Prof. Dr. Sinsi
|
İv. Murat ,4. Murat , Dördüncü Murat , İv. Murat Hakkında Bilgiler...
IV Murat ,4 Murat , Dördüncü Murat , IV Murat Hakkında


Göstermiş olduğu yiğitlik yeteneklerinden dolayı Gazi lakabını elde etmiş olan Murad, H 1018 yılında dünyaya gelir ve Mustafa’nın tahttan indirilişinden sonra H 1032 yılının Zilka’de ayının dördünde Osmanlı İmparatorluğu’nun tahtına oturur (H 1032 / M 1622)
1634 yılından sonra devlet işlerine bizzat el koyan IV Murad, Sinan Paşa köşkünde ayak divanı topladı Yeniçeri ve Bölük Ağaları’nın kendisine itaat edeceklerine dair onlara yemin ettirdi Genç Padişahların ilk yıllarında büyük karışıklıklar ve isyanlar çıkmıştı Veziriazamı Hafız Ahmet Paşa böyle bir isyanda öldürülmüştü Kışkırtıcı olarak bildiği Sadrazam Topal Recep Paşa’yı idam ettirdi Bu arada bir çok kışkırtıcıyı ortadan kaldırdı 1635’de büyük bir ordu ile Revan seferine çıktı
Ardından Tebriz’i yakıp yıkan ordu geri dönünce İranlılar Revan’ı geri aldılar IV Murad 1638’de Bağdat seferine çıktı Ele geçirilen Bağdat’a yeniçeri Ağası Hüseyin Ağa vali olarak tayin edilerek; IV Murad İstanbul’a döndü Böylece 17 yıldır devam eden Osmanlı-İran Savaşı sona erdi 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı Bu antlaşmaya göre Bağdat ve çevresi Osmanlı ülkesine kalırken, Revan ve Azerbaycan İran’a bırakıldı
IV Murad’ın babası I Ahmed, annesi Kösem Sultan’dır Amcası I Mustafa’nın yerine padişah olarak tahta çıktığında on dört yaşındaydı Devlet işlerini yirmi üç yaşında ele almıştır Şair padişah içkiyi yasaklamıştır Her alanda ıslahat yaparak devleti güçlendirmeye çalıştı Bu konuda devletin ileri gelenlerinden raporlar istedi Bu arada yapılan raporların en meşhuru Koçi Beğ’in raporudur (Koçi Beğ Risâlesi) Revan ve Bağdat seferlerinden sonra Topkapı sarayında bu isimlerle birer köşk yaptırdı Türbesi I Ahmet’in türbesinin yanındadır
Henüz on iki yaşında bulunan genç Sultan Murad, yaşına göre uzunca boylu idi (15 Zilkade 1032/10 Eylül 1623)
Beyzi çehreli, kara saçlı, soluk renkli, büyük ve tehdit edici gözlü bir çocuktu Çok genç padişah –halk arasında “Kösem” adı verilen- annesi Mahpeyker sultanın vasiliği altında taht’a çıkmıştı Mahpeyker henüz genç sayılabilirdi Kuvvetli ve enerjik bir karaktere sahipti
Sultan Murad, gelenek üzere, taht’ta çıkışının ertesi günü kılıç kuşanmak üzere Hz Peygamber’in mihmandarı Eyüp Sultan Türbesi’ne gitti Yeniçeri ve sipahiler önce, culûs bahşişinden vazgeçmişlerdi Fakat, çok kısa bir süre sonra bunun verilmesini gürüldü ile istemeğe başladılar Nihayet, iç hazine açılarak bu para dağıtıldı
SULTAN MURAD’IN KARAKTERİ HAKKINDA AÇIKLAMALAR
Sultan Murad’ın bu birinci sultanlık devresinde -ki Abaza’nın itaati ve Zitvatorok antlaşmasının yenilenmesi belli başlı olaylarındandır- şimdi onyedi yaşma basmış olan genç hükümdara bir göz atmak faydasız olmayacaktır Sultan Murad uzun boylu idi Çehresi esmerleşmişti Gözleri kara, görünüşü sertti Kabul zamanlan düzenliydi Her şeyi öğrenmeğe merakı vardı Kendisi için yeni olan her şeye önem verirdi Etrafında olup biten her türlü durumu kavramak isterdi Kardeşi Osman gibi, kıyafet değiştirerek başkent sokaklarını dolanmayı severdi O zamana kadar en çok uğraştığı şeylerin başında gelen timar ve zeamet dağıtımında yaptığı İslahattır ki: bu konuda ilân olunan emirler, Sadrazam Husrev Paşa’nın yahut Defterdar’ın himmet eserleri olmakla beraber, Sultan Dördüncü Murad kanunu unvanım taşır
Artık genç hükümdar, o zamana kadar -mahmisi olan Kızlar Ağanı Mustafa ile birlikte- kendi adına sultanlık eden annesinin vasiliğinden bıkmağa başlamıştı Bunların iltifatlarına kavuşmuş olup Sultan Murad’ın hemşireleri den biriyle evlendirilmiş bulunan Kaplan Hasan Pasa’yı dedikodulara yol açacak kadar fazla korumaları, Padişah’ı kızdırıyordu Memnuniyetsizliğini açığa vurmak ve onun taraftarlarını korkutmak için Sulfan Murad, Kaptan Hasan Pasa’nm elinden genç karısını aldı Bu olayı Padişah’ın -Anadolu’da haksızlıklarından dolayı idam olunan- ikinci eniştesi Kara Mustafa’nın yok edilişinden az önce vukua gelmiştir
Padişah’ın kızgınlığını yatıştırmak için Valide Sultan oğluna, harcamaları on bin altın tutan, bir şenlik yaptı Valide, mükellef şekilde donatılmış atlar da hediye eyledi Yine bu sıralarda genç Padişah’ın hayatını tehlikeli bir hastalık tehdit eyledi
Sultan Murad düzensiz yaşamak ve kendi hevesine göre ömür sürmek yüzünden hastalanmış olduğu halde doktorların tavsiye ettiği ilâçları kullanmayı da istemiyordu Gençliği sayesinde hastalığı atlatmış ve iyileşmiştir
İSTANBUL’DA YANGIN
1633 Eylülünün başlarında İstanbul’u tahrip eden yangınların en korkunçlarında biri, Cibali Kapısı dışında teçhiz edilmekte olan bir gemi kalafatçısının dikkatsizliği yüzünden etrafı sardı (27 Safer 1043/2 Eylül 1633) Yangın oradaki gemilere süratle yayılmış ve Aya Kapısına kadar sahili izleyerek Mustafapaşa çarşısını, Hamza Paşa sarayını, ona bitişik Yahya Paşa sarayını, Çeşmi Efendinin muhteşem sarayım yaktı Oradan üç dehşetli kola bölündü Biri Sultan Selim camiine doğru gitti, öteki sahil boyunca genişleyerek Fatih yakınındaki Haydar Paşa sarayına, Üsküplü camiine, Unkapanı’na, Zeyrek camiine yöneldi Üçüncü kol da Sultan Fatih Mehmed Camii’nin yolunu tutarak caminin sağında ve solundaki caddeyi, sarayları, Büyük ve Küçük Karaman’ı, Saraçhane’yi yaktı ve Sarıgüzel’i yürüdü
Padişah, bostancılar ve vezirler maiyetinde oldukları halde, Sultan Selim Camii çevresinden yangını söndürmeğe çalışırken, ateş onların arkasındaki yeniçerilerin eski ve yeni kışlalarını (odalarını) ve ihtilâl askerinin sürekli merkezi olan orta camii kaplıyordu Ateş hattı oradan da uzunluğuna limandan Molla Gürani’ye –ki hemen hemen tüm İstanbul’un genişliği demektir- ve yaygınlığına da Fener kapısından Bali paşa ve Lütfi paşa camilerine, Unkapanı yakınlarından At Pazarı’na kadar uzandı Bu geniş ve tehlikeli yangında iki mahallede sadeci iki ev kurtuldu Yanan ev sayısının yirmi bin kadar olduğu tahmin olunmuştur


KAHVEHANELERİN KAPATILMASI
Bu büyük felâket halk arasında memnuniyetsizlikleri arttırdı Kahvehanelerde açıkça duygular belirtilmeğe başlandı Bu görüş ve eğilimlerin yeni bir fesada bahane olabilmesi endişesi üzerine hükümet bütün kahvehanelerin derhal kapatılması hakkında bir emir yayınladı (Rebiü’l-evvel 1043/Eylül 1633) Alınan karar hemen ve hızla uygulandı Daha önceleri Sultan üçüncü Murad ve Sultan Birinci Ahmed samanlarında da bu türlü buyruklar yayınlanmış, ancak bunlar kısa bir süre için uygulanmış idi Bu defa ise, aksine başkent ve imparatorluğun diğer şehirlerinde kahvehaneler; Sultan Murad’ın ve halefi Sultan İbrahim’in sultanlıkları süresince kapalı kalmışlardır Ancak Sultan Dördüncü Mehmed çağında açılmalarına izin verilmiştir
TÜTÜN KULLANMANIN YASAKLANMASI
Kahvehanelerin kapatılmasından sonra tütünün kullanılmasını yasaklayan bir emir de yayınlandı ki, aksine hareket edenler idam cezasına uğrayacaklardı Bunun görünüş sebeplerinden biri bu yüzden yeni bir yangının çıkabilmesi ihtimali olmuştur
Fakat gerçekte işsizlerin toplanmalarına engel olmak, genel memleket işlerinden bîr arada konuşabilecek toplantı yerlerini kapatmak üzere bu, yüksek zabıtaya ait, bir tedbirden ibaret idi
Kesinlikle konulan bu inzibatî tedbir, bunu alanlar ve uygulayanlar hakkında kötü sözlere, hicviyelere sebep olmuştur Halk; «zararsız bir duman hakkında bunca tedbire ne lüzum vardır; hüner: mazlumların ahının dumanım ortadan kaldırabilmektir » diyordu Bu yasaklamalara uymayanlar hakkında hayatlarına mâl olacak cezalar uygulanıyordu Bizzat Padişah kola çıkıyordu Sokakta fenersiz tutulan bir çubuk, yahut bir fincan kahve ile ele geçirilen kimse cellâda teslim ediliyordu Her sabah sokak ortasında bırakılan zavallıların cesetleri, gecenin merhametsiz siyasetine tanıklık ediyorlardı Edirne’de hâlâ kahvehane bulunduğuna dair alınan bir haber üzerine, bunları kapatmak ve sahiplerini astırmak için Bostancıbaşı acele ile Edirne’ye gitti Her gün bu yasak ve keyif verici maddecikleri kullananlardan bir kaçı sadece bu eğilimleri dolayısıyla başlarını veriyorlardı Sultan Murad gece gündüz kıyafet değiştirip şehri ve yakın köyleri dolaşırdı Bir yerde toplanmış kimseler bulunsalar, Padişahı görür görmez dağılırlardı Sadece Padişah, kitaplarıyla gezintiye çıkan ulema, yahut teşbih ve seccadesiyle bir yerde toplanan dervişler, ya da divitleri, kalemleri ve yazı yazmak için gerekli eşyalarıyla bir araya gelmiş olan katiplere sözü olmadığını -Kâğıthane’de bir köşkte bir araya gelmiş olan ve meşhur mutasavvıf Sivasîzâde ile sohbette bulunan topluluk dolayısıyla- ifâde etmiştir
ABAZA PAŞA’NIN AYAKLANMASI
Bu padişahın hükümdarlığının başlamasıyla birlikte Osmanlıların, tembel ve uyuduk birisinden çok, genç ve faal bir hükümdara boyun eğmeyi yeğledikleri anlaşılır Erzurum’daki Abaza Paşa, ta Mustafa zamanında Anadolu eyaletlerini vurmaya ve açıkça hükümdarına karşı gelmeye başlar Fakat şimdi yine devlet yönetiminin genç Sultan Murad’ın elinde kaldığı sürece, yağmalan ve yakıp yıkmayı cezalanmadan sürdürebileceğini sanıyordu Ama padişah bu adamın küstahlığını frenlemek ve ortaya koyduğu kayıpları engellemek amacıyla taht’a geçişinin ikinci yılında (H 1033-M 1G23) Sadrazam Çerkez Mehmet Paşa’yı büyük bir orduyla Anadolu’daki ayaklanmalara karşı gönderir Sadrazam, Abaza Paşa’ya (2) Kayseri yakınlarında şiddetli bir saldırıda bulunur ve kanlı ve inatçı bir savaştan sonra yenilgiye uğratır ve Erzurum’a kaçmaya zorlar Buna karşın Çerkez Paşa, bu zaferden hemen sonra, Tokat’ta ölmemiş olsaydı, bu ay aklanmalara bir son verdirebilirdi
ALİ PAŞA’NIN BAĞDAT’A SALDIRMASI
Sultan Murad, Abaza’nın kuvvetlerinin tamamen yok edildiğini sanarak, kendisini küçümser ve daha büyük işlere girişir Bu amaçla Anadolu kuvvetleriyle birleşmesi ve gecikmeden Bağdat üzerine saldırması için Diyarbakır Valisi Hafız Ali Paşa komutasında büyük bir orduyu Anadolu’ya gönderir Ali Paşa hiç oyalanmadan derhal padişahın buyruğunu yerine getirir Ve beş ay süreli bir kuşatmadan sonra kahraman garnizon tarafından büyük kayıplara uğratılarak püskürtülür ve yaklaşmakta olan şiddetli kışa yakalanmadan geri çekilmek zorunda kalır
HALİL PAŞA’NIN ERZURUM’U KUŞATMASI
Bu sebepten dolayı Hafız Ali Paşa mevkiinden alınır ve yerine Sadrazam Halil Paşa getirilir Fakat bu da, padişahın beklediklerine yanıt veremez Zira İranlılara karşı gitmesi için emir aldığı halde, Abaza Paşa’yı ele geçirmek ümidiyle Erzurum doğrultusunu tutar Asi Paşa, sadrazamın kente yaklaştığını görünce, İran’a gidiyor gibi yaparak, kendisini gafil avlamak emri aldığını sanır Bu nedenle bir zamandan beri askeri birliklerinin saklanmasına yarayan Erzurum’a çekilir ve gerekli erzak ve savaş gereçleriyle doldurduktan sonra kente kapanır Halil Paşa, Abaza’nın bu çekilme olayını, korkup kaçtığına yorar ve yılmak bilmeyen düşmanı tümüyle yok edebileceğine inanarak, İran seferinden vazgeçer ve Erzurum üzerine yürüyerek kuşatır
TÜRKLERİN YENİLGİSİ
Halil Paşa, fazla yorulmadan üne erişeceğini umarken, son derece gözden düşer ve ayıplanır Zira Abaza, kenti u kadar yiğitçe savunur ki, herkes tarafından dünyanın en iyi ve akıllı paşası olarak kabul edilir Bu, düşmanını püskürtmekle kalmaz, fakat küçük ve seçkin kuvvetlerle Osmanlı karargâhına ansızın girer ve hiçbir direnmeyle karşılaşmadan muhafızları kılıçtan geçirterek, tüm orduya Öyle hır dehşet salar ki, bunun arkasından hemen imha edilmesi gelir Bu suretle bir avuç insan, çok kalabalık bir ordunun bir kısmını öldürerek, daha büyük bir kısmını ise tutsak ederek yenmeyi başarır Halta sadrazam bile silahını bırakarak, birkaç adamıyla birlikte güçlükle kurtulur


BAĞDAT’IN İŞGALİ
Bu kentin önlerine geldiğimle Murad, yiğitlik duygusundan çok öç alma duygusuna kapılarak, oluz gün içinde kente öylesine bir hiddet ve şiddetle saldırır ki, bu bir savaştan çok bir katliamı andırıyordu Bu süre içinde her iki tarafın askerlerini imha etmek için her çareye başvurulur Ateş kılıç ve topa ara verilmez
Her gün saldırılar yenileniyor ve padişah kılıç elinde olduğu halde, dövüşten çekilmeye girişenleri zorla savaşa sokuyordu Bunun da ötesinde çok gevşek hareket ettiğini sandığı sadrazamını bile kendi eliyle öldürmesi şaşılacak şeydir Sonunda Osmanlı kuvvetlerinin yiğitliği ve padişahın sebatı sayesinde Bağdat kenti işgal edilir Bunun üzerine sultan kendiliğinden (eslim olan otuz binden çok İranlının kendi gözleri önünde basını vurdurur Iran şahının, savunması uğruna tüm ordusunun kremasını ve aşağı yukarı en seçkin soylularını kullandığı ve ele geçirilmesi için de Sultan Murad’ın tüm Osmanlı kuvvetlerini kullandığı bu pek tanınmış kent, sonunda bu biçimde ele geçirilir Bu son yenilgiden sonra İranlılar, Osmanlı kuvvetlerine karşı kafa tutmaya bir daha cüret edemezler
SULTAN MURAD’IN ÖLÜMÜ
Bağdat’ın fethinden sonra Sultan Murad, yıkılmış olan surların onarılması ve Irak eyaletinin işlerini yoluna koymak için bir süre dala kalır burda Fakat başlattığı yeni işlerin tamamlanması için yeni vezir Mustafa Paşa’yı bırakarak, kendisi kışı geçirmek üzere Diyarbakır’daki karargahına gider ve ilkbaharda da maiyetinin eşliğinde İstanbul’a döner (H 1048-M 1638) Ve burada Hıristiyanlara karşı yeni sefere girişmeyi tasarladığı bir sırada, on beş gün gibi çok kısa bir sürede öldüren bir hastalığa tutulur ve otuz bir yıl yaşadıktan ve on yedi yıl hükümdarlık ettikten sonra H 1049 yılının şevval ayının on beşin-de öbür dünyaya göçer (M 1639)
SULTAN MURAD’IN İYİ YETENEKLERİ
Sultan Murad kusurları yanında, bedensel olduğu kadar ruhsa yeteneklerle de donanmıştı Öyle ki, doğa sanki, kusurlarıyla olduğu gibi erdemleriyle de kendini gösteren bir insan modeli yaratmak istemiştir Bir askerde aranan bütün vücut kabiliyetleri bu sultanda vardı: Ok atma sanatında meşhur savaşçı Tozkoparan istisna edilirse, bütün Türk ulusu içinde eşsizdi Bugün dahi görülen ve aralarında birinden ötekine bin beş yüz arşın uzaklık bulunan iki mermer sütun vardı ve Murad’ın attığı okun bu iki sütunun arasındaki uzunluğu aştığı söylenmektedir
Aynı zamanda Osmanlılar arasında en iyi süvari idi Cirit atmada da çok ustaymış O kadar ki, hiçbir Tatar onun kadar güvenli ve uzağa atamazmış Bundan başka ayağına da çok çabukmuş O kadar ki, en hızlı Arap atı bile onu geçemezmiş Ruhsal yeteneklerine gelince, bu hususta da geri kalır yanı yokmuş
IV Murat
IV Murat (Osmanlı Türkçesi: مراد رابع Murād-i rābi‘) (d 27 Temmuz 1612 - ö 8 Şubat 1640) 17 Osmanlı padişahıdır 1623 ile 1640 yılları arasında hüküm sürdü İki şekilde hatırlanır: Devlet otoritesini yeniden sağlaması ve bunu yaparken kullandığı metotlar IV Murat İstanbul'da, sultan I Ahmet'in ve asıl ismi Anastasya olan Yunan asıllı Kösem Sultan'ın oğlu olarak dünyaya geldi Bazı saray entrikaları ve komploları neticesinde deli amcası I Mustafa'nın yerine, daha 11 yaşındayken tahta geçti Ayşe ile resmî olmayan bir evlilik yaptı
Yaşamı
Saltanatında ilk yılları
IV Murat taht geçtikten sonra, ülkeyi uzun süre akrabaları ve annesi Kösem Sultan yönetti Bu süre içinde İmparatorluk anarşiye ve büyük iç karışıklıklara sürüklendi, Safeviler Irak'ı ele geçirdi, Kuzey Anadolu'da isyanlar patlak verdi ve 1631 yılında Yeniçeriler sarayı basarak sadrazam ile birçok devlet yöneticisini öldürdü Zaten çocukluğu sırasında ağabeyi Genç Osman'ın şehit edilişine tanık olan IV Murat, tüm bu olayların da etkisiyle çok sert bir mizaca büründü ve yirmi bir yaşından itibâren ülke yönetimini tamamen kendi ellerine aldı
Mutlak saltanat yılları
IV Murat ilk olarak, yaygınlaşmış olan rüşvet ve iltiması ortadan kaldırdı ya da en aza indirdi Annesinin yönetimi altında aşırıya gitmiş olan keyfî harcamalar ile savurganlığı bitirdi İstanbul'da alkol, tütün ve kahveyi yasakladı Yasağa uymayanların öldürülmesini emretti Bazı geceler tedbîl-i kıyafet ile sokaklarda teftişlerde bulundu Emrine uymayan birini gördüğü zaman onu hemen orada kendi topuzuyla öldürdü Bu yüzden zamanla, özellikle ömrünün sonlarına doğru, adam öldürmeye meyilli biri haline geldi
Askerî başarıları
IV Murat devrindeki en önemli askerî olay Safeviler'e karşı girişilen 1623–1639 Osmanlı-Safevi Savaşları'dır Bu savaşta Osmanlı orduları, Azerbaycan, Erivan, Tebriz ve Hamedan'ı ele geçirmiş ve son olarak 1638 yılında Bağdat'ı yeniden Osmanlı topraklarına katmışlardır Bağdat'ın fethinin ardından IV Murat, tarihe geçen o ünlü sözü söylemiştir :
“Bağdat'ı almaya çalışmak, Bağdat'ın kendinden daha mı güzeldi ne!''
IV Murat, bu savaşlarda Osmanlı ordularını bizzat kendisi komuta etti ve büyük bir askerî dehâ olduğunu kanıtladı IV Murat, ordunun başında sefere çıkan son Osmanlı padişahıydı Sefer sırasında, Anadolu'daki tüm isyanları ve isyan etmesi muhtemel unsurları yoketti Böylece devlet otoritesi yeniden ve kesin bir şekilde sağlandı Yerli halk, memnuniyetini göstermek üzere birçok yerel yapıya onun ismini verdi
Safeviler, kesin Osmanlı zaferi karşısında çaresiz kalınca barış istemek zorunda kaldılar ve 1639 Mayıs'ında Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı Antlaşma neticesinde Mezopotamya Osmanlı egemenliğine girdi ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı'nın toprağı olarak kaldı IV Murat, İstanbul'a döndükten sonra saygın devlet adamlarına, İmparatorluğun eski parlak günlerine dönmesine yönelik ekonomik ve siyasi projeler hazırlanması emrini verdi Ama hastalığı ve ırsî bir sonuç olan erken ölümü, onun İmparatorluğu dönüştürme fikirlerine ve çalışmalarına engel oldu


Ölümü
IV Murat, 1640 yılında İstanbul'da henüz 27 yaşında ölmüştür Ölüm nedeni üzerine iki ayrı iddia vardır Batılı kaynaklar sirozdan, Osmanlı kaynakları ise damla hastalığından öldüğünü iddia ederler IV Murat, ölüm döşeğindeyken kardeşi İbrahim'in öldürülmesini emretmiştir Ancak emri yerine getirilmemiş ve İbrahim, onun ardından padişah olmuştur IV Murat'ın bu emri vermesinin nedeni, kardeşi İbrahim'in deli olduğunu ve tahta geçmesi halinde İmparatorluğun büyük karışıklıklara sürükleneceği düşüncesi ve endişesi vardı
Fiziksel Gücü
IV Murat fazlasıyla iri, uzun, heybetli ve güçlü bir yapıya sahipti Zamanının en çok korkulan savaşçılarından birisiydi Ordunun başında sefere çıkan son padişah olan IV Murat'ın fizikî gücü, Evliya Çelebi'nın kitaplarında ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır IV Murat, istisnâî derecede iyi bir güreşçi idi, aynı anda birden çok güreşçiyle baş edebilecek güçteydi En çok kullandığı silah topuzdu 60 kilo gelen topuzları tek eliyle taşıyabilir, öldürücü darbeler vurabilirdi Ok ve 50 kilodan ağır olan palayı da çok iyi kullanırdı Tüm bu silahlar hâlâ sağlamdır ve Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir
SUNUM : DURU
|