|  | Türk Tesbihçiliği |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk TesbihçiliğiTÜRK TESBİHÇİLİĞİ  İslâm âleminde tesbih, Allāh'ın Esma'ü-l Hüsnâ'sını yâni Güzel İsimleri'ni ibâdet amacıyla ve belirli bir sayıda zikretmek için kullanılan ve hemen hemen her sofu müslümanın cebinde taşıdığı pratik bir araçtır  Aynı boyutları ve aynı şekli haiz 33, 99, 500 ya da 1000 adet dânenin (tânenin), en basit hâliyle, iki ucu biribirine düğümlü bir ipe dizilmesinden oluşur  500'lük ve 1000'lik tesbihler, eskiden tekkelerde ve daha çok toplu zikirlerde kullanılırdı  "Tesbih çekmek": baş ve işâret parmaklarının orta parmak üzerine yerleştirilen tesbihin tânelerini bileğe doğru hareket ettirmesiyle senkronize olarak Allāh'ın Güzel İsimleri'nden birini hafî (içinden) ya da cehrî (sesli) olarak herbir tânede tekrarlamak anlamındadır  Fakat tesbihin muhtelif parçalarının tornada çekilerek yapılmasından ötürü bu imâlât işlemine de "tesbih çekmek" denilmektedir  Tesbihin tâneleri genellikle kürevî (küresel, yuvarlak), beyzî (elipsoidal), şalgamî, üstüvânevî (silindirik) ve armudî olur  Çokyüzlü kristal gibi fasetalı ya da farklı estetik biçimlerde oymalı, daha fantezi biçimlerde olanları da vardır  Tesbihin, tesbihçinin san'atini sergileyen en önemli parçası tânelerin dizili olduğu ipin iki ucunun buluştuğu yerdeki imâme'dir  Bu, tesbihin zarîf görünmesini sağlamak üzere genellikle tânelerin uzunluğundan 4 ilâ 7 misli daha uzun tutulan ve dönel simetriyi haiz olan bir parçadır  Boğumlarından birinde hareket edebilen bir, iki ya da üç adet halka da bulunabilir  İmâmenin altındaki iki delikten girip de üstündeki tek delikten çıkan tesbih ipinin iki ucu helezonî biçimde burulur  Bu ipe birkaç adet (genellikle üç adet) küçük ve ip üzerinde kayamayacak kadar ip deliği dar tutulmuş olan tâne daha eklenir  İki ucu burulmuş olan ipin bittiği yere hâtime (ya da tepelik) denilen, şekli tânelerinkinden farklı bir parça ilâve edilir  Hâtimenin üstündeki konik deliğe tıpatıp oturan, çivi denilen ve alt tarafı aynı konik şekli haiz olan kısım ise tesbih ipinin iki ucunun rabtedildiği kilit noktasıdır  Zamanımızın büyük tesbihçilerinden Neyzen Niyâzi Sayın "çektiği" bâzı tesbihlerde imâmeden sonra ve hâtimeden önce birer de Mevlevî Sikkesi şeklinde iki parça ilâve etmektedir  Bâzı tesbihlerin ucuna ibrişimden, ipekten, gümüş ya da altın tellerden yapılmış bir püskül takılır ki buna da kamçı denilmektedir  Tesbihin diğer parçaları ise durak (ya da nişâne) ve pul'dur  Durak ya da nişâne 99'luk tesbihlerde 33  ve 66  tânelerden sonra konulan ve tesbihin dışına doğru sarkan özel şekilli parçalardır  Bunlar 99'luk bir tesbihi 3 adet 33'lük kısma ayırırlar  Bâzen üzerilerinde hareketli halkalar da bulunur  İşin tasavvufî derinliğine vâkıf tesbihçiler 33'lük tesbihlerde yassı bir parça olan pulu "Pençe-i Âl-i Abâ"ya yâni Hz Peygamber'in Ehl-i Beyti'ne delâlet etmek üzere imâmeden i'tibâren her iki yanda 5  , ve 99'luk tesbihlerde de "Oniki İmâm"a delâlet etmek üzere imâmeden i'tibâren her iki yanda 12  tânelerden sonra koyarlar  Bu âdetin dışında, pulları 7  ya da 11  tânelerden sonra koyanların sayısı fazladır  Tesbih dizimi dahî ince bir iştir  Tesbih ipinin iki ucunun helezonî buruluşu, uçlarının balmumulanışı, imâmenin altındaki ve üstündeki düğümlerin atılışı herkesin kolay kolay taklîd edemeyeceği bir mahâret ister  Çeşitli maddelerden tesviye edilmiş olan tesbih tânelerinin çapı genellikle 4 ilâ 10 mm arasında olur  Daha büyük çaplı tâneleri olan tesbihler de vardır ama bunların pratik bir faydası yoktur  Ya süs için ya da kolleksiyonlar için yapılırlar  Tâneleri küçük olan tesbihlere, halk arasında, "Zenne (ya da Kadın) Tesbihi" denir  Tesbihçilik tıpkı hat san'ati, ebrû san'ati gibi Türkler'in elinde ve ustalığında XIX  yüzyılda şâhikasına erişmiş bir san'attir  Bu san'atin elimizdeki en eski örnekleri maalesef XVII  yüzyıldan önceye ulaşmamaktadır  Tesbihçiler arasında, bugün hepsi de rahmetli olup da eserlerinde ustalıkları ile dillere destân olmuş olanlar şunlardır: Tophâneli Sâdık usta, Mevlânâkapılı Mahmûd usta, Horozun Sâlih usta, Kalafatçı Hasan usta, Yamalı Nûrî usta, Eyüplü Deli Tâhir usta, Balatlı Nûrî usta, Fildişici Burhan usta, Kalemdar Hayri usta, Kehribarcıbaşı Ali usta, Beşiktaşlı Sağır Rıfat usta ve öğrencisi Topuzun Halîl usta ve Tophâneli İsmet usta  1920'lerden sonra tesbihçilik san'ati merhûm: Hilmi efendi, Akgerdan Mehmet Cemil bey, Edinekapılı Gâlib Başsaka efendi ile onun talebesi, Allāh uzun ömür versin, Neyzen Niyâzi Sayın tarafından sürdürülmüştür  Tesbihçilikde, eskiden, bir kemâne ile döndürülen, ağaçtan yapılmış özel bir torna kullanılırdı  Çargûşe denilen delici bölümle malafa denilen kalıp sol eldeki kemâne aracılığıyla bir ileri bir geri döndürülür; puntalar arasındaki sıkıştırma sol ayakla temin edilir; sağ el kullanılarak da rende ve arda denilen kesici âletler aracılığıyla tesbih parçaları çekilirdi  Bu ilkel tornalarla tânelerin aynı boyutlarda çekilmesi büyük mahâret isterdi  Günümüzde hâlâ değerli tesbih ustaları tesbih parçalarını elle çekmekteyseler de bâzıları da bilgisayarlı hassas torna tezgâhlarını tercih etmekte ve eski ustaların eserlerini aynı boyutlarda hemen kopyalayabilmektedirler  Ancak "bilgisayarlı torna tesbihçiliği" kopyacı üretimden ileri gitmemekte ve tesbihçiliğin san'at yanını gitgide öldürmektedir  Tesbih parçalarının imâlâtında ise ham madde olarak: 1  akik, altın, cam, elmas, firûze, gümüş, kantaşı, katalin (plâstik), lâpis lazuli, lületaşı, malekit, necef, Oltu (Erzurum)taşı, şahçerağ, şahmaksut, yâkut, yeşim, yıldız (kedigözü), zebercet, zümrüt, vs… gibi mâdenî; 2  deve kemiği, fil dişi, gergedan boynuzu (zergerdân), inci, kaplumbağa kabuğu (bağa), manda boynuzu, mercan, naka' (deniz fili dişi), sedef, toynak, vs… gibi hayvânî ve 3  abanoz, demirhindi, düveydârî, gül ağacı, hindistan cevizi, kehribar, köknar, kuka, mâverd, narçıl, öd ağacı, pelesenk, sandal ağacı, sırçalı kuka, sakız ağacı (nebik), yılan ağacı, zeytin ağacı, vs… gibi nebâtî çeşitli maddeler kullanılmaktadır  Tesbihlerin makbûl olanı tâneleri büyüklük ve şekil bakımından aynı olanlardır  Ama eğer şu ya da bu sebebden ötürü tâneler arasında büyüklük farkı zuhur etmişse bu takdirde bunlar en büyük tâneden başlayarak en küçüğüne doğru dizilirler  Bu dizim şekline servi dizimi denir  Geçen yüzyılın en büyük ebrû ustalarından biri olan Mustafa Düzgünman tesbihlerden ve tesbihçilikden de çok iyi anlardı  Bir tesbihin hangi maddeden yapılmış olduğunu bir bakışta isâbetle beyân ederdi  Gençliğindenberi biriktirdiği ve çoğu nâdîde örneklerden oluşan güzel bir tesbih kolleksiyonuna sâhipti  Bu merâkını Neyzen Niyâzi Sayın'a da aşılamıştı, öyle ki kendisi de bir başka hezârfen olan Niyâzi Sayın bu konuda yalnızca bir kolleksiyoncuya has bir tesbih merakıyla yetinmeyecek, bir müddet sonra Türkiye'nin en usta tesbih çekenlerinden biri olacaktı  Bu işden çok iyi anlayan Mustafa Düzgünman, Niyâzi Sayın'ın o kadîm tornasından çektiği tesbih tânelerinin, durakların, imâmelerin biçimine, zarâfetine ve simetrisine hayrandı  Sultân II  Mahmûd'un Çuhadarbaşısı ve dedemin de dedesi olan Emin Ağa'dan babama intikāl etmiş olan bir tesbih vardı  Bu tesbih Emin Ağa'ya bizzât Sultân'ın hediyesi imiş  Fevkalâde parlak bir ağacı, halkalı zarif durakları ve gene halkalı, altın süslü, nârin bir imâmesi vardı  Hakikî bir tesbih uzmanı olan Mustafa Düzgünman bu tesbihe meftûndu  Aşınan ipini değiştirip de yeniden dizmek gerektiği zaman, tesbihin maddî ve bilhassa mânevî değerinin idrâkiyle bu işi büyük bir zevkle yapardı  Tesbihçilik bahsini kapatırken Mustafa Düzgünman'ın san'atine hayranlık duyduğu tesbihçi Halîl Usta (ki XX  yüzyılın ilk yarısında hâlâ hayatta imiş) hakkında yazdığı lâtif manzûmeyi, kendi takdîmiyle, buraya almayı münâsib gördüm  Farklı harflerle dizilen tesbihçilik tâbirleri dışında, geçen bâzı kelimeler de ekli lûgatçede açıklanmıştır Prof  Dr  Ahmed Yüksel Özemre | 
|   | 
|  | 
|  |