Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efsanelerden, gelen, yaratıklar

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...





Azmıç



'Azmıç'ın adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır Karaçay - Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir ruh Belli bir görüntüsü yoktur İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır Azmıç bu insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır İnsan dönüp cevap verirse Azmıç'ın buyruğu altına girer Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar


Basilisk



Avrupa hikâyelerinde adı geçen efsânevi bir canavardır Devâsa ölçülerde, binlerce yıl yaşayabilen bir yılandır "Yılanların Kralı" olarak da tanınır Sadece zehirli dişleriyle değil, bakışlarıyla da öldürebilir Basilisk kelimesinin aslı, Yunanca "kral" demek olan "βασιλίσκος", "basiliskos"tur Latincesi, Regulus'tur

Naturalis Historia of Pliny The Elder'e göre Basilisk, oldukça zehirli, küçük bir yılandır ve dişleri kadar bakışları da öldürücüdür

Basilisk, genellikle bir "yılan", bazen de "başı horoz, kuyruğu yılan" şeklinde tarif edilir Yunanca adı "küçük kral" anlamına geldiği için Basilisk'e "yılanların kralı" denir Ağzından ateş çıktığı ve sadece tıslamasıyla da öldürebildiği söylenir Akrep gibi kuru iklimleri tercih eder Isırığı, kurbanını hidrofobik hale getirir Yalnızca tilki tarafından öldürülebilir Başka bir kaynağa göre de, horoz ötüşü Basilisk için ölümcüldür Bir Basilisk, "bir karakurbağasının altında kırılan bir horoz yumurtasından" doğar


Bukrek



Altay şamanlığında, "Sangal" isimli kötü ejderle uzun yıllar savaş yapmış, kertenkele görüntülü olan bir ejderdir Denizleri (Tengiz) birbirine bağlayan ve üst denizlerde yaşadığına inanılan efsane yaratıktır "Bukra" biçiminde söylenişi de vardır
Uçamayan çok az ejderden birisidir Uzun bir boynu vardir; fakat çok sağlam ve güçlü pençeleri vardir Sesi çok güzeldir ve çok uzaktan duyulabilir Sesini duyan kötü ejderler ondan kaçarlar
Sangal ile olan 9 yıl boyunca süren savaşı kazandıktan sonra kuyruğunun ucunda taşıdığı yelpazeyi Anadolu'da bir yere saklayIp hâlen yaşadığı üst denizlere gitmiştir Efsaneye göre her bin yılda bir kez Anadolu'da gezinip duruma gözkulak olurmuş


Çay Ninesi


Su merasimi ile bağlantısı olan olan mitolojik bir varlık
Yaşlı kadın kılığında, çayda (ırmakta) yaşadığına inanılır 'Çay Ninesi', köprüden geçerken suya çok bakılırsa kızar ve insanın başını döndürür Başı dönen insanın gözleri kararır ve çaya düşer


Demir Kıynak



Bir inanışa göre Bigadiç dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır Sudan çok korkar O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine inanılır

Deniz Kızı




Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsanevî deniz yaratıklarıdır Deniz kızının erkeğine deniz erkeği denir
Dünya üzerinde birçok kültürde deniz kızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar Diğer hikâyelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler Hans Christian Andersen'in Küçük Deniz Kızı'ında ise deniz kızlarından bazılarının erkekleri denizin altına doğru çekerken insanların su altında nefes alamadıklarını unuttukları ya da bilmedikleri söylenir
Yunan Mitolojisi'ndeki Sirenler ise daha sonraları deniz kızlarıyla bir tutulmuş, hatta bazı dillerde iki yaratık için de aynı sözcük kullanılmıştır Deniz kızlarına benzeyen diğer mitolojik ve efsanevî deniz yaratıkları ise su perileri (Nemfler gibi) ve başka formlara (Başka hayvanlara ya da diğer efsanevî hayvanlara) bürünebilen hayvanlardır
Efsaneler
Bu yarı insan yarı balık vücutlu insansıların efsaneleri MÖ 5,000 yılına kadar dayanır Genel bir kanı ise, bu efsanelerin oluşumunda, deniz ineklerinin büyük etkisi olduğudur Bu teoriyi destekleyecek bir örnek olarak, Christopher Columbus'un yeni dünyaya olan yolculuğu sırasında deniz kızları gördüğünü, ama çok çirkin olduklarını ve daha cazip olmalarını beklediğini söylemesi verilebilir Deniz inekleri gibi büyük vücutlu deniz memelilerinin kolları, yavrularını bir beşikte gibi taşıyabilmeleri için evrim geçirmiş ve insan kollarına benzemiştir Denizcilerin bu deniz memelilerini görüp doğa üstü yaratıklar olduklarını düşünmeleri oldukça mümkündür Geleneksel deniz kızı betimlemelerindeki, akan uzun saçların ise, deniz ineklerinin okyanus yüzeyine yakın yerlerde yüzerlerken kafalarına dolanan yosunların verdiği uzun saçlı görüntüsünden kaynaklandığı düşünülmektedir Deniz kızı gördüğünü iddia edenlerin verdiği ortak bilgiler de yosun renkleriyle ve deniz ineklerinin özellikleriyle oldukça uygundur Deniz kızlarını konuşmayan, yeşil, siyah, kahve rengi veya sarı saçlı, balık kuyruklu, genelde okyanuslarda ve bazen de nehirlerde yüzen doğa üstü insansılar olarak tanımlarlar
Antik Yakın Doğu Deniz kızı hikâyeleri neredeyse evrenseldir Bilinen ilk deniz kızı hikâyesi MÖ 1,000 yılında Asurlularda görülmüştür Asur kraliçesi Semiramis'in annesi Atargatis, ölümlü bir çobana aşık olan ölümsüz bir tanrıçadır Fakat aşık olduğu genç çoban ölür ve o da bir balığa dönüşmek için bir göle atlar Ama su, onun mükemmel vücudunu ve doğasını gizlemez, bunun yerine ona bir balık kuyruğu ve suda nefes alabilme yetisi verir İlk Atargatis betimlemeleri insan kafası ve bacakları olan bir balık şeklindedir (Babil tanrısı Ea gibi) Yunanlılar ise Atargatis'i Derketo diye tanımışlar ve Afrodit'in yanında betimlemişlerdir
Antik Çağ'dan kalma bir deniz kızı gravürü, MÖ 546'dan önce, Miletli filozof Anaximander, insanlığın hızla suda yaşayan bir tür hayvana dönüştüğü teorisini önermiştir Ona göre, bu uzatılmış çocukluk yılları olan adam, çocukluğunun aksine uzun süre yaşayamaz Aslında, bu "uzunluk" gelip geçici bir şeydir Ama bu fikir, Anaximander'in ölümünden sonra bir daha hatırlanmamıştır Zaten o yaşarken de bir çok insan tarafından anlaşılmamıştır da
Popüler bir Yunan efsanesine göre Büyük İskender'in kız kardeşi Thessalonike, öldükten sonra bir deniz kızına dönüşmüştür Deniz kızı formunda Ege Denizi'nde yaşadığı ve denizciler onu bulduğunda onlara tek bir soru sorduğu söylenir: "Kral İskender yaşıyor mu?" (Yunanca: Ζει ο βασιλιάς Αλέξανδρος, ve denizcilerin de ona "Yaşıyor ve hâlâ yönetiyor" (Yunanca: Ζει και βασιλεύει) dedikleri anlatılır Bu cevaptan başkası, onu bir Gorgon'a dönüşmesine, ve gemiyi batırıp üzerindeki denizcileri öldürmesine yol açacaktır
Suriyeli Lucian (MÖ 2 yy) De Dea Syria ("Suriye tanrıçasına ilişkin") adlı, ziyaret ettiği Suriye tapınaklarını yazdığı eserinde şöyle demiştir:
"Aralarında - Şimdi onların arasındaki, tapınağı ilgilindiren geleneksel bir hikâye Ama diğer adamlar, Asya'da çok ün salmış olan Babilli Semiramis'in de bu yeri kurduğunu, ama bunun Hera Arargatis için olmadığını, kensi annesi Derketo için olduğuna yemin ederler]]"
"Phoenicia'daki Derketo'nun benzerliğini gördüm Vücudunun yarısı tam bir kadındı Ama diğer yarısı, ayaklarından kasıklarına dek, bir balık kuyruğuyla kaplı gibiydi Ama kutsal şehir Kudüs'teki görüntüsü tam bir kadına benziyordu Balıkların kutsal olduğunu hesaba katarlar, ve asla yemezler Ama diğer bütün kümes hayvanlarını yerler Güvercin hariç Onun da kutsal olduğuna inanırlar Tamamı olağan şeyler İnanıyorlar, çünkü Darketo'nun yarısı balıktan İnanıyorlar, çünkü Semiramis bir güvercine dönüştü Aslında, belki de bu tapınağın Semiramis'in işi olduğuna izin verebilirim Ama asla inanmadığım üzere, tapınak Derketo'ya ait Mısırlıların arasında, balık yemeyenler var Ve bunun Derketo'nun onuruna olduğu söylenemez"
Bin Bir Gece Masalları
Bin Bir Gece Masalları "Deniz İnsanları"na ait çok çeşitli öyküler içerir Efsanelerden farklı olarak, Bin Bir Gece Masalları'nda bu deniz insanları karada yaşarlar, ama suya girdiklerinde de hiçbir zorluk çekmeden nefes alabilirler Aynı zamanda insanlarla cinsel ilişkiye girdiklerinde doğacak çocukları da kendileri gibi "Deniz insanı" olarak doğacaktır Deniz insanlarının, insan görünüşünden farkları yoktur Bu efsane hâlâ yaşamaktadır (Bkz Pers Kralı ve Denizin Prensesi)
İngiliz kaynakları
Frederic Leighton'ın The Fisherman and the Syren (Balıkçı ve Siren) adlı tablosu c 1856–1858Deniz kızları İngiliz kültüründe uğursuz, felaketlerin haberci yaratıklar olarak gözükmüşlerdir Bazıları devasa büyüklükte, 160 feetten uzundur
Ayrıca deniz kızları nehirlerde ve tatlı su göllerinde de yüzebilirlerdi Bir gün, Lorntie'li Laird, evinin yanındaki gölde, boğulan bir kadın olduğunu düşündüğü bir şey görür ve yardım etmek için suya atlar Ama uşaklarından biri onu geri getirir ve göldekinin bir deniz kızı olduğu konusunda efendisini uyarır Bunun üzerine deniz kızı, uşak orada olmasaydı o adamı öldürebileceğinden yakınıp yakarmaya başlar
Yukarıdaki efsanedekinin aksine, deniz kızları çoğu zaman daha iyilikseverdirler ve insanların yaralarını tedavi ederler
Bazı söylenceler deniz kızlarının kötü yönde kullanacakları ölümsüz bir ruhları olup olmadığı sorularını arttırmıştır Liban adlı bir başka yaratık ise kutsal bir deniz kızı olarak kabul görmüştür Aslında baştan insandır ama sonradan deniz kızına dönüşmüştür Üç yüz yıl sonra, İrlanda Hristiyanlaşınca, Liban'ın da vaftiz edildiğine inanılmıştır
İngiliz kaynaklarında, aynı zamanda deniz erkeklerinden de bahsedilmiştir Deniz erkekleri deniz kızlarından daha vahşi ve çirkindir Ama az da olsa insanlarla ilgilenirler
Diğer Karayiplerin Neo-Taíno uluslarından olanlar, deniz kızlarına Aycayía adını vermişlerdir[9] Aycayíanın özellikleri tanrıça Jagua ile de ilişkilendirilmiştir Aycayíalar genellikle majagua ağacının amberçiçeği Hibiscus tiliaceus ile betimlenmişlerdir[10] Diğer kültürlerden örnekler ise,
Mami Wata (Batı ve Orta Afrika kültürlerinde),
Jengu (Kamerun kültüründe),
Merrow (İrlanda ve İskoçya kültürlerinde),
Russalki (Rusya ve Ukrayna kültürlerinde),
ve Oceanid, Nereid, ile Naiad - (Yunan kültüründe)
Tatlı sularda yaşayan deniz kızı benzeri bir yaratık olan ve Avrupa kültürüne yerleşen Melusine, çoğu zaman iki balık kuyruğuyla ya da bazen yılan bedeniyle betimlenir Japon kültüründe deniz kızı eti yiyenlerin ölümsüz olacağına inanılır Bazı Avrupa efsanelerine göreyse, deniz kızları kendilerine söylenen dilekleri yerine getirirler
Aynı zamanda, bazı insanlar İskoçya, Malezya ve İngiliz Kolumbiyası gibi yerlerde ölü deniz kızları gördüklerini iddia etmişlerdir En yaygın iki görüntü ise Kanada'da, Straight of Georgia'da yakalandığı iddia edilenlerdir
Yunanistan'da bulunan deniz kızı heykeliGüney Afrika'nın "pelerinli" komüteleri Little Karoo'da deniz kızları bulunduğu söylentisini çıkarmışlardır Bazı yaşlı pelerinliler ise çocukluklarında tatlı su hauzlarında deniz kızı gördüklerini iddia etmişlerdir Little Karoo çok kuru bir alanken, çok uzun zamn önce bir okyanusun bir parçası olduğu, bulunan deniz kabuğu fosillerinden anlaşılmaktadır Deniz kızı hikâyeleri, bilinmeyen bir türün dilden dile yayılmasıyla oluştuğunun düşünülmesine neden olabilir Bazı yerel Güney Afrika kabileleri üyelerinin, Little Karoo yerleşkesi yakınlarında, deniz kızlarının varlığına dair 11 kanıtlayıcı taş belge gösterdikleri iddia edilir Diğer açıklamalarda "Swallow" denen ve mağara duvarlarında rastlanan, insan başlı bir kuş resminden yola çıkılarak yapılır Bu örnek, ruhsal ayinler sırasında ruhun beden dışındaki hâlini temsil etmektedir
Deniz kızı sendromu: Sirenomelia Sirenomelia, ya da deniz kızı sendromu, bebeğin bacakları yapışık ve cinsel organı da görülemeyecek şekilde dünyaya gelmesi şeklindeki düşük olasılıklı hastalığa verilen isimdir Hastalığın görülme olasılığı, yapışık ikiz doğması olasılığı kadardır ve genellikle, doğumdan bir ya da iki gün sonra ölümle sonuçlanır (Çünkü böbrek ve diğer boşaltım organları çalışamamaktadır) Bugün hayatta olan ve bir dizi operasyon geçirdikten sonra iki ayrı bacağa sahip olan iki kişi vardır Bunlardan biri, Brezilya'da doğan ve yaşaması da adı gibi mucize olan Mílagros (İsp Mucize) adlı bebektir

Dev





Dev, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan bir doğaüstü yaratık Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir Kadın veya erkek olabilir Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan mitolojisindeki titanlar) Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar olarak da tasvir edilirler
Devlere, Semavi dinler olarak inanılan dinler ve diğer eski inançlarda da göndermeler yapılmıştır Genellikle tasvir aynıdır; ilk insanın yaradılışından evvel yaşamış "Tanrı Oğulları" olarak bilinen ve tanrının insan oğullarıyla ilişkiye giren yedi meleğinden türemişlerdir Hanok kitabına göre Nuh da doğduğunda bahsi geçen devlerle aynı ozelliklere sahipti

Ejderha




Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir yılan veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır


Abra: Altay şamanlığında, yeraltındaki büyük denizde (Tengiz) yaşadığına inanılan, Erlik hizmetlisi, timsah biçimli efsane yaratığı Abura diye bir söylenişi de vardır Yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra'nın tasviri, şamanın giysisine asılır Abra'nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir Gözü, parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş yamalardan yapılır Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir
Yelbegen: Zaman zaman yedi başlı dev ya da bir evren (ejderha) olarak tanımlanan mitolojik canavar
Yedi başlı Yelbegen, adlı büyük dev varmış,
Öç alır ay güneşten, onları yer yutarmış
Büyük Tanrı Bay-Ülgen, aya bakar sararmış,
Ayı bitirip yiyen, bu deve ok atarmış
Dev bazan yıldızları, kovalar götürürmüş,
Sonra da parçalarmış, ağzından tükürürmüş
Yıldızlar bu azgından, kaçarmış hep göklere,
Dev onları ağzından, saçarmış hep göklere
Altay mitolojisinde Ay'ı yiyerek onun küçülmesine (Ay tutulması) yol açan göksel canavar; Yilbüke, olarak ta tanımlayabileceğimiz Yelbegen'in neden olduğu ay tutulmasından sonra Altay Türkleri "Yine Yelbegen ayı yedi" derlermiş
Yutba: Altay tasarımlarında, Yeraltı Denizi'nde (Tengiz) yaşadığına inanılan, çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak algılanan yılan, yeraltı canavarı Bazı metinlere göreyse Doymadım ırmağının kıyılarında yeşil baldırlı, beyaz göğüslü, büyük kayığa benzer çeneli korkunç canavarlar vardır Bunlara Yutpa denir Yutpa'lar Erlik sarayının bekçileridir Zaman zaman Abra'nın karşıtı olarak kullanılır
Şaman giysisinde, cübbenin bir yanında yer alan, yeraltı canavarı olarak algılanan yılanı temsil edecek biçimde çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak tasarımlanan, kötü ruhlardan koruduğuna inanılan, siyah kumaştan şerit

Elf



Elf, aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer alan ve doğan peri halkı JRR Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir Tolkien'in kitabını inceleyenler, Elf'lerin inanç sisteminin Kelt Irkları ile birebir bağlantılı olduğunu açıklamışlardır Ayrıca Tolkien'in kitapla ilgili yazılarında Elf dilinin okunuş ve yazı açısından çoğunlukla Göktürk alfebesinden alındığını belirtmiştir Elf'lerin özellikleri; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça ölmezler, hiç bir hastalığa yakalanmazlar Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler yani insanların tam aksi yöndedirler

Enkebit



Enkebit; İç Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır Sağ elinin ortası deliktir Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanlılır

Fantom




Fantom (phantom), halk deyişiyle “hayalet” olarak bilinen bazı fenomenlere metapsişik alanda verilen addır








Ruhçu görüşe göre, fantomlar ruhsal bir faaliyet sonucunda oluşmakla birlikte, ne ruhtur ne de ruhun perisprisidir Fantom fenomenleri Spiritüalizm’de esas olarak 3 grupta ele alınır:
  • Fiziksel medyumluk deneylerinde oluşan ektoplazmik fantomlar: Neo-spiritüalist görüşe göre, bunlar, materyalizasyon ve demateryalizasyon tekniklerini kullanan medyumun, ektoplazmasını kendi perisprisiyle biçimlendirerek oluşturduğu fantomlardır Bunların oluşumu için bedensiz bir varlık ile irtibata geçilmiş olması şart değildir Bedensiz bir varlığın mevcudiyetinin sözkonusu olduğu durumlarda da medyum, bedensiz varlıktan aldığı tesir ve imajları peripri-akışkanlar yoluyla ektoplazmasına yansıtarak fantomu yine kendisi oluşturur
  • Perisprinin etkisi altında, süptil maddelerin yoğunlaşmasıyla oluşan, duble ve seyyal ikiz adıyla bilinen fantomlar
  • Tekinsizyer fantomu: Cinayette olduğu gibi, bazı normal-dışı ölüm koşullarında can çekişen kişinin bıraktığı imaj yüklü vibrasyonların o mekana gelen hassas kişilerce paranormal olarak algılanması sonucunda hassas kişinin fantom algılaması
Garuda












Altay mitolojisinde, gövdesi, kol ve bacakları insan biçimli, kartal başlı, kartal gagalı ve kartal pençeli karakuş
Garuda, evren ağacının dalları arasında bir yuvada bulunan yumurtadan çıkar Annesi Vinata, babası Kasyapa'dır Er Töştük Destanı'nda Karakuş adıyla yer alır; avlanmaya gittiği sırada bir ejderha (Yelbegen) gelip yavrularını yer ve bunu alışkanlık durumuna getirir Bu kez Er Töştük, ejderhayı öldürür ve yavrularını kurtarır Bu iyiliğin altında kalmak istemeyen Karakuş, onu yeryüzüne indirmek üzere sırtına bindirir Yolda yiyecek bitince Er Töştük kendi etinden parçalar kopararak Karakuş'a verir Yere inince bu fedakarlığı gören Karakuş, onun yaralarının iyileşmesini sağlar


Griffon



Griffon; Fransızca sözcük Geç Latince gryphus, yunanca gryps ya da gryops sözcüllerinden geldiği sanılıyor
Yakındoğu ve Akdeniz mitolojinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık Bir kaç çeşit betimlemesi daha olan mitolojik yaratık
En çok bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir Bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak anlatılır Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler Aynı şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir Hatta köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir İsveçli tarihçi Olaus Magnus'a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya çıkan yaratıklara hipogrif denir İngilizce gryphon diye de yazılır
Çin efsanelerinde de gecen bir griffon türü ise geyik gibi boynuzları olan, pullarla örtülü başa ve bedene sahip ve aynı zamanda kartal pençeli ve kanatlı bir ejder olarak tasvir edilir Bu kutsal hayvanın görülmesi, zafer ve barışın müjdecisi olarak yorumlanır

Gulyabani



Gulyabani , Gul-i beyabani [ˈguː li be jɑː bɑː ni(ː)] (Far غول بيابان [ˈʁuː le ba jɒː bɒː niː]) orijinal varyantiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır Daha sonraları Anadolu kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur
Bazı türk halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında olduğuna inanılan mitlojik bir varlık "Guleybanı" ve "Aleybanı" şeklinde de rastlanır Adı hurafelerle ilgili olarak "Gulyabani", korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve mezarlıklarda koşan birinin gzöüne canlı gibi görünür Vücudu tüyle kaplı, kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir Gündüzleri mezara girer Geceleri ise hortlayıp çıkar At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever Bir oyundan çıkarak, onları güldürmeye çalışır O aynı anda çöllerin ve harabelerin sahibiydi O, yolcuları yollarından döndürüp mahvederdi
Etnik-kültürel gelenekte ise bazen onun "Al ruhu", "Al anası" ve "Al kadını" olduğu düşünülür Bu görüş, aralarındaki benzerlik veya tam yakınlıktan ileri gelir Pamir Kırgızlarının mitolojik metin ve efsanelerinde bu şeytanî varlığın adına "Gul" ya da "Gul-i Biyaban" şeklinde de rastlanır Araştırmacılar bu varlığı en eski Arap rivayetlerine bağlıyorlar "Issız yerin ruhu" gibi anlamlandırılan bu şeytanî varlık, "Kar Adam" efsanelerinin yayılmasıyla yeni bir hayat kazanmıştır
Bütün vücudu sarı-kırmızı tüylerle kaplı bu insanımsı çirkin varlık, dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşam üstü ortaya çıkar Avcılara yaklaşıp onlarla insan gibi konuşur Bir şeyler ister sonra onlara güreş yapmayı önerir Avcı kazanırsa "Gulyabani" sessizce çekip gider Ama eğer o kazanırsa avcı, uzun zaman hasta yatacak demektir Ya da çöllük ve harabe bir yerde yalnız başına yatan birinin ayağının altını yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir Sonra ölünceye kadar kanını içer
Etimolojisi

gul jɑ bɑː ˈni sözcüğü Arapça "ġūl غول" yani canavar ile Farsça "beyābān بيابان" yani çöl yahut yabanlık ve Farsça nispet eki "ī"den terkiple türemiştir




Hıbılık


Türkiye'nin bazı yörelerinde yaşayan insanlara göre, görünüş olarak Alkarısı şeklinde olan kötücül bir varlık Ona gıbılık da denilmiştir Ancah "hıbılık"ın ondan farkı vardır Alkarısı sadece yeni doğum yapmış kadınları rahatsız eder Oysa hıbılık kadın-erkek hiç kimseye rahat vermez Hıbılık genellikle yalnız kadın görünüşündedir ancak erkek görünüşlüsü de vardır O, yanına gittiği kişinin göğsüne çöker ve nefesi kesilip ölene kadar boğazını sıkar
İnanışa göre, hıbılık, onu yakalayan birine bol bol altın verir Bazı yörelerdeki görüşlere göre, hıbılık uykudayken insanların üzerine çöken kötü ruhtur Hıbılık kimi basarsa, o insan yerinden kıpırdayamaz, dili tutulur ve ter basar





Hortlak



Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi Ölüp tekrar dirilen Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing Undead) Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da olabilir
Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına "hortlaklık", bunu yapana ise "hortlak" denir İnanışa göre yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu ve dedikoducu, geçimsiz insanların ölünce hortlayacağına inanılır Hortlak çoğunlukla yaşlı kimselerden olur Gömüldüğü gece mezarından kalkar
Eski Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmak'a alınmayacağına inanılmıştır Gene inanışlara göre hortlak gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü'dür Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, hızlı koşarlar, ata binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler İnanışa göre hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua okumak gerekir Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu, sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler Anadolu halk inançlarına göre bir kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır Hortlayan kişinin ahiretten kovulduğuna inanılır Hortlaklar dişi de olur, erkek de Kimi hortlaklar "hayvan" kılığında gezer, çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda bulunurlar

Hidra


Lerna bataklıklarında yaşayan dokuz başlı bir canavarın adıdır Bu canavarın öldürülmesi Herkül'ün on iki görevi arasında 2 sırada yer alan vazifedir Babası Titan Tifon ve annesi canavarların tanrıçası Ehidna olan Hidra'nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmekteydi Hidra'nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine derhal bir yenisinin çıkması idi
Herkül bu canavar ile karşılaşmadan önce bataklık içerisindeki zehirli gaz ve dumanlarla kaplı Hidra yuvasının girişinde, ağzını ve yüzünü bir örtü ile örterek kendini korumuştur Canavar ile karşılaşıp savaşmaya başlayan Herkül bir süre sonra, kestiği kafaların yerine devamlı yenilerinin çıktığını görünce aslında boşuna savaşıp yorulduğunun fark etmiş ve tam umutsuzluğa kapılmaya başladığı anda yardımına İolaos (Herkül'ün yeğeni) yetişir
Sanıldığına göre, o anda Athena'nın da yardımı ile canavarın kesilen başlarının bir daha çıkmaması için boyunlarının meşale ile yakılmasını akıl eder ve hemen orada yaktığı meşaleyi Herkül'e uzatır Bu meşale sayesinde kestiği başların yerini dağlayarak canavarı öldürmeyi başaran Herkül, Hidra'nın kestiği başlarından birini bir kesede saklayarak, onun zehirli kanını daha sonraki görevlerinde oklarında kullanmış böylece bu okların açtığı yaraların kapanmaz bir hale gelmesini sağlamıştır



Huma Kuşu



Söylentiye göre Kıpçak çöllerinde, Çin'de ve Hindistan'da yaşayan mitolojik efsanevi bir kuş Umay kuşu Cennet kuşu Yunanca Feniks denilirdi



İtbarak


İtbarak (ya da İt Barak); eski Türk destanlarında sözü edilen, Türklerin sürekli savaşa tutuştukları, o zamanki Türklerin kuzeybatısında yaşayan "köpek başlı insana benzer yaratıklar" Efsanelere ilk defa "Çok tüylü köpek" manasında geçmiştir Oguz Kagan destanlarına göre, "Itbarak'ların yurdu, kuzey-batıya dogru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi Oğuz Han, 'İtbarak'lara karşı bir akın yapmış; fakat yenik ayrılıp, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı


Alt mesajdan devam ediyor


(Alıntı+Derleme)

Alıntı Yaparak Cevapla

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...

Eski 08-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...



Kara Korşak


Kara korşak; Türkmen kültüründe eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inandıkları kötücül ruh ya da cindir Gece kapıları çalıp, ev sahibinin tanıdığı bir ses ve kılıkla onu kandırarak çağırıp kaçırırmış Bu cinden korunmak için pantolonun düğmelerini açmak gerektiğine inanılır


Kerberos


Kerberos, Yunan mitolojisinde, Hades'in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek (Hesiode'ye göre 50, Horace'a göre ise 100 başı vardı) Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılan başı bulunan, ısırıkları zehirli bu köpek, Herkül'ün 12 görevi arasında yer alır Kerberos, Yunanca "çukur iblisi" (çok derinlerdeki, şeytâni çukur) demektir Yarı kadın-yarı yılan Ekhidna ile dev Typhon'un oğlu olan Kerberos'un kardeşi Orthros'tur Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi, yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir Sadece üç kere yenilmiştir:

Son görevi Kerberos'u yakalamak olan Herakles tarafından yakalanarak,
Müzik yeteneğini kullanan Orpheus tarafından uyutularak,
Lethe ırmağındaki su yardımıyla Hermes tarafından uyutularak,
Roma mitolojisinde, ilaçlı keklerle Aineias tarafından uyutularak,
Yine bir Roma masalında, ilaçlı keklerle Psykhe tarafından uyutularak
Kerberos, özellikle kapıların, eşiklerin ve sınırların bekçisi olmanın arketipi olmuştur Orta Çağdan günümüze kurgu yapıtlarda sıkça bu özelliğiyle yer almıştır (Dante'nin İlahi Komedya'sında ve Fluffy olarak J K Rowling'in Harry Potter ve Felsefe Taşı adlı kitabında) Ayrıca günümüzde güvenlik ve savaş alanında da kullanılmaktadır (MİT tarafından geliştirilen Kerberos protokolü gibi)

Herkül'ün 12 Görevi
Herkül'ün 12 ve son görevi, Hades'in krallığını yaptığı ölüler diyarının bekçi köpeği olan Kerberos'u Atina'ya getirmektiGörevi aldıktan sonra, diğer tarafa geçmek için Eleusis'ten yardım ve bilgi alan Herkül, Tanareum bölgesinde ölüler diyarına geçiş yapabileceği girişi bulur Athena ve Hermes'in yardımı ile girişten geçen ve Charon'u da yine Hermes'in yardımı ile geride bırakan Herkül Kerberos ararken, Ölüler diyarında Hades tarafından zincirlenen Thesus'u sihirli kelepçelerinden güç de olsa kurtarır

Hades ve Persephone'nin karşısına çıkıp durumunu anlatan Herkül, onların onayını alarak Kerberos'u geri getirmek üzere izin alır Kerberos'un karşısına çıkıp, güreşte onu yenmeyi başaran Herkül, Kerberos'u yeraltı dünyasından çıkararak Atina'ya; Eurystheus'un karşısına çıkarır Korkudan nereye saklanacağını bilemeyen Eurystheus, yakınında bulunan büyük bir amfora'nın içerisine saklanır Herkül'ün Kerberos'u yeryüzüne çıkardıktan sonra,etrafa saçılan zehirli salyasından dünya üzerindeki ilk zehirli bitkiler oluşmuş ve buradan yayılarak diğer ülke ve topraklarda da yetişmeye başlamıştır

Kiklop


Yunan mitolojisinde alınlarının ortasında tek gözleri bulunan devler Poseidon ile Amphitrite'nin oğulları Onlar tanrılardan korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen yaratıklardır Homeros'a göre kikloplar, mağaralarda yaşayan korsan çobanlardır Odysseus adamları ile birlikte Troya Savaşından vatanına dönerken dev kiklop Polyphemos'a esir düşmüş ve onu öldürmek zorunda kalmıştı Oğlunun öldürülmesine sinirlenen Poseidon Odysseus'u bin bir türlü felaketle cezalandırmıştı Hesiodos'a göre kiklop'lar, üç taneydi, Gaia ve Uranos'ün çocukları idi Brontes, Steropes ve Arges ('gök gürültüsü', 'parıltı' ve 'şimşek') babaları tarafından Tartaros'a hapsedilmiş, daha sonra Zeus tarafından kurtarılmış ve ona titanlara karşı savaşta yardım etmişlerdi Bir rivayete göre, kikloplar, Apollon'un oğlu, sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios'u öldürmüşlerdi Buna sinirlenen Apollon oğlunun öcünü almış ve kiklop'ları öldürmüştü Daha sonra çıkan efsanelerde kikloplar ateş tanrısı Hephaistos'un yardımcıları idi ve onun yanında demircilik yaparlardı
Türk mitolojisinde karşılığı Tepegöz'dür

Kujuta


Değişik inançlara göre türleri anlatılan ve farklı taş ve metallerden oluştuğu söylenilen yedi cennet vardır ve Araf'ın da içinde bulunduğu yedi cehennem vardır (Kimileri Dünya'yı da bu yedi cehennemden biri sayar) Yeryüzü büyük bir denizle çevrili, geri kalan bölümde ise çember biçimindeki Kaf Dağı bulunur Yeryüzü -ışığıyla, gökyüzünün mavi rengini de yansıtan- kutsal taş Sakrat'ın üzerinde oturmuştur Bu taşın tek bir tanesinin sahibine büyüsel güçler sağladığı ileri sürülür

İşte tüm bunların dev bir meleğin omuzlarında durduğu (Yunan mitolojisinde Atlas), bu meleğin de, birçok gözü ve ayakları bulunan, büyük bir boğa olan Kujata'nın üzerindeki yakuttan bir kayanın üzerinde durduğu ve boğa Kujata'nın da kaosta yüzen devasa bir balık olan Bahamut'un üzerinde durduğuna inanılır

Kujata bu bağlamda Bahamut tarafından desteklenen, yakut üzerinde oturuken aynı zamanda dünyayı taşımakta olan melek arasında yer alan mitolojik bir boğadır

Leprikon



Leprikon, (Modern İrlandaca: leipreachán, diğer kullanımları: leprechawn-lubberkin-lepracaun) İrlanda mitolojisinde İrlanda Adası'nda yaşadığına inanılan yeşil giyinen, ayakkabıcılıkla uğraşan küçük vücutlu cinler İrlandalı mitoloji araştırmacılarının söylediklerine göre Celt ırkı insanların İrlanda adasına ayak basmadan önce burası Leprikonların ortak yaşam alanıydı
Leprikonlar ve diğer yaratıklar Celt ve Celt öncesi tarihin birer sembolüdür
Ayakkabı yapımıyla para kazandıkları,çok zengin oldukları ve savaş zamanında birçok hazine gömdükleri söylenir Efsaneye göre bir Leprikonla karşılaşıp gözgöze gelen kaçamaz ve o anda ortadan kaybolur

Melusine


Melusine (ya da Melusina) Avrupa efsanelerinde bir fügrdür Kutsal kaynaklı nehirlerin sularının dişi ruhlarıdır
Genellikle yılan ya da balık biçiminde bir kadın olarak betimlenirler (Deniz kızları gibi) Bazen bu betimlemere kanat, ikinci bir kuyruk veya boynuz da eklenebilir Bazı efsanelerde niksilerden oldukları da belirtilmiştir

Meran


Daha çok güney, orta ve doğu Anadolu resminde, masallarında, hikayelerinde rastlanan, bellerinden aşağısı yılan üstü ise insan şeklinde tanımlanan, insanların derdine deva olabilen doğaüstü yaratıklar Yeraltında -akıllı ve iyicil bir dünyada- yaşayan meranların başında Şahmeran adlı bir ece vardır Şahmeran'ın -insanlarca- öldürüldüğünü henüz bilmeyen, bu nedenle 'Şahmeran geleneği' olarak sürdürdükleri derde deva olma işine devam eden meranların Şahmaran'ın ölümünü duydukları an Meran Ülkesinden çıkıp insanların yaşadıkları şehirleri basacakları ve yerle bir edecekleri söylenir
"Maran" Farsça bir sözcüktür "Mar" yılan anlamında, "-ar" ise çoğullamasıdır Maran ya da incelterek söylenilen Meran sözcükleri Anadolu topraklarında birçok yöre ve yer adı olarak ta kullanılmaktadır

Merküt, Markut


Merküt (ya da Markut); Altay efsanelerinde, gök yolculuğuna çıkan kamın ruhuna, ilk üç gökkatı boyunca kılavuzluk eden dev dişi gök kuşudur
Anadolu 'da geleneksel Türk kültürünün taşıyıcılarından olan Yörük boyları arasında, yaramazlık yapan çocukları korkutmak için uydurulan düşsel bir varlık olarak ta görünür Aslında bu düşsel denilen varlığın kökü, ulu dil birliği çağına kadar gider Bu mitolojik varlık hakkında Yörükler arasında şöyle denilir: "Merküt Merküt Bacadan kolunu salla" Yaşlıların derin inanışlarına göre, Merküt bir kuştur O sadece adı anılanları korkutur
V Radlov, "Sibirya'dan" adlı eserinde, Altay dağlarında yaşayan kamlardan ve kurban törenlerinden söz ederken, "Sema kuşu Merküt"ün adı geçen bir kam duası metnini de kaydetmiştir:
"Gök kuşları beş Merküt, tırnakları bakırdan Ayın tırnağı bakırdan, Ayın gagası buzdan Geniş kanatları muhteşem hareketli
Uzun kuyrukları yelpaze gibi Sol kanadı ayı örter Sağ kanadı güneşi Ey dokuz kartalın anası! Yayığı geçerken şaşmaz İdil üstünde yorulmez, Öterek gel sen bana! Oynayarak gel sen sağ gözüme! Sağ omzumun üstüne kon"

Nemea Aslanı (The Lion of Nemea)



Argolis Bölgesi'nde, "Nema" adındaki vadide yaşayan ve etrafa dehşet saçan bir aslanın adıdır Bu aslan, Herkül tarafından öldürülmüştür Nemea Aslanı'nın Typhon ve Echidna'nın çiftleşmesinden bir araya geldiği söylense de, bazı tarihçilere göre Zeus ve Selene'nin çiftleşmesinden doğma, Ay'dan düşen bir varlık olduğu da zaman zaman belirtilmektedir

Nemea Aslanını öldürüp, postunu yüzmek, Herkül'e kuzeni Eurystheus tarafından verilen 12 görev içerisinde ilk sırada olandı Aslan, o sıralarda Nemea Bölgesi'ne dehşet ve terör saçmaktaydı O zamana ait herhangi bir av silahı ile bu hayvanı öldürmek mümkün görünmemekteydi Herkül, aslanla ilk karşılaştığında önce bir odun, daha sonra ok ve yay ve en son olarak da bronz bir kılıç ile hayvanı öldürmeye çalışsa da başarılı olamamış, daha sonra aslanla saatlerce güreştikten sonra, kolları ile boğarak öldürmeyi başarmıştır

Hayvanı uzun bir uğraştan sonra öldükten sonra, saatler boyunca uğraşmasına rağmen, aslanın postunu yüzemeyen Herkül'ün imdadına, yaşlı bir kadın kılığına bürünen Athena yetişir ve Herkül'e bu postu yüzmek için en iyi aletin, aslanın kendi pençeleri olduğunu anlatır Bu küçük ilâhi yardım ile ilk görevini başarı ile bitiren Herkül, Nemea Aslanı'nın her türlü kesici silaha karşı olan postunu daha sonra kendisi için bir zırh gibi kuşanarak diğer görevlerini gerçekleştirirken kullanmıştır

Minotaur


Minotor (Yunanca: Μινώταυρος, Minotavros): Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık Özgün sözcük Minotor'dur ve Yunanca "Minos’un Boğası" anlamına gelir
Öyküsü
Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban edeceği bir boğayı denizden çıkartıp vermesini ister Ama hayvan Minos’a o kadar güzel görünür ki onu kurban etmeye kıyamaz ve saklar Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısı Pasiphae’de boğaya karşı bir aşk uyandırır Pasiphae’nin boğayla çiftleşmesinden boğa başlı ve kuyruklu, insan bedenli Minotor doğar
Minotor, sanatçı Daidalos’un yaptığı, Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır Minotor insan etiyle beslenmektedir Bunun için, Atinalılara karşı savaş kazanmış olan Minos onlardan, haraç olarak, her yıl Minotor’un yemi için yedi genç erkek, yedi genç kız ister Üçüncü haraç yılı geldiğinde, Theseus Minotor’u öldürmek için Girit’e giden gemiye biner Labyrintos’a sokulacak kafile halkın gözü önünden geçirilirken, kralın kızlarından Ariadne Theseus’u görür görmez ona aşık olur Daidalos’un öğüdüyle Theseus'a bir yumak iplik verir İpliğin ucunu girişe bağlamasını, böylece dönerken ipi takip edip çıkışı bulabileceğini söyler Ariadne Theseus'un kendisiyle evleneceğine dair bir de söz alır Theseus, uykuda yakaladığı Minotor’u kıpırdamaz halde yere bastırıp yumrukları ile öldürür

Nemf


Nymphler (Nymphe veya Türkçe nemf, nimf olarak da anılırlar) Yunan Mitolojisi nde yeri ve denizi dolduran sayısız çokluktaki dişi, tanrısal varlıklardır Ölümsüz değillerdir ama tanrılar gibi ambrosia ile beslendiklerinden çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar Doğurganlık ve zariflik simgesidirler Mitlerde genellikle güzellikleri yüzünden başlarından geçenler anlatılır, genel olarak perilerin güzelliğine vurgu yapılır
Çok sayıda nymph türü vardır ve bunlar yaşadıkları yerlere göre ayrı adlar alırlar Oreadlar dağlarda, Naiadlar akarsularda, Dryadlar meşe ağaçlarında yaşarlar


Pegasus


Pegasus Yunan mitolojisi'nde kanatlı at Deniz tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa'nın oğlu ve dev Chrysaor'un kardeşi olduğuna inanılır

[SIZE=5][COLOR=red]Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi iki değişik söylence bulunur Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır Uçarken havada koşuyormuş gibi görünür
Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur Zeus'a yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir Helicon Dağında bulunan ve Musalara (veya Müzler) ilham verdiği sanılan Hippocrene pınarının Pegasus'un ayağıyla yere vurması sonucu ortaya çıktığına inanılır ve Pegasus "şiirsel ilham" ile özdeşleştirilir Daha sonraları Bellerophon tarafından Athena'nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir
Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophon Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir Pegasus'un Bellerophon'u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır Daha sonraları kendine eş olarak Euippe (ya da Ocyrrhoe)'yi aldığı ve kanatları atların soyunu başlattığı söylenir

Sentor (Centaur)


Sentorlar (Yunanca: Κένταυρος, Kendavros (tekil), Κένταυροι, Kendavri (çoğul)), Yunan Mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır
Efsaneler
Sentor efsanesi muhtemelen at sırtında savaşa giden eski savaşçılardan gelmektedir Sentorun sureti görenlere çok faklı ve ürkütücü gelmektedir İnkalar'ın, Pizarro ve adamları 1533 'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur
Bilinen Sentorlar
Sentorler arasında en ünlüleri Nessos, Hiron, Folos, Evritiyon'dır Hepsi Herakles hikayelerinde geçmektedir İleos ve Roitos ise, Atalanta'ya saldırı girişimi sırasında Meleager tarafından yok edilmişlerdir
Modern edebiyatta Sentorlar
Sentorlari modern zamanlarda birçok yerde görmek mümkündür Örneğin; Narnia Günlükleri (ve film uyarlaması Narnia Günlükleri:Aslan, Cadı ve Dolap), Zeyna:Savaşçı Prenses, Titan triloji, Harry Potter Bunlara ek olarak Shakespeare'in Yanlışlıklar Komedyası eserinde Centaur Inn bir otel adıdır

Peri


Peri, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde bulunan bir ruh veya doğaüstü yaratıktır Genellikle insan görünümünde, çoğunlukla çok küçük olduğu ve uçmak, büyü yapmak, geleceği görmek veya etkilemek gibi doğaüstü güçlere sahip olduğu düşünülmüş ve böyle tasvir edilmiştir Modern kültürde çoğunlukla genç ve güzel kadınlar olarak tasvir edilseler de, eskiden bitkin yaşlı kadınlar veya yaramaz yaşlı erkekler olarak tasvir edilirlerdi Farsça kökenli bir kelimedir
Peri , eski Türk inanışında melektir Aslı "Perişte" dir ve diğer türk dillerinde günümüzde de bu şekilde kullanılmaktadır, bizde ise kısalarak türkçemize peri şeklinde girmiştir



Semum

Semum bir tür ateştir
“Andolsun ki biz, insanı pişmemiş çamurdan, kokuşmuş cıvık balçıktan yarattık Cân’nı da (insandan) daha önce semûm ateşinden yarattık” (Hicr, 26-27) buyurur Ayetten anlaşıldığı gibi Cân, insanoğlundan önce yaratılmıştır İnsanın yaratılışının, kainattın yaratılışında son halka olduğu düşünülürse, Cân sondan bir önceki halka olarak yaratılmıştır

Ayetteki “semûm ateşi” hususunda, bazıları, “Bu, ateşin alevidir” demişler; bazıları da “O, öldürücü derecede sıcak olan sam rüzgarıdır” demişlerdir Önceki ayetin de yardımı ile, İbareden anlaşılan bunun bir çeşit ateş olduğudur Fakat, bedenin gözeneklerine, yani derideki o küçücük deliklere nüfuz edip, içine işlediği için buna, “semûm” ismi verilmiştir İnsanın içine işleyen rüzgara da bu yüzden “sam rüzgarı” denmiştir Bir rivayette, “Semûm, dumansız ateştir Yıldızlar da bu ateşten yaratılır” denmiştirki, bu, “semum ateşi” ile geçen ayetteki “ateşin mârici”’nin aynı olduğunu gösterir Buna göre aynı şeyi anlatan bu kelimelerden biri, o ateşin yalın, saf ve dumansız bir ateş olduğunu, diğeri de yakıcı ve kavurucu olduğunu anlatmış olur Âlûsî “semum ateşi”ni, “fevkalade hararetli ateş” diye tefsir ederken buna işaret etmektedir

Bazı hadislerde Cân’nın yaratıldığı ateşin, bildiğimiz ateşlerden çok daha sıcak olduğu bildirilmektedir Ebu Davud et-Tayalisî’nin İbn Mes’ud(ra)'dan naklettiği bir hadise göre, “Bu (dünyada gördüğümüz) ateşler, Cân’nın yaratıldığı ateşten yetmiş kat daha hafiftir

Simurg, Zümrüd-ü Ankâ




Simurg (Farsça: سيمرغ) veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur Türk mitolojisinde karşılığı Toğrul'dur

İsim Avesta'daki mərəγô saênô "Saêna kuşu"ndan türemiştir Orijinalde bir yırtıcı kuş, kartal veya şahin, olduğu etimolojik olarak aynı olan Sanskritçe śyenaḥ`dan çıkarılabilir
Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça sī "otuz"dur Fakat tarihi anlamda ilgili değillerdir


Sasanilerden, Simurg motifli gümüş tabak

Mitik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da resmedilmiştir Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur Bir bölümü memeli olduğu için yavrularını emzirirdi Yılanlara karşı bir düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı Bir antik İran tanımında Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir
İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur
Sasani Persler Simurg'un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı Yaşam ağacı, Gaokerena'da tünediğine ve her türlü şeytani şeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaşadığına inanılırdı Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir Ayrıca, Sên-Murv/Simurg Pers edebiyatında Homâ olarak tanımlanmış, Arapça'ya ise Rukh olarak girmiştir
Simurg uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurdu Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoğlunun tüm hastalıklarını tedavi ederler Simurg'un tüylerinin bakır renginde olduğu söylenmiştir Her ne kadar başlarda bir köpek-kuş olarak tasvir edilse de, daha sonraları sıklıkla bir insan veya köpeğin başıyla gösterilmiştir Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı

Siren



Yunan mitolojisinde Sirenler ya da Seireneler (Yunanca Σειρήνες ya da Acheloides), Sirenum scopuli denen bir adada yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarıdır Bazı farklı öykülerde ise Cape Pelorum'da ya da Anthemusa adasında yaşamış olduklarından, şimdi de Paestum'un yanındaki Sirenus adalarında, ya da Capreae'de yaşadıklarından bahsedilir Bu yerlerin tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiştir Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır
Sirenler, Achelous'un kızları olarak betimlenmişlerdir Homeros, sayılarıyla ilgili hiçbir şey söylemese de, sonradan yazarlar hem isimlerine hem de sayılarına değinmişlerdir Bazen Aglaopheme ve Thelxiepeia adlı iki taneden bahsedilmiş; Peisinoe, Aglaope, ve Thelxiepeia adlı üç tanesinin de sözü geçmiştir Sayıları genellikle iki ile beş arasında, isimleri de genellikle Thelxiepia/Thelxiope/Thelxinoe, Molpe, Aglaophonos/Aglaope, Pisinoe/Peisinoë, Parthenope, Ligeia, Leucosia, Raidne, ve Teles'tir Bazı hikâyelere göre, genç Persephone'un oyun arkadaşları olduklarından da bahsedilmiştir "Siren şarkısı" terimi ise, sirenlerin çok güzel sesleriyle söyleyip denizcileri büyüledikleri, böylece büyülenen denizcileri yedikleri şarkılardır

Tek Boynuz, Unicorn


Mitolojik tek boynuzlu at Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan Latince ismi olan Unicorn; "bir-tek" anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz'dur) Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir

Tepegöz


Tek gözlü dev, eski Yunan mitolojisinde Kiklop olarak geçer
Bir Dede Korkut (Korkut Ata) masalında; kılıcın kesmediği, okun işlemediği bir bedene sahip, yalnızca gözünden zarar verilebilen, çobandan olma, peri kızından doğma canavar Basat adlı kahraman tarafından öldürülür

Troll


Troll, İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mitik, insanımsı yaratıktır Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir Shetland ve Orkney masallarında, troller trowe olarak anılmıştır Japonca'da ise troll için kullanılan sözcük tororu`dur
İskandinav edebiyat, sanat ve müziği, romantik dönemden başlayarak bugüne kadar trolleri birçok farklı şekilde adapte ederek, genelde çok büyük kulak ve burunlara sahip bir yerli halk biçiminde, kullanmıştır

Uylak


Çevresinde inanılan boş inanç yaratığı Uylakların, geceleri dışarıda dolaşan veya yolculuk eden kimselere musallat olduğuna inanılır Genellikle kişiye adıyla seslenen, sözle taciz eden, taşlayan, alay eden, sataşan, ürkütücü sözler eden düşsel yaratıklar olarak tanımlanırlar Tüm bu kötü eylemlere "uylama" dendiği için; eylemi gerçekleştirdiğine inanılan yaratığa da "uylak" denilmiştir "Uylak"ın üzerinde birleşilmiş, kanıksanmış bir biçimi yoktur Dönem dönem o denli abartılmışlardır ki, benzer özellikler göstermemelerine rağmen "cin" inancı ile bağdaştırılmıştır İnsanların gözüne köpek, koyun, kedi ve hatta insan gibi canlıların yanında tabut gibi cisimlerin biçiminde göründükleri söylenir olmuştur
Uylak üzerine anlatılan anlatılar radyo ve televizyonun yörede yaygınlaşması ile azalmıştır Buna neden olarak ise eğlence araçlarının olmadığı dönemlerde yöre insanı bu anlatılarla eğlenmesi olarak gösterilmektedir
Uylak yörede o denli benimsenmiş bir memorattır ki uyalk adı yörede bazı yerleşim birimlerine ön ad olarak eklenmektedir (Uylaklı Kabana gibi)

Şahmeran


Daha çok güney, orta ve doğu Anadolu resminde, masallarında, hikayelerinde rastlanan akıllı ve iyicil olarak tanımlanan bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan, Meran adı verilen doğaüstü yaratıkların başındaki hiç yaşlanmayan, ölünce ruhunun kızına geçtiğine inanılan varlık Farsça yılanların şahı anlamına gelen "şah-ı meran" dan gelir Ancak, Şahmeran'a ilişkin tüm efsanevi kayıtlar ve Şahmeran efsanelerine özgü tüm betimlemelerde varlık dişidir Akdeniz bölgesinin tarsus ilçesinde yaşadığına inanılıyor
Şahmeran, gittiğinde "bir cuma günü geleceğim" demiş Bu efsaneyle bize ne öğretilir? Efsaneler, hiçbir zaman boş değildir Örnek bir efsane de, "Mersin suyla, Adana yalanla, Tarsus yılanla yok olacak" diye bir inanç var Şahmaran, bir çocuğun koyun otlatırken tesadüfen bir çukuru eşip ordan birden büyüyen bir delikten içeri düşmesiyle ortaya çıkmış Çocuk, irili ufaklı yılanların ortasına düşer Her ne hikmetse bağıramaz; ama aslında çok korkuyordur O sırada bir ses ona seslenerek,"Gel, korkma! Ben istemedikçe onlar sana dokunmazlar Bas üstlerine ve gel" der Çocuk, ona doğru gider ve yaklaşır "Ne arıyorsun burda?" diye sorar Şahmaran O da, "Kuzum kayıptı Onu ararken dinleneyim dedim ve bir delikle oynarken buraya düştüm" der Şahmeran, elini çocuğun sırtına vurup, "Gözlerini kapat!" der ve açtığında çocuk yeryüzünde bulur kendini Sonra eve gelir ve kimseye anlatmaz Fakat çocuk, üçüncü gün duş alırken, sırtında beyaz-kara renklerin çıktığını fark eder Giderek yılana benzer cilt rengi ve anlatır annesine 1 hafta sonra da ölür
Diğer bir anlatışa göre de, Şahmaran'ı bir çoban bulur; ama kimseye bahsetmez Fakat birgün iki arkadaşına bahsetmek zorunda kalır Çünkü sırtında izler çıkmıştır Ve dilden dile dolaşır Derken birgün o yörenin hükümdarı hastalanır Hekimler ne yaparlarsa çare bulamazlar Bir bilgine danışırlar O da, "Şahmaran'ın kanını içmeniz gerek; ama şahmaran başı kesilerek ölmesi gerek" der Onlar da, "Peki onu nasıl bulacağız?" derler O da, "Onu bir delikanlı biliyor, görmüş Onu bulsanız, Şahmeran da bulunur" der "Peki nasıl bulacağız?" sorusuna da,"Onu gören her kimse, Şahmeran onda mutlaka bir iz bırakmıştır" der Şahmeran ise, gence "Sakın ha, yerimi kimseye söyleme!" diye tembihlemiştir Şahmeran, çocuktaki mertliği görmüştür zaten ve eklemiştir, "Söylediğin gün, sen ölürsün" demiştir Askerler, her tarafta bu genci ararlar İnsanları soyarlar tek tek Derken çocuğu bulurlar Sırtındaki işaretten anlarlar Türlü işkencelere maruz kalan çocuk, konuşmak zorunda kalır Askerler arkada, çocuk önde, o korkunç esrarengiz mağaraya benzer kapıya gelirler Ama ne var ki askerler, içeri giremezler Bir ürperti sarar içlerini Çocuk, kendisi gider şaşkın bakışlar önünde Şahmaran, "Neden geldin?" der Çocuk, "Evet, ama mecburen geldim, işkencelere dayanamadım" der Şahmeran da, "Korkma, biliyorum" der ve çocuğa kılıç verir "Önce başımı kes, beynimi sen ye Kalbimi sök, göm Kanımı da bırak o aptal içsin" der Çocuğa cesaret verir ve çocuk bunları yapar Kral, şahmeranın kanını içer içmez ölür Çocuksa müthiş bir zekaya kavuşup Lokman Hekim olur ve ilerde de ölüme çare bulacaktır

İççi


Eski inanışlara göre, her bir dağın, akarsuyun ve ormanın kendi koruyucusu vardır Aslında sahipler (iyeler) sistemiyle bir çizgide birleşen bu ruhlar iyiliksever olup insanlara yardım ederler Karşılığında da onlara karşı saygılı davranılmasını isterler saygısızlık gördükleri zaman da o insana zarar verebilirler Bu ruhların genel adı "iççi"dir



Vampir


Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan hayali canavar Vampir inancı çok eskilere dayanmaktadır
Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağ’da yayıldı 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti Map’ın iddasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti
Sadece Hıristiyan Avrupada değil çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı Hindistan’da kimi kadınlar , uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar 1001 Gece Masalları’nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır Yeni Gine’nin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır
Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe’den türetildiğini öne sürer Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 1730’lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir: “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını hergün emmekteler Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor Karl Marx’ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: “Sermaye ölü emektir Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur Ne kadar emerse o kadar hayat bulur
1820’lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok“ diye veryansın etmiştir Yazar Sheridan Lefanu‘nun 1872’de yazdığı “Carmilla” adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir
İrlanda’lı yazar Bram Stoker, 1897’de yazdığı “Drakula” adlı eserinde türün bütün mitlerini toparladı ve bu konudaki en iyi klasiği meydana getirdi Bu kitap vampir efsansinin sinemaya da atlamasına neden oldu Alman dışavurumcu yönetmen Murnau , 1922’deki ünlü klasiği “Nosferatu” ile sinema tarihindeki ilk vampir filmini çevirdi 1930’lu yıllarda Hollywood’un en gözde konularından biri vampirlerdi Sinemanın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi Zaman içinde vampirler pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı , güzel yaratıklar haline geldi Francis Ford Coppola ise Bram Stoker’ın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumladı
Bilim Açısından Vampirlik
California Devlet Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen’in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir 1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar Hasta çok acı çeker Sonunda çıldırır diyerek hastalığı açıklamıştır Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu demiştir
Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğuruğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...

Eski 08-17-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Efsanelerden Gelen Yaratıklar...




Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar Diğer hikâyelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler


Deniz kızlarını ayyaşlık kıvamına gelmiş erkeklerin uydurduğu kanısındayım Zira deniz kızı gören bir bayanı duymuşluğum yok (: İçip içip gördükleri şeyi, o anki durumlarına göre hayal dünyaları şekillenir Zaten konunun alıntı yaptığım yerindedir açıkça bellidir

Mavili kısımda, aşk acısı çekmiş, denizci ve ayyaş adamın hayali; kırmızılı kısımda ise yanında bir bayanın yokluğundan bitap düşmüş erkeğin hayali anlatılır P



not: Feminist felan değilim

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.