Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bugün, katliamı, srebrenica, tarihte

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;





Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenica kentinde Sırplar tarafından sistematik olarak yapılan ve şehrin nüfus dengesini değiştiren katliamdır


Srebrenica, Bosna Hersek’in doğusunda Sırbistan sınırına 10 km uzaklıkta bir Müslüman Boşnak kentidir


Halen nüfusunun çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu Srebrenica bölgesi 1992 yılında başlayan Bosna Savaşı öncesi, Müslüman bölgelerden biri idi 1990’daki Yugoslavya nüfus sayımlarına göre 36666 nüfusluk Srebrenica bölgesi yüzde 752 oranında Boşnak çoğunluğa sahipken Sırplar bölgenin sadece yüzde 227’sini oluşturuyordu


Nisan 1992’de birkaç gün dışında, Müslümanlar, Srebrenica’da sürekli hakim durumdaydılar Srebrenica, Müslüman direnişin önde gelen bir sembolü olmuş ve Boşnakça şarkılara geçmişti Ancak 1995’te olaylar aksi yönde seyretmeye başladı


Savaş süresince sürdürülen katliamlardan biri de Srebrenica’da Sırplar tarafından gerçekleştirildi Bosna’nın en doğusunda, Sırbistan sınırında yer alan Srebrenica, Gorajde ve Jepa gibi kuşatılmış bölgelerden olup Bosna Sırpları için Belgrad’la aralarındaki engellerden biriydi Çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Bosna’nın doğu bölümü büyük oranda “temizlenmişti”; ancak çevre katliam bölgelerinden kaçıp sığınan Müslümanların toplandığı bu kasabalar direnişlerine devam ediyorlardı


Bijeljina, Brutunaç ve Zvornik gibi komşu bölgelerden kaçan on binlerce Müslüman 10000 nüfusluk Srebrenica’ya sığınmak zorunda kalınca nüfusu 60000’e kadar yükselmişti Kış ayının soğuğuna rağmen insanlar sokaklarda yatıyor, açlık ve sefaletle boğuşuyordu


Miloseviç’in eski korumalarından Nasır Oriç’in kurduğu Müslüman direniş örgütü ilk yıllarda Srebrenica’yı var gücüyle savundu Dünyanın en büyük ordularından Yugoslavya ordusunun tüm imkanlarını kullanan Sırplara karşı Müslümanlar bölgeye uygulanan ve en çok kendilerinin zarar gördüğü ambargodan ötürü hafif silahlarla ve az sayıda mermi ile karşı koymaya çalışıyordu


1993 yılında Srebrenica’nın etrafındaki çember gittikçe daraltılmasına rağmen gerekli önlemleri almayan BM ve NATO’nun tavrı Sırp güçleri cesaretlendiriyordu Nihayet 16 Nisan 1993’teki olağanüstü toplantısında almış olduğu 819 ve 824 no’lu kararlarıyla BM Güvenlik Konseyi, Saraybosna, Tuzla, Jepa, Gorajde ve Bihaç ile birlikte Srebrenica’yı da güvenli bölge ilan etti Bu kuşatılmış bölgeler evvelce Fransız General tarafından “barışın önündeki en büyük engel” olarak nitelenmişti


Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru Müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenica’yı ele geçirmek maksadıyla bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenica, 1995 yılının yaz ayında II Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu katliamının sahne oldu


6 - 8 Temmuz 1995;


Daha önce Kuzey-Bosna’daki Sırp saldırılarından kaçan binlerce sivilin sığındığı Srebrenica kenti Sırp güçleri tarafından kuşatıldı Kente sığınan bu kalabalıklar orada bulunan 600 civarında Hollandalı barış gücü askerin koruması altında idi Mayıs ayından itibaren kuşatma altındaki bölgede yakıt gittikçe azalıyor ve dışarıdan taze yiyecek de gelmiyordu


Sırp güçleri sabah doğru kenti tank ve top ateşiyle bombardıman etmeye başladılar Kuşatmada Sırbistan’dan gelen ağır silahlarla saldıran Sırp askerlerini yanı sıra Arkan’a bağlı paramiliter Sırp çeteleri de yer almıştı Bu maksatla Sırplar bölgeye 12 bin asker, 30 tank ve top ile Sam füzeleri sevk edilmişti


Müslüman Bosnalı savaşçılar barış güçlerine teslim ettikleri silahların geri verilmesini istemelerine rağmen isteklerine olumsuz cevap aldılar


Bombardımanların sıklaşması ve atılan roketlerin sığınmacıların bulunduğu merkezin ve barış gücünün gözlem yerlerinin yakınlarına kadar ulaşması sonucu Hollandalı komutan BM merkezinden yardım istedi



9 Temmuz 1995;


Sırp güçlerin bombardımanı ağırlaştırmaları sonucu, Hollanda gözlem mevzilerine saldıran ve 30 askeri rehin alıp ilerleyen Sırpların önünden binlerce sığınmacı, güneydeki kamplardan şehrin iç bölgelerine akın etmeye başladı



10 Temmuz 1995;


Hollandalı birliklerin komutanı Albay Karremans Sırpların Hollanda mevzilerini bombalaması sonucu BM’den yardım istedi BM Yugoslavya Koruma Gücü Komutanı General Bernard Janvier başlangıçta reddetti; ancak ikinci istekten sonra kabul etmek zorunda kaldı Uçaklar şehre ulaşmadan Sırp saldırıları geçici olarak durdu ve saldırılar ertelendi


Srebrenica’nın düşmesinden önce General Janvier, BM güçlerinin bu tepkisizliğini savunarak basın toplantısında şu açıklamayı yaptı: “Herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, Bosna Hükümet Ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir Hem Srebrenica’ya yönelik bir müdahale yapmamız da Boşnaklar tarafından istenmemektedir Oradaki durum 1993’teki gibi değil Aldığım bilgilere göre Boşnak askerler Srebrenica yolu üzerindeki Hollanda askerlerine ateş etmekte ve Srebrenica üzerinde uçan NATO uçaklarına saldırmaktadırlar Müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar


BM Yugoslavya Özel Temsilcisi Yashushi Akashi de: “Saldırıları Müslümanlar başlatıyor Sonra da BM ve uluslar arası güçü yanlış kararlarına ortak etmeye çalışıyorlar” diyerek Janvier’in bu ifadelerine destek verdi


Aynı gün akşam üzeri kent merkezinde bulunan 4000 civarında sığınmacı panik içerisinde sokaklarda koşuşturuyordu Hollanda mevzileri etrafında büyük kalabalıklar toplanıyordu


Hollandalı komutan Sırpların ertesi gün 0600’a kadar güvenlikli bölgeden çekilmedikleri takdirde NATO uçaklarının büyük bir hava saldırısı başlatacağını söyledi



11 Temmuz 1995;


Sırp güçleri beklenen saatte geri çekilmedi Ancak saat 0900’da Albay Karremans Saraybosna’daki merkezden yakın hava desteğinin yanlış biçimde istendiği yönünde bir mesaj aldı Saat 1030’da tekrar gönderilen dilekçe General Janvier’e ulaştı; ancak bu esnada 0600’dan beri havada olan NATO uçakları yakıt ikmali için İtalya’ya dönmek zorunda kalmışlardı Gün ortasında çoğunluğu kadın, çocuk ve zayıflardan müteşekkil 20000’den fazla sığınmacı Potoçari’deki ana Hollanda üssüne kaçtılar


Saat 1430’da hava saldırısı konusundaki kararsızlık nihayet sona erdi ve iki Hollanda F-16 uçağı Srebrenica’yı kuşatan Sırp mevzilerine iki adet bomba bıraktı Bombalardan biri bir Sırp zırhlı taşıyıcıyı vurdu, diğeri ise bir tanka isabetsiz atış yaptı Sırplar bu saldırılara ellerindeki Hollandalı rehineleri öldürecekleri ve sığınmacıları bombardıman edecekleri tehdidiyle karşılık verince bundan sonraki saldırılar durdu


Sırp Komutan Ratko Mladic Sırp kamera ekibiyle birlikte iki saat sonra şehre girdi Akşam olunca Mladiç, Albay Karremans’ı yemeğe davet ederek Müslümanların canlarını garanti altına almak için silahlarını teslim etmeleri gerektiği ültimatomunu verdi Mladiç hem Srebrenica’ya saldırıyı hem de bunu takip eden soykırımı bizzat yönetti Amerikan istihbarat kaynaklarına göre ise emirleri bir Sırp generalden alıyordu


Srebranica’nın düştüğü saatlerde BM Genel Sekreteri Butros Gali Atina’da “barışa yaptığı katkılardan dolayı” Onasis Ödülü almakla meşguldü Avrupa ise aynı saatlerde faşizme karşı zaferinin 50 yılını kutluyordu



12 Temmuz 1995;


Otobüsler kadınları ve çocukları Müslüman bölgesine taşımak üzere kente gelirken Sırplar, 12 ile 77 yaş arası bütün erkekleri “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekmek” bahanesiyle ayırmaya başladı


Sonraki 30 saat içerisinde 23000 dolayında kadın ve çocuk bölgeden tahliye edildi Ayrılan yüzlerce erkek ise kamyonlara ve depolara doldurulmaya başladı


Kadın, çocuk ve yetişkin erkekten oluşan 15000 civarında Müslüman Bosnalı grup Susnjari’de toplanarak Tuzla’ya ulaşabilmek için ormanlık bölgeye daldılar Gece boyu Srebrenica’dan dağlar üzerinden kaçmaya çalışırken Sırplar tarafından bombardımana tutuldular Çoğu bu ölüm yürüyüşünde ya Arkan’ın köpeklerine, ya Sırp tuzaklarına yada açlık ve susuzluğa kurban gittiler Kaçanları yakalamak için hileli yöntemler kullanan Sırplar, kimyasal silah kullanmaktan geri durmadılar Yola çıkanlardan pek azı bu çileli yolculuk sonunda Tuzla’ya salimen ulaşabildi



13 Temmuz 1995;


Karavica köyü yakınında bir depoda silahsız Müslümanlar şehit edilmeye başlandı


11 ve 12 Temmuz tarihlerinde Mladiç ve adamları Brutanaç’ta Hollanda üssü yetkilileri ile görüşmeler sonucu barış gücü askerleri Hollanda üssü durumundaki Potoçari’ye sığınan 5000 Müslümanı Sırplara teslim ettiler Buna karşılık Sırplar Nova Kasaba üssünde tutulan 14 Hollandalı askeri serbest bıraktılar


Potoçari’ye kadar gelen Mladiç televizyon kameraları karşısında kimseye bir şey yapılmayacağı ve herkesin güvenle Srebrenica dışına çıkarılacağı garantisi verdi Gelen 60 kadar kamyon ve otobüse bindirilen erkeklere esir değişimi için Tuzla’ya gönderilecekleri söylendi Görgü tanıklarının ifadesine göre bu sırada Hollandalı askerler bir kenara çekilip olanları izlemekten, hatta sığınmacıları Sırplara teslim etmekten başka bir şey yapmıyorlardı İki gün süren bir katliamın ardından Kendilerine hiçbir şey yapılamayacağı garantisi verilen bu gruptan kurtulan pek kimse olmadı



16 Temmuz 1995;


Srebrenica’dan kaçıp Müslüman hakimiyetindeki bölgeye ulaşan ilk Bosnalılarla birlikte soykırım haberleri de ortaya çıktı Görgü tanıkları inanılması güç vahşet öyküleri anlatıyorlardı


BM ile Sırplar arasındaki müzakereler neticesinde Hollandalıların geride silahlarını, yiyeceklerini ve sağlık gereçlerini bırakarak en azından Srebrenica’yı terk etmelerine izin verildi


BM’nin rolü;


Srebrenica katliamıyla BM’nin ortaya koyduğu “güvenli bölge” doktrini de iflas etmiş ve BM’nin bu nevi muhtemel krizlere müdahale yöntemleri tamamen tartışılır hale gelmişti Müphem bir terim olan kavramı baştan beri tam olarak tanımlanmamış ve bu bölgelerde, Bosnalı sivillerin güvenliğini garanti altına alacak oranda yeterli güç istihdam edilmemişti Uygulamaya konduktan iki yıl sonra açıkça anlaşıldı ki güvenli bölge olarak adlandırılan bölgeler aslında dünyanın en ziyade güvensiz bölgeleri arasındaydı


Güvenli bölge ilan edilen bölgelerde BM’nin yetersizliğini gören Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetegoviç defaatle BM yetkililerini uyarmış ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmişti Merhum Aliya’nın, “Ya aldığınız kararlara sadık kalın, kararlarınıza uyun ve kararlarınızı tanımayıp saldırılarına devam eden Sırp çetnikleri durdurun yada Müslüman halkın elinden topladığınız silahları geri verin Aksi halde meydana gelebilecek her türlü olaydan siz sorumlu olursunuz” diyerek yaptığı bütün uyarılara karşı BM yetkilileri, gerekeni yaptıkları ve Sırpların güvenli bölgelere giremeyecekleri yönünde cevap vermekteydiler


Baştan sona olanlar ise verilen garantilerin arkasının hiçbir şekilde doldurulmadığını ve büyük bir ihmalin olduğunu gösterdi Bu yüzden Sırpların kenti kuşatmaları ve kente girmeleri karşısında pasif kalan BM güçleri yapılanlardan sorumlu tutulmaktadır Sırpların Srebrenica sokaklarında insanları toplayıp erkeklerini toplu katliam merkezlerine götürdüğü, kadınlarına tecavüz edip çocuklar ve yaşlılarla birlikte şehir dışına sürdüğü esnada BM sorumlusu Akashi, ellerinde yeterli bilgi olmadığını bahane ederek, “Fiziksel işkenceye dair izler yok İnsanların kendi istekleriyle mi yoksa zorla mı yerlerinden edildiğini henüz bilmiyoruz” demiştir Birkaç gün sonra 4000 sivilin kayıp olduğu kendisine sorulduğunda ise “verilerimizdeki büyük boşluklar” diyerek cevap vermiştir


Sırpların niyetleri tespit edilip sorumlu mevkideki kişilere rapor edildiği halde bir takım sudan bahanelerle zamanında müdahale edilmemiş, Sırpların “temizlik” çalışmalarını istedikleri şekilde icra etmelerine göz yumulmuştur


Uluslararası camianın olanlar karşısındaki tepkisizliği vahşi Sırplara cesaret vermiştir Srebrenica çevresindeki ilk toplum mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde bu tavrı tenkit ederek şöyle der: “Uluslar arası camia taraflı bir şekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azgın düşmanlarına teslim etmiştir Srebrenica, uluslar arası camianın felaketin uzağında durduğu bir durum değildir Bilakis, uluslar arası camianın eylemleri katilleri cesaretlendirmiş, onlara yardım etmiş ve işlerini kolaylaştırmıştır … Srebrenica’nın düşmesi gerçekte olması gereken bir durum değildi Binlerce iskeletin Doğu Bosna’da oraya buraya saçılmasına hiç gerek yoktu Binlerce Müslüman Bosnalı çocuğun Sırplar tarafından boğazlanmış babalarının, dedelerinin, amcalarının ve kardeşlerinin hikayesi ile büyümesine hiç gerek yoktu” (Rohde, Son Oyun, s 351, 353)


BM’nin Srebrenica’daki askerini gücünü oluşturan Hollanda taburu Sırpların niyetleri bilindiği halde saldırı öncesi Müslümanlardan silahları toplamış ve bütün ısrarlara rağmen savunmaları için bir daha geri vermemiştir


Potoçari’deki kampta kendilerine sığınan sivilleri korumamış, aksine Sırplara teslim etmiştir Hatta sonradan kampta kaldığı tespit edilen 242 kişiyi kendi elleriyle Sırplara teslim etmişlerdir Sırplara teslim edilen bu gruptan sağ olarak kurtulmuş bir kişi bile bilinmemektedir Müslüman erkekleri ayırmada Sırplara yardım ettiklerini kendi ifadelerinde itiraf etmişlerdir


Bunlarla birlikte Hollandalı birlik pasifliği sebebiyle zırhlı araçlarını Sırplara kaptırmıştır Rehine olarak Sırpların eline geçirdiği 150 kadar askeri ise hava saldırısına karşı bir bahane oluşturmuştur


Nihayet katliamın dış dünyaya iletilmesinde bile tamamen etkisiz olunmuş; hatta ellerindeki fotoğraflardan ve video görüntülerinden oluşan dokümanların “yanlışlıkla” silindiği ve kaybolduğu ileri sürülerek bu konuda işbirliği imkanı ortadan kaldırılmıştır


Bununla birlikte dünyanın yükselen tepkisi nedeniyle 2001 yılında sebep olunan feci olaylardan ötürü Hollandalı askerler özür dilemek zorunda kalmıştır Askerlerin komutanı Karremans’ın Mladiç’le ‘rakiya’ tokuşturduğu kare ise unutulmayacak kadar ibret vericidir Yine Karremans, “Srebrenica: Kimin Umurunda” başlıklı kitabı bir kitap kaleme almıştır



Adaletsizlik;


Sırp güçlerin kenti güçleri altına aldığı sadece beş günde katledilen masum Müslüman sivil erkek sayısının 10000 civarında olduğu düşünülmekteydi Müslümanları şehit ederken kurşuna dizme, yakma, diri diri gömme gibi insanlık dışı birçok yöntem uygulandı


Adamların çoğu Bratunac’ta bir okulun Bosna savaşı sırasında daha önce katliam merkezi olarak kullanılan spor salonunda şehit edildi Beş gün süren bir vahşet sonrası yüzlercesi Nova Kasaba yakınında bir futbol sahasında şehit edildi Görgü şahitlerinin ifadelerine göre Sırplar Boşnakları zorla kazdırdıkları çukurların önüne dizerek kurşuna diziyor, sonra da yine Boşnaklara çukuru kapatmalarını emrediyorlardı Vahşetin boyutları o kadar ileri gitmiş ki, kıyımdan zevk alan Sırplar Müslümanların yüzlercesini bir çukura ölüm tehditleriyle dolduruyor, ardından buldozerle diri diri gömüyorlardı


Ölenlerin büyük kısmı, toplu mezarlara gömülürken bölgede her geçen gün yeni toplu mezarlar açığa çıkıyor Buralardan elde edilen bulgulara dayanılarak bu rakamın 13000’e kadar çıkabileceği tahmin edilmektedir


Katliamdan 6 ay sonra Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi müfettişleri bölgede çalışmalara başladılar Onlarca toplum mezar açıldı Binlerce iskelet gün yüzüne çıkarıldı Bu çalışmaların sonunda çok sayıda delil toplandı Bütün açıklığına rağmen Sırplar katliamı reddetmeye, ortasındaki saldırıyı ve katliamı önlemeden etkisiz olan Avrupa ise gerekli adımları atmada vurdumduymazlığına devam etmektedir Hala kaybolan binlerce kişinin nerede olduğu, hangi mezarda yattığı bilinmemektedir


-Alıntı-

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;

Eski 08-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;



Dumanı Tüten Soykırım: Srebrenica



Kış aylarının sert geçtiği 92 ya da 93 yıllarıydı Türkiye’nin doğusu her zamankinden daha fazla çığ felaketinden muzdaripti Her gün çığlar düşüyor, insanlar ölüyordu Yine o günlerin birinde TRT bir felaket bölgesindeydi Felaketi ekrana taşıyor, çığ görüntülerini tüm ülkeye gösteriyordu O an kamera çığın altından henüz çıkmış 70-75 yaşlarında bir kadını görüntülemeye başladı Çığdan kurtulan yaşlı kadın kendinde değildi İlk yardım ekipleri geldi, karla kadının yüzünü ovaladılar ve kadın kendine geldi TRT muhabiri de mikrofonu yaşlı bayana uzatıp; “Teyze nasılsın, iyi misin?” diye sordu Bilinci henüz yerine gelen yaşlı teyze; “Allah’a şükür evlat ben iyiyim Allah; Bosna’daki, Azerbaycan’daki ve Filistin’deki kardeşlerimizi de iyi etsin; çünkü onların iyiliği bizim iyiliğimizdir” dedi… Bu görüntüleri her hatırladığımda tüylerim diken-diken olur “Bir zamanlar ne kadar hassastık” derim kendi kendime…


Mayıs ayının ortalarında Srebrenica Katliamının 10 yıl dönümü münasebetiyle Türkiye’ye gelen “Bosna-Hersek Yerinden Edilen ve Kaybolan Kişileri Araştırma Komisyonu Başkanı” Amor Maşoviç, Belgesel Film yönetmeni Muhammet Muykiç ve iki delege Ankara’ya geldiler Amor Bey ve arkadaşları; gerekli araştırmaları yapıp toplu mezarları gün yüzüne çıkarıyorlar Bazen doğal bir yarığın, bazen açtırılmış çukurların içerisinde binlerce kemik buluyorlar Tüm kemikleri tasnifleyip- eğer DNA testi yapılabilecek akrabaları varsa- DNA testlerini yapıyorlar ve on yıldır isimleri olmayan şehitlere isimlerini geri verip onları defnediyorlar Özellikle 1995 yılının Temmuz ayında yapılan ve Batılı güçler tarafından unutturulmak istenen Srebrenica soykırımını unutturmamak için Türkiye’ye gelen heyet üç gün boyunca Ankara’da belgesel film gösterimi, konferans ve fotoğraf sergisiyle insanlara ulaşmaya çalıştı


Batı’nın çifte standardı


Maşoviç, katıldığı basın toplantılarında ve bizlerin sorduğu sorularda hep Batı’nın çifte standardından bahsediyor: “Biz Srebrenica Katliamını sorguladığımızda Batı bize, bunu siz araştırmayın, bırakın tarihçiler araştırsın diyor Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı meselesine gelince de bırakın bu işi siyasiler çözsün diyor Batı çok yakın tarihte olan Srebrenica katliamını açıklayamayacağından bizlere adeta “Unutun, gitsin” çağrısı yapıyor Ama Bosna’da her gün yeni toplu mezarlar ortaya çıkıyor Buna rağmen Avrupalılar bizden bu mesele ile ilgilenmememizi istiyorlar Geçmişi arkada bırakın diyorlar Toplu kampları unutmak zorundasınız diyorlar 30 bin genç kızımızın, bacımızın Sırplar tarafından tecavüze uğramasını unutmamızı istiyorlar Nitekim aynı Avrupa, Türkiye’nin de Ermenileri sözde soykırıma uğrattığını iddia ediyor İşte bu çifte standardı herkes görsün


Ürperten sözler


“Bosna’daki en genç savaş suçlusu ve şehit iki günlük bir bebek İsmi hiç konulamamış Savaşın en yaşlı şehidi ise 102 yaşındaki bir sivil” Toplu mezarlar hakkında bilgi istediğimiz Maşoviç sözlerine böyle başladı ve “7 gün içerisinde 10 binden fazla Bosnalı, esir alındıktan sonra Sırplar tarafından katledilerek, toplu mezarlara gömülmüş Ve suçlarını saklamak istediklerinden tarihteki barbar kavimlerin bile yapmadıkları şeyi yapıp ölülerin yerlerini sürekli değiştirmişler Bu yüzden bir şehidin cesedi 30 km çapındaki üç mezarlıktan çıkabiliyor” dedi ve ekledi: “Ankara’ya gelmeden önce bir toplu mezar daha bulduk Bekli de bugüne kadar bulduklarımızın en kötüsüydü Cesetler eski Yugoslavya ceset torbalarında idi Birinci torbada; annesi ile ona sarılmış çocuğu vardı İkinci, üçüncü ve dördüncü torbalarda da manzara aynıydı Beşinci torbada ise birbirlerine sarılmış iki kardeş vardı


Srebrenica katliamı: dumanı tüten soykırım


Bosna’daki savaş tüm şiddetiyle sürüyordu Savaşa başladığında düzenli bir ordusu bile bulunmayan Bosna-Hersek, savaşın ikinci yılına doğru gönüllülerden müteşekkil bir ordu meydana getirmiş ve yerel mukavemetlerden topyekün saldırıya geçmişti Bu arada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 6 Mayıs 1993'te: Saraybosna, Tuzla, Jepa, Gorajde, Bihaç ve Srebrenica’yı “güvenli bölge” ilan eden 824 sayılı kararını aldı Bu karara göre, bu bölgelerdekiler silahlarını BM temsilcilerine vereceklerdi ve onları BM koruyacaktı Jepa ve Srebrenica, silahlarını bırakırken diğer bölgeler silahlarını bırakmadı BM adına Srebrenica’yı Hollandalı askerler korumaya başladı Aradan çok uzun bir zaman geçmedi ve Ratko Mladiç Srebrenica’yı “güvenli bölge” olmasına rağmen kuşattı UNPROFOR’un bünyesinde görev yapan Hollandalı askerlerin geri çekilmesiyle de Srebrenica, Ratko Mladiç’in kuvvetlerinin eline geçti Ve maalesef üç gün içerisinde 12000 sivil katledildi Bu İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da görülmemiş bir katliamdı Bütün bu trajediye seyirci kalan NATO ve BM, katliamın önlenmesi için hiçbir şey yapmadı Zaten Nisan 2004'te Hollanda’nın Lahey kentinde Yugoslavya ile ilgili Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, Srebrenica Katliamının bir soykırım olduğunu teyit etmiştir


Savaşın bitişi


Bosna-Hersek’i tamamen haritadan silmek isteyen zamanın Ehl-i Salibi büyük bir hezimete uğradı Çünkü Bosna; Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç önderliğinde eski topraklarının yüzde 70'ini aldı Lakin Bosna’yı bombalayacağını açıklayan NATO (Eğer Boşnaklar durmazsa) ve bastıran ABD yüzünden Aliya, Dayton Barış Antlaşması’nı; Slobodan Miloşeviç ve Frenyo Tucman ile imzaladı ve topraklarının yüzde 51'ini kurtardı Böylece Savaş 21 Kasım 1995'te bitti Savaş bitti ama anlaşmazlıklar tam manasıyla çözülemedi; çünkü Dayton, nitelikli bir antlaşma değil adeta bir derin dondurucuydu Maddeleri uygulanabilir nitelikte olmadığından sorunları sadece dondurdu, çözemedi Eğer bir gün bu dondurucunun fişi çekilirse buzlar tekrar erimeye başlar…


Amor Maşoviç’in en büyük sıkıntısı


Maşoviç’in en büyük sıkıntısı; Bosna medyasının da, katliamı unutturmak isteyen Batılılar gibi olması Maşoviç konuşma esnasında bize, en son buldukları toplu mezarın Bosna medyasındaki haberlerde kaçıncı sırada çıkmış olabileceğini sordu Herkes tahminlerde bulundu “İlk haber, son haber” diye Maşoviç kendi sorusuna yine kendi cevap verdi: “Hiç” Bu cevap hepimizi hüsrana boğdu… Maşoviç’in dediğine göre geçenlerde çıkan Sırp mezarlarını haberlere almışlar Hal böyle olunca Bosna’nın geleceği için endişeleniyor insan Duyarlı insanlar da bundan korkuyor Gençlerin bu mezalimi öğrenip ders almalarını istiyorlar


Zamanımızın Endülüs’ü…


Şairin “Yorgun atlar gibi akıyor Mostar ırmağı” dediği Zamanımızın Endülüs’ünde 200 binden fazla şehit verildi Maalesef bizler Zamanımızın Endülüs’ünü çok çabuk unuttuk Hafızalarımızdaki acı hatıralarımızı tazelememiz gerektiğine inanan ve bunu yapmak için gelen Amor Maşoviç ve ekibi üç gün boyunca Ankara’da çok fazla insana hitap edemedi Halbuki onlar Türk oldukları için öldürülmüşlerdi Onları öldürmeye gelen Sırplar duvarlara: “Türkler dışarı” yazmıştı; çünkü Avrupa’da Müslümanlık Türklükle eşdeğer görülüyordu Biz de “Türkiye’de ne kadar Boşnak var diye soranlara yetmiş beş milyon diyorduk” Çünkü bizler din kardeşiydik; ama bugünlerde sanki hassasiyetlerimiz azaldı, eski ruhumuzu kaybettik Evet, Bosna diye bir yer vardı ve biz orayı biliyorduk Hem de dertleriyle hemhâl oluyor, galibiyetleriyle seviniyorduk Acaba biz orayı unuttuk mu? Hayır Biz orayı unutamayız Unutturmak isteseler de…

Yorumlar (0)

Bosna-Hersek’te Sırp Katliamı

Kategori: Sırp Katliamı


Bosna-Hersek’te Sırp Katliamı

Sırpların Bosna-Hersek’te gerçekleştirdikleri katliam 1992 yılı boyunca bütün İslâm dünyasında gündemin birinci konusu idi Doğu blokunda ortaya çıkan bağımsızlık hareketlerinin etkisiyle altı cumhuriyetle iki özerk bölgeden meydana gelen Yugoslavya federasyonunun dağılması üzerine sözkonusu altı cumhuriyetten biri durumundaki Bosna-Hersek’te de 1 Mart 1992 tarihinde halkın bağımsızlığı isteyip istemediğinin ortaya çıkarılması amacıyla bir referandum gerçekleştirildi Bu referanduma katılanların % 9943'ü bağımsızlığa “evet” oyu verdi Bosna-Hersek yönetiminin de bu sonuca dayana- rak bağımsızlık kararı alması üzerine bu cumhuriyetteki Sırp milislerin lideri Radovan Karaciç “bağımsızlığı kabul etmeyeceğiz Eğer Bosna bağımsız olursa, Müslüman, Sırp ve Hırvatların çatışmasından kaçamayız Umarım bu bir uyarı olur Aksi takdirde, Kuzey İrlanda, Bosna-Hersek’in yanında bir tatil merkezi gibi kalır” diye açıklama yaptı Bunun yanısıra Radovan Karaciç’e bağlı Sırp milisler de, bağımsızlık kararı alan cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç’in liderliğindeki Bosna-Hersek yönetimini zor durumda bırakmak amacıyla yollara barikatlar kurmaya, yer yer Müslüman yerleşim merkezlerine saldırılar düzenlemeye ve hayatı zorlaştırmayı amaçlayan eylemler düzenlemeye başladılar Zaman içerisinde Sırbıstan Cumhuriyeti’nden gelen milisler ve federal ordunun da destek sağlaması ile Müslümanlara yönelik saldırılar şiddetlendi Artık Sırp saldırıları kademe kademe bir katliama dönüşüyordu


Sırpların saldırılarının şiddetlenmesi üzerine 19 Mart 1992 tarihinde Bosna-Hersek başbakan yardımcısı Muhammed Cengiç, Türkiye’ye gelerek yardım istedi Ancak Türkiye, uluslararası platformdaki bazı girişimlerin dışında Bosna-Hersek’e fiili herhangibir yardımda bulunmadı Türkiye’nin yardımda bulunmaması Sırp milislere daha da cesaret kazandırdı Çünkü Sırplar, Bosna-Hersek Müslümanlarına destek sağlayabilecek tek ülke olarak Türkiye’yi görüyorlardı


Sırplarla Müslümanlar arasında Mart ayının sonuna doğru gerçekleştirilen ateşkes bir hafta sonra Sırplar tarafından bozuldu ve Bosna-Hersek’ in bağımsızlığına karşı çıktığından dolayı Sırp milislere destek veren Yugoslav Federal Ordusu Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’ya girerek havaalanını işgal etti Sırp işgallerinin başlaması ile birlikte Bosna-Hersek Müslümanları da can endişesi ile vatanlarını terketmeye başladılar Toplu göç hareketi ilk olarak, Sırpların, halkının % 70'i Müslüman olan Zvornik şehrini işgal etmeleriyle başladı 13 Nisan 1992 tarihinde de 140 bin Müslüman evini yurdunu bırakarak Bosna-Hersek dışına göçetti


Sırp milisler işgal ettikleri yerlerde esir ettikleri Müslümanlara çok kötü muamele ediyor, pek çoklarını da insafsızca öldürüyorlardı Üstelik bu katliamları gerçekleştirirken yaşlı, genç, çocuk, kadın ayrımı yapmıyorlardı Mesela 15 Nisan 1992 tarihinde Biyelyina şehrine girdiklerinde bin Müslümanı çocuk, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan öldürmüşlerdi Sırpların bu uygulamaları Müslümanların göç hareketine daha da hız kazandırdı Çünkü henüz toprakları işgal edilmemiş olan Müslümanlar da gelecekleri açısından endişeye kapılıyor ve Sırpların kendi topraklarına da girerek işgal etmiş oldukları bölgelerde ele geçirdikleri Müslümanlara yaptıklarının aynısını kendilerine de yapabileceklerini düşünüyorlardı


Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan durum da, Avrupa’nın üçüncü büyük ordusu durumundaki Yugoslavya Federal Ordusu’nun Sırp çetnikleri (milisleri) ile birlikte hareket etmesi, onlara her bakımdan destek vermesiydi Buna karşılık Müslümanların arkalarında herhangibir askeri destek olmadığı gibi Sırp saldırganlar karşısında direnen Müslümanlar silah yönünden çok geri durumdaydılar Ayrıca Sırp milislerin birçoğu daha önce Hırvatistan ve Slovenya’da bir savaş tecrübesi kazanmışlardı Müslüman mücahitler ise bu tecrübeyi Sırp milisler karşısında verecekleri silahlı mücadele ile kazanacaklardı Bunun yanısıra Bosna-Hersek Müslümanlarının dış dünyadan önemli bir destek görememeleri, daha önce Sırplara karşı Slovenlere ve Hırvatlara doğrudan destek veren ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin Sırpların Bosna-Hersek’te gerçekleştirdikleri katliamları bazı ufak tefek kınamalarla geçiştirmeleri ve gelişmelere genellikle seyirci kalmaları Müslümanların daha da zor durumda kalmalarına sebep oluyordu Hatta bunun da ötesinde ABD ve Avrupa ülkeleri Müslümanların Sırp saldırıları karşısında direnişe geçmelerini hoş karşılamadıklarını ifade etmekten kaçınmıyorlardı Mesela ABD Dışişleri bakanlığı sözcüsü Margaret Tutwiller Müslümanların direnişe geçmeleri üzerine yaptığı açıklamasında Hırvat milislerin ardından Müslüman milislerin çarpışmaya girdiklerine işaret ettikten sonra “Mevcut durum içerisinde hiç kimse masum değildir” ifadesini kullandı


İşte bütün bu sebeplerden dolayı Sırp milisler çok geçmeden Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da kontrolü ele geçirdiler Bunun yanısıra Bosna-Hersek’in önemli merkezlerini işgal etmeyi de başardılar Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem yukarıda belirttiğimiz üzere bir katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan muhtelif tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı


Sırp saldırılarının iyice şiddetlenmesi üzerine meseleye görüşmeler yoluyla çözüm bulunması için arayışlara girildi Bu amaçla 28 Nisan 1992 tarihinde Portekiz’in başkenti Lizbon’da, Avrupa Topluluğu’nun Yugoslavya özel temsilcisi Jose Gutelheior’un başkanlığında bazı görüşmeler başlatıldı Bu görüşmelere başlangıçta katılmayan Bosna-Hersek cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç daha sonra katılmaya karar verdi Ancak bu görüşmelerde çözüm konusunda herhangibir ilerleme sağlanamadı Üstelik Yugoslav Federal Ordu birlikleri Bosna-Hersek cumhurbaşkanı İzzetbegoviç’i Lizbon’dan ülkesine döndüğü sırada rehin alarak 24 saat rehin tuttular


Federal ordu birlikleri zaman zaman Saraybosna’nın bazı bölgelerini top ve füze ateşine tutuyorlardı Hatta federal orduya bağlı uçakların Saraybosna’ya yakın tepelerden Dervanta’ya kimyasal veya biyolojik silah attıkları bildirildi Bunun yanısıra Sırpların Saraybosna’da öldürdükleri Müslümanların cesetlerini toplu mezarlara gömdükleri veya dere kenarlarına attıkları tesbit edildi


Sırp saldırılarının şiddetlenmesi üzerine Birleşmiş Milletler’in müdahalede bulunması için çağrıda bulunuldu Bosna-Hersek dışişleri bakanı, Birleşmiş Milletler’in Körfez savaşında olduğu gibi Bosna-Hersek’te de bir askeri operasyon gerçekleştirmesini istedi Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sadece, Yugoslavya federal ordusuna Bosna-Hersek topraklarından çekilmesi için çağrıda bulunmakla yetinerek doğrudan müdahalede bulunmak için durumun müsait olmadığını ileri sürdü Bu arada Avrupa Topluluğu Yugoslavya özel temsilcisi Lord Carington da yaptığı açıklamasında, çatışmaların devam etmesi halinde yapılacak bir şeyin olmadığını ileri sürdü Gerek Birleşmiş Milletler’in ve gerekse Avrupa Topluluğu’nun Bosna-Hersek’ te gerçekleştirilen katliam karşısında bu derece pasif kalmaları Sırplara daha da cesaret kazandırıyordu


11 Mayıs 1992 tarihinde İslâm Konferansı Örgütü tarafından yayınlanan bir bildiride bütün İslâm ülkelerinin Bosna-Hersek’e yardımda bulunması istendi İslâm Konferansı Örgütü, Birleşmiş Milletler teşkilatını da Bosna-Hersek’teki katliamı durdurmak için müdahalede bulunmaya çağırdı


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, yapılan çağrılar üzerine 31 Mayıs 1992 tarihinde toplanarak Sırbistan ile Karadağ’ın oluşturduğu yeni Yugoslavya Federasyonu’na bazı yaptırımlar uygulanmasını kararlaştırdı 757 sayılı bu BM Güvenlik Konseyi kararında yeni Yugoslavya Federasyonu’ndan Bosna-Hersek’in içişlerine karışmaması ve bütün milis güçlerini bu cumhuriyetten çekmesi istendi Daha sonra 1 Haziran 1992 tarihinde yine BM’nin girişimiyle bir ateşkes sağlandı Ancak Sırplar bu ateşkesi hemen bir gün sonra bozarak yeniden başkent Saraybosna’yı top ateşine tutmaya başladılar BM Güvenlik Konseyi’nin 757 sayılı kararı da askeri bir baskı ile desteklenmediğinden ve yaptırımlar da ciddi bir şekilde uygulanmadığından Sırplar üzerinde caydırıcı bir etki yapmamıştı Aliya İzzetbegoviç’in Bosna-Hersek’ deki çarpışmaların durdurulması için BM tarafından askeri birlikler gönderilmesi talebi, BM genel sekreteri Butros Gali tarafından “böyle bir şeyin çok riskli olacağı” iddiası ile reddedildi ABD başkanı George Bush da, Sırbistan ve Karadağ’a karşı uygulanan yaptırımların etkisini göstereceğini ileri sürerek bu ülkelere askeri müdahalede bulunmanın gereksiz olacağını ileri sürdü BM bazı incelemelerde bulunmaları üzere gönderdiği barış gücü temsilcilerini de 17 Mayıs 1992 tarihinde geri çekti Daha sonra BM tarafından gönderilecek yardımların belli yerlere ulaştırılmasının sağlanması amacıyla bazı barış gücü birlikleri gönderildi İngiltere de aynı gün yaptığı açıklamasında Bosna-Hersek’e çekiç güç gönderilmesine kesinlikle karşı olduğunu bildirdi Öte yandan NATO, 4 Haziran tarihinde yaptığı açıklamada, yeni Yugoslavya Federasyonu’na BM tarafından uygulanan yaptırımlara destek sağlanması amacıyla askeri müdahalede bulunulmasına karşı olduğunu bildirdi


Avrupa ülkelerinin, ABD’nin ve BM, NATO, AT gibi uluslararası teşkilatların olaylara doğrudan müdahalede bulunmaktan kaçınmalarından cesaret alan ve dolayısıyla BM’nin girişimleri ile gerçekleştirilen ateşkes anlaşmalarını da bir gün sonra hemen bozan Sırp milisleri saldırı çemberlerini gittikçe genişlettiler


8 Temmuz 1992 tarihinde yeni Yugoslavya Federasyonu’nun Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) üyeliğinin askıya alınması kararlaştırıldı


10 Temmuz’da AGİK 4 İzleme Konferansı’nın bitiminde yayınlanan bir deklarasyonda Bosna-Hersek’teki olaylardan Belgrad yönetiminin sorumlu olduğu bildirildi Aynı paralelde NATO tarafından da yeni Yugoslavya’ya uygulanan yaptırımları denetlemek amacıyla Adriyatik denizine bir deniz gücü yerleştirilmesi kararlaştırıldı Bu deniz gücü 16 Temmuz tarihinde göreve başladı Aynı günlerde yeni Yugoslavya’nın yeni başbakanı Milan Paniç İspanya’da yayınlanan El Mundo gazetesine verdiği demeçte ABD başkanı George Bush ile dışişleri bakanı James Baker’in ülkesine müdahale edilmeyeceği yolunda kendisine söz verdiklerini bildirdi


17 Temmuz tarihinde yine AT temsilcisi Jose Gutelheior’un başkanlığında Londra’da yürütülen barış görüşmeleri sonucu taraflar arasında 18 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe girecek 14 günlük bir ateşkes anlaşması imzalandı Ancak Sırplar bu ateşkes anlaşmasını da iki gün sonra ihlal ederek yeniden saldırıları başlattılar


BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararları da Sırpları çok fazla etkilemediği halde Müslümanları bazı yönlerden olumsuz olarak etkiledi Çünkü BM barış gücü kuvvetleri bu karar gereğince Müslümanların dışardan silah almalarını engellediler Mesela Müslüman Boşnaklara silah temin etmek için Saraybosna’ya giden bir İran uçağı, BM barış gücü birlikleri tarafından yükünü boşaltmadan dönmeye zorlandı BM güçleri Müslüman boşnakların başka yollardan silah temin etmelerini de büyük ölçüde engellemeye çalıştılar Öte yandan Sırplar Yugoslavya federal ordusunun mirasına konduklarından önemli bir silah stoğuna sahip oldukları gibi bazı ülkelerden gizli yollarla silah da temin edebiliyorlardı Öte yandan Bosna - Hersek yetkilileri Adriyatik Denizi’ne yerleştirilen NATO deniz birliklerinin de yeni Yugoslavya’ya uygulanan yaptırımların delinmesini önleyemediklerini bildirdiler


Sırplar, işgal ettikleri Bosna-Hersek toprakları üzerinde “Bosna Sırp Cumhuriyeti” adıyla yeni bir cumhuriyet ilan ederek devlet başkanlığına da Sırp milislerin lideri Radovan Karaciç’i getirdiler


26 Ağustos 1992 tarihinde Londra’da “Uluslararası Yugoslavya Konferansı” adıyla bir konferans başlatıldı Ancak bu konferansta katliamı gerçekleştiren Sırpları dize getirmeyi amaçlayan ciddi bir karar alınmazken, konferans sonunda yayınlanan bildiride tarafların müzakereler yoluyla yapılacak sınır değişikliğine hazır olmaları istenerek Bosna-Hersek’in savaş öncesi sınırlarının değişebileceği ima edildi Bu ifade, Sırpların Bosna-Hersek topraklarını bölme planlarının Avrupa ülkeleri tarafından kabul gördüğü anlamını taşıyordu Bosna-Hersek devlet başkanı yardımcısı Stepan Kljejic de Londra konferansı ile ilgili açıklamasında bu konferansın tam bir felaket olduğunu dile getirdi


Alman gazetelerinden Frankfurter Allgemeine’nin, BM birliklerinin Batı Bosna’da Sırp birliklerine lojistik destek sağladığı yolundaki iddiası da, sözkonusu teşkilatın Sırp saldırılarının durdurulması için gerçekleştirdiği birtakım diplomatik girişimlerin ciddi olmadığını ortaya koyuyordu Frankfurter Allgemeine gazetesi, BM birliklerinin himayesinde Batı Bosna’da bir hava köprüsü oluşturularak Sırp birliklerine askeri malzeme temin edildiğini ileri sürmüştü Bu gibi haberlerin ortaya çıkmasından hemen sonra ABD yönetimi de dikkatleri başka yönlere çekmek amacıyla, Müslümanların BM kontrolüne verilen Sırplara ait ağır silahların toplandığı yerleri bombaladıklarını ileri sürdü ABD yönetimi Bosna-Hersek’teki çatışmaların sorumlusu olarak Sırpları ve Belgrad yönetimini görürken Saraybosna yönetiminin ve Müslümanların da bu çatışmaları kışkırtıklarını ileri sürdü


BM Genel Kurulu 23 Eylül 1992 tarihinde aldığı bir kararla Sırbistan ile Karadağ’ın oluşturduğu yeni Yugoslavya Federasyonu’nu BM Genel Kurulu üyeliğinden çıkardı Ancak BM Güvenlik Konseyi de aynı tarihte, yeni Yugoslavya’nın tekrar üyeliğe alınabilmesi için yeniden müracaatta bulunması üzere bir tavsiye kararı aldı


7 Ekim 1992 tarihinde Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’nın silahtan arındırılması üzere Cenevre’de birtakım görüşmeler başlatıldı Ancak Bosna-Hersek cumhurbaşkanı İzzetbegoviç Sırp saldırıları devam ettiği sürece bu görüşmelerin sonuç getirmeyeceğini ifade ederek Cenevre toplantısına katılmadı


BM Güvenlik Konseyi, 9 Ekim 1992 tarihinde Bosna-Hersek hava sahasının BM uçakları dışında bütün uçaklara kapatılmasını kararlaştırdı Ancak Bosna-Hersek’in BM daimi temsilcisi bu kararın en başta kendi aleyhlerine olacağına dikkat çekerek, “Sırplar uçak kullanamayacak ama biz de dost ülkelerden yardım alamayacağız” diye konuştu Bundan sonraki tarihlerde BM Güvenlik Konseyi’ne, Bosna-Hersek’e uygulanan ambargodan en çok saldırıya maruz kalan Müslümanların zarar gördükleri hatırlatılarak bu ambargonun kaldırılması teklif edildi ancak Güvenlik Konseyi bu teklifleri reddetti Bosna-Hersek cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç BM’nin bu tutumu dolayısıyla, Yugoslavya konferansı eşbaşkanlarından Cyrus Vance’a gönderdiği mektupta Bosna-Hersek’e yönelik silah ambargosunun büyük adaletsizlik olduğunu bildirdi İzzetbegoviç mektubunda şunları söyledi: “Silah ambargosunun kaldırılmasının Bosna Hersek’teki savaşı kızıştıracağını söylediniz Ancak savaş şu anda, özellikle ambargo sebebiyle zaten olabileceği kadar kızgın…Savaş saldırganların silaha sahip olması bizim ise silahımızın olmaması sebebiyle devam ediyor İki tarafı da eşit kabul etmeniz benim milletim için büyük bir adaletsizlik Saldırganın bizi yoketmesine yardım ettiğinizi düşünüyorum”


Uluslararası Yugoslavya Konferansı eşbaşkanları Cyrus Vance ile Lord Owen tarafından 6 Kasım 1992 tarihinde Sırplara ellerindeki ağır silahları teslim etmeleri üzere çağrı yapıldı ve bunun için bir hafta süre tanındığı bildirildi Ancak bir hafta içinde Sırpların silahlarını teslim etmemeleri durumunda ne şekilde cezalandırılacakları yolunda herhangibir açıklamada bulunulmadı Dolayısıyla Sırplar bu çağrıyı da pek nazarı itibara almadılar Çünkü silahlarını teslim etmemeleri durumunda herhangi bir şekilde cezalandırılmayacaklarını biliyorlardı


11 Kasım 1992 tarihinde BM özel temsilcisi Cyrus Vance ve Avrupa Topluluğu arabulucusu Lord Owen’in girişimleri ile taraflar arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı Ancak Sırplar bu ateşkes anlaşmasına uyma***** saldırılarını sürdürdüler


Sırplar bundan sonraki tarihlerde de değişik vesilelerle ateşkes anlaşmaları imzaladılar Ancak anlaşmanın gerçekleştirilmesinin üzerinden bir kaç saat bile geçmeden yine kendileri bu anlaşmaları bozuyorlardı Sırpların bu tutumları onların ateşkes anlaşmalarını da bir oyalama, bazı zor durumları atlatma taktiği olarak kullandıklarını gösteriyordu


İslâm Konferansı Teşkilatı genel sekreteri Hamid el-Gabid Kasım ayı ortalarında gerçekleştirdiği Bosna-Hersek ziyaretinden sonra İslâm ülkelerini Bosna-Hersek’in Sırp saldırılarından korunması için doğrudan müdahalede bulunmaya çağırdı Ancak bu çağrı üzerine harekete geçen bir ülke olmadı


25 Kasım 1992 tarihinde Türkiye’nin çağrısıyla, İstanbul’da, Bosna-Hersek’te yaşanan durumun görüşülmesi ve bu bölgedeki savaşın bütün Balkanlar’a yayılmasının engellenmesi için alınabilecek tedbirler üzerinde durulması amacıyla bir zirve gerçekleştirildi Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ’ın dışındaki bütün Balkan ülkelerinin katıldığı zirve sonunda yayınlanan ortak bildiride Sırp saldırılarının bütün Balkan ülkelerini tehdid ettiğine dikkat çekildi Ancak zirve Bosna-Hersek probleminin çözümü açısından yeni bir şey ortaya koymadı


Bu olayın hemen arkasından 1 Aralık 1992 tarihinde Suudi Arabistan’ ın Cidde şehrinde İslâm ülkeleri dışişleri bakanları Bosna-Hersek kriziyle ilgili bir toplantı gerçekleştirdiler Bosna-Hersek dışişleri bakanı Haris Slaciç de toplantı başlamadan önce yaptığı açıklamada bu toplantının Bosna-Hersek için son ümit olduğunu söyledi Ancak bu toplantıda Bosna-Hersek’le ilgili olarak alınan kararlar sadece tavsiye kararları olmaktan ileri geçemedi Doğrudan müdahale yönünde herhangibir karar alınmadı Öte yandan İslâm ülkelerinin askeri müdahalede bulunmalarının sözkonusu olabileceği yönündeki söylentiler üzerine Yugoslavya Konferansı eşbaşkanları Vance ve Owen bir açıklama yapma ihtiyacı du***** askeri müdahaleye karşı olduklarını bildirdiler Bu açıklama aynı zamanda İslâm ülkelerine karşı bir gözdağı anlamı taşıyordu Daha sonra Bosna-Hersek’teki BM Barış Gücü Komutanı Philippe Morillow Bosna-Hersek’e askeri müdahalede bulunmanın imkânsız olduğu yönünde açıklamada bulundu


Sonuçta gerek uluslararası kuruluşların ve gerekse Batı ülkelerinin olayları yaptırım gücü olmayan kararlarla geçiştirmeleri gerekse Bosna-Hersek Müslümanlarına en büyük yardımı yapmaları gereken İslâm ülkelerinin dışa bağımlı politikalarından kaynaklanan ilgisizlikleri Bosna-Hersek’i acı ve ızdıraplara boğdu 1992 yılının sonuna gelindiğinde yaklaşık 140 bin Bosna-Hersek’li öldürülmüş, çoğu Müslüman olmak üzere 25 milyon Bosna-Hersek’ li de yurtlarını terkederek komşu ülkelerin topraklarına sığınmak zorunda kalmıştı Bosna-Hersek Müslümanlarına yardım edenler de genelde gönüllü İslâmi kuruluşlardı Yapılan açıklamalara göre 35 kadar İslami yardım kuruluşu bu Müslümanların imdatlarına koşmuştu Bazı uluslararası kuruluşların Kızılhaç vasıtasıyla yaptıkları yardımlar ise genellikle Müslümanların ellerine ulaşmıyordu Bazı yetkililer Kızılhaç’a verilen yardımların Sırplara teslim edildiğini onların da bunları parayla sattıklarını duyurdular Bosna-Hersek’e yapılan yardımları koordine eden Merhamet teşkilatının Sancak temsilciliği, Sırbistan ve Karadağ kızılhaç teşkilatlarını BM’e şikayet ederek bu teşkilatların Müslüman mültecileri Sırp çetniklerine teslim ettiklerini ileri sürdü

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;

Eski 08-17-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;



15 yıl sonra Serebrenitza: “Soykırım”ın politikleştirilmesi - Edward S Herman

31 Temmuz 2010 -


Her yıl Temmuz ayında 11-16 Temmuz 1995 tarihinde vuku bulan “Serebrenitza katliamı”nı ayinlerle anmak bir alışkanlık haline geldi Bu katliamın kurumsallaştırılmış şimdiki söylemi, “İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’nın görmüş olduğu bu en vahşî kitlesel katliam sırasında 8,000 yetişkin ve genç Bosnalı Müslüman erkek nüfusun Sırplar tarafından kurşuna dizildiği”dir Bu tören, her yıldönümünde yapılmakta, ve Bosna’da “bir dizi ağlaşan akrabaların da katıldığı” yürüyüşlerle, kurbanların aileleriyle yapılan röportajlarla, tartışma gruplarıyla, ve konferanslarla tekrarlanmakta; medyada çıkan sayısız makaleler ve diplomatların ve politik yöneticilerin beyanlarıyla hikâye tekrar tekrar anlatılmakta ve katliamı önlemede başarısız kalan Birleşmiş Milletler, Hollanda ve Büyük Güç hedef gösterilerek üzüntüler ifade edilmektedir Bu yıl törenlerde, Yeni Sırbistan’ın yenilmiş, yumuşatılmış ve başı önüne eğdirilmiş tövbekâr yüzünü göstermek üzere Sırbistan Başkanı Boris Tadic de hazır bulunmaktaydı Başkan Obama katliamı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra verdiğimiz “bir daha asla” sözünün ihlali olarak, “ortak bilincimize sürülmüş bir leke” şeklinde ilân etti ve “adalet olmadan sürekli barışın da olamayacağını” söyledi(1)


Bu trajedi ve şiddet üzerine her yıl bu kadar düzenli odaklanılması ve dikkatlerin bu olay üzerine çekilmesi bir açıklama gerektirir Zira, hiçbir Batı ülkesinde 16-18 Eylül 1982’de binlerce Filistinlinin öldürüldüğü Sabra-Şatilla katliamının anısına, öldürülenler siviller olduğu halde, hiçbir anma toplantısı yapılmamaktadır (Serebrenitza’da öldürülen Bosnalı Müslümanlar’ın hemen hepsi askerî yaşta erkekler ve çoğu askerdi) Aynı şekilde Serebrenitza katliamından bir ay sonra, Hırvat askerî güçleri, Balkan savaşlarından sonraki en büyük etnik temizliğe damgalarını vurarak, Krajina bölgesine saldırdı ve yüzlercesi kadın ve çocuk olmak üzere binlerce Sırbı öldürdü, 250,000 kadar Sırbı da göçe zorladı İlginçtir bu olay, ne yıllık törenlerle anılmaktadır, ne de Hırvatistan’da, saldırının “Zafer ve Vatana Şükran Günü” olarak kutlanması sırasında Avrupa Birliği resmî görevlileri ve Başkan Obama, verilen Sırp kurbanlar için üzüntülerini belirtmemekte ve etnik temizlik başarılarını kutlayan Hırvat halkının duyarsızlığı hakkında teesüflerini ifade etmemektedirler


Madeleine Albright 10 Ağustos 1995’deki Güvenlik Konseyi toplantısında Krajina’dan zorla yaptırılan göçü lânetledi, ancak Serebrenitza’daki “13,000 erkek, kadın ve çocuğun evlerinden sürülmesine” daha çok hiddetlenmişti(2) 15 Ocak 2009 tarihli bir Avrupa Parlamentosu kararı, her yıl yapılacak bir “Serebrenitza katliamını anma günü” saptayıp “binlerce kadın, çocuk ve yaşlı kimsenin Serebrenitza’dan göç ettirilmesinden” bahsederken, kararın hiçbir yerinde resmî olarak 250,000 Sırbın Krajina’dan zorla ayrılmaya tabi tutulmasını lânetlememekte ne de bu olayın anılması çağrısını yapmaktadır(3)


Bu ayrımcılık muazzam bir politik olaydır Sabra-Şatilla katliamı ve Hırvat’ların yaptığı etnik temizlik ABD müttefiklerince gerçekleştirildi ve Hırvat’ların yaptığı etnik temizlik, ABD desteğiyle (Albright bunu Güvenlik Konsey’inde “katî” olarak inkâr etmiş olsa da4), üstü örtülü bir şekilde, Batılı kurumların hiçbir resmî görüntüsü veya hiçbir adalet talebi olmadan yürütüldü Serebrenitza kırımı ise, aksine, ABD-NATO’nun hedefine ulaşmasına hizmet olarak, en uygun zamanda gerçekleştirildi ve o zamandan beri de bu güçlere sağladığı faydadan yararlanılmakta Bu katliam, ABD ve NATO’nun bu ülkeye yoğunlaştırılmış askerî müdahalesini, nihayetinde NATO’nun1999’un Mart-Haziran aylarında Kosova-Sırbistan’ı bombardımana tutmasını, bunu takiben NATO’nun Kosova’yı işgal etmesini ve bütün bu saldırıların, sonunda, Yugoslavya’nın parçalanmasına neden olmasını meşrulaştırmaktadır


Serebrenitza olayı, Bosna’lı Sırp liderliğinin itibarını düşürerek 1995’deki Dayton barış görüşmelerinde yer almasına engel oldu ve sonrasında da ülkelerin destek verdiği NATO nezdindeki Uluslararası Suç Mahkemesi’nin Yugoslavya hakkında aldığı karar (ICTY) kullanılarak, Miloseviç’in yargılanması, sıkıştırılması ve tamamen bitirilmesi için olanak elde edilmiş oldu Aynı katliam, Sovyet-sonrası dönemde Batılıların Balkanlara güç yerleştirme projelerine Sırbistan’ın direnmesinin intikamını almak üzere, Sırbistan’ın daha da aşağılanması ve boyun eğdirilmesi için ayrıca bir bahane oluşturdu; tıpkı Vietnam’ın, ABD’nin işgaline ve bu uzak ülkede bir uydu rejim kurma dayatması girişimine karşı direndiğinde 18 yıl süren bir boykotla cezalandırılması gibi


Ancak beyni yıkanmış Batılı seyirciler için, Batılı askerî güçlerin Srebrenitza’ya müdahalesi iyi bir şeydi - soykırım önlenememiş olsa da, Batı hiç olmazsa alçakları yargılayacak gecikmiş bir adalet getirmişti Batı askerî güçlerinin müdahalesinin bu insancıl vasfı, her yıl yapılan Serebrenitza’yı anma törenlerinde sürekli tekrarlanmaktadır


İtiraf etmek gerekir ki 8,000, büyük bir rakam Fakat Sırp sığınmacıların 250,000 sayısı daha büyük bir rakam Albright’ın 1996’daki ünlü beyanatını da hatırlayalım: “ABD’nin politik çıkarları için ve kitle imha silahı bulundurduğu gerekçesiyle Irak’a ABD’nin dayatmasıyla uygulanan önlemler nedeniyle 500,000 Iraklı çocuğun ölmesine “değerdi” “ Aynı şekilde, The Politics of Genocide(6)’da alıntılanan Eylül 1994 tarihli bir ABD Dışişleri Bakanlığı yazısının da işaret ettiği gibi, Ruanda’da her ay 10,000 sivil Hutu, ABD’nin müttefiği olan Kagame güçleri tarafından boğazlanmaktaydı Bu büyük sayı, ABD’nin Kagame’yi desteklemesini etkilemedi, ne hakimgörüşçü günlük medyada bahsi geçti, ne de insanî müdaheleciler tarafından hiçbir şekilde konu edildi; ve Kagame, Uluslararası Suçlar Mahkemesi tarafından mahkûm edilerek siyah Afrikalı liderlerin oluşturduğu (şimdiye kadar 14 liderin oluşturduğu) uzun listeden ihraç edildi Şüphesiz bu değersiz kurbanlar için de ne anma törenleri düzenlenmekte ne de Batı’nın bu insanlar için bir adalet talebi var


8,000 rakamının seçiciliği yanında, bu büyük rakamın doğruluğu bakımından da şüpheler bulunuyor Yugoslav savaşlarından şişirilmiş, bazen gülünç derecede şişirilmiş, hedef gösterilen ölümlerin olduğu iddiaları haberleri düzenli şekilde gelmeyi sürdürmüştür 1993’den itibaren, Bosnalı Müslümanların 200,000-300,000 kurban verildiği yolundaki hem inanılmaz hem de doğruluğu isbatlanmamış iddiaları, Batılı hakimgörüşçü medya tarafından hiçbir eleştiriye tâbi tutulmadan, kabul edilmiş ve kurumsallaştırılmıştır Bütün bu iddialar, 2003-2007’de, hem ICTY hem de Norveç hükümeti sponsorluğunda yapılan çalışmalarla çökertilmiş ve iki çalışma da, her iki taraftan toplam ölümlerin sayısının, askerler de dahil olmak üzere, 100,000 olduğunu ortaya çıkarmıştır(7)Rakamdaki bu düşme, hakimgörüşçü medyaya ancak belli belirsiz yansımış ve bu medya, aldatılmış olduğunu belirten bir beyanatta asla bulunmamış veya hiçbir şekilde özür dilememiştir Mart-Haziran 1999’da, Kosova’nın yoğun bombardımana tutulduğu savaşta, ABD görevlileri, Sırplılar tarafından öldürülen kurbanların sayısını 500,000’e kadar çıkarıyorlardı ve Batılı görevliler ve medya âlimleri bu konu hakkında histerik bir şekilde suçlamalarda, ithamlarda bulunuyor ve öfke krizlerine giriyorlardı Sonunda resmî rakam 11,000’e düştü ancak bulunan ceset sayısının, kayıp kişiler, askerler ve Kosovalı olmayan sivil Müslümanlarınki dahil, resmî makamların iddia ettiği toplam sayının yarısından biraz fazla olduğu ortaya çıktı (6,000)(8)Fakat hakimgörüşçü medya, Kosova Müslümanlarının maruz kaldığı olayları açıklarken 323 kez “soykırım” kelimesini kullanmıştır, 200 kat fazla ölümlere neden olan “Irak’a uygulanan yaptırımlar” içinse, bu kelimeyi yalnızca 80 kez kullanmıştır ve Kosova’dakilerin bin katından fazla ölümlerin vuku bulduğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki ölümler için de sadece 17 kez “soykırım” kelimesini kullanılmıştır(9)ABD’nin kendisine, çıkarlarına veya yanaşmalarından birine hizmet eden değerli kurbanlar için şişirilmiş itibarlar, rakamlar ve şişirilmiş sayıda “soykırım” kelimesi, ve bu çıkarlara hizmet etmeyen değersiz kurbanlar içinse uygulanan aşağılayıcı muamele, bu kurbanların başına gelenler hakkında “soykırım” gibi hak etmedikleri kelimelerden kaçınmak


“8,000 yetişkin erkek ve genç erkek çocuğun” katledildiği iddia edilen Srebrenitza olayının çıkış noktası, gerilere, Kızıl Haç’ın Temmuz-Ağustos 1995’de, hiçbir gerçek veri olmadığı halde, bazı insanların kayıp olduğunu iddia ve beyan etmesine dayanır,(10)ancak bu aynı sayı bugün de, tesadüflerin yarattığı küçük mucizelere dayanarak da olsa, hâlâ, inatla ve israrla kullanılmaya devam edilmektedir Gerçekte 8,000 rakamı, bugün kullanılan rakamın yanında düşük kalır – 15 Ocak 2005 tarihli Avrupa Birliği toplantısında, katledilenlerin sayısının “8,000’den yüksek” olduğu kararı alınmıştır ve bu sayı bütün ülkelerde bu şekilde kullanılmaktadır Hatırlanacağı gibi, New York Dünya Ticaret Merkezi’ne 11 Eylül’de yapılan saldırıda, başlangıçta tahmin edilen ölü sayısı 6,886 iken bu rakam kademeli olarak 2,749’a düşmüştür; tam yüzde 60’lık bir düşüş Bosna’da öldürülen Müslümanların sayısının 1992-93’de 250,000 olduğu söylenirken, bugün bu rakam 100,000’den az olarak telâffuz edilmektedir; yüzde 60’ın çok üstünde bir düşüş 1999’da Kosova’nın bombardımanı sırasında yaşanan savaşta Sırpların yaptığı sözde katliamda öldürdükleri söylenen kişi sayısı, ABD resmî iddialarına göre o sırada 100,000-250,000 ve hâttâ 500,000’e kadar çıkmakta iken, bugün gene resmî (ve hâlâ şişirilmiş) olarak 11,000 rakamına düşürülmüştür; yüzde 90’dan fazla bir düşüş Ancak Serebrenitza rakamları hâlâ aynı kalmıştır – delillerle ispatlandığı için değil, merkezî öneme haiz olduğu ve politik yapı için çok yararlı bir malzeme olduğu için; ve aynı rakam, mevcut yapının elemanları tarafından ve gerçek inananların onayı ile hâlâ tekrarlanıp durmaktadır


8,000 rakamı aynen korunmaktadır çünkü kaybolan kişilerin listesi, kayıp kişilerin adlarını vermeleri için yardım etmeleri şeklinde Bosnalı Müslüman nüfusa sonradan yapılan bir talep doğrultusunda, sonradan toparlanmış ve hazırlanmıştır Gene, mucizevî bir şekilde bu listedeki toplam sayı hâlâ 8,000’dir Liste hazırlanırken hiçbir bilimsel temele göre çalışılmamıştır ve listedeki bazı isimlerin Temmuz 1995’den önce öldüğü, oldukça fazla sayıda ismin ise 1996 seçimlerinde oy kullandığı ortaya çıkmıştır ve bu rakamı doğrulayan hiçbir mahkeme kararı yoktur 2001 gibi çok sonra bir tarihte, ICTY, Srebrenitza bölgesinde yalnızca 2,100 ceset bulmuş ve bunlardan çok azının Temmuz 1995 Srebrenitza katliamı kurbanı oldukları isbat edilmiştir(11)Mezarlarda yapılan sonraki incelemelerde bulunan bulgular da bu yönde, cesetlerin Srebrenitza kurbanları olmadığı şeklindedir Bütün olayın temelindeki gerçek, Bosnalı Müslüman 25 Alaydan binlerce askerin, 11 Temmuz 1995 günü veya bu tarihten kısa bir süre önce, Bosna Müslüman hudut hattına gitmesi ve burada Bosnalı Sırp güçlerle ciddî bir çarpışmaya girmesidir Hem Bosnalı Müslüman hem de Sırp görevliler, geri çekilmeleri sırasında 2,000 veya daha fazla Müslüman askerin öldüğü değerlendirmesinde bulunmuşlardır; Bosnalı Müslüman Kurmay Subaylar Yüksek Komutanı General Enver Hadzihasanovic, Radislav Krstic’in yargılandığı mahkemede, bu geri çekilme sırasında “28 Tümen askerlerden ve komutan subaylardan 2,628 kişinin öldüğüne kesinlikle şahadet edebileceği” şeklinde ifade vermiştir(12)1995-2002 yılları arasında ICTY’nin savcılık bürosu tarafından görevlendirilen Sırp adlî tıp uzmanı Ljubisa Simic tarafından yapılan otopsilerden toplanılan bilgilerin analizinde, toplam raporlara konu olan cesetlerin kabaca yüzde 77’sinde ölümlerin şekline ( infaz sonucu mu yoksa çarpışma sonucu mu olduğuna) karar vermenin olanaksız olduğuna, veya bu oran içindeki ölümlerin çarpışma sonucu olduğunu kuvvetle söylemenin imkânsız olduğuna karar verilmiştir(13)Bu belirsizlik bazı kesimler için çok uygundu çünkü ICTY’nin bu uysallığıyla, Bosnalı Müslüman soruşturma yetkililerinin ve medyanın tümü, ölenlerin infaz şeklinde katliama kurban gittiği farzını sürdürebilirlerdi


Temmuz 1995’de, Srebrenitza bölgesinde birkaç yüz kişinin infaz edildiğine dair hiçbir şüphe yok, çünkü toplu mezarlarda 443 adet bağlamada kullanılan tel ve 448 adet gözbağı bulunmuştur,(14)fakat burada ölen Bosnalı Müslüman sayısının, bu olayı takibeden ay düzenlenen Operasyon Fırtınası sırasında Hırvat güçler tarafından öldürülen sivillerin sayısından daha fazla olduğunu hiçbir ciddî delil isbat edemez Bosnalı Sırplar hınçlılardı, çünkü Srebrenitza’nın “emniyetli bölgesi”, uzun süreden beri, Bosnalı Müslümanların yakınlardaki Sırp yerleşim yerlerine saldırılara kalkıştığı, Bosnalı Müslümanlara ait bir askerî üs haline gelmişti Temmuz 1995’den önceki yıllarda çok sayıda Sırp yerleşim yeri bu üsten kaynaklanan saldırılara hedef olmuş ve bu hücumlarda binlerce Sırp öldürülmüştü(15)Bosnalı Müslümanların o yıllardaki askerî Komutanı Naser Oric, yaptığı katliamları Batılı gazetecilere övünerek anlatıyor, onlara, insanların kafasını kestiği videoları gösteriyor ve 114 Sırbı öldürdüğü bir başka olayı da hiç çekinmeden doğruluyor, itiraf ediyordu(16)Eğer bu çeşit itiraflar, videolar, Karadzic, Miladic veya Milosevic’e yüklenebilseydi, ICTY’nin elinde oynayabileceği ne fırsatlar olurdu Fakat Oric’e, kurban bir topluluğun sözde savunucusu sıfatı verildiğinden, basit cinayet suçlamasıyla yakasını kurtarabildi O sırada Srebrenitza bölgesinde görev yapan Birleşmiş Milletler güçlerinin komutanı General Philippe Morillon, ICTY’ye, o sırada Sırpların yaptığı katliamın, gayet açık ve tam olarak, daha önceki Bosnalı Müslüman Oric’in uyguladığı vahşetle izah edilebileceğini söylemiştir, ancak söz ettiği şartlar, ne Ocak 2009’da Avrupa Birliği’nin aldığı karar metninde ne de Temmuz 2010’daki anma törenlerinde yapılan Srebrenitza analizlerinde ve Srebrenitza hakkındaki nutuklarda yer almamıştır, asla bahsi geçmemiştir


Konuyu özünden ayıran başka bir durum da, Birleşmiş Milletler’in Srebrenitza’da görevlendirdiği Hollandalı barışgücüne yöneltilen, katliamı durdurmada başarısız kaldığı suçlamasıdır Hâttâ bu konu dolayısıyla bu güç aleyhine Hollanda’da bir dava da açılmıştır(17)Anma törenlerinde yapılagelen diziler halinde üzüntü bildirimleri birçok ulusun katıldığı yalanlardan ibarettir Ocak 2009’daki Avrupa Birliği’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yönetimine dayandırdığı, Srebrenitza’nın “korunaklı bir bölge” olduğuna dair ifadesinin iki kez tekrarlandığı Kararında,“Müslüman yetişkin ve genç erkeklerin” BM güvenlik güçlerinin “koruması altında, bu bölgede güvenlik arayışına girdikleri” söylenmektedir ve bu nedenden ötürü, katliamın, “uluslararası topluluğun yetersizliğinin göstergesi olduğu” belirtilmektedir Fakat Kararda, “güvenli bölgenin” askerden arındırılmış olması gerektiğinden ancak gerçekte böyle olmadığından söz edilmemektedir Naser Oric ve savaşçı subayları silahsız değildi ve Sırp köylerine düzenlenen saldırıların çoğu bu “güvenli bölgeden” yapılmaktaydı Ayrıca Temmuz 1995’de, Bosnalı Müslüman 25 Alayın çok iyi silahlanmış binlerce askeri şehirde konuşlanmıştı Böylece Avrupa Birliği Kararı, birinci olarak kamuoyunu aldatmayı, “güvenlikli bölgenin” gerçek rolününün (buranın tam donanımlı, savaşa hazır Bosnalı Müslüman askerlerin üssü olduğununun) üzerini atlayarak yapmaktadır Kamuoyunu ikinci kez aldatırken de, bunu Srebrenitza’da yetişkin ve genç erkeklerin “güvenlik arayışı” içinde bulunmuş olduklarını söylemekle, bunların 25 Alay askerleri değil de siviller olduğunu ima etmekle yapmaktadır, yalan söylemektedir Karar başka yalanlar da içermektedir: bunlardan birisi, “çok sayıda kadının tecavüze uğradığı yalanıdır” Şimdiye kadar hiçbir delili bulunmamış bir suçlama! Böylece, burada, “uluslararası toplumun yetersizliği”nden çok, “uluslararası toplumun”, gerçekten, Naser Oric ve Bosnalı Müslümanların askerî stratejilerini gerçekleştirmelerine, yaptıkları yerel etnik temizliklerine, Bosnalı Sırp silahlı güçlerini provoke etmelerine ve buna paralel olarak Batılı liderliğin, 1992 Lizbon Anlaşması ve onu izleyen barış plânlarında somutlaşan, bu çatışmaları durdurmaya yardımcı olma talebinin, Bosnalı Müslümanlarca reddedilmesine ve bu plânların sabote edilmesine verdiği desteği ve katılımı görüyoruz(18)


Srebrenitza’da konuşlanmış ve iyi silahlanmış binlerce askerden oluşan Bosnalı Müslüman alayın, 200 kişilik Sırp saldırı gücü karşısında hiçbir direniş göstermeden geri çekilmesi gerçeği, 69 hafif silahlanmış askerden oluşan barışgücüne yapılan suçlamaların gülünçlüğünü ve yanıltıcılığını gösterir Geri çekilmeden sorumlu olan Bosnalı Müslümanlar neden Srebrenitza bölgesindeki bu olayı izleyen ölümler nedeniyle yargılanmadı? Fakat anma törenlerinin ruhu bakımından, ve bunun dayandığı hikâye ve ideoloji nedeniyle(19)Bosnalı Müslümanlar yalnızca kurban olabilirler ve BM ve küçük Hollandalı koruma gücü (Sırplarla beraber) sorumluluğun yükünü taşıyan taraf olma zorundadır


Serebrenitza anma törenlerinde kullanılan bir diğer hayalî söylem de bununla ilgili anma olgularının ve politik faaliyetlerin, gerçek barışın oluşması için gerekli olduğu söylemidir AB Kararındaki ifade şekliyle, “adalet olmadan gerçek barış olamaz”, yâni Miladic yargılanmalıdır çünkü bu, “uzlaşma” için gereklidir Böylece “tüm etnik grupların sivilleri, geçmişin gerilim yaratan sorunlarının üstesinden gelebilecektir” Öyleyse 1992 ve Temmuz 1995 arasında BM koruması altındaki Srebrenitza güvenli bölgesinde bulunan üsten kalkarak Sırplara düzenlenen saldırılarda ölen binlerce Sırbın hesabını kim verecek? Ya Operasyon Fırtınası harekâtı sırasında Krajina’dan sürülen 250,000 Sırbın hesabını…? Ya da NATO’nun işgali ve KLA’nın yönetime getirilmesinden sonra Kosova’dan binlerce Sırp ve Roman vatandaşın kovulmasının hesabını…? Mart-Haziran 1999’da NATO’nun Yugoslavya’yı bombardımanı, BM plânlarının ihlâliydi, yüzlerce sivilin ölümüne neden oldu ve bu saldırılarda gayrımeşru silahlar kullanıldı (misket bombaları, seyreltilmiş uranyum gibi…) Adalet ve uzlaşma sağlamak üzere bu olaylar için de adlî davalar açmak gerekmiyor mu? Dahası, tek yönlü hatırlama ve anma törenlerine tek taraflı gösterilen bu muazzam ilgi, öfke ve uzun süreli olacak etnik düşmanlıklar yaratmayacak mıdır? Bu durum, tutulan tarafın işlerini, çıkarlarını yürütmesinde, düşmanlarının yaralarını deşmelerinde ve güçlü Batılı destekçilerinden finansal ve politik avantajlar elde etmelerinde kullanılmayacak mıdır?


Anma törenleri ve AB Kararı, barış ve uzlaşma getirmek için düzenlenmemiştir; Sırbistan’a karşı yürütülen pasifleştirme ve intikam savaşının devamıdırlar ve ABD-NATO’nun sürdürdüğü militarizasyonunun ve daimî küresel “teröre karşı savaşın”, şeytana karşı savaş olduğunu göstermenin aracıdırlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;

Eski 08-17-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bugün; Srebrenica Katliamı;



“Srebrenitsa katliamı” anma töreni nedeniyle Sırpların Boşnakları Srebrenitsa’da “soykırıma” uğrattığı iddiası yeniden yüksek sesle dile getirildi Ancak 15 yılında katliamla ilgili pek çok şüpheli nokta hala aydınlatılmayı bekliyor


“Srebrenitsa katlimaı”nın 15 yıldönümü anma töreninlerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Slovenya, Bosna Hersek cumhurbaşkanları, Makedonya başbakanının da aralarında bulunduğu 50 bin kişi katıldı Katliamda hayatını kaybeden 775 kişi ise toplu mezarlardan çıkarılarak defnedildi


Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde aralarında en kanlısının Srebrenitsa olduğu çok sayıda katliam yaşandı ABD ve Almanya başta olmak üzere emperyalist ülkelerin de kışkırtmasıyla milliyetçiliğin tırmandığı Yugoslavya’da 1990’ların başında çıkan iç savaş, Batılı güçlerin farklı grupları silahlandırmasıyla hızla tırmanmıştı Bu süreçte gerçekleşen katliamların birçoğu birbirine düşmanlık besleyen Sırp, Boşnak, Hırvat ve Arnavut milliyetçiler tarafından gerçekleşirken, bazı katliamlar tarihe karanlık pek çok yönü aydınlanamadan geçti Bunlardan biri de Srebrenitsa katliamıydı


1995 yılında Yugoslavya iç savaşı esnasında gerçekleştirilen Srebrenitsa katliamı bugün Sırp ordusunun vahşeti olarak biliniyor Ancak katliam Batılı ülkeler için Yugoslavya'nın parçalanmasına giden yolda, kontrolün Birleşmiş Milletler'den (BM) NATO'ya geçmesini sağlayan en önemli provokasyon oldu Bugün Srebrenitsa’da Sırpların katliam yaptığını söyleyenlerin yanı sıra, olayın karanlık noktalarına işaret edenler de bulunuyor Katliamı Sırpların yaptığını iddia edenler de BM’nin Sırplara göz yumduğunu iddia ederek Avrupalı güçleri suçluyorlar


Srebrenitsa’da “Sırplar soykırım yaptı” iddiası

15 yıl önce, 11 Temmuz 1995'te BM tarafından "güvenli bölge" ilan edilen Srebrenitsa'da yaşananlar tarihe büyük bir katliam olarak geçti Srebrenitsa’nın “güvenli bölge” ilan edilmesiyle, kentten Sırp nüfus kaçarken başka bölgelerden kaçan Boşnaklar sığınmış, kentin nüfusu 25 binden 60 bine yükselmişti


Katliamda yaklaşık 83 bin kişinin öldürüldüğü iddia edildi ancak bu sayı kesinleşmiş değil Ölenlerin bir kısmının sivil değil Boşnak askerleri olduğu öne sürülüyor Avrupa'da II Dünya Savaşı'nın ardından en büyük sivil katliamı olduğu söylenen Srebrenitsa'da olaylar, 17 Temmuz'a kadar sürmüştü Bu sırada kentte BM barış gücü askerleri bulunuyordu Sırp birliklerinin gelmesiyle birlikte 5 bin sivilin BM’ye ait Potocari üssüne sığındıkları ancak Sırp birliklerinin esir aldığı 13 Hollandalı askere karşı, bu sivillerin Sırplara teslim edildiği öne sürüldü


Srebrenitsa’da yaşananlar Yugoslavya'nın parçalanması sürecinin en önemli adımı olan NATO'nun müdahalesini meşrulaştırmak üzere kullanıldı Srebrenitsa katliamı Yugoslavya'nın denetiminin BM'den NATO'ya geçmesini sağlayan olaylardan biriydi 30 Ağustos 1995'te Yugoslavya'ya ilk bomba düşerken NATO ülkelerinin gerekçesi "Srebrenitsa katliamının bir benzerinden Kosova'daki Arnavutları korumak" olacaktı


Ancak NATO üyesi ülkeler 1 hafta kadar sürdüğü söylenen Srebrenitsa katliamı sırasında sessizliğe bürünmüş, bazılarının katliam sırasında bu ülkede BM çatısı altında askerleri olduğu halde olayları izlemekle yetinmeleri pek çok soru uyandırmıştı Ayrıca yine aynı ülkeler Srebrenitsa bölgesindeki insanlara yardım ulaştırmamış; kampta kalan mültecilerin bir kısmının susuzluk nedeniyle ölmesine göz yummuşlardı


Srebrenitsa’da şüphe bulutları

- Srebrenitsa’da kenti korumakla görevli bir diğer birlik ise Boşnaklara ait 28 piyade tugayı idi ancak bu tugay katliam başlamadan kısa bir süre önce kenti terk etmişti


Üstelik bu esnada Sırp komutan Ratko Mladiç'in ordusunun ağır silahlar eşliğinde Srebrenitsa’ya saldırmaya hazırlandığı iddia ediliyordu Kentin güvenliğinin sağlanmaması nedeniyle katliamdan Bosna Hersek'in eski Devlet Başkanı Aliya İzzet Begoviç de sorumlu tutuluyor Boşnak birliklerinin eski komutanı Sefer Haliloviç ve Srebrenisa polis şefi Hakija Meholiç'e göre İzzet Begoviç bilerek Boşnak sivilleri ölüme terk etmişti


-Potocari üssüne sığınan sivillerin Hollandalılardan teslim alınarak katledildiği öne sürülse de, kente giren Sırplar 800 erkeği esir aldıklarını, bu insanları da bir süre sonra serbest bıraktıklarını söylüyorlar Pek çok kaynak Potocari’deki erkeklerin sayısının 250 kadar olduğunu, iddia edildiği gibi binlerce kişi olmadıklarını belirtiyor


- 28 piyade tugayı askerlerinin Srebrenitsa’dan Tuzla’ya çekildiği söylendi Ancak daha sonra Srebrenitsa ile Tuzla arasında gömülmüş 4 bin ceset bulundu Bunların sadece 400’ünün kimlikleri tespit edilirken, geri kalanların kimlikleri hala belirlenemedi Bu kişilerin nasıl öldürülmüş olduğu da açıklanmadı


- BM Barış Gücü’nde görevli Hollandalıların Sırplar tarafından esir alınan 13 Hollanda askerine karşı 5 bin sivili Sırp birliklerine teslim ettiği söylendi Ancak bu pazarlık iddiası da şüphe uyandırıyor Nitekim Hollanda askerlerinin Sırpların katliamına göz yumduğu iddiası NATO’nun Sırbistan’a karşı savaşa girmesine de gerekçe sağladı


- Sırplar Srebrenica'ya saldırılarını sıklaştırdıklarında, daha önce silahları toplanan Müslümanlar silahlarını geri almak için başvurduklarında Hollandalı komutanın bu talebi geri çevirdiği söyleniyor Hollandalıların, barış gücünün havadan müdahale edeceği iddiasına rağmen birkaç F16 uçuşu dışında Srebrenitsa’ya müdahale edilmedi Hollandalı askerler de bir emirle kenti boşalttılar


İç savaş: Alman-ABD ortak yapımı

Bugün katliamın Sırplar birlikleri tarafından yapılmış olabileceğini kabul eden Sırplar, kendilerini savunurken Boşnakların daha önce kendilerine yönelik saldırılar düzenlediklerini, Sırpların da katledildiğini öne sürüyorlar Katliamların katliamları meşrulaştırmak için kullanıldığı iç savaş sürecinde, milliyetçi gruplar karşılıklı olarak kan döktüler Ancak bu süreçte iç savaşı kışkırtan ve tırmandıran bazı girişimlerin ABD ve Almanya’dan geldiği biliniyor


Yugoslavya’daki savaşın başlamasına neden olan Hırvat-Sırp gerginliğinin arkasında Almanya olduğu bugün bilinen bir gerçek Almanya, faşist Hırvatları silahlandırarak ve mali destek vererek Sırplara saldırmalarını teşvik ediyordu Almanya daha sonra benzer bir desteği Kosova Kurtuluş Ordusu’na (UÇK) da vermiş, Arnavut-Sırp gerginliğini tırmandırmıştı


Srebrenitsa katliamının bir parçası olduğu Bosna savaşında ise ABD’nin aktif olarak devrede olduğu biliniyor ABD, 1980’li yıllarda Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı kullandığı Müslüman mücahitleri eski Yugoslavya topraklarına getirerek Sırplara karşı savaşmalarını sağladı


Bu Afgan mücahitlerin geçiş noktalarından biri de Türkiye olmuştur Türkiye radikal İslamcıların geçişini sağladığı gibi, Türkiye’den de çok sayıda kişinin Yugoslavya’ya savaşmak üzere gittiği de biliniyor Türkiye’nin bu gruplara yasadışı yollardan mali yardım ve silah aktarılmasında da aracı olduğu öne sürülüyor


(soL-Dış Haberler)

Öneri/Uyarı/Eleştiri İlet

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.