08-15-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Apocalypto
Hollywood sinemasında bu kez yönetmen olarak ağır ve emin adımlarla ilerleyen Mel Gibson, Cesur Yürek (1995) ve Tutku: İsanın Çilesinden (2004) sonra Apocalyptoyla yine izleyenleri yerinden zıplatacak, tüyler ürpertecek bir yapıt sundu sevenlerine İki saati aşkın süresiyle epik-vari bir yolculuk Apocalypto Hem de Gibson bu kez, hiçbir sıkıntısı yokken savaşın içine çekilen sıradan insanın kahramanlaşması üzerine kurduğu klasik öyküsüne daha çok özveri, zeka ve güç katıyor Güney Amerikada yerleşik, çıplak ayakları üzerinde, çıplak elleriyle avlanan ve savaşan Maya uygarlığının iç savaşını konu alan film, yerli dilin kullanıldığı kısa ve öz diyaloglar, şakalaşmalar, anlatılar ve haykırışlar eşliğinde doğayla daima iç içe ve karşı karşıya yaşayan insanın güzelliğini yaşatıyor Film kendi yaşadığımız hayatın tasarlanmışlığı ve heyecansızlığını gözler önüne seriyor
Apocalypto, "Medeniyetler kendi içlerinde çürümeden dışardan fethedilemezler" sözleriyle başlıyor Gibson bizlere belki de sinemada ilk kez bu kadar çiğ ve vahşi bir ilkel insan manzarası sunmanın yanı sıra günümüzdeki savaşların nedenleri ve sonuçlarına, insanlığın değerlerine ilişkin de sıkı göndermelerde bulunuyor Filmde Maya uygarlığı kendi inançları ve çıkarları doğrultusunda nasıl ritüeller geliştiriyor, kendi iç çekişmelerini bastırmak için kendi kabilelerini yağmalayıp yok edebiliyorsa, şimdi de ülkeler kendi toplumsal, dinsel ve siyasal ayrılıklarıyla boğuşarak önceliklerinin bulanmasına izin veriyorlar Bu iç çatışma açık bir yara gibi dışarıdan gelecek darbeye uygun bir hedef oluşturunca da yeni gelen tehditle birlikte savaş ?anlamını yitiriyor
|
|
|