Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > İç Anadolu Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anadolu, bölgesinin, hikayeleri, türküleri, yöresel

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri

Eski 08-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri



İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri
İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türkülerinin Hikayeleri
İç Anadolu Bölgesinin Türküleri
İç Anadolu Bölgesinin Türkülerinin Hİkayeleri

Çamlığın Başında Tüter Bir Tütün (ZİYA'NIN TÜRKÜSÜ) - Yozgat yöresi

(Fikriye'nin Söylediği Şekliyle)

Çamlığın başında tüter bir tütün;
Acı gormiyenin yürüğü bütün
Ziya'nın atını pazara tutun
Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler

At üstünde guşlar gibi dönen yar,
Gendi gidip ehbabları yanan yar

Benim yarim yaylalarda oturur
Ak elini soğuk suya batırır
Demedim mi yarim ben sana
Çok muhabbet tez ayrılık getirir

At üstünde guşlar gibi dönen yar,
Gendi gidip ehbabları yanan yar

Ham meyveyi koparttılar dalından
Ayırdılar beni nalı yerimden
Demedimmi nazlı yarim ben sana
Çok muhabbet tez ayrılık getirir

At üstünde guşlar gibi dönen yar,
Gendi gidip ehbabları yanan yar

Kemal Erdinç

Çamlığın Başında Tüter Bir Tütün (ZİYA'NIN TÜRKÜSÜ) - Yozgat yöresi

"At Üstünde Kuşlar Gibi Dönen Yar
Gendi gidip ehbabları kalan yar" nakaratıyla söylenen Ziya Türküsünün

Hikayesi şöyledir;

Ziya yakışıklı bir delikanlıdır Yozgat'ın Karacalar Köyündendir Aynı köyden Fikriye adlı kızı sever ve nişanlanır Fikriye'nin babası Karacalar Köyü imamı Ali Hocadır Ali Hoca Kızıltepe Köyüne imam olur Ziya sık sık nişanlısını görmeye at sırtında gider İki tarafta birbirini oldukça sevmektedir Ziya bir gün ekin sularken üşütmüş ve karın ağrısından şikayet etmektedir Doktora gider ama fayda bulamaz, bir hafta içinde ölür Bir başka söylentiye göre, Ziya Bey yakışıklı, at düşkünü, çok iyi atan binen, iyi cirit oynayan bir yiğittir İki köy arasında oynanan ciritte attan düşer orada ölür Fikriye, nişanlısının ani ölümü karşısında duyduğu acıyı ve kederi şiire döker böylece Ziya Türküsü ortaya çıkar Ağıtın tamamı 30 kıtadır Yozgat'ta çok sevilen ve söylenen bir türküdür

Kaynak : Kemal Erdinç

Alıntı Yaparak Cevapla

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri

Eski 08-13-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri



Yarim İstanbul'u Mesken Mi Tuttun? - İç Anadolu yöresi

Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun aman
Gördün güzelleri ben unuttun aman
Beni evinize köle mi tuttun aman

Gayri dayanacak özüm kalmadı aman
Mektuba yazacak sözüm kalmadı aman

Yarim sen gideli yedi yil oldu aman
Diktigin fidanlar meyveye döndü aman
Seninle gidenler silaci oldu aman

Gayri dayanacak özüm kalmadı aman
Mektuba yazacak sözüm kalmadı aman

Yarim İstanbul'u Mesken Mi Tuttun? - İç Anadolu yöresi

Güz güneşi sarı sarı devriliyordu o ikindi üzeri de uzaklardaki mor dağların ardına Elinde su testisi, köyün çeşme başında, sıraya girmişti Yedi yıl önce beş altı yaşındaki kızlar şimdi varmışlardı on iki , on üçlerine Düğün davulları aynı gün birlikte döğülen Hatça'yla Zalha'nın üçüncü çocukları koşup oynuyorlardı

Derin bir iç geçirdi

Bir çocuğu olsaydı bâri Oğlan değil, kızı O zaman olsaydı şimdiye yedi yaşında Çeşmeden su getirmese bile, evde aşa muşa el atar, ortalığı toplar, anasına can yoldaşı olurdu Ama İstanbul gurbetinde yedi yıldır eylenen eri, istemezdi kız evlât Erkek olmalıydı çocuğu Erkek olmalı babası gibi bilekli, kocaman kocaman elli, ayaklı, kaşı gözü kudretten sürmeli On yaşına varmadan, çifte çubuğa el atmalıydı Yedi yıldır İstanbul gurbetinde eyleşen böyle isterdi oğlunu Babasının soyunu sürdürmeli, köy çocuklarıyla dere kıyısında güleş tutup, kendi akranlarını yere kabak gibi vurmalıydı:
Gene derin bir iç geçirdi

Yedi yıl, yedi koca yıldır İstanbul dedikleri güzeli bol, seyranı renkli İstanbul'da ne bekliyor da gelmek bilmiyordu? Sakın orda gül yüzlü, bal dudaklı, kara kaş kara gözlü bir güvercin göğsü topukluya Ağlıyası geldi birden Düşünmek istemiyordu bunu O pençeli, o tuttuğunu koparan, o boylu poslu erkeğinin bir İstanbul kızına tutulup ondan dolayı sılasını unuttuğunu öğrense öldürürdü kendini "Vallaha öldürürüm!" dedi içinden sert sert "Günahı, vebali varsa ona Kaba sakal hoca tevatür günah dediydi vaazda Hele böyle bir şey olsun"

Yanında bir karaltı Kendine gelerek gözlerinin yaşardığına dikkat etti, sildi elinin tersiyle gözlerini

Resullarin Emine anaydı gelen:

- Ne o kınalı kekliğim benim? dedi Öksüzüm, yavrum Ne ağlıyon? Telâşlandı:
- Yoook, ağlamıyorum nene

Gün görmüş, umur sürmüş kırış kırış nene inanmadı:
- Ağlıyon kınalı kekliğim, sürmelim ağlıyon Ben bilmem mi ne diye ağladığını? Vefasızın diktiği fidanlar meyveye geldi Onunla gurbete gidenler yedinci sefer dönüyorlar sılaya O nerde? Hani?

"Kınalı keklik" gene derinden bir çekti Güneşin yarı yarıya derildiği mor dağlara baktı Gözlerinden yuvarlananlara dur diyemiyordu gayri Varsın aksınlardı Nene'nin dediği gibi, öksüze bu dünyada gülmek yoktu Keten yelekli, burma bıyıklısı İstanbul gurbetinde belki de bembeyaz bir istanbul kızıyla unutmuştu sılasını Dili de varmıyordu ama, unutmasa ne diye yedi yıldır dönüp gelmesin? Dönüp gelmedi diyelim, insan iki satır bir şeyler de mi yazamazdı? İlk gittiği aylar nasıl yazıyordu? Demek unutmuştu? Unutmuştu demek ha? Hıçkırdı Genç, yaşlı kadınlar, ellerinin kınasıyla çiçeği burnunda kızlar toplandılar başına Sormadılar hiçbir şey Biliyorlardı Sorup da ne diye yüreğini büstübün kaldırsınlar? Biri:
- Sus bacım, dedi Sus! Bir başkası:
- Gözlerinden döktüğüne yazık!

Sağdan soldan herkes bir şey söylüyordu:
- El oğlu değil mi? En iyisinin köküne kibrit!
-Vallaha Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha bence
- En doğrusu bu ama
- Dinlemiyor ki!
- Bu gençlik, bu tâzelik
- Yedi yıl, yedi yıl anam Dile kolay İnsan eksik eteğini yedi yıl sılasında unutur mu?

Sıkıldı, bunaldı Ağlamıyordu artık Zaman zaman bu: Mâdem erkeği İstanbul gurbetinde yedi yıldır unutmuştu onu, o da varsın istidayı boşansın bir güzel, varsındı bir başkasına Elini sallasa ellisi, başını sallasa

Duramadı karıların arasında Onüçünde bulup yitirdiği, yirmisine vardığı halde bir türlü geri dönemiyeni içinden bir sızı bir geçti Testisini koydu çeşmenin iplik gibi akan suyunun altına Testi dola dursun, gittiyse keyfinden mi gitmişti İstanbul'a? Gözü kör olasıca yokluk Düşmanına avuç açtıran yokluk yüzünden, birkaç para kazanıp öküzü ikileştirmek, birkaç dönüm tarla daha alıp babadan kalan bir kaç dönümüne eklemek için O gece, o gece işte, nasıl yatırmıştı koluna! Nasıl okşamıştı saçlarını, neler demişti? İstanbul gurbetine gidecek, çok değil yazı orda geçirip, güze, olmazsa kışa koynunda desteyle para, dönecek O zamana kadar bir de oğlu olmuş olursa, eh gayri, keyfine son olmıyacaktı!

Başındaki beyat örtüyü çenesinin altında çözüp yeniden bağladı
Yedi yıl, yedi koca yıl!
Kocasının isteğince bir oğlu olaydı bâri

Testisinin dolup taşmakta olduğunun farkına bile varmadı: Bir oğlu olsa o zamandan bu zamana, altı yaşında mı olurdu? Bösböyük, palazlanmış delikanlı Akranlarıyla dere kenarında güleş mi tutardı? Babası gibi pençeli olur da akranlarını yere kapak gibi mi vururdu? Ekimde tarlaya birlikte mi giderler, hasat vakti düveni birlikte mi sürerlerdi? Babasının kokusunu mu taşırdı?
- Kınalı keklik kaldın gene Bak testin doldu, taşıyor!

Kendine geldi İnsanoğlunun aklına şaştı Gözleri testisindeydi güya Testisinde olduğu halde, görememişti dolduğunu

Çekti lülenin altından Güldü acı acı

Tuttu evinin yolunu Tuttu ya, şimdi de aklından köyün yaşlıları, gençleri kaynaşmağa başlamıştı Her kafadan bir ses:
- Deli anam deli bu!
- Doğru bacım, deli
- Beni yedi yıldır sılamda unutacak da
- Ben de hâlâ yolunu bekliyeceğim onu ha?

Sonra kafa kafaya, fısıl fısıl bir konuşma Ah bu konuşma, ah bu konuşmalar Evden içeri girerken, Dursunların Hacı'yı hâtırladı elinde olmıyarak İnce, kapkara kaşları yıkıldı sinirli sinirli Testiyi bıraktı kapının yanına, geçti pencerenin önünde dayandı duvara sağ omzuyla Odada kimse yoktu, tek başınaydı ya, deminki karılar, kızlar, orta yaşlıların hayalleri doldurmuştu odayı Alev saçan bakışlarıyla sanki topuna haykırdı:
- Dursunların Hacı, Kara Hacı başınızda parçalansın Atın yerine eşeği bağlamıyacağım işte, bağlamıyacağım!

Kara Hacı da neydi ki sırma bıyıklı Ali'sinin yanında? Değil yedi yıl, on yıl dönmese sılasına, onu gene unutamazdı işte!

Güz güneşi çoktaan devrilip gitmişti mor dağların ardına Gece iniyordu köye ağır ağır Loş oda farkına varılmaksızın kararıyor, derinleşiyordu Derken bu yandaki kapkara dağların ardından bakır kızılı kocaman bir ayın tekeri gözüktü Sonra ağır ağır yükseldi göklere, ufaldı, bakır kızılını yitirdi, pırıl pırıl yanmağa, saz örtülü dumanlarıyla kerpiç evleri süslemeğe başladı

Canı ne yemek istiyordu, ne de su

Gel desen gelmez miydim? Şu güzellerin doldurduğu elmastan kadehleri ben dolduramaz mıydım?

Ali bakıyordu, sadece bakıyordu

Oysa hem ağlıyor, hem söylüyordu:
- Ketenden yeleğini bile ben dikmedim miydi? Benim gibi bir öksüze dünyayı haram etmeğe nasıl kıydın? Yiğitliğine yakışır mıydı gurbette beklemek dayanacak özümün tükendiğini anlamadm mı?

Ali susuyor, boyuna susuyordu Taştan ses çıkıyor, Ali'den çıkınıyordu Sözlerinin ardını getirdi ağlıya ağlıya:
- İnsafsız yedi yıl oldu sen gideli, diktiğin fidanlar meyvaya geldi tekmil Birlikte gittiklerinizin tümü yedişer sefer geldiler sılalarına Buraların güzelleri çoktur ama sana yaramaz Durmadın sözünde Ali'm Sözünde durmayana erkek demezler biliyor musun? Kavlimizde gidip de dönmemek varmıydı vefasız?

Fakat Ali hiç ses vermeden bakmış bakmış, sonra çekip giderken duman olmuştu âdeta Bağırmıştı ardından, bağırmış, bağırmış Fakat Ali

Uyandı Güneş bir mızrak boyu yükselmişti Kalktı yaslandığı yerden:
- Hayırdır inşallah, dedi

Kalktı usulcak, gitti kapıya, örttü, kalın tahta sürgüsünü itti Ne olur ne olmazdı Kara, kuru Hacı kötü dadanmıştı çünkü Köy bakkalında kafayı çekip elinde saz, düşüyordu tek gözden ibaret evininin yakınlarına Daha bir günden bir güne ne kapısına dayanıp böyle böyle demiş, ne de çeşmeye giderken, yahut da tarlanın yolunu tek başına tuttuğunda yolunu kesmişti Kesmemiş, lâf da atmamıştı ama, köyün cadı karıları pek yakıştırmışlar onu Kara Hacı'ya! Yedi yıldır İstanbul'u mesken tutan vefasızını düşüne düşüne uykuya varıverdi Dünya çoktan silinmiş, ay devrini tamamlayıp elini eteğini çekmişti dünyanın göklerinden

Devrile kaldığı yerde mışıl mışıl uyuyordu
Uykusunda düş
Düşünde İstanbul gurbeti Taşı toprağı altındandı İstanbul gurbetinin Ali'sini aramağa gitmişti düşünde Bulmuştu da Güzellerin arasındaydı Bir kıyıdan bakıyordu Güzellerden biri dizine başını koyup uzanmıştı boylu boyunca Bir başkası gümüş bir kupayla şarap veriyor, daha bir başkası da dudağından öpmeğe uzatıyordu dudaklarını

O zaman, o zaman işte, gizlendiği kıyıdan çıkıvermişti Ali şaşırmış, bırakıp güzellerini, koşmuştu yanına Açmıştı ağzını Ali'sine, yummuştu gözünü:
-İstanbul'u mesken mi tuttun? Bu güzelleri gördün beni unuttun mu? Sılasına gelmeğe yemin mi ettin yoksa?

Kaynak : Anonim

Alıntı Yaparak Cevapla

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri

Eski 08-13-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri



Yandım Hudey Türküsü (Türkmen Gelini) - İç Anadolu yöresi

Ev damına girdim aney,yandım hudey diley diley
Elleri hamur
Gözünden akıyor bir sulu yağmur oy
Baba nerden aldın aney yandım hudey diley diley
Sen bu gelini

Odasına girdim kahve büşürür oy
Kınalı parmaklar aney yandım hudey diley diley
Fincan düşürür
Seni gören aşık aklın şaşurur oy
Baba nerden aldın aney, yandım hudey diley diley
Sen bu gelini

Odasına girdim namaz’a durmuş oy
Kaşları gözleri aney, yandım hudey diley diley
Kendine uymuş
Seni gören aşık aklın şaşurmuş oy
Baba nerden aldın aney, yandım hudey diley diley
Sen bu gelini

Keten köynek giymiş yakası nazük oy
Koluna yapturdum aney, yandım hudey diley diley
Altun bilezük
Öpmeye kıyamam sevmeye yazuk oy
Baba nerden aldın aney, yandım hudey diley diley
Sen bu gelini

Bacasından çıkmış ayvanın dal’ı oy
Yüzüne de vurmuş aney,yandım hudey diley diley
Yazmanın alı
İşte görünüyor dünyanın halı oy
Baba nerden aldın aney, yandım hudey diley diley
Sen bu gelini
Elleri kınalı aney, Yandım hudey dily diley
Taze gelini

Yandım Hudey Türküsü (Türkmen Gelini) - İç Anadolu yöresi

Seferberlik yıllarında askere alınanlar, ya çok uzun yılar sonra döner, yada hiç dönmezlermiş Hele bu gidilen yer Yemen ise, geri dönme ihtimali hemen hemen hiç olmazmışÇünkü gidenlerin çok azı sağ olarak geri dönüyormuş Erzincan’dan bir delikanlı, uzun yıllar sevdiği kızla nihayet evlenirGelinle bir hafta bile birlikte kalmadan,askere alınarak yemene
gönderilir Bunun üzerine hem gelin, hem de kendisi çok üzülür, ama; Çare yoktur, vatan hizmetine gidilecektir

Askere giden delikanlıdan uzun bir zaman haber alınamaz Bunun üzerine kendisinin öldüğüne kanaat getirilir Bir süre sonrada bu delikanlının babası,oğlunun hanımını, yani gelinini kendisiyle evlenmeye ikna eder ve geliniyle evlenir
Aradan birkaç sene geçer Delikanlı bin bir türlü meşakkat!ten sonra askerliğini bitirerek Erzincan'a döner, köyüne gider Evine varır ki, hanımı ev damında hamur yoğuruyor Hanımı kendisini görünce şaşkınlık geçirir ve ağlamaya başlar Delikanlı hanımına, sevineceği yerde neden ağladığını sorar Hanımı iki gözü iki çeşme,durumu olduğu gibi delikanlıya anlatır Delikanlı bu durum karşısında, beyninden vurulmuşa döner Delikanlının başına gelenlere köy halkı da çok üzülür Bu acıklı durumu;Delikanlının ağzından, aşağıdaki türkü ile dile getirirler

Kaynak : Anonim

Alıntı Yaparak Cevapla

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri

Eski 08-13-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İç Anadolu Bölgesinin Yöresel Türküleri Ve Hikayeleri



Ölmez sağ kalırsam - Kırşehir yöresi

Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çugun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kındam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Uğrayıp, hal-hatır sormak istiyom

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom

Sögürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dıranı üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom

Bir dügün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbısı dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom

Bilmem ki olur mu gine becerim?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyıp, karakıp, bir su içerim
Dalağım kabarıp, böğrmek istiyom

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yağlığım yoksa
(Başangı) dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçıyı yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çızgılı oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çik, opban, mirre bir aşşık atsam
Sakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
(Ne şişiyon la) dedirmek istiyom

Görür m-ola bu fakirin gözleri?
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri
Neyleyım denizi, ırmak istiyom

Kim sorarsa yazdın bunları niye
Gelecek nesile kalsın hediye
Kırşehir'de doğdum, Türkmen'im diye
Her yerde göğsümü germek istiyom

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kısmet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kırşehir'e selam vermek istiyom

Şemsi Yastıman
Ölmez sağ kalırsam - Kırşehir yöresi

Yakın bir süre önce yitirdiğimiz Şemsi Yastıman, Türk Halk Müziği'ne ''kaynak kişi'', ''derleyici'' ve ''aşık'' kimliği ile emeği geçmiş bir usta halk sanatkarıdır Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve İlhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu, Saza ve söze ilgisi Ortaokul yıllarında başladı Önce Kırşehir ve çevresinde ki ustalardan etkilendi Ankara'da bulunduğu yıllarda Yağcıoğlu Fehmi Efe ve Genç Osman'ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi Bu yıllarda sahneye çıkmaya haşladı Bir süre İzmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı Dönemi içinde basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın emisyonlarına davet edildi
Şemsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkarı olarak adından söz ettirdi Aşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi
Ayrıca, memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına, ''mahalli sanatçı'' kimliği ile ön-ayak oldu Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkanında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi Türk Halk Müziği konusunda çeşitli kitaplar ve notalar yayınlayarak kültür-san'at hayatına hizmetlerde bulundu Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti


ŞEMSİ YASTIMAN'DAN TEKERLEMELER

Allah her kula bir zenahat vermiş
Meğerki bol nasip kısmet yazıla
Kimine hoş geçim ganahat vermiş
Kimine hırs vermiş doymaz az ile

Terki diyar ettim 15 yasımda
Dolaştım bir hayli kendi başımda
Her ne is tuttuysam felek karşımda
Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile

Torpil yoktu kimse yardim etmedi
Küçük memur oldum maaş yetmedi
Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi
Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile

Tuhafiyeciliği seçtim olmadı
Terzi oldum kestim biçtim olmadı
Kumaş mağazası açtım olmadı
Hep malları güve yedi haz ile

Marangoz olduk el kaptırdık hızara
Tellal olduk kıtlık geldi pazara
Fırıncı oldum yangın çıktı kazara
Malım mülküm harap oldu köz ile

Kasap oldum bereketin adı yok
Kimi et yağsız der kimi budu yok
Aşcı oldum yemeklerin tadı yok
El alemi suya boğdum tuz ile

Berber oldum belediye kapattı
Kahvecilik yaptım sermayem battı
Meyhaneci oldum dükkan top attı
İçen kaçtı hepsi başka poz ile

Demirci oldum herkes beni haşladı
Gürültüden şikayete başladı
Çöpcü oldum mahalleli taşladı
Süpürürken evler doldu toz ile

Şoför oldum arabayı devirdim
Pilot oldum uçakları savurdum
Vatman kaptan oldum dümen çevirdim
Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile

Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep bos dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile

Doktor oldum tedaviye geldiler
İlaç verdim zehirlenip öldüler
Dişci oldum suçu bende bildiler
Zayıf giren çıktı şişman yüz ile

Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaaz ile

Baktım hayırsızım ortada kaldım
Vaz geçtim sanattan başka iş buldum
İnşaata girdim amele oldum
Ta üst kattan yere düştüm hız ile

Vel hasılı hiç bir işte gülmedim
Meğer kader böyleymiş bilmedim
Birde hovardalık yapayım dedim
Yedik mali mülkü karı kız ile

Şemsi derki münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akibet nafaka Çıktı saz ile


Şemsi YASTIMAN

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.