Prof. Dr. Sinsi
|
Refakatçi
Saat 05,30 günün ilk ışıkları etrafa yayılıyor Yumuşak bir ses "Günaydının Nasılız bakalım bu sabah  " diyerek hasta odasına girer "Günaydın hemşire hanim iyiyim " "Tansiyonumuzu ölçelim hiii  Çok iyi  simdi termometreyi veriniz Bakalım , ateşimiz kaçmış Ver bakalım kolunu , O güzel damarlarından da kan alalım "
Sonra ciddileşerek hasta sahibine döner "kani acile götürün, bir de tüp alin, öğlen kan ölçümü için gerekli " Birazdan tok bir ses duyulur: " Kahvaltı Kahvaltı geldii " Bir parça beyaz peynir,dört beş zeytin tanesi ,aksamdan kalma ekmek ve su bardağı dolusu rengi bozuk çay  Daha sonra kocaman paspaslar yuvarlana yuvarlana ortalıkta dolaşmaya baslar, pislikleri toplar mi dağıtır mi bunu anlamak için bir bilene sormak gerekir ! Ama çamaşır suyunun kokusu her yana dağılır Bunun üzerine kolonya şişeleri harekete geçer sözleşmişler gibi "Ne pis koku aman " diyen, kolonyayı sürünür Sağa sola bolca serper Salonda ki hava daha da berbatlaşır Gözler yaşarır, geniz yanar
Saat 07 30 olur Doçentler, hemşireler ve öğrencilerle hastaları dolaşmaya çıkarlar Her birinin başına kara bir dosya bırakırlar Kendi aralarında durmadan konuşur, yorum yaparlar Anlaşılmaz dedikleri Kendi dillerince konuşurlar Maksat hastaları değil kara dosyaları, hastalıkları ziyarettir Etraflarında kimse yokmuş gibi davranırlar Gözlerinin içine, ağızlarının kıpırtısına odaklanmış hastaları görmezden gelirler Konuşurlar, konuşurlar ve giderler  
Hasta refakatçisi, kani acil kan merkezine götürmüştür İki saat sonra, gelip sonucu alması istenir Uzun koridorları geçer, merdivenleri bir solukta iner, bir solukta çıkar Hastasını, profesör gelinceye kadar kontrole hazırlaması gerekir Hastasının yatağını düzeltir, kahvaltı tepsisini kaldırır Karanlık bakan yari açık çelik dolabı, yürüyen masayı sabunlu sularla siler Çiçeklerin suyunu değiştirir, sararmış yapraklarını temizler Odaya, sabun kokulu sıcak bir hava vermeye çalışır Ve gülümser  Günler boyu gülümser Hayatından memnun görünür Hastasına moral gereklidir Arzularını, beklentilerini dondurmuştur Elbet iyi günler gelecek ve buzları çözecekti O günler uzakta olmamalı Böyle hisseder ya da böyle görünür Refakatçi başka türlü düşünemez iyimser olmalı, Polyannacılık oynamalı  Gülümsemeli  Buzlar nasıl olsa bir gün çözülecek Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez
Saat ,08 30 olur Hastabakıcılardan biri odaların kapısında çığırtkanlık yapar :
- Refakatçiler dışarı  Hoca geliyor  Lütfen hastaları yalnız bırakın
Bütün refakatçiler emir gereği dışarı çıkar Hastasına " Ben dışarı gidiyorum Kapının önündeyim Merak etme " Demeyi de ihmal etmez Artık saat, 11 30 olana kadar içeri girilmez
Dışarıda, terlikli, uzun entarili kadınlarla, saçı sakalı karışmış erkekler buluşurlar Ellerinde sigara, gözlerinde hüzün, umutsuzluk, uykuya karışmış bir yüz " Haydi çay içmeye inelim " Der birisi Öteki; " Ben gidemeyeceğim" der Yorgun ve umutsuzdur Bir başkası; " çarsıya gidelim mi ?" der " Gidelim ama , ya; arar, sorarlarsa  Benim hasta, bu gece iyi değildi ilâç filan lazım olur Ben en iyisi gelmeyeyim Siz gidin, bana da gazete alırsınız  " " Sabaha kadar uyuyamadım Hastamın sancısı vardı " Der birisi  "Hemşire hanim bakmadı mi?" "Baktı, baktı ama; ne yapsın ! Doktorun dediklerinden dışarı çıkamıyor ki " "Doğru öyle  Yapacak bir şey yok " Doktorlar, hemşireler odalara girerler, çıkarlar  Sonu gelmeyen çalışma vardır Bütün hastalara bakılır, gerekli her şey belli bir düzen içinde yapılır Onlar, yorulmaz ve usanmazlar  Bu ise bas koymuşlardır Ne ilaç saatleri karışır, ne dosyalar  Hep dimdik, enerji dolu, yumuşak, sessiz, usul usuldürler
Refakatçiler, dışarıda yatılı okulda çarsı iznine çıkan öğrenciler gibidirler Kısa zamanda çok is başarmak isterler Ama; ya zaman yetmez, ya da içerinden gelmez Çoğu hiçbir şey yapamadan zamanı tüketir Bazıları, gece volta attığı koridorları, gündüz de ölçmek ister gibi, elleri cebinde, kamburu çıkmış halde duvarlar boyu gider-gelir Kim bilir aklından neler geçiyordur ? Geçmişte elinden kaçırdığı güzellikler mi, şimdiki durumunu mu, yoksa; onun için gelecek de mi bir şey ifade etmiyor ? Dertli mi, hınçlı mi , önceleri hiç sevinmiş miydi?Bilinmez Gözleri de bakışları da artık hiçbir duyguyu ele vermez
Birbirlerini tanımayan insanlar dertleşirler Çoğu, birbirlerinin adlarını bile bilmez Merak da etmez Doktorlar, hemşireler de onları yok sayarlar Hatta hizmetliler bile Hastanede hasta hizmetinin tamamı omuzlarına yüklendiği halde onları kimse bilmez Nasıl uyur? Dinlenir mi? Sağlıklı mi? Üşür mü ? Korkar mi? Sorulmaz Her halde kısa süre içinde refakatçileri da hasta yatağında görmeyi ümit etmektedirler Onlar kimliksizdir Oda numaraları adları olmuştur 570,565  
Refakatçinin adi yok  Adsızlar grubu, öyle güzel anlaşırlar ki, sanki akraba olurlar Onlar hasta değiller ama; adsız dertlilerdir Bazen hastalar mi, adsız dertliler mi daha iyi durumda diyesi gelir insanin Hasta bakimi ve hizmeti ile ilgili bilgileri kısa sürede öğrenirler Çünkü; bu hastalık hastaneye bir kere gelip, ameliyat olmakla geçmiyor " Geçmiş olsun" dileği de çoğu zaman manasız bir kelime olarak kalıyor 
Kimi çarsıya, kimi kahve içmeye gider dışarı atıldıkları zamanlarda Kimileri de merdiven başında bekler  İçeri girmeyi bekler, telefon etme sırası bekler Hasta için değil de; kendisi için birini bekler "Sen nasılsın ?" diyecek, " Bir isteğin var mi?" diye soracak, ya da; , Gel, sana bir hava aldırayım , dışarı çıkalım " Diyecek birini bekler Bazen böyle biri gelir 0 zaman saatler daha hızlı çalışır, sanki, akrep at olur, tadına doyulamayan zaman akar gider Bazen de beklenmeyenler , ağzından çıkanları duymayanlar gelir Zaman uzar da uzar Yelkovan akrepleşir, hava bozulur " Artık gidin, yeter artık  " diye bağırmak istersiniz Bağıramaz, kendi içinizde boğulursunuz Gülümsersiniz  Boğazınızda bir şeyler düğümlenir Ağlamak istersiniz;" Hayır olmaz Sen refakatçisin, kendine gel  " der,gülmek ister, gülemezsiniz içinizi sikan bilemediğiniz, anlayamadığınız bir şeyler vardır Ama; gülümsersiniz 
Hastanede, gözyaşları içinde boğulan insanları gördüm Hem de içlerine akıttıkları gözyaşları ile Keşke bunlar sevinç gözyaşları olsaydı Öyle olsaydı, zaten içlerine akmazdı Nasıl bir yer burası? İnsan, buradayken başka hayat yok sanıyor Her şey o tas duvarların arasında sıkışmış gibi Gece güne karışmış, sevinç; hüzne boyanmış 
Karanlık saatler refakatçilerindir Dertler, gece depreşir derler Hastaların iniltilerini dinlerken ve elinizden bir şey gelmeden beklerken, geceler suçluymuş gibi; " Kapkara, canavar geceler, beyazlayın ! " diye bağırmak istersiniz Uzun, karanlık koridorlardan rüzgar gibi geçerken, ölümün soğuk nefesini ensenizde hissedersiniz Ama geçersiniz Çünkü; refakatçi olmak, bir ayrıcalıktır Azrail bile dokunmak istemez Rüzgâr kanat olur, iyilik perisi kolunuza girer, kus gibi uçurur Uzun, soğuk , karanlık koridorları iste böyle geçersiniz Günün ilk ışıkları odaya süzülürken, geceyi düşünür; " 0, ben miydim ?" diye hayret edersiniz kendinize Gece, onun için koşturduğunuz hastaya bakmaya gittiğinizde yatağın boş olduğunu görürsünüz Kimseye bir şey soramazsınız İçinizden bir şeylerin koptuğunu ve terminalde gitme sırasını bekleyen misafirin yola çıkısının derin sessizliğini bütün benliğinizde hissedersiniz  Çaresizliğin gerçek anlamı ile yüzleşirsiniz Ve aksama doğru başka hasta yatağı doldurmuştur
Bazı geceler, bütün hastalar iyi gibi olurlar, uyurlar, konuşurlar, inlemezler İşte refakatçilerin sohbet geceleri  Bildikleri, duydukları ne kadar koca kari ilacı, ne kadar dua varsa birbirlerine öğretirler Fıkra da anlatırlar Ama gülüşlerde hüzün vardır
Nihayet, günlerce süren kan tahlilleri, serumlar, endoskopi, karaciğer fonksiyonları ölçümü, akciğer röntgeni, seker düşürme çalışmaları biter Ameliyat hazırlığı baslar Hasta temizlenir Hem diş temizliği, hem de iç organların temizliği söz konusudur Bütün hastalar o günü bekler Ameliyat olunca, ilahi bir kudretin acılarına son vereceğini umarlar  İşte, son an Biri gelir; iri yari, bıyıklı; " Hadi gidiyoruz  " der Hastayı tekerlekli yatağı ile alır götürür " İçimin yağları eridi " Derler ya; O tekerlekler dönerken sizin de yağlarınız erir, ayaklarınızın bağı çözülür, üşürsünüz, terlersiniz, titrersiniz Yeni bekleyiş baslar Saatler geçsek bilmez Kocaman, demir parmaklı kapının önünde; sari beniz, donuk bakışlarla, ayrı dünyadan biri gibi beklersiniz iyi haber beklersiniz  Neyi beklediğinizi bilmeden beklersiniz Sonra, her şey biter Ameliyat da biter Patoloji raporu da gelir Sonuç yine beklemek Hem de belirsizlikle birlikte beklemek Ne zaman gecenin, pembe kanatlarıyla uçuşan pembe kelebekleri gelecek, sihirli dokunuşlarıyla her şeyi eskisi gibi yapacak diye beklersiniz Taburcu olursunuz  Yine refakatçi olursunuz, yine taburcu olursunuz Yine, yine refakatçi, taburcu   Olursunuz da bekleme yine bitmez Sizinle beraber gelir O sizden bir parçadır artık
Sonra, sonrası yok hepsi bu Ağlayınız ve bundan utanmayınız Bekleyecek bir şey kaldı mi ?
Hadi gülümse, gülümse bakalım refakatçi 
|