|  | Bilim Ve Teknoloji Ufukları |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Bilim Ve Teknoloji UfuklarıKâinatta ilginç olan şeylerden birisi şudur: Yaratıcı, büyük işleri çok küçük parçacıklara gördürüyor  Meselâ; insanoğlunun 20  yüzyılda zamana damgasını vurduğu en büyük başarısı elektron gibi âdeta kütlesi dahi yok denilebilecek (10-31 kg) parçacıklara hükmetmeyi başarmasıdır  Aslında buna hükmetmek dahi denmez; bir nebze olsun, lâfını geçirebilmeyi, onları kontrol edebilmeyi öğrenmesi demek daha doğru olacak   Bu kontrol neyi sağladı? Bununla insanoğlu elektronikte transistor devrimini gerçekleştirdi  Etrafımızda gördüğümüz, her türlü teknoloji bu devrimin bir parçasıdır  Mikrobilgisayarlar, süperbilgisayarlar, telekomünikasyon teknolojileri, uydular, humanoidler aklımıza gelebilecek her türlü teknoloji    Ama dikkat edilmesi gereken bir nokta var  Bilim adamlarının dahi tam olarak kavrayamadığı elektronların, bildiğimiz sadece bazı özellikleri ile bunları başarabildik  Yaratıcı'nın muazzam bir şekilde yarattığı, bu küçük olduğu kadar anlaşılmaz ve anlaşılmaz olduğu kadar da âciz parçacıklarla bize sunduğu şu güzellikleri anlayıp, hayran olmamak, zannediyorum mümkün değil   Bu kadar küçük, daha ne olduğunu bile tam kestiremediğimiz elektronlarda saklı bu inanılmaz bilgiyle; acaba Yüce Yaratıcı bize mânâ boyutlarında hangi mesajları vermek istemiş olabilir? Neden bu çok küçük ve âciz parçacıklara çok sihirli meziyetler vermiş? Tabiat aslında tepeden aşağıya işlemiyor; bütün görevler, en alttaki, en küçük parçacıklarda gizli  Bütün bu parçacıkların muazzam bir ahenkle vazifelerini yapabilmeleri kendi başlarına asla mümkün olamaz  Çünkü, bunların şuurlu olmadığı kesin; insanoğlu, artık onları kendi iradesine göre kontrol edebiliyor, ondan kendisi için fayda çıkarabiliyor  Eğer şuurlu olsalardı, sonsuz denilebilecek sayıdaki bu parçacıklar, yapılan her deneyde aynı sonuçları vermez; aynı kurallara uymazlardı  Fizik yasaları doğmazdı  Yapılan deneylerde, bu parçacıkların hep aynı fizikî kurallara uyduklarını, içlerinden hiçbirinin itiraz etmeden yasalara boyun eğdiğini görürüz  Demek ki; bu parçacıklar kendi iradeleriyle hareket etmiyor, Yaratıcı'nın belirlemiş olduğu kural ve prensiplere göre hareket ediyorlar   Tabiattaki hâdiselerin temelinde parçacıklar olduğu için, bunlar kendi iradeleriyle hareket ediyor olsalardı, kâinattaki hiçbir şey çok kısa bir süre dahi -meselâ astrofizikte önemli bir zaman aralığı olarak bilinen 10-43 saniye- varlığını devam ettiremezdi  Çünkü evrende o kadar çok parçacık var ki; bunların birbirleriyle uyum içinde olabilmeyi kendi iradeleriyle sağlamaları imkânsız  En azından bazılarının, oyunbozanlık yapacağı kesin gibi  Bu durumda kâinatın; henüz "Big Bang"le doğmaya başlarken, dağılıp yok olması gerekirdi  Oysa ki; kâinatın yaratılışını anlatan teorilerde, bu tarif edilemeyecek kadar kısa sürenin bugünkü kâinat mucizesinin gerçekleşmesinde çok büyük ve hâlen tam olarak kavranamamış bir anlamı vardır  Parçacıklar, mükemmel kolektif şuurla nasıl hareket ederek bugünlerin oluşmasına vesile olmuştur? Kâinatı bu hâle getiren 15 milyar yıllık ahenk, uyum, irade birliği, anlaşılır gibi değildir   Kâinatın temelindeki bu parçacıklar, kendi iradeleriyle hareket ediyor olsun  Bu durumda, Einstein'ın göstermiş olduğu tabiattaki hiçbir şeyin ışık hızını geçemeyeceği kuralını çiğnemiş oluruz  Neden mi? Çünkü; şuurlu farzettiğimiz bu parçacıkların uyumlu etkileşimde bulundukları kesin gibi  Bu haberleşmeyi ise; asla ışık hızından daha hızlı bir surette sağlayamazlar  Dolayısıyla kâinatın bir ucundaki parçacığın belli bir süre sonraki hâli ile, diğer ucundaki parçacığın belli bir süre sonraki hâli arasında, hiçbir şekilde senkronize edilmiş bir haberleşme olmadığından -yani birbirlerinin durumundan habersiz hareket ettikleri için-, asla uyum göstermemesi, bir süre sonra mutlaka çelişmeleri ve kâinatın anında dağılıp yok olması gerekir  Çünkü bu parçacıkların uzay-zamandaki davranışlarını birbirlerinden bağımsız olarak sağlamaları, fakat ortaya çok ama çok bağımlı bir durumun çıkması mümkün olamaz  İşte bu yüzden, bu parçacıklara aynı anda söz geçirebilen ve bütün parçacıkları aynı anda kontrol edebilen ve onların uzay-zamanda nereye doğru aktığını bilen, geleceklerini gören, Kur'an'ın deyimiyle, onları başıboş bırakmayan bir üstün irade olması gerekir  Ve bu irade bütün parçacıklara aynı yakınlıkta olmalıdır ki, bütün parçacıklara kolektif bir şuur verebilsin  Biz bu yüce irade sahibine Allah diyoruz   Pekiyi, birbiriyle asla haberleşemeyecek kadar uzakta bulunan parçacıkların, birbirlerinden bağımsız gibi görünen hareketlerinden; nasıl anlamlı, uyumlu bir ahenk çıkabilir? Bu temel parçacıklar aynı kurallara göre nasıl hareket edebilir? Birbirlerinden trilyonlarca ışık yılı uzakta olan parçacıklar, aynı fizikî yasaları nasıl paylaşabilir? Belki şöyle bir soru daha sorulabilir: Bu bilgi alışverişini, gelecekte nasıl davranış göstereceklerini; birbirlerine çok yakın oldukları, hattâ her şeyin enerji olduğu, henüz maddenin doğmadığı, kâinatın ilk zamanlarında sağlamış olamazlar mı? Bu sadece bir ihtimaldir; ancak bu durumda şöyle bir çelişkiyle karşı karşıya kalırız: Neden madde halinde dahi olmayan bu parçacıklar, böyle bir anlaşma yapsınlar? Ve neden içlerinden en azından bazı parçacıklar bu anlaşmayı çiğnemesin? Bu anlaşmaya katılmayan tek parçacık dahi kâinatın alt-üst olması için yeterliyken, nasıl 15 milyar senedir kâinat hâlâ düzenini korumaktadır? Bir başka düşünce tarzı da şu şekilde olabilir: Pekiyi neden o zaman termodinamik kanunlarına göre entropi (düzensizlik) artmaktadır? Bu soruyu sorarsanız, bir paradoksa sebep olursunuz  Çünkü yasaların olmaması gerektiğini düşündüğünüz bir kâinatı, bir kanunla sorgulamış olursunuz  Aslında tabiatta çoğu şey, hiç de düşündüğümüz gibi hareket etmiyor  Meselâ; 'Young Deneyi' aklımızın iflâsını hazırlayan ilk deneylerdendir   Young deneyi, kuantum mekâniğinin açıklayabildiği, fakat akla daha yakın klâsik fiziğin açıklamakta zorlandığı bir deneydir  Bu deneye göre, çift yarıklı bir engel üzerine birbirinden belli uzaklıkta iki kaynaktan ışık gönderilmektedir  Engelin diğer tarafında ise bir perde bulunmaktadır  Bu perde üzerine düşen ışık desenini incelediğimizde şunu anlıyoruz: Fotonları parçacık olarak düşünemeyiz  Çünkü parçacık olsalardı, perde üzerindeki girişim deseni oluşmazdı  Bu desen iki dalganın girişim desenini vermektedir  Dolayısıyla fotonları, basit parçacıklar olarak düşünemeyiz  Pekiyi fotonları dalga olarak kabul edebilir miyiz? Hayır!   Çünkü perde üzerinde bulunan özel materyal sayesinde fotonların perdeye momentum ve enerji transferi gerçekleştirdiğini anlıyoruz  Bu ise; fotonun parçacık iyonunun etkisidir  Bu durumda foton dalga mıdır, parçacık mıdır? Foton ne parçacık, ne de dalgadır  Ortada bir dualite (ikilik) vardır, âdetâ ruh ve beden ilişkisi gibi  Bu iki özelliği aynı anda taşır  Biz onun dalga özelliği sayesinde uzay-zamandaki taşıdığı momentum, konum gibi değerlerini ihtimaller çerçevesinde tayin eder, parçacık özelliği sayesinde ise; taşıdığı enerji vs'yi tespit ederiz  Aslında anlamakta zorlandığımız bu durum karşılaşılan tek gariplik değil    İnsanoğlunun akıl ve mantığına garip gelen, keşfedilmeyi bekleyen bu esrarengiz yolculuğa olan merakıdır  Belki de insanın fıtratına dercedilmiş bekâ arzusudur, kuantum dünyasına onun merakını cezbeden | 
|   | 
|  | 
|  |