Dilbilim |
08-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
DilbilimDilbilim Yusuf ALAN "Napolyon' un ayak baş parmağı var mıydı, yok muydu?" Dilbilim, mantık kaidelerini kullanarak bu soruya nasıl bir cevap getirir biliyor musunuz: "Tabii ki vardı Çünkü, eğer olmasaydı, tarih bu olağandışı durumdan mutlaka bahsedecekti" Dilbilim, her gün kullandığımız dili, ilmî metotlarla inceleyen bir bilimdir Araştırma sahası çok geniştir, zira dilin kullanılmadığı saha yok gibidir Bütün ilimler, şöyle veya böyle, belirli bir dille ifade edildikleri için (matematikte bile mânâlı semboller, yani bir dil kullanıldığını hatırlayın) bir mânâda dilbilim, hepsinin dayandığı, araştırma sonuçlarından istifade ettikleri bir bilim olarak görülmektedir Dilbilimin tarihçesini merak edenleri yazı sonundaki kaynaklara havale ederek, ilginizi çekeceğini umduğumuz bazı misallerle, dilbilimin birkaç önemli alt dalı üzerinde durmak istiyoruz TOPLUMDİLBİLİM Dil ve toplum ilişkisini inceleyen toplumdilbilim, dille ilgili bütün faaliyetlerin belirli bir toplum içinde mânâ kazandığını, yani insanların, bir takım sosyal gelenekler, töreler ve ortak tasavvurlar dediğimiz mefhumlar yardımıyla aralarında iletişim kurabildiklerini söyler Prof Dr Doğan Aksan, "Anlambilimi ve Türk Anlambilimi" isimli kitabında, dil ile toplum arasındaki ilişkiden şu şekilde bahseder: "Dilimizdeki kavramların nitelikleri ve anlatım yolu özellikleri, deyim aktarmaları, benzetmeler ve çeşitli anlam değişmelerinin incelenmesi dille kültürün sıkı ilişkisini bir kere daha ortaya koymuştur Bir toplumun yaşayışı, inançları, gelenekleri, hatta nüktedanlığı, Türkçe'de olduğu gibi, onun diline yansımaktadır" Aksan, bu görüşünü desteklemek için tabiattan ilham alınarak yapılan benzetmelerle ortaya çıkan renk isimlerini (kavuniçi, vişneçürüğü, camgöbeği) örnek verir Halkın bazı mefhumları daha canlı, daha kestirme yollardan, müşahhaslaştırarak anlatmaya yöneldiğinden bahseder (iftihar etmek, gururlanmak yerine göğsü kabarmak, koltukları kabarmak, burnu büyümek gibi) "Zıvanadan çıkmak, ayağını kaydırmak, etekleri zil çalmak, diş geçirmek, saman altından su yürütmek, Müslüman mahallesinde salyongoz satmak" gibi deyimlerin, dünyanın her yerinde rastlanan, fakat anlatımı güç olan durumları son derece güçlü, canlı imajlar çizerek anlattığını ve bunların, insanımızın kıvrak zekasının ve estetik anlayışının birer eseri olduğunu belirtir "Kabadayı", "kaynanadili" gibi kelimelerin, insanımızın nükte gücüne işaret ettiğini, "evlenmek" fiilinin başlı başına, kıvrak, kısa yoldan ve güçlü bir anlatımın belirtisi olduğunu da ifade eder Öte yandan, insanımız garip bir kültür içinde yaşadığı için dilimizin de birçok garipliklerle dolduğunu hatırlatalım Mesela, "kuaför" Fransızca bir kelime olup sadece bayanların saçlarını kesenler için kullanılır Bizde, "berber" sanki yetersiz, renksiz, albenisi olmayan bir kelimeymiş gibi, artık taşrada kullanılmaya mahkum edilmiş, süslü yazılarla bezenmiş "Erkek Kuaförü" tabelaları her tarafı kaplamıştır Şuur altında yatan düşünceleri, etrafınızda gördüğünüz saç stillerinden okuyun artık "İhtiyaç, icatların anasıdır", bir İngiliz atasözüdür Bizde de bir ihtiyaç eseri olarak icad edilen kelimeler ve tamlamalar oldukça çoktur "Oto kuaförü" bunun küçük bir misalidir Bir öğrencime tükenmez kalemimi gösterip sormuştum: "Bu kalem tükenir mi, yoksa tükenmez mi?" Yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim Evet, dilde bir kaide vardır "Galat-ı meşhur, lisan-ı fasihe müreccahtır" Yani, halkın çoğunluğu tarafından benimsenip kullanılmakta olan yanlış bir ifade, doğrusuna tercih edilir Mesela, "uçak" kelimesi ilk önce, "tayyare" nin yerine değil, "hava limanı"nın yerine tavsiye edilmişti Fakat, halkın bu kelimeyi anlayış ve kullanış şekli yüzünden kelime, farklı bir mânâda yerleşmiş oldu Tıpkı "seyrelmek" yerine kullanılan "izlemek" (televizyon takip eder misiniz?) "sebep" yerine kullanılan "neden" (bir işin niçini, nasılı demediğimiz halde bir işin nedeni demenizin sebebi nedir?) kelimelerinde olduğu gibi Dilimizdeki bazı gariplikler de işgüzarlığımızdan kaynaklanmaktadır Zaten dolambaçlı yollarla bir şey söylemeye çalışmak, bir meseleyi vurgulamak isterken gülünç bir duruma düşmek maalesef çok sık görülmektedir "Kadın doğum", "ful dolu", "nüans farkı" buna yalnızca birkaç misaldir Şimdi size bir konuyu hatırlatmak istiyoruz Batılıların hayat felsefelerinden biri de saçmacılıktır (absurdism) "Bir araba yağmurda sular saçarak gidiyormuş Durmuş, tekerlerden hâlâ sular saçılmaya devam etmiş" Bu tip, nüktedeki estetiği katleden fıkralarla dolu filmler, çizgi filmler, resimli romanlar batılıların bu saçmacılık felsefesinden kaynaklanmaktadır Gençlerimizin ağzından, hızla etrafa yayılan argo kelimeler de, bu hayat anlayışının taklidinden, özentisinden başka bir şey değildir Hayatı hoyratlaşanın, dili de hoyratlaşır RUHDİLBİLİM Bir gün otobüste gidiyordum Arkamda oturan bir bayan, 4-5 yaşındaki oğluyla konuşuyordu Çocuk, annesine masum masum şöyle dedi: "Anne, ben çok lezzetli bir adam gördüm" Annesi gülüp: "Oğlum saçmalama, adam lezzetli olur mu hiç" diye cevap verdi Biraz sonra otobüs bir durakta durdu Gereğinden fazla bekleyince bayan: "Niye bu kadar bekliyor, yürüse de gitsek, eve geç kalacağız" dedi Bunun üzerine çocuk: "Ama otobüs yürümez ki anne" diye çıkıştı Bu diyaloglardan da görülebileceği gibi çocuklar ve yetişkinlerin zihinlerindeki mefhumlar değişik olabilmektedir Zihindeki mefhum değişiklikleri insanlar arasındaki iletişim kopukluğunun en mühim sebebidir Ruhdilbilim, bu ve benzeri konulan (çocuğun ana dilini edinmesi, yabancı bir dil öğrenme, ruhî durum ve kullanılan dil) inceler İnsanların birbiriyle anlaşamamasının sebebinin mefhumlardaki farklılıklar olduğunu belirtmiştik Batılılar bu noktayı çok iyi bildikleri için, insanımızı şaşkın hale getirmek üzere yepyeni mefhumlar üretmektedir Mesela, saf halkımız, öğrendiği "İslamcı" kavramı yüzünden, "Müslüman" bir vatandaşa ters ters bakabilmektedir Bu badireden kurtulmanın bir yolu şudur: İnsanlar, "atıf çerçeveleri" (frames of reference) yardımıyla düşünür Yani ele aldığı bir konuyu, daha önce zihninde oluşturduğu bir kıstasla karşılaştırarak İnceler Zihnindeki bu mikyas, bu çerçeve, bu şema ise duyduklarından, gördüklerinden, öğrendiklerinden, kısacası bilgi ve tecrübe birikiminden oluşur Mesela "kıskançtık" kelimesini duyan bazı insanlar, zihinlerindeki "kıskançlık" mefhumunun çerçevesini çizen Batılı anlayışlar yüzünden, sanki kıskanmamak meziyetmiş gibi, garip garip gülerek: "O da neymiş?" diyebilirler Fakat bazıları da, aynı kelimeyi duydukları zaman, bumu yerde, garip sesler çıkaran yaratıklara benzemek korkusuyla ürperirler İşte eğer biz insanımızın düşünce bozukluklarını gidermek istiyorsak, onun zihnindeki mefhum çerçevelerini tamir etmemiz, semantik sahaları yeniden çizmemiz gereklidir Bunu çok iyi İdrak etmiş olan Asrın Beyin ve Ruh Mimarı ile Zamanın Altın Diliminin Mihmandarı, paramparça olmuş mefhum çerçevelerini tamir etmektedirler Hatta bu Yüce Kametlerden ilkinin hazırlamayı düşündüğü, fakat şimdiki nesile bıraktığı, kelime ve mefhumların semantik sahalarına ait bir lügat yazma vazifesi de, ağır bir yük olarak kaldırılmayı beklemektedir METİNDİLBİLİM Yazılı veya sözlü bir metni, metin yapan özellikler nelerdir? "Modern belagat" veya "kompozisyon bilimi" diyebileceğimiz metindilbilim bu soruya cevap bulmaya çalışır Metindilbilimin tespitlerine göre, metni oluşturan bazı prensipler vardır Mesela, metindeki cümleler birbiriyle, atıflar, bağlaçlar, tekrarlar yoluyla bağlanmış olmalıdır Sathî yapıdaki bu irtibat, derin yapıda yatan mânâlar, mefhumlar arasında da olmalıdır Yani, hem cümleler merdiveninde bir basamak bile eksik olmamalı, hem de mefhumlar zincirinde bir halka bile kopmuş olmamalıdır Yazar, anlatmak istediklerini muktezayı hal ve makama uygun olarak yani yerinde ve zamanında belirli bir plan dahilinde ve okuyucuyu yormadan, ona bıkkınlık vermeden anlatmalıdır Yazılı veya sözlü metin, hem çok kolay okunabilmeli, hem de yeni, orijinal, bilinmeyen şeylerle dolu olmalıdır Yani, ifade su gibi akıcı, muhteva kurşun kadar ağır Fakat bu iki özellik birbirine zıt gibi görünür Meselâ çocuk hikayeleri çok rahat okunur, fakat bir yetişkine öğreteceği şey yok gibidir, çünkü içinde tahmin edilemeyen bir şey yoktur ki insanda merak uyandırsın Öte yandan, bir ilaç prospektüsü bilgiyle dopdoludur fakat hiç de kolay okunmaz İşte bu birbirine zıt iki özelliği bağrında toplayan eserler, şaheserdir Zira, okur, sanki kelimeleri görmeden yazarla sohbet etmekte, zihninde oluşan yeni ufukların şevkiyle kendinden geçmektedir Bu noktada Kur'ân eşsizdir Seher yeli kadar pürüzsüz, ciltler dolusu bilgileri birkaç kelimede ifade edecek kadar bilgi yüklüdür Dilbilim, bütün dünyada giderek Önemini artırmakta olduğu halde, ülkemizde hala bakir bir alan olarak durmaktadır Bu sahaya ciddî bir şekilde eğilmek ve öncelikle bir dilbilim terimleri sözlüğü hazırlayarak dilimizle ilgili detaylı araştırmalar yapmak bizlere düşmektedir Güzel gören, güzel düşünen, güzel bir toplum kuran insanların yapacakları şeylerden biri de, duygu ve düşünceleri en iyi şekilde anlatacak zengin bir dil meydana getirmek olmalıdır |
|