Ayasofya'da İlk Cuma / Ayasofya'da İlk Cuma Hakkında |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ayasofya'da İlk Cuma / Ayasofya'da İlk Cuma HakkındaAYASOFYA'DA İLK CUMA Okunan bu hutbe Osmanlılar içinde okunan hutbelerin belki de en mukaddesi, en sevinçlisi, en büyük şan ve şerefe sahip olanı idi Çünkü o güne kadar sekiz buçuk asırdan beri bütün Müslümanların ulaşmayı şiddetle arzu ettikleri bir fethi Cenâb-ı Hak tarafından Osmanlı padişahlarına ve onun tebasına verildiğini ilan etmekte idi Fethin komutanı ve gazileri, sahabe-i kiramın bile şiddetle arzu ettikleri büyük bir saadete ve Hz Peygamberin “ne güzel komutan ve ne güzel asker” övgüsüne mazhar olmuşlar idi Fâtih düzenlenen tören alayı ile şehre girince kuvvetli rivâyete göre doğruca Ayasofya’ya gitmiştir Tursun Bey, Ayasofya nam kiliseyi görmeye rağbet etti der Müverrih Âlî, “Fâtih’in hemen şehre girmesindeki isticali Ayasofya nam kenise-i azimeyi mâbed-i ehl-i İslâm etmeğe mütehâlik” olduğunu söylüyor ve devamla mâbed-i kadime doğru yöneldiklerini belirtiyor Osmanlı Türklerinde bir gelenek olarak devam eden, asırlardır tatbik edilen bir kural vardır Bu kural bir memleket veya kale fethedildiği vakit ordu içeriye girip burçlara bayrak çekerken surların üstünde ezan sesleri yükselir ve şehrin en büyük kilisesi derhal camiye tahvil edildikten sonra ilk Cuma namazı bu ilk camiide kılınırdı Bu tarihi ve milli an’ane gereği Fâtih vakit geçirmeden Ayasofya’yı camiiye tahvil etmek gayesiyle Ayasofya’ya yönelmiştir Fâtih buraya gelince atından inerek yaya olarak içeriye girmiştir Burada belirtmek gerekir ki Fâtih at üzerinde değil yaya olarak mâbede girmiştir Fâtih mâbedin azametini görünce hayran kalmıştır O sırada bir Türk askerinin mabedin mermerlerinden birisini kırmakta olduğunu görünce Fâtih, bu tahribatı neden yaptığını sormuş, o asker de din için yaptığını söylemiştir Fâtih bu askerin tahribatına mani olmuş, askeri yakın koruma dışarı çıkarmıştır Fâtih burada “servet ve esirler size yeter, şehrin binaları bana aittir” der Ayasofya İstanbul’un fethinde usulden olduğu üzere şehrin büyük kilisesi olarak camiye çevrildi Tursun Bey’in ifadesine göre kubbeye kadar çıkan Fâtih Sultan Mehmet binanın ve çevresinin harap görüntüsü karşısında meşhur Farsça beytini söylemiştir Tursun Bey, Fâtih Ayasofya’ya girdiğinde “vakta ki bu binay-ı hasisün tevabi ve levahikin harab u yebab gördü” der ve Sadî’nin şu meşhur Farsça beytini söylediğini rivâyet eder; Perde-dârî mî küned der tâk-ı kisrâ ankebût Bûm-i nevbet mî zened der kal’a-ı Efrâsiyâb Yani; Örümcek Kisrâ’nın penceresinde perdedarlık yapıyor/ Baykuş Efrasiyab’ın kalesinde nevbet vuruyor/bekliyor Fâtih Ayasofya’nın tahribini önlemiş, burada müezzinlerinden birine ezan okumasını emretmiş, müezzin ezan okuduktan sonra maiyeti ile beraber ilk namazı kıldıktan sonra camiyi kendi hayratının ilk eseri olarak vakfetmiştir Bizans tarihçisi Dukas, Ayasofya’da ilk ezanın okunmasından ve ilk namazın kılınmasından duyduğu ızdırabı şöyle dile getirir: “Adem-i meşruiyetin veledi, Deccal’ın mübeşşiri, mihraptaki mukaddes din taşının üstüne çıkarak, namazını kıldı Nedir bu nekbet? Heyhat nedir bu dehşet veren acibe, eyvah ne olacağız? Vay vay, neler görüyoruz? Altında havarilerin ve şehitlerin mübarek bakiyeleri medfun bulunan bu mukaddes mihrap üzerinde bir Türk, bu mihrabın üzerinde bir dinsiz ? Ey güneş titre! ALLAH’ın kuzusu nerededir? Bu mihrap üzerinde kurban olan, yenilen ve hiçbir zaman tükenmeyen Babanın oğlu nerede? Hakikaten fasit bir neticeye vardık, günahlarımızdan dolayı bizim ibâdetimiz, diğer milletlere nispetle, hiç nazarı itibara alınmamıştır ALLAH’ın hikmeti namına bina olunan, Ekânim-i Selâse kilisesi, Büyük Kilise ve Yeni Sion adlarını almış olan bu mâbed, bu gün barbarların ibâdet yeri ve Muhammed’in evi adını aldı ve öyle oldu Ey Cenâb-ı Hak verdiğin hüküm adildir!” Fethin üçüncü günü Cuma günü Fâtih, Ayasofya’ya gelip ilk Cuma namazını askerleriyle beraber kılmıştır İmamete İstanbul’un fethinin manevi mimarı Akşemseddin geçmiş, ilk olarak Fâtih namına hutbeyi de bu nurani zat okumuştur Hutbenin Fâtih tarafından irad edildiği de yazılmaktadır Diğer bir rivâyette ise Fâtih Ayasofya’nın camiye tahvil edildiği gün askerine bir hutbe irad etmiştir Fâtih’in iradesiyle bu Cuma gününden evvel Ayasofya’daki tasvirlerle heykeller ve putlar kaldırılıp, kıble tarafına mihrab yapıldığı ve minber konulduğu, bütün hazırlıkların Cuma gününe kadar ikmali için mimarlarla ustalar gece gündüz çalıştıkları rivâyet olunur Bu arada üç gün zarfında bir de tahtadan minare yapılmıştır Yapılan minber ve mihrap zamanımıza ulaşmamıştır (Şimdiki mihrap ve minber daha sonra yapılmış olup Fâtih’in yaptırdığı değildir 16 yüzyılın izlerini taşır II Bayezid devrinde mihrab, III Murad devrinde minber ilave edildiği bilinmektedir Tahta minare ise II Selim zamanında yapılan tamir sırasında kaldırılmıştır) Solakzâde tarihinde Cuma namazından önce mihrab, minber ve mahfil hazırlandığı, duvarlarda bulunan tasvirlerin kaldırıldığı, Cuma hutbesini Akşemseddin’in irad ettiği, imameti de yine bu zatın yaptığı belirtilir Okunan bu hutbe Osmanlılar içinde okunan hutbelerin belki de en mukaddesi, en sevinçlisi, en büyük şan ve şerefe sahip olanı idi Çünkü o güne kadar sekiz buçuk asırdan beri bütün Müslümanların ulaşmayı şiddetle arzu ettikleri bir fethi Cenâb-ı Hak tarafından Osmanlı padişahlarına ve onun tebasına verildiğini ilan etmekte idi Fethin komutanı ve gazileri, sahabe-i kiramın bile şiddetle arzu ettikleri büyük bir saadete ve Hz Peygamberin “ne güzel komutan ve ne güzel asker” övgüsüne mazhar olmuşlar idi İstanbul’un fethini müteakip şehirde bulunan yüzden fazla kilise ve manastır cami ve ibâdethane haline getirilmiş, bir çoğu da medrese ve hangah yapılarak ehli tarikata barınak olmuştur |
|