun dış görünümünü "yüz hatları düzensiz, zarafetten yoksun," diye tanımlar  Ona en yakın olan insan, babası Maliye Bakanı Jacques Necker'dir  Biricik kızına şefkatle "Minette," derdi  "Ben Bay Necker'in kızıyım  Ona aitim  Gerçek adım bu  Eğer bir gün soyadını değişse bile bu adı bana vermeleri için elimden geleni yapacağım  Ona layık olmaya çalışacağım  Bu yeminle büyüdüm, onunla öleceğim," diye yazmıştır Germaine günlüğüne  1786'da babası onu evlendirmek istediğinde karşı gelmez  Müstakbel kocasının adı Eric Magnus von Stae'l-Holstein'dır  İsveç'in Paris'teki büyükelçisidir  Genç çifte babası Rue de Bac'ta bir daire döşer  Aşk mı? Hayır, zamanındaki her genç kız gibi o da evlilikte aşkı düşünmez  Fakat mutludur  Fazlaca el bebek gül bebek geçen çocukluğu, yalnız geçen gençlik döneminden sonra evliliğinin ilk iki yılında toplumsal yaşamın içine düşer  Kısa süre içinde Rue de Bac'taki evi annesininki kadar önemli olur  Saraylarda takdim edilir, bol bol akşam yemeklerine ve galalara katılır  Bu "çirkin küçük ördek yavrusu", pudralı, saçı başı yapılı Rokoko kadınları arasında -olacak şey mi? Hayır  Genç Bayan de Stae'l sık sık falso verir: bazen başlığını takmayı unutur (olamaz!), bazen eteği sarkar (ne ayıp!), hatta makyaj yapmayı unutur (ne kadar bayağı!)  Bütün bunlara rağmen gene de herkesin ilgi odağı olur  Başına üşüşen kavalyeler onun konuşma yeteneğine hayran kalırlar  Fransa'nın ekonomik sorunlarını çözümlemek isteyen babasının reformlarını savunmaktadır  Fikirlerini herkesin yüzüne karşı doğrudan söyleyen "Minette", Fransız Devrimi sırasında ve sonrasındaki sıkıntılı yıllarda birçok düşman edinir  Onun amansız rakibi Napoleon Bonaparte olur ve öyle de kalır  Aslında önceleri onu bir kahraman olarak görmüştür ve saygı duyar  Yönetiminin başlarında yaptığı her şey Fransa, üstelik tüm insanlığın yararına gibi görünmüştür  Ne var ki, başka biri onun gibi düşünmeyecek olsun, etrafındaki figüranlardan başka kimseye tahammül edemeyeceğini hemen göstermektedir Bonaparte  Kadınların onun politikasına burunlarını sokmaları imkânsızdır  Bu uğursuz Bayan de Stae'l ise kurallarına uymamaktadır  Artık sesini çıkarmazsa Paris'te rahatsız edilmeden yaşayabileceği haberini yollar de Stael'e  Politika yapan kadın istememektedir  "Mesele sizin ne istediğiniz değil, benim ne düşündüğümdür," kararma varır Germaine de Stae'l sakince  Düşüncesini hiçbir engel olmaksızın söyleyebilme serbestisini istemektedir  Bu ise Bonaparte'ın istemediği ve kendisine körü körüne itaat etmeyen bir kimseye izin veremeyeceği bir şeydir  Muhalifinin kendisine "Fikir korkağı" dediği kulağına gelen Bonaparte, "Parçalayacağım, ezeceğim onu!" diye tehdit eder  Germaine'i bu tehditler sindirmez: "Haksız bir güce karşı direnmenin temelinde bir tür bedensel zevk yatar," der  Napoleon 1802 Mayısı'nda on yıllığına konsül olarak atandığında, Germaine'i Paris'ten sürgüne yollar: "Necker'in kızı bir daha asla Paris'e dönemez!" Bu sürgün Germaine'i can evinden vurur  Paris, onun kutsal kentidir  Burada bulduğu insanlar, diyalog içinde bulunduğu dostlar onun için son derece önemlidir  Kendisini ancak Paris'te gerçek evinde hissetmektedir  O sırada evliliği sadece kâğıt üzerindedir  Dünyaya getirdiği üç çocuğu İsviçre'de babasının yanında büyümektedir  Kocası Bay de Stae'l 1802 Mayısı'nda felçten ölür  "Ona duygu yönünden pek fazla bir şey veremedim," der Germaine de Stae'l açık yüreklilikle  Gerçekte, her ikisinin de bu arada "maceraları" olmuştur  Aradaki ufak fark ise, mutsuz bir evli erkek için "böyle bir şeyin" normal olması; mutsuz bir evli kadın için ise asla kabul edilemeyeceğidir  Germaine de Stae'l, bu tür çifte standartlı ahlak anlayışına karşı savaş veren ilk kadınlardan biridir  Paris'ten sürgün edilince İsviçre'ye babasının yanına gider ve evlilik dışı aşkta kadının haklarıyla ilgili bir roman yazar  "Bir hayat arkadaşı olan kadının, kocasının isteği doğrultusunda bir anlaşmaya varması ne büyük haksızlık," diye yazar  "Seni iki, üç yıl tutkuyla seveceğim ve bu sürenin bitiminde seninle mantıklı bir şekilde konuşacağım," der erkek  (Ve erkeklerin mantık dedikleri, yaşam sihrinin bozulması anlamına gelir  ) 'Ben evimi, soğuklukla, can sıkıntısıyla dolduracağım ve öte yandan da beğenilmeyi isteyeceğim  Fakat bana oranla daha fazla fantezi ve duygu gücüne sahip olan sen, herhangi bir başka hayat seçeneğin veya eğlencen olmadığı için, dünya bana dört bir yandan olanaklar sunarken, sadece benim için yaşayan sen, benim binlerce ilgi alanım varken, aşağılanmış, donmuş ve yarım kalmış sevginle sen, sadece benim iyi olarak algılayacağım zamanda, yalnız benimle yetineceksin ve bunun da ötesinde daha güçlü, daha şefkatli duygular içeren inançları geri tepeceksin!' Ne denli haksız bir akit! Tüm insani duygular buna isyan eder  " Delphine adlı romanı 1802 sonbaharında Paris ve Cenevre'de aynı zamanda yayınlanır  Dıştan zararsız bir kadın romanı gibi görünen kitap, Fransa'nın başkentinde bir numaralı tartışma konusu olur  "Suskun ve aydın Fransa'ya" diye ithaf etmiştir Germaine bu kitabı  Sadece bu ithafı ilk okurlardan birini -yani Napoleon Bonaparte'ı- çileden çıkarır  Serbest aşkı savunan hiç duyulmamış çığırtkanlığı dışında, şu tür cümleleri de gittikçe büyüyen bir hoşnutsuzlukla okur; "Halkların politik inançlarının kuvvet kullanarak değiştirilebileceğine inanmak boşunadır," ve "Bizim vicdanımız özgürlüğe ve adalete düşkündür; hiç kimse köleliği istediğini samimi olarak itiraf edemez  " Bunları yazan bir kadının normal olmayacağı gayet açıktır  O "erkekten dönme" olmalıdır  Tehlikelidir  Susturulmalıdır  Bundan daha basit bir şey olamaz  "Umarım," der Napoleon, "dostları Bayan de Stael'i Paris'e geri dönmemesi konusunda uyarmışlardır  Aksi takdirde onu jandarma ile sınır dışı etmek zorunda kalırım  " Fakat bu can sıkıcı kadın yılmaz, vatandaş Konsül diye yazar Bonaparte'a; "İnanamıyorum; eyleminiz beni daha da acımasız yapabilir  Tarihiniz içinde yalnızca bir satır olabilir bu  Savunmasız bir insana böylesine büyük bir acı vermeden önce bir an olsun düşünün; basit bir adalet eyleminizle başkalarını tepeden tırnağa boğduğunuz minnettarlık duygusundan daha derin ve daha kalıcı minnettarlık duygulan akıtırdınız yüreğime  " Birinci Konsül'ün emrini geri alması için bir yıldan fazla uğraşır  Boşuna  "Fransa benim mutluluğum için gerekli," diyordu Germaine de Stael  Napoleon da bunu onun kadar iyi biliyordu  Yoksa çoktan başka bir ceza düşünürdü  Jacques Necker bu sırada mutsuz kızına yazdığı bir mektupta şöyle seslenir: "Mutsuz olduğun zaman başını dik tut ve dünyanın hiçbir gücünün seni ezmesine izin verme!" Germaine, babasının tavsiyesine uyarak Almanya'ya gider  İki çocuğu ve onun o zamanki "sürekli refakatçisi" Benjamin Constant da onunla birliktedir  Neden özellikle Almanya? Bir yandan romanı Delphine bu ülkede hayranlıkla benimsenmiş olduğu, bir yandan da Weimar'da Goethe ve Schiller ile tanışmak arzusunda olduğu için  Hayır, Germaine de StaeTin Almanya'da hoş karşılandığı iddia edilemez  Frankfurt'ta Goethe'nin annesi ile buluşur  Annesi oğluna şunları bildirir: "Sanki boynuma asılmış bir değirmen taşı gibi boğdu beni  Her yerde yolumu değiştirdim, bulunduğu her daveti reddettim  O gittikten sonra rahat nefes alabildim  Ne istiyor bu kadın benden?" Bu arada iki şair, Goethe ve Schiller, birbirlerine yazdıkları kaygılı mektuplarda kendilerini bu can sıkıcı kadına karşı nasıl koruyabileceklerini bilmediklerini belirtirler  Herkesin dilinde olduğu gibi "güzel" de değildir  Üstelik politikaya karışması yüzünden ülkesinden de kovulmuştur  Aydın ve çok akıllı biri olarak bilinmektedir  Üstüne üstlük; de Stael oldukça çetin bir kadın olsa gerektir  "Eğer Almanca anlıyorsa, ona haddini bildiririz" umudundadır Schiller  "Fakat inançlarımızı ona Fransızca sözcüklerle anlatmak ve onun ustalığına karşılık vermek çok zor bir iş!" Goethe, ilk önce bu garip kadını izlemesi ve sonra izlenimlerini iletmesi için Schiller'i öne sürer  İlk karşılaşmasından sonra Schiller "Derli toplu, yabancı, yanlış ve patolojik bir unsur yok vücudunda  Tek bunaltıcı yanı dilini kullanışındaki olağanüstü ustalığı  Onun söylediklerini izleyebilmek için insanın topyekûn kulak kesilmesi gerek," der  1803 kışında iki Alman üstat Germaine de Stael ile birçok kez biraraya gelirler  Bu ülke hakkında bir kitap yazmayı planlayan Germaine, Almanya'da yaşadıklarını ve deneyimlerini günü gününe not alır  "Öyle alçakgönüllü ve kendi başarılarını önemsemeyen, kendine göre gerçekleri öylesine canla başla ve gururla savunan biri ki, ilk gördüğüm andan itibaren ona hayranlık dolu bir dostlukla yaklaştım  " Schiller'i böyle tanımlar  Goethe ile olan ilişkisini tanımlamakta ise biraz zorlanır  "Fantezisi gibi donuk olan bir haysiyet duygusu var    Konuşma sırasında farkında olmadan onun Ben taassubunu zedeleyip zedelemediğini asla bilemiyor insan," diye yazar Goethe hakkında babasına  Fakat tüm eleştirilere rağmen onunla konuşmalarından büyülenir  Edebiyat, felsefe ve tiyatro, ana temalarıdır  Weimar'da kaldığı altı hafta, Bayan de Stael'in yaşamında kesinlikle zirvelerden birini oluşturduğu kesindir  En önemli yapıtı Almanya Hakkında, ana hatlarıyla bu Almanya gezisi sırasında oluşur ve bu kitap, Fransızların Almanlar hakkındaki görüşlerini uzun süre etkiler  Bunun ardından Bayan de Stae'l Berlin'de de kalır ve her gün "Alman dilindeki keşfedilmemiş yeni değerleri" keşfeder  1804 Nisan'ında İsviçre'den aldığı bir telgraf Germaine'i çok derin kaygılara düşürür, tüm planlarını altüst eder  Babası ölmüştür  Herkesten çok sevdiği insan; babası  Yetişkin bir kadın olarak da kendisini hâlâ "Minette" olarak gören, ne olursa olsun daima yanında olan babası  Onun ölümüyle, bu arada ne kadar ünlü de olsa "Minette" için gerçek yetişkinlik henüz başlamaktadır  İsviçre'deki Coppet'e geri döner, babasının terekesini düzenler ve Bay Necker'in Özel Yaşamı ve Karakteri adlı izlenimlerini yazar  Cenevre yakınındaki Coppet malikanesi daha sonraki yıllarda Avrupa'nın kültürel buluşma yerine dönüşür  Şenlikler, temsiller, tartışmalar ve tâ uzaklardan bu "olağanüstü kadını" tanımak için gelen konuklarla dolar  Fakat Napoleon onu hâlâ nefretle izlemektedir  "Ezeceğim onu!" diye birkaç yıl önceki tehditinin üzerine, 1810'da en büyük darbeyi indirir  Germaine de Stae'l, Almanya Hakkında adlı kitabının üçüncü cildini uzun bir çalışma dönemi sonunda tamamlamıştır  Düzeltme çalışmasını yaptığı sırada bir emniyet müdürü çıkar gelir evine  Tüm müsvette, evrak ve provalarının derhal kendisine teslim edilmesini emreder  Hemen ardından, bir görgü tanığının ifadesine göre, İmparator bizzat kendi elleriyle tüm ciltleri ve notları şömineye atar  İmparatordun İçişleri Bakanı yazara yapıtının neden böyle bir gazaba uğradığını şöyle bildirir: "Madam, biz henüz sizin takdir ettiğiniz toplumları örnek almak zorunda kalacağımız noktaya gelmedik  Sizin son yapıtınız Fransızca değil  " O anda Germaine için kitabının bir müsveddesini gizlice kurtarabilmiş olması belki de küçük bir tesellidir  Doğal olarak o sırada yayınlayamaz  Yazar olarak kariyeri sona ermiştir  Vatanına asla geri dönemez  Dostları ondan çekinmeye başlamıştır  "Yeni emniyet müdürü arkadaşlarımın beni ziyaret etmemeleri için yollarda pusuda bekliyor  Bugünün şartlarının gerektirdiği şekilde yapıtımı değiştirmemi, ilaveler ya da eksiltmeler yaparsam her şeyin halledileceğini anlamamı istiyorlar," diye yazar 1811'de bir arkadaşına  "Beni kendi kendimden korkar hale getirdiler!" Mücadeleci Germaine de Stae'l şimdiye dek hiç bu denli kaygılı bir ifade kullanmamıştır  Eğer Napoleon'un lütfunu yeniden kazanmak istiyorsa, ona bir methiyeler düzmesi öğütlenmektedir  Hayır, bir Madam de Stae'l böylesine alçalamaz! Bundan sonraki yıllarda "kendi mezarı başında nöbet tutarcasına" yaşar  Tarifsiz acılar içindedir  Düşüncelerini özgürce ifade arzusunu hiçbir şey ve hiçbir kimse bastıramaz  Kırk altı yaşında bir kez daha anne olur ama bu, çocuğunun genç bir Fransız subayı olan babası ile hemen evlenmesi için bir neden değildir  Doğumdan kısa bir zaman sonra Avusturya, Rusya, Finlandiya, İsveç ve İngiltere'ye seyahat eder  Londra'da onun için görkemli bir kabul töreni hazırlanır  Burada -1813'te- Almanya Hakkında da yayınlanır  1814 Nisan'ında onun en büyük düşmanı Napoleon tahttan iner  Germaine de Stae'l çok sevdiği Paris'e geri döner ve bir kraliçe gibi karşılanır  En sonunda Almanya Hakkında adlı kitabı kendi yurdunda da yayınlanacaktır  Kitabı (başka nasıl olabilirdi ki), her yerde büyük ilgi uyandırır  Goethe, "Bizi Fransa'dan ayıran köhne önyargıların Çin Seddi'nde koca bir delik açan muhteşem bir silah," der bu kitap için  Germaine de Stae'l "Köhne önyargılara" karşı hayatı boyunca savaşmıştı  Zor bir kadındı  Kimilerini öfkelendiriyordu  Hatta, günümüzde bile: 1980 sonbaharında Hamburg'daki bir Alman-Fransız Lisesi'ne onun adı verilecekken, "Madam de Stael çok ahlaksız bir kadındı" gerekçesiyle, reddedildi   | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarAnnette von Droste-Hulshoff DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1797-1848) 1810 Münster, Fransız İmparatorluğu'na katılır  1813 Anncttc von Droste Hülshoff, Grimm Kardeşler ile tanışır  1816 Grimm Kardeşler'in Alman Masalları yayınlanır  1823 Köln'de ilk Rosenmontag eğlence resmi geçidi yapılır  1825-26 Droste'nin Köln, Bonn ve Koblenz gezisi  1834 J  A  L  Werner genç kızlar için beden eğitimi kitabını yayınlar  1837 Münster'de Levin Schücking ve Droste'nin de üyesi olduğu bir "Heeken - Yazarlar Derneği" kurulur  1843 Levin Schücking, Luise von Gali adlı kadın yazarla evlenir  1848 Droste'nin ölüm yılı: Fransa'da Şubat Devrimi ve Almanya'da Mart Devrimi  1862 Levin Schücking ilk Droste biyografisini yayınlar  1878-79 Cotta Yayınevi'nde Levin Schücking tarafından derlenen, Droste'nin Bütün Eserleri çıkar  "YÜZ YIL SONRA OKUNMAK İSTİYORUM, BELKİ BAŞARIRIM  " Ailede "Annette" diye çağrılan Anna Elisabeth Freiin von Droste zu Hülshoff, ilk şiirini biraz önce bitirmiştir  İlk eserini altın yaldızlı varaka sarar ve doğru Hülshoff şatosunun kulesine çıkar  Rüzgâr okunun altındaki horozlu merteğin boşluğunda saklanacak ve "sonsuzluğa adanmış" olacaktır bu eser  Şu dizeleri kâğıda dökmüştür: Gel sevgili horozcuk, yaklaş ve elimden gagala yemini Gel anık sevgili küçük adam Gel ki kaçıp gitmesin o elinden  Mehtap gümüş parlaklığında Nasıl da bakıyor dünyaya Bir pınardan daha sessiz parlıyor Ey mehtap, yaklaş biraz daha dünyaya  Keşfedilmemiş ozan yedi yaşındadır  Jenny, Werner ve Ferdinand adlı kardeşleriyle ailenin devamlı adresi olan Westfalen eyaletinin Münster kenti yakınındaki Hülshoff şatosunda taşralı bir soylu kızı olarak yetişmektedir  Çocukluğu şöyle betimlenir: Hastalıklı, narin, tuhaf  Özellikle son özelliği olan "tuhaflığı", annesini endişeye düşürür  Annette'in oldukça aşırılığa kaçan duygusal ifadeleri vardır  Bir gece önce gördüğü bir düşü anımsadığında hüngür hüngür ağlayabilmektedir  Kendi kendisiyle konuşur, hayal kurar  Ata yadigârı şatonun etrafında saatlerce tek başına dolaşır  Yalnız gezileri sırasında çiftçilerin yanına gider, orada anlatılan tuhaf olayları ve hayalet öykülerini adeta nefes almadan dinler  Annette bir de kibirli ve kişilikli olmaya başlamasaydı, tüm bunlar hazmedilebilirdi  Piyanoda gelişigüzel melodiler çalar, kendi şiirlerini yazmaya çalışır, arkadaş ve akraba çevresinde "komedi oynamaya" bayılır  Sahnelemelerinde alçakgönüllü ve çekingen değildir  Aile dostu Graf Friedrich Leopold von Stolberg, Annette'in ebeveynine yazdığı bir uyarı mektubunda genç kızın "mağrur ve şahsiyetli" olduğunu yazar  Çocuk ve Ev Masallarının ortak yayımcısı Wilhelm Grimm de onu çok sert yargılar: "Yazık ki benliğinde aceleci ve tatsız bir yan vardı    Mutlaka yükselmek istiyor ama bu iki özelliği arasında bocalıyordu  " Bunun dışında kendisi için Westfalen masal ve efsanelerini toplamasını memnuniyetle karşılarken, Annette tevazuyu yine de elden bırakmamalıdır  Annette uyum göstermeyi öğrenir  Bunu tüm yaşamı için öğrenir  Güpegündüz perdeleri çekili durumda yatağına yatıp, sıcak çay içerek "sakinleşmek" zorunda az mı kalmıştır? Örgü örmek ve piyano çalmak dışında başka şeyle uğraşması az mı engellenir? Fazla okumaması gerektiği az mı söylenir? Fakat: "Tuhaf ve deli dolu mutluluğumu kitaplardan, romanlardan kazanmadım ben  Bunlar zaten benim içimdeydi," diye itiraf eder yirmi iki yaşındaki Annette, baba dostu (kamu hukuku profesörü) Anton Matthias Sprickmann'a yazdığı bir mektubunda  Annette von Droste-Hülshoff "içinde olanları" daha da eleştirir  Sessiz, sakin  Çocukluğunda ilk dizelerini altın varağa sarılı olarak ailesinden sakladığı gibi - gizlice  Hayatının sonuna dek ailesinin ve sınıfının göze batmayan, uyumlu bir ferdi olarak kalır  Kırk beş yaşında bile annesine yazdığı mektupları "itaatkâr kızın Nette" diye imzalar  Her şeye rağmen Droste'dir  "Dünyaca ünlü kadın ozan"dır  On altı yaşındaki Annette von Droste-Hülshoff un Bertha adında tamamlanmamış bir tiyatro eseri vardır ve bu eserdeki kahramanın eline aşağıdaki dizeler uyarı olarak tutuşturulur: Rufum çok erkeksi, çok yücelerde Kadın gözü izleyemez seni ötelerde Yüreğini daraltan korku bu Ve solmuş körpe yanaklarında  Assalar kadınlar semalarını Kaçarlar kendi öz benliklerinden  Güneşe ermek isterler ötelerde Yınmak isterler de bulutları kartal üstünde Yapayalnız kalırlar sisli vadilerde  Yarışmak isteseler de tüm erkeklerle Kadın değillerdir anık, çifte cinsiyetleriyle  Bu dizeleri yazarken, genç Annette, kendisini betimlemek ve disipline sokmak istemiştir  Uyar mı bunlara? Çok küçük yaşlardan beri "dişi" olmama konusunda içine çok büyük bir korku yerleşmiş olmalı  Yine de dış görünümüyle zamanının ve konumunun gereği bir genç kız nasıl olması gerekirse, tam öyleymiş gibi bir izlenim bırakır  Çağdaşları onu kocaman mavi gözleri, açık sarı bukleli saçlarıyla zarif ve ince biri olarak tanımlarlar  Çok önemli kadınsal bir özellik olan itaatkârlık bakımından da eksiği yoktur  Uslu uslu "çevre turu" dedikleri, yöredeki çiftliklerde yaşayan soylu akrabaları ziyaret amaçlı gezilere katılır  Bükendorf çiftliğindeki büyükannesi için "dini şarkılar" içeren bir kitap yazmayı planlar  Kadın eliyle yazılmış bu tür şiirler törelere de uygundur  Buna karşılık genç Annette'in kurduğu bazı arkadaşlıklar "aşırı maceracı" olarak nitelenebilir  On altı yaşındayken Westfalya eyaletinde kendisinden birkaç yaş büyük olan Katherine Busch adlı yazara büyük bir ilgi duyar  Katherine "Westfalya'nın Ozanı" olarak kutlanır  Fakat Katherine, Modestus Schücking ile evlenir ve artık sadece eş, ev kadını ve ana olmaya karar verir  Annette o anda arkadaşının taşıdığı Schücking soyadının ileride kendisi için ne denli önemli olacağını sezemez  O sadece Katherine şiir yazmayı temelli bıraktığında, bir meslektaşını yitirdiğini sanmaktadır  Peki ya Annette'in hiç talibi yok mudur? Kimse ona teklifte bulunmamış mıdır? 1820'de (Droste üzerine yazılanlarda belirtildiği gibi) "gençlik felaketini" yaşar  Hatta sözü edilen "büyük bir yaşam krizi"dir  İlgi duyduğu iki erkek vardır  Hani denir ya, "umuda kapılmış", ikisi de o türden işte  O yaz olanlar, işin içinden çıkılacak gibi değildir  Droste'nin her biyografi, olayı başka türlü yazar  Belki Annette delikanlılarla olan ilişkilerinde çok beceriksizdir  Belki diğerlerinin uyduğu oyun kurallarına uyamamıştır  Belki kendi duygularını analiz edememiştir  Her ne olursa olsun, iki erkekten de "ortak bir red mektubu" alır  Sessiz sedasız ortadan yok edemeyeceği bir mektup  O zamanlar mektuplar aile ve arkadaş çevresindeki her bireye hitaben "resmi açıklama" niteliğindeydi  Annette (o hep 'tuhaf değil miydi?) bu durumda ve aile çevresinde kendisini eskisine göre daha da yalnız hissetmiş olsa gerek  Hiç kimseden anlayış görmez  Kız kardeşi Jenny daha sonraları şöyle diyecektir: "Annette evlilikten söz ederken, sağlığı pek yerinde olmadığı ve bağımsızlığına çok önem verdiği için evliliğin kendisine göre bir iş olmadığını söylerdi sadece  " Annette'in kendisini burada belirtildiği gibi ifade etmiş olması imkânsızdır  O, hayatının sonuna kadar ailesiyle son derece uyumlu ve söz dinler bir kadın olarak kalır  Annette içine kapanır  Yirmi yıldan daha fazla bir süre sonra kız arkadaşı Elise Rüdiger'e eski günleri anımsayarak "Vaktiyle çok gençtim, çok mağrur ve mutsuzdum ve binlerce kez ölmeyi diledim," diye yazar  Çoktan üne kavuştuğunda ve Alman edebiyat tarihine "Die Droste" olarak girdiğinde, hakkında şu yorum yapılır: "O bir dâhinin yazgısı olan yalnızlığa mahkûmdu  " Evet, yalnız kalır  Eş ve anne olmaz  Ama yıllar sonra karşılıksız seveceği erkeğin, kendisine "Annecik" demesine izin verecektir  Duygularını maskelemek için mi? Daha küçük bir kızken, hiç kimseye sezdirmeden, alay ve aşağılanmaya katlanmayı öğrenmiş olmalıdır  Belki de yetişkin bir kadın olarak annecik rolüne sığınmasının nedeni, bu rolün ona kendi duygularının açıklanmasına izin vermesidir  Ama henüz pek "olgun" değildir  Kendi kendisiyle ve kendisine karşı savaş verir ve "aşk için hiçbir organa sahip olmadığı" duygusu içindedir  Bu sırada yazmaya başladığı -dini şarkılar- üzerinde çalışmaya devam eder  1820 Ekim'inde annesine verdiği müsveddeye yazdığı ithafta "Belki de şarkılarım gizli kalmış bazı hasta damarlara basacaktır; çünkü hiçbir düşüncemi saklamadım, en gizli düşüncelerimi bile  Hoşuna gider mi bilmiyorum; bunları belirli bir kişi için yazmadım  Bununla birlikte kızının eseri olarak senin doğal mülkiyetin olduğunu düşünüyor ve bunu içtenlikle diliyorum  " Yazdıklarıyla kamu önüne çıkmadığı sürece Annette'in aile içersinde yazmasına göz yumulur  Bu da onun zaman öldürme şeklidir  Ledwina adlı bir roman, opera metinleri, liedler, baladlar üzerinde çalışır  1825 sonbaharında akrabaları ile birlikte ilk kez daha uzun bir geziye çıkmasına izin verilir: Ren kıyılarına  Bir sürü olay gelir başına  Ren'de seyreden buharlı bir gemi ona çok heybetli gelir  Karnavala katılır, müzik ve edebiyat sohbetleri yapabileceği yeni arkadaşlar edinir  Kendisini özgür ve aile yükümlülüklerinden -oldukça- kurtulmuş hisseder  Fakat bu durum uzun sürmez  1826'da Annette, Hülshoff a geri döner, en büyük ağabeyi evlenir ve mirasa sahip çıkar  Bundan kısa bir zaman sonra baba ölür  Annette'e ömür boyu alabileceği küçük bir gelir bağlanır  Annesi ve kız kardeşi ile Rüschhaus dullar evine taşınır  Bundan sonraki yaşamı açık bir şekilde belirlenmiştir  Bekâr kalacak ve aile içersinde faydalı görevler üstlenecektir  Erkek kardeşinin çocuklarına ders vermek  Hastalara bakmak  Aile yazışmalarını yürütmek  "İyi bir hala" olmak  En yakın akraba çevresinden hiç kimse onun durmadan gizli gizli "anlaşılmaz şeyler" yazdığını fark etmez  İlk şiir kitabı piyasaya çıkmadan önce -anonim tabii- bu göze batmayan Annette'in 41 yaşına geldiğine de şaşmamak gerek  Annette Elisabetlı von D    H    'un Şiirleri adıyla 1838'de 500 adet basılan küçük bir kitap Münster'de piyasaya çıkar  Yalnız 74 adet satılır: Amcaları, teyzeleri, yeğenleri ve kuzenleri yazarla alay eder  Kız kardeşine yazdığı bir mektupta "Şimdi hiçbirinin çenesi durmuyor ve kendimi nasıl rezil ettiğimin dedikodusunu yapıyorlar," der  Jenny diğerlerine oranla Annette'e sadık kalır  Onu destekleyen biri daha vardır: Levin Schücking  Schücking? Bu soyadını taşıyan genç adam, Annette'in vefat etmiş çocukluk arkadaşı Katherine'in oğludur  Annette'ten 17 yaş daha genç olan Levin, hukuk öğrenimini bırakıp geçimini yazar olarak sağlamak istemektedir  Droste'nin ilk şiir kitabı çıktığında sık sık Rüschhaus'ta Annette'e uğrayan ve ozan hakkında olumlu eleştiriler yapan ender kişilerden biridir  Annette'in arkadaşı olur  Arkadaştan da öteye, kendisini ve yazılarını ciddiye alan biri olduğuna inanır Annette  Die Judenbuche adlı uzun öykülerin ön çalışmalarını yapmaktadır  Şiirler ve baladlar yazarken ailevi sorumluluklarını da ihmal etmez  Levin Schücking ile sohbet ederek geçirdiği saatler annesini endişelendirmeye başlar  Ne garip bir ilişkidir bu? Annette Levin'e "Oğlum", Levin de ona "Anneciğim" demektedir  Bu hitap şeklinin arkasında ne saklıdır? Akraba çevresinde yeniden dile düşer Annette  Fakat bu kez mutluluğu için mücadeleye hazırdır  Çünkü Levin ile olan birlikteliği onun mutluluğudur  Delikanlıyı Bodensee yakınlarında Meerburg'da kütüphaneci olarak işe yerleştirmeyi başarır  Kız kardeşi Jenny de bu kente gelin gitmiştir  Annette, 1841 sonbaharında Jenny'e gider  Orada "tesadüfen Levin'e rastladığını" yazar annesine: "Boş zamanlarında kendi yazıları ile uğraştığı ve müzeye gidip gazeteleri okuduğu için onunla yemek zamanları dışında pek görüşemiyoruz  " Annette yalan söylemektedir  Kendisi için güç sembolü ve toplumun temsilcisi olan annesine hem de  Levin'i pek az gördüğü doğru değildir  Her gün onunla birliktedir  Baş başa saatler süren yürüyüşler yaparlar  Annette kendisini öylesine dertsiz ve özgür hisseder ki, arkadaşıyla korkusuzca bir bahse girer  Çok kısa bir zamanda lirik şiirler içeren bir kitabı yazıp bitirmenin onun için zor olmayacağını iddia eder  "Ona karşı çıktığımda," der Levin Schücking "Benimle bahse girdi ve bir an önce eserine başlamak için hemen kulesine çıktı  Hemen öğleden sonra ilk şiirini muzaffer bir eda ile kız kardeşine ve bana okudu  Ertesi gün ise sanırım iki tane daha yazdı    " 1841 Ekinlinden 1842 Nisan'ına kadar Annette von Droste Hülshoff 54 şiir yazar  Bunların arasında, daha sonra ünlü olan Die Heidebilder adlı kitapta toplanan şiirler de vardır  Westfalya'da oturduğu zamanlara özgü resimler, renkler, kokular, yaşamındaki garip olaylar ve tüyler ürpertici hayalet öyküleri yeniden canlanır  Daha sonra ünlü olan Bataklıktaki Çocuklar yapıtında korkunç olaylar anlatır  Hemen hemen tüm şiirlerinde bir erkek "O"nun arkasına gizlenir  O zamanlardaki resimlerde saçları, kırk iki yaşındaki bir kadına yakışır şekilde sıkıca toplanmıştır  Yani, daha bir "kadın" bile değildir o  Evlenmemiş bir "genç kadın"dır  Şiirlerini küçük zarif yazısıyla not eder  Hiçbir zaman aceleci değildir  Kız kardeşi Jenny ile evli olan eniştesi Lassberg şiir sanatı üzerine önemli söyleşilere girdiğinde sessizce içine çekilir  Örneğin, Meersburg'da konuk olan Ludwig Uhland, o sırada Edebi Almanca ve Halk Ağzıyla Türküler derlemesini yayınlamaktadır  Annette bu konuda yardımcı olmaya söz verir  Katkısı memnunlukla karşılanır  Ama bunun dışındaki durumu şöyle anlatır Annette: "Hemen ardından konular bilgece konuşmalara, kütüphanelere vs  dönüşüyor ve biz kadın takımına kulak veren olmadığından sadece dinlemek zorunda kalıyorduk  " Uslu dinleyici ve bilgi aktarıcı olarak kendini feda eden uyumlu davranışlı, saçları kurdeleli, tokalı, firketeli bu soylu, kendinden emin kadın, Meersburg'da oturduğu dönemde Kulede adlı bir şiir yazmıştır ki, ilk ve son kıtalarını burada aynen aktarmak gerekir: Kulenin yüksek balkonundayım  Çığlık çığlığa sığırcıklar etrafımda, Ve bir Baküs rahibesinden fırtına Uğıddamakta uçuşan saçlarımda; Ey vahşi adam, ey harika çocuk, Seni kuvvetle sarmaktır arzum, Adele adeleye, kenardan iki adım Sonrası ölüm kalım güreşim! Özgür kırlarda bir avcı olsam, Askerin bedeninden yalnız bir parça, Ne olurdu sanki erkek olsam, Gökler akıl verirdi o zaman azıcık Mecbur, burada ince ve kibarca, Uslu bir çocuk gibi oturmaya Ancak gizlice saçlarımı açıp Bırakabilirim rüzgârda dalgalanmaya  Uçuşan saçlarıyla Annette von Droste-Hülshoff; bu görünümü kimse ona yakıştırmaz  Annette uslu kalır  Zamanla, kendisinden çok genç biriyle evlenen, yuva kuran ve arada bir birkaç satır mektup yazan Levin Schücking sorununu da halleder  Şöhret ve parayı hiç mi hiç düşlemez  Kız arkadaşı Elise Rüdiger'e 1843'te yazdığında şöyle der: "Biri başını suyun üstüne çıkaracak olsa, arkadan başka biri yetişiyor ve birkaç santim daha yükseğe çıkarak ötekinin başını nasıl suya batırdığını; Heine'nin nasıl yok olduğunu, Freiligrath ve Gutzkow'un nasıl yaşlandığını, kısacası ünlülerin birbirlerini nasıl yediklerini ve yaprak bitleri gibi birbirlerini nasıl dejenere ettiklerini görüyorum da, bacaklarımı kanepeye uzatıp, yarı yumuk gözlerimle sonsuzluğu düşlemek daha iyi diyorum  Ah, Elise, her şey boşuna! Şimdi ünlü olmak ne hoşuma gidiyor, ne de istiyorum  Fakat yüz sene sonra okunmak istiyorum  Aslında Kolumbus'un yumurtayla yaptığı oyun gibi kolay olduğu ve sadece şimdiki zamanı feda etmemi gerektirdiği için belki başarırım da bunu  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarGeorge Sand  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1804-1876) 1805 1  Napoleon Avusturya ve Rusya'yı yener  1810 1  Napoleon, yazar Germaine de Stael'in en önemli yapıtı Almanya Hakkındaki yasaklar ve yok eder  1810 Kompozitör Frederic Chopin doğar  1813 1  Napoleon'a karşı Alman Kurtuluş Savaşı  1827 Goethe Dünya Edebiyatı kavramını ortaya atar  1830 Paris'te Temmuz Devrimi  1830 Fransa'da basına uygulanan sansür kaldırılır  1832 Goethe'nin ölüm yılı  George Sand'ın ilk romanı (Indiana) yayımlanır  1839 George Sand ve Frederic Chopin'in Mayorka gezisi  1848 Paris'te Şubat Devrimi - George Sand bu devrime katılır  La Cause du Peuple dergisini kurar  1855 Paris'te Dünya Sergisi  1855 Paris'te ilk bonmarşe (süpermarket) açılır  1855 George Sand, Balzac'ın ricası üzerine İnsanlık Komedyası'nın önsözünü yazar  1857 Gustave Flaubert'in Madame Bovary adlı yapıtının piyasaya çıkışı  1863 Gustave Flaubert ile George Sand arasındaki mektuplaşmanın başlaması  1867 Paris'te ilk pnömatik posta (hava basıncı ile borulardan mektup iletimi)  1876 George Sand'ın ölüm yılında Almanya'nın ilk kadın doktoru kendi muayenehanesini açar  "EYLEMLERİ KONUŞTURABİLİRSİNİZ, AMA İNANÇLARI DEĞİL; DÜŞÜNCE ÖZGÜR OLMALIDIR  " Aurora, şafak kızılı - 19  yüzyıl başında yetişmekte olan bir genç kız için ne şiirsel bir isim! Genç Aurora aslında sevimli, uyumlu, toplumsal kuralların izin verdiği ölçüde zarif, çıtkırıldım ve aşırı süslü püslü olabilirdi  Fakat bu Fransız kızı; Aurora Dupin, sözü edilen bu özelliklerin hiçbirine sahip değildi  "Beni çok tuhaf buluyorlardı," diye tanımlar kendisini, daha sonra genç kızlık yıllarını anlatırken  "Körpe kemiklerim sertleşmişti  İradem, bedensel yorgunluğu yenme gücüne erişmişti  Ne aptalca bir temizlik tutkusu, ne de tüm erkeklerin hoşuna gitme arzusu egemendi mantığıma  " Paris'in güneyinde, Berry'deki Nohant çiftliğinde, büyükannesinin yanında yaşayan 16 yaşındaki Aurora'nın, öyle "tuhaf" gelişmesi nedensiz değildir  Dört yaşındayken babası Albay Dupin'i kaybetmişti  Gelinini reddeden büyükanne Dupin, küçük Aurora'yı yanına almış, 1817'de on üç yaşındaki torununu, ölçülü bir eğitim ve itibarına uygun görgü kurallarını edinebilsin diye Paris'teki İngiliz Augustin Manastırı'na göndermişti  Öğrenci Aurora yaklaşık üç yıl manastır kurallarına uygun olarak yaşayacaktı  "Her gün belirli bir saatte uyanacağım    sadece sağlığımı korumak için gerekliyse uykuya zaman ayıracağım ve hiçbir zaman tembellikten yatakta kalmayacağım    Kendimi faydasız düşlere ve verimsiz düşüncelere kaptırmaktan özellikle kaçınacağım  Yüreğimde ne olduğuna bakılacak olsa, yüzümü kızartacak fantezilere kapılmayacağım  Karşı cinsten kişilerle yalnız kalmaktan hep kaçınacağım    En saygıdeğer niyetle de olsa bana herhangi bir teklif yapılacak olursa, bunu en kısa zamanda ebeveynlerime bildireceğim    " Kızlar yatılı okulda çok sıkı gözetim altında yaşadıkları için "karşı cinsten biriyle yalnız olmalarına" zaten hiç olanak yoktur  Aurora manastır hayatının etkisi altında İncil'i, azizlerin ve din şehitlerinin yaşamlarını okumayı tutku haline getiren bir genç kız olur ve en büyük hedefi rahibeliktir  Aslında büyükanne Dupin bu tür etkileri hiç hesaba katmamıştır  Aurora'nın bu niyetini öğrendiğinde derhal onu manastırdan alır  1820 Şubat'ında Aurora Nohant'a geri döner  Bu aşırı koruma altında kalmış, en katı kurallarla eğitilmiş kız, birdenbire özgürlük ve bağımsızlığı yaşar  Bu herhalde Aurora'nın kendisine de "tuhaf gelmiştir  Gene de çok kapalı giyinmek zorundadır ve yalnız başına tek adım bile atmasına izin verilmez  Şimdi artık hiç kimse onunla ilgilenmemektedir: "Her konuda kendi başımın çaresine bakmaya terk edilmiştim  " Büyükanne hastalanır  Şimdiye dek hep erkek çocukları eğiten ev öğretmeni Dechartes, Aurora'nın da bir erkek gibi giyinmesini tavsiye eder  O da "erkek giysisi, kasket ve tozluk" giyip, öğretmeni ava çıktığında ona eşlik eder  "Bana gelince, yeni giysilerimi durmadan çalılıklara takılı kalan işlemeli eteklerimden daha rahat ve kullanışlı buluyordum," diye belirtir o zamanı anlatırken  İmkân buldukça bundan böyle de pantolon giyme olanağı yaratacaktır  Paris'i erkek giysileri ve çizmeleriyle, merakla ve öğrenme hırsıyla bir baştan ötekine dolaşacaktır  Tiyatroda, kabarede, müzelerde ve kahvelerde erkek giysileriyle oturacaktır -çünkü ilgi çekmeden ve refakate gereksinme duymadan istediği her yere bu giysilerle gidebilmektedir  Herkes onu üniversiteli bir genç sanmaktadır  "Hiçbir şey beni yapmak zorunda olduğum ve yapacağım şeylerden alıkoyamaz," diye yazar  "Kalbim bana adalet duygusu ve cesaret veriyorsa, önyargılara aldırmam bile  " Ve: "Dünya ile ilgim zaten çok az  " Evet, yazmaya başlamıştır  İlk taslakları yastığının altında saklar  17 yaşındadır şunları yazdığında: "Ahlaki konularda adaletin cinsiyeti olmaz  Erkektir veya kadındır, Tanrı nasıl istemişse; fakat O'nun yasası hep aynıdır  İster bir çocuğun annesi olsun, ister bir ordunun generali; insanın vicdanı tek yargı organı olduğu için, eğer istersem, ihtiyatı elden bırakıp tüm azarları ve koğuşturmaları göze almak pahasına tehlikeli ve güç görevleri üstlenebilecek yeteneğim var  " Büyükannesi ölünce, 17 yaşındaki Aurora'ya Nohant çiftliği, Paris'te özel bir ev ve Narbonne Oteli miras kalır  Ölümünden önce büyükannenin torununa söylediği son cümle "En iyi arkadaşını kaybediyorsun," olur  Kaçık tabiatlı öğretmeni Dechartes, Aurora'yı garip bir tören düzenlemeye ikna eder  Büyükannesi gömülmeden önce Aurora onunla babasının mezarına gidecek, mezar açılacak ve Aurora babasının iskeletini öpecektir  Aurora bunu kabullenir ve hiç de garip bulmaz  Aurora gerçekten güç ve tehlikeli görevlerden korkmaz  Aslında garip olan şey daha 18'ini bitirmeden gayet resmi bir şekilde evlenmesi ve sanki bir gecede "ruhani işleri" bir yana bırakmasıdır  Hatta -en azından kendi iddiasına göre- "en ufak bir pişmanlık" duymamasıdır  Aurora şimdi Madame Dudevant'dır ve nikâhından tamı tamına dokuz ay sonra bir erkek çocuk annesi olur  Madame Dudevant mutlu mudur? Birkaç ay için mutlaka  Ama sonraları    Evli çiftin ortak yanlarının pek az olduğu ortaya çıkar  Bunun dışında genç kadın yavaş yavaş evlilikte kadının haklarının ne kadar az olduğunu anlamaya başlar: Romanında serbest aşk ve sevgisiz bir evliliğin engellerini yıkmak için mücadeleye başlayıncaya kadar birkaç yıl daha geçecektir  Daha sonraları kâğıda dökeceği düşünce ve duyguları şimdiden kafasına yerleşmiştir ama  Casimir Dudevant karısını kaçık ve delişmen olarak nitelemektedir  Daha kötüsü, kocasının yazı masasında sakladığı, içinde bir tomar en kötü bedduaların bulunduğu paketi Aurora'ya "vasiyet" olarak bırakmasıdır  Aurora onu bulup okuyunca kesin kararını verir  Artık bir gün daha bu adamla yaşayamayacaktır  "Aman Tanrım! Nasıl bir vasiyet bu! Bedduadan başka bir şey yok! Bana karşı kötü, gerçek arzularının ve öfkesinin tümünü biraraya getirmiş  Sapıklığım hakkındaki tüm düşünceleri, karakterimi aşağılayan tüm duyguları    Bu ders beni nihayet uykudan uyandırdı!" Madame Dudevant kocasından yılda 3000 frank nafaka ister  Yılın 6 ayını Paris'te, kalan zamanı Nohant'ta geçirmek istemektedir  İsteklerinin hepsi hemen gerçekleşecek ve de en ufak bir tartışmaya girilmeyecektir  Öylesine kararlıdır ki, kocasının bu isteklerini kabul etmekten başka bir seçeneği kalmaz  Paris, 1831: Dokuz yıllık bunaltıcı evlilikten sonra Aurora yeniden kendini bulur  Kendi diktiği erkek giysileri, sağlam, demir ökçeli çizmeleri ile kenti bir ucundan ötekine dolaşır: "Kendimi bir dünya seyahati yapabilecek kadar güçlü hissediyordum  Giysimin şimdi korunacak hiçbir şeyi kalmamıştı; her havada ve günün her saatinde dışarı çıkabiliyordum    Basitliğiyle her türlü şüpheyi uzaklaştıran giysimi çok büyük bir güvenle taşıdığım için ne kendim ne de giysim dikkat çekiyordu  " Aurora Dudevant -hâlâ bu adı taşımaktadır- Paris'te bir çatı katında genç yazar Jules Sandeau ile birlikte yaşamaktadır  İkisi birlikte daha sonra J  Sand imzası ile yayınlanacak olan -Rose et Balance- adlı kitabın yazımında çalışırlar  Günün birinde kayınvalidesi Aurora'yı ziyarete gelir ve aralarında şu konuşma geçer: Madam Dudevant: - Kitap yayınlama niyetinde olduğunuz doğru mu? - Evet, Madam  - Ah, çok tuhaf bir düşünce bu  - Evet, Madam  - Peki  Güzel hoş da, umarım taşıdığım adı basılmış kitap kapaklarına koymazsınız! - Aaa, tabii ki hayır Madam, hiç endişelenmeyin  Dudevant adını bir kitap kapağında okumak zorunda bırakmaz kayınvalidesini  Dolayısıyla yazarlık kariyerine kendi seçtiği bir takma adla başlar  George Sand adını alır  Onu edebiyat dünyasına attığı ilk adımlarında izleyelim biraz da  Geçtiğimiz yüzyılda bir kadın geçimini yazarak kazanmak isterse ne olur? İlişkiler kurmaya çalışır, korunacağını umar  Bunu bir genç adam da yapardı  Ama Aurora Dudevant'ın yaşadıkları erkek cinsiyetli tanınmamış bir yazarın asla başına gelmezdi  George Sand daha sonraları iki tipik olaydan söz eder  Kuzeybatı Fransa'nın soylularından romancı Mösyö de Keratry'yi ziyaret eder  "Açık konuşacağım," diye selamlar adam Aurora'yı, "Bir kadın yazmamalı    Beni dinleyin: Kitap yapmayın  Çocuk yapın!" Bu sözler üzerine Aurora yüksek sesle gülerek şu yanıtı verir: "Ama rica ederim Beyefendi, bu reçeteyi siz kendinize uygulayın  " Buna benzer bir deneyim taslaklarını okusun diye verdiği yazar Henri de Latouche ile yaşanır  Yazar sakin bir şekilde taslağa bakar, ardından bilgi edinmek için "Çocuklarınız var mı Madame?" diye sorar  "Maalesef var! ama ne onları yanıma alabiliyorum ne de onlara geri dönebiliyorum  " o "Ve siz Paris'te kalmayı ve geçiminizi kaleminizle kazanmayı istiyorsunuz?" - "Bunu mutlaka yapmak zorundayım  " - "Bu hiç de hoş değil, çünkü başarı şansınız olacağını sanmıyorum  İnanın bana: En iyisi, tekrar kocanıza dönmeniz  " Ayrıca, demin anlatılan sahnede George Sand'a karşı öylesine itici davranan Latouche, giderek onun en iyi arkadaşlarından biri ve destekçisi olur  Mizah dergisi Figaro'nun yayıncısı olan Latouche onu kendi redaksiyon ekibinin içinde çalıştırır  Bu, George'a öğrenme ve aynı zamanda para kazanma olanağı verir  "Gazeteler Bav George Sand'dan övgüyle söz ediyorlardı  Yazarın kalbinin ve ruhunun eğilimlerini açması için bir yerlerde bir kadın parmağının işin içinde olabileceğini fark etmişlerdi  Fakat tarzı ve yargıları ancak bir erkekten beklenecek kadar erkeksi, diye açıklamada bulunuyorlardı  " Tek başına çıkardığı ilk romanı Indiana'ya (1832) basının tepkisini, Hayatımın Öyküsü'nds böyle anlatır George Sand  Ayrıca tarzının ve yargılarının "tipik erkeksi" olarak değerlendirilmesi, onu hiç kızdırmaz  Önemli olan kitabıyla başarıya ulaşmasıdır, hem de büyük başarıya  Şahsen tanıdığı Balzac onu "büyük yetenek" olarak kutlar  Yazar ve eleştirmen Sainte-Beuve, "Söylemek gerek, Madam, siz gerçekten ender ve güçlü bir yaratıksınız," der  İlk romanlarındaki kadın tipleri, burjuva evliliklerinde kelepçelerinden kurtulma çabasında olan kadınlardır  Bu okurlarının çoğuna "dokunaklı" gelmiş olabilir; aslında mesele yazarla roman tipleri arasında karşılaştırma yapmaktır  Lelia'da (1833) George Sand kendisini anlatır  "Ahlak dışı" olarak değerlendirilmesine rağmen bu kitabı ile de inanılmaz bir başarıya ulaşır  Erkek takma adıyla bir kadın yazar, çoğunlukla kadın ve erkek ilişkilerindeki ikiyüzlülükleri ortaya koymaktadır  Rahatça uzun hikâyeler yazabilmektedir, kendisine eziyet etmeden  Bir gecede rahatlıkla otuz sayfa kadar çıkarabilmektedir  Bir kitabı bitirir bitirmez, yeni bir roman üzerine çalışmaya başlar  1866'da yazar Gustave Flaubert ile sürdürdüğü mektuplaşmalardan birinde cümlelerin kaleminden ne kadar rahat aktığını anlatır  Geceler boyunca bir tek kelimenin arayışı içinde olan Flaubert ise ona hak verir: "Aklınıza gelen fikirler bir sel gibi zengin ve canlı  Bende ise incecik bir sızıntı gibi  Bir şelale oluşturabilmek için bir sürü hüner göstermek zorunda kalıyorum  " Tüm yaşamı boyunca kalıcı olan bu büyük enerjiye sahip olmasaydı, George Sand oynadığı farklı rollerin üstesinden gelemezdi  Bir yazar olarak işini tutkuyla yapmıştır  19  yüzyıl Fransa'sının en ünlü erkeklerinin sevgilisi ve arkadaşıdır  Bir anne olması, kendisini diğer kadın yazarlardan ayıran gerçektir  1832 ilkbaharında George Sand üç buçuk yaşındaki ikinci çocuğa Solange'ı Paris'te yanına alır  Hâlâ Casimir Dudevant ile evlidir  Ancak 1836'da ondan boşanır  Fakat yalnız değildir  "Boşandıktan sonra Alfred de Musset ve Frederic Chopin ile tutkulu aşk ilişkileri yaşadı  " (Yeni Brockhaus sözlüğünden bir alıntı  ) Tabii (boşanmasından önce başlayan) bu "maceralar" George Sand'ın özgeçmişinden soyutlanamaz  Herhalde hiçbir aşk ilişkisi üzerine Sand/Musset üzerine olduğu kadar çok yazı yazılmamıştır  En yalın edebiyat tarihlerinde bile "romantik âşıkların modeli" olarak bu iki ozan çıkar ortaya  22 yaşındaki "Weltsehmerz" ozanı ve o zamanlar Paris'te gündemde olan - Goethe'nin Werther tercümelerinden de etkilenmiş bulunan- Musset, yirmi dokuz yaşındaki George Sand ile tanışır  Birlikte Venedik'e giderler  Daha yolda iken şiddetli tartışmalar başlamıştır  Barışmalar  Kıskançlık sahneleri  Musset hastalanır  Sand, Musset'i tedavi eden İtalyan doktora âşık olur  Musset yalnız başına Paris'e döner  Sand doktor ile birlikte birkaç hafta sonra Paris'e dönüş yapar  Yeniden barışırlar  Sonra da kesin olarak ayrılırlar  Bu aşk dramı bir dizi kitaba konu olur  İlk olarak Alfred de Musset bu mutsuz aşkını Zamanımızda Bir Çocuğun İtirafları (1836) kitabında anlatır  George Sand bu kitaba Elle et Lui (Kadın ve Erkek) adlı romanı ile karşılık verir  Şimdi de Alfred'in erkek kardeşi Paul'ündür söz sırası ve Lui et Elle (Erkek ve Kadın) kitabını yayınlar  Daha sonra Musset'in eski kız arkadaşının da bu konuda söyleyeceği olacaktır  Lui (O) adını verir kısaca romanına  George Sand'ın hareketli yaşamı, zamanının ileri gelenleriyle çok yönlü ilişkileri aslında ciltler doldurabilir  Fakat bunun yanında bir özelliği çoğunlukla görmezlikten gelinir: George Sand aynı zamanda bir annedir  Ve bu görevini çok ciddiye almıştır  Yazar olarak yeteri kadar para kazanır kazanmaz küçük kızını, daha sonra da büyük oğlunu yanına alır  Bugüne dek sayısı zaten az olan çocuklu kadın yazarların da çok azı günlük yaşamlarını çocuklarıyla birlikte geçirdikleri için George Sand'ın bundan yaklaşık 150 yıl önce bu "çifte yükü" nasıl sırtlandığını duymak ilginçtir  Gün boyu küçük kızı ile Luxembourg Parkı'na gezmeye gittiğini ve ancak akşamları kızı uyuyunca yazmaya fırsat bulduğunu anlatır  Tüm çalışan annelerin tipik vicdani rahatsızlıklarını da bilmektedir: "Çocuklarımla birlikte olduğum zamanlar sadece onlar için ve onlarla yaşamak istiyordum  Arkadaşlarım bana geldiklerinde onları yeterince göremediğimi ve aralarında dağıldığımı belirterek kendimi suçluyordum  Gerçek yaşamın bir düş gibi yanımdan gelip geçtiğini ve romanın hayal dünyasının acı gerçekliğiyle ruhuma çöktüğünü hissediyordum  " İki çocuğu ve besteci Frederic Chopin ile 1838-39 kışını Mayorka adasında geçirir  Daha sonra bu "aile gezisi" hakkında etraflı ve canlı bir yazı yazar: Mayorka'da Bir Kış  Sık sık yeniden basılan bir metindir bu  Oldukça dindar olan Mayorkalılar üzerinde bu dört gezgin korkutucu etkiler uyandırmış olmalı  George ve kızı pantolon giyerler  Ciğerlerinden ağır hasta olan Chopin (sadece bu nedenden ötürü zaten yeterince şüphelidir) çocukların gözleri önünde George Sand ile birlikte yaşamaktadır  Sand onun gözdesi gibidir  Ayrıca hiçbiri kiliseye gitmez  34 yaşındaki aile anası George kiliseye gitmek yerine, soğukkanlılıkla kayalara tırmanır, yataktaki böceklere kızar, çorba içindeki akreplere küfür eder ve bütün bunları daha sonra esprili, renkli seyahatnamesinde dile getirir  Bu yapıtı 150 yıl önceki gibi bugün de hâlâ aynı zevkle okunabilmektedir  Yaşamı boyunca daha bir sürü gezi yapar ve bu gezileri yazıya döker: "Gezi sanatı neredeyse yaşamın bilimidir  Bu gezi bilimiyle gurur duyuyorum  " Tozlu, güneşten yanmış, dağınık saçlarıyla etrafı inceler ve kendisini "ip cambazı" sandıkları için keyiflenir  Dayanılmaz bir güç vardır içinde  Özgürlüğünü kocasına karşı nasıl savunduysa, sevgililerine karşı da savunur  Honore de Balzac gibi çağdaşları, onun "erkeğin başat kişilik özelliklerinin tümüne sahip olduğunu" kabul ederler  Fakat bu onun edebiyat alanındaki başarılarının da aynı eşitlik anlayışı ile kabul edileceği anlamına gelmez  Ünlü bir roman yazarı olmasına rağmen Academie Française'e kabul edilmez, örneğin  Bu şeref erkeklere aittir  Peki George Sand'ın buna karşı tavrı ne olur? Bir yazısında düzene saygı duyduğunu ve üyelerin erdemlerini kabul ettiğini belirtir  Fakat kendisinin eskimiş ve çağın gerisinde saydığı bir kuruma üye olmaya da ihtiyacı yoktur  Tabii onun bu açıklamalarını hemen hemen hiç kimsenin kabul etmemesi doğaldır  Birçok insanın "Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş" diye arkasından konuştuğunu hisseder  Bu sözlere George Sand'ın yanıtı, "Tam aksine, bu ciğer çoktan kokuşmuş," şeklinde olur  (Ayrıca Academie Française'e Sand'ın ölümünden 102 sene sonra ilk kez bir kadın kabul edilecektir; yazar Marguerite Yourcenar  ) George Sand 72 yaşında ölür ve Nohant'a, genç kız olarak baskısız ve uzlaşmasız, "tuhaf biri olarak büyüdüğü yere gömülür  Cenaze törenine Gustave Flaubert, Ernest Renan, Alexandre Dumas gibi Fransa'nın ünlü yazarları gelir  Mezarı başındaki görkemli anma konuşmasını Victor Hugo kaleme almıştır  George Sand'ın son yıllarında onunla mektuplaşan ve düşünce alışverişinde bulunan Gustave Flaubert, Sand'a karşı âdil olmaya çalışan nadir kişilerden biridir  Rus yazar Ivan Turgenyev'e 1876 Haziran'ında şöyle yazar: "Gömüldüğünde bir çocuk gibi ağladım  Bu çok değerli insanın içinde ne denli müthiş bir kadınlık duygusu; ve bu dehanın içinde ne müthiş bir şefkat olduğunu bilmek için onu benim tanıdığım gibi tanımak gerekir  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarHarriet Beecher Stowe  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1811-1896) 1833 Britanya İmparatorluğu'nda kölelik kaldırılır  1847 Hamburg-Amerika hattı açılır  1850 Nüfusu 23 milyon olan ABD'de 3,2 milyon zenci köle bulunmaktadır  1851 The New York Times gazetesi kurulur  1852 H  Beccher Stowe'un Tom Amca'nın Kulübesi adlı kitabı yayınlanır  1852 Aynı yıl Annette von Droste-Hülshoff, Katolik şiirlerini içeren Das Geistliche Jahr (Ruhani Yıl) kitabını yazar ve Theodor Storm, Immensee'yi yayınlar  1854 ABD'de köleliğe karşı programın temelleri atılır ve cumhuriyetçi parti kurulur  1860 Köleliğe karşı olan cumhuriyetçi Başkan Abraham Lincoln'un döneminde ABD'de çıkan iç savaş kuzey eyaletlerinin zaferi ile sonuçlanır  Kölelik ortadan kaldırılır  Başkan Lincoln öldürülür  "KADINLAR TANRI'NIN VE DOĞANIN ONLARA VERDİĞİ HER TÜRLÜ YETENEKTEN YARARLANMALIDIRLAR  " Harriet "sorunlu" bir çocuktur  Huzursuzdur, olur olmaz zamanlarda yüzünü çarpıtır, çoğu zaman dalıp gider  Tek iyi özelliği İncil'i severek okumasıdır  Kutsal Kitap'tan sayfalarca metni ezbere söyleyebilmesi, tutucu bir Kalvinist rahip olan babası Lyman Beecher'ı memnun etmektedir  Püriten bir adamın çoğalma arzusu içinde, büyük bir çocuk sürüsü olsun ister  Harriet'in beş büyük, iki küçük kardeşi vardır  Becetler ailesi Kuzey Amerika'da New England'da yaşamaktadır  Harriet annesini kaybettiğinde beş yaşındadır  O andan itibaren de disiplin, feragat ve mutlak itaat isteyen babasının etki alanına girer  Altı buçuk yaşında su gibi okuyabilen Harriet, şiir okuduğunda bir düş dünyasına dalıp gitmektedir  "Şiiri çok seviyordum ve bir gün bizzat şiir yazmak tek hayalimdi," der ileride gençlik yıllarını anımsadığında  Kendisinden on bir yaş büyük olan kız kardeşi Catherine, ona sürekli örnek gösterilmiş olmalı  Catherine geçimini öğretmen olarak sağlamakta ve küçük kız kardeşini de himaye etmektedir  Ders verdiği "Hartford Kız Akademisinde, Harriet Latince, İtalyanca ve Fransızca öğrenir  Ayrıca 15 yaşındayken edindiği taze bilgileri daha küçük çocuklara aktarmak zorunda kalır  Catherine'in rehberliğinde yardımcı öğretmen olarak çalışmaya başlar  Severek mi? Genç Harriet yazdığı bir mektupta şöyle der: "Kendimi öylesine yararsız, öyle zayıf ve bitkin hissediyorum ki! En iyisi, gençken ölmek  " Fakat çok dindar yetiştirilmiştir ve bu tür düşüncelere kaptıramaz kendisini  Boşu boşuna dertlenmeye devam eder: "Olamaz  Boşuna yaşamıyorum  Tanrı bana yetenek verdi ve ben bu yetenekleri onun emrine sunmak istiyorum  Eğer Tanrım bu yeteneklerimi kabul ederse mutlu olurum  Tüm güçlerimi daha da etkinleştirebilir  Varlığımı yaratan Tanrı bana yeteneklerimi ortaya çıkarmamı ve onları kullanmamı da öğretebilir  " 16 yaşındayken söylediği bu sözler tüm yaşamı boyunca geçerliğini koruyacaktır  Güzellik konusunda Tanrı'nın onu ödüllendirmediğinden emindir  Burnunu çok uzun, kafasını çok büyük bulur  Çağdaşları özellikle dalgın dalgın boşluğa baktığında yüzünün aptalca bir ifadeye büründüğünü söylerler  Buna ilaveten genç bir kız olarak durmadan dinler, az konuşur  Konuşunca da sert ve beklenmedik zamanlarda konuşup çevresindekileri irkiltir  "Sade, gösterişsiz" denir ona  Yani güzel biri değildir, hiçbir cazibesi yoktur  Bunun neticesi olarak hayranları da olmaz  Buna alışmak zorunda kalır  Ne de olsa öğretmen olarak kazandığı ile geçinebilmekte, üstelik düş kurmaya da vakti kalmaktadır  Çocuklar için kitaplar yazmaya başlar  Faydalı bir işin cılız öğretmen maaşına biraz katkısı olabilir  Ne var ki hayal kırıklığına uğrar: Kendisinden daha güzel, daha akıllı olan büyük ablası Catherine, Harriet Beecher'i daha ilk kitabının yayınlanışıyla gölgede bırakır  Harriet 8 Mart 1833'te gazetesini açtığında, kendi kitabının duyurusunu bulur: Çocuklar İçin Yeni Coğrafya - Yazan: Catherine E  Beecher  Harriet'in yazdığı çocuklar için coğrafya kitabı ablasının eseri olarak göklere çıkarılır  Nasıl böyle bir şey olabilir? O zamanlar Harriet'ten daha ünlü olan Catherine Beecher, bu konuda yayımcıya ricada mı bulunmuştur? Ya da yayımcı büyük bir soğukkanlılıkla tecrübeli bir öğretmenin adı ile daha iyi kazanç sağlayacağını mı düşünmüştür? Her zaman olduğu gibi çok derinden incinmiştir  Birkaç hafta sonra Kentucky'ye bir yolculuk yapar  Mary Dutton adında bir kadın meslektaşı onu bu geziye ikna etmiştir  Kelimenin tam anlamıyla "unutulmaz" bir gezi olacaktır Harriet için, ama o henüz bundan habersizdir  Her neyse, burada sözü yaklaşık yirmi yıl sonra Harriet Beecher Stowe'un ünlü kitabı Tom Amcanın Kulübesini okuduğunda birdenbire bu Kentucky yolculuğunu anımsayan bayan meslektaşına bırakalım: "Harriet o sıralar etrafında olup bitenleri sanki hiç fark etmezdi  Çoğu zaman sanki düşüncelerine dalmış gibi oturup kalırdı  Zenciler bize komik gösteriler yapıp, havada takla attıklarında onlara hiç bakmıyormuş gibi görünürdü  Daha sonraları Tom Amcanın Kulübesini okuduğumda, bu yolculuğun her sahnesini birbiri ardına yeniden anımsadım  Öylesine aslına sadık kalarak anlatılmıştı ki, birdenbire anladım: Bu öykü için malzeme burada toplanmıştı  " Önce Harriet çelişkili izlenimler ve deneyimlerle kafası dolu halde, sevmediği öğretmenlik mesleğine geri döner  1833 Ağustos'unda Western Monthly Magazine'de bir öykü yarışması ilanına rastlar  Yazarlık hayalini bir türlü aklından çıkarmayan Harriet jüriye başvurur ve Ünde Lot adlı bir öyküsünü yollar  Birincilik ödülünü kazanır  1834 Nisan'ında öyküsü dergide basılır  1843'te, yani dokuz yıl sonra bu öykü, Mayflower kitabında yer alır  Aslında bu başarıdan sonra yüreklenip, yeteneğine güvenerek yazmayı meslek haline dönüştürebilirdi  Fakat Harriet Beecher başka bir yola sapar  Çoktan beri evde kalmış bir kız olarak bilinen Harriet, 1836 Ocak'ında evlenir  Kocası Calvin Ellis Stowe, babası ve altı kardeşi gibi din adamıdır  Yedi çocuğu olur  Hayır, aslında sekiz  Çünkü ruhsal bunalım içindeki kocasına da annelik yapar  Bu yıllarda yazması pek mümkün olmaz  "Edebiyatla uğraşacaksam özel bir odaya ihtiyacım var," der 1842'de kocasına yazdığı bir mektupta  "Geçen kış çocukların odasında rahat bırakmadılar beni  Çocuklarımız hele şu sıralarda öyle bir yaş dönemine giriyorlar ki, onları denetimden yoksun bırakamam  Böylesine koşullar altında düşüncelerimi yazarlığımla onlar arasında paylaştırmaya hakkım var mı acaba?" Başka bir yerde de şöyle der: "Şu anda evde rahatsız edilmeden kalabileceğim bir yer yok  Odaya çekilip kapımı kilitleyecek olsam, on beş dakika içinde mutlaka biri kapı kolunu sarsmaya başlıyor  " Stowe ailesi az parayla geçinmek zorundadır  Yorucu ev işleri, ev bütçesini denkleştirmek için sürekli hesaplamalar, çocukların endişesi derken Harriet gittikçe yıpranır  1845 yılında karanlık, yapış yapış, yağmurlu, sisli, berbat bir günde anne ve ev kadını Bayan Stowe şunları yazar: "Ekşi süt, ekşimiş et kokusu ve ekşi kokan her şey beni hasta etti  Elbiseler kurumuyor, ıslak olan hiçbir şey kurumuyor  Her şey küf kokuyor  Bir daha asla bir şey yemek istemeyeceğim gibime geliyor  " Beşinci çocuğunun doğumundan sonra aylar boyu hasta yatar  Brattleboro'da (Vermont) su kürü verilir  Oturma banyoları ve buz gibi sularda duş alması gerekir  Bütün bu yöntemlerden sonra eve döndüğünde altıncı kez hamile kalır  Daha bu doğumun yorgunluğunu üstünden atmadan bulunduğu kenti kolera kasıp kavurur  Harriet çocuğunu kaybeder  Ayrıca Stowe ailesinin mali durumu da gittikçe kötüleşmiştir  1850 yılında yedinci ve son çocuğunu dünyaya getirdiğinde, tüm ailevi sıkıntılara rağmen yeniden para kazanmaya başlar  İngiliz tarihi dersleri verir ve dergilere makaleler yazar  1850 yılı, yaşamında önemli bir dönüm noktası olur  O sırada "Fugitive Slave Act" (Kaçak Köle Yasası) yürürlüğe girmiştir  Bu yasaya göre kuzey eyaletlerindeki vatandaşlar kaçmış köleleri eski sahiplerine geri yollamakla yükümlüdürler  Aksi takdirde cezalandırılacaklardır  Harriet'in akraba çevresinde bu insanlık dışı yasa üzerine sert tartışmalar olur  O ve kocası en azından bu yasaya uymazlar  Calvin, Kentucky'de bir plantasyondan kaçan ve aranan bir zenciyi saklar  Başka ne yapılabilirdi? Kölelik politik bir meseledir ve politika da erkek işidir  Günün birinde Boston'daki yengesinden bir mektup alıncaya dek böyle düşünmektedir Harriet Beecher Stowe  "Hatti," diye yazar, en çok sevdiği erkek kardeşi Henry Ward Beecher'in karısı; "kalemimi senin gibi kullanabilseydim, köleliğin ne denli utanç verici bir şey olduğunu tüm ulusun anlayabilmesi için bir şeyler yazardım  " Harriet'in çocukları, annelerinin kendilerine bu mektubu okuduğunu ve "Evet, bir şeyler yazacağım," dediğini hatırlayacaktır sonraları  En küçük çocuğu Charles Edward hâlâ süt emmekte ve geceleri yanında yatmaktadır  Planını uygulaması için fazla vakti yoktur, ama gündelik ev işlerini yaparken kurduğu hayallerde gittikçe daha fazla konusunun içine dalar  Zencileri çocukluk günlerinden beri tanımaktadır  Babasının hizmetkârları arasında da zenciler vardır  Gençliğinin büyük bir bölümünü Cincinnati'de, kölelik bölgesinin sınırında geçirmiştir  Bunun da ötesinde babasının semineri zencilerin köleliğine karşı muhalefetin odak noktası olmuştur  Sanki aradan yaklaşık yirmi yıl geçmemişçesine, Kentucky'ye yolculuğunun anıları onun içinde hâlâ canlılığını korumaktadır    "Resim yapan bir ressam gibi yazacağım  Tablolar yaratacağım  Tablolar etkiler  Tablolara kimse itiraz edemez  " Bu amaçla Harriet Beecher eserine başlar  Önceleri sadece geceleri yazmaya zaman bulur  Fakat "kalbiyle" yazar  Şundan emindir: "Bir öykü bir çiçek gibi gelmeli ve büyümeli  " Bu cümlesi İngiliz ozan John Keats'i çağrıştırır  Keats şöyle demişti: "Şiir bir çiçekteki yapraklar gibi doğal gelişmek zorundadır  " Harriet, yirmi beş yıl sonra en küçük oğluna yazdığı bir mektupta Tom Amcanın Kulübesi'nin nasıl oluştuğunu anımsar: "Halkımız tarafından kölelere reva görülen haksızlık ve vahşet konusunda neredeyse üzüntüden kalbim parçalanıyor    Bazı geceler sen yanımda uyurken çocukları ellerinden alınan zavallı köle anneleri düşündüğümde ateş gibi yaşlar akardı gözümden  " 1851 ilkbaharında öyküsünün ilk bölümü bitmiştir  Önce ailesine okur, sonra da Washington'da National Era adında saygın bir gazeteye yollar: Yazı işleri kendisine bu öyküden üç ay boyunca yayınlanacak bir tefrika roman yapmasını önerir  Fakat roman başını alıp gider  Tom Amcanın Kulübesi on ay boyunca National Era gazetesini doldurur  Yazar tamı tamına 300 dolar alır yaptığı iş için -üç aylık sözleşme için garanti edilen rakamın aynısını  Fakat bu onu şaşırtmamış gibidir  Çünkü çalışmak onun için bir "Tanrısal görev"dir: "Tanrıma eseri bitireyim diye dua ederdim  " Okurları durmadan romanın her bir kahramanından daha fazla bahsetmesini istediklerini yazarlar    Harriet Beecher Stowe'un yarattığı tiplemelerle öylesine özdeşleşmişlerdir  Henüz zengin sayılmaz  Derin derin düşünür: "Yazarlığımla sanırım yılda 400 dolar kazanabilirim, ama bunu bir zorunluluk olarak görmüyorum  Çocuklara ders verdikten, küçüğü besledikten, alışveriş yaptıktan, giysileri onardıktan, çorapları yamadıktan sonra bir de oturup gazeteye yazı yazamayacak kadar yorgun oluyorum  " Romanının kitap olarak piyasaya çıkmasının ona daha fazla ün katacağına ve her şeyden önce daha fazla para getireceğine inanmamaktadır Harriet Beecher Stowe  Boston'da büyük bir yayınevi, kitabın güneyde işlerini berbat edeceği korkusuyla kitap taslağını geri çevirir  En sonunda böyle bir riske girebilecek genç bir yayıncı bulur  Köleliğe karşı savaş kuzeyde bile pek tutulan bir konu değildir  Harriet Beecher Stowe'un kendisi de, konuyu çok objektif bir şekilde ortaya koyduğu için kitabının kuzeyde pek ilgi görmeyeceği ve güneyde de pek yankı uyandırmayacağını söylemektedir, ilk sekiz hafta içinde 50  000 adet satıldığında, bu ani, müthiş başarıya en çok yazarın kendisi şaşırır  Özellikle kuzeyin hayranlığına karşı, güneyde bir öfke seli doğmasına hayret eder  1853 Ocak'ında Tom Amca'nın Kulübesi Birleşik Devletler'de 200  000 baskıya ulaşmış ve Almancaya, Fransızcaya çevrilmiştir  "Zencilerin köleliği" konusu yalnız ABD'de değil, tüm dünya kültüründe en güncel sorun haline gelmiştir  Harriet Beecher Stowe 1853 yılında ilk kez Avrupa'ya yolculuk yapar  İngiliz, İskoç prensleri ve dükleri tarafından ağırlanır  Alkışlanır, saygı görür, ama saldırıya uğrayıp, incitilir de  Karşıtları onu olayları çarpıtmakla ve romanının "yalan dolu bir masal" olmasıyla suçlarlar  Bunun üzerine daha uzun başlıklı ikinci kitabını yayınlar: "Eserin gerçekliğini kanıtlayan açıklamalarla, hikâyenin dayandığı gerçek olayları ve belgeleri ortaya koyan Tom Amca'nın Kulübesinin Anahtarı"  Derlenen birçok belgenin arasında, 22 Ekim 1852 tarihli Nashville - Gazette'te çıkan Satış İlanı'ndan alıntı yapar burada: "Satılık: 10 yaşından 18'ine kadar iyi gelişmiş kızlar, 24 yaşında bir kadın ve çok şirin 3 çocuklu 25 yaşında çok işe yarar bir kadın  Mür: Williams Glower  " Harriet Beecher Stowe 30'dan fazla eser yayınlamıştır  Külliyatı 16 ciltten meydana gelir  Fakat diğer kitaplarının hiçbirisi Tom Amca'nın Kulübesi'nin başarısına ulaşamaz  Tahminine göre ani başarısından sonra belli bir doğallığı kaybetmesinin nedeni şudur: "Başlangıçta hiç kimse benden bir şeyler beklemiyordu  Kimse bana karışmıyordu ve özgürce yazabiliyordum  Şimdi beni rahatsız eden, bir atraksiyon olarak tanıtılmam  Tüm gözler üstümde  İnsanlar benden bir şeyler bekliyor  " Her şeye rağmen tüm kitapları iyi satmıştır  Kuzey ve güney eyaletleri arasında, köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanan iç savaşın bitiminden sonra, Stowe ailesi Florida'ya taşınır  Harriet kadınların oy verme hakkını savunanlar arasına katılır ve Heart and Home dergisinde tüm mesleklerin kadınlara açılmasını isteyen başyazılar yazar  Çünkü "kadınlar Tanrı'nın ve doğanın onlara verdiği her türlü yetenekten faydalanmalıdır  " 85 yaşına yaklaştığı son yıllarında, adına bir sürü efsaneler yaratılmıştır  Rivayete göre Başkan Abraham Lincoln bir toplantıda ona şöyle demiştir: "Demek bu büyük savaşı başlatan küçük kadın sizsiniz  " Bu ifade doğru olsun olmasın, Beecher Stowe'un Tom Amca'nın Kulübesi adlı kitabı yazarak o zamanlar milyonlarca insanı seferber ettiği gerçektir  Harriet'in bir kadın yazar olarak görev anlayışını, İngiliz hikayeci George Eliot'a yazdığı bir mektupta görüyoruz: "Kitap, karanlığa uzatılan ve başka bir eli tutabileceği umulan bir el gibidir  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarFanny Lewald  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1811-1889) 1789 Beden eğitimi okullara ders olarak girer (yalnız erkek çocuklar için)  1796 Beden eğitiminin öncüsü Johannes Guts Muths gençlik için ilk jimnastik kitabını yayınlar  Fakat yalnız "Anavatanın erkek evlatları" için  1810'lar Alay konusu olan "Mavi Çoraplı" kavramı, İngiltere'den Almanya'ya geçer  1826 Berlin'de "Unter den Linden" caddesi ilk kez gaz lambaları ile aydınlatılır  (Ama kadınların yalnız gezmeleri hoş karşılanmaz  ) 1831 Bremen'de son halka açık idam kılıçla yapılır: Zehir hazırlayan Gesche Gottfried adlı kadının başı uçurulur  1841 Berlin'de hayvanat bahçesi açılır  (Ama kadınların yalnız gezmeleri hoş karşılanmaz  ) 1846 Berlin'de ilk atlı otobüs işletmesi açılır  (Ama kadınların    ) 1865 Berlin'de ilk Alman atlı tramvayı çalışmaya başlar  (Ama kadınların    ) 1875 Berlin'deki kız okullarında beden eğitim derslerine izin verilir  1889 Fanny Lewald'ın ölüm yılında Paris'teki II  Enternasyonal'de Clara Zetkin, kadının ekonomik özgürlüğünü talep eder  "BAĞIMSIZLIĞIM, AŞKIMDAN SONRA EN BÜYÜK MUTLULUĞUMDU  " Her şey babaya bağlıdır  Genç Fanny Lewald başka bir aile yaşamını düşünemez  "Ailede herkes babanın sözünü dinler," der yaşam öyküsünde  "Annemiz dükkânda onun işçisi, kölesi ve hizmetkârı  Hizmetini gördüğünde babama sadece 'Efendi!' derdi durmadan  Ve 'Efendi istiyor bunu!', 'Baba söyledi bunu! Bu ifadeler tüm ev için Tanrı buyruğu gibi tartışmasızca kabul edilirdi  " Bir keresinde Fanny bir danslı eğlencede hoşça vakit geçirirken "Efendi" derhal eve dönmesini ister  Onu almaya gelen evin uşağının, nedeni hakkında hiçbir fikri yoktur  "O sıralarda sürekli hasta düşen anneme bir şey olmuştur muhakkak, diye çok korkarak aceleyle orayı terk ettim," diye anlatır Fanny  "Büyük bir endişe içinde iki merdiveni çıkıp oturma odasına girdim  Babam divanda rahatça oturmuş okuyordu  Yanında, elinde örgüsüyle annem oturuyordu  Kardeşlerim masa başında okul ödevlerini yapıyorlardı  Babam daha benim bir soru sormama fırsat vermeden son derece rahat bir şekilde, 'Giderken kapıları açık bırakmışsın  Kapat bakalım kapıları!' dedi  " Fanny bu tür bir eğitimi katı ve haksız mı bulurdu? "Bunu düşünmek aklıma bile gelmezdi," diyecekti daha sonraları  Fanny baba evinde en büyük çocuktur  Yahudi bir tüccar olan babası 14 yaşına kadar okula yollar Fanny'i  "Bak hele, senin kafan bir erkek çocukta olmalıydı," sözlerini işitir orada, öğrenme hırsı ile dolu olan genç kız  Annesi ise her gün "Hiçbir şey bilgili, fakat pratik olmayan bir kadından daha yararsız ve daha sıkıcı olamaz," diye nasihat verir  Her şeye rağmen Fanny bir "kitap kurdu" olmaya başlar  Annesi ve babası bu talihsiz özelliğin kızlarının evlenme şansını azaltacağını bilmektedirler  "Daha saygılı, daha saf, daha utangaç olmalıydım," der geçmişine bakarak, "çünkü o ciddi, emin ve kararlı halimle erkeklerin hoşuna gidemezdim  Bakıma muhtaç bu kadar çok kardeşi olan, orta halli bir aile kızını eş olarak seçebilecek birini kolaylıkla bulamayacağım için onlara kendimi beğendirmem gerekirdi  " Aslında Fanny'nin babası kızını evlendirmek zorundadır  Geliri altı kızı ömür boyu beslemeye yeterli değildir  Kızlarından birinin iş sahibi olması o zamanlar söz konusu bile olamazdı  Orta sınıfın ahlak anlayışı bunu kabul edemez, adları kötüye çıkardı  Peki ilk aday ortaya çıkıncaya kadar bir genç kız nasıl vakit geçirirdi? Fanny'nin babası, en büyük kızı için sorgusuz sualsiz uymak zorunda olduğu "saati saatine günlük program" yapmıştı: Fanny Marcus İçin Günlük İşler Eylül sonunda hazırlanmıştır, mevsim değişimine ve diğer dersler başlayıncaya kadar geçerlidir  Genel Kurallar: Sabahları en geç saat 7'de kalkılacak ki, 7  30'da giyinme işlemi tamamen bitmiş olacak  Pazartesi 8  00-9  00 arası piyano dersi  Yeni parçaların çalışılması  9  00-12  00 arası el işi, malum dikiş örgü işleri  12  00-13  00 arası eski ders kitaplarının okunması; Fransızca, coğrafya, tarih, Almanca, gramer vs  13  00-14  30 arası dinlenme ve öğle yemeği 14  30-17  00 arası yukarıdaki gibi aynı el işleri 17  00-18  00 arası Bay Thomas'tan piyano dersi 18  00-19  00 arası yazı yazma alıştırmaları Salı 8  00-9  00 arası yeni piyano parçalarının geçilmesi 9  00-10  00 arası el işleri 10  00-12  00 arası kontrbas dersi 12  00-13  00 arası pazartesinin aynısı 13  00-14  30 arası pazartesinin aynısı 14  30-17  00 arası pazartesinin aynısı 17  00-18  00 arası eski piyano parçalarının geçilmesi 18  00-19  00 arası pazartesi gibi yazı alıştırmaları Çarşamba Pazartesi programının aynısı 17  00-18  00 arası eski müzik parçalarının piyanoda geçilmesi Perşembe, cuma, cumartesi akşamları haftanın ilk üç günü programının tekrarı  Ailede hiç kimse Fanny'nin gizli düşüncelerini sezinleyemez  Tipik bir "bağımlı evlilik" sürdüren teyzelerinden biri günün birinde ona, "Evlendiğimde kendi ölüm fermanımı imzaladığımı biliyordum," diye itirafta bulunur  Bunun üzerine Fanny'nin tepkisi şöyle olur: "On beşime bastığım gün, tamamen emin ve âşık olmadıkça kimsenin beni evliliğe ikna edemeyeceğine karar verdim  Gene aynı gün ilk kez bir çocuğun da ebeveynlerine karşı bazı hakları olduğu fikri oluştu kafamda  Daha önce düşünmeye bile cesaret edemediğim, babama karşı da doğuştan özgürlük haklarım olduğu fikri gelişti içimde  Düşüncelerim sihirli bir değnek darbesi ile ev ve aile engellerini aşıp, kendime özgü geleceğe ve uzak bir dünyaya doğru yöneldiler  " "Kendine özgü gelecek"; genç Lewald ulaşılması güç bir hedefi artık içinde saklayamaz haldedir    1832: Bir iş gezisinde babasına eşlik edebilecektir  Şimdiye kadar doğduğu Königsberg kentinden dışarı çıkmamış olan 21 yaşındaki bir kız için tam bir serüvendir bu! Ama, "Babamın bir tanıdığı ile konuşurken bana uygun bir koca bulmayı çok istediğini, bir bakıma bu amaçla beni yanına aldığını anlattığını duydum  O an utanç ve öfkeden avazım çıktığı kadar bağırabilirdim  Kendimi evde alıcı bulunamadığı için pazara çıkarılan zavallı bir eşya gibi hissettim  " Babası Königsberg'e tek başına geri dönerken, Fanny Breslau'dan akrabaları ile onların memleketine gider ve 1832-33 kışını orada geçirir  Bir sürü yeni izlenim edinir  İlk kez burada kadınların da "özgür ve açık bir şekilde" düşüncelerini dile getirebildiklerine tanık olur  "Bağımsız olabilmek  Daha fazla öğrenmek  Evlenmeye zorlanmamak" düşüncesini ortaya koyduğunda kimse ona destek olmaz  Bu arada, sonraları liberal bir partinin ileri gelenlerinden olacak olan kuzeni Heinrich Simon'a âşık olur  Bu olay ebeveynlerinin evlilik politikasına karşı daha fazla tepki göstermesini sağlar  Genç bir stajyer hukukçu kendisine evlenme teklif ettiğinde, babasına, "İyi bir geçim sağlamak için de kendimi satmam," demek yürekliliğini gösterir  "Başka türlü davranamam! Yapamam! Evlenemem!" Bu arada 25 yaşına gelmiştir  Kaderi bellidir  Evde kalmış bir kız olarak solacaktır  "Istırap yılları," der Fanny Lewald bundan sonraki zaman için  Evliliği reddettiğinde babasını düş kırıklığına uğratmıştır  Şimdi ailesine sadece yük olmaktadır  Ne pahasına olursa olsun bir şeyler yapmak ister  Mutsuzca, küçük defterine günde kaç mendil kenarına oya yaptığını, kaç çorap yamadığını not eder  Ayrıca Breslau'daki kuzenini de ihmal etmez ve oradaki akrabalarına da devamlı mektup yazar  Fanny'nin yazı yeteneği Eıtropa dergisini çıkartan akrabalarından birinin dikkatini çeker  Bu arada şunu da bilmekte yarar var: Mektuplaşma o zamanlar kadınların fikirlerini yazılı olarak ortaya koyabilecekleri ender imkânlardan biriydi  Mektuplar sadece alıcıya haber verme aracı değildi  Onlar başkalarına okunur, ödünç verilir, kopya edilirdi  Mektup yazarken ilk kez edebiyat kurallarıyla tanışılırdı  Ve bu bakımdan Fanny Lewald'ın mektupları dikkat çekiciydi  Fanny'den, IV  Friedrich Wilhelm'in Königsberg'deki yemin töreni üzerine Europa dergisine haber yazması istenir  Zararsız küçük bir uğraş denebilir  29 yaşına varmış, ailesi içinde "fazlalık ve arabadaki beşinci tekerlek gibi faydasız ve ayak bağı" olan Fanny Lewald'e burada ilk kez bağımsız olma olanağı sunulmaktadır  Kendi yazdığı metnin basıldığını görmek ve bunun için de ücret almak imkânını, "Sanki kanatlanmış haldeydim!" diye anımsar Fanny Lewald yaşam öyküsünde; yazar olmak ve bu meslekte kendi işini kurmak istemektedir  Artık kesin kararını vermiştir  İlk romanı Clementine'da Fanny Lewald kendi durumunu anlatır: Yaşlanmakta olan bir kız istemediği bir evliliğe zorlanmaktadır  Clemenline teyzesine şöyle yazar: "Benim için mutsuzluk kaynağı olacak, sadece laf olsun diye yapılan bir evlilik fikrine tahammül edemiyorum    Ama gel gör ki evliliği ne hale getirdiler! Adı geçtiğinde en iyi yetiştirilmiş kızların gözlerini aşağı indirdiği, erkeklerin şakalaştıkları ve kadınların gizlice gülüştükleri bir şey evlilik  Her gün gözümün önünde yapılan evlilikler ******likten beter!" Bu cüretkâr cümleler hayretle karşılanır  Ama kimin yazdığını henüz kimse bilmez  Çünkü babasının isteği üzerine Fanny yapıtlarını imzasız yayınlamaktadır  Ayrıca yayınlanmadan önce taslakları babasına okutmak ve kız kardeşi ile dönüşümlü olarak ev işlerini yürütmek zorundadır  Fakat bağımsızlık rüyasının gerçekleşmesi yakındır  1843'te elementine yayınlandığında Fanny Berlin'e gider  İlk kez kendi kazandığı para kullanımına hazırdır: "Kendim için satın aldığım her çift eldiven, parasını ödediğim her bardak limonata hoşuma gidiyordu ve şimdiye dek tatmadığım bir haz veriyordu bana  Çünkü ben satın alıyordum, kendi paramla, kendi kazandığım parayla ben ödüyordum  " Hemen hemen ilk romanı ile aynı zamanda, Fanny Lewald Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine adlı bir yazı yayınlar  Çok kararlı bir şekilde kız çocuklarının sadece salt evlilik için yetiştirilmemden gerektiğini savunur  Ayrıca ev içinde bireysel eğitime karşı, okullarda toplu eğitimden yanadır  Ev içinde geçirdiği, adının avareye çıkarıldığı kendi umutsuz yılları, durmadan kadının meslek sahibi olma zorunluluğunu dile getiren Fanny Lewald'ı bir yazar yapmıştır  1862'de şunları yazar: "Hangi aileye girerseniz girin, akrabaları içinde, canları sıkılmış ve yorgun, kendilerine özgü sevinçleri ve umutları olmayan, boş ve yararsız bir yaşam sürdüren, isteksizce bir topluluk ve eğlenceden diğerine sürüklenen yaşı geçkin, evlenmemiş kızları ya da kız kardeşleri olmayan birine kolay kolay rastlayamazsınız  Kendi kendilerine, çoğu kez ailelerine de yük olanlar için şu sorulabilir: Peki ne olacak onlara? Ne yapmalı onlar için? Bu inkâr edilemez sefalete karşı tek bir çare vardır: Kadınların iş ve meslek yaşamında erkeklerle aynı haklara sahip olmaları  " 1875'te yazdığı Kadınlardan Yana ve Kadınlara Karşı adlı kompozisyonunda şöyle der: "Ve biz kadınlar 17 yaşımızdan başlayarak oturuyor, bekliyor ve ümit ediyoruz; işsiz güçsüz kuluçkaya yatmış, günbegün sabırsızlıkla, çaresizliğimizi bağışlayacak kadar bizi seven bir erkeğin gelmesini bekliyoruz    Hâlâ egemen olan kast zihniyeti, burjuva kesimindeki kızların meslek sahibi olmalarını yasaklıyor  Kast sözcüğünü bilerek kullanıyorum, çünkü toplumumuzda, Hindistan'daki gibi giysiler ve diğer göze batan işaretlerle belli olan bir kast ayrımı yoksa da, bir kast zihniyeti ve önyargısı var  " Romanlarının çoğunda Fanny Lewald, aile korunmasından uzaklaşma cesaretini gösteren kadınların kaderini dile getirir: Adele (1858) bir kadın yazarın hayatını anlatır  Seyahat Arkadaşları (1858) bir kadın piyanistin öyküsüdür  Kurtarıcı (1873) bir kadın oyuncudan söz eder  Bir Yaşam Sorunu (1845) adlı romanında yazar, sadece kadının burjuva eğitim ideolojisinin kurbanı olmadığını, erkeğin de dolaylı olarak kurban edildiğini açıklar: Romanın kahramanı, karısının ev hanımlığı ve bağımlılığı konusunda endişelidir  Fanny Lewald ancak otuz yaşını aştıktan sonra gerçekten ailesinden kopar  Başlangıçta çoktan beri kendi parasını kazandığını başkalarından gizlemek zorunda kalır  Kız kardeşleri "saygınlığı"nı ve yazar olarak anonimliğini korumasını rica ederler  Babası, kadın olarak tek başına sokağa çıkması "yakışık almayacağı" için kendisine refakat edecek bir uşak edinmesini emreder  Fanny ise romanlarını yazmaya devam edeceği yerde nasıl olup da anlamsız el işleriyle uğraştığını anlayamaz zaman zaman  Kendi kazancıyla Berlin'de tek başına salaş odasında yaşarken bazen gözleri dolar  Tek başına tiyatroya gitmek  Tek başına müze gezmek, tek başına yolculuğa çıkmak  Tüm bunlara ancak yavaş yavaş cesaret edebilir  1845'te İtalya'ya yaptığı bir yolculukta Oldenburglu lise öğretmeni Adolf Stahr ile tanışır  Adam evli ve beş çocuk sahibidir  Uzun mücadele ve zorlukların ardından -Stahr bu arada boşanmıştır- on yıl sonra evlenirler  Fanny'nin gençlik arzusu gerçekleşmiştir: Mutlaka evlenmek gerekiyorsa, bu bir aşk evliliği olmalıdır  Lewald-Stahr çifti Berlin'de bir önceki yüzyılın ortalarında kültürel yaşamın merkezi olan bir edebiyat salonu kurarlar  Fanny Lewald 1876'da ölen kocasının ardından 13 yıl yalnız yaşar  "Yaşlı bir kadın" olarak da birçok geziye çıkar ve roman, deneme, seyahatname ve anılar yayınlar  Gençliğinde çaresizlikle özlediği "dopdolu bir yaşam"a kavuşmuştur  "Ne idiysem oydum, gücüm sayesinde," der kendisini betimlerken; "yeteneğim sayesinde, kendim sayesinde - ve özgürdüm! Özgür!" | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarMathilde Franziska Anneke  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1817-1884) 1794 Prusya'da, boşanmanın kanuni esaslara bağlandığı Genel Eyalet Hukuku yürürlüğe girer  1797 Annette von Droste-Hülshoff un doğum yılı  1833 Leipzig'de ilk kadın öğretmenler seminerinin kurucusu Auguste Schmidt'in doğum yılı  1833 Üniversite öğrencileri Frankfurt/Main'daki Merkez Karakolu'na saldırırlar  1847 Mathilde Franziska Anneke'nin Toplumsal Koşullarla Çatışan Kadın yazısı yayınlanır  1847 Aynı yıl doktor Heinrich Hoffmann'ın çocuk eğitimine katkısı olan Stnıwwel peter (Haylaz Çocuk) yayınlanır  1848 Paris'te Şubat Devrimi  1848 Almanya'da Mart Devrimi  1849 Avusturya'da kadınlar belediye seçimlerine katılma hakkına kavuşur  1850'ler Politik sebeplerden dolayı gittikçe daha fazla Alman ABD'ye göçer  1852 Almanya'da Louise Otto Peters'in Frauenzeitung (Kadın Gazetesi) yayınlanır  1852 ABD'de Mathilde F  Anneke bir Deutsche Frauenzeitung (Alman Kadın Gazetesi) çıkarır  "AKIL BİZE ÖZGÜR OLMAYI EMREDER  " Tapu kadastro müdürü Karl Giesler'in kızı Mathilde ve Isabella adlı atı, birbirlerinden ayrılmaz bir ikilidir  Genç kız saatlerce at sırtında gezinir  Annesinin Tilly diye çağırdığı Mathilde gıpta edilecek bir özgürlük içinde büyümektedir  Westfalen'deki Blankenstein onun yurdudur  Yakın ve uzak çevrede bilmediği yer yoktur  Veya tam tersi: Çevredeki herkes kalın, siyah topuz saçlı bu korkusuz süvariyi tanımaktadır  Evde özel bir öğretmenden ders alır  Babası, mesleği dolayısıyla Prusya toplumunda oldukça yüksek bir mevkidedir  Anne ve babasının nüfuzlu ve kültürlü dostları, birçok arkadaşları vardır  Mathilde erken yaşta okumaya ve düşünmeye teşvik edilmesine karşın özgürlük tutkusu engellenmeden doyasıya yaşar  Hemen hemen ideal koşullarda yetişir ve bu yıllarda cesaret ve özgüvenini geliştirir; bu iki nitelik geleceğini belirleyecektir  19 yaşındayken evlenir  Babası mali sıkıntıya düştüğü ve en büyük kızını "iyi bir kapıya" yerleştirmekten başka çaresi kalmadığı için mi evlendirilmiştir? Mathilde'nin kendisinden yaşça çok büyük olan Alfred von Tabouillot ile niçin evlendiğini ve kendisini tümüyle mutsuz eden bir evliliğe girdiğini açıklayabilecek güvenilir bir kaynak yok  İlk çocuğu Fanny altı yaşına gelince Mathilde boşanmak ister  Fanny kendisine verilir  Açık bir karar  Fakat "Tabouillot Olayı" kafaları karıştırır  O zamanın toplumu için korkunç bir şey olmuştur: Bir kadın boşanma talebinde bulunmuş ve üstelik kocasının ailesine nafaka davası açmıştır  Utanç verici  İmkânsız  Duyulmuş şey değil  Mathilde Franziska, evlilik soyadı ile Tabouillot, kızlık soyadı ile Giesler, kabahatsiz olarak boşanmış bir kadın olsa da, küçümsendiğini çok çabuk hisseder  Hakkını alacağı kesindir (Prusya'da 1794 yılında yürürlüğe giren Genel Eyalet Hukuku gereği boşanma yasal esaslara bağlanmıştır)  Fakat tek başına tavır aldığı için, başka her şeyin düzenlenmesi de ona kalır  Ebeveynlerinden yardım istemeyi bekleyemez  Yalnız yaşayan çocuklu bir kadının geçimi için, sekiz taler tutarındaki nafaka yeterli değildir  Hayatını yazarak kazanmak ister  Dua kitapçıkları ve şiir derlemeleri yayınlar  Sonatlar, baladlar, hikâyeler ve gezi izlenimleri yazar  1840'lı yıllarda bir sürü kadın, edebiyat dünyasına girme cesaretini göstermiştir  Ozan Joseph von Eichendorf bunu şöyle yorumlar: "Şiir artık kadınlara kadar düştü!" Başka bir deyişle, bu alan kadınlara göre değildir  Bir erkek için, eğer "yoksul bir şair" ise, kraldan emeklilik maaşı bağlanması alışıldık bir şeydi, ama şiir yazan bir kadın için herhangi bir maddi yardım söz konusu değildi  Dul Mathilde Franziska böyle bir başvuruda bulunursa, bu lütfa layık bulunmayacaktır  Gittikçe toplumdan uzaklaşır  Onu destekleyenler yalnızca "Demokrasi Cemiyeti"ne mensup, politik ve toplumsal sorunlarla uğraşmayı iş edinmiş arkadaşlarıdır  Derken Mathilde Franziska'nın o zamana kadarki yaşamının altına bir çizgi çektiği gün gelir  Kelimenin tam anlamıyla algılamak gerekir bunu  Kendisinin bizzat derlediği dua kitabının ilk sayfasını boydan boya çizer ve kalın harflerle üzerine "İnsanın zor durumda kaldığında yarattığı Tanrılardan" diye yazar  Çok dindar, Biedermeier tarzı şair geçmişi ile ilişkisini kesmiştir  '48 Devrimi'nden önceki kış, otuz yaşındaki Mathilde ilk kez kadın sorunlarına karşı tavrını koyduğu bir yazı yayınlar: Toplumsal Koşullarla Çatışan Kadın  Şöyle yazar: "Niçin kadın hâlâ sessiz sedasız sabreden biri olarak kalsın? Neden 'kocasının ayaklarını yıkayan alçakgönüllü hizmetkâr' olmayı sürdürsün? Neden aslında kendisi de bir uşak olduğu için, kalbinin despotu haline gelen bir efendinin sabır küpü, dindar hizmetçisi olmaya devam etsin?" Ezilmişliğin, ana nedeni olarak gördüğü kilisenin öğretilerine karşı çıkar: "Tütsü kokuları ile zihninizi karıştırmak istiyor, parlak sözlerle sizi aldatıyorlar, basit gerçekler yerine çiçek kokulu masallar anlatıyorlar  Zeki şarkıcılar uyanmanızı ve düşünmenizi engelleyen hoş ninniler söylüyorlar  Kadınların alınlarında yazılı imanı hoş sedalarla övmeyi biliyorlar  Ah şu iman! Size söylüyorum, bu düzmece, yalan ve sahte bir hâleden başka bir şey değil  Üstünde, feragatin, acının ve mutsuzluğun, daha doğrusu sıkıntının, hüznün, kederin gözyaşları elmaslar gibi titrek titrek işiyor!" Ve hemcinslerine seslenir: "Ne olur, gözünüzü açın ve sizinle nasıl oyuncak gibi oynandığını görün  Evet, gözlerinizi açın, o zaman saat başı, nasıl aldatıldığınızı, sizlere öğretilen ya da yasaklanan her şeyin ne kadar çelişkili olduğunu görürsünüz  " "Louise Aston" skandali bu yazının yayınlanmasına neden olan olaylardandır  Louise Aston adlı dul bir kadın 1846'da Berlin'den kovulur  Bir sürü nedenin yanında, kadının dindar olmayışı da vardır  1847'de Mathilde Franziska ikinci evliliğini yapar  Köln İşçi Derneği kurucusu ve başkanı olan Fritz Anneke ile evlenir  Anneke çifti Köln'de ilerici kadın ve erkekler için odak noktası olur kısa zamanda  3 Mart 1848'de Köln'de, Prusya topraklarında Fritz Anneke'nin başı çektiği ilk devrimci gösteri yapılır  1848 Temmuz'unda Fritz Anneke tutuklanır ve hapse atılır  Mathilde Anneke o ay ilk oğlu Fritz Junior'u dünyaya getirir  Aynı ay içinde bir şey daha olur: New York eyaletinin Seneca Falls kentinde bir kadın hakları konferansı düzenlenir  Bu konferansta okunan bildirgede kadınlar "ABD vatandaşı olarak tüm hak ve imtiyazlarını derhal elde etmeyi" talep ederler  Bu konferansın Amerika'dan çok uzaklardaki Mathilde Franziska Anneke ile o ana dek hiç ilgisi yoktur; daha yeni anne olmuş Mathilde bundan kısa bir süre sonra Amerikan kadın hareketleri ile ilişki kuracağını ve yaşamının sonuna dek bu hareket için çalışacağını bilemezdi  Hâlâ Köln'dedir ve '48 Devrimi'ne aktif olarak katılır  Tek başına -kocası hâlâ hapistedir- Nene Kölnische Zeitung (Yeni Köln) gazetesini çıkarır  Eyalet ve belediye idaresinin yasamasında ve işçi-işveren ilişkilerinde söz sahibi olmak isteyen, emekçi halkın sesi olan bir gazetedir bu  Bu gazete radikal doğrultusu yüzünden yasaklanınca, Mathilde Anneke kısa zamanda gazetenin adını değiştirerek Frauenzeitung (Kadın Gazetesi) olarak yayına devam eder  Köln Kadın Gazetesi'nin sadece iki sayısının çıkarılmasına izin verilir  Üçüncü sayısına daha prova baskısı sırasında sansür tarafından el konur  Bundan yaklaşık yarım sene sonra Louise Otto, Dresden'de kendi Kadın Gazetesi'ni çıkarır ve üç yıl boyunca bu gazetede fikirlerini açıklar  Mathilde Franziska Anneke büyük baskı altında çalışmaktadır  Gazetecilik çalışması ondan tam mesai istediği gibi, bakmak zorunda olduğu bir bebeği de vardır  "Oğlum bu gece öyle ağladı ki, huysuzluğundan gözüme uyku girmedi," der hapishanedeki kocasına gönderdiği bir mektupta  Bir kadın hem ailevi yükümlülüğüne bağlı kalmak, hem de zamanın olaylarına etkin olarak katılmak istiyorsa, erkekten iki kat güçlü olması gerekir  Mathilde Franziska Anneke örneğinde bu açıkça görülmektedir  Toplam yedi çocuk doğurmuş ve -mektuplarından anlaşıldığına göre- çocukların eğitiminde kocasının hiç yardımı olmamıştır  Daha sonraki yıllarda da bu durum sürekli tekrarlanır: Devrimci Fritz Anneke ne zaman kendisine ihtiyaç olsa, dışarıya, "düşman yaşam"'ın içine dalar  Kocası gibi ilerici zihniyetli Mathilde Anneke'ye ise çocukların sorumluluğunu tek başına taşımak düşer  1865'te "Fritz beni bu konuda çok yalnız bırakıyor," diye yazar kız kardeşine  Fritz Anneke 1848 sonu hapisten çıktığında, Pfalz devrim ordusuna katılır ve kısa zamanda lider durumuna gelir  Mathilde onu izler  Amacı kahramanlık değil, idealleri uğruna kocasıyla birlikte savaşmaktır  "Çocuklarımı bir süre için güvenli bir yere bıraktım  Süvari giysilerime bürünüp sürekli Fritz'imin yanında yer aldım  Dört hafta boyunca uzun yürüyüşlerde, özellikle Übstadt'taki sıcak çatışmada kurşun yağmuruna tutulduğumuz halde tek bir kurşun bana isabet etmedi  " 1849 baharında Pfalz'da katıldığı devrim hareketini, bir kız arkadaşına yazdığı mektupta böyle anlatır  Kocasını savaşta izleyen, atlardan anlayan, ne korkak ne de nazlı davranan bir kadına ancak hayranlık duyulabilir  O ise, hayranlık yerine mizah konusu edilmiştir  At sırtında, burnu üstünde gözlüğü ile (hiç gözlük takmamasına rağmen) karikatürleri yayınlanmış ve bu görüntülerin atında, onunla "erkekten dönme" diye alay edilmiştir  Başarısız devrimden sonra Annekeler kaçmak zorunda kalırlar  Vaktiyle birçok Alman'ın yaptığı gibi ABD'ye göçerler  ABD'ye varmalarından kısa bir zaman sonra Mathilde Franziska Anneke, kocasına savaşta neden eşlik ettiğini açıkladığı Pfalz Savaşı'ndan Bir Kadının Anılanım baskıya verir; "Almanya'da olduğu gibi bu yabancı ülkede de çoğunuz savaş çağrısına yanıt verdiğim için beni kınayacaksınız  Özellikle sizler  Siz evde oturan kadınlar, bir kadının ne yapabileceği ve ne yapması gerektiği konusunda estetik bir çekicilikle konuşup duracaksınız  Ben de yaptım bunu bir zamanlar  Zaman gelip de kadına olanak verildiğinde, ne yapması gerektiğini bilmediğim zamanlar"  O anın sunduğu olanağı kullanmak    Mathilde giderek ikinci vatanı olmaya başlayan bu yabancı ülkede bu ilkeye sıkıca bağlı kalır  1852'de Milwaukee'de Almanca bir Kadın Gazetesi çıkarır: Alman dilinde Amerika'da bir kadın tarafından çıkarılan ilk feminist gazete  Şunu da bilmek gerekir ki, Milwaukee vaktiyle göçmen Almanların en fazla toplandığı kentti  Bu kentte oturanlar, kendini "kadının kurtuluşu"na adayan yeni gazetenin ilk okuyucularıdır  Yayımcının oldukça kısa bir zaman sonra Alman erkeklerle başının derde girmesine şaşmamak gerek  1852 Ekim'inde şöyle yazar, "Erkekler bu gazeteye karşı çıkmaya yeminli gibi görünüyordu  Sorduğum sorulara şu yanıtı alıyordum: Karım bu konularda yeteri kadar aydınlanmış durumda  Daha fazla aydınlanmasına gerek yok  " Mathilde Franziska Anneke yolundan şaşmaz  Amerikan kadın hareketlerinin en aktif üyelerinden Susan Brownell Anthony ile tanışır  1853'te New York'ta kadın hakları için genel bir miting yapıldığında, Mathilde Anneke ABD'de ilk Alman kadın olarak kürsüye çıkar ve toplantıyı protesto etmek isteyen çılgın kalabalığa şöyle seslenir: "Ben buraya gelmeden önce zulmü ve kralların baskısını biliyordum  Bunları kendi benliğimde, arkadaşlarımda, ülkemde öğrendim  Fakat buraya geldiğimde, kendi yurdumda olmayan o özgürlüğü bulacağımı umuyordum  Almanya'daki kız kardeşlerimiz çoktandır bu özgürlüğün özlemini çekiyorlar  Fakat orada bu arzu erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da bastırılıyor  Burada beklentimiz, konuşma özgürlüğüne sahip olmaktır  Burada olmazsa başka nerede olabilir? Hiç olmazsa burada tüm sorunlara ilişkin düşüncelerimizi ortaya koymamıza izin verilmelidir  Fakat öyle görünüyor ki insanlık haklarını talep etme özgürlüğü burada bile yok  Ama ülkemizin tek umudu özgürlük timsali olarak bilinen bu devlete yönelmiştir!" Toplantının sonunda yayınlanan sonuç bildirgesi şöyledir: "Bu hareket yalnızca Amerika'nın değil tüm dünyanın sıkıntılarına yöneliktir  Bu nedenle bu konvansiyonun açıklamasını tüm dünya kadınlarına hitaben kaleme alacak, amaçlarımızı ortaya koyacak ve kadınları aynı amaç kapsamında ortak çalışmaya davet edecek bir komite oluşturulmalıdır  " Mathilde Franziska Anneke bu komitedeki tek Alman kadındır  O andan itibaren kadın hareketinin çabalarını Amerika'da yaşayan Almanlar arasında yaymayı en önemli görevi olarak görür  Daha fazlasını üstlenmesi olanaksızdır  Çünkü Alman-Amerikalılar kadın hareketlerine şüpheyle yaklaşmaktadırlar  Mathilde'ye karşı Anglo-Amerikalılardan daha itici davranmaktadırlar  Başarmak zorunda olduğu işi "katıksız gericiler" ile uğraşmak, "cehennem azabı" diye niteler  Eşitlik konusunda konuşmalar yapmak üzere Amerika'yı baştan aşağı dolaşır  Alman kız çocukları için kendi okulunu kurar ve 18 yıl yönetir  "Bayan Anneke karşı koyulmaz gücü ile bizi coşturmasını biliyordu!" der hayran olduğu öğretmenin ölümünden seneler sonra bir eski öğrencisi  Fritz Anneke Yeni Dünya'ya karısı kadar alışamamıştır  Karısının uğraşlarının çoğunu kuşkuyla karşılamış, ya da onu hiç anlamamış olabilir  "Benim iç dünyam hakkında hiçbir şey bilmiyorsun  Bir kez olsun ilgilendiğini de hiç sanmıyorum," der 1865'te kocasına yazdığı bir mektupta  1869'da "Amerikan Eşit Haklar Birliği" toplantısında ikinci kez konuşmacı olarak kürsüye çıkar  16 yıl önce ilk kadın hakları toplantısında nasıl ıslıklanıp tehdit edildiğini anımsar, "O günden bu yana ne büyük bir değişim! Kamuoyunda ne devasa bir ilerleyiş    Daha da sevindirici olan ise, son yılların tarihinin kanıtladığı gibi, evrensel gerekliliğin gücü altında aklın ve özgürlüğün sürekli gelişim göstermesidir  Bu her olayı amacına doğru götüren, zamanın karşı konulmaz ilerleyişidir," ve devam eder, "Kadının içinde daha fazla bastırılamayacak olan, her durum ve şartta özgürlük isteyen şey, bilgiye duyduğu açlıktır  Bu özlem, bu zihinsel çaba, bilgiyi, salt bilmek istediği için aramak, kadında olduğu kadar hiçbir insanoğlunda bu denli güçlü baskı altına alınmamıştır  Çünkü erkekler tarafından özellikle biz kadınlar için icat edilmiş, imanla dua etmemiz, yasamız olması gereken hiçbir doktrin yoktur  Yaşam düsturumuz hâlâ eski geleneklerin otoritesidir  Buna biz izin veriyoruz    En yüce ve tek yasa koyucu olarak tanıdığımız akıl, bize özgür olmayı emrediyor!" Bayan Anneke'nin konuşması çok başarılı olur  1853'teki ilk ABD konferansı küfürler ve kaba tezahüratla kesilmişse de, şimdi çılgınca alkışlanır ve kadın haklarının öncüsü olarak kutlanır  Kendi eyaleti Wisconsin'i temsilen "National Woman Suffrage Association'a (Ulusal Kadın Seçmenlik Hakları Birliği) delege olarak katılır  Kadınların oy hakkını elde etmeye çalışan bir dernek bu  Fritz Anneke'yi bunlar hiç ilgilendirmez  "New York'taki toplantıdan sonra uğraşlarım hakkında tek kelime bile söylememiş olman üzüyor beni  Senin yargılarının benim için her şeyin üstünde olduğunu bilirsin    " diye yazar toplantıdan sonra kocasına  Fakat kocası susmaya devam eder  Diğer göçmen Almanlar nezdinde de her zaman olduğu gibi inatçı direnişlerle karşılaşır  Susan Brownell Anthony 1872'de yasak olmasına rağmen genel seçimlerde oy kullanma yürekliliğini gösterip bu yüzden para cezasına çarptırılınca, Almanca gazetelerden çıkan gerici seslere karşı derhal ve resmen onun yanında yer alır  1904'te "Kadınların Seçim Hakkı İçin Dünya Birliği'nin kuruluşunda Susan B  Anthony, "Bayan Anneke kadınların seçim hakkı hareketinde ilk sırada yer almaktadır," diye açıklamada bulunur, Anneke'nin ölümünden yirmi yıl sonra  1884 Kasım'ında Mihvaukee'de ölen bu kadının on yıllarca uğruna savaştığı yasa, ancak ölümünden otuz beş yıl sonra yürürlüğe girer; Amerikan Anayasası'na ilave edilen 19  madde şöyledir: "Birleşik Devletler vatandaşının seçme ve seçilme hakkı, cinsiyeti nedeniyle ne Birleşik Devletler ne de herhangi bir eyalet hükümeti tarafından reddedilebilir ya da kısıtlanabilir  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarLouise Otto-Peters  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1819-1895) 1817 Alman üniversite talebe birliğinin Wartburg bayramı  Siyah-kırmızı-altın sarısı bayrağın altında bir Alman Birliği talebi  1830 Paris'te Temmuz Devrimi  Braunschweig, Göttingen, Sachsen ve Kurhessen'de karışıklıklar  1830 Devrim yanlısı Alman genç kızları ve kadınları mavi-beyaz-kırmızı kurdeleler ve eşarplarla süslenirler  1831 Saehsen'de kadınlar için cinsiyet vesayeti kaldırılır  1835 Nürnberg ve Fürth arasında ilk Alman demiryolu kurulur  1844 Schleisen'de dokuma işçileri ayaklanır  1844 Alman demokrat Robert Blum'un Vaterlandsblâiter Anavatan Gazetesi}'nde Louise Otto imzasız olarak kadınların devlet işlerinde yer almalarını talep eder  1848 Almanya'da Mart Devrimi  1848 Devrim yanlısı Alman genç kız ve kadınlar, siyah-kırmızı-altın sarısı bantlar ve kemerler takarlar  1850-Aralık Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Saehsen'de durdurmak zorunda kalır  1852 Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Thüringen'de durdurmak zorunda kalır  1853-Ocak Die Gartenlaube (Çardak) Leipzig'de kurulur: Ev ve aile için bir gazete  "KADIN VATANDAŞLARI ÖZGÜRLÜK İMPARATORLUĞUNA ÇAĞIRIYORUM  " Bir varmış bir yokmuş    Gerçekten, Louise Otto'nun çocukluğu bir masal gibi anlatılabilir  Bir zamanlar küçük bir kız varmış  Bu kız dört kız kardeşin en küçüğü imiş  Saksonya krallığında Meissen kentinde etrafı sarmaşıklarla çevrili Biedermeier tarzı bir evde büyümüş bu şımarık yavrucak  Hukukçu olan babası, Louise Otto'nun da daha sonraları anlattığı gibi "hemen hemen masallardaki gibi" bir yaşam sunar ailesine  Meissen'deki 14 odalı büyük ev dışında, Otto ailesinin üzüm bağları içinde bir de yazlık evleri vardır  Anne sabahın erken saatlerinden itibaren evin idaresiyle uğraşır  Gerçekten yeterince yapılacak iş vardır evde: Sabun evde yapılır  İç yağından mumlar dökülür  Ekmek ve pasta pişirilir  Bütün giysiler elde dikilir  Ve en önemli ödev, kilerin dolu tutulmasıdır  Louise Otto şöyle anlatır: "Büyük mahzenler Ren havzasının en nadide şarap fıçılarıyla doluydu  Bunların yanında o çağlarda itibarını yitirmiş Meissen porselenlerinin en mükemmel örnekleri    Ayrıca başka bir kilerin raflarında içi elmalarla dolu kaplar dizi dizi, bunların altında patates, domuz ve sığır eti dolu çok büyük iki salamura fıçısı  Bu etler daha sonra yerde özel tütsü tandırlarında odun dumanıyla, yemeklerde sucuklarla birlikte ikinci bir pişirime tabi tutulurdu  Zemin kattaki tonozların içinde kışın pişirmede kullanmak için her boyda tıka basa dolu tereyağ tencereleri  Salatalık ve sebze dolu fıçılar, testiler, bütün dolaplar meyve konserveleriyle dolu, tepeleme meyve pestilleri, delikli kaplara inci gibi dizilmiş yumurtalar ve sonra mevsimine göre en küçüğünden en büyüğüne kadar ev aletleri, kanatlı hayvan etleri, vs    " Bütün bunların üstüne pasta ve hamur işlerinin hazırlanmasının eklendiği de düşünülürse, insan kendini gerçekten çalışmadan bolluk içinde yaşanan efsanevi bir ülkede hissediyor  Otto ailesi için sıradan olan -ve Louise'in geleceğini etkileyen- gerçek, tüm bolluğa rağmen karnı doymayan bir sürü insanın varlığıdır  Hukukçu baba, özellikle kızlarına okumaları için çeşitli gazeteler getirir ve "Okuyun bu gazeteleri ki günümüzde olup bitenlerden söz edildiğinde alık alık bakıp utanmak zorunda kalmayasınız!" derdi  Fasulye ayıklarken, mantar temizlerken, bez dikerken ve çorap örerken, okunur ve tartışılır  Schiller'in özgürlüğü konu edinen dramları, yabancı egemenliğine karşı isyan eden Yunanistan ve Fransa'daki karışıklıklar bu sohbetlerin odak noktasını oluşturur  Louise ve kız kardeşleri, kendilerini özellikle küçük kızları çevrelerinde olup bitenler konusunda aydınlatmak için görevli sayan genç öğretmenlerden iyi bir okul eğitimi de alırlar  Louise Otto çocukluğunu işte böyle tanımlar  Bu küçük kız, büyük bir tutkuyla Schiller'in oyunlarından küçük sahneler ezberler  Bazen annesinin kadın toplantılarında büyük üçgen bir şala sarılı halde Orleans'lı Bakire'den tiratlar geçer  Gizli gizli şiir yazar  Babasının annesini kucaklayarak, kızlarıyla Saksonya'da kadınların vesayet altından kurtarılmasını kutladığı sahne genç Louise'in belleğinde kalmıştır hep  Louise'e o zamana kadar kadının politik, ahlaki ve ekonomik temsilcisinin, servetinin yöneticisinin ve aynı zamanda vasisinin erkek olduğu anlatılmıştır  Fakat o andan itibaren kadın yeni bir yasa sayesinde mülkiyet hukuku açısından erkek ile eşit kılınmıştır  Annesinin, "çok şükür," dediğini duyar Louise, "bu kızlar için de iyi olur  " O an Louise yasa değişikliğinin kendisi için ne denli önemli olacağının farkında değildir  Daha baba evinin himayesinde yaşamaktadır  Ama bir yönden diğer burjuva ailelerinin kızlarından çok daha ileridedir  Ebeveynleri onu kendisine karşı sorumluluk duygusu ve açık bir dünya görüşü ile yetiştirmişlerdir  1831'de Louise'in büyük ablası ölür  1835'te anne ve babasını kaybeder  Zamanının ifadesiyle "sinsi verem hastalığı" masal dünyasının güzelliğini yıkar  Louise'in iki kız kardeşi ile bundan sonraki yaşamlarında yaptığı şeyler çevresindeki herkes tarafından "kahramanlık" olarak nitelendirilir  Servetlerinin idaresini bizzat ele alırlar  Yaz aylarında bağlarındaki kır evinde oturup birlikte ev ve bahçe işleriyle uğraşırlar  Hatta birinin yardıma ihtiyacı olduğunda birbirlerine seslenebilmeleri için bir megafon bile temin ederler  Aslında Louise "şanssızlıktan şans çıkarmıştır  " Annesiyle babasının erken ölümü ona yıllarca tek başına yaşama olanağı verir  17 yaşındadır, heyecanlı, hayalleri geniş ve düşüncelidir  Kendisini belli bir yöne zorlayabilecek kimse yoktur  Önceleri el yordamıyla, sonra giderek daha emin bir biçimde, kendi düşüncelerini geliştirir  Evlilik ve ev işleri kadının tek görevi olamaz  Kamu işleri salt erkeklere özgü değildir  Kadınlar da katılmalıdır buna  Bu tür düşünceler geçer kafasından  1843'te ilk kez bu konuya ilişkin düşüncelerini dile getirir  Scichsische Valerlandsblaller (Saksonya Anavatan Gazetesi'nde "Kadınların devleti ilgilendiren işlere katılma hakkı var mı?" sorusu tartışılmaktadır  Louise Otto söz ister ve yazar: "Kadınların devlete ilişkin işlere katılmaları bir hak değil, görevdir  " Kadınları yurttaşlığa eğitmek, toplumsal-siyasal yaşama sokmak; Louise Otto artık yaşamı boyunca bu amaçlar için çalışacaktır  İki kız kardeşi evlenirler  Biri kocasıyla birlikte Erzgebirge'ye gider ve Louise'i de uzunca bir ziyaret için davet eder  O ise şimdiye dek böylesine "büyük yolculuk" yapmamıştır  Her şey onun için bir serüvendir  Posta arabasında yolculuk, yabancı dağ manzaraları ve "peri sarayları" ile ilk karşılaşması    Bol ışıklı pencereleriyle çok katlı binaların önünden geçerken böyle düşünür genç kadın  "Bunlar dokuma fabrikaları" diye öğretilir ona  Fabrikalar, kazandıkları geçimlerine bile yetmeyen erkek ve kadın işçiler ve bunun yanı sıra lüks içinde yaşayan fabrikatörler  Louise Otto'nun sanayi işçisiyle tanışması, gözlerini açar  İzlenim ve deneyimlerini Saray ve Fabrika adlı romanında anlatır  Kitap 1847'de piyasaya çıkar çıkmaz yasaklanır  "Oldukça tehlikeli bir demokrat" hanım iş başında görünüyor! Hiç de gözü yılmayan biri  Kitabını toplatan bakana kısa ve öz, "Ekselans, ben ilke olarak sansüre karşıyım," karşılığını verir  1848'de Alman Mart Devrimi sırasında Louise Otto bir adım daha ileri gider  Saksonya'da uzmanlardan ve meslek dallarının demokratik yolla seçilmiş temsilcilerinden oluşan bir "İşçi Komisyonu" kurulmuştur  El sanatları hakkında yeni bir nizamnamenin temel esaslarını koyacaktır  Louise Otto kesinlikle şöyle düşünmüş olabilir: Bu yetkili beylerden hiçbirinin aklına savunmasız işçi kadınları kabul etmek gelmeyecektir  Her zaman olduğu gibi sadece erkeklerin sorunları tartışılacaktır  Bu nedenle -Bir Alman Kızının Hitabı- diye adlandırdığı çağrıyı yazar: "Beyler, yalnız erkeklerin işini düşünür, kadınları da birlikte örgütlemezseniz çalışma hayatını yeterince düzenleyebileceğinizi sanmayın  Kadınları düşünmeyi herkes unutsa da, ben hiç unutmayacağım!" Hitabı tüm Alman gazetelerinde politik bir eylem olarak yer alır  1849: Devrim başarısızlığa uğramış, karşı-devrim üstün gelmiştir  1848'de, kadın olarak imkân buldukça eylemin içinde yer alan Louise Otto, kendine yeni bir görev arar  "Kadın vatandaşları özgürlük imparatorluğuna çağırıyorum" sloganı ile kendi Kadın Gazetesi'ni kurar  Bu, zararsız görünmektedir  Ama gazete sahibi niçin izleyen yıllarda evinin aranması, pasaport verilmemesi, poliste ifadesinin alınması gibi muameleye maruz kalır? Niçin 1850'de bu haftalık gazetenin yayını durdurulur? Niçin o zamandan itibaren Saksonya'da kadınların süreli yayınların yazı işlerinde çalışması yasaklanır? Louise Otto kendi gazetesini 1850-1852 arası Thüringen'de yayınlar  Sonraları orada da kadınların gazetelerde yazmaları yasaklanır  İşin gerçeğiyse, Reformasyon döneminden beri kadınlar için gazetelerin ve dergilerin yayınlanıyor olmasıdır  Fakat bu gazeteler öncelikle hoş vakit geçirmeye yöneliktir ve okurlarına aile içindeki görevlerinin üstesinden nasıl gelebileceklerini öğretir  48 Devrimi sırasında politik kadın dergileri çıkar  Örneğin Köln'de Mathilde Franziska Anneke, Louise Otto'nun Meissen'de çıkardığı haftalık dergiyi aynı başlıkla çıkarır  Louise Otto'nun Kadın Gazetesi hepsinden daha uzun süre dayanır  Kendisi birkaçı imzasız olarak sayısız makale yayınlar  Tipik "kadın konulan" yanında '48'li idealistlerle birlikte dayanışma bildirgesini de yayınlar  Siyasi tutukluların durumu ve kurbanlara yapılan muamelelere karşı protestolar hakkındaki haberler, gazetesini olağanüstü "şüpheli" kılar  Bunun üzerine Louise Otto bir hileye başvurarak çalışır: Edebiyat ve sanat içerikli makalelerin daha çok kadınlar tarafından okunduğunu bilmektedir  Bu tür yazıların okunması toplum tarafından onaylanmaktadır  Bu nedenle tüm bu konuların arasına politik fikirlerini serpiştirir  Bu yolla ne kadar başarılı olduğunun kanıtı, 1850'de hayretler içinde kalmış bir okuyucunun mektubudur  Karoline Muffler adında bir kadın, bu gazeteyi okuduklarından beri kız arkadaşlarının "tamamen altüst" olduklarını yazar, "Nasıl oluyor da kadınlar bile soylu ve güçlülerden artık korkmuyorlar? Nasıl oluyor bu? Kadınlar gazete okudukları için  Ve Kadın Gazeteleri diyorum  Ev annelerine yakışır mı bu? Çocuk yapma işi ne olacak, ev ne olacak? Krala karşı saygı ve sadakat ne olacak? Şimdi yazıma son vermek zorundayım, çünkü mutfakta domuz pirzolasının cızırdamasını duyuyorum! Kimbilir sizin mutfağınızda durum nasıldır? Herhalde pişen fazla bir şey yoktur!" Tahminen Louise Otto'nun evinde de bazen bir et "cızırdamış" olmalı  Çünkü onun şiddetli savaşımı iyi yemeğe ve huzurlu yuvaya karşı değildir  Kendi başına evliliğe de  1856 yılına kadar politik tutuklu olarak hapiste yatan yazar ve özgürlük savaşçısı August Peters ile 1849'dan beri nişanlıdır  Louise Otto yıllar boyu nişanlısını yalnız kısa hapishane ziyaretlerinde görebilir  Ona elini bile uzatamaz  Çünkü birbirinden oldukça uzaktaki parmaklıklar teması engellemektedir  1858'de Louise Otto sevdiği adamla evlenebilir  Kocası Leipzig'de demokratik Orta Almanya Halk Gazetesini kurar  Bu gazetede Louise Otto, kocasının ölümünden bir yıl sonrasına, 1865'e kadar edebiyat bölümünü yönetir  1865'te Leipzig'de "kadın sorunları ve halkın eğitimi" üzerine konferanslar vermek isteyen Bay Korn adında biri çıkar ortaya  Louise Otto'nun kız arkadaşı (ilk kadın meslek okulunda öğretmenlik yapan ve orada Clara Zetkin'e de ders veren) Auguste Schmidt, bu Bay Korn'u "garip bir adam, muhakkak çok iyi niyetli, ama plansız ve amaçsız fanteziler peşinde yolunu şaşırmış," diye tanımlar  Korn'un fikirlerinden biri Kadın Eğitim Derneği kurmaktır  Bütün bunların nasıl olacağı konusundaki düşünceleri oldukça karışıktır  Fakat bu garip bir şeyi harekete geçirir  Uzun süre Amerika'da yaşayıp kadın hareketleriyle ilişki kuran bu adam, Louise Otto-Peters ile Auguste Schmidt'i 18 Ekim 1865'te Leipzig'de bir "kadın konferansı" tertiplemeye yöneltir  O zamana dek Almanya'da böyle bir şey yapılmamıştır  Auguste Schmidt şunları yazar: "Louise Otto ilk kez çok farklı kişilerin bir araya getirildiği büyük bir toplantının başkanlığını yapacaktı  Bu görevden ürktü  " Oysa anlaşılan, topluluk önünde konuşmaktan korkması nedensizdir  Auguste Schmidt şöyle devam eder: "Parlamenter kurallar konusundaki bilgisini öylesine ortaya koydu ki, olayı alaya almak ve görüşmeleri bozguna uğratmak için kasıtlı olarak oraya gelmiş olanların hepsi dillerini yuttular  " Louise Otto tarafından hazırlanan program kabul edilir: Madde 1: Birinci Alman Kadınlar Konferansı kararı gereğince: Yeni toplumun tümünün esası olması gereken çalışma, kadının da onuru ve görevidir  Kadının da çalışma hakkını elde etmesini ve çalışmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılmasını gerekli buluyoruz  Madde 2: Kadının çalışmasının; kadına karşı çeşitli yönlerden beslenen önyargının kelepçelerinden kurtulmasını inkâr edilemez bir ihtiyaç olarak görüyoruz  Bu bakımdan kadın eğitim dernekleri ve basının teşvikinin yanı sıra, kadınlara tavsiye edilecek üretim ortaklıklarının kurulması yanında, kızlar için endüstri sergilerinin açılmasına, kız yurtlan kurulmasına, nihai amaca ulaşmak için de yüksek bilimsel eğitimin uygun olacağına inanıyoruz  Madde 3: Gerekli maddi olanaklar sağlanır sağlanmaz bu maddelerin gerçekleşmesi için kapsamlı bir savaşım vermek, Alman Kadınlar Birliği'nin amacıdır  Arkasından bu programa uygun tutanaklar 19 kadın tarafından imzalanır  Louise Otto'nun isteği üzerine erkekler üyeliğe alınmamıştır  "Biz kadınlar ancak kendi gücümüzle kendimize yardım etmeyi öğrendiğimiz zaman bağımsız olabilir ve daha sonraki yıllarda erkeklerle eşit olarak çalışabiliriz," diyordu  Louise Otto (30 yıl sonra) ölümüne kadar Auguste Schmidt ile birlikte Almanya'nın ilk Kadın Derneği'nin başkanı olarak kalır  Derneğin yayın organının adı Yeni Yollardır  Her yıl Almanya'nın başka bir kentinde derneğin genel kongresi düzenlenir ve her kentte "Meslek Edinme Hakkı"nı talep eden kadın eğitim dernekleri kurulur  (Louise Otto tarafından 1866'da yayınlanan yazının başlığı da aynıdır  ) Almanya'daki burjuva kadın hareketlerinde, Louise Otto çığır açan bir kadındır  Halefleri ona "Alman Kadın Hareketlerinin Tarla Kuşu" demişlerdir  İtiraf etmek gerekir ki, bugün bu fazlasıyla şiirsel geliyor bize  Kendisiyse herhalde bu adı duymaktan memnun olurdu  Çünkü tarla kuşlarının ötüşü, kayın ağaçlarının yeşili gibi sembolleriyle ilkbahar, Louise Otto için gelecek anlamına gelirdi  "Ben daha iyi bir geleceğe inanıyorum ve ilkbahar bugün gelmezse bir gün mutlaka gelir  " Bunları 23 yaşındayken yazmış ve 76 yaşında ölümüne kadar o inanca bağlı kalmıştır   | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarHedwig Dohm DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1833-1919) 1838 Prusya'nın ilk demiryolu Berlin'i Potsdam'a bağlar  1839 Prusya'da çocukların çalışmasına kısıtlama getirilir  1848 Almanya'da Mart Devrimi  1848 Politik mizah dergisi Kladderadatsch çıkar  1865 Louise Otto-Peters ve Auguste Schmidt, Leipzig'de Alman Kadınlar Birliği'ni kurarlar  1865-1866 Berlin'de "Lette" Birliği kurulur  (Kadının Mesleki Yeteneklerini Geliştirme Derneği) 1875 Berlin'in nüfusu bir milyona ulaşır  1876 Almanya'nın ilk kadın doktoru Franziska Tiburtius Berlin'e gelir  1876 Prusya eyaletinde beş kadın öğretmen semineri faaliyet göstermektedir  1878 Bismarck'ın Anti-sosyalist yasası (sozizlisten  geseta), sosyal demokrat basını ve tüm sosyalist bildirileri yasaklar, (l890'a kadar  ) 1879 August Bebel'in Kadın ve Sosyalizm"} yayınlanır  (İsviçre'de) 1880 Berlin'de ilk kadın polikliniği kurulur  (Franziska Tiburtius tarafından  ) 1903 Otto Weininger Cinsiyet ve Karakter adlı kitabında kadının ezilmişliğini kanıtlar  1909 Berlin Üniversitesi resmen kadınlara açılır  1919-Ocak Alman kadını ilk kez seçme hakkına kavuşur  "EY HANIMLAR - DAHA FAZLA GURUR! GURURLU KİŞİ HOŞA GİTMEYEBİLİR, AMA HOR DA GÖRÜLEMEZ  " Her şey şimdi nasılsa, sonsuza dek öyle kalacaktır  Neden mi? İşimiz tıkırında da ondan  Berlinli fabrikatör kızı Hedwig Schleh böylesine temel ilkelerin vaaz edildiği bir ailede ve dönemde yetişir  "Yaşlı insanların devri" diye algılar bu dönemi çocukluğunda ve daha sonraları da şöyle tanımlar: "Ezberlenmiş bir insanlık  Dünya görüşleri, düşünceleri, yaşam biçimleri kalıplaşmıştı  Her şeyin değişken olduğuna dair doğa yasası sanki geçerli değildi  " O zamanlar her şey belli bir sabit plana göre oluşmaktadır  Hedwig'in annesi her yıl bir çocuk getirir dünyaya  Hedwig on sekiz kardeşin on birincisidir  Misafir odası pazardan pazara misafir geleceği için ısıtılır  Pazartesileri köfte, her perşembe bezelye pişer  Her şey tanı olarak ayarlanmıştır: "Çocuklar hoşlarına gitsin gitmesin önlerine ne konursa yemek zorundaydılar  Böyle terbiye görmüşlerdi  " Aile terbiyesi bir de Hedwig'in sekiz erkek kardeşinin yazları yüzme ve kürek çekmeye gitmeleri demekti  Ailenin kızlarına yasaktır bu tür etkinlik  "Erkek ve kız çocuklar ayrı dünyalarda yaşıyorlardı  Sekiz erkek kardeşim sokağın donmuş su kanallarında paten yapar, kar topu oynar, birbirleriyle kavga ederlerdi  Okulda tembeldiler ve yıkanmayı hiç sevmezlerdi  " Ya Hedwig ve Schleh ailesinin diğer kızları? "Mümkün olduğu kadar sessiz ve terbiyeli bir şekilde oturur, boş zamanlarında zahmetli dantel işinden can sıkıcı çorap yamama işine kadar tüm el işlerini yaparlardı  " Anneleri: "Hayret edilecek bir enerjiye sahip birinci sınıf bir ev kadını  Annemden zorbalığından dolayı korkardım  Zevkle ve vicdan azabı çekmeden dayak atılırdı o vakitler  Dadılar da buna katılıyorlardı  Dayak ve terbiye neredeyse özdeşti  " Peki ya baba? "Babam bize hiç vurmadı, asla  Sessiz, kendi halinde bir beyefendi  Ne bizim ondan haberimiz vardı, ne de onun bizden  Gündüzleri fabrikadaydı  Fabrika Königstadt'ın arkalarında bir yerde; bizse Halleschen Tor yakınlarında oturduğumuzdan öğlenleri eve gelmezdi, ancak akşamları biz çocuklar yattıktan sonra saat sekize doğru eve gelirdi  Pazar günlerinin babasıydı sadece  " Geriye baktığında, bu büyük ve hâlâ oldukça varlıklı aile içinde Hedwig çocukluğunu nasıl görmektedir? "Son derece mutsuz bir çocuktum    On yedi kardeş arasında yapayalnızdım  " On beş yaşında okuldan ayrılmak zorunda kalır ve bundan itibaren de günlerini geçen yüzyılda yaşayan çoğu kız gibi geçirmeye başlar, "Her gün saatlerce dokumak zorunda kaldığım o çirkin halı hâlâ gözlerimin önünde," der gençlik anılarını kaleme aldığında  "Bir örneğe göre işlenen sevimsiz çiçekleri görüyorum  Zemin beyaz yünden  Her düğümü tek tek sayarken durmadan saate bakar, koridordaki saatin sesini dinler ve dışarı çıkabilmek için ansızın birinin içeri girip beni uzaklara, Friedrichstrasse'deki bu evden, bu kasvetli odadan uzaklara götürmesini beklerdim    Ve yazgımın ne olduğunu derin derin düşünmeye başlamıştım  Her şey içinde bulunduğum koşullar gibi mi olmak zorundaydı?   Neden gizlice, sanki okumak cinayetmiş gibi okumak zorundaydım?   Neden hiçbir şey öğrenmeme izin verilmiyordu? Erkek kardeşlerimse, bir şeyler öğrenmeye hiç hevesli olmamalarına rağmen buna zorlanıyorlardı    " Bu tanımlamalar ne kadar birbirine benziyor: Hedwig'den yirmi yaş büyük yazar Fanny Lewald da kendi özyaşam öyküsünde genç kızlığında saatlerce mendil oyalarıyla istemeden uğraştığını yazıyordu  Ve FIedwig'den otuz yaş küçük olan Lily Braun ise gençliğinde masa örtüsü işlemeleriyle başbaşa, "sessizce" oturtuluyordu  Her üç kadının da, her biri kendi tarzında, daha sonraları kız çocuklarının başka şekilde eğitimi için devreye girmelerine şaşmamak gerekir  18 Mart 1848'de, Berlin kentinde karışıklıklar başlar  "Devrim": bu sözcük genç Hedwig Schleh için "iğrenç bir suç"tur; okulda böyle öğrenmiştir  Anne ve babası onun sokağa çıkmasını, şehre inmesini yasaklar  Daha on beşinde bile olmayan Hedwig dinlemez  Evden kaçar  Yolda şarkı sesleri duyar ve silahsız ama siyah-kırmızı-altın sarısı eşarplı ve meşe yapraklarından üç çelenkli bir grup üniversite öğrencisi görür  Öğrenciler milliyetçi şarkılar söylemektedir  Çok geçmeden karşı yandan silahlı bir süvari birliği gelir  Onların "Dur!" emrine derhal uymayan talebeler üzerine ateş açılır  Bir delikanlı ölümcül isabet alarak yere, tam Hedwig'in ayaklarının dibine düşer  Genç kız ağlayarak çığlık atar  "Kardeşiniz mi?" diye sorar biri, Hedwig cevap veremez  "Fakat," der daha sonra o sahneyi anlatırken, "o anda orada ölü yatan genç benim kardeşimdi  Bağrını kurşunlara açmış, özgürlük için şehit düşen bir kahraman    Beni en ön sıraya ittiler  Aslında her türlü kalabalıktan korkardım  Burada korku bana çok gülünç gelmişti    Halkın içindeki o soyluluğu gördüğüm ve bir ölünün gözleri içimi titrettiği andan itibaren, o zaman dedikleri gibi demokrat oldum  Sosyal demokrasiden, anımsadığım kadarıyla, henüz söz edilmiyordu  Evet kıpkızıl bir devrimci oldum  " Dohm'un torunu Hedda Korsch'un anımsadığına göre, Hedwig Dohm ileri yaşlarında dahi, bu olayı yaşamının dönüm noktası olarak görmekteydi  Dışarıdan bakıldığında, Hedwig'in yaşantısında bu hemen fark edilmez  El işleriyle acı çekmeye devam eder, öğretmenlik seminerine katılır, öğrenimini yarıda keser ve 1852'de yazar Ernst Dohm ile evlenir  Dohm 1849'dan beri mizah dergisi Kladderadatsch'ın redaktörlüğünü yapmaktadır  Hedwig mutlu mudur? Torunu Hedda Korsch, büyükannesinin sık sık bir "özgürlük" duygusundan söz ettiğini, fakat evliliği hakkında az konuştuğunu söyler  Fakat Dohmların evinde o zamanın aydınları buluşmaktadır  Hedwig birçok önemli kişiyle tanışır ve onlardan ilham alır  Bayan Dohm olarak beş çocuk dünyaya getirir  1902'de çıkan Anti Feministler'de hamile iken neler çektiğini şöyle dile getirir, "Beş hamileliğim sırasında annemin aksine çok çektim  Bir din uğruna canını feda etme düşüncesi beni intiharı düşünmeye kadar götürdü  Sıkıntılı ve işsiz güçsüz dolaştığım sürece çok fenaydı  Bunun üzerine çektiğim acıyı unutmak için İspanyolca şiirleri (o zaman bu dili öğrenmeye çalışıyordum) Almancaya çevirmeye başladım  Günün en dayanılır zamanı işte o saatlerdi  Kendimi ve acımı unutabilmek için çeviri yaparken büyük bir istekle kelimeleri ve uyakları bulmaya çalışıyordum  " İspanyol edebiyatı ile uğraşması Hedwig Dohm'un topluma açılmasında sıçrama tahtası gibi bir şey olur  Çünkü kocasının arkadaşı olan yayımcı Gustav Hempel, ona Tarihsel Gelişimi İçinde İspanyol Edebiyatı adlı kitabın editörlüğünü verir  Yaşamı boyunca gençliğinde sıradan bir eğitim almış olmaktan yakınan Hedwig Dohm, bu ilk bağımsız işiyle kendine güvenini kazanır  1872'den itibaren asıl istediği konuda, kadın haklarına ilişkin iddialı yazılar yayınlar  Bu andan itibaren tüm kutsal kurumlara karşı saldırıya geçer: Protestan rahipler, felsefeciler ve kadın doktorları  "Eşkiya karısı Hedwig'in edebiyatta ilgi uyandırmasından bu yana ikinci bir Hedwig böyle maceralı bir parıltıyla toplum önüne çıkmamıştır  " Hedwig Dohm, Wistling adında bir eleştirmen tarafından Leipziger Tageblatt gazetesinde sert bir dille böyle eleştirilir ama, onun için daha iyi bir iltifat olamazdı  İlk iddialı yazısından bu yana o sadece "maceracı" değil, "radikal"dir de  Kendisi bunu şöyle görmektedir: "Radikal; köklü demektir ve kötülüğü kökünden halletmek isteyen mücadeleci kadınların en büyük irade ve uğraşıdır  " Hedwig Dohm'un bu andan itibaren "sorunları nasıl hallettiğine" bir örnek: Geçtiğimiz yüzyılın yetmişli yıllarında en "güncel tartışma konusu" kadınların yüksek öğrenim görmesidir  Kaygılı bilim adamlarının ilk derdi, en son araştırmalara göre beyin ağırlıkları erkeklere oranla daha az olan kadınlar için tıp tahsilinin özellikle zararlı olmasıdır  Hedwig Dohm bu konuyla ilgili olarak şunları söyler: "Bilim çevresindeki erkeklerin, kadının beyni adına istedikleri, kadının bilimsel öğrenim görmesinin engellenmesidir  Kadın beyninin korunması namına, her halükarda başarılı sonuçlar elde edilebilecek, aynı derecede haklı gerekçelere dayalı bir önerim var: "Karısına kötü davranan her erkek, kadının beyin gücünü zayıflatacağından sınır dışı edilsin  " Ve sonra "kadının beden yapısı" üzerine çok ilginç gözlemleri olan Theodor von Bischoff'u diline dolar, "Bay von Bischoff 'erkek kadından daha uzun bacaklı' diye belirtiyor, çok doğru  Bir sonuç çıkarmak isteyen herhalde erkeğin postacılığa kadından daha uygun olduğu sonucuna varır  Fakat kadının bu nedenden dolayı Yunanca ve Latince öğrenme yeteneği olmadığını söylemeye kalkmak mantıklı düşünmekten çok küstahlık olur  "'Kadının ses perdesi daha dar ve gırtlağı daha küçük' diye öğretiyor bize Bay von Bischoff  Buradaki gerçeği açıklamak gerekirse, yapılan düetlerde erkek tenor, kadın soprano ses verir  Fakat ses perdesi ile oy hakkı arasındaki ilişki bununla açıklanamaz bana göre  " Ayrıca, kadınların tıp öğrenimine karşı çıkan Profesör von Bischoff "kadınlara özgü duygusal zayıflık" tezini ortaya atmıştır  Hedwig Dohm'un ona sorusu şu olur: "Elinizi vicdanınıza koyun Bay von Bischoff, aşçı kadın çok severek yediğiniz yılan balığını kesmemekte dirense ve sizden duygusal zayıflığı dolayısıyla özür dilese ona ne yapardınız? Onun yerine rahatlıkla balık kesebilecek başka birini almak üzere, bu zayıflığı yüzünden aşçınızı işten çıkarmaz mıydınız?" Sonra kadınların şu malum sorunu: "âdet görme"  Kadınlar her dört haftada bir cinsiyetlerinin diyetini vermek zorunda oldukları için -Profesör Bischoff bunu kibarca başka türlü tanımlıyordu -onlardan erkeklerin meslek hayatına girmeleri beklenemezdi doğal olarak  "Peki -bu günlerde- kadın işçilerin ve hizmetçilerin çalışması neden korkunç ve onur kırıcı değil?" diyen Hedwig Dohm, bu kadınları çok iyi tanıyan ve sempati duyan von Bischoff'tan bilgi almak ister  Aşçısına ve çamaşırcısına "bu günlerinde" hep izin verdiğini tahmin etmektedir -yoksa izin vermiyor mudur? Her işveren, kadın işçisini bu 3-4 gün boyunca çalıştırmamakta direnip, ücretini de ödemedikçe; devlet tüm dul ve evlenmemiş kadınların bu süre içinde kazanabilecekleri parayı tazmin etmedikçe, konuyu açmamak en iyisidir  Kendi kendine çözümünü bulmaktadır zaten  " Hedwig Dohm'un bu sözleri, zamanının bilginlerinin özgüvenlerini nasıl sarstığına bir örnektir  Burada belirtilen tezleri Hedwig 1874'te Kadının Bilimsel Bağımsızlığı dergisine yazdığı sırada, Zürih'te bir Alman kadın tıp doktorasına hazırlanmaktadır: Franziska Tiburtius, iki yıl sonra Hedwig'in yaşadığı Berlin'de bir kız arkadaşı ile birlikte muayenehanesini açacaktır  Hedwig Dohm 1876'da (Dr  Franziska Tiburtius'un Berlin'e geldiği yıl) Kadın Doğası ve Hakları'nı yayınlar  Bu yazısında kadının seçim hakkının, kadınların tüm politik savaşımının hedefi olduğunu açıklar  Fikirlerini mükemmel şekilde kaleme alan bu kadın bunları konuşmacı olarak da savunmuş mudur? Hayır  Kadın sorunlarını ne kadar kökünden ele alırsa alsın, bu konularda sadece yazılı olarak fikirlerini açıklamak ister  Açık oturumlardan, toplantılardan, hele büyük insan topluluklarıyla karşılaşmaktan kaçınmaktadır  Büyükannesi "Mimchen" (torunu, Hedwig Dohm'a böyle hitap ederdi) ile bu konuda sık sık konuşan Hedda Korsch'un tahminine göre, "bu yönü ile mutlaka bazı taraftarlarını hayal kırıklığına uğratmıştı  " Hedwig Dohm Üzerine Anılar kitabında Hedda Korsch büyükannesinin niçin konuşma yerine yazmayı yeğleyen bir kadın olduğunu açıklamaya çalışır: "İleri sürdüğü tek neden çekingenliği idi  Hedwig Dohm biçimsel yapısında eksiklikler hissediyordu; gürültüye ve insan kalabalığına aşırı duyarlıydı  Bunlar karşısında kendisini yenik hissederdi  Kâğıt üstünde saldırgandı  Sohbet sırasında zaman zaman çok keskin ifadeler kullanırdı, ama saldırılarında hafif ya da ağır bir ironi, kendi kendisiyle alay, belirli bir teslimiyetçilik ve hınzırca bir espri anlayışı hiç eksik olmazdı  Kadın sorunlarını toplumda ön saflarda savunan kurumlara karşı büyük hayranlık duyar, desteklerdi  Fakat kendisi aralarına giremezdi  " Savaşıyordu, fakat herhangi bir "derneğe" ait olmaksızın  Bu, yapısında olmadığı için  Kadın hareketlerinde "eylemsel" etkinliği yoktu  Ama evde etkindir  Dört kızını da birer meslek sahibi olacak şekilde yetiştirir  Ve silahı olan kalemi hiç elinden bırakmaz  1902 yılında neredeyse yirmi yıllık dul ve yetmişine merdiven dayamış olan Hedwig'in en mükemmel kavga yazılarının derlemesi olan Anti Feministler piyasaya çıkar  Burada şöyle der, "Daha gururlu olun hanımlar! Durmadan aşağılanmanız karşısında nasıl olur da hâlâ başkaldırmazsınız  "Bugün de mi? Evet, hâlâ bugün de    "Cinsiyetlerin her yönüyle eşit olduğunu resmen beyan eden sosyalistler bile bu kadın özgürlüğüne sıcak bakmıyorlar    Bebel, kadın özgürlüğünü programına alan ilk kişidir  Marx, Engels, Lassalle için kadın sorunu diye bir şey yoktur  Ey hanımlar - Daha fazla gurur! Gururlu kişi hoşa gitmeyebilir, ama hor da görülemez  Yalnız eğilen boyunlara basar sözde efendinin ayağı  Bugün de büyük bir çoğunluk kadın hareketlerine başka türlü bakıyor ve bir erkek besleyici bulamayan dişi parazitleri toplumun sırtından indirmekten başka işe yaramayacağını düşünmüyor  Kadınların özgürlük bildirgesine karşı olan şakacı birinin slogan önerisi şöyledir: Tüm ülkelerin evde kalmış kızları, birleşin!' "Devrimler gül suyu ile yapılmaz  Fakat mutlaka kan dökmek de gerekmez  Zaman en iyi devrimcidir  Yalnız onun sağlam adımlarına yavaş yavaş ayak uydurun, ileriye doğru  Zamanlarını yaşayamamaları, yani zamanlarının ancak onlar gittikten sonra gelmesi, hep ilerisini düşünen devrimcilerin yaşadıkları en derin trajedidir  " Hedwig Dohm kadın hareketlerine karşı olan dört erkek tipi belirlemiştir ve bu dört kategori içinde antifeministleri tanımlar: Her türlü değişime tamamen karşı olan "geri kafalılar"  Sonra, yazarın da yaşamı boyunca tanık olduğu "erkek haklan savunucularımın birinden şöyle söz eder: içkisini henüz bitirmemiş biri, yılbaşı gecesi saat tam 12'de karısı "Yeni Yıl'ın Şerefine" diye bağırdığında onu tersleyerek "Burada gece yarısının ne zaman olacağına ben karar veririm!" der  Başka biri Hedwig Dohm'a, "günün birinde tavuk kızartmasını neşter ile dilimleyeceğinden korktuğu için" bir kadın doktorla kesinlikle evlenemeyeceğini söyler  Hedwig'in yanıtı: "Ona vejetaryen olmasını salık verdim  " Üçüncü kategori "aktif egoistlerdir  Bunlar kadını iş hayatında rakip olarak gördüklerinden, evdeki huzurlarının da kaçacağından korkanlardır  Hedwig Dohm, antifeministlerin dördüncü grubuna "centilmen müsveddeleri!" der  Bunlar "ha    demek öyle    anlıyorum" diye konuşan, anlayış dolu, yardımsever bir kavalye kisvesi altında zayıf cins dedikleri kadına hükmeden, sahte "beyefendi"lerdir  Hedwig Dohm 86 yaşına kadar yaşar  Kadınların yüksek öğrenim ve seçim haklarını elde ettiklerini görmüştür  Yazıları o zamanki kadın hareketlerinde büyük etki yapmış, esprisinden, hırçınlığından ve keskin zekâsından bugüne kadar hiçbir şey kaybetmemiştir  "Bir zamanlar kadınlar hakkında ne yazdıysam hepsini ruhumun en derinlerinde yaşadım," demiştir Hedwig Dohm bir keresinde, "bizzat yaşanmış gerçekler yadsınamaz  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarÇok önemli bir isim unutulmuş onu da koymak lazım   ROSA LUXEMBURG Rosa Luxemburg ve Clara ZetkinRosa Luxemburg, (5 Mart, 1871-15 Ocak, 1919) Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci  Hayatı 1871 yılının (bazı kaynaklara göre 1870) 5 Mart'ında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya'da doğdu  Daha genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve dönemin solcu gruplarında yer aldı  Sadece 18 yaşındayken içinde bulunduğu gruplar ve politik görüşü yüzünden İsviçre'ye kaçmak zorunda kaldı  1889'da Zürih Üniversitesi'ne girdi  Burada felsefe, tarih, politika, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü, hayatında büyük etki bırakacak isimlerle tanıştı  1890 yılında Bismarck'ın sosyal demokrasiyi yasaklayan kanunun lağvedilmesi ardından, sosyalist parlamentoya girdi  Parlamentoya giriş, dönemin sosyal demokratlarının devrimci uçtan uzaklaşmasına ve parlamentoda daha etkin olabilmek için çalışmasına neden oldu  Bu, Rosa Luxemburg'un da dahil olduğu devrimci görüş çizgisindekileri rahatsız etmekteydi  Bu sırada Zürih'te öğrenim görmeye devam eden Rosa 1898 yılında doktorasını tamamladı  Özgür bir Polonya için çalışmalarına devam etse de, onun kafasındaki tabloda Almanya, Avusturya ve Rusya'da devrim gerçekleştiği taktirde Polonya özgür olabilirdi  Bu tablo milliyetçi bir çizgi çizen Polonyalı sosyalist grupların ve Polonya Sosyalist Partisi'nin ondan daha da uzaklaşmasına neden oldu  Daha sonra bu görüşleri Rus sosyalist çevrelerle de ilişkisinin bozulmasına yol açacaktı  1898 yılında Gustav Lübeck ile evlenerek Berlin'e taşındı, Alman vatandaşlığı kazandı  SPD'nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu  1900 yılına gelindiğinde Luxemburg'un fikirleri tüm Avrupa'da sosyalist çevrelerde büyük yankı uyandırmakta, yazdığı makaleler ilgi görmekteydi  Özellikle Eduard Bernstein'in düşüncelerine getirdiği eleştiriler ile öne çıkıyordu  Alman militarizminin yükselen değer olması Luxemburg'u ziyadesiyle rahatsız ediyordu, bu konuda partiyle de ters düşmüştü  1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri nedeniyle üç kez hapse girdi  Aldığı hapis cezaları onu yıldırmadı, faaliyetlerine devam etti  SPD'nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı  Savaşın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar SPD'nin de milliyetçi eğilime yönelmesine neden oldu, ki bu Luxemburg'un fikirleri ile tamamen tezatlık oluşturuyordu bu sebeple partiyle olan tüm ilişkisini kesti  5 Ağustos 1914'de Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu  1 Ocak 1916'da grubun adı Spartaküs Birliği (Spartakistler - Almanca Spartakusbund) oldu  Grubun devlete karşıt tutumu yüzünden 28 Haziran 1916'da Luxemburg hapis cezasına çarptırıldı  Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı  Özellikle Rus devrimi üzerine yazdıkları ve Bolşeviklere getirdiği eleştiriler çarpıcıdır  1918 Kasım'ında Luxemburg hapisten çıktı  Faaliyetlerine devam etti ve Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Parti'sini kurdu  15 Ocak 1919'da Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Wilhelm Pieck, Freikorps tarafından tutuklandılar, Pieck kaçmayı başarırken Luxemburg ile Liebknecht yedikleri darbelerle bilinçlerini kaybettiler  Aynı gün, Luxemburg ölene kadar dövülmüş ve ölü vücudu nehre atılmış, Liebknecht de başından yediği kurşunlarla öldürülmüştü  Eserleri Gesammelte Werke ("Toplu Çalışmaları"), 5 cilt, Berlin 1970-1975   Gesammelte Briefe ("Toplu Mektupları"), 6 cilt, Berlin 1982-1997   Politische Schriften ("Politik Yazıları"), 3 cilt, Frankfurt am Main 1966   | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarEmmeline&Sylvia Pankhurst  PANKHURST'LER DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR 1857 Boşanma İngiltere'de yasal olarak kabul edilir  1864 Londra'da Karl Marx'ın katılımı ile 1  Enternasyonal kurulur  1893 Karl Hardie yeni kurulan bağımsız işçi partisi, "Independent Labour Party"nin başkanı olur  1894 Richard Pankhurst partiye üye olur  1902 Emmeline Pankhurst Manchester'de bağımsız işçi partisine yakınlığı olan ve seçmenlik haklarını parti programına sokmak isteyen WSPU'yu (Women's Social and Political Union / Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği) kurar  1905 Mevcut partilerin hiçbiri amaçlarını ciddiye almadığı için WSPU bağımsız bir seçim kampanyasına başlar  1906 Parlamentonun toplanması  Kadınların seçim hakları için şansları yoktur  Kadınların protesto toplantıları  Seçim toplantılarında kadınların ilk sabotaj eylemleri  1906 Baker Street ve Waterloo İstasyonu arasında Londra'nın ilk metrosu  1912 İşçi Partisi kongresinde kadın seçim hakları konusunda harekete geçme kararı alınır; ama hiçbir şey değişmez  1913 Yaklaşık 200 kadın haklan taraftan hapse girer  WSPU "eylemli propaganda" uygulayan bir yeraltı örgütü olmuştur  1928 "Equal Franchise Act" (Kadın ve erkeğin tüm yasalar karşısında eşit sayılması) ile birlikte, Emmeline Pankhurst'un öldüğü yıl, İngiliz kadınları genel seçmenlik haklarını elde ederler  "KADINLAR ÖZGÜR OLSALARDI KANUNLARI ÇİĞNEMEK ZORUNDA KALMAZLARDI!" Manchester'li küçük Emmeline Gouldon her gece annesinden kendisine bir masal okumasını rica eder  Çocukların hemen hemen hepsi yapar bunu, pek özel bir durum değildir  Ama bu küçük kıza okunanlar oldukça alışılmamış şeylerdir  Zencilerin köleliğine karşı sarsıcı bir kitap olan, Amerikalı Harriet Beecher tarafından yazılmış Tom Amca'nın Kulübesi, en yeni çok satan kitap olarak Emmeline'nin annesinin evinde bulunmaktadır  Emmeline yaşamı boyunca bu akşam okumalarını anımsayacaktır  "Kölelik" ve "Özgürlüğe kavuşmak" kavramları daha çocukken kafasına yer etmiştir  Hem annesiyle hem de babasıyla bu konularda tartışabilmektedir  Çocukların en büyüğüdür  Ondan sonra beş erkek, beş de kız kardeşi gelir dünyaya  Anne ve babası, bugün bizim tüm çağdaş sorunlara karşı açık fikirli diyebileceğimiz insanlardır  1865'te İngiltere'de kadınların seçme hakkı için ilk cemiyet kurulduğundan beri, Emmeline'nin annesi düzenli olarak "Womeris Snffrage Journal" (Kadınların Oy Hakkı Dergisi)'ni alır  Emmeline'in babası, kadınlara oy haklarının verilmesi için kararlılıkla savaşan Richard Pankhurst ile arkadaştır  Ayrıca en büyük kızı Emmeline'i her şeyden çok sevmektedir  Buna rağmen Emmeline bir gün uyur gibi yaptığı sırada, babasının yatağı üzerine eğilip dertli dertli "Ne yazık ki, erkek olarak gelmedin dünyaya," dediğine tanık olur  Emmeline o anda yataktan fırlayıp babasına hiç de erkek olmak istemediğini söylemeyi çok arzular  Fakat uyku rolüne devam eder  Daha sonraları bu anısını yorumlarken "Erkeklerin kendilerini ne kadar üstün gördüklerini ve kadınların da bu inancı desteklediklerini ilk kez o zaman anladım," der  On dört yaşındayken, Emmeline, Manchester'de kadınların oy hakkı konulu bir toplantıya katılır  Annesi onu yanına almıştır  "Kadınların oy hakkına inanmış biri olarak geri döndüm," diye anlatır bunu  "Suffragette" kavramı bir zamanlar alaya alındığı, hatta küfür olarak kullanıldığı için böyle bir şey genç Emmeline'in aklının ucundan bile geçmezdi    Kadınlar için oy hakkı "mutlak bir gereksinim, salt erkekler tarafından yapılmış yasaların değiştirilmesinin tek yolu" idi  Suffragetteler bunları savunuyordu  Bunun neresi alay konusuydu? Emmeline on beş yaşındayken Paris'te Ecole Normale adlı, kızların kimya ve diğer fen bilimleri dallarında bile ders gördükleri çok ileri düzeyde bir okula gönderilir  On sekiz yaşında eve geri döner  Otobiyografisinde, bir meslek edinmeyi düşünüp düşünmediğinden söz etmez  Fakat, izleyen yıllarda, popüler olmayan kadın hakları hareketine katkıda bulunmaktan vazgeçmeyen Dr  Richard Pankhurst ile birlikte çok çalıştığından bahseder  Richard'ın seçim sloganı şöyledir: "Coşkusuz yaşamın değeri yoktur  " Dr  Richard Pankhurst ile İ879'da evlendiğinde, bunun (Richard'ın deyişiyle) "ev işleri makinesinden başka bir şey olmayacağı bir evliliğe benzemeyeceğini bilir  Richard ona daha 1792'de "Kadın haklarının savunması"nı talep eden Mary Wollstonecraft'ın yazılarını verir okuması için  Üçü kız, biri erkek dört çocuk büyüten Emmeline Pankhurst şöyle yazar: "Ev işleriyle çocukların beni yutmalarına izin vermedim  Ama aile yaşantım bu kusurlu dünyada mümkün olabilecek en ideal yaşantıydı  Suffragettelerin tatmin olmayan duygulan ile ne yapacaklarını bilmeyen kadınlar olduklarını ve bu yüzden de hayal kırıklığı ve öfkeyle davrandıkları konusundaki esprileri duydum  Herhalde tek bir Suffragette için bile bu doğru değildir, hele benim için asla  " Suffragetteler, her şeyden önce devlet isteklerini ciddiye almadığı için hayal kırıklığı ve öfke içindedirler  Her seçim reformunda atlatılmışlardır  1889'da yeni bir grup oluşur: The Women's Franchise League (Kadınların Oy Hakkı Birliği)  Emmeline Pankhurst önderliğindeki bu kadınlar, oy hakkı hareketinin ilk öncüleri olarak daha radikal araçlarla savaşmak istemektedirler: "Başka iplerin çekilmesi gerekiyor  " Richard Pankhurst karısını destekler  Karı-koca Pankhurstler 19  yüzyılın sonlarında diğer birçok orta sınıf radikal gibi sosyalistlere katılırlar  1894'te Bağımsız İşçi Partisi'ne girerler  Pankhurst'ların kızları, özellikle daha büyük olan Christabel ve Sylvia annelerinin tüm politik etkinliklerine katılırlar  Sylvia bir toplantı için hazırlık çalışmalarına yardım etmelerine izin verildiğinde ne kadar gururlandıklarını anlatır: İskemleleri dizmek, pankart ve afişleri boyamak, el ilanlarını dağıtmak, konuklara yiyecek bir şeyler temin etmek; bunlar daha küçük yaştayken onların sorumluluğudur  Richard Pankhurst öldüğünde Sylvia (15 yaşında) sürekli annesinin yanında kalmaya ve onunla birlikte mücadele etmeye karar verir  Çeşitli siyasi görüşler nedeniyle kesin kopma noktasına gelininceye kadar da yıllarca yapar bunu  Fakat hâlâ Emmeline Pankhurst ve kızları fikir ayrılığı olmaksızın müşterek bir amaç için çalışmaktadırlar  1903'te Bağımsız İşçi Partisi'nden küçük bir kadın grubu Emmeline Pankhurst'un evinde toplanır ve yeni bir birlik kurma kararı alırlar: Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği; kısa adıyla (WSPU), İngiltere'nin ilk militan feminist hareketidir  1902 yazında Amerikalı kadınların oy hakkı için mücadele eden cesur kadın, Susan B  Anthony Manchester'da konuk olmasaydı, kadınlar daha uzun süre politikacıların boş sözleriyle teselli bulurlardı  Susan B  Anthony daha yirmi yıl önce ABD'de seçimlere katılmış ve yasaları çiğnediği için tutuklanmıştı  Buna rağmen bir sonraki seçimlerde de yasaya karşı gelir  Pankhurst'un kızları bu kadına hayran kalırlar  "Artık kaybedecek zamanımız yok," der Christabel annesine, "şimdi eyleme geçmek zorundayız!" WSPU, daha uygunu ve daha kolayı düşünülemeyecek bir sloganla işe koyulur: "Votes for Women!" (Kadınlar için oy hakkı!) WSPU üyeleri bu sloganı istesin istemesin herkesin kafasına sokacaktır  Kadınların on yıllardır edindikleri deneyim, edepli dilekçelerle hiçbir yere varamayacaklarını göstermektedir  O halde dilekçe yerine eylem gerekir: Seçim toplantılarında ortaya çıkıp erkeklerin kulağa hoş gelen boş konuşmalarını sloganlarıyla kesmeye başlarlar  Erkekler için kutsal sayılan bir golf alanının çimenlerini asitle yakarak sloganlarını yazarlar  Konuşmacı kürsüsünün altına saklanır, en uygun anda ortaya çıkıp isteklerini yüksek sesle bağırırlar  WSPU'nun saldırıları karşısında erkeklerin kutsal ayrıcalıklarının hiçbiri artık güvencede değildir  Kadınlar hapis cezası alacaklarını bilmektedirler  Deliğe tıkılacak ilk eylemcilerden biri de Christabel Pankhurst'tur  Aslında hapis cezası yerine para cezası vererek bundan kurtulabilir  Fakat Christabel annesinin bu önerisini reddeder  "Onun kırılmaz cesareti beni çok etkiledi," der Emmeline Pankhurst  Sylvia Pankhurst hapse girmek zorunda kalınca, tanıştığı diğer tutuklu kadınlar hakkında şiirler yazar  "Söz hakkımız olmayan bir devletin kurbanlarıyız," saptamasında bulunur  Gerçekten de yüzyılımızın başlarında olup bitenleri iyice anlamak gerekir: Erkekler kadınları sorguya çekiyorlardı  Erkekler kadınları yargılıyorlardı  Ama, yasamada kadınların hiçbir katılımı yoktu  "Kadınlar özgür olsalar, kanunları çiğnemek zorunda kalmazlar!" Emmeline Pankhurst bunu durmadan vurgular  1908'de kendisi de ilk kez hapis cezasına çarptırılır  Onun suçu, diğer kadınlarla birlikte "Avam Kamarası'na yürürlerken kurala uygun olarak, kaz adımı diğerlerinin arkasından tek sıra halinde yürüyememesidir  Aslında Emmeline ayak bileklerinden biri şiş olduğundan iki kadın ona destek olmuştur  Fakat bu "yasaya karşı gelmektir"  Ayrıca son derece hayret verici bir şekilde kadınların sokaklarda çirkin sözler haykırarak yürüdükleri, polislerin miğferlerine vurdukları söylenir  Emmeline gerçeği açıklamak istediğinde derhal sözü kesilir: Emmeline Pankhurst için 6 hafta hapis cezası  Ve 1908 yazında tekrar 3 ay  Bu kez, kocaman pankartlarla Avam Kamarası'nı işgal çağrısında bulunduğu için  Sonraki yıllarda kadınlar kendilerini kabul ettirebilmek için daha kararlı yöntemlere başvururlar  "Haksızlığa karşı öfkelenmek, en yüce ahlaktır" sloganı altında, kadının savunmasızlığına karşı savaş açarlar ve tarihte erkeklerin yeni hakları hiçbir zaman kuvvet kullanmadan elde edemediklerini hatırlatırlar  "Bu bir hareket olmaktan çıktı, kasırgaya dönüştü," diye yazar Daily News gazetesi  Sylvia Pankhurst taşlarla vitrin camlarını indiren ilk kadınlardandır  Hapishanede açlık grevine girer  "Hücremde tek basımayken pencereye tırmanıp bağırdım: 'Burada başka Suffragette var mı?' Hiç cevap yok  Tutukluların yaptığı gibi duvarlara vurdum  Gene cevap yok  Demek ki yandaşlarım hapishanenin başka bir kısmına nakledilmişlerdi  Onlara mücadelelerinde yardım etmek için yakınımda olmalarını çok istiyordum," diye anlatır  İyi yemekler, tavuk ve meyve getirirler  Yemekleri iskemlesini önüne çektiği masanın altında saklar  Çünkü geceleri yarı uykuda -zayıflığa kapılıp- açlık grevini bozmaktan korkmaktadır  Yemek borusuna lastik hortum sokularak zorla beslenir  Beyhude direndiği, ıstırap dolu bir yöntem  Doktorun, harika bir savaşçı dediğini duyan Sylvia şöyle der, "Bu cümlenin beni ne kadar rahatlattığını herhalde hiç fark etmemiştir    " 18 Kasım 1910, İngiltere'de kadın mücadelesinin tarihine "Kara Cuma" olarak geçer  O gün kadınlar "9  Kadınlar Parlamentosu"nun ilk oturumunu yapmak isterler  "Eşi görülmemiş vahşet" sahneleri yaşanır  Votes For Women (Kadınlara Oy Hakkı) dergisi için yazdığı bir röportajda Sylvia Pankhurst olayı böyle betimler  Kadınlar, gözlerinin önünde polisler tarafından yere atılıp tekmelenmektedir  115 kadın ve 2 erkeğin bu "Kara Cuma"da tutuklandığım söyler  4 Haziran 1913'te WSPU militanlarından olan Emily Wilding Davinson, büyük at yarışında kendisini kralın atının önüne atar  Öyle kötü yaralanır ki, dört gün sonra ölür  Hareket ilk şehidini vermiştir  "Hayatını feda ederse insanları harekete geçireceğinden emindi," der Sylvia Pankhurst  "Elbisesinin içine bizim renklerimizi (erguvan, beyaz, yeşil) dikmişti  " Sylvia, Daily Mail'de yayınlanmak üzere bu kadının anısına bir yazı hazırlar  Yazı yayınlanmaz    Birinci Dünya Savaşı İngiltere'deki feminist örgütleri dağıtır  Emmeline ve Christabel Pankhurst savaş yanlışıdırlar  Bunun üzerine Sylvia'nın da bulunduğu bir grup WSPU'dan ayrılır  "Bu kapitalist savaşı" kınamaktadır  Kadın hareketini sosyalizm ve işçi hareketiyle birleştirmeye çalışır  Kendi gazetesini - The Dreadnought- çıkarır  İngilizcede "savaş gemisi" veya "korkusuz insan" şeklinde çift anlamlı bir başlık taşıyan bu gazetede, kadının savaş dönemindeki çalışma koşulları hakkında haberler yayınlar ve evde çalışanların daha iyi ücret almaları için uğraşır  İngiltere'nin ilk Montessori çocuk yuvalarında çalışır  Emmeline ve Christabel Pankhurst ve taraftarları ise sivil giysili erkeklere "korkaklar" diye söven ve kadınları cephane fabrikalarında çalışmaya çağıran kadınlar grubuna katılırlar  Anne ve kız arasındaki kopma artık kesindir  Savaş sonunda da bir değişiklik olmaz  Emmeline kendi geleceğini çalışmaya başladığı muhafazakâr partide; Sylvia, devrimci sosyalizmde görmektedir  Hatta 1916'da Britannia dergisinde (savaş sırasında bir zamanların The Suffragette dergisi bu ad altında yayına devam etmiştir) bir haber yayınlanır: "Şu sıralarda Birleşik Devletlerde bulunan Mrs  Pankhurst, Trafalgar meydanında bir gösteri yapıldığını henüz öğrendi  Bize şu telgrafı gönderdi: Sylvia'nın bu milliyetçiliğe aykırı ahmakça tavrını esefle kınıyorum  Ne yazık ki adımı kullanmasını ona yasaklayamam  Lütfen bunu yayınlayınız!" Emmeline Pankhurst'un burada sözünü ettiği "askerlik görevi"ne karşı yapılan bir gösteridir  "Tutkusuz bir yaşamın değeri yoktur  " Hem Emmeline hem de kızı Sylvia Pankhurst, Richard Pankhurst'un bu seçim sloganına göre yaşarlar  Yollarının birbirinden ayrılması, insanlık hakları uğruna savaşımlarında gösterdikleri katılımcılığın ve yürekliliğin değerini azaltmaz  İkisi de hayattayken ortak bir başarıyı kutlarlar: 1928'de, İngiltere'de kadınlar için Genel Seçim Hakkı yürürlüğe girer! Suffragettelerin çağdaşlarından, Alman kadın hakları savaşçısı Kathe Schirmacher, 1913'te savaşın en civcivli olduğu sırada bu hareketin Almanca belgeselini yayınlar: Die Suffragettes  Daha o zaman şu açıklamada bulunur: "Suffragettelerin çığır açan işlevleri şunlardır: Adalet için sadece bağırmanın yeterli olmadığını, aksine adaleti, gerekirse kuvvet kullanarak, hukuka dönüştürmek için güç sahibi olmak gerektiğini anlamışlardı  Haklı davalarını zorla kazanmak için kadınların ilk büyük, örgütlü, modern denemesidir Suffragettelerin savaşı  " Haklarını iyilikle elde edemeyen kadınların bir kenara çekilmekten, teslimiyetten, boyunduruk altına girmekten başka yapacak bir şeyleri gerçekten yok muydu? Var, diyordu Suffragetteler, o zaman harekete geçeriz  Böyle baş eğmektense ölümü yeğleriz  Suffragettelerin savaşı çok zordur  Çünkü tüm dünyaya karşı, bağnaz bir dünyanın kurallarına ve ilkelerine karşı verilen bir savaştır  Kadın cinsiyetinin üstüne atılmış çelik ağı parçalamak gerekir  Kadınlara uysallığın birinci erdem olduğunu öğretmekse çok akıllıcadır  Onları savunmasız yapan da buydu zaten  Votes For Women (WSPU'nun dernek organı): "Erkekler bize bir konuda şans tanıdılar, bize savaşma aşkını verdiler  Kadınlar savaşamaz, diyorlar    Şimdi Downing Street'teki meydan savaşımıza katılan herkes bu kavgada güçlendiren, yücelten bir şey olduğunu bilmektedir  Ve anaların da özgürlük savaşına katılmalarının, bir toplum için iyi olduğuna inanıyorum  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #12 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarFranziska Tiburtius  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1843-1927) 1849 Elizabeth Blackwell Birleşik Devletler'in ilk kadın doktoru olur  1864 Zürih Üniversitesi Petersburg'dan gelen bazı hanımların tıp öğrenimi görmelerine izin verir  1867 Zürih'te, ilk kez bir kadına tıp doktoru diploması verilir: Rus Nataşa Suslova  1872 Alman anatomi profesörü von Bischoff, kadınların ruhsal ve bedensel yeteneklerinin tıp tahsiline uygun olmadığını söyler  1873 Leipzig Üniversitesi'nde "misafir" kadın öğrenci Rus Johanna von Evreniov, Doktor unvanı alır  1876 Anna Oliver ABD'nin ilk (diplomalı) teologu olur  1888 Alman Kadınlar Derneği mevcut üniversitelerde kadınların tıp tahsili görmeleri için başvuruda bulunur  Boşuna  1908 Prusya'daki okul reformu kadınlara akademik öğrenim hakkı verir  1909 Berlin Üniversitesi resmen kadınlara açılır  1933'e kadar 10  595 kadın Alman üniversitelerinde doktoralarını yaparlar  1933 "Okullar ve yüksekokullarda öğrenci fazlalığına karşı Reich yasası" yürürlüğe girer: Artık kız öğrencilerin sayısı tüm öğrencilerin yüzde onunu geçmeyecektir  "MUTLAK KARANLIĞA BİR ATLAYIŞ    " 1871 Ekim'inde Zürih  Her yeni sömestr başlangıcında olduğu gibi İsviçre'nin bu üniversite kentinde caddeler ve sokaklar ev arayan öğrencilerle dolup taşmaktadır  Üniversite semtindeki hemen hemen her evde "Kiralık Oda" levhası asılıdır  O halde uygun bir oda bulmak zor olmasa gerektir  Ancak    Üzerinde seyahat giysileriyle genç kadın hangi kapıyı çalsa her defasında "Kiraya veriyoruz ama yalnız erkeklere, kusura bakmayın," sözlerini duyar  "Nasıl bir kadın ola ki bu?" anlamında kuşkulu bir bakışla, kapı yüzüne kapatılır  Üst üste! Genç kadın Franziska Tiburtius adlı, 28 yaşında bir öğretmendir  İstediği şeyse alışılmışın çok dışında olarak değerlendirilir: Zürih Üniversitesi'nde öğrenim görüp doktor olmak  Bir kadın doktor! Olacak şey değil! 1744'te Ouedlinburg'lu bir Protestan papazın karısı olan Dorothea Erxleben, Prusya Kralı'nın izniyle Halle Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirerek doktorluk unvanını almış olsa da, bu unutulup gitmiştir  Bilimdeki son bulgulara göre kadınların beyni erkeklerinkinden küçüktür  Demek ki böylesi bir öğrenime uygun değillerdir  Eğer amfilere girerlerse sınıfın bilimsel düzeyini düşüreceklerdir  Özellikle tıpta telafisi bir daha mümkün olmayacak zararlara yol açacaklardır: "Doktorluk mesleğinin, ancak kadın cinsinden çıkması mümkün olan yeteneksiz, cahil kadın zanaatkarlarla tıka basa doldurulması, doktorluk ilmi ve sanatının ilerlemesini frenleyecektir  " Anatomi Profesörü Theodor von Bischoff kadın doktorlara karşı böyle savaş verir  "Devletin sağlık düzeninin" tehlikede olduğunu görmekte, kızların erkeklerle tahsil görmeleri halinde tüm "kadınsal inceliklerin utanmazca feda edileceğinden", "terbiye ve iyi ahlak kurallarının" çiğneneceğinden korkmaktadır  Geleceğin tıp öğrencisi Franziska Tiburtius'un bekâr bir genç kadın olan Kögi'nin Hintergasse No: 3'teki evinde nihayet bir oda buluncaya kadar ayaklarına kara su inmesine şaşmamak gerekir  Nasıl olmuş da erkeklere özgü bir meslek seçmiştir? Küçük Fanny (çocukluk adıyla) Rügen adasındaki bir çiftlikte dokuz kardeşin en küçüğü olarak yetişir  Daha dört yaşında, büyükler okula giderken arkalarından koşmaya çalışan canlı bir kızdı  Altı yaşında iken oturma odasında ortalıkta sahipsiz duran kitapları gizlice okurdu  Monte Kristo en sevdiği kitaptı o zamanlar  Geleceğe dönük planları; içinde yığınla elmas, inci, yakut bulunan bir mağara keşfetmekti  On iki yaşında sevimli bir ergenden çok, bir fasulye sırığını andırır  Yaşam anılarında, "Yaşlı tanıdıklardan, her karşılaşmamızda, Takat nasıl gelişmişsin böyle!' lafını duymak çok rahatsız ediyordu beni  Tüm uzuvlarım çok büyüktü ve aşırı rahatsızlık veriyordu  Beceriksiz biriymişim gibi geliyordu bana  Böylece çok hantal ve herhalde sevimsiz bir hale geldim  Hiç kimse iç dünyamda neler hissettiğimi anlamadığı gibi, ben de sözcüklerle ifade edemiyordum kendimi  O zamanlar eğitimde esas, genç kızların her şeyden önce alçakgönüllü, saygılı, iddiasız olmalarıydı  Belki de annem bu konuda tüm iyi niyetiyle işin dozunu biraz fazla kaçırmıştı," diye anlatır  On altı yaşında okulu bırakır, bir yıl evde oturarak ev işleri ve ekonomisini öğrenir  Fakat bir yıl sonra kendisini eve bağlayacak hiçbir şey kalmamıştır  "Bir gemi gibiydim," diye anlatır kendini; "demir almaya hazır, açıklara ve dünyaya götürecek güçlü rüzgârın çıkmasını bekleyen bir yelkenli!" On yedi yaşında dünyaya açılmak isteyen Franziska Tiburtius'u bekleyen olanaklar nelerdi peki? Burjuva bir kız için açık olan tek meslek özel öğretmenliktir  O da bu mesleği dener  Bir akrabasının aracılığı ile Vorpommern'de bir baronun altı çocuğuna mürebbiyelik yapmaya başlar  Sonra İngiltere'deki bir rahibin dört kızına ders verir  Bu meslekte mutsuz değildir, ama asıl mesele de bu değildir  En sevdiği erkek kardeşinin vaktiyle verdiği bir öğüt durmadan aklına gelir, "Sen aslında doktor olmalıydın  Buna yeteneğin var  " Hâlâ tereddüt içindedir ve huzursuzdur  Kardeşi 1871 savaşında tifoya yakalanıp hastalandığında ona bakmak için İngiltere'ye geri döner  Bu zaman içinde iki kardeş Franziska'nın mesleki geleceği üzerine uzun sohbetler yaparlar  En sonunda inanılmayacak hayaller gerçek olur  Kendisi de doktor olan erkek kardeşi, Franziska'nın Zürih'teki üniversitede yer bulmasına yardımcı olur  Alman üniversitelerinde kadınların zaten hiç şansı yoktur  Buna karşılık Zürih'te 1864 yılından beri "birkaç hanımın" tıp tahsili yap masına izin verilmiştir  Franziska 1871'de Zürih'e geldiğinde, biri Rus, biri İngiliz olan iki hanım, doktor unvanını elde etmişlerdir bile  İnsanı cesaretlendiren iki örnek  "Benim için, mutlak karanlığa yapılan bir atlayıştı bu," der Franziska  Annesi ve erkek kardeşinin dışında hiç kimse planlarını öğrenmemelidir, "Eğer anatomi ve tıp derslerine girdiğim herkesçe bilinseydi, eski mesleğimin kapıları hepten yüzüme kapanırdı  Hangi ana-baba kızlarını kadavra salonunda kadavra kesmiş ve tıp derslerinde bulunmuş özgür düşünceli bir kadına teslim ederdi acaba? Bunun sözü bile edilmezdi!" Bu andan itibaren "özgür düşünceli bir kadın" olarak bilinen Franziska, erkek öğrencilere de ecinnili olarak görülür doğal olarak  Tahsil gören kadınların hepsi çirkindi, göğüsleri yoktu, gözlük takıyorlardı ve saçları kısa kesilmişti  Ayrıca durmadan sigara içiyorlardı  En azından o zamanın karikatürlerinde ve Zürih'teki dini karnaval geçitlerinde böyle betimleniyorlardı  Bu "kadın olmayan" tiplerden uzak durulmalıydı  Franziska Tiburtius kadavra salonuna ilk girdiğinde büyük bir şamata, ıslık ve yuhalarla karşılanır  Bunun arkasından öfkeli erkek öğrenciler özellikle "nükteli" bir oyun daha oynarlar  Franziska ve diğer "uzun eteklileri" büyük salonun yanındaki bir odaya kapatırlar  Genç bayanlar buna rağmen cesaretlerini yitirmezler  Franziska'nın sloganı "Soğukkanlılığınızı koruyun!" olur  Başlangıçta hiç de hoş bulmadığı işleri kılı kıpırdamadan yapmaya başlar, "Islak, soğuk bir kurbağayı tutup, kafasını elim titremeden kesmek kolay değildi  Fakat oldu! Başaramasaydım erkek öğrenciler kimbilir nasıl sevinirlerdi!" Tabii ki tıp öğrenimi gören bir kız olarak ilerlemek için sadece soğukkanlı olmak yetmiyordu  Franziska Tiburtius birçok alanda gerekli önbilgilere sahip değildi  Erkek öğrenci arkadaşları gibi lise diploması yoktu  Bu nedenle örneğin Latince, matematik bilgileri eksikti  Bu konularda özel ders ricasında bulunduğu profesör, "Hayret bir şey!" der  Onu daha çok hayrete düşürense, kız öğrencisinin öğretilenleri anlamasıdır  En sonunda, Franziska'nın da öğrenimi sırasında sık sık duyduğu şu veciz sözle kendisini teselli eder: "Bu tür kadınların öğrenim görmekten başka yapacak işleri yok herhalde!" Franziska Tiburtius bu zaman içinde kötü bir ikilem içine düşmüş olmalı  Bir yandan, tahsilini bitirmesi onun için son derece önemlidir  Öte yandan da "özgür düşünceli bir kadın" olarak hiçbir şekilde kendisini gülünç duruma düşürmek istemez  Bu konularda ne kadar zorlandığı ailesine yazdığı mektuplardan anlaşılmaktadır  Örneğin davet edildiği bir "çay toplantısı"nı şöyle anlatır: "Öğrenim görmenin zor olup olmadığı, fazla gelip gelmediği vs  gibi sorular sorulunca üstü kapalı bir şekilde bizim de diğer insanlar gibi olduğumuzu söylemeyi ne denli garipsediğimi anlayabiliyor musunuz? Şimdi tıp öğrenciliğimi çok tabii buluyorum; yemek kitabı okur gibi konuşmamı da çok komik bulmuş olduğumu, bunda biraz muziplik de olsa, anlıyorum  Saçlarım kısa olmadığı, oldukça iyi giyindiğim için kimse beni öğrenci yerine koymuyor  Sonunda piyano çalmam istendi, ısrar üzerine en basit Chopin valslerinden birini çalmayı göze aldım  Parmaklarım tembelleşmiş olduğu halde oldukça iyi çaldım  " Ayrıca Franziska Tiburtius'un tedavi etmek zorunda kaldığı ilk hastalar, bir kadının onları tedavi etmesini çok doğal karşılarlar ayrıca  "Merhaba Doktor Hanım!" diye selamlanır evlerine girdiğinde  Rüya kenti Zürih, o yıllarda bir fabrika kentine dönüşmüştür  Mekanik dokuma tezgâhlarının icadından beri sayısız aile ev endüstrisi ile geçinmektedir  Çoğunlukla da berbat koşullar altında yaşamaktadırlar  Franziska burada ilk muayene deneyimini edinir  İnsanların kendisine güvendiklerini hissetmektedir  Kendine özgü hızıyla, kendi kendine İsviçre Almancasını öğrenir  "Bizim Kuzey'de konuşulan okul Almancası buradaki insanlar için bir yabancı dil," der eve yazdığında, "ve biri bana derdini anlatacaksa, kendi dilini konuşmak mecburiyetinde  " Almanya'da bir işçi semtinde muayenehane açma kararı herhalde o zamanlar kafasında olgunlaşmış olmalı  "Benim yeteneğim pratik alanda," der  Bunu da sık sık gittiği annesinin evinde yaşar  Korktuğu gibi kimse kendisiyle alay etmez  "Doktor Hanım" yine dönmüş, derler alay etmek yerine  Sonra uzaktan yakından gelerek, dertlerini anlatırlar  Teşekkür olarak da ya bir sepet yumurta getirirler ya da gizlice evinin önündeki bahçeye bir gül dikerler    Franziska Tiburtius Zürih'te sınavlarını "pekiyi" dereceyle verir  Ardından Dresden'de gönüllü doktor olarak çalışır  Kendi muayenehanesini açma rüyasını engelleyense, Alman meslek yasası hükümlerine göre, Almanya'da denenmemiş doktorların sahte doktorlarla eşdeğer olmalarıdır  Yani gördüğü eğitim kabul edilmez  Tüm gerekli sınavları Almanya'da tekrarlamaya hazır olduğunu açıklar  Yetkili merci olan şansölye (Başbakanlık) makamı, son derece nazik ve aynı zamanda üzgün bir tavırla bunun mümkün olmadığını söyler  Yani her şey boşuna mıdır? Yoksa mücadeleye devam etmesi mi gerekir? "Hiçbir zaman savaşmakta olduğumun bilincine bu kadar varmamıştım," der sonraları bu dönemi anımsadığında, "Önceleri sadece gerektiği kadarını yapmak zorunda olduğumu sanıyordum  " Tekrar işe koyulur: Devlet tıp imtihanına giremediğine göre hiç olmazsa ebelik sınavına da mı giremezdi? Uzun zaman ebelik öğrencilerine ders vermesine rağmen bu da reddedilir  "Evet, bakınız," dendiğini duyar; "çok büyük bir haksızlığa uğradınız  Otuz yıl erken doğmuşsunuz  Yazık  Daima ortadan gidin, akıntıya karşı kürek çekmeyin ve bırakın akıntı sizi taşısın!" "Ve böylece, üzerinde adım ve doktorluk unvanım yazılı tabelayı kapıya asıp halkın bunu nasıl kabul edeceğini sessizce beklemekten başka çıkar yolum kalmadı," diyecektir Franziska sonraları  Ayrıca bu tehlikeli girişimde yalnız değildir  Kendisiyle birlikte Zürih'te tıp öğrenimi yapmış olan öteki Alman kadın Emilie Lehmus da onunla birlikte muayenehane açmak ister  Bu ilk kadın doktorlar, birlikte tüm tehlikelere daha iyi göğüs gereceklerini anlamışlardır  Ve bir şey daha vardır: Erkek meslektaşlarından destek bekleyemezler  Bunun için de birbirlerini kollamaları gerekir  Hedefleri Berlin'deki bir işçi semtinde poliklinik açmaktır  Franziska Tiburtius burada da sloganına sadık kalır: "Daima öncelikle gerekli olanı yap  " Yani bu durumda önce uygun yer bulmalıdır  En çok sevdiği erkek kardeşinin karısı Henriette Tiburtius yardımına koşar  Amerika'da öğrenim görmüş olan Henriette, diş doktoru olarak çalışmaktadır  Doğal olarak, onun da tam olarak yeterliliği yoktur  Kendisine tedaviye gelenler sadece kadınlar ve çocuklardır  Ta ki zengin bir fabrikatör, şiddetli ağrılardan yakınarak yolunu şaşırıp onun muayenehanesine girinceye kadar  Hikâyenin devamını Franziska Tiburtius anlatıyor: "Beyefendi geldiğinde çok kibarca karşılandı  Bayan Henry konuşmayı, kendisi istemiyormuş gibi çaktırmadan, asıl istediği yola ustalıkla yönlendirmesini bildi ve beyefendi ağzında tükürük hortumu, lastik tamponlarla, onun ellerinin altında zaten konuşacak ve yanıt verecek durumda olamadan otururken, tasarı kendisine açıklandı; o semtin kadınlarının böyle bir tesisten ne kadar iyi yararlanabilecekleri ve kendisinin ne büyük kazançlar sağlayabileceği anlatıldı    Bu ikna edici konuşmanın sonucu olarak evlerinden birinin giriş katında, avluya bakan yarı karanlık dairenin poliklinik olarak kullanıma hazır olduğunu söyledi adam! Uzun yıllar boyu bu yeri bize tahsis etti  " Her iki kadın doktor, hastalardan masrafları karşılığı on fenik alırlar  Bu mütevazı muayenehane daha sonra ilk "Kadın Doktorlar" polikliniğine dönüşür  Basın için bu girişim tümüyle "büyük gırgır" konusudur  Dr  Tiburtius ve Dr  Lehmus Berlin'de daha tam olarak tanınmamış olduklarından, mizah dergilerine gün doğar  Kladderedatsch dergisi iki kadın doktoru, ikisi de tabii aynı hastaya âşık olan ve birbirlerine düşman kesilen Dr  Romulus ve Dr  Remus olarak karikatürize eder  Franziska'nın bu karikatüre tepkisi "Enfes bir reklam" demek olur  Ardından da yayınevi sahibiyle tanışır ve ondan kendisini ileride rahat bırakması için söz vermesini ister  Adam sözünde durur! "Doktorluk unvanının haksız kullanımı" ile suçlandığında öğrenciyken olduğu gibi soğukkanlı davranır  O andan itibaren kendisine "Zürih Üniversitesi Tıp Doktoru" adını verir  Farkında olmadan başarılı olmuştur  Çünkü hastaları onu kutlayarak "Mutlaka özel bir yanınız olmalı  Baksanıza ne uzun bir unvanınız var!" derler  Fakat bir şeyi unutmamak gerek: Erkek kardeşinin yardımı olmasa Franziska Tiburtius birçok sorunun üstesinden gelemezdi  Resmi işlemlerin halledilmesinde kardeşi hep onun yanında yer alır  Çünkü resmi daireler ve erkek meslektaşları kadın doktorlara her konuda mümkün olduğu kadar eziyet etmeye çalışırlar  Franziska'nın özel yaşamında da erkek kardeşi çok önemlidir  Yirmi beş yılı aşkın bir süre erkek kardeşi ve onun karısıyla birlikte aynı evde yaşar  "Kardeşim ve yengemle birlikte yaşamam ve onların dost çevresine girmem benim için çok faydalıydı," der; "Böylece iç huzuruna da kavuşmuş oldum  " Fakat bir keresinde çıldıracak gibi olur  Kansere yakalanmış, tedavisi imkânsız bir kadın hastaya bakmaktadır  İkinci bir (erkek) doktorun onun teşhisini onaylaması gerekir  Fakat adam "vaka"ya şöyle üstünkörü baktıktan sonra genç doktoru yan odaya çekerek, "Uğraşmayın, kadın fazla yaşamaz  Fakat söylesenize, niçin evlenmediniz siz?" der  Franziska Tiburtius neredeyse 20 yıl boyunca ilk Alman kadın doktor olarak büyük başarıyla çalıştıktan sonra, kadınlar Alman üniversitelerinin hepsine dersleri dinlemek üzere konuk öğrenci olarak kabul edilirler  Dört yıl sonra, 1898'dc nihayet kadınlara devlet bitirme sınavına katılma hakkı verilir  Fakat daha uzun yıllar doktorlar arasında bile kadınların öğrenim görmesine şiddetle karşı çıkanlar bulunur  Örneğin 1907 yılında Viyana Psikanalitik Derneği üyesi olan Dr  Fritz Wittels'in öğrenim gören kadınlar hakkında ciddi endişeleri vardır: "Zavallı yaratıklar sabahın erken saatlerinde fırtınada, siste bilimin pınarına koşturuyorlar  Burunları kızarıyor, tabanları aşınıyor, uzatmalı nişanlılık döneminde nişanlısının kollarında sararıp solan kızlar gibi  " Daha kötü şeyler de algılamaktadır: "İmbiklerin ve gazometrelerin arkasında sanki büyük yeşil bir korudaymış gibi kendilerini okşatabilirler, otopsi salonunda bile kulaklarına şehvet kokan masallar fısıldanabilir  Kadının laboratuara girmesini en utangaç âşık bile bir davet olarak algılar  Bir kez ağa düştü mü, çırpınır durur uzun zaman    Kadın meslektaşlarının ortaya çıkmasını, mevkilerinin sıfıra indirgenmesi olarak algılayabilmek için, erkek doktorlar Doğuluların kadınlar hakkındaki görüşlerini benimseseler keşke!" Bu arada Dr  Franziska ve onu izleyenler, kadın doktorların ne bu mevkiyi küçülttüklerini ne de amfilerde ve laboratuarlarda ahlaka aykırı davranışlarda bulunduklarını çoktan kanıtlamışlardır    Almanya'nın ilk kadın doktoru seksen dört yaşında Berlin'de ölür  "Hayır, dünya beni beklemedi," der ölümünden kısa bir süre önce  "İnsanların bana güvenmesi için kanıtlar sunmak zorunda kaldım  Doğru olan buydu  Kim dünyaya yeni bir şey getirmek istiyorsa, önce bunun doğruluğunu, insanların buna ihtiyacı olduğunu, kendisinin de bu davayı savunduğunu kanıtlamak zorundadır  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #13 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarBertha von Suttner  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1843-1914) 1849 Avusturya, Rusya'nın yardımı ile Macaristan'ı egemenliği altına alır  1853 Kırım Savaşı başlar  (Osmanlı İmparatorluğu, Fransa ve İngiltere Rusya'ya karşı  ) 1856 Kırım Savaşı'nın sonu  1859 Avusturya; İtalya ve Fransa'ya karşı savaşta Lombardiya'yı kaybeder  1864 Bismarck, Prusya ve Avusturya'yı Schleswig-Holstein bölgesi için Danimarka'ya karşı savaşa sokar  Danimarka kaybeder  1866 Bismarck Prusya'nın Avusturya ve Alman Birliği'ne karşı savaşa girmesine sebep olur  1866 Avusturya Almanya'dan ayrılır  1870 Kayzer Wilhelm'in "Ems" kasabasından Bismarck'a gönderdiği telgrafın, özellikle Fransa aleyhtarı bölümleri kalacak şekilde kısaltılarak açıklanması, 1870-71 savaşına yol açar  1871 Alman ordusu Paris'i alır  Frankfurt/Main Barış Antlaşması ile Alsace-Loraine bölgesi Alman topraklarına katılır  1880 İngiltere'de bir Barış Hareketi oluşur: "International Arbitration and Peace Association" (Uluslararası Uzlaşma ve Barış Birliği) 1891 Bertha von Suttner, Avusturya Barış Sevenler Derneği'ni kurar  1892 Berlin'de Alman Barış Derneği kurulur  1896 Nobel Ödülü'nün kurucusu Alfred Nobel'in ölüm yılı  1901 İlk Nobel Barış Ödülü İsviçreli Henri Dunant ve Fransız Frederic Passy'e verilir  "SİLAHLARI BIRAKIN!" "Ortalıkta yatan askerler ve atlar, parçalanmış toplar ya da canhıraş bağrışmalar, tarih kitaplarında okuduğum birçok manzaranın aynısı  Hiç de hoş bir manzara değil    " On altı yaşındaki Kontes Kinsky, kaplıca kenti Wiesbaden'in kütüphanesinde gazeteleri; savaş meydanından görüntüler veren resimli dergileri gördüğünde sarsılır  1859 yılıdır: Piyemonte-Sardunya ve Fransa Avusturya'ya karşı savaştadır  Avusturyalı Bertha von Kinsky, annesi, halası ve kuzeni ile sosyetenin uğrağı, kaplıca kenti Wiesbaden'de bulunmaktadır  Balolarda ve kaplıca konserlerinde eğlenmekte ve oyun salonlarında şanslarını denemektedirler  Bertha ve aynı yaştaki kuzeni bunun dışında kendi buldukları "Puff" oyunu ile de eğlenmektedirler: Geleceklerine ilişkin sahneler düşünür ve bu sahneleri farklı rollerde canlandırırlar  Konuları hep fırtınalı aşk hikâyeleri oluşturur  Amerikalı bir kovboy, Avrupalı bir elçilik ataşesi ya da Hintli bir mihrace Bertha'ya veya Elvira'ya evlenme teklif eder ve bunun ardından yeni bir oyun daha başlar  Her iki kız için açık olan bir şey vardır: Yalnız fantezilerinde değil, gerçekte de onları tamamen olağanüstü bir gelecek beklemektedir  Bertha'nın kuzeni Elvira çok ünlü bir ozan olacaktır  Bertha ise çok mükemmel bir evlilik yapacak, fakat daha önce muhteşem bir opera şarkıcısı olarak insanları mest edecektir  Ancak savaş resim ve haberleri, bu tür gelecek tasarılarına hiç de uygun değildir  Savaş "hoş" değil, fakat kaçınılmazdır  "Dünyadan savaşların tümüyle ortadan kalkması olasılığını düşünmek bile hayaldi," der Bertha daha sonraları genç kızlık yıllarını anımsayarak  "Ağaçları yapraksız, denizi dalgasız tasavvur etmek gibi bir şey olurdu bu- savaş, insanlık tarihinin gerçekleşme biçimidir: İmparatorlukların kurulması, ihtilafların çözülmesi, hep savaşla sağlanıyor  " Genç Bertha von Kinsky'nin böyle düşünmesi şaşırtıcı değildi  Yıllar sonra 1889'da Silahları Bırakın romanında kendisinin ve çağdaşlarının niçin böyle bir inanç beslemek zorunda kaldıklarını açıklayacaktır  "Ders ve okuma kitaplarında da salt uzun bir savaşlar dizisi olarak anlatılan kendi ulusumuzun tarihi yanında, durmadan sadece kahramanca silahlı çatışmalardan söz eden farklı şiir ve hikâyelerden de çıkan sonuç budur  Milliyetçi eğitim sisteminin bir parçasıdır bu  Her öğrencinin vatanını koruyan bir kahraman olarak yetişmesi gerektiğinden, çocuğun ilgisinin vatandaşlık görevine vaktinde çekilmesi gerekir  Savaşın dehşetinin meydana getirebileceği doğal ürküntü duygusuna karşı çocuğun yüreğini katılaştırmak için en feci kan banyoları ve katliamlar, sıradan ve doğal, gerekli bir olaymış gibi anlatılır    Gerçi savaş alanına gitmeleri gerekmeyen kızlara da, erkek çocukların askerlik için yetiştirilmesini hedefleyen bu kitaplarla ders veriliyor  Böylece kız çocuklarında da erkeklerin yaptığını yapamamaktan dolayı bir haset ve askerlere karşı bir hayranlık duygusu uyandırılıyor  Diğer her konuda merhametli, ılımlı olmamız uyarısında bulunulan biz genç kızlara, yeryüzündeki savaşların ne korkunç resimleri gösteriliyor  İncil'de anlatılanlardan, Makedonya'dakilere, Pun savaşlarından Otuz Yıl ve Napoleon savaşlarına kadar  Oralarda kentleri nasıl yaktığımızı, insanlarını nasıl kılıçtan geçirdiğimizi, esirleri nasıl soyduğumuzu görüyoruz  Hem de büyük bir zevkle    Bunlar olmak zorunda  En yüce şeref ve namusun kaynağı bu  Kızlar bunları çok iyi anlıyorlar  Savaşı göklere çıkaran şiirler ve tiratları ezberlemek zorundalar  Ve özverili 'bayraktar' analar, dansta eş seçimi sırasında subaylara verilen armağanlar, böyle yaratılıyordu işte  " Kontes Kinsky'nin, günün birinde özgürlük savaşçısı Bertha von Suttner olarak böyle şeyler söylemesi, kendisi ve gençlik yıllarındaki çevresi için inanılacak gibi değildir  Gençlik anılarında kendisini "kendini beğenmiş ve yüzeysel" olarak tanımlar  Durmadan yeni bir hayranıyla, tabii kendi düzeyine uygun biriyle flört etmekte; kendisini müzik dünyasının en büyük yıldızı olarak görmektedir  Ayrıca toplam olarak üç kez nişanlanır  Kuzeni Elvira ile birlikte düşündükleri gibi üçünden de dramatik bir şekilde ayrılır: Kendisinden çok yaşlı birinci nişanlısından, kendisini öpmek istediğinde kaçar  İkincisi sahtekâr çıkar  Üçüncüsü bir deniz yolculuğunda ölür  1873 yazı: Bertha von Kinsky otuz yaşındadır  "Dış dünyada bir işe yaramak ve parlamak" ister  Hangi dış dünya? Opera şarkıcısı olarak kariyer yapabileceğine kendisi de inanmaz artık  Bu yöndeki çabalan hazin bir şekilde boşa gitmiştir  Fakat birkaç yabancı dil bilmektedir  "İyi bir eğitim" görmüştür  Bu dillerle bir şeyler yapılabilir  Genç kadın Avusturya'nın kuruluş yıllarında zengin bir soylu olan Avusturyalı Baron von Suttner'in evine gelir ve onun dört kızının mürebbiyesi olur  Anılarını okuyan biri, hayatını anlatım şeklinin nasıl birdenbire değiştiğini hemen fark eder  Artık olağanüstü mutluluk düşleri ve kendisi için yeterince yakışıklı bir erkek düşüncesi yoktur  Bunların yerine, belki de hayatında ilk kez, yükseklerden uçan bu Kontes gerçek duygu gibi bir şeyler hisseder  Otuz yaşındaki bu kadın evin kendisinden yedi yaş küçük oğlu Arthur Gundaccar'a âşık olmuştur  Arthur da onun ilgisine karşılık verir  Annesi ve babası, çok saygın evlerinde neler döndüğünü öğrendiklerinde baştan çıkarıcı mürebbiyeyi kovarlar  Bertha von Kinsky kendisine yeni bir iş aramak zorunda kalır  Gazete ilanı ile bir kadın arayan, kendisine sekreterlik ve ev hanımlığı yapabileceği İsveçli zengin ama garip bir adamla ilişki kurar  "Nobel, Alfred; İsveçli kimyager, dinamit ve patlayıcı jelatini buldu ve Nobel Vakfı'nı (Nobel Ödülü) kurdu  " Bertha von Kinsky'nin Paris'te yanında çalışmak üzere yola çıktığı, Paris'te yaşayan bu garip kişilik, daha sonraları ansiklopedilerde böyle anılacaktır  Ne denli önemli bir adamla, "savaşların bir daha yapılmasına imkân vermeyecek, korkunç ve yok edici etkisi olan bir makine veya madde yaratmak isteyen" biriyle tanışacağından Bertha'nın henüz haberi yoktur  Bu onu hiç ilgilendirmez, başka sıkıntıları vardır  Hayatında bir dönem uzaktan da olsa aşk hüznü çeken herkes, Bertha'nın Paris'te niçin çok mutsuz olduğunu anlayacaktır  Oraya tam sekiz gün dayanabilir  Sonra, "Çok değerli pırlanta bir haçım vardı  Onu bozdurmaya gittim  Aldığım parayla otel faturasını ödedim, bir sonraki Viyana ekspresine bilet aldım ve bir miktar da naktim kaldı  Dayanılmaz bir baskı altında, rüyadaymışım gibi hareket ediyordum  Delilik olduğunun farkındaydım, belki de bir mutluluktan kaçıp bir mutsuzluğun kollarına atıyordum kendimi  Tüm bunlar bilincimde şimşek gibi çakıyordu, fakat yapamıyordum, başka türlü davranamıyordum    " O anda hangi mantıkla hareket ettiği gerçekten etkileyicidir  Ardından bir mektup bırakarak terk ettiği Alfred Nobel de aynı şeyi hissetmiş olmalı  Çünkü Alfred Nobel, onun Paris'ten aniden kaçışına başka türlü tepki de gösterebilecek olmasına rağmen Bertha'nın yaşam boyu en iyi arkadaşlarından biri olarak kalır  Bertha Viyana'ya geri döner: Arthur von Suttner ile gizlice görüşür  Hatta gizlice evlenirler ve Kafkasya'ya kaçarlar  Burada dokuz yıl kalır ve geçimlerini büyük ölçüde yazarlıktan sağlarlar  Göçmenlik zamanında Bertha von Suttner, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nı yaşar  Hâlâ gençliğinde aşılanmış olan ülkülerin etkisi altındadır  Savaş, özellikle tarihsel önemi olan ilkel bir olaydır  "Savaşın ortasında yaşamak da insana bu önemi yansıtır  " 1885 Mayıs'ında von Suttner çitti Avusturya'ya geri döner  Aile "kaçaklarla" barışmıştır  Arthur ve Bertha von Suttner artık Güney Avusturya'da Harmannsdorf çiftliğinde yaşamakta ve ikisi de yazarlık işine devam etmektedir  1886-87 kışını Paris'te geçirirler  Bertha, Alfred Nobel'i ziyaret eder; edebiyatçılar, hukukçular ve politikacılarla tanışır, geceler boyu tartışırlar  Tartışma konusunun başında "Ufukta yine savaş mı var?" sorusu gelmektedir  O aylarda Almanya ve Fransa arasındaki hava çok gergindir  Bu konuşmaların ortasında Bertha von Suttner kendisini "elektrik çarpmışa döndüren bir haber" alır: Bir tanıdığı ona 1880'den beri Londra'da bir "Uluslararası Uzlaşma ve Barış Birliği"nin, yani barış hareketinin varolduğunu anlatır  Bertha hemen bu barış birliği hakkındaki belgeleri temin eder  Büyülenmiştir  Bu düşünceleri yaymaya devam etmek ister  Ve böylece dört savaş yaşamış (1859, 1864, 1866 ve 1870-71) ve sonunda kendisinden tamamen emin bir biçimde barış savaşçısı olup çıkan bir kadının yazgısını anlatan romanını yazmaya başlar: Silahlan Bırakın! Emile Zola'nın etkisinde, gerçek toplum kesimlerinin tasvirini yapabilmek ve yansıtabilmek için ön araştırmalarını tam olarak yapar  Bir edebiyat şaheseri değildir Bertha'nın yazdıkları, fakat yayınlandıktan sonra korkunç bir gürültü koparan bir eğilim romanıdır  Bertha von Suttner adı, ulusların tarihinde savaşı kaçınılmaz sonuç olarak gören eski düzene karşı başkaldırının simgesi haline gelir  Alfred Nobel ona yazdığı bir mektupta, "Hayranlık uyandıran şaheserinizi okudum  Dünyada 2000 dilin konuşulduğu söylenir  Bence bu dillerin 1999'u fazlalık gibi geliyor bana  Fakat mükemmel eserinizin tercüme edilemeyeceği, okunamayacağı ve tartışılamayacağı bir dil kesinlikle yoktur  " Abartılmış değildir bu, çünkü 1905 yılında Bertha von Suttner Nobel Barış Ödülü'nü aldığında, kitabı 37  baskısını yapmış ve tüm Avrupa dillerine çevrilmiştir  Avusturyalı yazar Peter Rosegger bu romanı "çığır açan bir eser" olarak nitelendirir  Yazar Leo Tolstoy, Bertha'ya yazdığı bir mektupta, "Tanrı eserinizin ışığında savaşın ortadan kalktığını göstersin bize!" der  Tabii "Barışçı Bertha" ve onun düşünceleri ile alay eden karşıtları da vardır  Felix Dahn, örneğin, şöyle bir şiir yazar: Silah başına! Kılıç yakışır erkeğe, O savaşır, kadına susmak düşer, Gerçi erkekler var ki günümüzde, Daha uygun olurdu, eteklikle gezseler  Barış inancı, büyük kahramanlık maskesinin düşürülmesi için sözcükler -silahlanmaya büyük paralar harcandığı ve savaşın yüceltilmesi için her türlü propaganda aracının devreye sokulduğu bir dönemde- kullanmak, cesaret ister  Bu cesaret de Bertha von Suttner'de fazlasıyla vardır  Barış fikri için kararlı bir şekilde kendisini ortaya koymaya devam eder, "Bu kitabım sayesinde edindiğim tecrübeler ve çevreler beni bu hareketin içine daha fazla itti  Öyle ki, başlangıçta istediğim gibi sadece kalemimle değil, tüm benliğimle kendimi bu işe adamak zorunda kaldım  " 1891'de Barones Viyana'da "Barış Derneği"nin Avusturya kanadını kurar  1892'de Berlin'de, Alman "Barış Derneği" kurulur  Almanya'daki pasifistler ilk kez örgütlenirler  1899 yılında "Lahey Barış Konferansı" yapıldığında, Bertha von Suttner bu konferansa katılan tek kadındır ve daha sonra bu konferans hakkında yaptığı röportajı kitap şeklinde yayınlar  Barış hareketi için yapılan her önemli kongre ve konferansa (çoğunlukla kocasının eşliğinde) gider, konuşmalar yapar ve "dönem tarihine ilişkin eleştiriler" yayınlar  Bu eleştirileri ölümünden sonra 1917'de, iki ciltte toplanır ve Dünya Savaşının Önlenebilmesi İçin Verilen Savaş başlığıyla yayınlanır  Aslında bu eserle bugünkü "barış araştırmalarının tohumları atılır  1891'de başlayan bu eleştiriler, deniz filosunun kurulması sorunları, çeşitli savaşlar, Balkanlardaki kargaşalar, kadınların oy hakkı savaşımı gibi konulara yöneliktir  Böylece Avrupa'daki her krizi izler ve bu kıtayı ancak uzlaşmanın kurtarabileceğini vurgular  Avusturyalı olarak tabii ki Monarşi'nin iç politikasıyla da ilgilidir  1912'de tüm protestolara rağmen ortaokullara atıcılık dersleri konulduğunda şöyle yazar: "Şövalye von Hussarek gençliğe atış talimlerini yalnız bedensel beceriyi artıracak bir spor türü olarak değil, daha yüce düşüncelerin hizmetinde bir uğraş olarak da düşünmelerini hararetle tavsiye ediyor: Yani yücelerin yücesi İmparatorluğa sevgi ve savunma gücünün artırılması uğruna  Ve bir kez daha altını çiziyor: Toplumda olduğu gibi bireysel yaşamında da, herkes diğer uğraşları kadar mesleğini de bu yüce düşüncelerin ışığında algılamayı öğrenmelidir  Bunlar çok önemli sözler  Ama bu sanatın icrasında silahlar birlikte yaşadığımız insanlara doğrultulursa, çok doğru kullanılmış olup olmadıkları tartışılır  " Ve Avusturyalı işçi kadınlar hareketinin bir eylemi üzerine şöyle der (1911): "İşçi kadınlar Viyana'da kadınların oy hakkı için dev bir gösteri düzenlediler  Binlercesi, büyük bir düzen ve sessizlik içinde caddelerden geçtiler  Gartenbau salonunda konuşma yaptılar  Bu arada Adelheid Popp şunları da söyledi: 'Aynı zamanda cinayetlere, kardeşin kardeşi vurduğu savaşlar için milyonların harcanmasına karşı da savaş vermek istiyoruz  Ölümcül silahlanmanın son bulmasını ve bu milyonların halkın ihtiyaçları için harcanmasını istiyoruz!' Kadınca politika mı? Hayır: İnsanca politika!" O güne kadar karşıtlarının sürekli gözden düşürmeye çalıştıkları ve "Duygusal, Sersem Barış Havarisi" dedikleri Bertha von Suttner artık eleştiriler yazan bir gazetecidir  Uzun yıllar arkadaşı ve Alman Barış Derneği'nin başkanı olan Alfred Hermann Fried şöyle özetler: "Bu hareket bilime, roman yazarımız da çağın bir eleştirmenine dönüştü  " İsveçli büyük sanayici ve dinamitin mucidi Alfred Nobel 1896'da öldüğünde, bıraktığı vasiyetinde servetinin bir kısmını Nobel Barış Ödülü için bağışlamıştır  Bu barış ödülüne uygun görülen ilk kadın 1905'te Bertha von Suttner olur  Artık 62 yaşındadır ve tüm saldırılara, düş kırıklıklarına rağmen, barış uğruna yorulmak bilmeden çalışmalarını sürdürmektedir  Yaşamın son aylarında yakalandığı ağır bir hastalık çalışmalarını bırakmaya mecbur eder  Son sözleri (yanında bulunan Alfred Hermann Fried'e göre) şöyle olmuştur: "Silahları bırakın! Bunu herkese söyleyin    herkese    " Bu sözleri 21 Haziran 1914'te söyler  Bundan yedi gün sonra Avusturya-Macaristan Prensi Franz Ferdinand karısıyla birlikte Sarayevo'da öldürülecek, askeri ittifakların zincirleme tepkileri devreye girecek ve Birinci Dünya Savaşı başlayacaktır | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #14 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarVera Figner  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1852-1942) 1855 II  Aleksandr Çar olur  1860 Rusya'da çiftçiler ayaklanır  1861 Çiftçilerin köleliği (sertlik) kaldırılır  1862 Turgenyev'in romanı Babalar ve Oğullar'da nihilizm kavramı ortaya çıkar  1865'ten itibaren Rusya'da nihilist akımlar  (Nihil: hiçlik; Nihilistler: hiçbir şeyin kalıcı olmasını istemeyen - dayatılmış hiçbir düzene, herhangi bir sisteme bağlılığı reddedenler  ) 1879 Nisan Çar II  Aleksandr'a başarısız suikast  1879 Ağustos "Narodnaya Volya" adlı gizli örgüt Çar'ı mahkûm eder  1881 Mart Çar'a başarılı bir suikast yapılır  III  Aleksandr tahta çıkar  1881 Nisan Suikasta doğrudan katılan dört erkek ve bir kadın halk önünde asılır  1884 Vera Figner tutuklanır ve Schlüsselburg kalesinde 20 yıl hapis yatar  1894 II  Nikola, III  Aleksandr'dan sonra tahta geçer  1905 Rusya'da devrim  Kısmi bir başarı kazanılır: III  Nikola Rusya'da Meşrutiyet Anayasası'nı kabul eder  1917 III  Nikola tahttan indirilir  1917 Rus kadınları seçim haklarını elde eder  "YALNIZ EYLEM İÇİNDE GÜCÜNÜ ANLAYABİLİRSİN!" "Güzel bir süs bebeği - fakat içi boş!" Genç Rus kızı Vera Figner bir akşam akrabalarının kendisini böyle yargıladıklarına kulak misafiri olur  Bu ona çok dokunur  Gerçek mi bu? "Sadece güzel bir süs bebeği mi?" Modern giyindiği, sosyal ve politik görüşlerle ilgilenmediği, bu tür konulardan kaçtığı doğrudur  Peki, başka nasıl olabilir ki? Kazan'daki enstitüde kız çocuklarının ciddi kitaplar okumalarına izin verilmez  Ve evde -yalnız yaz tatillerinde ebeveynlerinin çiftliğine gelebilmektedir- büyük bir yalnızlık içinde yaşar  Ormancı olan babası ailenin tek hâkimidir  Altı çocuğunu katı bir disiplin ve körü körüne itaatle yetiştirmektedir, "İzinsiz hiçbir şeye dokunamazdık  Hele babamın eşyalarına hiç mi hiç  Kazayla bir şey kırılsa ya da eşyalar yerli yerine konmazsa, babamızın öfkesi bütün evi etkisi altına alırdı  Ceza da verirdi: Köşede dururdu, kulağımız çekilirdi veya hep babamın odasında asılı duran kayışla dövülürdük  Çok gaddarca cezalandırılırdık  " Küçük Vera hayal gücüne sığınır  Belki, diye hayal eder, günün birinde Moskova'ya gelir, Çar'ın dikkatini çeker ve elini tutmasına izin verirdi  Çar, onu pırlanta ve yakutlarla süsleyip, imparatorluğunu ayaklarının önüne sererdi  "Aslında daha sonraki yaşantım, tamamen başka bir şekilde çocuksu rüyalarımı gerçekleştirdi," der Vera Figner Rusya'da Gece adlı anılar kitabında  "Belki çarlık mülküne kavuşmadım ama krallık tahtına kavuştum  Schlüsselburg'da tüm erkekler arasında sadece iki kadın olduğumuzdan, arkadaşlar yaşantımızın sefaletini biraz olsun güzelleştirmek için bize 'kraliçe' derlerdi  " Vera Figner'in sözünü ettiği Schlüsselburg bir kaledir  İçinde yaşamının yirmi yılını geçirmek zorunda kaldığı bir zindan  Yirmi yıllık korku, yalnızlık, acı, açlık, çaresizlik  Devrimci eylemlerinden dolayı buraya hapsedilmiştir  Nasıl olur? Vera Figner uslu bir kız değil miydi? Yüksek tabakadan gelme, hatta Çar ile evlenmeyi hayal eden biri  Devrimci olması için iç dünyasında neler olmuştur? İlk olarak, eline geçen bir kitabı soluk almadan yutarcasına okur bitirir  Daha sonra -kişiliğinin temelini atan- bu kitaptan söz edecektir  Rus ozanı Nikolay Nekrassov'un bu kitabının adı Şaşa'dır  İçeriği Vera Figner'in sözleriyle şöyledir: "Akıllı, eğitimli ve dünya tecrübesi olan Ağarın başkentten ücra bir köye düşer  Orada basit, ataerkil aile sistemiyle yaşayan komşuları arasında entelektüel fikirlerle hiç ilgisi olmayan bir kızla tanışır  " Vera Figner'in kendisini hemen bu kızla özleştirmesi doğaldır    Fakat biz devam edelim, "Kızı eğitmeye başlar  Bol bol, güzelce sosyal görevlerden bahseder, emekten, halkın refahından  Bu derslerin etkisi altında Saşa'nın içinde idealist emeller ve ihtiyaçlar gelişir  Fakat bir yıl sonra öğretmeniyle yeniden karşılaştığında korkunç bir şekilde düş kırıklığına uğrar  Şaşa bu arada zihinsel ve ahlaki açıdan olgunlaşmıştır  Agarin'i artık gerçek yüzüyle, boş şeyler konuşan gevezenin biri, kendisini etrafına güzel sözler söylemekle sınırlamış, gerçek yaşamda bir şeyler başarma yeteneği olmayan biri olarak görmektedir  Şaşa bu kahramanın sözleriyle yaptıklarının uyum içinde olmadığından emindir    " Vera Figner şöyle devam eder: "Bu roman beni canlandırdı, üzerinde uzun uzun düşündüm  Nasıl yaşamak ve neyle uğraşmak gerektiğini öğretiyordu  Safsata yapmadan ilkelerine bağlı kalarak yaşamayı öğretiyordu  Kendimden ve aynı şekilde başkalarından da bunu istemek hayatımın düsturu oldu  " Şimdi genç Vera'nın yapması gereken, sadece öğretmenini bulmaktır -kendisine roman kahramanı Saşa'ya verildiği gibi zihinsel dürtüleri verecek herhangi birini  Ve bu da olur  Okulunu bitirdiği yıl, Zürih'e gidip Zürih Üniversitesi'nde tıp öğrenimi görmeye, daha sonra da taşrada doktor olarak çalışmaya karar verir  Kadınlara öğrenim imkânı veren tek üniversite Zürih'tedir  1872'de Vera Figner oraya vardığında sınavlarına hazırlanan Alman öğrenci Franziska Tiburtius ile tanışır  Fakat Vera ile Franziska'yı öğrenim konularından başka birbirlerine bağlayan ortak bir şey yoktur  Franziska, "bu Rus kız öğrencilerinin hepsi nihilist," diye hatırlayacaktır Vera ile karşılaşmasını yıllar sonra  Rus arkadaşlarının hangi akla hizmet ettiklerini anlayamamaktadır  Vera Zürih'te genç Rus kızlarının çevresine girer  Önünde yeni bir fikir dünyasının kapısı açılır, "Lassalle'in öğretilerini ve etkinliğini, Fransız sosyalizminin kuramlarını, işçi hareketlerini, Enternasyonal'i ve Avrupa ülkelerindeki devrimlerin tarihini öğrendim  Şimdiye dek haberdar olmadığım bu şeyler, entelektüel ufkumu genişletti ve beni tutsak etti  Böylece sosyalist ve devrimci oldum  Devrimci bir çevrede birleştik ve Rusya'ya geri dönerek yeni fikirlerin propagandasını işçiler ve köylüler arasında yapmayı kararlaştırdık  " Eyleme dönüşmeyen tüm sözlerin boşuna olduğu inancı, Vera Figner'de sarsılmaz bir şekilde yerleşmiştir  Haplarla, ilaçlarla ve ilaç karışımları ile halkına yardım edemeyeceğini gittikçe daha çok anlamaktadır  Görevini sosyalist fikirleri yaymak ve bu fikirler uğruna savaş çağrısında bulunmakta görür  1875 Aralık'ında bitirme sınavlarına girmeden üniversiteden ayrılır: "Hareketimin sözlerimle çelişmemesi için Rusya'ya geri dönmeye karar verdim  " Geri dönüşünün hemen ardından aceleci heyecanının tek başına yeterli olmayacağını anlar  İşçilerin ve köylülerin kafasına yeni fikirleri sokmak güzel de, ya bu insanlar bu fikirleri anlayamayacak durumda iseler? Önce halkın kültür seviyesini yukarı çekmek gereklidir  Vera ve kız kardeşi Eugenie'nin (o da bu arada aynı şekilde harekete katılmıştır) yerleştikleri şehirde örneğin bir okul bile yoktur  Bu durumda Eugenie çocuklara ve yetişkinlere ücretsiz ders vermeye başlar  Vera ise doktorluk görevini üstlenir  Ama asıl işleri mesai bitiminden sonradır  İki kardeş ev ev dolaşarak birkaç dua ve imparatorluk hanedanının bir listesinden başka kültür bilgisi olmayan köylülere kitap okur ve onlara düşüncelerini ve hedeflerini anlatırlar  Günün birinde demokratik Rusya'da politik sorumluluğu üstlenecek olan halka bildiklerini aktarmak, en önemli görevleridir  Vera şöyle anlatır: "Köylüler hep köy yaşamı, toprak sorunları, toprak sahipleri ile ilişkiler ve resmi makamlar hakkında konuşmamızı dinlemek istiyordu  " O yıllarda yeni toplumsal düzen için büyük bir sessizlikle yılmadan çalışanlar sadece Figner kardeşler değildir  1874'te Rus Adalet Bakanı Kont Konstantin von der Pahlen, "Tüm kentler devrimci hücrelerden oluşan sıkı bir ağla kaplanmış," diye Çar'a rapor verir  Devrimciler arasında kuvvet kullanmadan, yorulmadan çalışmanın giderek yararsız kalacağı inancı büyümektedir  Yeni bir parti kurarlar: "Halkın İradesi" (Narodnaya Volya)  Vera Figner'in de içinde bulunduğu bu gizli örgüt Çar'ı ölüme mahkûm eder  Çünkü, "Yalnız Çarın ölümü kamusal yaşamda bir değişim yaratabilirdi  " Çar II  Aleksandr iki suikasttan tesadüfen kurtulur  Polis önlemlerini artırır  1880'de Rus mahkemelerinde toplam 127 siyasi suç davasına bakılır ve 1770 kişi gözaltına alınır  13 Mart 1881, Petersburg  "Tüm geçmişimizi, devrimci geleceğimizi, hepsini bu karta oynadık    Eylem, eylem! Her ne pahasına olursa olsun eylem yapmak gerek!" diye yazar Vera Figner bugünün hazırlığını yaparken  Çar o gün öğleden sonra kuzinlerinden birine çaya davetlidir  Dönüş yolunda Katerina Kanalı yanında dört bombacı onu beklemektedir  İlk bomba atlı arabanın altından geçerek karda patlar  O zaman ikinci adam bombasıyla öne koşar ve bombayı arabanın tam yanında ateşler  Suikast başarılı olur  Ağır yaralanan Çar sadece birkaç saat yaşar  Suikastçi Grinevyetski, kendi bombasının kurbanı olur  Bundan sonraki günlerde "Halkın İradesi" partisinin suikastla ilişkisi olabilecek tüm üyeleri tek tek tutuklanır  Fakat devrimcilerin bekledikleri gibi bir halk ayaklanması olmaz  Vera Figner, "Toplum suskunluk içinde bekliyordu    Tarih bize karşıydı  Olayların gidişinden -toplumun ve halkın genel siyasal gelişiminden- 25 yıl kadar erken davranmış ve yapayalnız kalmıştık  " Fakat ilk kez şaşırtıcı bir gerçek ortaya çıkmıştır: Bu gizli örgütün liderlerinin "kadınlar" oldukları  Devrimci kadınlar, radikal grupların liderleri kadınlar, eylemlerinin hangi sonuçlan birlikte getireceğini bilen kadınlar  Bunlardan Sofya Perovskaya 15 Nisan 1881'de asılır  Üç yıl sonra, 32 yaşındayken, Vera Figner devrimci faaliyetleri yüzünden ölüm cezasına çarptırılır ve karar ömür boyu zindan hapsine çevrilir  "Çok şükür, bu korkunç kadın nihayet hapse atıldı!" diye bağırır, öldürülen II  Aleksandr'ın yerine geçen III  Aleksandr, Vera'nın tutuklandığını haber alınca  Suçlu son sözünde kendisini hangi nedenin "şiddete başvurma yoluna" ittiğini açıklar: "Özgürlük yolunda gidemiyordum: Bilindiği gibi basın özgürlüğümüz yok  Basın özgürlüğü olmayınca da belli düşünceleri basılı sözlerle yaymayı düşünmek imkânsızdır  Toplumumuzun herhangi bir organı bana şiddet kullanmaktan başka bir yol gösterseydi, o yolu seçme olasılığı doğardı; kesin olan şu ki en azından bir denerdim    Hem başkalarından hem de kendimden kararlılık ve sözle eylem birliği bekledim hep  Sadece şiddet kullanarak bir şey elde edilebileceğine kuramsal olarak inanmışsam, o zaman ait olduğum örgütün başvurduğu şiddet yöntemlerine katılmakla da sorumluydum  Etkinlik alanım içinde olan programda benim için en değerli yan, totaliter rejimin yok edilmesiydi  Programımızın öngördüğü bir cumhuriyet veya parlamentoya bağlı krallık mıydı -buna şimdi pratik bir anlam vermek istemiyorum  Yani bir cumhuriyet kurma gayreti içinde de olsa -pratikte toplum sadece kendisinin hazır olduğunu gösterdiği devlet şeklini kabul edecektir- bu sorunun benim için hiçbir özel anlamı yok  Ana mesele, kişiliklerin kendi güçlerini her yönden geliştireceği ve bu güçleri tümüyle toplumun hizmetine sunacağı olanakların bizde de yaratılması  Bizde bulunan şeylere bakınca bu olanakların bulunmadığını görüyorum  " Vera Figner "Diri diri gömüldüğü" zindanda Rus Devrimi'ni de yaşayacak, fakat gene de 1904'te serbest bırakıldığında şunu fark edecektir: "Bundan sonraki kuşakta yaşamaya devam edecek bir iz bıraktım  " Vera Figner Schlüsselburg kalesindeki yirmi yıllık hapis hayatını Rusya'da Gece adlı kitabının ikinci cildinde anlatır  Karanlık tablolar, uçurum gibi derin çaresizlik sahneleri ve sonra da şu tür anlar: Haberleşme hakkı elinden alınmak istendiğinde, tüm gücüyle direnir  Evet, hatta görevini yerine getiren müfettişin üniformasındaki apoletleri kopartır  Çünkü, "Yıldırım hızıyla bir düşünce aktı benliğimde ve tüm tereddütleri ortadan kaldırdı: 'Sadece eylem içinde gücünü anlayabilirsin'    Büyük bir sevinç doldurdu içimi  İçimde şiddetli bir protesto için güç bulduğumda, o kadar huzurluydum ki  " Durmadan şiddetli protestolara kalkışır ve bu yolla gerçekten tutukluluk şartlarının yavaş yavaş değişmesini sağlar  Yemekler düzelir, gezinti yapmasına izin verilir, kitaplar temin edilir ve hapishanedekiler atölyelerde çalışabilirler  Yeni gelen bir tutukludan bu arada dışarıda ne olup bittiğini duyduğunda, Vera Figner zindanda on yedinci yılını doldurmuştur: "Yeni gelen tutuklunun dediğine göre Rusya'da her şey hareket halindeydi: Seksenli yıllarda varlığı bile fark edilmeyen bir işçi sınıfı, Batı Avrupa'dakiler gibi bağımsız bir sınıf vardı  Bir sosyal etken olarak ortaya çıkan bu sınıf ekonomik durumlarının iyileştirilmesini talep ediyor, grevler düzenliyor, on binlerce işçiyi peşlerinden sürükleyip gücünü sokaklarda gösteriye dönüştürüyordu    Her şehirde şimdi izinsiz kurulmuş devrimci gazeteler, çağrılar, el bildirileri basan matbaalar vardı  " 1904'te Vera Figner kanser hastası annesinin af dilekçesi üzerine hapisten çıkarılarak ülke dışına sürgüne gönderilir  1915 yılına kadar yurtdışında yaşar  1916 Aralık'ında Petersburg'a geri döner ve orada Şubat Devrimi'ne tanık olur  Hapisten çıkışından sonraki yıllarda artık politika yapamaz  Hatta sosyal devrimci bir partiye katılmayı dener, ama şunu anlamak zorunda kalır: "Yaşamdan uzun yıllar koptuğum için bir hamlede siyasal partilerin evrimine, devrimci âdet ve ilişkilere yetişmem mümkün değildi artık  Tamamen yeni koşullarda kendimi yabancı, soyutlanmış, faydasız hissediyordum  Bu nedenle başka bir alanda çalıştım  " 1942 yılında ölümüne kadar, kendisini kırsal kesimdeki eğitim ve öğretim kurumlarının iyileştirmesine adar  Yaşamının yirmi yılı çalınmış bu kadın, politik faaliyetleri için ödemek zorunda kaldığı bedeli çok mu yüksek buluyordu? Hayır  "Tüm zorlu sınavlara rağmen," diye yazar, "ödemek zorunda kaldığım bedel fazla yüksek değildi  " | 
|   | 
|  | 
|  | Tarihe Geçen Kadınlar |  | 
|  08-17-2012 | #15 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Tarihe Geçen KadınlarClara Zetkin  DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1857-1933) 1864 Karl Marx tarafından Londra'da I  Enternasyonalin kurulması  1889 Paris'te II  Enternasyonalin kuruluş kongresinde Clara Zetkin ilk kadın konuşmacı olur  1889 Adolf Hitler'in doğum yılı  1891 Clara Zetkin Eşitliksin yazı işlerini üstlenir (1916'ya kadar)  1903-1904 Kırımçov tekstil işçileri grevinde grevcilerin yarıdan çoğu kadındır  1905 Rusya'da devrim  Kısmi başarı  Çar Rusya'da Meşrutiyet Anayasası'nı kabul eder  1914 Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması  1917 (Bağımsız Sosyal Demokrat Parti'nin) kuruluşu  1918 Almanya Komünist Partisi'nin kuruluşu (Spartakus Birliği)  1923 Anneler Günü Amerika'dan Almanya'ya gelir  1925 Adolf Hitler NSDAP'yi (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) yeniden kurar  1931 Almanya'da bir milyondan fazla kadın işsizdir  1933 Clara Zetkin'in öldüğü yıl, Hitler başbakan olur  "HAYATIN OLDUĞU YERDE SAVAŞMAK İSTİYORUM  " Evet, korkmaktadır  Kadınların ve genç kızların çoğunun tanıdığı bir korku  Toplum önünde sesini yükselterek konuşmak: İşte bu olmamalıdır  Bir keresinde halka açık bir toplantıda konuşma sırası kendisine geldiğinde, o kadar dolu olmasına rağmen, sesini hafifçe yükselterek, konuşmaktan vazgeçtiğini söyler  Eakat bu kez, Paris'te 1889'daki II  Enternasyonal'in kuruluş kongresinde ismi okunduğunda bu korkuyu yener, "Söz sırası yurttaş Zetkin'in"  Başlangıçta tutuk, sonra gittikçe kendisinden daha emin ve daha akıcı bir dille, 32 yaşındaki Clara Zetkin ilk büyük konuşmasında kızların ve kadınların davasını temsil eder: Konuşma metninin başlığı, "Kadının kurtuluşu içiıV'dir  "Sosyalistler bilmek zorundadır ki; günümüzdeki ekonomik gelişmede kadınların çalışması bir zorunluluktur    Sosyalistler her şeyden önce bilmelidir ki, ekonomik bağımlılık veya bağımsızlık, sosyal kölelik veya özgürlükle ilintilidir  "İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkûm edemezler  İşçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece de öyle kalacaktır  Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli şart çalışmaktır    "Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler  Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler    Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır  Sadece sosyalist toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması mümkündür  " Clara Zetkin sosyalist partilerde hakları için savaşmak isteyen kadına tercüman olmaktadır  "Erkeğin desteği olmadan," diye açıklar, "evet, hatta genellikle erkeklerin iradesine karşın, kadınlar sosyalist bayrak altına girmişlerdir    Fakat onlar şimdi bu bayrak altında duruyorlar ve burada kalacaklar! Burada özgürlükleri için, eşit haklara sahip insan olarak kabul edilmeleri için savaşıyorlar  Sosyalist işçi partisi ile el ele yürüyerek savaşın tüm zorluğuna ve gerektirdiği özverilere katılmaya hazır oldukları gibi, zaferden sonra da elde ettikleri tüm hakları korumaya kesin kararlıdırlar  " Paris kongresindeki bu konuşma sadece Clara Zetkin'in ilk büyük konuşması değildir  Bu konuşma uluslararası bir topluluk önünde cinsinin eşitlik hakları için savaş veren ve "Kadın ve Sosyalizm" konusunu gündeme getiren bir kadının tarihteki ilk konuşmasıdır  "Sanki kanat takmışım gibi geldi bana," der Clara Zetkin konuşmasını bitirdiğinde  Onun tutkuyla dile getirdiği talepler yankısız kalmaz  Alman sosyal demokrasisi bir yıl sonra yeni programını bitirdiğinde bu programın içinde kadının ekonomik, siyasal ve hukuksal eşitliği de vardır  Bu konuda ilk dürtüyü yapan Clara Zetkin sonraki yıllarda parti toplantılarında, uluslararası kongrelerde ve parlamentolarda daha yüzlerce konuşma yapar  "Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum" sloganı onun yaratışıdır  Bu noktaya nasıl varmıştır? Bu genç Alman kadın neden ille de Sosyal Demokrat Parti'ye katılmıştır? Bir köy öğretmeninin kızı olan Clara Eissner, Chemnitz yakınındaki Wiederau'da yetişir: Öğrenmeye hevesli, köy gençliğinin oyunlarında tartışmasız önder olan, eyleme susamış bir kız  Günün birinde babasının kütüphanesinde Papa'ya karşı ayaklanmaların bir hikâyesini bulur  Yakılmak için odun yığınları üstüne bağlı olduklarında bile inançlarından dönmeyen bu kadın ve erkeklerden çok etkilenmiştir  "Onlardan, daha çocukken, insanın inancı uğruna ölmeye hazır olması gerektiğini öğrendim," diye anlatır hayatının sonunda  1872'de Eissner ailesi Leipzig'e taşınır  Clara öğretmen olmak ister  Gerçekleşmesi kolay olmayan bir arzudur bu  Çünkü devlet o zamanlar kızların yüksek öğrenim görmesi ve kadın öğretmen yetiştirilmesi ile ilgilenmemektedir ve kadınlar kamusal eğitimin henüz her dalında çalışamamaktadır  Kadın öğretmenlere daha ziyade el işleri dersinde ihtiyaç duyulmaktadır  Diğer dersler için bir kadının zihinsel yetenekleri yeterli görülmez    Fakat Clara daha fazlasını ister  Leipzig'de Auguste Schmidt tarafından yönetilen özel kadın öğretmenlik kursunda bir yer bulmayı başarır  Kadınlar için kurulan ilk geliştirme okuludur bu  Eğitimde ve mesleki yaşamda kadın hakları için savaşan güçlü bir kadın olan Auguste Schmidt, kız öğrencilerinden titiz, sorumluluk duygusu içinde bir çalışma ister  Clara bu katı disiplinli okulun öğretmenine daima minnettar kalmıştır, "Onu yaşam için, mücadele için bana öğrettiklerinden dolayı saygıyla anıyorum  " Leipzig'deki kurs döneminde Clara, devrimci düşünceleri ve eylemleri yüzünden ülkelerinden sürülen ve şimdi Leipzig'de öğrenim gören bir grup Rus öğrenciyle tanışır  Onlardan sosyalizm ve komünizm kavramlarının ortaya çıktığı tartışmaları dinler  Karl Marx ve Friedrich Engels isimlerini ilk kez işitir  Clara sorular sorar ve Marx ile Engels'in yazdıklarını okumaya başlar  Rus öğrencilerden biri olan Ossip Zetkin, Clara'nın en yakın arkadaşı ve dostu olur  Sık sık kendisini sosyal demokratların toplantılarına götürür  Genç kadının dinlediği her konferans onu mücadele veren işçi sınıfının düşünce dünyasına daha fazla sokar  Kursta öğretmenleri onu, "sosyalist düşünceleri savunduğunda rahatsız edici" bulurlar  Bitirme sınavlarını "pekiyi" ile geçer  Aynı yıl 1878'de Sosyalistler Yasası yürürlüğe girer  Bu yasa eyalet polis müdürlüklerine yerel sosyal demokrat cemiyetleri, sendikaları ve işçi eğitim cemiyetlerini yasaklama yetkisi vermektedir  Birdenbire parti ve onunla birlikte tüm işçi örgütleri yasadışı olur, tüm yayınları yasaklanır  Clara Zetkin bu zaman içinde geçimini Leipzig yakınlarında bir çiftlik sahibinin yanında mürebbiyelikle sağlamaktadır, fakat partinin yasadışı çalışmalarına katılmaya devam eder  1880'de Ossip Zetkin Leipzig'den sürülür: iki yıl sonra Clara onun ardından Paris'e gider  Evlenirler  1883 ve 1885'te iki oğulları Maksim ve Kostya dünyaya gelirler  Kısa bir zaman sonra Ossip Zetkin ağır hastalanır  1889'un Ocak ayı sonunda ölür  Clara Zetkin yıllar sonra bir kız arkadaşına kocasının ölümünü yazarken, "Sanki benim hayatım da durmuştu," der; "o zaman sadece çocuklarım uğruna hayata geri döndüm; ve tam adını koyarsak, sosyalist devrim savaşçısı bir kadın olarak verdiğim uğraş sayesinde  " Uğraşı: Clara Zetkin Paris'te sürgündeyken sürekli Alman ve Fransız işçi hareketleriyle ilgilenir ve bu sırada iki temel sorunla karşılaşır: Sosyalist toplumda kadının yeri nerededir? Sosyalistler kadınları nasıl uyandırıp mücadelenin içine çekebilirler? Bu konuya ilişkin ilk büyük katkısını Paris'teki II  Enternasyonal'in kuruluş kongresinde yapar  Büyük bir halk topluluğu önünde düşündüklerini söyleme korkusunu yendiği anda, uluslararası kamuoyunun kapıları ona açılır  Eylül 1890: Sosyal demokratlara karşı tedbir yasaları kaldırılır  Clara Zetkin iki çocuğuyla vatanına geri döner ve Stuttgart'ta yerleşir  Kadın işçilerin çıkarını kollayan Eşitlik adlı bir derginin kurucu ortağı ve yöneticisi olur  25 yıl boyunca bu dergide Clara Zetkin'in elinden kalem düşmez  İlk yılların Eşitlik dergisinin sayfalan çevrilirse, kadın işçi hareketi gelişiminin canlı tabloları görülür  O sayılarda kadının istismarının afişe edildiği makaleler vardır  Bu dergilerde jüt iplik fabrikasında bir kadın işçinin Bremen'de 14 fenikten 15 feniğe kadar saat ücreti aldığı okunur  Çoğu, haftada yalnız bir kez sıcak öğle yemeği yiyebilmektedir    İki, üç marka kadar haftalıklarla, fırınlanmış porselenleri fırınlardan dışarı çıkaran Saksonyalı kadınlar çok sıcak olduğu için sadece bir gömlek giymektedirler ve cereyanda kalıp hemen hepsi romatizma hastalığına yakalanırlar    Dresdenli tütün işçileri; "içimizden biri mesai sırasında gülecek olsa bu ölümcül suçun bedelini 50 fenik ceza ile ödemek zorundaydı," diye anlatırlar  Ayna sırlayıcılarının çalışma koşulları hakkında profesörün biri şu ifadeyi kullanır, "Korkunç cıva zehirlenmeleri, devamlı düşük ve ölü çocuk doğumları  " Baskı altındaki bu kadınların büyük bir bölümünü sınıf mücadelesi için kazanmak, Clara Zetkin'in de bildiği gibi, kolay bir iş değildir  Fakat bunu yapmak onun görevidir!" 1905 yılından itibaren eğitimini tamamlamış olan öğretmen Clara Zetkin kendisini yürekten istediği bir konuya adar: Pedagojik çalışma  Bundan böyle Eşitlik dergisi düzenli olarak iki ek çıkarır  Eklerden biri "Analarımız ve ev kadınlarımız için", diğeri de "çocuklarımız için"dir  Clara Zetkin'in istediği, ana-babalara ve yetişmekte olanlara "Gerçek insanlığın temel ilkelerini" açıklamaktır  Çocukların eğitimi -her zaman vurguladığı gibi- ev, toplumsal düzen, ana ve babanın birlikte uyum içinde meydana getirdiği bir eser olmalıdır  Çocuğun yaradılışında ana-babanın özellikleri nasıl karışıyorsa, eğitimde de (yaradılışın ikinci bölümünde ve genellikle en önemlisinde) aynı şekilde uyum içinde birleşmelidirler ki, her iki tarafın da en iyi yanı çiçek açabilsin  " Ağustos 1907: Sosyalist kadınların ilk uluslararası toplantısına 14 ülkeden 56 delege katılır  Bu kadınlar Clara Zetkin'i uluslararası sekreterliğe seçer ve Eşitlik dergisini uluslararası yayın organı olarak belirlerler  Ağustos 1910: İkinci uluslararası kadınlar konferansında katılımcı kadınlar, her yıl uluslararası bir kadınlar günü kutlanmasını kararlaştırır  İlk önce, mart ayındaki bu gün, kadınların seçme hakkı için propaganda yapmaya hizmet edecektir  "Yaşasın kadınların oy hakkı!" Bir yıl sonra Alman kadınlar mart ayındaki "kendi günlerinde" caddelerde bu sloganı pankartlara yazarlar  Clara Zetkin Eşitlik dergisinde bunu, "Dünyanın şimdiye kadar gördüğü, kadının eşitliği için yapılan en görkemli gösteri," diye haber verir  Bir zamanlar konuşmacı kürsüsüne korka korka çıkan Clara Zetkin, artık birçok saflarda korkulan, uzlaşmak bilmeyen bir savaşçıdır  Onun için en büyük darbe 1908'de (bu yıldan itibaren nihayet kadınlar da partilere üye olabilecektir) yönetime seçilmemesidir  Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Fransız Mchring gibi partinin sol devrimci kanadına aittir  Alman kadın hareketlerinde de "ılımlılara" saldırır Clara Zetkin  1905 yılında "Anneleri Koruma Derneği"ni kuran Helene Stöcker ile arkadaş olur  Helene Stöcker evlenmeden anne olanlar için de hamileliği önleyici korunma ilaçlarının serbestçe dağıtımını ve kürtajın yasallaşmasını talep etmektedir  Anaları Koruma Derneği, Alman kadın dernekleri birliğine kabul edilmez  Kadın hareketleri arasında, "ılımlılar" cinsel sorunlar karşısında çok çekimser davranırlar  Helene Stöcker ve Clara Zetkin bu tavrı yargılarlar  Bu iki kadının dostluğu Clara Zetkin'in ölümüne kadar sürmüştür  Clara Zetkin 1929-1931 arasında yılın sadece bir kısmını Almanya'da geçirirken (diğer kısmını Rusya'da geçirir) kendisini sürekli ziyarete gelen nadir kişilerden biri Helene Stöcker'dir  Son ortak çalışmaları 1932'de Amsterdam'daki savaşa karşı yapılacak kongrenin ön hazırlıkları olur  Daha 1912 yılında Clara Zetkin uluslararası sosyalistler kongresinde, Basel'de dünya kadınlarını barışın korunmasına aktif olarak katılmaya çağırmıştır  Son ana kadar Eşitlik dergisinde de yaklaşan savaş felaketine karşı savaşır  Savaşın sürdüğü 1915'te Almanya'da illegal olarak bir manifesto yayınlar: "Savaşı Bırakın!" "Vatana ihanete teşebbüs"ten tutuklanır  Serbest kalır kalmaz, savaşa karşı yasadışı mücadeleye devam eder  En ağır darbeyi yiyinceye kadar: Parti yönetimi Eşitliksin redaksiyonunu elinden alır  60 yaşındaki Clara Zetkin yeni bir başlangıç arar  "Her şey beni Rusya'ya çekiyor  Rusların arasında yeni vatanımı buldum, politik açıdan, insanlık açısından, onların arasında sonuna kadar çalışmak ve savaşmak istiyorum  " Bunu 1917'de Rus işçi ve köylüleri Çar'ı devirdiklerinde yazmıştır  Lenin'le uzun konuşmalar yapar ve bunları Lenin ile Anılar kitabında yayınlar  1920'de Alman parlamentosunda yeni kurulan Komünist Parti'nin baş adayı seçilir  Komünist Enternasyonal'in kadınların çalışma hayatıyla ilgili temel esaslarını hazırlar  Ölümünden bir yıl önce, 75 yaşındayken hâlâ Berlin'deki Alman parlamentosunun kürsüsünden faşist tehlikeye karşı hararetli bir konuşma yapmıştır  "Konuşuyor  Tek başına bir kadın gibi değil, kendisi için büyük bir gerçeği bulmuş bir kadın gibi    Daha çok bir sınıfa ait tüm kadınların ne düşündüğünü ifade etmek için, tüm diğer kadınlar için varolan bir kadın gibi konuşuyor  Düşünceleri baskı altında tutulan bir sınıfın ortasında, düşüncesi baskıya rağmen gelişmiş bir kadın gibi konuşuyor  Binlerce ve milyonlarca kadın onunla aynı şeyi söyledikleri için, ne söylüyorsa doğru  O yarınların kadını; ya da ifade etme yürekliliğini gösterirsek: O bugünün kadını  " Fransız ozan Louis Aragon, Basel Çanları romanında Clara Zetkin'in toplum karşısına çıkışını -başlangıçta topluluk karşısında konuşmak zorunda kalmaktan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmamış olan bir kadının konuşma tarzını- bu cümlelerle anlatır   | 
|   | 
|  | 
|  |