Prof. Dr. Sinsi
|
Mardin Tarihi
Birçok millet bu bölgeye geldi ve buradan göçüp gitti Birbirlerine bulutlar gibi karıştı Bilahare birbirlerinden yeniden ayrıldı Bu birleşme ve ayrılma uzun müddet sürdü Mezopotamya gerçekten birçok milletin ve medeniyetin doğduğu, geliştiği ve birbirine karıştığı münbit bir alandır
Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir Harika bir doğa güzelliğine sahip, üzerine kurulduğu dağlardan aşağıya göz alabildiğine uzanan bağ ve bahçelerle bezenmiş, yemyeşil Mezopotamyaca sanki bekçilik etmektedir
"MÖ 8000 yıllarında 30 ve 40 Kuzey enlemleri arasında bulunan ve Anadolu'dan İran'a doğru uzanan 1500 km lik bir alanda hem tahıl yetiştiriliyor hem de hayvan sürüleri besleniyordu Bu alanda yapılan kazı çalışmaları sırasında çıkan kemiklerden anlaşıldığına göre koyun ve keçi sürülerinin beslenmekte olduğu anlaşılmaktadır " Tarımın başlangıcını, ilk çiftçileri ve çobanları anlatan kitapların ortak sentezi bu olduğuna göre; Mardin de sözü edilen enlemler arasında bulunması itibariyle M Ö 8000 yıl öncesine kadar giden bir yerleşik geçmişe sahiptir diyebiliriz
Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir M Ö 4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Su-bari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir
Geçmişi tek karede dondurmayan, taş sokaklarında dolaşanlara geniş bir tarih yelpazesi sunan büyüleyici bir şehirdir
Mardin İsminin Kaynağı
Mardin adı hakkında pek çeşitli söylenceler vardır; J A Dupre've J Von Hammer, Marde kelimesinin Savaşçı bir kavim olan Mardelerle ilgili olduğunu Mardelerin İran Hükümdarlarından Arşedir(226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır Şehir ve kavim isimleri arasındaki benzerlik, Mazıdağı yöresinde oturan Yezidilerin Şeytana tapmaları, eski bir İran ananesinin devamı olarak şerre kötülüğe ibadet eden Marde Merin bu bölgeye yerleştirildiklerinin delilidir C Ritter her ne kadar bu ifadeyi naklederse de bu ifadeye şüpheli bakar
Çoğu kaynaklarda: Mardin"in gerçek adı"Merdin" diye geçer Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir Bu ad,"kaleler" anlamına gelir Şehre bu adın verilmesinin nedeni de yakınında bir çok kalenin bulunmasıdır Mardin kalesi olan, Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası, Eskikale Köyünde bulunan Kal'at ül Mara Kalesi Deyrulzafaran Manastırının kuzey doğusundaki Arur Kalesi ve Erdemeşt Kalesi bu adın verilmesine etken olmuştur
VII Yüzyılda İmparator Maoricius( 1582-602) devri tarihini yazan Theophilaktos Simokattes'da ve Tarihçi Procopius, aynı devir Coğrafyacısı Georgius Cyprius da; Ermenice kaynaklarda Merdin, Süryanice kaynaklarında Merdo, Merdi Marda ve Mardin okunuşlarında rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli, belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir
Tarihte Mardin için birçok isim kullanılmıştır Bunlar: Erdobe, Tidu, Merdin, Merdö, Merdi, Merda, Merde Kartal Yuvası, Kuşlar Yuvası, Mardin  dir
Uygarlıklar Şehri Mardin'in Tarihteki Rolü
Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da, kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır
MÖ 4500 de Kuzey Mezopotamya'da Zagros Dağlarına kadar, batıda Habur ve Balih'e kadar uzanan bölgede Subariler adında kabileler yaşamakta idi Subariler Mardin'e 80 km uzaklığındaki Ceylanpınar ve Rasulayn'in hemen güneyinde Tel Halef denen siteyi kendilerine merkez yapıp tarihte ilk ülkeyi kurdukları biliniyor 
Alman Arkeologu Baron Max Von Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subarilerin Mezopotamya'da(MÖ 4500-3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında bulduğu kiremitleri göstermiştir
Gırnavaz Höyüğünde 1982 yılında başlayıp 1991 yılına kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ 4000 den MÖ 7 yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır MÖ 4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır Bu kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri MÖ 3000 yıllarına rastlar Er Hanedanlar Devri mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre uygun olarak açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilmektedir 
Fırat Vadisinin doğusunda oturan bir kavim Sınar'ın güneydoğusunu istila edip, Ur şehrini kendilerine başkent yapmışlardır Hükmettikleri bölgeye de Sümer denilmiştir Sümer Kralı MÖ 2850 yılındaki Lugarzer-kiz Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır
Şehircilik, sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlara bırakmışlardır MÖ 2820
Akadlar, Sümerleri ilk defa Sargon(Şerkino) komutasındaki bir orduyla yenmişler ve Sümer Kralı Lugar-zerkiz'i esir edip Nigara'ya sürgün etmişlerdir Fetihlerini Basra Körfezine kadar ulaştırmışlardır Daha sonra Sargon'un oğlu Nıbamsın, Meluke ve Man'ı istila edip Suriye ve Filistin yoluyla Akdeniz'e ulaşıp Yunan adalarına çıkmıştır Akadlar, MÖ 2500 yıllarında Sümerlerle anlaşarak Akad- Sümer Devletini kurmuşlardır
Prof Dr Ekrem Memiş'in Eski Çağ Türkiye Tarihi adlı kitabında; "Mezopotamya'da büyük bir imparatorluk vücuda getiren Sami kökenli Akkadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre, MÖ 3000 yılın sonlarında Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adıyla anılan bir kavim oturuyordu Hurri dili üzerinde yapılan filolojik tetkikler, bu kavmin dilinin Asya kökenli dillerden olduğunu ortaya koymuştur Ayrıca bu dilin MÖ 9-6 yüzyıllar arasında Doğu Anadolu'da güçlü bir devlet kuran Urartu kavminin diline benzediği, bir başka deyişle MÖ 1000 yılında karşımıza çıkan Urartularla MÖ 3000 yıl Akad metinlerinden tanıdığımız Hunilerin' akraba oldukları tespit edilmiştir
Demek oluyorki MÖ 3000 yıl Anadolu kavimlerinden biri de Güneydoğu Anadolu'da oturan daha sonraları Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Suriye'ye kadar sirayet eden Hurrilerdi Ancak, Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları neticesinde ele geçirilen buluntulardan MÖ 6000-5000 yılları arasında tarihlenen Neolotik Devir kültürü ile MÖ 3000 yılları arasında yerleştirilen Kalkolotik Devir Kültürünün Hurriler'e ait olduğu anlaşılmıştır 3000 yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kalkolitik ve Neolotik Devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir Ayrıca şu gerçekte ortaya çıkmıştır ki kesintisiz devam eden ve Hurriler'e ait olduğu kabul edilen bu kültür doğrusunu söylemek gerekirse kuzeyde Kafkasya'dan güneyde Kuzey Suriye'ye; batıdan Malatya-Elazığ Bölgesinde Urmiye Gölüne kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır
Sargon sülalesine, MÖ 2230 yıllarında kuzey ve kuzeydoğudan gelen Guttiler son verdiler Uruk'lu Uta-Kegal, Guttileri ülkesinden sürdü ise de yardımcısı Ur-Nammu bir darbeyle yönetimden uzaklaştırmış ve III Ur sülalesini kurmuştur Ur-Nammu dört bölgenin kralı unvanını almayarak sadece Sümer-Akad unvanıyla yetindi Onun yerine geçen Şulgi, Guttiler ve Hunilerle savaşarak topraklarını doğu ve kuzeydoğuya genişlettiler Şulgi'den sonra yönetime geçen Şu-Sin batıdan gelen saldırıları karşıladı
Amuru'lara karşı zafer kazanan İbi-Sin kentin Elam-lar'ın eline geçmesine engel olamadı Mardin artık Elam şehriydi Güney İran'dan(Susa) gelen koyu renkli Elam'lı-lar daha sonra da Sami Irklı Amuru'lar Mezopotamya'ya gelip kendilerine Babil şehrini merkez yaptılar Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hammurabi'nin ünü yaptığı yasalardan kaynaklanmaktadır Sümer topraklarını Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti kurulmuş oldu Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i de istila ederek topraklarına katmıştır (MÖ 2200-1925)
Hammurabi Babil ve Güney Babil MÖ 1931-1910 yılları arasında hüküm süren İtibıl zamanına kadar yaşamıştır, îtibıl'ın hükümdarlığının altıncı yılında (MÖ 1925) Mardin'i işgal eden Hititler, daha sonra Babil'i de topraklarına katmışlardır
Hititler, Mardin'i işgallerinden 1 yıl sonra terkedip, İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ellerine geçirmişlerdir 500 yıl hüküm süren Midiller, bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil Prensesi Mısır Firavunu ile evlenmiştir MÖ 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkınca bu fırsatı bilen Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır
Asurobalit Mardin'i işgal edince Midiller, Hitit Kralı Şup-piluliuma'yı yardımlarına çağırdılar Zira kral Luluilmiran'ı MÖ 1354 yılında Emet'e(Diyarbakır'a) sefer yaparken, her ihtimale karşı şehrin korunması için Mardin'e asker bırakmıştır
MÖ 1305 te Adadniran, Mardin'e hükmetmiş, MÖ 1240 ta da I Şalmanasır, Mardin ve havalisine hakim olmuştur MÖ 1190 da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır
60 yıl sonra I Tıplatpalasır, Sıncar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin kişilik Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin'e saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir
MÖ 1060 I Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılgamış yakınlarında Asur'ları yenmişlerdir Asurlar tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine yine Mardin, Asur hakimiyetine girmiştir MÖ 890 yılında II Tıplatninip Lıglatnasırın Kitabesinin yanına kendi Kitabesini dikmiştir MÖ 883 te Tıplatninip Mardin'e gelerek şehri kalesinde bir Hitit Kralı ile Hanikilyon Kralının elçilerini kabul etmiştir
Asur döneminde Mardin'e Erdobe denilirdi MÖ 800 yılına kadar Asuriler'in elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığına geçmiştir Asur-lardan olan Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresine girmiştir Urartu'nun başşehri Tuşpa (Van)dı Günden güne Urartu devleti kuvvetleniyordu Hatta bu arada Asur topraklarını bile işgal etmişlerdir Asur Kralı IV Tıplatpalı-sır(MÖ 745-727), Urartu Kralı Şardur'u MÖ 743 te Fırat yakınındaki Kemenci'de yendikten sonra Van'ı da alarak eski topraklarını kurtarmıştır
Kemerlerin bir kolu olan Si 612 yılına kadar hüküm sürmüşlerdir MÖ 608 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları da ele geçirmişlerdir Bu arada Aşkuzilerle bir anlaşma yapan Midiller, Babil Kralı Nebuplasır idaresindeki Ninova'ya hücum edip şehri yağmalayıp paylaşmışlardır Bu arada Habur ve Balih nehirleri arasında yaşayan Aramiler istiklaline kavuşunca, Aşkuzi ve Kemerilerle birleşerek Harran şehrini yağma etmişlerdir
Mardin, Keldo Kralı Nebublasır'ın idaresindeydi Nebublasır topraklarını geri almak için oğlu Nebuhad-nasır'ı bir ordu ile üzerlerine yolladı O da Aşkuzileri, Ermeyi ve Aramileri yenip, Harran'ı vergiye bağladı Böylece Subaro tarafları Babil topraklarına katıldı Nebuhadnasırın ölümü üzerine Nabunit memleketin idaresini oğlu Belşasar'a bıraktı MÖ 539 da Pers Kralı Kureyş ile yaptığı savaşta ölen Belşasar'dan sonra Babil Perslerin eline geçmiştir
Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçti Buraları da istila ederek ele geçirdi Bu tarihte Mardin Makedonya şehri oldu(MÖ:335) İskender'in Babil'de MÖ 323 yılının 28 Mayısında ölümünden sonra komutanlar arasında taht kavgası başlamış ve sonunda devletin dörde ayrılması uygun görülmüştür Mardin doğu bölümünde olduğu için Nikanır denilen General Slev-kos'un payına düşmüştür(MÖ 311)
Göçebe İranlı olan Partlar egemenliklerini kazandıktan sonra Paktorya'yı ve Fırat-İndus nehirleri arasındaki ülkeleri topraklarına katmışlardır(M Ö 237-131) Partlar krallığı müstakil sitelerden oluşuyor ve her sitenin hükümdarı bulunuyordu Part Kralı I Midritad M Ö 171-139 zamanında ülkesinin sınırları Hindistan'a kadar uzanmış Dicle ve Hazar Denizi kıyıları Part topraklarına katılmıştır Bir savaşta Nikanor denilen II Di-mitrios'a esir düşmüştür (MÖ 138-128) Bu sıralarda Urfa Krallığı egemenliğine kavuşmuştu(MÖ 131) Böylece Mardin ve çevresi Urfa Krallığının(Abgarlar) topraklarında kalmış oldu
MS 249 da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5 yılında bir isyan hazırlayıp DC Abgar'ı memleketten kovmuştur Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmişti Mardin de Urfaya'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir MS 250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptedmiştir Bu arada tahribata uğrayan Nusaybin'i de onarmıştır
MS 330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin Kalesinde kalır Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar Daha sonra kendi memleketi Pers'ten birçok asker ve halk getirip, onları Mardin'e yerleştirir Getirilen halkın vasıtasıyla MS 442 yılına kadar birçok ilerlemeler görülür
MS 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz bir hale getirmiştir Yaklaşık 100 sene sonra bu yerleşim yerine Ursiyanos adlı Romalı bir kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarmış ve Bu süreç içinde Perslerin ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir
Mardin'de Bizanslar MS 640 yılında Hz Ömer'in kumandanlarından îlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir MS 692 de Emeviler'in MS 824 te Mardin ve çevresi Halife Memun zamanında Abbasilere bağlanmış ve İslamiyet bu dönemde hızla yayılmıştır
|