Prof. Dr. Sinsi
|
17. Yüzyılda Osmanlılarda Kültür Ve Sanat...
17 Yüzyılda Osmanlılarda Kültür ve Sanat
Bu asırda siyasî ve askerî bakımdan gerileyen devlet, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında yükselmeye devam etmiştir
Onyedinci yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin idarî, askerî, malî, sosyal bakımlardan durakladığı, gerilediği devirdir Yine büyüktür, muhteşemdir, fakat artık sınırlarını güçlükle koruyabilmekte, hatta koruyamamaktadır "Karlofça Barışı" ile Avrupa'da üstünlüğünü ve bütün Macaristan'ı yitirmiştir Bütün bunları onyedinci yüzyılda hüküm sürmüş padişahların devrini anlatırken ayrıntılı olarak gösterdik
Fakat, idarî, askerî ve ekonomik alanlardaki gerilemelere rağmen, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında yükselme devam etmiş-tir Sultanahmet Camii, Yeni Cami, Revan «e Bağdat köşkleri gibi mimarlık şa-, heserleri bu asırda yapılmıştır Itrî ve Hafız Post gibi bestekârlar, Hafız Osman gibi hattatlar, Peçevî, Naima, Koçi Beğ gibi büyük tarihçiler, divân şiirimizin Neft, Nâbî gibi devleri, Kâtip Çelebi gibi bilim adamları, Evliya Çelebi gibi seyyahımız ve daha niceleri, 17 yüzyıla eserleriyle silinmez damgalarını vurmuşlardır
Şimdi, bu ilim adamı, sanatkâr ve ediplezin en ünlülerini eserlerinden örnekler vererek tanıtmaya çalışacağız
MİMARLIK
Sultanahmet Camii ve SEDEFKÂR MEHMED AĞA (7-1618)
İstanbul'un en güzel camilerinden birini (bizce en güzelini) yapan Sedefkâr Mehmed Ağa'nın doğum tarihini bilmiyoruz 1618'de, şaheserini tamamladıktan iki yıl sonra istanbul'da öldü Sedefkâr Mehmed Ağa, İstanbul'daki Sultanahmet Camii'nin mimarıdır Ama o yalnız mimar değildir, aynı zamanda büyük bir ressam, büyük sedefkâr, büyük bestekâr, büyük şairdir Dehâsının her yönünü şaheserine yansıtmıştır Sultanahmet'de huzur veren bir iç aydınlık vardır Sedefler, çiniler bahar güzelliğini yansıtır 260 penceresinin renkli camlarından süzülen ışık içeriye şiir gibi, beste gibi dolar; eşsiz güzellikteki çinilerde yansıyarak, insanı akvaryum renginde bir rüya âlemine götürür
Sultan I Ahmed adına yapılan bu camide ana yapının kapladığı alan 64 x 72 metre boyutlarındadır ve yüksekliği 43 metredir Te-el atma törenine gelen padişah ve devlet e -Kânı, elleriyle taş, etekleriyle toprak taşımışlardır Eser yedi yıl sonra tamamlandığı zaman, zarif kubbesi ve altı minaresiyle İstanbul'a apayrı bir görünüm kazandırdı Sultanahmet Camii, sebilleri, mektebi, hümâyûn kasrı, dükkânları, padişah türbesi de dahil olmak üzere 1 510 000 altına malol-muştur Sedefkâr Mehmed Ağa İstanbul dışında, özellikle Balkanlar'da birçok eser meydana getirmiştir
Yeni Cami ve Mimar DAVUT AĞA
Plânı Mimar Davut Ağa tarafından çizilen ve 1597'de temeli atılan Yen! Cami, ancak 1663'te bitirildi Bina birkaç metre yükseldiği zaman Mimar Davut Ağa, 1603 yılında da camiyi yaptıran Safiye Sultan ve padişah oğlu III Mehmed öldükleri için inşaat yarım kalmıştı 50 yil kadar sonra IV Mehmed'in annesi Hatice Tarkan Sultan, hassa mimarı Mustafa Efendi'yi Davut Ağa'nm plânlarına göre camiyi bitirmekle görevlendirdi Yeni Cami, İstanbul'da haşmetli bir imparatorluğun şanına lâyık olarak yaptırılan camilerin sonuncusudur Türk çinicilik sanatının son güzel örnekleri de bu camidedir Bu camiye bir kemerle birleştirilen hünkâr kasise 17 yüzyıl Türk ev mimarlığının en gürel örneklerinden biridir Kasrın giriş kapısındaki ağaç işçiliği, içerideki çinili ocaklar, duvarları kaplayan çini panolar, renkli cam pencereler harika güzelliktedir
İstanbul Köşkleri ve KASIM AĞA (?-1695)
Onyedinci yüzyılda İstanbul güze! köşkler, saraylar ve yalılarla dolmuştur Bu asrın en Düyük mimarlarından olan Kasım Ağa'nın Töpkapı Sarayı'nın avlusuna yaptığı Revan ve Bağdat köşkleri buna en güzel örnektir Revan Köşkü 1635'te, Revan seferinden sonra zaferin anısına, Bağdat Köşkü ise " 639'da, Bağdat'ın alınması üzerine yapılmıştır İkisini de yaptıran IV, Murad, ikisinin de mimarı Kasım Ağa'dır
BESTEKARLAR
HAFIZ POST (1030-1684);
Asıl adı Mehmed'dir fakat Hafız Post olarak anılır Tanburî, hanende ve bestekâr olarak ün yapmıştır
1000'den fazla bestesi olduğu söyleniyor ama zamanımıza 10 tanesi ulaşmıştır "Gelse o şuh meclise, naz-u tegafül eylese  " mısraları ile başlayan rast yürük semaisi çok meşhurdur Hafız Post aynı zamanda hattat ve şair idi,
• ITRÎ (1640-1712):
Yalnız 17 yüzyılın değil, klâsik Türk musikisinde bütün zamanların en büyük bestekârı sayılan îiıî'nin asıl adı
Mustafa'dır Itrî, şiirlerinde kullandığı mahlasıdır Hafız Post'tan musiki dersleri almış, Kırım Hanı I Selim Giray'ın himayesini görmüştür Padişah IV Mehmed'in de takdirini kazandı ve Enderun'da musiki dersleri verdi
Itrî, musikiden başka meyve yetiştiriciliği ile de uğraşmıştır Bu işi bir hobi haline getirmiş ve kendi adıyla "Mustabey adıyla" anılan armut türünü o yetiştirmiştir Hocası Hafız Post gibi o da aynı zamanda iyi bir hattat, iyi bir şair idi Dinî ve din dışı 1000'den fazla beste yapmıştır Bunlardan günümüze kalanlar 40 kadardır ve bunların 10'u dinî, diğerleri din dışıdır Dinî bestelerinin en meşhurları Bayram Tekbîri ve salâtlarıdır
Diğer ünlüler
Onyedinci yüzyılın meşhur tarihçilerini, tezkirecilerini, edib ve şairlerini ve yazılı eser vermiş bilginlerini, eserlerinden örnekler vererek "Edebiyat" bölümünde tanıtacağız Burada bunların dışında kalan bazı ünlüleri hatırlatmak istiyoruz
HEZARFEN AHMED ÇELEBİ:
Kanat takıp uçan ilk insan olan Hezarfen Ahmed Çelebi 17 yüzyılda yaşamış, uçuş denemesini IV Murad zamanında (1623-1640) gerçekleştirmiştir Görgü tanıkları padişah, bütün istanbullular ve Evliya Çelebi'dir
Hezarfen (Bin fenli) Ahmed Çelebi, fen konusunda çok şey bildiği için bu isimle anılmıştır Araştırma ve tecrübelerine evinde başladı Kendinden evvel uçmayı deneyen Türk bilgini ismail Cevherî'nin izinden yürüdü Hazırlıklarını tamamladıktan sonra, bir yaz günü, kendi yaptığı kanatları vücuduna bağladı, İstanbul halkının gözleri önünde, Galata Kulesi'nden kendini boşluğa bıraktı Boğazı aşarak Üsküdar'daki Doğancılar semtine kondu Bu başarısından dolayı IV Murad onu bir kese altınla ödüllendirdi ise de, üstün başarısından ve bilgisinden endişe duyarak, çekemeyenlerin de tahrikleriyle, Cezayir'e sürdü
LAGARI HASAN ÇELEBİ:
IV Murad devrinde uçan ikinci Türk bilgini Lagari Hasan Çelebi'dir Evliya Çelebi'nin anlattığına göre Lagari Hasan Çelebi ve yardımcıları, şehzadelerin sünnet edildiği gün Sa ray burnu'na geldiler Padişah ve devlet büyükleri orada bekliyordu Hasan Çelebi "Yedi kollu fişeğe" bindi, çırakları barutu ateşlediler Hasan Çelebi bu prototip füze ile gökyüzüne yükselirken "Padişahım, seni Allah'a ısmarladım, ben Isa Pergamber'le görüşmeye gidiyorum" dedi Prototip füze, üzerinde Hasan Çelebi olduğu halde havaya fırlamış, ışıklar saçarak bir anda gökyüzünde kaybolmuştu Padişah ve yanındakiler heyecanla beklediler, ama Hasan Çelebi'nin indiğini göremediler Onun yere inemeden parçalanıp öldüğünü sandılar
Hasan Çelebi'ye bir şey olmamış, roket çok iyi çalışmıştı Fişeklerdeki barut bitince kartal kanadını taklit ederek yaptığı kanatları açmış, Sarayburnu önlerinde denize usulca inmiş ve yüzerek kıyıya çıkmıştı Aynı akşam, padişah Hasan Çelebi'yi huzurunda sırılsıklam görünce gözlerine inanamamıştı Çelebi ise başağrısından haklı bir gurur duyuyordu Şakacı tavrını takınarak padişaha şöyle dedi:
"Padişahım, İsa Peygamber sana selâm söyledi!"
Padişah onu tebrik etti Hakettiği altınları verdi Sipahilik de vererek 70 akçe maaş bağladı Fakat, Lagar! Hasan Çelebide Hezar-fen Ahmed Çelebi'nin akıbetine uğramaktan kurtulamadı Onu sipahilikte bırakmadılar, Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi'ne girmişti O güne kadarki parlak dönemlerin birikimleriyle dahiyane icadlar yapan ilim adamlarından yöneticiler korkuyordu Hasan Çelebi İstanbul'dan ayrılmak zorunda bırakıldı Çelebimiz Kırım'a gitti ve orada Selâmet Giray Han tarafından kabul edildi Doğum ve ölüm tarihlerini bilemediğimiz Çelebimizin yine orada öldüğünü Evliya Çelebi yazıyor
HAFIZ OSMAN (1642-1698)
Osmanlı hat sanatının en büyük ustasıdır KöGoogle Page Rankingülüzâde Mustafa Paşa'nın himayesinde yetişti Padişah II Mustafa'nın da hat hocası oldu Hafız Osman, sülüs ve nesihte kendine özgü bir üslûp meydana getirmiş, aşılmaz güzellikte yazılar yazmıştır Onun bir vav (eski yazıda V) harfi başlıbaşına bir tablo sayılıyor, çok para vererek elde etmek isteyenler oluyordu
Onyedinci yüzyılda Osmanlı edebiyatı:
Asıl Türkçe'ye bu asırda da dönülememiş ve Osmanlıca bir 'karma dil' olma niteliğini devam ettirmiştir
Onyedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu birçok bakımdan gerilemişken, şiirde ve nesirde büyük bir gelişme göstermiştir Bu asırda yalnız İstanbul'da değil, imparatorluğun uzak merkezlerinde, meselâ Kırım, Bağdat, Kahire, Peşte, Erzurum, Urfa, Diyarbakır  vBulletin 'de gelişerek yaygınlık kazanan Osmanlıca ile güzel şiirler veren büyük şairler yetişmiştir Fakat yazı dili biraz daha sadeleşmiş, güzelleşmiş ve kolaylaşmış olmasına rağmen asıl Türkçe'ye dönülememiş ve Osmanlıca bir "karma dil" olma niteliğini korumuştur
17 yüzyılda hükümdar şâirler:
Osmanlı padişahlarında hitabet ve şiir yazma kabiliyetinin atalarından gelen bir meziyet olduğunu önceki bölümlerde belirtmiştik Onyedinci yüzyılda hüküm süren padişahlar da edib ve şairleri korumuş, kendileri de güzel şiirier yazmışlardır
Bahti (Sultan I Ahmet), FARİSÎ (Sultan II Osman), VEFAÎ (Sultan IV Mehmed), AHMED (Sultan II Ahmed)
17 yüzyılda Osmanlı edebiyatında nesir:
Onyedinci yüzyılda düzyazı ile eser veren tarihçilerimiz, bilim adamlarımız, edibîerimiz çoktur Fakat bu yüzyılın divan nesri (düzyazısı), iyice yabancılaşmış yapmacık bir dildir ve bugün artık okunmaz hale gelmiştir Buna karşılık, yine bu asırda "Tarih nesri" diyebileceğimiz ünlü tarihçiler ile gezginlerin, coğrafyacıların ve diğer bilim dallarında eser vermiş ünlülerin yazıları hem kolay anlaşılırlar hem de üslûp güzelliğine sahiptirler Bunlar yalnız Türk dünyası için değil, bütün ilim dünyası için önemli, değerli eserler vermişlerdir Bunların en önemlilerini kısa biyografileri ve eserlerinden örneklerle tanıtmaya çalışacağız
KÂTİP ÇELEBİ (1S09-1658), EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682), PEÇEVÎ İBRAHİM EFENDİ (1574-1649), KOÇİ BEY (17 yy )
17 yüzyılda halk edebiyatı :
Onyedinci yüzyılda Türk-Halk Edebiyatı altın devrini yaşamıştır
Tekke ve saz şairleri arasında, şiirleri bugün de zevkle okunanjsü-yük aşıklar yetişmiştir
Karacaoğlan, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Kuloğlu  gibi halk edebiyatımızın en büyük ustaları onyedinci yüzyılda yaşamışlardır Bu asırda halk edeb iyatı yüksek zümre arasında da yayılmış, saraya girmiştir Bu, temiz Türkçe' nin, Türk vezin şekillerinin yerli-millî söyleyişlerin aydınlar arasında tutulmasına yolaçmıştır
Gölge oyunu 'Karagöz'ün, Kukla oyunlarının ve Orta Oyunları'nın hikâyeleri bu asırda hem çoğalmış, hem gelişmiş, hem de yaygınlık kazanmıştır Ayrıca, anonim bir çok türkü, şiir, hikâye yazılmıştır
|