Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
genel, konuları, kültür, takım

Bir Takım Genel Kültür Konuları

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Takım Genel Kültür Konuları





Bebeklerin göz renkleri neden değişir?

SEVGİLİ ARKADAŞLAR BEBEKLERİN GÖZ RENKLERİ DEĞİŞİRMİŞ
Yeni doğmuş bir bebek gözlerinin araladığında etrafa bakan o masum gözler ne şirindir değil mi?
yeni doğan bebeklerin gözleri niye lacivert olurki?niye kahverengi mavi ela yeşil olmaz ben sizlere bunu anlatacağım
Aslında yeni doğmuş bir bebeğin gözleri renkli değildirÇünkü doğum esnasında bebeğin gözlerinde renk hücreleri bulunmazmışBu nedenle bebeğin gözleri hiçbir ışığı yakalayamaz ve gelen ışığı geri yansıtırmışBu yansıyan ışığın rengide mavimsi bi renkmişbu
renk bebeğin gözüne vurduğunda gözünün lacivert görünmesine sebep olurmuş
Bebekler 8-9 aylık olduğunda gerçek göz rengine kavuşurmuş


İnsan sesi nasıl oluşur ?

Başta insan olmak üzere bütün omurgalılar ağız, akciğerler ve ses tellerini kullanarak ses çıkarır İnsanın sesi konuşmasına, şarkı söylemesine, mırıldanmasına, bağırmasına olanak verir

İnsan sesinin oluşması için önce akciğerlerden gelen hava soluk borusuna dolar ve buradan dışarı çıkar Soluk borusunun üst bölümünde gırtlak yer alır Gırtlakta ses telleri bulunur Sert lifleri andıran ses telleri tıpkı bir kemanın telleri gibi iş görür Akciğerlerden gelen havayla titreşir ve insan sesinin çıkmasını sağlarlar İnsanlar gırtlak kasları, ağız, dudak ve dişlerinin yardımıyla bu sesleri sözcüklere dönüştürürler

Şemsiyeler Neden Siyahtır

Şemsiyeler ilk olarak 3400 yıl önce Mezopotamya’da, bir rütbenin, bir ayrıcalığın sembolü olarak kullanılmaya başlandı Bu ilk şemsiyeler Mezopotamyalıları yağmurdan değil, yakıcı güneşten korumak için kullanılıyordu

Şemsiyeler yüzyıllar boyu hep güneşten korunmak için kullanıldı Bugün bile bazı Afrika kabilelerinde şefin arkasında yürüyen bir şemsiye taşıyıcısı görülmektedir Hatta İngilizce’de şemsiye anlamındaki ‘umbrella’ kelimesi, Latince gölge anlamına gelen ‘umbra’ kelimesinden türemiştir

Milattan önce 1200 yıllarına gelindiğinde şemsiye Mısırlılarda biraz dini bir anlam kazandı Gökyüzünün Tanrının vücudundan yapılmış, dünyayı koruyan bir şemsiye olduğuna inanıyorlardı ve başlarının üzerinde taşıdıkları şemsiye yüksek ahlak sembolü idi

Romalılar şemsiye kültürünü Mısırlılardan aldılar ama onu hep kadınsı bir sembol olarak gördüler ve erkekler tarafından hiç kullanılmadı Yağlı kağıttan yapılan şemsiyelerin yağmuru da geçirmediği görülünce, kadınlar tarafından yağmurda da kullanılmaya başlandı Artık antik tiyatrolarda, yağmurda kadınlar şemsiyeler altında rahat rahat otururlarken, erkekler sırıl sıklam ıslanıyorlardı

Avrupa’da şemsiyelerin yaygın olarak kullanılmasına 1700′lü yıllarda başlanmıştır Bu yıllarda şemsiyelerin yünlü kumaşlarının üstü bir çeşit yağ ile sıvanıyordu Bu yağ kumaşa su geçirmez bir özellik kazandırıyor ve siyah bir renk veriyordu Siyah renkli bu şemsiyeler erkekler tarafından da benimsendi ve güneş için olan beyaz şemsiyeler kadınların, yağmur için olan siyahlar ise erkeklerin vazgeçilmez aksesuarları oldu

Bir çeşit yağ ile sıvanan siyah şemsiyeler gerçekten yağmuru hiç geçirmiyorlardı ama ömürleri de pek uzun sürmüyordu Zamanla daha kaliteli şemsiyeler üretildi, ancak siyah renk su geçirmezliğin bir garantisiymiş gibi algılanmaya devam edildi Günümüzde yazın şemsiye kullanma adeti pek kalmadı ama yağmurda erkekler siyah şemsiye taşımada hala ısrarlı Kadınlar ise cıvıl cıvıl renklerdeki şemsiyelerle dolaşıyorlar

Eskiden Nasıl Tıraş Olunuyordu

1991′de Avusturya Alpleri’nde buzullar arasında donmuş bir erkek cesedi bulundu Şaşırtıcı olan cesedin 5200 yıl önce yaşamış birine ait olması ve bugüne kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalabilmesiydi ‘Alp Çobanı’ adı verilen bu cesette dikkat çeken bir başka husus da, yüzünde sakal ve bıyık olmamasıydı

Arkeologlara göre erkekler tarih öncesi devirlerde de tıraş oluyorlardı Mağara duvarlarındaki bu devirlerden kalma resimler sakal tıraşı için kabukların, köpekbalığı dişlerinin, en çok da keskinleştirilmiş çakmaktaşlarının kullanıldığını göstermektedir Günümüzde keşfedilen bazı ilkel kabilelerde çakmaktaşının bu amaçla kullanıldığı gerçekten de görülmektedir Mısır’da açılan mezarlarda eski Mısırlıların MÖ 4 yüzyılda sakal kesmek için kullandıkları altın ve bakır aletler bulunmuştur

Tarih öncesi erkeğinin sakal tıraşı olma nedeni, kesilmezse 150 santimetreye kadar uzayabilecek olan sakalın hareket kabiliyetini hayli kısıtlamasıdır Ancak sinek kaydı tıraş olma ihtiyacının nedeni bilinmemektedir Her gün kesilmesi gerekiyorsa erkekler niçin sakallı yaratılmışlardır, o da ayrı bir konu Erkekler günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da din, toplumsal konum ve moda gibi nedenlerle tıraş oluyorlardı Örneğin, Roma’da sadece özgür insanlar tıraş olabilirdi

MS 14 yüzyılda şimdiki usturanın ilkelleri ortaya çıkmaya başladı, ama erkeklerin acılı ve kanlı tıraş derdi 20 yüzyılın başlarına kadar devam etti King Camp Gillette (jilet) ABD’de 1901 yılında ilk iki taraflı jileti keşfetti Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar 168 jilet ve 51 makine satabilmişti Savaş başlarında ABD hükümeti ordunun ihtiyacını karşılamak için firmaya 3,5 milyon tıraş makinesi sipariş etti Böylece tıraş bıçağı bir sektör haline geldi

Kısa bir süre sonra eski bir kılıç üreticisi olan Wilkinson firması da tıraş bıçağı üretimine geçti ve bu ikili günümüze kadar piyasanın devleri olarak geldiler Günümüzde Gillette dünya pazarının yüzde 66’sim elinde bulundururken, Wilkinson’un payı yüzde 20′dir Daima sektörün motoru olan Gillette aslında kaşifinin ve firmanın ismi ve bir marka iken ürünün de ismi haline gelmiştir

1950′li yıllarda ilk elektrikli tıraş makineleri devreye girdi Aynı yıllarda ise paslanmaz çelik tıraş bıçağı piyasaya çıktı Günümüz erkeklerinin yaklaşık yüzde 80′i ıslak tıraşı yani tıraş bıçağı kullanmayı tercih ediyor Dünyada tıraş olan 2 milyar erkek ve her birinin yüzünde ortalama 15 bin kıl varken ve hele hele bu kıllar günde yaklaşık 2 milimetre uzarken, yani bir erkeğin ömrünün ortalama 100 günü tıraş olmakla geçerken, kim bükebilir tıraş bıçağı sektörünün bileğini?

Bozuk Paraların Kenarları

Özellikle kağıt para devrinden önce, alışverişte kullanılan paralar altın ve gümüş içeriyorlardı Her devirde olduğu gibi, o devirde de bulunan bazı düzenbazlar, bu paraları kenarlarından kazıyarak, çok az miktarda da olsa, bu değerli madenleri biriktiriyor, parayı da tekrar kullanabiliyorlardı

O devirlerde tüccarlar, parayı tartıyorlar ve ağırlığı eksikse kabul etmiyorlardı Tabii, para da elinizde kalıyordu Antik para kataloglarında dikkat ederseniz, paraların büyük bir kısmının tam yuvarlak olmadığını görürsünüz

Bu sorunu çözmek ve halkı eksik paraya karşı korumak için bozuk paraların kenarları tırtıllı yapılmaya başlandı Bu tırtıllar sayesinde paranın kenarının kazındığı hemen belli oluyordu ve kenarı kazınmış parayı kimse almıyordu

Trafik Işıklarının Renkleri

Trafik ışıkları uygulaması, önceleri demiryollarının trenleri kontrol için uyguladığı sinyaller Örnek alınarak başlamıştır Demiryolları idaresi kırmızı rengi ‘dur’ sinyali olarak seçmişti Kırmızı renk kan rengi olduğundan asırlar boyu tehlikenin, tahribatın ve ölümün simgesi olmuştur Demiryolları ilk faaliyete geçtiği 1830′lu yıllarda ‘ikaz’ ışığının rengi yeşil, ‘geç’ ışığının ise beyazdı
Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı Beyaz renkli ‘geç’ sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu Ama daha da kötüsü ‘dur’ işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, ‘geç’ sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu

Sonunda demiryolcular kırmızıyı ‘dur’, yeşili ‘geç’ sarı rengi de ‘ikaz’ sinyali olarak kullanmaya başladılar Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu

Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868′de Londra’da kullanıldı Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı

Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlamalarıyla birlikte durum iyice kötüleşti Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı Demiryollarındaki uygulama örnek alındı ama demiryollarında birbirine paralel iki hat vardı Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu

Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD’deki Cleveland’da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi 1914′de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923′de de patentini aldı Morgan 1963′de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı

Morgan’ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir “T” üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı

Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk hala ‘ikaz’ anlamındadır ama günümüz sürücüleri onu ‘geç’ sinyali olarak algılıyorlar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.