Prof. Dr. Sinsi
|
Atom Fisyon Zincirleme Tepkime Nedir / Atom Fisyon Zincirleme Tepkime Hakkında
TOM, FİSYON, ZİNCİRLEME TEPKİME (REAKSİYON) NEDİR? Bir elementin kimyasal özelliklerini taşıyan en küçük parçasına atom denilmektedir Evrende bilinen bütün maddeler (kozmik madde, yüksek enerjili madde ve anti madde hariç), pozitif yüklü bir çekirdek ve etrafında dönen negatif yüklü elektronlardan oluşan yaklaşık 100 farklı atomdan meydana gelmektedirler Atomun çekirdeği ise nükleon olarak adlandırılan ve yaklaşık elektronlara göre 2000 kat daha ağır olan, artı yüklü proton ve yüksüz nötronlardan oluşmaktadır Dolayısıyla bu üç parçacık, etrafımızdaki sonsuz çeşitlilikteki maddenin temel yapı taşlarıdır Şu andaki bilgilerimize göre elektronlar, kendilerini oluşturan alt parçacıklar olmadığından temel parçacık olarak kabul edilirler, nükleonlar ise, elektronun "-1" yüklü olduğu varsayıldığında, "+2/3" veya "-1/3" elektrik yükünde olan quark adı verilen üç alt parçacıkdan oluşmuşlardır Molekül: Doğada atomlar genellikle yörüngelerinde bulunan elektronları paylaşarak daha kararlı enerji seviyelerinde bulunmak amacıyla başka atomlarla birlikte bulunurlar Atomların bir araya gelmesi ile moleküller oluşur Bir elementte aynı cins atomlar tek olarak veya moleküller halinde biraradadır Kimyasal Tepkime: İki veya daha fazla sayıda madde biraraya geldiğinde, moleküllerdeki atomların aralarında yeniden düzenlenmesine kimyasal tepkime denir Bu sırada elektronların paylaşılması da değişir Kimyasal tepkimelerin bir özelliği, ilgili atomların çekirdeklerinde bulunan parçacık sayısının tepkime sırasında değişmemesidir Çekirdek Tepkimesi: Kimyasal reaksiyonların aksine atomların çekirdeklerinde bulunan parçacıların kendi aralarında oluşan veya dışardan gelen bir etki sonucunda değişimleri sonucunda çekirdek tepkimeleri oluşur Çekirdek tepkimesi sonucunda eğer proton sayısı değişiyor ise farklı bir elemente ait bir atom oluşmuş olur Fisyon (Çekirdek Parçalanması): Bir nötronun, uranyum gibi ağır bir element atomunun çekirdeğine çarparak yutulması, bunun sonucunda bu atomun kararsız hale gelerek daha küçük iki ayrı çekirdeğe bölünmesi reaksiyonudur Dolayısıyla Fisyon, bir çekirdek tepkimesidir Parçalanma sonucunda ortaya çıkan atomlara fisyon ürünleri denir Bunların bazıları radyoaktiftir Bir nötron yutulması ile başlayan fisyon tepkimesi sonucunda, büyük miktarda enerji ile birlikte, birden fazla nötron ortaya çıkar Çekirdek tepkimeleri sonucunda açığa çıkan enerjiler, kimyasal tepkimelere göre yaklaşık milyon kat düzeyinde daha fazladır Zincirleme Reaksiyon: Fisyon sonucunda ortaya çıkan nötronların, ortamda bulunan diğer fisyon yapabilen atomların çekirdekleri tarafından yutularak, onları da aynı reaksiyona sokması ve bunun ardışık olarak tekrarlanmasıdır Kontrolsuz bir zincirleme reaksiyon, çok çok kısa bir süre içinde çok büyük bir enerjinin ortaya çıkmasına neden olur; atom bombasının patlaması bu şekildedir Nükleer santrallarda ise zincirleme reaksiyon kontrollu bir şekilde yapılır Bu kontrolun kaybedilerek nükleer yakıtın bir bomba haline dönüşmesi fiziksel olarak olanaksızdır İLK NÜKLEER GÜCÜ KİM KEŞFETTİ? 1905 yılında Einstein meşhur E=mc2 formülü ile fisyon sonucu açığa çıkabilecek enerji konusunda öngörüde bulunmuştu Daha sonra 1930 yılında bu öngörü deneysel olarak Otto Hahn, Lise Meitner ve diğerleri tarafından doğrulandı Dünyanın ilk insan yapısı nükleer reaktörü 1942 yılında Enrico Fermi’nin yürüttüğü bir proje sonucunda Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago, Illinois kentinde kuruldu Ancak, dünyadaki ilk nükleer reaktörün ortaya çıkışı milyonlarca yıl öncesine dayanmaktadır Afrika’da Oklo, Gabon’daki bir uranyum madeninde, yeraltı sularının da maden içinde bulunması nedeniyle doğal bir nükleer reaktör oluştuğu ve binlerce yıl ısı ürettiği son yıllarda ortaya çıkarılmıştır Her iki reaktör de fisyonu kullanarak ısı üretmiş fakat hiçbiri elektrik üretmemiştir Elektrik üreten ilk ticari nükleer güç sanralı Shippingport, Pennsylvania’da (ABD) kurulmuş ve 1957’de işletmeye girmiştir Fisyon kullanılarak üretilen ilk elektrik ise, Aralık 1951’de Arco, Idaho’daki Deneysel Üretken Reaktöründe elde edilmiştir RADYASYON VE RADYOAKTİVİTE NEDİR? Radyasyon, dalga, parçacık veya foton olarak adlandırılan enerji paketleri ile yayılan enerjidir Radyasyon, daima doğada var olan ve birlikte yaşadığımız bir olgudur Radyo ve televizyon iletişimini olanaklı kılan radyodalgaları; tıbta, endüstride kullanılan x-ışınları; güneş ışınları; günlük hayatımızda alışkın olduğumuz radyasyon çeşitleridir Radyasyon genellikle bir atomun çekirdeğinde başlar Atomları da, proton ve nötronların oluşturduğu bir çekirdek ve bu çekirdeğin etrafında dönen elektronlar oluşturur Ağır elementler (çekirdeğinde 83 den fazla proton barındıranlar), kararsız oldukları için daha küçük atomlara dönüşürler Bu parçalanma sırasında, çekirdekten parçacıklar ve enerji dalgaları ortaya çıkar Bu yolla enerji veren elementlere radyoaktif elementler adı verilir Radyoaktif elementler temel olarak Alfa, Beta ve Gama olmak üzere, 3 ana tip enerji salınımında bulunurlar Alfa radyasyonu, (+) yüklü parçacıklardan oluşur ve bir kağıt parçası tarafından durdurulabilir Beta radyasyonu, elektronlardan oluşur İnce bir aliminyum levha bu elektronları durdurmak için yeterlidir Gama radyasyonu ise ışık hızında hareket eden enerji dalgalarından oluşmaktadır Alfa, Beta ve Gama radyasyonu aynı zamanda iyonlaştırıcı radyasyon olarak da adlandırılırlar Bir başka deyişle, diğer atomların elektronlarını ayıracak yeterli enerjiye sahiptirler Bu tür radyasyonlara maruz kalma süresine, radyasyonun şiddetine ve maruz kalınan vücut bölgesine bağlı olarak, hücreyi parçalayabilir, zarar verebilir veya herhangi zararlı bir etkisi olmadan geçip gidebilirler İyonlaştırıcı radyasyonun insanlar üzerindeki etkisi Rem veya Sievert birimiyle ölçülmektedir Ancak son yıllarda Rem yerine Sievert (Sv) kullanılması standart hale gelmiştir (100 Rem = 1 Sv) ELEKTRİK NASIL ÜRETİLİRElektrik, bakır gibi iletken bir telin manyetik bir alan içinde hareket ettirilmesi ile üretilir Elektrik jeneratörü, bir mıknatıs içinde dönen sarılı iletken tellerin bulunduğu, ve bu tellerin mıknatıs içinde dönmesiyle elektrik akımı üreten bir makinadır Evlerimizde, işyerlerimizde, endüstride gereksinim duyduğumuz büyük miktardaki elektrik enerjisini elde etmek için, elektrik jeneratörlerini döndürecek büyük güç santrallarına ihtiyaç duyarız Çoğu güç santralı, jeneratörü döndürmek için ısı üretiminde bulunurlar Fosil yakıtlı santrallar ısı üretimi için doğal gaz, kömür ve petrol yakarlar Nükleer santrallar da uranyum yakıtını parçalayarak ısı üretirler Ancak bütün bu değişik tip santrallar ürettikleri ısıyı, suyu buhar haline dönüştürmek için kullanırlar Oluşan buhar ise elektrik jeneratörüne bağlı olan türbine verilir Su buharı, türbin şaftı üzerinde bulunan binlerce kanatçık üzerinden geçerken daha önce üretilen ısıdan almış olduğu enerjiyi kullanarak, türbin şaftını döndürür İşte bu dönme, generatörün elektrik üretmek için gereksinim duyduğu mekanik harekettir Jeneratörde oluşan elektrik ise iletim hatları denilen iletken teller ile kullanılacağı yere gönderilir Türbinden çıkan, enerjisi diğer bir deyişle basınç ve sıcaklığı azalmış buhar ise yoğunlaştırıcı (kondenser) denilen bölümde soğutulup su haline dönüştürüldükten sonra, tekrar kullanılmak üzere santralın ısı üretilen bölümüne geri gönderilir Yoğunlaştırıcıda soğutma işini sağlayabilmek için deniz, göl veya ırmaklarda bulunan su kullanılır Su kaynaklarından uzak bölgelerde ise santralın hemen yanında bulunan ve uzaktan bakıldığı zaman geniş dev bacalara benzeyen soğutma kuleleri kullanılır Bu kulelerin üzerinde görülen beyaz duman ise su buharıdır Elektrik üretmek için kullanılan diğer bir yöntem ise hidrolik santrallardır Bu yöntem ile barajlarda biriktirilen su, bir su türbinini üzerinden geçirilir ve türbine bağlı elektrik jeneratörü döndürülerek elektrik üretilir Yukarda bahsedilen bu yöntemler büyük miktarlarda elektrik enerjisini üretmek için kullanılırlar Bunların yanı sıra rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kullanarak da elektrik üretilmektedir Ancak bu tür kaynaklardan üretilen enerji miktarı asıl ihtiyacımızı kendi başına karşılamaktan uzaktır Su, güneş, rüzgar ve geotermal kaynaklara, yenilenebilir enerji kaynakları denilir Bu kaynaklar diğerleri gibi tükenmezler Petrol, doğal gaz, kömür, uranyum gibi maddeler önümüzdeki birkaç yüzyıl içinde tükeneceklerdir NÜKLEER ENERJİDEN ELEKTiRiK ENERJİSİ ÜRETMENÜKLEER GÜÇ SANTRALI / REAKTÖRÜ NEDİR? 1 Reaktör kalbi (reactor core)2 Kontrol çubuğu (control rod)3 Reaktör basınç kabı (pressure vessel)4 Basınçlandırıcı (pressurizer)5 Buhar üreteci (steam generator)6 Birincil soğutma su pompası (primary coolant pump)7 Reaktör korunak binası (containment)8 Türbin (turbine)9 Jeneratör - Elektrik üreteci (generator)10 Yoğunlaştırıcı (condenser)11 Besleme suyu pompası (feedwater pump)12 Besleme suyu ısıtıcısı (feedwater heater) Bir nükleer santraldaki sistemler konvansiyonel güç santralları ile aynı mantıkla çalışırlar Isı enerjisinin üretildiği kısımda elde edilen buharın türbin-jeneratörü döndürerek elektrik üretilmesi felsefesi, temel olarak nükleer santrallarda da aynıdır Nükleer santrallar ısı üretmek için nükleer reaksiyonu kullandıkları ve bunun sonucunda çevreye salınmaması gereken radyoaktif maddeler ürettikleri için, bazı ek sistemler kullanırlar Örneğin, bir çok nükleer santralda nükleer yakıtı barındıran yakıt tüpleri arasından ısınarak geçen su, doğrudan türbine gönderilmeyip, türbin için buhar üretilen ikinci bir çevrimi ısıtmak için kullanılır Bununla ilgili sistemlere Birincil (Soğutma) Sistem(i) adı verilir İkincil sistem ise birincil soğutma sistemindeki ısıyı alarak türbin-jeneratörü döndürmek için gerekli olan buharın üretilmesi için kullanılan sistemdir Her iki sistem de kapalı birer döngü oluşturmuşlardır Soğutma sistemi ise ikincil sistem içinde yer alan yoğuşturucuyu soğutmak için kullanılır Bu sistemde sıcaklığı yoğunlaştırıcıya göre daha az olan, deniz, göl veya ırmaklardaki su kullanılır Suyun bolca bulunmadığı yörelerde ise bu sistemin içinde soğutma kulelerinden faydalanılır Nükleer santrallar, birincil sistemlerindeki farklılıklara göre değişik şekillerde adlandırılırlar Şekilde görülen sistem, tipik bir "basınçlı su reaktörü"ne aittir Dünyadaki 400 den fazla sayıda nükleer santralın yaklaşık olarak yarısı "basınçlı su reaktörü"dür Basınçlı su reaktörlerininde, birincil sistem yaklaşık 150 atmosferlik bir basınç altında tutularak, içinde bulunan suyun yüksek sıcaklıklara kaynamadan çıkarılması sağlanmıştır Buna ek olarak "kaynar sulu", "basınçlı ağır sulu" reaktörler de en çok kullanılan nükleer santral tipleridir DÜNYADA KAÇ TANE NÜKLEER GÜÇ SANTRALI VARDIR? Uluslararası Atom Enerji Ajansı’na göre (1998 sonu), 434 nükleer güç santralı 33 ülkenin 250 farklı bölgesinde işletme halindedir Ek olarak, 36 nükleer güç santralının 15 ülkede inşaatı sürdürülmektedir Dünyada işletme halindeki santrallar yaklaşık 350000 MWe, inşaa halinde olanlar ise yaklaşık 27500 MWe kapasiteye sahiptirler Nükleer enerjinin toplam dünya elektrik üretimindeki payı ise yaklaşık %16’dir Nükleer güç santralı bulunan belli başlı ülkeler: ÜLKELER İŞLETME HALİNDE İNŞAA HALİNDEABD 104 -FRANSA 58 1JAPONYA 53 2İNGİLTERE 35 -RUSYA 29 4ALMANYA 20 -UKRAYNA 16 4KORE 15 3KANADA 14 -İSVEÇ 12 -HİNDİSTAN 10 4 Ek olarak, Dünyada tıb, bilimsel araştırma, enerji, tarım ve endüstrideki ihtiyaçlara destek veren 3000’den fazla nükleer tesis bulunmaktadır NÜKLEER SANTRALLARDA NE GİBİ GÜVENLİK TEDBİRLERİ ALINMIŞTIR? Nükleer santrallarda, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi alınmıştır Nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma önlemleri, oluşan ısının alınması için ise yine kademeli ve yedekli sistem ve bileşenler bulunmaktadır Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların ard arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir Bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur Bu kalp ise paslanmaz çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur (Basınçlı veya Kaynar Sulu reaktörlerde) Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tübü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar NÜKLEER ENERJİ ÇEVRE FAKTÖRÜ GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA UYGUN BİR SEÇENEK MİDİR?Nükleer enerji, çevre gözönüne alındığında birçok üstünlüğe sahiptir Karbondioksit üretmediği için, çevresel olarak en önemli problemlerden biri olan sera gazlarının artmasına katkıda bulunmaz Örneğin, 40 yıl boyunca çalışan 1000 MW elektrik kapasitesindeki bir nükleer santralın yerine kullanılacak bir kömür santralı, yaklaşık 300 milyon ton sera gazının atmosfere bırakılmasına neden olur Nükleer santrallar, termik santralların aksine, kükürtdioksit gibi asit yağmurlarına yol açan çeşitli gazları atmosfere bırakmazlar NÜKLEER REAKTÖRLER ENERJİ DIŞINDA BİR ŞEY ÜRETİR Mİ? Nükleer reaktörler, tıb ve endüstride kullanılan yararlı radyoizotopların üretilmesinde de kullanılırlar Kanser tedavisinde, boru kaynaklarının tahribatsız muayenesinde kullanılan Kobalt-60, Tiroid bozukluklarının teşhis ve tedavisinde kullanılan İyot-131, doktorların vücut içini görme amacıyla kullandıkları çeşitli tarayıcı cihazlarda kullanılan Teknesyum-99, akciğer havalanmasının ve kan akışının ölçülmesinde yararlanılan Ksenon-133, bu izotoplara örnek olarak verilebilir Nükleer santrallarda elde edilen fazla enerji ise, ev ve seralarımızın ısıtılması, tuzlu sudan içilebilir su elde edilmesi, petrol üretimi gibi alanlarda kullanılmaktadır NÜKLEER SANTRALLARIN ETRAFINDA YAŞAYAN İNSANLAR NE KADAR RADYASYON ALIR?Dünyada yaşayan her insan, topraktan, uzaydan, kullandığımız elektronik aletlerden kaynaklanan doğal radyasyona maruz kalmaktadır Bu radyasyonun miktarı, yaşadığımız yöre ve koşullara bağlı olarak yılda yaklaşık 2-3 mSv civarındadır Buna ek olarak, Nükleer Santrallardan alacağımız radyasyon ise doğal radyasyona göre çok çok küçük seviyede kalmaktadır Örnek olarak Dünyada en fazla nükleer santralın olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde bu tür santrallardan dolayı halkın doğal radyasyona ek olarak aldığı miktar yılda 0 05 mSv’in altındadır Radyasyonla çalışan kişiler için, doğal radyasyonun üzerinde maruz kalınacak maksimum miktar ise, ülkelere göre yıllık 20 ile 50 mSv arasında değişiklik göstermektedir ÇERNOBİL NÜKLEER KAZASINDA NE OLMUŞTU? Ukrayna’daki Çernobil nükleer güç santralındaki kaza, reaktör güvenliği ile ilgili bir test sırasında gerçekleşmişti Yapılan test, bu tür reaktörlerin kararlı çalışamadığı çok düşük güç seviyesindeydi ve bu seviyede reaktörün güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için, sorumlu operatörler, normalde yapmamaları gerektiği halde acil durum kapama sistemini devre dışı bırakmışlardı Deney sırasında kalp içi sıcaklıklar güvenli seviyenin üstüne çıktığında ise reaktörü kapatacak ve soğutma sağlayacak sistemler devre dışındaydı Bu affedilmez hata, buhar basıncının artmasına ve bu yüzden oluşan buhar patlamasıyla birlikte çatının çökmesine yol açtı Böylece, reaktör içindeki sıcak grafit direk olarak atmosferle temas eder hale geldi Havada bulunan oksijenle reaksiyona giren grafitin yanmasıyla reaktör kalbi bütünlüğünü kaybetti ve bu tür Rus reaktörlerinde (RMBK-1000) koruma kabuğunun da olmaması nedeniyle, radyoaktif maddeler dışarı salındı 26 Nisan 1986, saat 01:23’de olan bu kazanın etkileri çok büyük oldu Dünyadaki, çoğunluğu 25 yıldan fazla işletme deneyimine sahip olan 400’den fazla reaktördeki, çevredeki halk için ciddi olumsuz sonuçlara yol açan ilk kazaydı 35 kişi kaza nedeniyle hayatlarını kaybettiler Uzun dönemde de binlerce insan üzerinde olumsuz etkileri görülmeye devam etmekte İNSANLAR NÜKLEER GÜÇ SANTRALLARINDAN NEDEN BU KADAR KORKMAKTA?İnsanlar genellikle bildiklerine göre bilinmeyen, hayal edilen tehlikelerden daha fazla korkma eğilimi taşırlar Yanlış olmasına ve fiziksel olarak imkansız olmasına rağmen bir çok insan nükleer santrallerın bir bomba gibi patlamasından endişe ederler Nükleer güçle ilgili gerçekler üzerinde çalıştıkça, yararlarını ve oluşabilecek riskleri daha iyi anlayabilir, duygusal olmak yerine gerçekçi bir tutum takınabiliriz Elektrik, buhar makinası, otomobil, uçak, uzay araştırmaları gibi yirminci yüzyılda ortaya çıkan her yeni teknoloji, başlangıçta birçok tehlikelerle dolu olduğu şeklinde kamuoyuna yansıtılmıştır Ancak yaşamımıza getirdiği katkılar ortaya çıktıkça bu korkumuz da azalmıştır Modern Nükleer santrallar bir çok güvenlik sistemiyle donatılmışlardır Bir sistem tamamıyla arızalansa bile diğeri onun yerine geçecek şekilde tasarlanmışlardır Aynı zamanda diğer konvansiyonel elektrik üreten teknolojilerden farklı olarak, yer seçimi, inşaat, işletme ve işletme sonrası sökülme süreçlerinde, bağımsız bir otorite tarafından denetlenirler DİĞER BİR KAYNAK (NÜKLEER ENERJİ)Uranyum elementi, 1789 yılında Berlinli bir kimyacı tarafından keşfedildikten sadece ikiyüzyıl sonra insanlık, yaptığı nükleer silahlarla dünyayı 67 kez yok edebilecek bir güce sahip olmuş, 250,000 yıl saklanması gereken radyoaktif atıklarla başbaşa kalmıştır Radyasyontehdidi, etkilerini ancak hastalandıktan sonra öğrenebildiğimiz, genlerimizle çocuğumuzun çocuğuna aktarılan bir felakettir Sorun sadece radyasyon mu? Tabii ki hayır Sanayi kaynaklı diğer sorunlar da bizleri, geri dönüşü olmayan bir yola götürüyor, ama nükleer silahlar ve enerji santrallarından kaynaklanan radyasyonun benim için çok farklı bir yeri var Gücü yani iktidarı elinde bulunduranların hırsı, sihirli lambayı bulmuş gibi nükleer santrallara ve silahlara sahip olmanın verdiği hazla herkesi ve herşeyi ezip geçmeye devam ediyor Uranyum keşfedildikten yaklaşık yüzyıl sonra radyoaktif maddeler tanımlanmaya, gelecekte olabilecek yararlarından söz edilmeye başlanmıştı O zamanlar bu yararların önemi henüz anlaşılamadığından, bu konuda uğraşan bilim insanları çalışmaları için yeterli kaynak bulamıyordu Buna karşın parasızlık kendilerini bilime adayanların heveslerini kırmıyordu Birçok mucite para kazandırmayan bu buluşlar, yeni zenginlerin ortaya çıkmasına ve sanayinin gelişimine büyük katkıda bulundu İlerleyen zamanla beraber, sorgulanmayan teknoloji, doğaya ve kendini yaratan insana çeşitli zararlar vermeye başlamıştı Radyasyonun çok daha sonra anlaşılan zararları gibi sanayinin yarattığı sorunlar da çoğunlukla ya göz ardı edildi ya da önemsenmedi Ama bunlardan hiçbirinin yarattığı yıkım, sonu nükleer bombalara varan bu radyoaktif maddelerin yarattığı yıkım kadar olmadı Kitaplarda insanlığın hizmetinde diye anlatılan ve birçok alanda da ilk kadın olma ayrıcalığını elde eden Marie Curie, radyoaktivite ile ilgili çalışmalarıyla bir dönüm noktası yaratmıştır 1903 yılında radyoaktivite üzerine yaptığı doktorasını büyük bir başarıyla tamamlarken aynı zamanda, radyasyon hastalığının belirtilerini de beraber çalıştığı kocasıyla aynı zamanda hissetmeye başlamıştı Doktorasını kutladıkları akşam, kocası Pierre Curie arkadaşlarına karanlıkta parlayan radyum tüpünü gösterirken parmak uçları yanmış gibi kırmızı ve yaralı haldeydi O zaman henüz ne olduğunu bilemedikleri radyasyon hastalığının etkisindeydiler Birçok zararı daha sonradan anlaşılan ve hala da bilinmeyen radyasyon, insanlığın üzerinde çalıştığı en tehlikeli konulardan biri olarak karşımıza çıkmıştır Curieler de buluşlarından para kazanmayı ilke edinmemişlerdi Başkaları bu buluşlardan çok paralar kazanmıştı ama 1920'lerde radyumdan yapılmış Radyum Vita adlı yüz pudrasını kullanan kadınların kanser olma olasılığı vardı Saat endüstrisinde çalışan ve radyoaktif boyalar kullanan işçilere, fırçaların ucunu inceltebilmek için dilleriyle düzeltmeleri söylenmişti Bu işçilerin çoğu daha sonra "radyum çenesi" denilen kanser türünden öldüler nükleer bombanın babası Bir sorunun parçası olduktan sonra, kendinizi temize çıkarmak isterseniz bir neden bulabilirsiniz Nazi Almanyası'nda insanları yakanlar olsun, atom bombalarını patlatanlar olsun bu değişmiyor İlk atom bombasının yapımında büyük emeği geçen Robert Oppenheimer şöyle diyor:"Bir hidrojen bombasının kullanılıp kullanılmayacağına karar vermek bilim adamının sorumluluğu değildir Bu sorumluluk Amerikan halkına ve onların seçilmiş temsilcilerine aittir " Oppenheimer, Japonya bombalandıktan yıllar sonra hidrojen bombası yapımında çalışmayı reddettiği için "vatan hainliği" ile yargılanmıştır Bu anlayış elbette ölen insanları geri getirmemiştir Albert Einstein da Oppenheimer gibi bir bilim insanıydı ve böyle bir bombanın yapılmasını istemekle büyük bir hata yaptığını çok önceden farketmişti Dünyada bir pasifist olarak tanınan Einstein, ABD başkanı Roosvelt'e bir mektup yazıp atom bombasının kullanılmamasını istemiştir Hayatı boyunca nükleer silahlara karşı çıkmış ve hiç bir zaman atom bombası projesine katılmamıştır Uzun süren çalışmalar sonunda ABD ilk nükleer bomba denemesini New Mexico çölünde yaptı Atom bombası başarıyla patlatılmış ve sıra insan üzerindeki etkilerini görmeye gelmişti II Dünya Savaşı'nın sonuna gelindiğinde 1945 Mart'ı ile Temmuz'u arasında 63 kent havadan bombalanmış ve 1 milyondan fazla sivil ölmüştü ve Japonya neredeyse teslim olmak üzereydi ABD özellikle üç kenti (Hiroşima, Nagazaki, Kokuba) hiç bombalamamıştı İlk atom bombası 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya, üç gün sonra da ikincisi Kokuba'nın üzeri bulutlu olduğundan Nagazaki'ye atıldı Birkaç saniye içinde toplam 100 bin, aradan geçen 50 yıl içinde de 300 binden fazla insan öldü Hala da yılda yaklaşık 1,500 kişi ölmektedir ABD yaptığı bu deneyle tüm insanlığı dize getirdiğine inanıyor olmalıydı Bombalar patlamış, insan üzerindeki etkileri görülmüştü Artık nükleer silahlanma hızlanıyordu Silahların geliştirilmesinde en önemli araç ise denemelerdir Denemeler silahların geliştirilmesinde önemli bir rol oynuyordu ve bunları mantar gibi, havada, yeraltında patlatanlar çevreye verdikleri zararı açıklamaktan herzaman için kaçındılar Denemeler ardından yapılan açıklamalar, her zaman her şeyin yolunda olduğu şeklinde olmuştur Öyle ki ABD, yıllar sonra sonuçları ortaya çıkacak hastalıkları bilmeden bir deneyin parçası olarak kullanılan kendi askerlerine bile nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarına dair bilgi vermemiştir ABD denemeler sırasında askerlerinden başka masum yerli halkları da kullandı Birleşmiş Milletler tarafından ABD'ye emaneten verilen Marshall adalarından bir olan Rongelap, 1954 yılında yapılan "Bravo" isimli bir deneme sonucunda tamamen kirlenmişti 1957'de halkın geri gönderilmesine karar verilmiş, ama yapılan inceleme ve raporlar sonucunda karar geri alınmıştı Buna rağmen insanlar dünyanın en kirli bölgesine bile bile gönderildi Gerekçe ise: "Yerlilerin; biz batı insanı, yani medeni insan gibi yaşamayan bu insanların, herşeye rağmen bize farelerden daha çok benzediği" ve bu nedenle radyasyonun insan üzerindeki etkilerinin böylelikle daha iyi belirlenebileceği düşüncesiydi Sadece ABD mi? Tabii ki hayır; 1953 yılında Sovyetler Birliği'nde yapılan hidrojen bombası denemesinde 40 köylü kobay olarak kullanılmış ve 1990'a gelindiğinde bu insanların sadece 7'si hayatta kalmış, diğerleri elli yaşını dolduramadan çeşitli kanserler yüzünden ölmüştür Ülkenin elliden fazla yerinde yapılan denemeler sonucunda, Türkiye'nin beş katı kadar bir alan, yani ülkenin %18'i (4 milyon km2) radyoaktif kirliliğe maruz kalmıştır Fransa, Pasifik'teki nükleer denemelere başlamadan önce Polinezya başkentindeki tek askeri hastaneyi askeri doktorların kontrolüne verdi 1966 yılına kadar sağlık verilerini yayınlayan Polinezya resmi gazetesine denemeler başladıktan sonra sağlıkla ilgili istatistikleri yayınlaması yasaklandı Denemeler sonucu hastalanan insanlar, hastalıkları ve nedenleri hakkında konuşmamak koşuluyla Fransa'ya götürülerek tedaviye alınıyor, eğer birisiyle konuşan olursa Polinezya'ya geri gönderilip ölüme terk ediliyordu Zamanın Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle'e "neden Fransız Polinezyası'nın seçildiği" sorulduğunda, o şöyle cevap vermişti: "Fransız Polinezyası'na Fransa'ya bağlılığından dolayı teşekkür etmek için, oraya bir atom deneme merkezi kurulmasına karar verdim " Çin'de yapılan denemelere ilişkin resmi bilgi alınamamasına karşın, deneme bölgesi etrafına yedi toplama kampındaki 40 bin mahkümun her denemede 5 bin ila 10 bin kadarının deneme bölgesine gönderildiği; bu mahkümların ise sadece muayene edildiği, ama tedavi edilmediği çeşitli kaynaklarda yer almaktadır ABD, Nevada'da kızılderililerin; Sovyetler Birliği, Kazakistan'da, Novaya Zemlya ve İçasya bölgelerini; İngiltere, Güney Avustralyalı yerlilerinin yaşadıkları yerlerde; Fransa, önce Cezayir'i daha sonra ise topraklarından kilometrelerce uzaklıkta Pasifik'teki adaları ve;Çin, Uygur Türkleri'nin; bu denemeleri yapmış ve silahlarını geliştirmiştir barış için atom Enrico Fermi Chicago'da, atom bombası yolunda yeryüzündeki ilk nükleer reaktörü yaptı ve bu teknolojinin gördüğü ilgi gene "askeri amaçlar" doğrultusunda oldu Bir atom denizaltısına konulmak üzere geliştirilen reaktör, önce Amerikan daha sonra dünyanın diğer reaktörlerinde kullanılacak bir teknolojiyi içeriyordu (6) 1954 yılında ABD başkanı Eisenhower "Barış için Atom" programını başlattı Bu muazzam güçten elektrik elde edilebilirdi ki, bu da bombaların yarattığı korkunç imajı temizlemek için iyi bir gerekçeydi Amerika'da reklam kampanyaları ile birlikte santrallar da mantar gibi bitmeye başladı Atom o kadar iyi bir şeydi ki; uçaklarda, arabalarda, gemilerde kullanılabilirdi, tarımdan tıp alanına kadar bir çok alanda insanlığa "faydası" olabilirdi (7) Enerji santralları bir yandan elektrik, bir yandan da plütonyum üretiyorlardı Enerji, tüketim toplumu için, üretilen enerjiden arta kalan plütonyum ise askerler ve politikacılar içindi Şu ana kadar 2 000'den fazla nükleer bomba "deneme" adı altında patlatıldı 1963'te yasaklanıncaya kadarsa bu denemeler yerüstünde yapılıyordu SSCB ve Çin, nükleer santral ve denemeleri belki tüketim toplumunu esas alarak yapmadı, ama yine kapitalizmin kullandığı aynı sömürü mantığıyla yaptı Böyle bir silaha sahip olmak öylesine önemliydi ki, devletler milyarlarını bu silahlara yatırmakta hiçbir sakınca görmedi Bu silaha sahip olmanın anlamı, milyonlarca insanı birkaç saniyede yok edebilecek bir tehdit aracına sahip olmaktı Nükleer enerjiden elektrik elde etme düşüncesinin başta askeri amaçların bir yan ürünü olarak ortaya çıktığını söyledik Gelelim ticari enerji santrallarının bugününe  Yıllar sonra özellikle Fransa'nın elektrik kurumu EdF, büyük bir borç batağına saplanmıştır Hala devam eden bu borçların atom bombasıyla olan ilişkisi de şöyle: Nükleer teknoloji pahalı bir teknolojidir Uranyum madenden çıktıktan sonra doğrudan santralda kullanılamaz, işlemek gerekir Atıkların ise 250 bin yıl boyunca doğa ile olan ilişkisini kesmek gerekir ki, nükleer endüstrinin başlangıcından bu yana elli yılda bunun bir çözümü bulunamamıştır Güvenlik, reaktör sökümü v s için küçümsenemeyecek paralara ihtiyaç vardır ve giderlerin büyük kısmı elektrik faturalarına yansıtıl(a)maz Dolayısıyla nükleer enerji hükümetler tarafından sürekli olarak sübvanse edilmektedir Çünkü amaç elektrik üretmekten çok, tükenmiş yakıt çubuklarından plütonyum ayrıştırarak stratejik amaçla silahlara sahip olmaktır Ayrıca sorunlar o kadar çoktur ki, arap saçı gibi bir türlü çözülememektedir Uygun reaktör tipleri denenmekte ve hepsinde de başka başka sorunlar ortaya çıkmaktadır Bu teknolojiyi geliştirmiş olan ülkelere baktığımızda Fransa gibi en önde gelenlerin bol miktarda atom silahına sahip olduğunu görüyoruz Sadece teknolojiyi geliştiren ülkeler değil, sonradan geliştiren ülkeler de etrafına korku saçıyor Şu ara Hindistan'la nükleer deneme yarışına giren Pakistan gibi, bir reaktör kurmak üzere çalışma yapan İran da bir "islam bombası" için herşeyi yapabilecek durumda Fikirlerini dünyaya yaymak için bir tehdit aracı olarak kullanılan bu bombalar hedeflerine vardığında ortada galip ya da mağlup taraf olmayacak Radyasyona maruz kalan kişiler onyıllar sonra bir kanser türünden ölebilir, başka hastalıklara yakalanabilir ya da kuşaklar sonra sakat çocukları olabilir Santral olsun, nükleer deneme alanı olsun, çevresinde yaşayan birinin beş duyusuyla algılayamadığı radyasyona karşı korunması için bilgilenmesi tamamıyla bilim insanlarının ve onların maaşını ödeyen politikacıların elinde Kısaca nükleer santralda bir kaza meydana geldiğinde, bizim sağlığımız tamamıyla o santralda çalışanların, yani teknik insanların insafına kalmış demektir Bu bir paranoya değil tartışmasız bir gerçektir Türkiye Dünya "Atom Çağı"nda hızla ilerlerken, Türkiye'de neler oldu acaba? Türkiye'de 1960'lı yıllarda başlayan nükleer santral heyecanı hala devam ediyor Son otuzbeş yıl bir nükleer santral yapma hayaliyle geçerken, iki ihale girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı Yetmişli yıllarda - hatta şimdi de - "nükleer santral olmazsa mahvolduk" denilirken, 1998 yılına gelindiğinde sadece iki tane araştırma reaktörü yapılabilmiş ve bol nükleer mühendis yetiştirilebilmiştir Araştırma reaktörlerinden biri İTÜ'de diğeri ise İstanbul'da Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ndedir Çekmece'deki reaktör yıllarca çalıştıktan sonra, birden tesisin depreme karşı yeterli dayanıklılıkta olmadığı açıklaması yapılıp reaktörün çalışması durduruldu Yaklaşık 2 yıldır çalışmıyor Türkiye'nin ilk nükleer santralı denebilecek Çekmece'deki bu araştırma reaktörü ile ilgili bilgiler için, nükleer mühendis Prof Dr Tolga Yarman'ın yaşadıkları konuyu özetleyecektir: "Şurası bir vakıa ki; ABD, bize bir reaktör vizesi çıkartmasa; ne kadar küçük, ne kadar bebek olursa olsun, bir nükleer reaktörümüz olmazdı Nitekim 1978'de, çeyrek megawatlık (oyuncak) bir üniversite araştırma reaktörümüzünnükleer yakıt izninin çıkartılması için ne kadar çok uğraştığımızı hatırlıyorum (Başardık ama, gerçekten yok yere, uğruna deveye hendek atlattık ) Peki neden ABD bu reaktörü bize verdi, derseniz Prof Yarman devam ediyor:"Olay; Türkiye'de Jüpiter füzelerinin konuşlandırılacak olmasını içeren bir askeri nükleer evreyi işaret ediyor Daha o zamanlarda, (1960) Türkiye'de Sovyetler Bİrliği'ni topyekün imha edecek kadar çok silah bulunuyor Bu silahlar dolayısıyla; Türkiye: bir Sovyet nükleer tehdidi altına alınmış durumda  ABD bize ülkemizde mevzillenmiş, sayılamayacak kadar çok nükleer bombası yanısıra, küçük bir reaktör yolluyor: Biz de "Barış için Atom" yönelişine, tabiatıyla, "çok iyi niyetlerle" koyuluyoruz Aradan geçen yıllar içinde Türkiye bir nükleer santral yapmayı beceremedi Birkaç defa üzerinde çalışılan ama sonu gelmeyen girişimler, 1992 yılında Süleyman Demirel'in nükleer santral yapılacağını açıklamasıyla tekrar gündeme geldi Oysa 1986 Çernobil kazasından sonra proje rafa kalkmış ve Türkiye Elektrik Kurumu'ndaki ilgili daire kapatılmıştı Şu anda 1998 yılındayız ve Haziran sonunda ihaleyi alacak konsorsiyumun belli olacağı yolunda açıklamalar var İhale bu sefer bir sonuca ulaşabilir ya da otuz yıldır olduğu gibi ve bu kez sonsuza kadar ertelenebilir Ama ilk defa inşaat aşamasına bu kadar yaklaşıldığı da acı bir gerçek Türkiye'de böyle bir geçmişi olan ve gelecekte de bir damla dahi umut vaadetmeyen nükleer enerjinin, politikacılar, biliminsanları ve teknokratlar tarafından varolan tek seçenek gibi dayatılması; yörede yaşayan insanların sesini duymazdan gelinmesi; dahası dünyadaki değişimlerin dikkate alınmamasının yorumunu sizlere bırakıyorum Türkiye'nin enerji geleceği bir yana, benim karşı çıkmam için olayın çevresel boyutu ve konun yalnızca uzmanların elinde olması yeterli Bu yazıda Türkiye'nin enerji politikası bundan sonra şöyle olsun ya da olmasın demeyeceğim Çünkü ne olursa olsun bu tip politikalar içinde, varolan sistemden kaynaklanan bir sömürü anlayışı var İnsanlığa vaadedilen "refah" ise kuyruklu bir yalan Elektriği nükleerden ya da başka neden gelirse gelsin yeni kurulacak tesislerde çalıştırılacak olan insanlar, şimdiye kadar varolan anlayış uzantısında sömürülmeye devam edilecektir Sömürülenler sadece çalışanlar değil, üretilenlere sahip olmak için vitrinlerin önünde bekleşen ve birbirinin kuyusunu kazan herkes olacak, zaten oluyor da İnsanlar teknolojinin "nimetleri" olmadan da yaşayabileceklerini, hem de sağlıklı varolabileceklerini anlamayıp, teknolojinin yarattığı sorunları gene teknolojiyle çözmeye çalışırken, sonu boka varan bir çukurun içine kayıyor Bizleri kaydıranlar da en son bu kaydırağa binmek zorunda kalacaklar Yararlanılan Kaynaklar* Her Nükleer Santral Bir Çernobil, Ekolojik Eylem/Nükleer Karşıtı Platform-İstanbul, 1996 * "Wahnwitz Atomkraft - vom Anfang in Berlin bis heute", Eine Broschüre der IPPNW zum 50 Jahrestag des Atombombombensbwurfs auf Hiroshima und Nagazaki, Berlin 1995 * Marie Curie, Özkaynak Yayınları, 1996 * Uyan Dergisi, sayfa 8, 8 Haziran 1998 * Radioaktive von Himmel und Erde, IPPNW Wissenschaftliche Reihe Band 2, Handsheim, Almanya * Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tartışması, Prof Dr Tolga Yarman, Esin Yayınevi, 1995 * Köleniz Atom, Henry Dunlap ve Hans N Tuch, Nebioğlu Yayınevi, 1957 * 6 Nükleer Bilimler Kongresi, İstanbul Teknik Üniversitesi _________________ _______________________Plüto: Klasik mitolojide ölülerin ve öbür dünyanın (Cehennem'in) tanrısı Plütonyum:15 kadar izotopu bulunan yapay metalik element Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında üretilen bu maddenin 4-5 kilogramı bir atom bombası yapmak için yeterlidir Üst düzeyde toksik ve kanserojen bir madde olan plütonyum, çıkardığı alfa ışınları ile canlı dokuyu tahrip eder, onyıllar boyu doku içinde kalarak kemik kanseri, akciğer kanseri, kan kanseri (lösemi) ve diğer kötü huylu tümörlere, en önemlisi de kuşaklar boyu sürecek genetik yıkım ve sakatlıklara neden olur Plütonyumun ömrü 250 000 yıldır "Otomobilinizin benzin deposunu haftada 2-3 kere doldurmak yerine, vitamin hapı büyüklüğündeki bir atom enerjisi kaynağı ile bir yıl yolculuk yapabileceksiniz  Daha büyük boyutlu enerji kaynakları, endüstri çarklarını döndürmek için kullanılacak ve böylece Atom Enerjisi Çağı'nı, Bolluk Çağı'na dönüştürecek  Atom Enerjisi Çağı'nda hiçbir beyzbol maçı yağmur nedeniyle ertelenmeyecek Hiçbir uçak sis yüzünden inişini geciktirmeyecek Hiçbir kent fazla kar nedeniyle trafik sıkışıklığı yaşamayacak Yazın tatil yerleri hava durumunu garanti edebilecekler, yapay güneşler çiftliklerde olduğu gibi iç mekanlarda mısır ve patates yetiştirilmesini kolaylaştıracak "D Dietz, Gelecek Dönemde Atom Enerjisi, 1945 •İngiltere'deki nükleer bir tesisin çevresinde de kan kanserleri ortaya çıkarken çocukların dişlerinde, sadece nükleer tesislerde üretilebilen plütonyuma rastlandı Tüm bedenleri radyoaktif atık düzeyinde kirlenmiş 700 kadar güvercin imha edildi •1995 yılında Japonya'da, Monju nükleer santralında olan bir kazada işçiler radyasyona maruz kaldı Olay kamuoyuna bir sorun olmadığı şeklinde duyurulmak istenirken, kaza sırasında santral içinde çekilen video kaset yanlışlıkla tümüyle televizyonlarda yayınlanınca herşeyin yalan olduğu ortaya çıktı Ardından olayı soruşturan komisyon başkanı hara-kiri yaptı Dava devam ediyor •Türkiye'de ilk reaktörün yapılmasının planlandığı Akkuyu'nun 25km güneyinden geçen bir "fay hattı" var Prof Özemre'ye bilimsel bir kongrede sorulan "Aktif olduğu bir üniversite raporu ile saptanmış olan bir fay hattı yakınına nükleer santral yapmak ne kadar doğrudur?" sorusuna verilen cevap şudur: "Vız gelir tırıs gider o rapor "•İngiltere'de devlet 1957 yılında olan önemli bir kazanın gerçek boyutlarını, kendi halkına tam 26 yıl sonra 1983'te duyurdu •Sovyetler Birliği'nde 1958 yılında olan bir kaza ise 20 yıl sonra batıya iltica eden bir bilim insanının açıklamasıyla öğrenildi •26 Nisan 1986'daki Çernobil kazası, 2 gün sonra İsveç tarafından dünyaya duyuruldu Sovyetler, önce ne dünyaya ne de kendi halkına bir açıklama yaptı, Kiev'de 1 Mayıs törenleri sırasında kendi yurttaşlarını bile uyarmadı Türkiye'de ise bizler radyasyonla kirlenmiş yiyecekleri yedik, çayları içtik Avrupa ülkelerinde çeşitli ürünler yasaklandı ve Türkiye'den ithal edilen ürünler geri gönderildi O zaman Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı olan A Yüksel Özemre; herşeyi korkmadan yemeyi tavsiye ederken, büyük bir pişkinlikle "benim zavallı halkım ne anlar radyasyondan" dedi •1997'de Fransa'da çevresinde kan kanserleri ortaya çıkan bir nükleer tesisin radyasyonla kirlettiği kumsal çevre gruplarının baskısı sonucunda halka kapattırıldı Dünyada Nükleer Güç Santralı Kullanan Ülkeler (Toplam elektrik üretimindeki paylarına göre sıralı, 1998 sonu)Ülkeler İşletme halindereaktör sayısı ToplamKapasiteMWe İnşaa halinde veya işletme öncesi testleri tamamlanan reaktör sayısı ToplamkapasiteMWe Toplam elektrik üretimindeki payı % 1995 1998Litvanya 2 2370 85 6 77 2Fransa 58 61653 1 1450 76 1 75 8Belçika 7 5712 55 5 55 2İsveç 12 10040 46 5 45 8Ukrayna 16 13765 4 3800 37 8 45 4Slovakya 5 2020 3 1164 44 1 43 8Bulgaristan 6 3538 46 4 41 5KoreCum 14 12340 3 2550 36 1 41 4İsviçre 5 3127 39 9 41 1Slovenya 1 623 39 5 38 3Japonya 52 43691 2 1863 33 4 35 9İspanya 9 7350 34 1 35 7Macaristan 4 1729 42 3 35 6Almanya 20 22282 29 6 28 3Finlandiya 4 2656 29 9 27 4İngiltere 35 12968 24 9 27 1Tayvan 6 4884 1 1300 28 8 24 8Ermenistan 1 376 - 24 7ÇekCum 4 1648 2 1824 20 1 20 5ABD 104 96423 22 5 18 7Rusya 26 19843 4 3375 11 8 13 1Kanada 14 9998 17 3 12 4Romanya 1 650 1 650 - 10 3Arjantin 2 935 1 692 11 8 10 0Güney Afrika 2 1842 6 5 7 3Meksika 2 1308 6 0 5 4Hollanda 1 449 4 9 4 1Hindistan 10 1695 4 808 1 9 2 5Çin 3 2167 6 4420 1 2 1 2Brezilya 1 626 1 1229 1 0 1 1Pakistan 1 125 1 300 0 9 0 7Kazakistan 1 70 0 1 0 2İran - - 2 2111 - -TOPLAM 434 348855 36 27536 17 0 15 9Kaynak: Energy Electricity and Nuclear Power Estimates for the Period up to 2020, Temmuz 1999, IAEA Energy Electricity and Nuclear Power Estimates for the Period up to 2015, Temmuz 1996, IAEA NÜKLEER SANTRALLARLA İLGİLİ GÖRÜŞLER OLUMLU OLUMSUZ Doğal Gaz / NükleerÜlkemizde enerji konjektürü değişmiştir, 20 yıl önce hayal bile edilemeyen doğal gaz kullanılmaktadır Elektrik üretiminin sürekliliği yönünden, nükleer santrallar, termik ve hidrolik santrallara göre daha güvenli ve emre amadedir Günümüzde elektrik enerjisi üretimi için artan bir hızda kullanılmaya başlayan gaz santrallarının da toplam enerji üretimindeki yüzdesinin belli bir oranı geçmesi stratejik olarak ülke çıkarlarıyla bağdaşmayacaktır Hali hazırda, Türkiye’nin olası bir gaz kesinti riskini varsayarak, gaz kullanarak elde edilen enerjinin genel enerji üretimi oranına getirdiği bir kısıntı yoktur ( Gaz depolama kapasitesi ise 1996 yılında 8 günlük tüketim idi) Enerji Talebi, Yenilenebilir enerjiEnerji talep tahminlerinin sağlıklı yapılmamasından dolayı var olacak açık abartılmıştır Hidrolik ve termik yerli potansiyelimiz var olanın çok altında hesaplanmıştır, 1970'li yılların sonlarında termik kapasite en çok 50 GWs, hidrolik kapasite ençok 75 GWs, günümüzde ise termik 120 GWs, hidrolik kapasite ise 125 GWs olarak tahmin edilmektedir, hidrolik potansiyelimizin daha yüzde 70’inin bakir durumda olmasından dolayı nükleer enerji teknik bir zorunluluk olamaz ve acele edilmemelidir, 2000 yılından sonra tahmin edilen talebin karşılanabilmesi için ilave güç santrallarına ihtiyaç bulunmaktadır, yerli hidrolik ve termik kaynaklar yetersiz olduğu için, ithal kaynaklı seçenekler içinde nükleerin de olması gereklidir Rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklar, dünya enerji üretiminde azımsanamayacak katkılar sağlamaktadırlar Rüzgar, güneş veya jeotermal enerji kullanımının yöresel katkılarının dışında genel enerji açığını karşılamaktan uzaktır Dünya elektrik enerjisi üretiminin %80’inin yenilenemeyen kaynaklardan, %19’u ise hidrolik kaynaklardan sağlanmakta, rüzgar, güneş, jeotermal, biokütle gibi yenilenebilir kaynakların payı ise %1’in altında kalmaktadır (Ref: Nükleer Mühendisler Derneği) Nükleer santrallarda kullanılan yakıtın temin edilmesinde ve saklanmasında avantajları bulunmaktadır, 1000 MWe üreten bir nükleer santral her yıl yaklaşık 30 ton (7 m3) yakıt tüketir Toryum madeninin nükleer santrallarda yerli rezerv olarak kullanıldığında, ülke enerji gereksiniminin karşılanmasında çok ciddi bir alternatif olabileceği düşünülmelidir Türkiye’nin toryum rezervlerinin çıkarılmasının toryum tenörünün düşük olmasına rağmen nadir toprak elementlerinin değerlendirilmesi ile birlikte düşünüldüğünde fizibil olabilecektir Verimlilik, enerji kayıplarıEnerji açığının karşılanmasında acil olarak yeni kaynaklar yaratmak yerine var olan kapasiteyi daha verimli kullanmak için dağıtım şebekesinin rehabilite edilmesi gerekmektedir, Şebeke kayıpları %18 civarındadır, 2010 yılında düşünülen 2000 MWe nükleer kapasitenin, üretilecek toplam enerjinin %5’ini geçemeyeceği hesaplanmıştır, bu %5 ile uğraşmak yerine %18 değerinin azaltılması gerekir Kayıplar, iletim ve dağıtım olarak iki türlüdür İletim kayıpları uluslararası standartlarda olduğu halde faturalanmamış kayıplar dağıtımda önemli bir yüzdeyi oluşturmaktadır Nükleer atıklarNükleer santralların atık sorununu çözülememiştir ve bu konu son derece belirsizdir Nükleer santrallarda kullanılan kullanılmış yakıtlar, 10-20 yıl süre ile santral sahasında saklanacaklardır Bu dönemde aktivitelerinin %98’inden fazlasını kaybedeceklerdir Asıl sorunu oluşturan uzun ömürlü radyoaktif maddeler de camlaştırılacak, camlaştırılan bu maddeler de kademeli koruma mantığı çerçevesinde kurşun, beton ve korozyona dayanıklı kaplar içine konulacak, bu kaplar da jeolojik olarak kararlı bölgelerde yerin yaklaşık 1000 m altında hazırlanacak beton zırhlı galerilerde saklanacaktır 1000 MWe gücündeki bir nükleer reaktör, yılda yaklaşık olarak 27 ton (7 m3) kullanılmış yakıt üretmektedir TeknolojiNükleer enerji üretimi, dünyada vaz geçilen bir teknolojidir Türkiye’de yapılması planlanan santral, modası geçmiş ve eski teknoloji ile tasarlanmış olacaktır Dünya geneline bakıldığında yeni kurulacak nükleer santralların sayısının çok sınırlı kaldığı doğrudur, ancak her ülkenin enerji planları, kendisine özgü özellikler taşımaktadır Bu bağlamda herhangi bir teknolojinin kullanım artış hızı, dünya ve bölgesel koşulların paralelinde, dönem dönem değişiklikler arzedebilir Bu gün Avrupa’da bir çok ülkede yeni nükleer santral yapımından vaz geçildiği tam olarak doğru değildir Bu ülkelerin enerji stratejilerine bakıldığında enerji açıklarını ağırlıklı olarak Fransa’dan karşıladıkları görülür Fransa, toplam enerji üretiminin %75’ini nükleerden sağlamakla birlikte, aynı zamanda nükleer enerjiye dayalı bir enerji ihracatçısı konumuna gelmiştir 2000 yılındaki toplam ihracatını yaklaşık olarak 70 TWh olacak şekilde planlanlamaktadır Günümüzde Fransa’nın diğer Avrupa ülkelerine yaptığı ihracat: 17000 GWh (İngiltere), 15000 GWh (Almanya), 18000 GWh (İtalya), 7500 GWh (İsviçre) Bazı Avrupa ülkelerinin yeni nükleer santral kurmama kararının altında, o ülkelerin bu teknolojiden vaz geçtikleri anlamı çıkarılmamalıdır Sadece öznel koşulların getirdiği stratejiler çerçevesinde başka ülkelerden özellikle Fransa’dan enerji ithal etme yönünde tercihleri, pratikte, nükleer kaynaklı enerji kullanımında artış yaptıklarını göstermektedir Bugün Alman Siemens firması, Almanya’da yeni bir nükleer santral kurulmasa bile, Framatom (Fransa) ile birlikte nükleer teknoloji alanında yatırım yapmakta ve yeni bir nükleer reaktör tipi (EPR) üzerinde çalışmaktadır EPR reaktörlerinin ilk olarak Fransa’da kurulması planlanmaktadır Ayrıca, Almanya’da ileriye yönelik toryum yakıtlı çevrimler üzerinde çalışılmaktadır (Ref: Nuclear Engineering International, February 1996) Türkiye’ye teklif edilen nükleer santrallar için, kurucu firmanın kendi ülkesinde kurduğu santralların en yenisi örnek alınacaktır Bu durum, TEAŞ’nin şartnamesinde güvence altına alınmştır Bu bağlamda, kurucu firma, mutlaka bir referans santral göstermek zorunluluğundadır Ülke sanayiine yüksek teknoloji ve kalite getireceği söylenen nükleer santrallar, bu beklentiyi boşa çıkaracaktır, çünkü ülkenin uzun vadeli nükleer teknoloji politikası ve buna yönelik insan kaynağı ve altyapı geliştirme niyeti bulunmamaktadır Aksine dışa bağımlılığı artıracaktır Türkiye, var olan kapasitesiyle bir nükleer santralın kurulmasının, işletilmesinin ve denetiminin altından kalkamaz Türkiye’deki var olan insan potansiyelinin ve kaynaklarının uygun şekilde organize edilmesi ve bu yöndeki siyasi destek, kararlık ve sürekliliğin temin edilmesi ile nükleer teknojiyi ülke yararına kullanmak olanaklıdır Olumlu düşünmek ve bunun için gerekli adımları atmak gereklidir Toryum potansiyelimizin de hammadde olarak enerji dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırabilecek bir potansiyel olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir Yer seçimi ve depremÜlkemizde üzerine nükleer santral yapılacak yer yanlış seçilmiştir Bu bölge, deprem bölgesindedir ve sismik analizleri tam yapılmamıştır Akkuyu sahası, sismik olarak üzerinde Nükleer santral yapılabilecek en güvenli yerlerden biridir Akkuyu ile ilgili yer analizleri, 1970’li yıllarda başlatılmıştır İTÜ, MTA ve ODTÜ tarafından hazırlanan birbirleri ile uyumlu teknik raporlar bulunmaktadır ve bu çalışmalar da uluslararası yeterliktedir Dünyada bir çok santral, sismik olarak Akkuyu’dan çok daha aktif bölgelerde güvenli olarak çalışmaktadırlar,Nükleer santralların tasarımında esas alınan deprem kriterleri, klasik yapılarda kullanılanlara göre son derece tutucu kabuller içermaktedir Nükleer dışı yapılarda kullanılan tek bir deprem şiddeti değeri olmasına karşın, nükleer santrallar 1000 yıl ve 100000 yıllık bir zaman diliminde olası iki farklı en büyük deprem şiddetine göre tasarlanmaktadırlar İlkinin olması durumunda, santral, deprem sonrası normal işletmesine devam edecek, İkincisinin olması durumunda ise birçok sistemin zarar göreceği var sayılmasına rağmen, santralı güvenli bir şekilde durduracak ve soğutulmasını sağlayacak sistemler ayakta kalacaktır Olası kazalar ve GüvenlikDünyada kazalar saklanmaktadır ve hele Türkiye gibi bir ülkede nükleer santral işletmesiyle ilgili olumsuz her olay saklanacaktır Nükleer santralların işletilmesi ile ilgili Türkiye bir çok uluslararası antlaşma ve sözleşmenin altına imza atmıştır, Nükleer Güvenlik Denetimi Antlaşması ile, nükleer alanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Denetimini kabul etmekteyiz, Nükleer Kaza ve Radyolojik Acil Durum Hallerinde Yardımlaşma Sözleşmesi, Nükleer Kazaların Erken Bildirimi Sözleşmesi, Fiziksel Korunma Sözleşmesi, Nükleer Güvenlik Sözleşmesi gibi birçok uluslarası andlaşma ve anlaşmanın altında Türkiye'nin imzası bulunmaktadır Yurtdışı ve yurtiçi kamuoyunda nükleer enerji üretimiyle ilgili olan ve aslında nükleer santralların tasarımında göz önünde bulundurulan olağan dışı her olay kaza olarak tanıtılmaktadır ÇevreNükleer santrallar, radyoaktif çevresel kirliliğe yol açması nedeniyle son derece tehlikelidir Fosil yakıtlı, özellikle kömür santralların, çevre etkisi nükleer santrallarla kıyaslanamayacak ölçüde olumsuzdur Tam tersine, nükleer santrallar, çevre etkisi bakımından tercih edilmesi gereken bir seçenektir, Normal işletme koşulları altında çalışan nükleer reaktörler, dışarıya verebilecekleri en fazla radyoaktive, normal doğal radyasyon seviyesinin %0 1-1’i ile sınırlandırılmıştır, pratikteki durum ise bu sınırların altındadır
|