Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çeşitleri, kanser

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Adacık Hücre Kanseri

Nadir bir tür olan adacık hücresi kanserinde kanser (kötücül) hücreleri, pankreasın belirli dokularında bulunur Pankreas yaklaşık 15 cm uzunluğunda, bir ucu daha geniş, diğer ucu daha dar olan ince bir pear benzeri bir organdır Pankreas, midenin arkasında, ince barsağın oluşturduğu bir halkanın içinde yer alır Daha geniş olan sağ tarafı baş, orta bölümü gövde ve ince sol tarafı ise kuyruk olarak adlandırılır Vücutta pankreasın temel olarak iki işlevi vardır Gıdaların sindirimini sağlayan salgıları ve gibi, gıdaların kullanımını ve depolanmasını yöneten insülin gibi hormonları üretir Sindirim salgılarını üreten pankreas bölümü ekzokrin pankreas olarak adlandırılır Pankreas kanserlerinin yaklaşık % 95'i ekzokrin pankreastan kaynaklanır Pankreasın hormon üreten bölgelerinin adacık hücresi adı verilen özel hücreleri vardır ve endokrin pankreas olarak adlandırılır Pankreas kanserlerinin sadece % 5'i bu hücrelerden kaynaklanır Bu özet endokrin pankreas kanseri (adacık hücresi kanseri) hakkında bilgi vermektedir

Pankreastaki adacık hücreleri, vücudun şekerli gıdalarının depolanmasını ve kullanımını düzenleyen insülin gibi hormonlar üretir Pankreastaki adacık hücreleri kanserleştiğinde, gereğinden fazla hormon üretebilirler Böyle aşırı hormon üreten adacık hücre kanserlerine işlevsel (fonksiyonel) tümörler denir Bazı adacık hücre kanserleri ise aşırı hormon üretmezler ve işlevsiz (non-fonksiyonel) tümörler olarak adlandırılırlar Adacık hücrelerinde vücudun başka bölümlerine yayılmayan tümörler de gelişebilir Bunlar selim (iyicil) tümörler olarak adlandırılırlar ve kanser değildirler Hekimin saptanan tümörün kanser mi, yoksa selim bir tümör mü olduğunu ayırt etmesi gereklidir
Karın ağrısı, ishal (diare), mide ağrısı, sürekli yorgunluk hissi, baygınlık ve çok yemek yememeye rağmen kilo alma gibi durumlarda bir hekime başvurmalıdır
Bu belirtiler varsa, hekim vücuttaki hormon miktarlarının normal olduğunu belirlemek için kan ve idrar tahlilleri isteyecektir Röntgen incelemeleri ve özel taramalar gibi başka testler de gerekebilir
iyileşme şansı (prognoz) hastanın hangi tip adacık hücresi kanseri olduğuna, kanserin ne kadar yayıldığına ve hastanın genel sağlık durumuna bağımlıdır

Adrenokortikal Karsinom

Adrenal korteks kanseri nedir?

Adrenal korteks kanseri, kanser hücrelerinin adrenal bezin dışındaki tabaka olan adrenal kortekste bulundunan nadir bir kanserdir Adrenal korteks kanserine adrenokortikal karsinom da denir Üst abdomenin arka kısmında her böbreğin üst kısmında bir tane olmak üzere iki adrenal bezi vardır Adrenal bezlere suprarenal bezler de denir Adrenal bezin iç kısmına adrenal medulla denir Adrenal medulladan başlayan kansere feokromasitoma denir

Adrenal korteksteki hücreler vücudun düzgün çalışabilmesine yardımcı olan önemli hormonları yaparlar Adrenal korteksteki hücreler kanserleşince, yüksek kan basıncı, kemiklerde zayıflama veya diyabet gibi semptomlara neden olan bir veya daha fazla hormonu aşırı olarak salgılarlar Eğer erkeklik veya kadınlık hormonları etkilenirse, vücutta seste kalınlaşma, yüzde kıllanma, üreme organlarında büyüme veya göğüslerde şişme gibi değişiklikler görülür Hormon salgılayan kanserlere işlevsel tümörler denir Adrenal korteks kanserlerinin çoğunluğu fazladan hormon üretmez ve bunlara işlevsel olmayan tümörler denir

Aşağıdaki semptomlar ortaya çıkar ve kaybolmazsa doktora başvurulmalıdır:
  • Karın ağrısı,
  • Diyet yapmadan kilo kaybı veya
  • Güçsüzlük
Eğer işlevsel bir tümör varsa birçok hormonun neden olduğu semptom ve bulgular görülebilir Eğer semptomlar mevcutsa, doktor vücuttaki hormon miktarlarının normal olup olmadığını görmek için kan ve idrar testleri isteyecektir Doktor, ayrıca, karnınızın içinin resmini gösteren abdominal tomografi de isteyebilir Ne cins bir tümörün olduğunu anlayabilmek için başka özel filmler de çekilebilir İyileşme şansı (prognoz) kanserin ne kadar yayıldığına (evre) ve doktorun kanserin tamamını ameliyatla çıkartabilmesine bağlıdır

Evre Açıklaması:

Adrenal Korteks Kanserinin Evreleri:

Adrenal korteks kanseri saptandığında, kanserin ne kadar yayıldğını anlamak için tetkikler yapılacaktır Buna evreleme denir Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir Adrenal korteks kanserinde aşağıdaki evreler kullanılır:
Evre I
Kanser beş cm'den daha küçük ve adrenal bez etrafındaki dokulara yayılmamış
Evre II
Kanser beş cm'den daha büyük ve adrenal bez etrafındaki dokulara yayılmamış
Evre III
Kanser adrenal bez çevresindeki dokulara veya lenf bezlerine yayılmış Lenf bezleri lenf sisteminin küçük, fasulye tanesi şeklinde parçalarıdır ve infeksiyonlarla savaşan hücreleri yapar ve depolarlar
Evre IV
Kanser bölgedeki doku veya organlara ve adrenal korteks etrafındaki lenf bezlerine yayılmış veya kanser vücudun diğer bölgelerine yayılmış
Nüks
Kanser tedavi edildikten sonra yinelemiş (nüks) Nüks, adrenal korteks veya vücudun başka bir yerinde olabilir

Tedavi Seçenekleri:

Adrenal Korteks Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Adrenal korteks kanseri olan tüm hastalar için tedavi seçenekleri mevcuttur Üç çeşit tedavi kullanılır:

-Cerrahi (kanserin çıkartılması)
-Kemoterapi (kanser hücrelerini öldürmek için ilaçlar kullanmak)
-Radyoterapi (kanser hücrelerini öldürmek için yüksek doz X ışınları veya diğer yüksek enerjili ışınlar kullanmak)

Cerrah adrenalektomi denilen bir ameliyatla adrenal bezini çıkartabilir Adrenal bezinin çevresinde kanser içeren dokular çıkartılır Bu bölgedeki lenf bezleri de çıkartılabilir (lenf bezi diiyonu)

Kemoterapi: kanser hücrelerini öldürmek için ilaçları kullanır Kemoterapi hap şeklinde alınabilir veya bir iğne yardımıyla toplardamar veya kas içine verilebilir Kemoterapiye sistemik tedavi denir, çünkü ilaç kan dolaşımına girer, vücut içinde dolaşır ve vücut içindeki kanser hücrelerini öldürür

Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek ve tümörü küçültmek için yüksek enerjili X ışınlarını kullanır Adrenal korteks kanseri için uygulanan radyoterapi vücudun dışındaki bir makineden verilir (eksternal radyoterapi)

Kanser tedavisinin yanısıra (kemoterapi, radyoterapi ve/veya cerrahi) hastaya kanser tarafından salgılanan fazla hormonların neden olduğu bulguları önlemek ve tedavi etmek için başka ilaçlar da verilebilir

Evreye Göre Tedavi
Tedavi kanserin ne kadar yayıldığına ve hastanın yaşı ve genel durumuna göre düzenlenir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




CİLT KANSERİ (Deri Kanseri)

Bütün dünyada deri kanseri en sık görülen kanser tipi olup, kanser nedeniyle meydana gelen ölümlerin % 2’sini oluşturur Başlıca üç tip deri kanseri bulunur Bunlar : Skuamöz hücreli karsinom (Melanoma olmayan deri kanseri de denir), bazal hücreli karsinom ve melanomadır

Bazal hücreli karsinom ve skuamöz hücreli karsinom deri kanserinin en sık görülen iki tipidir Genellikle iyi seyreden, kanserler içinde en yüz güldürücü sonuçların alındığı kanser tipleridir

Melanoma ise daha saldırgan seyirli bir deri kanseri olup, diğerlerine göre daha kötü huyludur

Ultraviyole (UV) ışını, radyasyona maruziyet yada derinin UV ışınına duyarlı olmasının deri kanseri için risk faktörü olduğu bilinmektedir Bununla beraber maruziyetin tipi (yüksek şiddette, bazen ya da sürekli) ve şekli (devamlı ya da aralıklı) deri kanserinin tipleri için değişik olabilir

Deri kanserine yatkınlığı olan (kanser öcüsü lezyonların olması, hassas deri tipi) kişilerde, derinin güneşe maruziyetinin azaltılması deri kanserinden korunmada esas temeli oluşturmaktadır

UV ya da radyasyon maruziyeti ile deri kanserinin önlenmesi konuları gözlem ve çalışmalara dayanmaktadır Bu çalışmalara göre melanoma olmayan deri kanserlerinde güneşe maruziyetin bir risk faktörü olduğu ortaya konmuştur Güneş ışınları ile derisi bronzlaşmayan ancak kolayca yanan kişilerin kanser riski yüksektir

Ancak koruyucu krem veya giysiler kullanılarak UV radyasyon maruziyetini veya maruziyet süresini azaltmanın melanoma olmayan deri kanserlerinde kanser oluşum sıklığını azaltıp azaltmadığı kesin olarak bilinmemektedir

Düzenli olarak güneş önleyici kremlerin kullanılmasıyla solar keratoz adı verilen ve skuamöz hücreli karsinomun öncülü olan lezyonların azaldığı ve varolan lezyonların gerilediği gösterilmiştir

UV radyasyon maruziyeti ile melanomanın ilişkisi net olarak bilinmemektedir Zaman içinde yavaş yavaş güneş maruziyetine kıyasla aralıklı olarak ani güneş maruziyetinin çok daha fazla hasar verici olduğu düşünülmektedir Özellikle çocukluk yada gençlikteki güneş ışığına ani maruziyetler çok daha tehlikelidir Güneş yanıklarına yönelik koruma amaçlı ürünlerin UV radyasyon nedeniyle meydana gelen melanomayı önlemediği saptanmıştır Yanmaya meyilli deriye sahip olma, fazla sayıda iyi huylu melanostik yada atipik benin olması gibi değiştirilemeyen faktörler de melanoma gelişimi için risk faktörü oluşturmaktadır

UV radyasyon maruziyetinin azaltılmasında ki en iyi silah; güneşten korunma konusunda eğitim yapılmasıdır Bu yolla kişiler bilinçlendirilmekte ve deri kanserlerinin gelişim riski azaltılabilmektedir

Melanoma ile ilişkili olarak kişinin kendi kendini muayenesinin, özellikle riskli kişilerde yararlı olduğunu öne sürmüşlerdir

Izotretinoin, beta-karoten gibi kimyasal olarak önleyici ajanların etkinliği, melanoma olmayan deri kanseri riski yüksek olan kişilerde değerlendirilmiştir Kseroderma pigmentozumlu hastalarda yüksek doz izotretinoin’in yeni kanserleri önlediği gösterilmiştir Ancak; önceden bazal hücreli karsinom nedeniyle tedavi almış olan kişilerde uzun dönem izotretinoin tedavisinin yeni bazal hücreli karsinomu önlemediği fakat ızotretinoin’in yan etkilerinin ortaya çıktığı gösterilmiştir Daha önceden melanoma olmayan deri kanseri nedeniyle tedavi edilmiş hastalarda uzun dönem beta-karoten kullanılmasının yeni deri kanseri gelişimini önlemede yararı olmadığı saptanmıştır

Günümüzde antikanserojen olarak popüler bir mineral olan selenyumun da uzun süreli kullanılmasının basal hücreli yada squamöz hücreli karsinomu önlemede ciddi bir etkisi olduğu gösterilememiştir

MELANOMA OLMAYAN DERİ KANSERLERİNİN TANISI VE BELİRTİLERİ



Melanoma olmayan deri kanserleri erken tanınabilir mi ?

Melanoma olmayan deri kanserleri erken tanınabilirler Deri kanserlerinin erken tanısında herkesin önemli bir rolü olabilir Amerikan Kanser Cemiyeti, kanser için yapılan kontrolleri 20-40 yaşları arasında 3 yılda bir, 40 yaş ve sonrasında her yıl olarak önermektedir

Aynı zamanda kendi cildinizi ayda bir kez muayene etmeniz de önemlidir Vücudunuzdaki ben, çil ve diğer lekelerin şekil, yapı ve renklerini bilmek, bu yapılarda oluşması olası değişiklikleri fark etmek açısından önemlidir Kendi kendine muayene en iyi bir boy aynası ile yapılır Görülmesi zor olan bölgeler için küçük bir el aynası kullanılabilir Bu muayenede sırtın alt bölümü yada uylukların arkası gibi zor görülen yerlerin görülmesinde bir başkası size yardımcı olabilir Avuç içleri, ayak tabanları, sırtın altı, bacakların arkası dahil bütün bölgeler muayene edilmelidir Değişiklik olduğunu düşündüğünüz bir bölgeyi doktorunuza göstermek faydalı olabilir Arkadaşlar veya aile üyeleride birbirlerinde gördükleri değişiklikleri birbirlerine söyleyebilirler

Melanoma olmayan deri kanserlerinin çeşitli belirtileri mevcuttur Deride yeni meydana gelen ve büyüyen bir oluşum, leke, noktacık yada çıkıntı veya 3 ay içinde düzelmeyen yanma hissi bu belirtilerden bazılarıdır

Bazal hücreli kanserler genellikle düz, sert ve soluk alanlar veya küçük, kabarık, pembe/kırmızı, şeffaf, parlak alanlar şeklinde küçük zedelenmeler sonrası kanayabilen oluşumlardır Bu oluşumların üzerinde gözle görülür düzensiz bir damar olabileceği gibi bunların merkezlerinde çökük bir alan olup bu alan mavi, kahverengi yada siyah bölgeler içerebilir Geniş bazal hücreli kanserler kaşıntılı olabilir ya da soyulmuş bölgeler içerebilir

Skuamöz hücreli kanserler büyüyen şişlikler şeklinde genellikle kaba yüzeyi olan yada yavaş büyüyen ve düz kırmızımtrak yamalar içeren oluşumlardır Sıklıkla ileri yaşta, güneşe maruz kalan bölgelerde iyileşmeyen yaralar şeklinde görülür

Her iki tip melanoma olmayan deri kanseri de normal deriden çok hafif değişiklikler içeren düzgün alanlar olarak başlayabilir


Dil ve Dudak Kanseri


Dudak, dil, ağız döşemesi, tükrük bezleri, yanak iç kısımları, diş etleri ve damağı etkileyen kötü huylu tümörler Tümörlerin % 90′ ı skuamöz hücre kanserlerdir ve kalanları lenfoma, melanoma,küçük tükrük bezlerinin kanserleri ve sarkomalardır Etkilenen sistemler: Sindirim sistemil Genetik:

• ilgisiz

Görünme sıkılığı:

• 12 /100000 (her yıl 30300 yeni olgu) Her yıl 5000 kişi bu hastalıktan ölür

• Ağız boşluğu tümörleri tüm kanserlerin, erkeklerde % 4′ ünü, kadınlarda % 2 ‘ sini meydana getirir

• Hurma, taze hurma yaprağı çiğneme alışkanlıkları, sigaranın yanan ucunu ağız içinde tutma alışkanlığına bağlı olarak, Asya’da ensidansı yüksektir

Yaş :

• 50 ve üzeri Fakat dumansız tütün kullanımı ile genç yaş grubunda artış görülmektedir

Cinsiyet:

• Erkek = Kadın


BELİRTİ VE BULGULAR

• Yutma güçlüğü

• Lokmaların burundan geri gelmesi

• Konuşma problemleri

• Tümöre bağlı nazofaringeal yetersizlik ve boğaz ağrısı yutulan gıdalrın hava yollarına kaçması

• Yansıyan ağrı nedeniyle tek taraflı kulak ağrısı

• Sıklıkla hassas ve infeksiyon ile karışan ağız boşluğunda kitle veya ülser Genellikle elle muayenede ülserin kendi sınırının ilerisine uzanın sert alana hissedilir

• Sert boyun kitlesi

• Boyunda elle gelen lenf bezleri

NEDENLERİ

• Tütün kullanımı (Dumanlı veya dumansız)

• Enfiye kullanımı

• Aşırı alkol tüketimi

• Dudak kanseri hallerinde ultraviole ışığa maruz kalma

• B12 vitamini veya demir eksikliği anemisi

TANI:

GÖRÜNTÜLEME

• Akciğere sıçramayı ekarte etmek için göğüs grafisi

• Kemiğe sıçramayı düşündüren kemik ağrısı varsa kemik scan görüntüsü

• Beyin veya karaciğere sıçrama düşündüren klinik varsa Bilgisayarlı tomografi veya MR

BİOPSİ

• Ayaktan yapılan transoral biopsi kesin tanı koydurur

TEDAVİ

UYGUN SIHHİ BAKIM

• Cerrahi girişim için hastanın yatırılması

• Tedavi lokalizasyona bağlı olarak değişir, örneğin, dil, yanak duvarı, farenks, damak, dudak

• Radyasyon (Şua -Işın)tedavisi ve / veya (İlaç) kemoterapi ile birlikte veya sadece kanserli bölgenin tamamen ameliyatla çıkarılması seçilen tedavidir

• Ameliyat edilemeyen lezyonlar radyasyon tedavisi ve / veya kemoterapi ile tedavi edilirler

• Cerrahi gereken hastalarda beslenme normal yara iyileşmesi için en önemli faktördür Ağızdan beslenme mümkün değilse mideye sonda sokularak ve / veya mideye dışardan delik açılarak beslenme gerekebilir

AKTİVİTE

• Hastanın fizik durumu tolere edebildiği kadar

DİYET

• Hastalığın yayılımına ve çiğneme veya yutma kabiliyetine bağlıdır

TAKIP

HASTANIN İZLENMESİ

• Üst hava yolu ve sindirim sisteminde olası odağın veya nükslerin tetkiki için rutin periyodik baş ve boyun muayenesi yapılmalıdır

ÖNLEM / KAÇINMA

• Tütün içilmesi veya dumansız tütün kullanılmasının önlenmesi

• Alkol kullanılmasının önlenmesi

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ

Yeterli tedavi yapılan erken lezyonlarda % 80 ‘den fazla tedavi sağlanır


Ekstragonadal Germ Hücreli Tümörler



Ekstragonadal germ hücreli tümörler, gonadlardan vücudun diğer bölümlerine göç eden sperm veya yumurta hücresinden gelşirler

Yaş ve cinsiyet ekstragonadal germ hücreli tümör gelişimini etkileyebilir

Görüntüleme yöntemleri ve kan testleri Ekstragonadal germ hücreli tümörleri bulmak ve tanı koymak için kullanılır

Tedavi şeklini ve prognozu bazı faktörler etkiler


Ekstragonadal germ hücreli tümörler, gonadlardan vücudun diğer bölümlerine göç eden sperm veya yumurta hücresinden gelişirler


Ekstragonadal, gonad ( organları) dışı gelişim anl gelmektedirTestiste oluşan sperm hücresi veya overde oluşan yumurta hücresi vücudun başka bir yerine göç edip, orada germ hücreli tümör gelişimine neden olurBu tümörler vücutta herhangibir yerde gelişebileceği gibi sıklıkla beyinde hipofiz, mediasten veya karın boşluğunda gelişir

Ekstragonadal germ hücreli tümörler benign ( kanser olmayan, iyi huylu) veya malign ( kanser, kötü huylu) olabilir Benign ekstragonadal germ hücreli tümörler benign teratom olarak isimlendirilirBu tümörler malign ekstragonadal germ hücreli tümörlerden çok daha sıktır ve sıklıkla çok daha büyüktür

Malign ekstragonadal germ hücreli tümörler, non-seminom ve seminom olarak incelenirNon seminomlar seminomlardan çok daha hızlı büyüme ve yayılma eğilimindedir Genellikle daha büyük olurlar ve belirti verirler Tedavi edilmediklerinde malign ekstragonadal germ hücreli tümörler akciğer, lenf nodu, kemik, karaciğer veya vücudun diş kısımlarından gelişir

Yaş ve cinsiyet, ekstragonadal germ hücreli tümör gelişimini etkileyebilir

Malign ekstragonadal germ hücreli tümörlerde risk faktörleri:

• Erkek cinsiyet

• 20 yaş veya daha üstü olma

• Kleinfelter sendromlu olma


Ekstragonadal germ hücreli tümörde görülen olası semptomlar arasında göğüs ağrısı ve solunum problemleri de bulunmaktadır

Malign ekstragonadal germ hücreli tümörler yerleştikleri yerlere komşu alanlara bağlı değişikliklere neden olabilir Hastada eğer şu semptomlar varsa doktora başvurmalıdır:

• Gö?üs ağrısı

• Solunum problemleri

• Öksürük

• Ate?

• Başağrısı

• Barsak problemleri

• Yürüme zorluğu

• Görme ve göz hareketlerinde zorluk

Görüntüleme yöntemleri ve kan testleri ekstragonadal germ hücreli tümörleri bulmada kullanılır


ENDOMETRİUM KANSERİ (RAHİM KANSERİ)


Rahim kanseri , rahim ağzı kanserinin pap-smear’ le taramasının yapıldığı gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserdir


Görülme Sıklığı


Rahim kanseri sıklıkla menopoz sonrası dönemde görülen bir kanserdir Hastaların büyük çoğunluğu 65 yaşın üzerindedir Ancak ciddi risk faktörleri varlığında % 25 vakada menopoz öncesi dönemde de görülmektedir


Risk Faktörleri

- Şişmanlık

- Hiç doğum yapmamış olmak

- Geç menopoz yaşı

- Hipertansiyon

- Şeker hastalığı

- Erken ilk adet görme yaşı

- Dışarıdan östrojen verilmesi

- Kronik adet görmeme

- Meme kanseri nedeniyle tamoksifen kullanımı

Yukarıda sıralanan sebeplerin kansere eğilim yaratmasının sebebi fazla salgılanan östrojenin rahim kanseri oluşumunda etkili olması noktasında ortaklıkları vardır

Bu sebeple sigara kullanımı ve düşük sosyo-ekonomik düzeyinin yumurtalıkların işlevini bozarak rahim kanseri sıklığını azalttıkları düşünülmektedir

Rahim kanserinin endometrial hiperplazi adı verilen öncül oluşumunun zamanında tanı konup , tedavi edilmesi rahim kanserinden korunmada hayati öneme sahiptir Bu öncül lezyonun oluşum sebepleri ile rahim kanserinin oluşum sebepleri benzer sebeplerdir Anormal vaginal kanama nedeniyle tetkik edilen hastaların birçoğunda bu öncül lezyonlar saptanır Tanısında rahimden küretaj yolu ile alınan hücresel materyalin incelenmesi esastır Tedavisinde hormonal ilaçlar ya da eğer çocuk istemi yok ve 45 yaşından büyük bir olgu söz konusu ise rahimin ve yumurtalıkların çıkarılması yer alır


Akut Lenfoblastik Lösemisi



Akut lenfoblastik lösemi (ALL) olgunlaşmamış lenfosit öncüllerinin (lenfoblastlar) klonal

çoğalması ile karakterize bir hastalıktır Lenfoblastların çoğunluğu B lenfosit orijinli (%80-

85), geri kalanı ise T lenfosit orijinlidir Nadiren hücrelerin hangi seriye ait oldukları

belirlenemez

ALL tedavisi genellikle 3 aşamada yapılır İlk aşama remisyon indüksiyonu olup, remisyon

sağlandıktan sonra konsolidasyon (pekiştirme) ve idame tedavileri uygulanır Akut myeloblastik lösemiden farklı olarak, santral sinir sistemi (SSS) nüksleri sık görüldüğünden ayrıca SSS profilaksisi ygulanmaktadır

ALL prognozu son yıllarda uygulanan tedavi rejimleri ile gerek çocuklarda gerekse de yetişkinlerde düzelmiştir Hastalığın biyolojisinin anlaşılması, destekleyici tedavilerin gelişmesi ve yeni ilaçların kullanılması, prognozun düzelmesi üzerine etkisi olan faktörlerdir

Yetişkin hastalarda %60-90 oranında remisyon elde edilmesine rağmen, uzun süreli hastalıksız yaşam süresi ancak %30-40 hastada örülmektedir Bu oran kötü risk faktörü olan hastalarda %20 civarına düşmektedir

TEDAVİYE CEVABI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Hastalığın seyrini ve tedaviye cevabı etkileyen bazı faktörler tanımlanmıştır Bunlar; remisyonda kalma süreleri, yani relaps olana kadar geçen süre, nüksün lokalizasyonu, immünfenotipik karakterler, yaş, relaps sırasındaki toplam lökosit sayısı gibi faktörler sayılabilir

Bir çok merkez bunlar arasında en çok erken relapsı dikkate almaktadır Erken relaps olarak ilk iki yıl içinde ortaya çıkan relapslar dikkate alınmaktadır Yapılan çalışmalarda, ilk iki yıl içinde relaps olanların geç relaps olanlara göre daha kötü prognoza sahip olduğu görülmüştür

T hücreli ALL, 10 yaşından büyük olmak da kötü prognoz göstergesi sayılmaktadır Relapsın lokalizasyonu da önemlidir Ekstramedüller relapsın (genellikle santral sinir sistemi), kemik iliği relapsına göre daha iyi prognozlu olduğu bilinmektedir 35 yaşından büyük hastalar, yüksek lökosit sayısı, null veya ayırımı yapılamayan blastların olması, Philedelphia kromozomu (Ph+) pozitifliği ve remisyona geç ulaşılan hastalarda tüm tedavilere rağmen ALL seyri kötü gitmektedir Maalesef ALL hastalarının %60-70’nde tanı anında, bu kötü prognoz faktörleri bulunmaktadır Özellikle ilk remisyon süresi 18 aydan az olan hastalarda, uzun süreli yaşam şansı %5’in altına düşmektedir Salvage tedavi ile %40-60 oranlarında remisyon elde edilmesine rağmen hastalıksız yaşam süresi 2-7,5 ay arasında düşmektedir Tüm bu verilere rağmen hastaların hastalıksız yaşam süresini etkileyen üç faktör en önemli olarak bulunmuştur


a-Hastalık ve hastaların özellikleri:


Relaps riski; yaşlılarda, lökosit sayısı 30-50 X 109/l olanlarda, Ph kromozomu pozitif olan ve tam remisyona geç ulaşılan hastalarda en yüksektir


Philedelphia kromozomu (Ph+) yetişkin ALL hastalarında %20-30 oranında bulunmaktadır

Bu oran 50 yaş üzeri hastalarda %50 oranlarına ulaşmaktadır t(9;22), t(4;11) ve t(8;14) kromozom bozuklukları kötü riskli hastalarda tespit edilir Yukarıda sayılan faktörler dışında, hastalığın seyrini etkileyen faktörlerde bildirilmiştir Santral sinir sistemi tutulumu, blast

oranı, kemik iliği tutulumunun tipi, hemoglobin, trombosit, laktik dehidrogenaz yüksekliği ve organomegalilerde sayılmaktadır Bu risk faktörleri genellikle tedaviyle ilişkilidir

b-Remisyon süresi:





Birinci remisyon süresinin uzunluğu hastalığın seyrini etkilemektedir 18 aydan uzun süren remisyonlarda prognozun daha iyi seyrettiği bilinmektedir


c-Biyolojik özellikler:





Relaps sırasında karyotipik ve immünfenotipik değişikler


gözlenebilmektedir Çocukluk çağındaki relapslarda, farklı karyotipik blastların bulunması

%30 ile %96 arasında görülmektedir Tam olarak farklı blastların klonal farklılaşmadan ziyade sekonder lösemiyi akla getirmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




AKUT MİYELOİD LÖSEMİ (Kemik İliği ve Kan Lösemisi)


Akut miyeloid lösemilerde (AML) lösemik öncül hücrelerin kontrolsuz olarak çoğalmaları yanı sıra olgunlaşma ve farklılaşma özelliklerini kaybetmeleri söz konusudur Habis karakterli bu hücreler genellikle blastlar ya da ona yakın düzeyde (promiyelosit, promonosit gibi) hücrelerdir Bu hücreler kemik iliğini tamamen infiltre ederek hematopoiezin yetersizliğine yol açarlar Diğer taraftan çoğalan lösemi

hücreleri kanda da artma gösterirler ve seyrek de olsa ekstramedüller dokuları ve merkezi sinir sistemini

infiltre edebilirler Vücuttaki toplam sayısı artmış olan bu lösemi hücre kitlesi ayrıca metabolik yönden olumsuz etkilere de neden olabilir Akut lösemili hastalarda kemik iliğindeki monoklonal lösemik hücre kitlesinin yanı sıra azalmış sayıda normal hematopoietik kök hücre kitlesi de vardır Sitotoksik ilaç tedavisinin ana ilkesi lösemik hücre kitlesini kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisinde görülemeyecek derecede şiddetle baskılamak ve normal hematopoiezin yenilenmesini sağlamaktır Bu tedavi hastalıksız sağkalımın ya da şifaya kavuşmanın ilk ve en önemli basamağıdır

Akut lösemi hastanın vücudunda bu olumsuz biyolojik etkilerinin yanı sıra, hastada ve yakın çevresinde yine olumsuz psikolojik etkilere de yol açar Bütün bunlar göz önünde tutulacak olursa akut miyeloid lösemili hastalarda tedavi çok yönlü olarak ele alınmalıdır Burada hastayı bilgilendirme ve tedavi için olurunu almak, tedavinin tasarımı, uygulama planı, komplikasyonların önlenmesi ya da tedavisi ve gereken konsültasyonların belirlenmesi hem iç hastalıkları ya da pediatrinin, hem de hematoloji uzmanının

bilgi ve deneyimini gerektirir Hastanın ve yakınlarının hastalık, tedavisi, yan etkiler, ortaya çıkabilecek komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi mutlaka gereklidir ve bu işlem hastanın tedaviye uyumunu da kolaylaştırır Ayrıca imzalanmış onayının alınarak saklanmasının hem etik yönden hem de hukuksal

yönden önemli olduğu unutulmamalıdır AML tanısı konmuş çok ileri yaşta ve diğer bazı hastalıkları olan hastalar, ve kan almayı reddeden hastalarda standart sitotoksik ilaç tedavisi yapılması olası görülmeyebilir

Bu hastalarda destekleyici tedavi uygulanabilir Sadece ileri yaş tedavi kararını olumsuz olarak etkilemez

Akut miyeloid löseminin tedavisine karar vermeden önce şu basamakların bilinmesi gereklidir:

-AML tanısı mutlaka çevre kanı ve kemik iliğinin mikroskopik değerlendirilmesi ile koyulmalıdır

Bundan sonra immunofenotipleme, sitogenetik ya da moleküler biyolojik incelemeler için örnekler alınmalıdır Bu ikinci incelemeler tanıya ve prognozu belirlemede yardımcı incelemelerdir Hastalarda performans durumu ve risk değerlendirmeleri en başta yapılmalı, tedavi buna göre tasarlanmalıdır


Akut miyeloid lösemili hastaların tedavisi çok yönlü olup bunlar sırasıyla başlıca üç grupta

sıralanabilir:



-Genel önlemler ve hazırlıklar

-Komplikasyonlar ve sorunların tedavisi

-Kan hücresi desteği tedavisi


AML tedavisinde karşılaşılabilecek bazı sorunlar


· Kanama (trombositopeni, yaygın damariçi pıhtılaşması)

· İnfeksiyon

· Tümör erimesi sendromu

· Lökostaz

· Mukozitis (infeksiyon, beslenme zorluğu)

· Hiperürisemi

· Hiperpotasemi veya hipopotasemi

· Karaciğer işlev bozuklukları (sitotoksik ilaçlar)

· Böbrek yetersizliği (antimikrobiyal tedaviler)

· Oral beslenememe

· Ototoksisite

· Nörotoksisite



Komplikasyonların tedavisi AML’li hastalarda tanı sırasında ya da tedaviler sona erip hasta düzelene kadar birçok komplikasyonlarla karşılaşılabilinir Bu komplikasyonlar ve sorunlar bunların erkenden tanınması, önlem alınması ya da tedavileri gereklidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Primer Karaciğer Kanseri


Karaciğerin primer (kendine has) malign (kötü huylu) tümörleri, bir başka deyişle kanserleri şunlardır: Hepatosellüler karsinom, intrahepatik kolanjiosellüler karsinom, hepatokolanjiokarsinom, hepatoblastom, anjiosarkom, epiteloid hemanjioepitelioma ve diğer sarkomlar (leiomyosarkom, rabdomyosarkom, indiferansiye embriyonel sarkom) Karaciğer kanserlerinin tümüne yakınını hepatosellüler karsinom (HSK) ve intrahepatik kolanjiosellüler karsinom oluşturur


1- Hepatosellüler Karsinom (HSK) :


Karaciğerin en sık (%75) rastlanan primer tümörüdür Diğer adı hepatomadır Erkeklerde kadınlardan 5 misli daha fazla görülür En sık 40-60 yaşlardadır Kısacası en fazla orta yaş erkeklerde görülür Dünyada en fazla Güneydoğu Asya ve Güney Afrika'da görülür ABD'de ise seyrektir; tüm kanserlerin ancak %2,5'udur


Etyolojisi bilinmemektedir Ancak HSK için bazı risk faktörleri mevcuttur: Siroz HSK'li olguların büyük çoğunluğunda (%75-95'inde) risk faktörüdür Hepatit B enfeksiyonu siroza neden olarak dünyadaki en önemli HSK sebebidir Hepatit B enfeksiyonu olanlarda olmayanlara göre 20-200 kat daha fazla HSK oluşur Ayrıca siroz yapan bütün hastalıklar, hepatit C enfeksiyonu, alkol kullanımı, vs hastalıklar HSK'a yol açabilir


Postnekrotik sirozlar, alkolik sirozlar, hemokromatosis, alfa-1-antitripsin eksikliğinde kanser olma riski yüksektir Primer bilier siroz, kardiak siroz, Wilson hastalığında da orta derecede risk vardır Aspergillus flavus adlı mantar tarafından üretiien Aflatoksin ile kontamine olmuş tahıl ve yer fıstığı yeme sonucu Aflatoksin alınmasıyla HSK gelişme riski vardır Uzun süreli androjen kullanımında da HSK sıktır Şistozomiazis ve klonorşiazis denen parazit hastalıklarının sık görülmesi de risk faktörüdür


Klinik bulguları: Hepatomegali (karaciğer büyümesi) Karaciğer üzerinde üfürüm ve frotman olması Assit (karında sıvı birikmesi) Assit hastaların yarısında kanlıdır Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı (her 3 hastadan birinde) Sirozu olan stabil bir hastada kliniğin aniden bozulması ve ALP artışı Karında kitle olması ve karında sağ üst kadranda ağrı ise karaciğer kanserinde en sık doktora başvurma sebepleridir


Tanı : ALP (alkalen fosfataz) belirgin ölçüde artar Transzlar ise (SGOT ve SGPT) hafif artar AFP (alfa feto protein) artar Galyum sintigrafisi (fokal dolma defekti olur) Ultrason ile kitle görülebilir, portal vene kitlenin invazyonu gösterilir BT'de (bilgisayarlı tomografi) kitle görülür Anjiografide hipervasküler ve tümör kızarıklığı gösteren kitle görülür Karaciğer biyopsisi yapılarak kesin teşhis konur


Tedavi : Etkin bir tedavi yoktur Tanıyı takiben ortalama yaşam süresi 6 aydır Tümör karaciğerin tek bir lobunu tutmuşsa o lob ameliyatla çıkartılır Bu şekilde hastaların %10'u en az 5 yıl yaşama şansına kavuşur Lezyon bir odağa lokalize ve 3 cm'den küçük ise tümör çıkartıldıktan sonra hastaların yarısında kanser tekerrür etmez Ana damarlarda tutulum yoksa karaciğer nakli ve kemoterapi denenebilir Karaciğer kanserinde (HSK) radyoterapi ve kemoterapi tedavisi ile genellikle başarılı sonuçlar alınamaz Bazı vakalarda radyoaktif işaretli transferin tedavisi yarar sağlamaktadır


Metastaz : % 50 olguda metastaz (tümörün başka bir dokuya yayılması) olur En çok hiler lenf ganglionlarına ve akciğere metastaz yapar


2- İntrahepatik kolanjiosellüler karsinom :


Karaciğer içi safra kanallarının kanseridir Karaciğer içi safra kanallarının herhangi bir yerinde oluşabilir Karaciğerin hilusu veya periferik kısımlarında gelişebilir Karaciğer primer tümörlerinin % 8-25'ini oluşturur


Etyoloji : Nedeni büyük ölçüde bilinmemektedir Hastaların % 10'unda tümör şu etmenlerle ilişkilidir: Kronik ülseratif kolit (tipik olarak primer sklerozan kolanjit ile birlikte oluşur), Caroli hastalığı (idiopatik intrahepatik safra kanalları genişlemesi), konjenital hepatik fibrozis, klonorşiazis, opistorşiazis, hemokromatozis, thorotrast uygulanması, vs Bu tip kanserlilerin %10'unda siroz vardır Ancak intrahepatik kolanjiokarsinom'un Hepatit B ile hiçbir ilişkisi yoktur


Klinik bulguları : Karın ağrısı, halsizlik, ateş ve kilo kaybı olur Tipik olarak 50-70 yaşlarında görülür


Tanı : Ultrason, BT, ALP artışı ve biopsi (patolojik tanı)


Tedavi ve prognoz: Hastaların çoğu tanı konulduktan sonra en fazla 1 yıl yaşar Tümör çıkartılırsa bu süre biraz daha uzayabilir


Metastaz : % 75 olguda metastaz olur En çok lenf ganglionlarına, periton yüzeylerine ve akciğere metastaz yapar


3- Hepatokolanjiokarsinom :


Bu tümörler hepatosellüler ve safra kanalı farklılaşması gösterir Karaciğer primer tümörlerinin %5 'inden azını oluşturur HSK'a benzer belirtiler olur


4- Hepatoblastom :


Çok nadirdir Çocuklarda en sık görülen karaciğer primer tümörüdürGenellikle 3 yaşından önce oluşur Erkeklerde kızlardan 2 misli daha fazladır Doğuştan anomaliler ve hemidistrofi ile ilişkilidir


En sık belirtiler (hepatomegali nedeniyle) karında kitle, büyüme geriliği ve kusmadır Serum AFP değeri olguların %85'inde yükselir ve oldukça yüksek değerlere ulaşır


Hepatoblastom soliter, iyi sınırlı, grimsi esmer renkte bir kitle şeklinde görülür Değişik şekillerde olabilir Ortalama lezyon çapı 10 cm dir Bazen 20 cm ye kadar olabilir Nekroz ve kanama sıktır Siroz oldukça enderdir


Tedavinin başarısı tümörün (hastaların %75'inde gerçekleşebilen) tamamen çıkartılmasına bağlıdır Tümörün tamamen çıkartıldığı hastaların yarısı nda hayatta kalma süresi uzar Ameliyattan önce kemoterapi uygulanarak tümörü çıkarılamayan hastalara da ameliyat olanağı sağlanabilir Tümüyle fetal kaynaklı olan tümörler en iyi prognoza sahiptir, saf anaplastikler ise en kötü prognozlu olanıdır


Olguların yarısında metastaz olur Metastazları genellikle hiler lenf ganglionlarına ve akciğere yapar


5- Anjiosarkom :


Genel anlamda karaciğer sarkomu enderdir Karaciğer sarkomunun en sık görüleni ise anjiosarkomdur Tipik olarak 50-70 yaşlarındaki erkeklerde görülür


Etyoloji : Vinil klorid, arsenik ve Thorotrast (artık kullanılmayan bir radyolojik kontrast madde), anabolik steroid kullanımı ile yakın ilişkilidir Tümör, bu maddelere maruz kalmadan 10-25 yıl sonra ortaya çıkar


Klinik bulgular : Karın ağrısı, halsizlik, kilo kaybı, karında kitle bu hastaların en çok başvuru sebebidir Hematolojik bozukluklar (anemi, DIC vs) sıktır


Tanı : Ultrason ve BT'de kitlenin görülmesi, ALP atışı, anjiografide defektin gösterilmesi ile tanı konur Kesin tanı için gerekli olan biyopsi açık yöntemlerle alınır Zira kapalı karaciğer biyopsisi sonrası öldürücü kanama olabilir


Patolojik bulgular : Olguların %75'inde çok sayıda tümör odağı karaciğerin her iki lobunu tutar Odaklar tek tek, süngerimsi yapıda ve kanamalıdır; büyüklükleri farklıdır


Tedavi ve prognoz : Yararlı hiçbir tedavi bulunamamıştır Hemen hemen tüm olgular tanıdan sonraki 2 yıl içinde (karaciğer yetmezliği ve karın içi kanama nedeniyle) ölürler


Metastaz : Olguların %60'ında metastaz olur


6- Epiteloid hemanjioendotelyoma :


Ender görülen bu tümörün etyolojisi bilinmemektedir Kadınlarda erkeklerden daha fazladır Prognozu biraz daha iyidir; 5 yıllık survi (sağkalım) %30'dur Yakın geçmişe kadar yapısı nedeniyle yanlışlıkla kolanjiokarsinom olarak tanı konulurdu


7- Diğer sarkomlar :


Leiomyosarkom ve rabdomyosarkom gibi çeşitleri vardır Oldukça enderdir Bunlardan indiferansiye (embriyonel) sarkom erişkinlerde ender görülür ama çocuklardaki karaciğer tümörlerinin ancak %10'unu teşgil eder


Meme Kanseri



Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür ABD’de her yıl 185000 kadına meme kanseri tanısı konulmakta ve bu hastaların 46000’i yaşamını yitirmektedir

Erkeklerde ise sıklığı daha az olmakla birlikte 1/150 oranında görülmektedir Meme kanseri hormona bağlıdır Kadınlarda geç menarş, erken menapoz, ve 18 yaşında gerçekleşen ilk doğum meme kanseri oluşma riskini belirgin bir şekilde azaltır Yağlı yiyeceklerin meme kanserine yol açtığı iddiası henüz tartışmalıdır Oral kontraseptifleri meme kanseri riski üzerine az etkileri vardır Östrojen replasman tedavisi meme kanseri riskini azda olsa arttırmasıyla beraber yaşam kalitesi ve kemik mineral yoğunluğu üzerine yararlı etkileri bulunmaktadır Ayrıca kalp damar hastalıklarıyla oluşan ölüm riskini azaltır 30 yaşından önce herhangi bir nedenle terapötik amaçlı radyoterapi alan kadınlarda meme kanseri gelişme riski çok yüksektirTANI


Meme kanseri tanısında mamografinin büyük yararı vardır Elle memelerin muayenesin de kitlenin saptanması erken tanı açısından önemlidir Mamografi veya elle muayene sonucu tespit edilen kitlenin biyopsisi ile kesin tanı konulur Kadınlar en az ayda 1 kez meme muayenesi yapmaları gerekir Premenapozal yani menapoz öncesi dönemde ki kadınlarda soru işareti uyandıran veya şüphe götürmeyen küçük kitleler 2-4 haftada bir muayene edilmelidir Kitle rastlanan menapoz öncesi ve sonrası kadınlarda kitlelerden biri boşaltılarak çıkan materyalin makroskopik incelemesi yapılır Çıkan materyal kansız sıvı içeren bir kist ise ve aspirasyonla yani boşaltılarak giderilebiliyorsa hasta rutin takibe alınmalıdır Eğer kitle sert ve boşaltılamıyorsa mamografi çekilerek biyopsi alınmalıdır 50 yaşından sonra her yıl yapılan mamografi kontrollerinin hayat kurtarıcı olduğu gösterilmiştir Mamografi kontrollerinin 40 yaşından sonra yapılması gerektiği tartışmaları aşağıdaki nedenlere dayandırılmaktadır;

-hastalık 40-49 yaş arasında daha az sıklıkla görülmekte bu nedenle kontroller başarısız olmaktadır

-40-49 yaş arası mamografide saptanan bozukluklar daha az sıklıkla kanserle sonuçlanmaktadır

-hiçbir klinik çalışma 40 yaşından itibaren yapılan mamografi kontrollerinin hayat kurtarıcı olduğunu göstermemiştir Yinede mamografi kontrollerinin 40 yaşında başlatılması gerekliliğine olan inanç daha yaygındır


TEDAVİ


Tedavi aşamasında nelerin uygulanacağı daha çok hastalığın evrelendirilmesine ve tümörün büyüklüğüne bağlıdır Bazı küçük tümörlerde kanserin yayılımı olmamışsa sadece cerrahi yöntemle tümörün çıkarılması yeterli gelebilir Ancak tümörün büyük olması ve yayılımının olması cerrahi sonrası kemoterapi gerektirebilmektedir

Meme kanseri sık görülen bir kanser türüdür Ancak erken tanı hayat kurtarıcı olmaktadır Bu nedenle kadınların en az ayda 1 defa kendi kendilerine meme muayenesi yapmaları ve kitle tespit ettiklerinde uzman bir hekime danışmaları gerekir 40 yaşından sonra özellikle 50 yaş sonrası yılda 1 defa mamografi çekilmesi de erken tanı şansını arttırmaktadır Özellikle ailede annede veya kız kardeşte meme kanseri olan kadınlar bu kontrolleri mutlaka yaptırmalıdır Çünkü bu kişilerde meme kanseri riski daha çok yükselmektedir Meme kanserinin %8-10 oranında ailesel olduğu bilinmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Gastrointestinal Karsinoid Tümörler


Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemden kaynaklanan bir kanserdir

• Sağlıkla ilgili özgeçmiş, gastrointestinal karsinoid tümör gelişme riskinde etkili olabilir

• Gastrointestinal karsinoid tümör hastalığın erken evrelerinde belirti vermez Eğer tümör karaciğer veya vücudun başka yerlerine yayılırsa karsinoid sendroma neden olabilir

• Gastrointestinal karsinoid tümör tanısında kan ve idrar testleri kullanılır

• Bazı faktörler prognozu (iyileşme şansı) ve tedavi şeklini etkiler


Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemden kaynaklanan bir kanserdir

Gastrointestinal sistem mide, ince barsak ve kalın barsağı kapsar Yediğimiz yiyeceklerdeki besin maddelerini ( vitaminler, mineraller, karbonhidratlar, yağlar, proteinler ve su) işleyen ve artıkların vücuttan atılmasını sağlayan sindirim sisteminin bir parçasıdır Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemde yer alan, belli tip hormon üreten hücrelerden kaynaklanır Bu hücreler, yiyeceklerin mide ve barsaklar boyunca hareket etmesini sağlayan kas hareketlerini ve sindirim sıvılarını düzenlemede yardımcı olan hormonları üretir Gastrointestinal karsinoid tümörlerde hormon üretir Rektum (kalın barsağın son bölümü) kaynaklı karsinoid tümörler genellikle hormon üretmez

Gastrointestinal karsinoid tümörler yavaş gelişir Çoğu appendiks (kalın barsağa bağlı bir organ), ince barsak ve rektumda görülür İnce barsakta birden fazla tümör oluşumu sıktır Karsinoid tümörü olan bir kişinin, aynı anda veya daha ileri bir zamanda sindirim sisteminde kanser görülme olasılığı artar


Sağlıkla ilgili özgeçmiş, gastrointestinal karsinoid tümör gelişe riskinde etkili olabilir


Risk faktörleri aşağıdadır:


• Ailesinde multiple endokrin neoplazi tip 1 ( MEN 1 ) sendromu olması

• Midenin asit salgılama alışkanlığında değişikliğe neden olan atrofik gastrit, pernisiyöz anemi veya Zollinger-Ellison sendromu gibi hastalalıklarının olması

• Sigara içme


Gastrointestinal karsinoid tümör hastalığın erken evrelerinde belirti vermez Eğer tümör karaciğer veya vücudun başka yerlerine yayılırsa karsinoid sendroma neden olabilir


Gastrointestinal karsinoid tümörler tarafından üretilen hormonlar, genellikle kan ve karaciğer enzimleri tarafından parçalanır Eğer tümör karaciğere yayılmışsa çok fazla miktarda hormon vücutta kalır ve karsinoid sendrom denilen bir grup semptomun oluşumuna neden olur


Gestasyonel Trofoblastik Tümörler


Gestasyonel trofoblastik tümörler (GTT) , koryoadenoma destrüens, metastatik mol ve koryokarsinom yerine kullanılan , gestasyonel trofoblastik hastalık (GTH) ise mol hidatidiform yerine kullanılan bir klinik tanımlamadır Tüm bunlar trofoblast dokusunudan gelişen patolojiler olup, en sık karşılaşılan şikayet uterin kanama ve bazen de vajinal yol ile gelen parça düşürmedir Akciğer metastazı olan olgularda , nefes darlığı , kanama gözlenebilir Vajinal tutulum olan olgularda vajinal kanama veya ağrı olabilir


Bulgular ve Tanı

Doğurganlık çağında görülen adet gecikmesi durumunda, uterin kanama da mevcut ise, gebelik, düşük tehdidi, dış gebelik ön tanılarına ek olarak Mol veya GTT akla gelmelidir İleri yaşlarda, menopoz döneminde bulunan çok az sayıda olguda da GTH saptanabilir Ayırıcı tanı için , ultrasonografik inceleme yapılmalıdır Endometriyal kavite içerisinde, normal bir gebeliğe ait görüntü olmaması , kavite içerisinde yer kaplayan kistik alanlar içeren heterojen bir görünüm saptanması durumunda (Resim 1), tedavi ve teşhis amacı ile küretaj yapılmalıdır Bazı olgularda uterus, son adet tarihine göre olması gerekenden daha büyük olabilir Serum beta-hCG düzeyi çoğu kez yüksek olarak bulunur Beta -hCG değeri aşırı yüksek olanlarda overlerde büyük lutein kistleri saptanabilir Bazen, hipertiroidi bazen de hiperemesis bulguları olaya eşlik edebilir

Renkli akın Doppler USG, myometriyum içine invazyon gösteren trofoblastik hastalık tanısı için kullanılabir Renkli akım penceresi açıldığında myometriyum içinde aşırı derecede damarlanma artışı gösteren bir patoloji saptanırsa, tanı klinik olarak invaziv mol olarak kabul edilmelidir


Patoloji , Davranış ve Yayılım

Olguların çok büyük kısmında histopatolojik tanı tam mol hidatidiform’dur Mol’de villus yapısı korunmuştur ve hidropik bir şişme mevcuttur Parsiyel mol’de ise , fetus ve mol hidatidiform beraber bulunur Küretaj sonrası mol tanısı alan büyük bir oranı beniğn bir seyir izlerken , %10-20 kadarında takip esnasında maliğn trofoblastik değişim (GTT) gözlenir GTT , %60 mol sonrası gelişir Bunun yanısıra %30 düşük ve %10 da miadında doğumu takiben de gelişebilir Trofoblastik dokunun maliğn davranış biçimi gösteren koryokarsinomda villus yapısı kaybolmuştur Bazı olgularda molar doku myometriyum dokusu içine invazyon gösterir (koryoadenoma destrüens-invaziv mol) Mol ve koryokarsinom tanısı küretaj materyalinde koyulabilirken, histopatolojik olarak koryoadenoma destrüens tanısı ancak histerektomi piyesinde koyulabilir Plasental site trofoblastik tümör (PSTT) GTH’ın bir varyantı olup, nadir görülür ve takip ve tedavisi mol hidatidiform dan farklıdır

GTT’ler vajen ve pelvis içine yayılım gösterebilirler Akciğer en sık metastaz yaptığı organdır Karaciğer, beyin ve dalak gibi organlara da metastaz gözlenebilir


GTT de Cerrahi Tedavi

Bundan sonraki yaşantısında çocuk sahibi olmak istemeyen olgular ile kemoterapiye dirençli olgularda , tümör hacmini azaltmak amacı ile histerektomi yapılabilir Histerektomi sonrası gereksinim olan kemoterapi kür sayısı genellikle azalır Karaciğer, akciğer veya beyinde metastaz bulunan kemoterapiye dirençli olgularda metastazektomi de bir seçenek olarak kullanılabilir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Göz içi melanom


İntraoküler (göz içi) kanseri olan hastaların tedavisinde pek çok merkez gözü ve görme duyusunu koruyan bir alternatif yöntem olması nedeniyle radyasyonu önermektedir Plak brakiterapisi koroidal melanomun en yaygın olarak kullanılan tedavisidir ve tümöre yüksek konsantrasyonda radyasyon dozu gönderir Buna karşılık lazere oranla tümörün çevresindeki sağlıklı dokuya daha az zarar verir Radyoaktif plağa " radyasyon implantı" veya " radyoaktif kaynak" da denir Plak brakiterapisi genelde tek başına kullanılır Bazı durumlarda doktorunuz lazer fotokoagülasyonu da tedaviye eklemek isteyebilir Brakiterapi için kullanılan radyasyon kaynakları pirinç şeklinde küçük radyoaktif çekirdekler şeklinde gelir Bu çekirdekler plak denen altın veya çelik kasenin içine iliştirilir


Tümöre verilen radyasyon dozu, kullanılan çekirdeklerin sayısına ve gücüne ve de implantın gözde kalma süresine bağlı olarak belirlenir Doz aynı zamanda tümörün büyüklüğüne ve yerine göre de değişebilmektedir Plak ameliyathanede yerleştirilir İşlem esnasında göz kanseri uzmanı tümörün tabanını kapatacak şekilde plağı göz duvarına yerleştirecektir


Koroidal melanomun radyoterapisi ile ilgili yapılan çalışmalar göstermiştir ki; göz içi tümörlerin tedavisinde pek çok radyasyon kaynağı ve tipi kullanılmaktadır Tüm bu radyasyon teknikleri yeterince büyük dozda verildiğinde göz içi tümörleri yok edebilmektedir Bu teknikler, oküler ve orbital radyasyon dozu dağılımına ve radyasyonun yan etkilerine göre kendi içinde farklılık göstermektedir Örneğin; proton radyasyonu tümöre ulaşmak için geçtiği dokuları etkilerken (kirpik, göz kapağı, kornea, mercek, iris, silier cisim); plak tedavisi göz duvarından (sklera ve kornea) geçerek tümöre ulaşır Koroidal melanomda eksternal ışın tedavisinin, plak tedavisine oranla daha çok anterior komplikasyon verdiği rapor edilmiştir Yine çalışmalar göstermektedir ki; plak radyasyonunda düşük enerjili İyot - 125 plakları, pek çok merkezde Cobalt-60 tedavisini yerine geçmiştir 1985 yılında, COMS (the Collaborative Ocular Melanoma Study) orta büyüklükteki koroidal melanomların tedavisinde I-125 göz plağı tedavisini seçmiştir Bu yöntemde I-125 çekirdekleri altın göz plağının içine yerleştirilir Bu karar geniş ölçülerde kabul görmüş ve tekniği standardize etmiştir


Hipofarinks Kanserleri (Baş ve Boyun Kanserleri)


Kulak kepçesi ve dış kulak yolu kanserleri:

Tükrük bezlerinin tümörleri : En sık kulak önünde yer alan parotis bezinde tümör görülür,bu tümörlerin % 80 i iyi huyludur

Ağız boşluğu: dudaklar,dudakların ve yanakların iç kısmı (bukkal mukoza),diş eti,damak,dil ve ağız tabanı

Burun delikleri derisi ve burun döşemesiBoğazın en üst noktasında ortaya çıkan nazofarinks kanseri, sinus olarak adlandırılan ve yüz kemikleri içinde burun çevresinde yer alan hava boşlukları içinde gelişen paranazal sinüs kanserleri Nazofarinksin devamı olan hipofarinkste de kanser görülebilir

Burnu boğaza bağlayan orofarinks kanseri de bu gruptadırBu bölgede dik kökü,yumuşak damak,bademcikler dahil boğazın arka bölümü yer alır

Larinks kanseri ve yemek borusunun boyun bölümü kanserleri de bu bölge içinde telakki edilir

Baş-Boyun Kanserinin Sebebi Nedir ?

Deri tümörleri güneşe maruz kalma ile ilgilidir Diğer baş-boyun kanserleri ,sigara içilmesi,tütün çiğnenmesi,alkolizm ve kötü beslenme sebepler arasındadır Nazofarinks kanseri gibi bazı kanserlerde Epstein-Barr virusu gibi özel faktörlerle ilişki vardır Baş boyun kanserleri erkeklerde ve 50 yaşın üstünde daha sık görülür

Baş-Boyun Kanserleri Tedavi Edilebilirmi ?

Diğer kanserlerde olduğu gibi,erken dönemde teşhis edilirse tedavi edilebilir Kanserli doku ameliyatla çıkarılabilir ,genellikle cerrahi radyoterapi ile birlikte uygulanırBazı hastalarda tedaviden sonra hastalık tekrar ortaya çıkabilir,bu durumda ya ilk kanserin tüm hücreleri ameliyatla çıkarılmamış veya radyoterapi ile öldürülmemiştir yada ikinci bir kanser gelişmiştir

Baş Boyun Kanserinin Belirtileri :

Ağızda uyuşukluk hissi

Ağızda veya boğazda kanama

Ağızda şişlik veya yumru

Birkaç haftadır iyileşmeyen yara veya zaman zaman yara haline gelen veya kanayan kırmızı yada beyaz

Yutma veya çiğnemede ağrı veya zorluk

Boğazda veya yüzün bir bölümünde devam eden ağrı veya his kusuru

Devam eden ses kısıklığı veya kötü telaffuz gibi seste değişiklik

Nefes alma güçlüğü

Devam eden burun tıkanıklığı veya burun kanaması

Göz çevresinde şişlik veya çift görme

Yüzde veya üst çenede ağrı

Devam eden kulak ağrısı,kulak çınlaması veya duyma güçlüğü

Boyun lenf bezlerinde şişmeBazı hallerde boyun lenf bezlerinin büyümesi baş-boyun kanserlerinin ilk belirtisi olabilir

Uzmana Müracaat :

6 haftadan daha uzun süren ses kısıklığı

3 haftadır iyileşmeyen ağızda yara

3 haftadır geçmeyen ağızda şişlik

Ağız içinde kırmızı veya beyaz yamalar

3 haftadan fazla bir süredir devam eden yutma güçlüğü

Tek taraflı burun tıkanıklığı

Herhangi bir diş eti hastalığı olmaksızın diş kaybı

3 haftada geçmeyen boyunda şişlik

Herhangi bir yüz kasında,dilde veya boğazda zayıflık

Göz küresinde şişme

Teşhis :

Bir uzman sizin şikayetlerinizi dinleyecek ve muayene edecektir

Ağız ve boğaz ayna ile muayene edilir

Burun ve boğaz endoskopi adı verilen bir aletle muayene edilir

Şüpheli bölgeden patoloji inceleme için örnek alınır

İlk iki işlem ,rahatsızlık vermeyen ve birkaç dakika süren bir işlemdirLokal anestezik sprey ile yapılabilir Patolojik inceleme için biyopsi alınması endoskopik inceleme sırasında olabilir,biyopsi için ayrı bir işlem uygulanabilir veya iğne ile tümörden örnek alınabilir Bazen genel anestezi altında parça almak gerekebilir Kimi zaman biyopsi almadan önce radyolojik inceleme (BT veya MR) gerekebilir


Baş Boyun Kanserlerinin Tedavisi :


Baş boyun kanserlerinin tedavisi, vücut için çok önemli bölgelerde dağılımı da göz önüne alındığında çoğu zaman özel tedavi ekibi gerektirir Kulak Burun Boğaz ,Radyoterapi, Medikal onkoloji uzmanlarının yanında plastik cerrahi uzmanı da baş-boyun tümörleri tedavi ekibinin devamlı elemanıdır Plastik cerrahi kimi tümörlerin tedavisinde doğrudan yer alırken (dudak,diş eti,yanak,ağız tabanı vb) , kimi tümörlerin tedavisinde ,tümör çıkarıldıktan sonra oluşan yarayı (orofarink,hipofarinks vb ) kapatma görevini üstlenir

Başarılı bir onarım için hastanın ameliyat öncesi iyi değerlendirilmesi ve her hasta için tedavi programı yapılmalıdırTümörün evresi ve prognozu,hastanın yaşı,cinsiyeti,vücut alışkanlığı ve fonksiyon durumu ,donör alan (onarım yapmak için yama-parça alınan bölge) ve hastanın sosyoekonomik durumu tedavi planlamada çok önemlidir

Hiçbir rekonstrüktif işlem yeterli tümör rezeksiyonunun önüne geçemezBaş-boyun kanserlerinin rekonstrüksiyonunda ilk öncelik güvenliktir Aşağıdaki işlemler rekonstrüktif merdiven göz önüne alınarak sıralanmıştır

1 Primer kapama

2 Sekonder yara iyileşmesi

3 Deri grefti

4Flepler: Lokal,bölgesel ve serbest doku aktarımı (mikrovasküler doku transferi, free flap)

Kulak Kepçesi Ve Diş Kulak Yolu Kanserleri:

Güneş ışınlarına maruz kalmak özellikle erkeklerde ve ileri yaşlarda deri kanserine sebep olabilir Çoğu spinal hücreli kanserdir Kulak kepçesinde yer alan küçük çaplı tümörler çıkarıldıktan sonra oluşan yara dudakları karşı karşıya getirilerek onarım yapılabilirBu mümkün değilse vücudun başka yerinden alınan ince deri yada kulak arkasından hazırlanan fleplerle kulak onarımı yapılabilir Kanser kulak korunamayacak kadar geniş ise ,kulağın tamamının ameliyatla çıkarılması kaçınılmazdır Bazı hallerde kulak kanseri veya dış kulak yolundan kaynaklanan kanser kemiklere de yayılmış olabilir,bu takdirde kulak ile birlikte alttaki kemiğin bir bölümünün de çıkarılması ve cerrahi yaranın fleple (pektoralis majör, trapez kas-deri flepleri gibi) kapatılması gerekecektir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




HIPOFIZ BEZI TUMORLERI


Burun kanallarının arkasında beynin altında yerleşik bulunan hipofiz bezi kabaca küçük parmağınızın son iki bölümünün büyüklüğü ve şeklindedir Küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üretkenlik yetenekleri ile ilişkili olarak bir kontrol merkezi gibi çalışır


Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler

Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir


Hipofiz Bezi Tümörleri


Akromegali


Hipofizin aşırı faaliyeti sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşın büyümesi ile belirgin durumdur Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra büyüme hormonunun artan salgısı nedeni ile ortaya çıkarEl, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur Büyüme çağından sonra kemiklerdeki uzamanın durması nedeniyle, akromegali iskelette kalınlaşmaya neden olur Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir


Jigantizm


Gelişim hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesi devleşme Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer ve hipofiz bezi tarafından büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar Akromegaliye benzemeyen bu yönü ise jigantizmde büyümenin hızlanması ve yetişkinlikte aşırı uzun boyun ortaya çıkmasıdır Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır Jigantizm yetişkinlik dönemini tamamlamamış olan şahıslarda ortaya çıkar Ancak uzun boylu çocukların çok azı jigantizm rahatsızlığına sahiptir


Prolaktinoma


Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir Kraniofarinjiyoma

Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir


Cushing Sendromu


Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir

Akromegali ve jigantizm hipofiz bezinin aşırı faaliyeti nedeni ile ortaya çıkar Hipofiz bezi büyüme hormonu diye bilinen hormonu aşırı bir şekilde salgılar (buna ayrıca somatotropik hormon da denir) Bu türden bir aşırı salgılama genellikle bezlerde bir tümörün gelişmesi ile ortaya çıkar Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir

Hipofiz bezinde iki türden tümör gelişebilir Bunlardan birine kraniyofarnjiyoma denilir Bu tip tümör büyüdükçe hipofiz bezine baskı yapar Bunun sonucunda hormon salgısı azalabilir ve hipopituitarizm veya diabetes insipidus (şekersiz diyabet) gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir İkinci çeşit hipofiz bezi tümörü adenomdur (bez epitelinden gelişen iyi huylu ur) Böylesi bir tümör fazla yayılmaz ancak akromegali, jigantizm veya Cushing hastalığı gibi rahatsızlıkların bir sonucu olarak muhtelif hormonların aşırı salgısı yaratmaz, ancak göz sinirleri üzerinde ve yakınındaki normal hipofiz bezi dokuları üzerinde mekanik bir baskı oluşturarak herhangi bir zarara yol açabilir


Teşhis


Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır

Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir

Tedavi, tümörün ne kadar geliştiğine bağlı olarak düzenlenir Erken teşhis, tümörün tamamen tedavi edilebilme şansını(eğer küçükse) artırır

Hipofiz bezi, tümörün ortadan kaldırılması veya çıkarılması esnasında bazen zarar görebilir Bu durumda genellikle hayat boyu hormon tedavisi gerekecektir


Akromegali


Akromegali, büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar ve iskelet ve iç organlarda büyümeye yol açar Kalp genişleyebilir, buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon ortaya çıkar Akromegali tedavi edilmezse şeker hastalığı, göz sorunları ve vücut görünüşünde değişikliklere neden olur

Ameliyat, hastalığın ilerlemesini ve çeşitli göz komplikasyonlarının ağırlaşmasını önleyebilir Ancak görünüşteki değişiklikler genellikle geri dönüşümsüzdür Ayrıca akromegalili hastalarda şeker hastalığı ve uzun vadede kalp, damar ve karaciğer hastalığı riski de oldukça yüksektir Ancak bu riskleri en aza indirmek için bazı önlemler (sigara içmemek gibi) alınabilir


Jigantizm


Jigantizm tedavi edilebilir bir hastalıktır Tümör çıkarılarak ya da aşırı salgılanan büyüme hormonu baskılanarak, hastalığın gelişimi durdurulabilir


Prolaktinoma


Kadınlarda prolaktinomanın en sık görülen belirtisi adetlerin düzensizliği ya da hiç olmaması ve kısırlıktır Bir diğer belirti de galaktoredir (doğum yapmamış bir kadında memelerden süt gelmesi); ender olarak erkeklerde de görülebilir

Prolaktin hormonundaki artış, doğum kontrol hapları ve sakinleştiricilerin kullanılması ve hipofiz tümörü tarafından aşırı miktarda üretilmesi (prolaktinoma) nedeniyle olur


Cushing Hastalığı


Hipofiz tümörü böbreküstü bezlerini aşırı uyararak cushing hastalığına da neden olabilir


Tedavi


Hipofiz tümörü genellikle ameliyatla çıkarılır Hipofiz bezi çok küçük olduğu için, ameliyat ustalık gerektirir Eğer tümör ameliyatla çıkarılamıyorsa, prolaktinoma tedavisinde ve akromegalide diğer tedavilerin yanı sıra, bromocriptin adlı bir ilaç kullanılır Bromocriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller Yine de hipofiz tümörlerinin tedavisinde ilk seçilecek olan yöntem ilaç tedavisi değildir Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır


INCE BAGIRSAK TUMORLERI

Mide kapısından (mideden onikiparmakbağırsağına geçiş yeri; pior) ileoçekal valfa (incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeri) kadar olan geniş yayılımıyla incebağırsak tüm sindirim kanalının yüzde 75 ini oluşturur Buna karşın bu bölgede kötü huylu tümörlerin görülme oranı oldukça düşüktür (yüzde 0,05-0,5) Bu düşük oranın, besinlerle alınan karsinojenlerin (kanser oluşumuna neden olabilen maddeler) incebağırsakta çözülmesine ve incebağırsak yüzeyiyle büyük olasılıkla doğrudan ilişkilerinin az olmasına bağlı olduğu sanılır


İncebağırsakta kötü huylu tümörlere az rastlanmasının nedenleri:

- incebağırsak salgısı asit değil alkali özellikte olduğundan, karsinojenlerin oluşma olasılığı azalmaktadır;

- incebağırsakta ortamın sıvı, geçişin de hızlı olması bağırsak mukozasıyla kanser yapıcı maddelerin ilişkide olduğu süreyi kısaltır; - bağırsakta doğal olarak bulunan bakterilerin incebağırsakta az olması, besinlerle alınan bazı maddelerin bakteriler aracılığıyla kanserojen olduğu kabul edilen başka maddelere dönüşmesini engeller


İncebağırsakta görülen tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huyludur (yüzde 35) Bunları karsinomlar (yüzde 25), lenfomalar (yüzde 22), karsinoitler (yüzde 11) ve sarkomlar (yüzde 7) izler İyi huylu urlar öncelikle onikiparmakbağırsağında ve jejunumda (incebağırsağın ikinci bölümü, yani onikiparmakbağırsağı ile ileum arasında kalan bölüm) görülür Kötü huylu tümörlere en çok ileumda (yüzde 48) rastlanır, bunu jejunum (yüzde 27) ve onikiparmakbağırsağı (yüzde 25) izler İyi ve kötü huylu tümörler genellikle 40-50 yaş arasında görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha yaygındır



BELİRTİLERİ


Hastalık sinsi gidişlidir ve başlangıç evresinde belirgin bir klinik tablo görülmez Halsizlik, iştahsızlık, belirsiz karın ağrıları olur Bazı olgularda rahatsızlıklar kütlenin yerleşimi hakkında fikir verebilir Onikiparmakbağırsağının ilk bölümündeki kanser, genellikle onikiparmakbağırsağı ülserine çok benzeyen belirtiler verir (karın üst kısmından sırta doğru yayılan ağrı, kanlı dışkı ve kusma, kansızlık gibi) Kütlenin büyümesiyle birlikte bulantı, kusma, ve karın gerginliği gibi tıkanma belirtileri de gelişir

Onikiparmakbağırsağında, safra kanalının (safra bu kanal yoluyla bağırsağa dökülür; koledok) döküldüğü yerde gelişen kanserler genellikle kaşıntı, beyazımsı dışkı ve kanda safra boyalarının artması gibi belirtiler veren tıkanma sanlığı yapar Klinikte kanama belirtilerinin ve melenanın (makattan siyah kan gelmesi) görülmesi incebağırsağın jejunum ve ileum bölümlerindeki kanserlerin erken belirtilerindendir Bunlara daha sonra bağırsak tıkanması bulgulan da eklenir, ama bağırsak delinmesi çok seyrek görülür


Tek tedavi yöntemi cerrahidir Tanı genellikle ancak kanserin ilerlemiş evrelerinde konduğundan, kötü huylu tümörlerde hastalığın gidişi oldukça umut kırıcıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Karaciger disi Safra Yollari Kanseri


Karaciger disi safra yollari kanseri, kanser hücrelerinin karaciger disindaki safra kanallarinda gelistigi nadir bir hastaliktir

Kolit ve bazi belli karaciger hastaliklari karaciger disi safra yollari kanseri gelisme riskini etkileyebilir

Karaciger disi safra yollari kanserinin olasi belirtileri sarilik ve agridir

Karaciger disi safra yollari kanserinin tanisinda safra yollari ve karacigeri incelemeye yönelik testler kullanilir

Bazi faktörler prognoz (sifa sansi) ve tedavi seçeneklerini etkilerler

Karaciger disi safra yollari kanseri, kanser hücrelerinin karaciger disindaki safra kanallarinda gelistigi nadir bir hastaliktir

Safra yollari, Karaciger ve safra kesesini Ince barsaga baglayan kanallardir Bu ag, sindirim esnasinda yaglarin emilimini saglayan, karacigerde yapilan ve safra adi verilen salgiyi toplayan ince kanlarla baslar Bu küçük kanallar birleserek karacigerden çikan sag ve sol hepatik kanallari olustururlar Iki kanal karaciger disinda ana hepatik kanali olusturmak üzere birlesirler Karaciger disindaki ana hepatik kanal bölümü karaciger disi safra yolu olarak adlandirilir Karaciger disi safra kanali, safra kesesinin (safrayi depolar) kanali ile birleserek ana safra kanalini olusturur Gida sindirimi esnasinda safra, safra kesesinden ince barsaga ana safra yolu ile bosaltilir

Kolit ve bazi belli karaciger hastaliklari karaciger disi safra yollari kanseri gelisme riskini etkileyebilir

Risk faktörleri:

Primer sklerozan kolanjit

Kronik ülseratif kolit

Koledok kistleri

Çin karaciger paraziti ile enfeksiyon

Karaciger disi safra yollari kanserinin olasi belirtileri sarilik ve agridir

Bu ve benzeri belirtiler Karaciger disi safra yollari kanserinde oldugu kadar baska hastaliklarda da görülebilir Asagidaki problemler olustugunda bir doktora basvurulmalidir:

Sarilik (derinin veya göz aklarinin sararmasi)

Karin agrisi

Ates

Deride kasinti

Karaciger disi safra yollari kanserinin tanisinda safra yollari ve karacigeri incelemeye yönelik testler kullanilir

Tanida asagidaki test ve islemler uygulanabilir:

Fizik muayene ve öykü: Vücudun genel saglik degerlendirmesi, kitle veya herhangi bir olagan disilik gibi hastalik belirtilerinin aranmasi için tüm vücudun incelenmesidir Hastanin saglik aliskanliklari ve geçmis hastalik ve tedavilerinin öyküsü de alinir

Ultrason: Yüksek enerjili ses dalgalarinin iç organ ve dokularda yansimalarinin, sonogram adi verilen görüntü olusturulmasina dayali bir inceleme yöntemidir

BT tarama: Vücudun içindeki bölgelerin degisik açilardan bir seri detayli görüntüsünün alinmasi islemidir Bu görüntüler bilgisayarla birlestirilmis bir röntgen cihazi ile elde edilir Islem esnasinda organ ve dokularin daha iyi görüntülenebilmesi için damar yolu ile veya agizdan bazi boya maddeleri verilebilir Bu inceleme yöntemi ayrica komputerize tomografi veya bilgisayarli aksiyel tomografi olarak da adlandirilir Spiral tomografi yönteminde vücudu spiral olarak tarayan bir teknikle daha detayli görüntüler elde edilebilir

MRG (manyetik rezonans görüntüleme) Bir miknatis, radyo dalgalari ve bilgisayar kullanarak vücudun içinin görüntülenmesi yöntemidir Bu islem ayrica Nükleer manyetik rezonans görüntüleme olarak da adlandirilir

ERKP (Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi) Safra yollarinin röntgen görüntülerinin alinmasi islemidir Bazen karaciger disi safra yollari kanseri safra yollarini daraltarak,bloke ederek veya akimi yavaslatarak sariliga neden olur Ince, isikli bir tüp olan endoskop agiz yolu ile yemek borusu ve mideden geçirilerek ince barsagin ilk kismina indirilir Kateter olarak adlandirilan daha ince bir tüp endoskop içinden geçirilerek pankreas kanali içine yerlestirilir Bu tüpten özel boyalar verilerek röntgen filmleri çekilir Kanlar tümör nedeni ile tikali ise, tikanikligi asmak için Stent adi verilen bir tüp tikali bölgeye yerlestirilerek kanalin açik kalmasi saglanir Ayrica islem esnasinda doku örnekleri de alinabilir

PTK (Perkütan transhepatik kolanjiografi) Karaciger ve safra yollarinin radyolojik olarak görüntülenmesi islemidir Kaburgalarin altindan deri yolu ile karacigere sokulan ince bir igne ile safra yollarina boya verilerek röntgen filmleri çekilir Bir tikaniklik saptanirsastant adi verilen ince esnek bir tüp safrayi vücudun disinda bir toplama torbasina veya içinde ince barsaklara bosaltmak üzere, karaciger içinde birakilabilir

Biopsi kanser tanisinin konmasi için mikroskop altinda incelenmek üzere hücre veya doku alinmasi islemidir Örnek doku röntgen veya Ultrason esnasinda ince bir igne kullanilarak alinirsa bu islem igne biopsisi veya ince igne aspirasyon biopsisi olarak adlandirilir Biopsi genellikle PTK veya ERKP esnasinda alinir Bazen de cerrahi islem esnasinda doku örnekleri alinabilir

Karaciger fonksiyon testleri: Vücut içinde karaciger tarafindan yapilan bazi maddelerin miktarlarinin alinan kan örneginde ölçülmesi islemidir Belli bir maddenin kanda normalden yüksek bulunmasi, karaciger disi safra yollari kanserinin de neden olabilecegi bir karaciger hastaliginin göstergesi olabilir

Bazi faktörler prognoz (iyilesme sansi) ve tedavi seçeneklerini etkilerler

Prognoz (iyilesme sansi) ve tedavi seçenekleri asagidaki faktörlere baglidir:

Kanserin evresi (hastaligin sinirli veya yaygin olmasi)

Tümörün cerrahi olarak tümü ile çikarilabilme olasiligi

Tümörün safra kanalinin üst veya alt kisminda yerlesmis olmasi

Kanserin henüz baslamis veya tekrarlamis olmasi

Tedavi seçenekleri ayrica tümörün neden oldugu yakinmalara da bagli olabilir Karaciger disi safra yollari kanseri genellikle yayildiktan sonra saptanabilir ve nadiren cerrahi olarak tamamen çikarilabilir Palyatif tedaviler, yakinmalari hafifletebilir ve hastanin yasam kalitesini yükseltebilirler

Karaciger disi safra yollari kanseri evreleri

Bu bölümün anahtar noktalari

Karaciger disi safra yollari kanseri tanisindan sonra, kanser hücrelerinin safra yollari disina veya vücudun baska bölgelerine yayilip yayilmadiginin belirlenmesi için bazi testler yapilir

Karaciger disi safra yollari kanseri için asagidaki evreler kullanilir:

Evre 0 (In situ kanser)

Evre I

Evre II

Evre III

Evre IV

Karaciger disi safra yollari kanseri ayrica, nasil tedavi edilebilecekleri açisindan da gruplandirilabilir Iki tedavi grubu söz konusudur:

Sinirli (lokal) ve cerrahi olarak çikarilabilir

Cerrahi olarak çikarilamayacak durumda

Karaciger disi safra yollari kanseri tanisindan sonra, kanser hücrelerinin safra yollari disina veya vücudun baska bölgelerine yayilip yayilmadiginin belirlenmesi için bazi testler yapilir

Kanserin baslangiç noktasindan ötelere, vücudun diger bölgelerine yayilip yayilmadigini belirleme islemine Evreleme denir Evreleme islemi ile toplanan bilgiler hastaligin evresini belirler Evrenin net olarak saptanmasi, tedavi planlamasi açisindan önemlidir

Karaciger disi safra yollari kanseri genellikle laparotomi olarak adlandirilan bir ameliyatla evrelendirilebilir Bunun için karin duvarina yapilan cerrahi bir kesi ile karin içi hastalik belirtileri açisindan kontrol edilir ve mikroskop altinda incelenmek üzere doku parçalari ve sivi alinir Tanisal görüntüleme yöntemleri, laparotomi ve biopsi sonuçlari kanserin evresini belirlemek için birlikte degerlendirilir Bazen laparotomi öncesi laparoskopi islemi yapilarak hastaligin yayginligi arastirilabilir Kanser yayilmissa ve tümüyle cerrahi olarak çikarilamayacaksa, Cerrah, laparotomi yapmamayi tercih edebilir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Tekrarlayan (nükseden) Karaciger disi Safra Yollari Kanseri

Nükseden karaciger disi safra yolari kanseri, tedavi edildikten sonra tekrarlamis (geri gelmis) kanserdir Kanser, safra kanalinda veya vücudun baska herhangi bir yerinde tekrarlayabilir

Tedavi Seçenekleri Genel Degerlendirme

Karaciger disi safra yollari kanseri olan hastalara degisik tedaviler uygulanabilir

Iki standart tedavi yöntemi uygulanmaktadir

Cerrahi Radyasyon tedavisi

Klinik çalismalarda baska tedavi yöntemleri denenmektedir Bunlar;

Radyasyon duyarlilastiricilar

Kemoterapi

Biyolojik tedavi


Karaciger disi safra yollari kanseri olan hastalara degisik tedaviler uygulanabilir

Karaciger disi safra yollari kanserli hastalara farkli tedaviler saglanabilir Bazi tedaviler standarttir (su anda kullanilan yöntemler), bazilari ise klinik arastirmalarla denenmektedir Tedaviye baslamadan önce hasta, bir klinik arastirmada yer almak isteyebilir Bir tedavi klinik arastirmasi, mevcut tedavi yöntemlerini gelistirmek ve kanserli hastalarin tedavisinde yeni bilgiler edinmek için yapilan arastirma çalismasidir Bir klinik arastirma, uygulanan yeni yöntemin standart tedavilerden daha iyi oldugunu gösterirse, bu yeni tedavi yöntemi standart tedavi haline gelebilir

Iki tip standart tedavi uygulanmaktadir:

Cerrahi

Safra kanalinin çikarilmasi: Tümör küçük ve sadece safra yolunda sinirli ise, tüm kanal çikarilabilir Bu durumda karacigerdeki safra kanali agizlari ile ince barsak birlestirilerek yeni bir kanal olusturulur Bu islemde çevredeki lenf bezleri de çikarilir ve kanserli hücreler içerip içermemesi açisindan mikroskop altinda incelenir

Kismi hepatektomi: Kanserin bulundugu karaciger bölümünün çikarilmasi islemidir Çikarilan parça etrafinda saglam bir doku kismi bulunan, bir karaciger kismi, karacigerin bir lobu veya daha genis bir kismi olabilir

Whipple islemi: Pankreasin basi, safra kesesi, midenin bir kismi, ince barsagin bir kismi ve safra kanalinin çevresel lenf bezleri ile çikarilmasi islemidir Gerekli sindirim salgilari ve Insülin yapmaya yetecek kadar pankreas dokusu birakilir

Cerrahi olarak safranin köprülenmesi (baypas): Tümör tamamen çikarilamiyor, barsagi tikiyor ve safranin kese içinde birikmesine neden oluyorsa, bir köprüleme islemi yapilabilir Bu islemde, safra kesesi veya safra kanali, tikanikligi asacak sekilde kesilerek baska bir yol olusturmak üzere ince barsakla birlestirilir Bu islem tikanikliga bagli gelisen sariligin düzeltilmesine yardim eder

Radyasyon tedavisi

Radyasyon tedavisi yüksek enerjili X-isinlari veya diger tip radyasyon kullanilarak kanser hücrelerini öldüren tedavi yöntemidir Iki tip radyasyon tedavisi vardir Eksternal (dis) radyasyon tedavisinde vücudun disindan kanserli bölgeye radyasyon gönderen bir cihaz kullanilir Internal (iç) radyasyon tedavisinde kanserin içine veya hemen yakinina yerlestirilen igne, kateter veya tel gibi malzemelere tutturulmus radyoaktif maddeler kullanilir Radyasyon tedavisinin uygulama seklinin seçimi, tedavi edilecek kanserin tip ve evresine bagimlidir

Kolon Kanseri


• Kolon kanseri kolon dokusunun malign (kanser) hücrelerinden kaynaklanan bir hastaliktir

• Yas ve anamnez kolon kanseri gelisim riskini etkiler

• Kolon kanserinin olasi belirtileri bagirsak aliskanliklarinda degisiklik veya diskida kan varligidir

• Rektum, rektal doku ve kan testleri ile kolon kanserinin tespiti ve tedavisi yapilir

• Bazi faktörler prognoz ve tedavi seçeneklerini etkiler


Kolon kanseri kolon dokusunun malign (kanser) hücrelerinden kaynaklanan bir hastaliktir

Kolon vücut sindirim sisteminin bir parçasidir Sindirim sistemi besinlerin hareketi, emilimi (vitaminler, mineraller, karbonhidratlar, yaglar, proteinler ve su) ve vücut disina atilimindan sorumludur Sindirim sistemi özofagus, mide, ince ve kalin barsaktan olusur Kalin barsagin ilk 6 feet'i kolon olarak adlandirilir Son 6 inç ise rektum ve anal kanaldan olusur Anal kanal anüste (kalin bagirsagin vücut disina açildigi yer) sonlanir

Yas ve anamnez kolon kanseri gelisim riskini etkiler

Risk faktörleri:

• Yasin 50 ve üzeri olmasi

• Ailede kolon veya rektum kanseri hikayesi

• Kiside daha önce kolon, rektum, over, endometrium veya meme kanseri gelismis olmasi

• Kolonda poliplerin varligi

• Ülseratif kolit (kalin barsakta ülserler) veya crohn hastaligi hikayesi

• Ailesel adenomatöz polipozis ve herediter nonpolipoz kolon kanseri (Lynch sendromu) gibi herediter durumlar

Kolon kanserinin olasi belirtileri bagirsak aliskanliklarinda degisiklik veya diskida kan varligidir

Bu ve diger semptomlar kolon kanseri ve diger durumlar tarafindan olusturulur Asagidaki problemlerden birisi ortaya çikarsa hasta doktor tarafindan degerlendirilmelidir:

• Barsak aliskanliklarinda degisiklikler

• Diskida (parlak kirmizi veya siyah) kan varligi

• Ishal, kabizlik, veya barsagin tam olarak bosalmadigi hissi

• Normalden daha sik tuvalete çikma

• Genel karin rahatsizliklari (sik gaz agrilari, siskinlik, dolgunluk, veya kramplar)

• Bilinen bir neden olmadan kilo kaybi

• Devamli yorgunluk

• Bulanti

Rektum, rektal doku ve kan testleri ile kolon kanserinin tespiti ve tedavisi yapilir

Asagidaki test ve prosedürler kullanilabilir:


• Fizik muayene ve anamnez: Vücudun genel olarak degerlendirilmesi ile saglik durumu, anormal olabilecek hastalik belirtilerinin tespitidir Ayrica hastanin saglik aliskanliklari ve geçirmis oldugu hastaliklar ve tedavileri de alinir

• Diskida gizli kan testleri: Diskida sadece mikroskopla görülebilecek kani tespit eden testtir Diski örnekleri özel kartlar üzerine konarak test amaciyla doktor veya laboratuara götürülür

• Dijital rektal muayene: Rektumun degerlendirilmesidir Doktor veya hemsire, kaydirici sürülmüs eldivenli parmagi ile rektumu veya anormal bölgelerin muayenesini yapar

• Baryum enema: Alt sindirim sisteminin seri X-ray filmlerle degerlendirilmesidir Baryum içeren sivi (gümüs-beyaz metalik içerikli) rektuma verilir Baryum alt sindirim sistemini kaplar ve grafiler çekilir Bu isleme alt sindirim sisteminin görüntülenmesi denir

• Sigmoidoskopi: Polipler, anormal alanlar veya kanserin tespiti amaciyla rektum ve sigmoid (alt) kolona bakilmasi islemidir Sigmoidoskop (ince bir tüp) rektumdan sigmoid kolona sokulur Poliplerden veya dokudan örnekleme amaciyla biopsiler alinabilir

• Kolonoskopi: Polipler, anormal alanlar veya kanserin tespiti amaciyla rektum ve kolona bakilmasi islemidir Kolonoskop (ince bir tüp) rektumdan kolona sokulur Poliplerden veya dokudan örnekleme amaciyla biopsiler alinabilir

• Biopsi: Mikroskop altinda degerlendirme amaciyla hücre veya dokularin alinmasi islemidir

• Sanal kolonoskopi: Bilgisayarli tomografi ile seri filmler alinarak kolonun bir dizi filminin çekilmesi islemidir Bilgisayar filmleri birlestirerek poliplerin ve kolon yüzeyinde anormal olabilecek yapilarin ayrintili görüntülenmesini saglar

Bazi faktörler prognoz ve tedavi seçeneklerini etkiler

Prognoz asagidakilere baglidir:

• Kanserin evresi ( kanserin sadece kolonda olmasi, veya tüm kolonda olmasi veya vücudun diger yerlerine yayilmis olmasina baglidir)

• Kanser kolonda tikanikliga veya delige neden olmussa

• Tedaviye baslamadan önce kandaki karsinoembriyonik antijen düzeyleri (CEA: kanser varliginda kanda düzeyi yükselebilecek bir madde)

• Kanserin tekrari

• Hastanin genel durumu

Tedavi asagidakilere baglidir:

• Kanserin evresi

• Kanserin tekrari

• Hastanin genel durumu

Kolon kanseri teshis edildikten sonra, kanser hücrelerinin kolon veya vücudun diger bölgelerine yayilimin tespiti amaciyla testler yapilir

Kanserin kolon veya vücudun diger bölgelerine yayiliminin tespiti amaciyla yapilan isleme evrelendirme denir Evrelendirme islemi ile hastaligin evresi hakkinda bilgi edinilir Tedavinin planlanmasi açisindan evrenin bilinmesi önemlidir Evrelendirme amaciyla asagidaki testler ve prosedürler kullanilir:

• BT (bilgisayarli tomografi ile tarama): Vücut içinin farkli açilardan ayrintili görüntülenmesine dayanan bir islemdir Bu filmler bilgisayara bagli X-ray cihazi ile alinir Kontrast madde (boya) vene verilerek veya yutularak organ veya dokularin daha ayrintili görüntülenmesi saglanabilir Tedavinin planlanmasi için evrenin bilinmesi önemlidir Bu islem bilgisayarli aksial tomografi olarak ta adlandirilir

• Lenf nodu biopsisi: Lenf nodunun bir kisminin veya tamaminin çikarilmasidir Patolog mikroskop ile kanser hücreleri arar

• Tam kan sayimi: Kan örneginin alinarak asagidakiler için degerlendirilmesi:

- Kirmizi kan hücreleri, beyaz kan hücreleri, ve plateletlerin sayisi

- Kirmizi kan hücrelerinde hemoglobin (oksijen tasiyan protein) miktari

- Kirmizi kan hücrelerinin kana orani

- Karsinoembriyojenik antijen (CEA) sayimi: Kandaki CEA düzeyini belirleyen testtir

CEA hem kanser hücrelerinden, hem de normal hücrelerden kan akimina salinir

Normal düzeylerin üzerinde oldugunda, kolon kanseri veya baska durumlarin isareti olabilir

• MRI ( Magnetik rezonans görüntüleme): Miknatis, radyo dalgalari ve bilgisayar kullanilarak kolon içinin ayrintili görüntülenmesini saglayan bir islemdir Gadolinyum adi verilen bir madde damar içine verilir Gadolinyum kanser hücrelerinin çevresinde toplanir, ve parlak bir görüntü olusturulur Bu isleme Nükleer magnetik rezonans görüntüleme de denir

• Gögüs röntgeni: Gögüs kafesindeki organ ve kemiklerin röntgen görüntülenmesidir X isinlari bir çesit enerji olup, vücuttan geçerek filmin üzerine düser ve vücudun içinin görüntülenmesi saglanir

• Cerrahi: Tümörün çikarilmasi ve kolon içindeki yayilimin görülebilmesini saglayan islemdir

Nüks kolon kanseri

Nüks kolon kanseri tedavi sonrasi tekrar ortaya çikan kolon kanseridir Kolon kanseri kolonda veya karaciger, akciger gibi vücudun diger bölgelerinde tekrarlayabilir

Kolon kanserli hastalarda farkli tip tedavi yöntemleri vardir

• 3 standart tedavi yöntemi kullanilir Bunlar:

- Cerrahi

- Kemoterapi

- Radyoterapi

- Diger tedavi yöntemleri klinik çalismalarla test asamasindadir Bunlar:

- Biyolojik terapi

- Kontrol muayeneleri nüks kolon kanserinin tespitine yardimci olur


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanseri



Küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaların tedavisindeki ilk amaç hastaların operasyon durumlarını değerlendirmektir Hastaların operabiliteleri a) rutin kardiyovasküler değerlendirme b) basit spirometri ve c) arteryal kan gazlarıyla değerlendirilir Sınırda pulmoner rezervi olan hastalarda Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi ve egzersiz testiyle ilave bulgular elde edilecektir

Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi postoperatif pulmoner fonksiyonlarla ilgili bilgi verecektir

Hastaların cerrahi rezektabiliteleri hastalığın evresine göre değerlendirilir Evre I ve II hastalar rezektable hastalardır ve olanak varsa cerrahi olarak tedavi edilmelidirler Evre III

heterojen bir gruptur Bulky hastalık ve multinodal tutulumlu N2 hastalık cerrahiye zayıf cevap verir ve primer olarak cerrahi tedavi denenmemelidirMediastinoskopisi negatif olan ancak torakotomide tek bir nodal mikrometastazı çıkan hastalarda sadece cerrahi tedaviyle 5 yıllık sağ kalım %25-30 dolaylarındadır Evre IIIB ve IV cerrahi rezeksiyona uygun hastalık grubu olmayıp diğer tedavi modaliteleri denenmelidir

Kemoterapi ve radyoterapi preoperatif ( neoadjuvan) , postoperatif ( adjuvan) ve ayrı ayrı ( ardışık) veya beraber ( kombine ) olarak uygulanabilir

Neoadjuvan tedavi evre I- II- III hastalarda araştırma aşamasındadır Evre IIIA hastalarda neoadjuvan tedavi umut verici olmakla beraber halen sadece akademik araştırmalar için önerilmektedir

Adjuvan kemoterapi rezeke edilen evre I-II- III hastalarda hastalıksız yaşam süresini uzatmakla beraber genel sağkalıma fazla etki etmediğinden araştırmalar dışında önerilmemektedir

Adjuvan radyoterapi evre I ve II hastalarda önerilmemektedir Rezeke edilen evre III hastalarda lokal nüksü azaltmakta, bir miktar sağkalıma etkisi olmaktadır



Evre IIIA ve IIIB hastalarda kombine ve multimodal tedavi önerilmektedir Sadece radyoterapi ile bu grupta 5 yıllık sağkalım %10’dan azdır İndüksiyon kemoterapisiyle beraber radyoterapi bu oranı %17’e yükseltmiştir

Evre IV hastalarda sistemik kemoterapi bir yıllık sağkalım üzerine olumlu etkiler yapmaktadır


CERRAHİ TEDAVİ



Akciğer kanserinin başarılı rezeksiyonu en iyi tedavi yöntemi olarak görünmektedir Son yıllarda cerrahi müdahelelerdeki teknik gelişmeler , postoperatif bakım şartlarında gelişmeler

sonucunda hastaların yaşam süreleri ve yaşam kaliteleri daha da artmıştır Sınırlı ve erken dönemdeki lezyonlarda cerrahi rezeksiyon sonucunda 5 yıllık sağkalım %80’dir Oysa genel olarak akciğer rezeksiyonlarından sonra 5 yıllık sağkalım %40-50 dir

Bundan 2-3 dekat önce akciğer kanseri evrelemeleri klinik bulgular, rijid bronkoskopi, akciğer grafisi ve tomografi, bazı merkezlerde ise mediastinoskopiyle yapılmaktaydı

Torakotomilerin %25-30’unda rezeksiyon olanağı kalmıyordu Şimdilerde kemik sintigrafisi, yeni bilgisayarlı tomografiler, fiberoptif ronkoskopideki gelişmeler, torakoskopi kullanımı, ve son olarak PET kullanımıyla rezeksiyonu gereksiz kılan torakotomi %2’den daha az orandadır Bu

oranlarada genellikle sol atrium tutulumu, pulmoner arter veya özofagus invazyonu nedeniyledir

Hastaların cerrahi müdaheleye uygun olup olmadığı da önemli bir konudur Hastaların fonksiyonel değerlendirilmeleri yapılmalıdır Kardiyak durum, FEV1, DLCO, egzersizde maksimal oksijen tutulumu (VO2max ) ve akciğer perfüzyon sintigrafisi bu konuda mutlaka gözden

geçirilmelidir

Ancak aşağıdaki koşullarda kesin inoperabilite söz konusudur

3 ay içinde geçirilen MI FEV1’in 1 Litrenin altında olması ( beklenenin %50 sinden daha az olması )

VO 2max 10 mLkg/dk dan az olması

TLCO nun %40 altında olması

Ayrıca sigara içimi, obezite, hipertansiyon, diabetes mekllitus, araya giren bir hastalık, kardiyak

hastalıklar operabiliteyi etkileyen önemli faktörlerdir

Cerrahi için hazırlanan hastalarda

Sigara kesilmelidir

Araya giren bir infeksiyon tedavi edilmelidir

Atriyal fibrillasyon, iskemik kalb hastalığı, gibi kardiyak durumlar kontrol altına alınmalıdır

Aynı güne ait PA akciğer grafisi ve son 1 ayda çekilen CT olmalıdır

Cerrahi rezeksiyonda iki hedef vardır Tam rezeksiyon ve optimal fonksiyonel kapasiteyi korumak Segmentektomi ve wedge rezeksiyonlar önerilmekle beraber lobektomi genel kuraldır

Bazı durumlarda bilobektomi ve pnömonektomiye kadar giden cerrahiler olabilir Unutulmamalıdır ki, pnömonektomi kendi başına bir hastalıktır Bu nedenle rezeksiyonlarda daha ihtimamlı olmak gereği vardır

Postoperatif morbidite;

Ağrı

Bronşiyal sekresyonlar

Atrial fibrillasyon

Hava kaçağı olması

Bronkoplevral fistül

Pulmoner emboli

Miyokard infarktüsü

ARDS


RADYOTERAPi

Radyoterapi küratif veya palliyatif olarak akciğer kanseri tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır Son yıllarda teknik gelişmeler bu tedavi modalitesinde de ciddi ilerlemeler ortaya çıkmasına neden olmuştur Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tedavisinde cerrahi temel küratif


tedavi şeklidir Ancak hastaların sadece %20-30’u cerrahiye adaydırlar Geriye kalan 2/3 olgu rezeksiyona uygun değildir Bu koşullarda radyoterapi lokorejionel tedavide lokal kontrol sağlamada oldukça etkindir Radyoterapide tümör büyüklüğü önemli prognostik faktördür T2N0 büyük bir tümör kitlesini gösterir ve lokal kontrol zordur Oysa T3 veya T4 tümör küçük olabilir ve daha iyi kontrol sağlayabilir Erken dönem tümörlerde ( T1 , 2 ve N0 , 1 ) tek başına radyoterapinin

sonuçları tartışmalıdırBu hastaların seçiminde bias vardır ( medikal olarak operable olmadıkları için ) ve 5 yıl sağkalım %6-32 dir Bu sonuçlar cerrahi olarak tedavi edilen hastaların sonuçlarından daha kötüdür Ancak radyoterapi dozları düşük ve genel durumu daha bozuk

hastalardır Son yıllarda daha yüksek dozlarla tedavi edilenlerde iyi sonuçlar elde edilmiştirAncak lokal kontrol gene de cerrahiden iyi değildir ve erken lokal nüks radyoterapiyle tedavi edilen grupta

daha sıktır Sonuç olarak radyoterapi medikal olarak cerrahiye kontrendikasyon varlığında gündeme gelmektedir Lokal ilerlemiş hastalıkda dozlar 45-60 Gy arasında değişir Tümör çapı, lenf bezlerinin durumu ve total radyasyon dozuna bağlı olarak sağkalım süreleri değişir Standart olarak ışınlanan saha primer tümör sahası ve muhtemel lenfatik drenaj bölgesidir İpsilateral, hiler, mediastinal ve supraklaviküler lenf drenaj bölgeleri radyoterapi sahasına alınır Toraks ışınmasında en önemli kısıtlayıcı faktörler normal akciğerin kendisi, spinal kord problemi ve kalb doku toleransıdır Dozun sınırlarını taşması radyasyon pnömonitisine yol açacaktır Bu durumun morbiditesi ciddidir Son yıllarda gündeme gelen üç boyutlu konformal radyoterapi tümöre daha yüksek doz vererek diğer normal dokulara verilen dozu minimuma indirmektedir




Endobronşiyal obstrüksiyonlarda FOB ile bronşa iletilen katetrin içinden daha sonra lokal radyoterapi uygulamasına Brakiterapi denir Bu yöntem endobronşiyal tümörlerde semptomları kontrol altına almak, hastanın yaşam kalitesini yükseltmek için kullanılabilir Kanama , stenoz ve

pnömotoraks gibi yan etkileri vardır Radyoterapi alan hastaların anemik olmaması gerekir Oksijen radyasyon cevabını etkiler Hipoksik durumdaki bir hücrenin ortadan kaldırılması için normal hücreye göre 3 misli daha fazla

radyoterapi dozu alması gerekir Hastaların hemoglobin düzeyi 14 g/dL olmalıdır Preoperatif radyoterapi bazı avantajlar sağlar Bunlar rezeksiyon sınırının ötesindeki

subklinik hastalığın eradikasyonu , tümörün küçülmesiyel rezeksiyonda daha kolay dokulara ulaşabilmeyi, rezeke edilemeyen tümörür rezektable hale gelmesidir Ancak cerrahi morbiditeyi arttırır ve tümör yayılımıyla ilgili değerlendirmeyi zorlaştırır Yapılan iki büyük ABD çalışmasında preoperatif radyoterapi yaşamı uzatmamış aksine postoperatif komplikasyonlarda artışa bağlı

olarak yaşam süresinde azalmaya yol açmıştır Preoperatif radyoterapi süperior sulkus tümörlerinde ( Pancoast tümörleri ) önerilmektedir Bu sayede bu grup yerleşimli tümörlerde daha uzun yaşam süresi elde edildiği bildirilmektedir Postoperatif radyoterapi hala tartışmalı bir konudur Bu konula ilgili birçok randomize çalışma yapılmıştır Yapılan tüm çalışmalarda yaşam süresinde anlamlı bir fark bulunamamıştır Postoperatif radyoterapi lokal nüksün azalmasında rol almıştır Yapılan erken evre çalışmalarında da evre I ve II hastalarda postoperatif radyoterapi önerilmemektedir Lancet dergisinde 1998 yılında

yayınlanan 2128 hastalık bir analiz serisinde postoperatif radyoterapinin yaşam üzerine negatif etkisi olduğu gösterilmiştir Evre I ve II için bu durum kesin olsa da evre III hastalarda hala bazı çekinceler vardır Evre III hastalarda lokal kontrol radyoterapiyle sağlansa dahi sağkalım avantajı yoktur Ancak bu konu net olmayıp çalışmalar devam etmektedir Çünkü evre III çok heterojen bir

gruptur Şimdilerde incelenen konu evre III hastalarda neoadjuvan kemoterapi ve cerrahi sonrası uygulanan radyoterapinin etkinliğidir

Hastaların semptomlarını azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik palyatif radyoterapi hava yollarında obstrüksiyon , hemoptizi gibi primer tümöre bağlı semptomların palyasyonunda , vena kava süperior sendromu, göğüs ağrısı, kemik tutulumu, spinal kord kompresyonu ve beyin metastazı gibi klinik durumlarda uygulanabilirToraks radyoterapi toksisiteleri; Radyoterapi sırasında hastalarda halsizlik, öksürük, balgam ve özofajite bağlı yutma

güçlüğü görülebilir Semptomlar tedavinin tamamlanmasından bir-iki hafta sonra düzelir

Pnömonitis ve pulmoner fibrozis akciğerlerde görülen en önemli iki etkidir Pnömonitis 1-3 ay sonra ortaya çıkar Ciddi solunum sıkıntısı , ateş , öksürük yapar Steroid gerekebilir Akciğer fibrozisi 6 ay sonra ortaya çıkar ve spesifik bir tedavisi yoktur

Diğer toksisiteler;

1) Özofageal toksisite: Radyasyon özofajiti

2) Kardiyak toksisite ; perikardit, sol ventrikül fonksiyon bozulması,

3) Spinal kord toksisitesi

4) Deri ve kemik toksisitesi ,

KEMOTERAPİ


Sitotoksik kemoterapi küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin tedavisinde artan bir öneme

sahip olmaktadırLokalize hastalıkta kemoterapinin tedaviye eklenmesi tedavi şansını arttırmaktadır İlerlemiş hastalıkta kemoterapi sağkalım süresini arttırmakta ve yaşam kalitesini daha iyi hale getirmektedir



İleri evre hastalık , küçük hücreli dışı akciğer kanserinde 5 yıllık genel sağkalım %15’in altındadır Hastaların %40’ından fazlası ilerlemiş hastalık formunda başvurur ve bu grupta 5 yıllık sağkalım %1’in altındadır Hastaların büyük bölümü kısa sürede kaybedilirler Kemoterapide en iyi sonuçlar kombine tedavilerle alınsa da yeni çıkan ajanlarla faz II çalışmalar yapılarak ilacın etkinliği gösterilmektedir

Bu grup hastalarda hastalığın evresi ve hastanın performans dururmu en önemli prognostik faktörlerdir Çok değişkenli analizlerde gösterilmiştir ki, iyi performans, kadın olmak , tek bir metastatik bölge, normal Ca ve LDH, hemoglobinin 11 g/dL üzerinde olması ve Cisplatin kemoterapisinin kullanılması iyi karakteristiklerdir Bu faktörlerden en önemlisi performans durumudur

Son yıllara kadar ileri evre akciğer kanserlerinde kemoterapinin değeri az olarak değerlendirilirdi Ancak yeni ilaç kombinasyonları, özellikle Cisplatin kullanımıyla yüksek cevap oranları elde edilmiştir, yaşam kalitesi düzelmiş ve orta derecede bir sağkalım elde edilmiştir Bazı gruplar rehberlerini yayınlamışlar ve günlük pratikte sitotoksik kemoterapi rutine girmiştir 1980 yılından itibaren kemoterapiyle standart best supportif care arasında etkinlik

çalışmaları yapılmıştır Bu çalışmaların çoğu küçük çapta çalışmalar olduğundan bazı analizler yapılmıştır Yapılan 3 metaanaliz sonucuna göre kemoterapi ilerlemiş hastalıkta hastaların tedavisinde önemli rol oynamaktadır

Bazı yeni çalışmalarda tek ajan ile best supportive care karşılaştırılmıştır Haftalık verilen vinorelbine’in yaşlı hastalarda BSC’e göre daha üstün olduğu gösterilmiştir Docetaxel ve paclitaxel ile BSC’e göre daha üstünlük gösterilmiştir Gemcitabine ile yapılan çalışmada sağkalımda üstünlük gösterilmezken yaşam kalitesinde belirgin bir düzelme ve palyatif radyoterapi ihtiyacında azalma saptanmıştır

İleri evre akciğer kanserlerinde kombine tedaviler tek ajan tedavilerle karşılaştırıldığında etkinlik artmış ancak etkinlikle beraber toksisitede artış gözlenmiştir analizler ile kombine tedavilerde cevap oranlarının arttığı , 6 ve 12 aylık sağkalımların uzadığı gösterilmiştir Ancak kombine tedavilerde toksisite artmaktadır




KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ



Küçük hücreli akciğer kanserine gelince ; tedavi verilmezse küçük hücreli akciğer kanseri hastayı hızla ölüme götürür Sınırlı hastalıkta kemoterapi ve radyoterapi ile kombinasyon sağlanırsa ortalama yaşam 20 aydır İki yıllık sağkalım %45, 5 yıllık sağkalım %15-20 arasındadır Tam remisyon sağlanan hastalarda koruyucu kafa ışınlaması yapılmalıdır Çünkü hastalardaki nüksün en sık görüldüğü yer santral sinir sistemidir Yaygın hastalıkta tedavi verilmezse yaşam 1-3 ay arasındadır Kombinasyon kemoterapisiyle 9-12 ay arasında yaşam sağlanır Radyoterapi palyasyon ve tedaviye cevap vermeyen olgularda gündeme gelebilir Cerrahinin rolü tartışmalıdır Soliter pulmoner nodül nedeniyle opere edilen hastalarda küçük hücreli akciğer kanseri çıkma olasılığı vardır ve bu olgularda sağkalım %50’ye yaklaşır Bu hastalara adjuvan kemoterapi önerilmektedir Sınırlı hastalık kemoterapi ve radyoterapi kombine edilerek tedavi edilir İki analiz sonucu göstermiştir ki, toraks radyoterapisinin eklenmesi sağkalımı anlamlı olarak uzatmaktadır Cisplatin ve etoposide kombine tedavisi tüm dünyada standart olarak kullanılmakta ve etkili bir kombinasyondur Tam cevap veren sınırlı hastalıklı hastalarda koruyucu kafa ışınlamasının uzun süre yaşayanlarda beyin metastazı riskini oldukça azalttığına dair güçlü kanıtlar vardır Son zamanlarda yapılan tartışma radyoterapinin kemoterapinin hangi döneminde verilmesi şeklindedir Yapılan çalışmalarla şimdilik görünen radyoterapi erken dönemde devreye sokulursa sağkalım uzamaktadır Yaygın hastalıkta kemoterapi seçilecek en önemli tedavi yöntemidir Cisplatin ve etoposide bu grup hastalarda da etkin seçenekler olmakla beraber hastanın genel durumu tedavinin yaklaşımını etkileyebilir


Küçük hücreli akciğer kanserinde yeni ajanlar denenmekte ve iyi cevaplar elde edilmektedir Bunlar arasında taxanlar, topoizomeraz 1 inhibitörleri ile çalışmalar devam etmektedir Akciğer kanserinin diğer tedavi seçenekleri arasında bronş obstrüksiyonlarına yönelik palyatif tedaviler, gene VKSS , kraniyal metastazlar, kemik metastazları ve ağrılar için palyatif radyoterapiler gündeme gelebilir


Larenks Kanseri


-Larenks kanseri malign hücrelerin larenks dokusunda oluşması ile oluşur

-Sigara kullanımı ve fazla alkol alımı larenks kanseri gelişim riskini etkiler

-Boğaz ağrısı ve kulak ağrısı görülebilen semptomlardır

-Boğaz ve boyunu inceleyen testler tanı ve evrelemede kullanılır

-Bazı faktörler tedavi ve prognozu etkiler


-Larenks kanseri malign hücrelerin larenks dokusunda oluşması ile oluşur

Larenks farenksin hemen altında boyuna yerleşmiştir Hava geçiçi sırasında titreşen ve ses çıkaran vokal kordları içerir Ses farenks, ağız ve burunda eko alarak insan sesine dönüşür

Çoğu larenks kanseri larenks içini döşeyen ince hücrelerden oluşan squamöz hücrelerden oluşur

Larenkste üç kısım vardır

-supraglottis: Kord vokal üstündeki epiglotu içeren kısım

-glottis: Kord vokali içeren orta kısım

-Subglottis: kord vokal ilke trakea arasındaki kısım


-Sigara kullanınımı ve fazla alkol alımı larenks kanseri gelişim riskini etkiler

-Boğaz ağrısı ve kulak ağrısı görülebilen semptomlardır

Bu ve başka semptomlar larenks kanseri ve başka nedenlerle oluşabilir Bir doktor aşağıdaki problemler olduğunda hastayı konsulte etmelidir

-Geçmeyen soğuk algınlığı ve öksürük

-Solunum zorluğu

-Kulak ağrısı

-Boğaz veya boyunda şişlik

-Ses değişikliği

-Boğaz ve boyunu inceleyen testler tanı ve evrelemede kullanılır


-Boyun ve boğazın muayenesi: Boyundaki şiş lenf nodu için muayene ve küçük bir ayna ile boğazın incelenmesi

-Larengoskopi: ayna veya larengoskop ile larenks muayenesi

-Endoskopi: Vücud içindeki organları görmek için kullanılır Endoskop bir kesi veya ağız gibi vücuttaki açıklıktan sokularak yapılır Doku biyopsisi alınabilir

-BT: Vücud içindeki alanların değişik açılarla detaylı resmini almaktır Kompitüre bağlı x-ray cihazı ile yapılır Dokuları daha iyi görmek için ilaç verilebilir Komputerize tomografi denir

-MRI: magnetik rezonans görüntüleme: magnet, radyo frekansı ve bilgisayar kullanılarak Vücud içindeki alanların değişik açılarla detaylı resmini almaktır

-Biyopsi: Mikroskop altında incelemek ve kanser araştırmak için alınan doku parçası

-Baryum yutumu: Özefagus ve mide için baryum içeren sıvı içilerek x-ray ile çekim yapılırr Üst GI serisi de denir


Malign Mezotelyoma


Kanserin nadir bir çeşidi olan Malign Mezotelyoma göğüs veya periton zarında(plevra,periton) bulunan hücrelerde oluşan bir kanser hastalığıdır Malign mezotelyomalı çok insan asbestos soluyan yerlerdeki işlerde çalışanlardır

Bir şahısta kısa solunum, göğüs ağrısı veya karında ağrı veya şişlikk olduğunda doktor bunları değerlendirmelidir Şikayetler mevcutsa doktor karın veya göğüs filmi isteyebilir

Doktor torakoskop (thoracoscope) diye adlandırılan özel bir aletle göğüs boşluğu içine bakabilir Göğüs duvarı boyunca bir kesi yapılacak ve torakoskop iki kot arasından içeri sokulacak Torakoskopi (Thoracoscopy) olarak adlandırılan bu test hastanede yapılır Testten önce hastaya lokal anestezikler verilecektir ( bu ilaçlar kısa bir zaman peryodunda duyu kaybına sebep olur) Bazı basınç hissedilebilinir, fakat genellikle ağrı yoktur Doktor Peritoneskop ( peritoneoscope) diye adland?ırılan özel bir aletle karın içine(peritoneoscopy) de bakabilmelidir Peritoneoscope karında açılan yere yerleştirilir Bu işlem de hastanede yapılır Testen önce lokal anestezik verilir Doku normal bulunmazsa herhangi bir kanser hücresi için mikroskop altında incelenecek küçük bir doku parçası kesilebilecek Buna biyopsi denir Biyopsi torakoskopi veya peritonoskopi esnasında yapılır Düzelme şansı (Prognoz) kanserin çapına, kanserin bulunduğu yere, kanserin ne kadar uzaklığa yayıldığına, kanser hücrelerinin mikroskop altında nasıl göründüğüne, kanserin tedaviye nasıl cevap verdiğine, hastanın yaşına bağlıdır


Malign mezotelyoma evreleri

Malign mezotelyoma bulunduğunda kanser hücrelerinin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını bulmak için daha çok test yapılacaktır Bu evreleme (staging) olarak adlandırılır Tedavi planı yapmak için doktor evreyi bilme ihtiyacı vardır



Mesane Kanseri


Erkek mesane kanseri olması riski kadınlardan üç kat daha fazladır Amerika da her yıl yaklaşık kırk bin yeni mesane kanseri olayı teşhis edilir ve onbeş binden fazla ölümün nedeni bu hastalıktır Mesane kanseri kırk yaşın altındakilerde nadiren görülür Bunun en azından çevresel faktörlerle ilişkili olduğu düşünülmektedir Bu hastalık sigara içenlerde boya, kimya ve lastik sanayiinde çalışan işçilerde daha fazla görülür



Belirtiler


-İdrarda kan;

-Pelvik sancı (ön ve yanlardaki kalça kemiklerinde sancı);

-İdrar yapmada zorluk;

Teşhis



En sık görülen ilk belirti, ağrı ya da başka bir rahatsızlık olmaksızın, idrarda kan bulunmasıdır Sık yapılan bir teşhis hatası, idrardaki bu kanın mesane iltihabına bağlanmasıdır Eğer mesane kanserini düşündüren şikayetleriniz varsa, doktorunuz kanserli hücreleri saptamak üzere idrar tahlili yaptıracaktır IVP denilen özel bir böbrek röntgeni çekilebilir ve doktorun mesanenin içini görebilmesi için, sistoskopi yapılacaktır Sistoskopi sırasında, habis hücreler açısından mikroskop altında incelenmek üzere, mesane duvarından parça alınır

Eğer kanser saptanırsa, doktorunuz kanserin hangi evrede olduğunu saptamak için, karın ya da pelvis tomografisi isteyebilir Kanserin mesane dışına yayılıp yayılmadığını anlamak için yapılan testler, göğüs röntgeni ve kan tahlilleridir

Eğer mesanedeki tümör küçükse ve mesaneyi kaplamamışsa, iyileşme şansı yüksektir Bu türden mesane kanseri olan insanların yaklaşık %50si ile 70i arasında kalan kısmı üç yıllık bir süre içerisinde iyileşme gösterecektir Ancak kanser yine de önemli olacaktır

Kanseri kaslara ve yağ dokusuna yayılan şahısların yaklaşık %45i radyasyon tedavisinin yapılmış olması koşuluyla en azından 5 yıl süreyle yaşarlar

Mesane kanseri diğer organlara da sıçrayan insanların büyük bir çoğunluğu tedavi görse de 2 yıldan fazla yaşayamaz


Tedavi


Yüzeysel mesane kanserindeki tedavi genellikle tümörün kendisinin alınması şeklindedir Bunun için büyük bir ameliyat gerekmez, çünkü cerrah tümörü bir sistoskop aracılığıyla alınabilir Yüzeysel tümörün alınmasından sonra biyopsiyi ihtiva eden sistoskopik değerlendirme her 3 ile 6 ayda bir kanserin yeniden oluşup oluşmadığını belirlemek için yapılır Eğer bu olay yinelenirse, tümör yeniden sistoskopi ile alınabilir Ancak bu sefer gelecekteki mesane kanseri olasılığını azaltmak için kanserle mücadele edici ilaçlar verilir

Eğer hastalık mesane kasları ve yağ dokusunu kaplarsa mesanenin kendisinin, erkeklerde de prostat bezinin de birlikte olmak üzere, alınması gerekir İlerlemiş mesane kanseri olan kadınlarda da yumurtalıkların, rahmin ve vajinanın bir kısmının alınması gerekir

Mesanenin alınması, idrarın geçeceği bir açıklığın yaratılmasını gerektirir Bunu yapmanın değişik yolları vardır En başarılı olan tekniklerden birinde üreterler, bir parça bağırsaktan yapılmış yapay bir mesaneye bağlanırlar Yani mesane göbeğin yan tarafından vücudun iç kısmına tutturulur Daha sonra idrarı giysilerin altından vücut üzerinde bir torbaya boşaltmak üzere karın duvarından bir delik açılır Buna ileal kanal işlemi denir

Bazı hekimler, invazif (yayılma gösteren) mesane kanseri için bu operasyondan sonra radyasyon terapisi ve kemoterapi önerirler Tümör lenf ise kemoterapi kullanılabilir Metastatik hastalığı (diğer organlara yayılan kanser) olan şahısların %30 ile 70 i arasındaki kısmında kemoterapi kanserin yayılmasını kontrol altına almak ve ağrıyı hafifletmek açısından yararlıdır Ancak bunun yararı 6 aydan daha fazla sürmez ve kanser bu süreden sonra ilerlemeye devam eder Mesanenin ameliyat ile alınması veya radyasyon terapisi ile devam eden kemoterapinin bir kombinasyonu yayılma gösteren (invasiv) hastalığı olan şahısların bazılarında yaşamı uzatır


Merkel Hücreli Karsinom


Merkel hücreli karsinom, cildin nöroendokrin kanseri olarakda bilinen, malign (kanser) hücrelerin cildin hemen üzeri veya yanında ve kıl folikülleri içinde bulunan nadir bir hastalıktır Merkel hücreli karsinom genellikle ciltte ağrısız, katı parlak kitleler şeklinde fark edilir Bu tümörler kırmızı,mpembe veya mavi olabilir ve çeyrek inçden küçükten 2 inçten büyüğe değişen boyutlarda görülür Merkel hücreli karsinom genellikle güneşe maruz kalan baş, boyun, kol ve bacakta bulunur Genellikle 60-80 yaş arası, beyaz tenlilerde bulunur, ancak başka ırk ve farklı yaşlarda da görülebilir

Merkel hücreli karsinom hızlı büyür ve sıklıkla vücudun başka kısımlarına metastaz (yayılma) yapar Küçük tümörlerin bile metastaz yapabilme yeteneği vardır Hastalık yayıldığı zaman genellikle bölgesel (komşu) lenf bezlerine yayılır ayrıca, karaciğer, kemik, akciğer ve beyinede yayılabilir Lenf bezleri küçük, fasulye şeklinde yapılar olup, tüm vücutta bulunur Bu bezler enfeksiyonla savaşan hücreler üretip depolarlar

Merkel hücreli karsinomun tedavisi hastalığın evresine, hastanın yaşına ve genel durumuna bağlıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Mide Kanseri



Mide, sindirim sisteminin bir parçasıdır ve karnın üst sol kısmında diyaframın altında bulunur Üst ucu yemek borusu ile bağlantılıdır, alt ucu ise, adına kapıcı dediğimiz, halka şeklindeki kapama kasları ile onikiparmak bağırsana bağlıdır

Midedeki kötü huylu tümörler genellikle mukoza zarında gelişir ve % 95 oranında bez epitelinden (adenokarsinom) yola çıkar Skuamöz epitel karsinomlar, lenfomlar – yani lenf dokusunda gelişen kanserler – ve kas yapısında gelişen sarkomlar daha ender görülür Hastalığa yeni yakalananların yılda toplam olarak yaklaşık 20000 kişiyi bulduğu mide karsinomu, erkeklerde en sık görülen beşinci, kadınlarda ise en sık görülen dördüncü kötü huylu tümördür



Mide Kanserinin nedenleri:

• Mide kanserinin oluşumunda beslenme alışkanlıkları önemli bir rol oynamaktadır

• Beslenmeye dayalı iyi bilinen risk faktörleri; çok tuzlu yemeklerin sıklıkla yenilmesi ve taze meyve ve sebzenin az tüketilmesidir

• Izgarada pişirilmiş, tütsülenmiş ve tuzlu salamura gıdaların sıklıkla yenmesi de riskli olabilmektedir Izgara ve tütsüleme esnasında tam olmayan yanma sonucu kanseri tetikleyen maddeler oluşmaktadır (kanserojenler) Et ürünlerinin salamurası (tuzlama) yapılırken nitrat tuzları ve nitrit tuzları kullanılmaktadır Bunlar, ısıtma esnasında veya mide içinde Nitrosaminleri oluştururlar ki, bunlarda kuvvetli birer kanserojendir Nitrosaminler gıdaların bakteri veya mantarlarla teması esnasında da oluşabilmektedir Yukarıda bahsi edilen mide karsinomu vakalarındaki gerilemenin nedeni, soğutucu ve dondurucu araç ve gereçlerin (buzdolabı, derin dondurucu) genel olarak daha sık kullanılmaya başlanması ve taze meyve ve sebzenin daha kolay tedarik edilebilmesine dayandırılabilir Tuzlamak gibi konservasyon metodları (yiyeceklerin bozulmasını önlemek) son on yıllarda dondurucu ve soğutucular ve/veya vakumlu steril ambalajlar sayesinde geri planda kalmıştır

• Mide kanseri, kronik bir mide mukozası iltihabı şekli olan ve mide ülserinde sıklıkla ortaya çıkan helicobacter pylori bakterisinin sebep olabileceği atrofik gastritis ile bağlantılı olabilmektedir Helicobacter enfeksiyonu ile mide kanseri arasında yakın bir bağlantı olasılığının çok olduğu kabul edilmektedir Büyük bir olasılıkla midenin helicobacter ile uzun süreli bir istilası (enfeksiyonun çocuk yaşta gerçekleşmesi) daha yüksek bir risk oluşturmaktadır, bu nedenle yetişkin yaşta bu bakterinin ortadan kaldırılması rizikonun azaldığı anl gelmemektedir

• Sigara ve aşırı alkol tüketimi risk faktörü olarak kabul edilmektedir, çünkü bunların tüketimi büyük bir olasılıkla mide mukozası iltihabına yani gastrite neden olabilmektedir Adenomatöz mide polipleri de (mukoza bezlerinde başlangıçta iyi huylu oluşumlar) mide kanseri hastalığı için risk faktörleri arasındadır

Örneğin bir ülser hastalığı nedeniyle midenin kısmen alınması da (günümüzde ender olarak uygulanmaktadır) mide kanseri riskini arttırmaktadır

• Kalıtım yoluyla alınan genler de mide kanserinin oluşmasını destekleyebilir Ancak burada iki tür mide karsinomu biribirinden ayrı tutulmalıdır: Biri, öncelikle sınırlı olarak büyüyen intestinal tür, diğeri ise difüz tür olanıdır ki, bu türü daha kötü huylu olup hızla çevredeki dokuları sarar İntestinal türde daha çok beslenme faktörleri ön planda olurken, difüz türde genetik faktörler sorumlu tutulmaktadır



Belirtiler

En sıklıkla,

• Hazımsızlık

• İştahsızlık

• Yemeklerden sonra şişkinlik hissi

• Kusma

• Yorgunluk

• Bağırsak işlevinde kan yada siyah dışkı

• Kilo kaybı

Teşhis

En emniyetli ve kesin sonuç veren muayene şekli, mikroskop (Histoloji) ile ayrıntılı incelemenin yapılması için doku örneklerinin de alınmasını sağlayan, daha önce bahsi edilen, mide içinin gözetlenmesidir (gastroskopi) Kuşkulu bölgenin derinlerinden ve kenarlarından alınan örnekler, olası kanserin mide duvarına ne kadar yayıldığını tespit etmeye yarar Kontrast maddelerle mide ve bağırsaklara uygulanacak ilave bir röntgen muayenesi, mide duvarının geniş alanlarını da inceleme imkanı verir

Tedavi

Mide kanserinde ameliyat, en önemli ve en belirleyici tedavi önlemidir Buna ilave olarak kemoterapi ve bazı durumlarda ışın tedavisi (Radyoterapi) de uygulanmaktadır

Tedaviden sonra ne oluyor?

Tedavinin tamamlanmasından sonra, yani ameliyattan sonra, erişilebilecek en iyi netice olarak, hastalar tümörlerinden tamamen kurtulmuş olurlar Bundan sonraki tıbbi kontrolün amacı, tedavinin istenmeyen sonuçları ile olası bir geri dönüşü yani hastalığın olası yeniden nüksetme halini tespit etmektir Genelde tedavi sonrası kontroller ilk zamanlar 3 ayda bir yapılır, 2 yıldan sonra ise 6 ayda bir gereklidir Muayene normalde vücudun incelenmesini, laboratuar testlerini, röntgen ve ultrason muayenesini ve midenin bir bölümü alınmış ise bir de gastroskopiyi kapsar


Mikozis Fungoides ve Sezary Sendromu


Mikozis Fungoides ve Sezary Sendromu hastalığı, lenf sisteminde (T-lenfosit adı verilen) bazı hücrelerde görülen ve cildi etkileyen (malign/habis) bir kanser türüdür Lenfositler kemik iliği ve lenf sistemindeki diğer organlar tarafından üretilen, enfeksiyonlarla savaşan beyaz kan hücreleridir T-hücreleri vücutta bulunan bakteriler ile diğer zararlı organizmaların yok edilmesi görevinde vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olan özel lenfositlerdir


Lenf sistemi bağııklık sisteminin bir parçası olup bu sistem, deri dahil vücudun tüm bölümlerinde bulunan kan damarları gibi, vücudun tam yayılan ince tüpçüklerden oluşmaktadır Lenf damarları, lenfosit içeren renksiz bir sıvı olan lenf sıısı taşır İnce tüp altı boyunca sıras sı?ra dizili şekilde, fasulye tanesi şeklinde lenf düğümü adı verilen organlar bulunmaktadır Lenf düğümü kümeleri oltukaltında, pelvis, boyun ve abdomen bölgesinde bulunmaktadır (Üst abdomen bölgesinde bulunan, lenfosit üreten ve eski kan hücrelerini kandan süzen bir organ olan) dalak, (göğüs kafesi altında bulunan küçük bir organ olan) timüs ile (boğazda yerleşik bir organ olan) bademcikler de lenf sisteminin parçasıdır


Çeşitli lenfoma türleri bulunmaktadır En yaygın görülen lenfoma türü Hodgkin hastalığı ile Non-Hodgkin hastalığıdır


Bu lenfoma türlerinin başlangıcı genellikle lenf düğümlerinde ve dalakta olmaktadır

Mikozis Fungoides ve Sezary Sendromu genellikle, yıllar içerisinde yavaş gelişim göstermektedir Hastalığın başlangıç evrelerinde deride batma ve kuruluk hissedilecek ve deri yüzeyinde koyu renkli bölgeler oluşacaktır Hastalık daha da ilerledikçe, Mikozis Fungoides adı verilen bir durum olan deri üzerinde tümör oluşumu meydana gelecektir Hastalıktan etkilenen deri bölgesi artıkça deri efekte olacaktır Hastalık lenf bezleri ile dalak, akciğer ya da karaciğer gibi vücudun diğer organlarına da yayılabilir Kanda yüksek miktarda tümörlü hücre tespit edildiğinde ise bu duruma Sezary Sendromu adı verilmektedir


Kütanöz lenfoma semptomları bulunmakta ise doktor derinin üzerinde oluşan lenfomadan bir parça alarak bunu mikroskop altında inceleyecektir Deride başlayan diğer kanser türleri bulunmaktadır En yaygın olan türleri ise bazal hücreli kanser ile skuamöz hücreli kanserdir


Miyeloproliferatif Hastalıklar


Miyelodisplastik/miyeloproliferatif hastalıklar, bir zamanlar miyelodisplastik sendromlar şemsiyesinin altına dahil olan bir grup bozukluktur O zamandan bu yana ayrı bir sınıflandırmaya tabi tutulmaktadırlar, çünkü bu hastalıklarda, kemik iliği çok az değil de, çok fazla sayıda kan hücresi üretmektedir Belirtileri ve semptomları miyelodisplastik sendromlarınkiler ile benzer olsa da, miyelodisplastik/miyeloproliferatif hastalıkların bulunduğu kişilerin ayrıca dalağı büyümüş ve lenf düğümleri şişmiş olabilir


Petekiyalar pıhtılaşmaya yardımcı olan kan hücrelerinin (pıhtı hücreleri) sayısının az olması nedeniyle, derideki küçük kan damarlarının (kılcal damarlar) derinin içinde kanamasından (hemoraj) ileri gelir Petekiyalar renkleri kırmızıdan mavimsi mora kadar değişebilen minik noktalar olarak ortaya çıkar


Belirtiler ve Semptomlar

Miyelodisplastik sendromun bulunduğu kişiler, hastalığın erken aşamalarında nadiren sorun yaşarlar Ancak kemik iliği sınırlı sayıda sağlıklı kan hücresi üretmeye devam ettikçe, aşağıdakileri de içeren belirtiler ve semptomlar baş göstermeye başlar:

Yorgunluk

Nefes darlığı

Kansızlık nedeniyle olağan dışı solgunluk (benzi uçukluk)

Kolay veya olağandışı çürüme ya da kanama

Derinin hemen altında, kanamanın neden olduğu, toplu iğne başı boyutunda kırmızı lekeler (petekiyalar)

İstem dışı kilo kaybı

Sık sık enfeksiyonlara yakalanma

Nedenleri

Kan hücreleri, belirli kemiklerin içinde bulunan süngersi doku olan kemik iliğinde üretilir Çocuklukta kemiklerin çoğu kan hücrelerinden oluşur, ancak yaş ilerledikçe temel olarak, omurlar, omuzdaki kürek kemikleri, kaburgalar ve leğen kemiğinde de kan hücreleri oluşur

Tüm kan hücreleri farklılaşmamış kök hücreleri olarak başlar (pluripotent kök hücreler) Normal şartlarda, bu hücrelerin yaklaşık olarak yüzde 5’i olgunlaşmadan kalır ve vücudunuz bunlara ihtiyaç duyuncaya dek yedekte tutulur Gerisi bir dizi olgunlaşma aşamasından geçer, bu dönem boyunca blast hücreleri olarak adlandırırlar, nihayet özelleşmiş üç kan hücresi türünden birine dönüşürler:

Alyuvar hücreleri (eritrositler) Bunlar vücudunuzda en bol bulunan kan hücreleridir; her bir beyaz hücreye karşılık, yaklaşık 600 kırmızı kan hücreniz vardır Alyuvar hücreleri, kana karakteristik rengini veren ve akciğerlerden geri kalan dokulara oksijen taşıyan bir protein olan hemoglobini içerirler Sağlıklı alyuvar hücrelerinin eksik olması (anemi) miyelodisplastik sendromlarla bağlantılı, yorgunluk, halsizlik, olağandışı soluk renkte cilt ve nihai olarak nefes darlığı gibi sorunların çoğunun nedenidir

Akyuvar hücreleri (lökositler) Akyuvar hücreleri, bağışıklık sisteminin bir parçası olarak, enfeksiyonlarla savaşılmasına ve vücudun çeşitli istilacı patojenlere karşı korunmasına yardımcı olurlar Akyuvar hücreleri sistemi karmaşıktır ve beş ana türden hücre içerir: monositler, lenfositler, nötrofiller, bazofiller ve özinofiller Toplu olarak granülositler adı ile bilinen son üçü, bakterilerin ortadan kaldırılmasında büyük önem taşır Bu hücrelerin eksikliği, miyelodisplastik sendromunun çoğu zaman ilk belirtilerinden biri olan sık enfeksiyona yakalanmaya neden olabilir

Pıhtı hücreleri Bu hücreler, vücut hücreleri olarak sınıflandırılsalar da, aslında bir tür kemik iliği hücresinin parçalarıdır (megakaryosit) Pıhtı hücreleri, kanamanın kontrol edilmesi ve hasarlı kan hücrelerinin onarılmasının harekete geçirilmesi için, pıhtı oluşumuna yardımcı olan kimyasal maddeler içerir Bu hücrelerin sayısının çok az olması (trombositopeni) olağandışı kanamaya veya çürümeye yol açabilir

Alyuvar hücreleri olgunlaştığı zaman, akyuvar hücreleri ve pıhtı hücreleri kan dolaşımına salınarak, burada beklenen yaşam sürelerini tüketirler; bu süre alyuvar hücrelerinde ortalama 20 gündür, bazı akyuvar hücreleri ve pıhtı hücreleri için ise birkaç saat ila birkaç gün gibi kısa bir zaman dilimidir Her gün, kemik iliğiniz milyonlarca hücre üretir ve milyonlarca daha fazlası da ölür Bunun sonucunda, vücudunuzun, yeni ve eski hücreler arasındaki hassas dengeyi oturtması gerekir, bu süreç, kısmen, kemik iliği içindeki, büyüme faktörleri adı verilen, hormon benzeri maddelerce kontrol edilir

Ancak miyelodisplastik sendromlarda, hücrelerin düzenli ve denetimli bir şekilde üretimi, en temel düzeyde, kök hücrelerin üretilmesinde başarısız olur Olgun olmayan hücreler çoğu zaman kusurludur ve normal gelişim göstermek yerine, kemik iliğinde veya kan dolaşımına girdikten hemen sonra ölürler Bu durum sadece sağlıklı hücrelerin sayısının az olmasına neden olmakla kalmaz, aynı zamanda genel olarak hücre üretimi için de daha az yer bırakır Bu döngü süregeldiğinden ötürü, sorun genellikle zaman içinde daha kötü bir hal alır

Miyelodisplastik sendromlar kanser midir?

Birçok uzman miyelodisplastik sendromları, bir tür kan ve kemik iliği kanseri olarak düşünmektedir, çünkü başka kanserlerde olduğu gibi, tüm anormal hücreler tek bir kusurlu hücreden kaynaklanıyor görünmektedir ve hepsi birbirinin aynı görünüme sahiptir Son olarak da, miyelodisplasytik sendromu olan yaklaşık üç kişiden birinde, olgun olmayan kan hücrelerini etkileyen, hızlı seyreden bir kanser olan akut miyelojenöz lösemi gelişir Yine de, miyelodisplastik sendromların aslen kanser olup olmadığı, tartışma konusu olmaya devam etmektedir

Miyelodisplastik sendromun alt türleri

Miyelodisplastik sendromların sınıflandırılması, birçok karmaşık hastalık gibi zor olmuştur Bununla birlikte, bozuklukların alt sınıflara ayrılması, doktorların ve araştırmacıların, büyük insan gruplarındaki farklı bozuklukların seyrini izlerken, hastalıkla ilgili daha fazla bilgi edinmelerine yardımcı olur

Uluslararası bir hekimler grubu tarafından geliştirilen ilk miyelodisplastik sendromlar sınıflandırma sistemi, 1990ların sonunda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yeniden elden geçirildi Bu sistem, alandaki bazı uzmanlar tarafından hala tartışılmaya devam etse de, klinik uygulamalarda gitgide yaygın hale gelmektedir


WHO kemik iliğindeki değişikliklere ve dolaşımdaki kan hücresi sayılarına dayalı olarak, miyelodisplastik sendromlarının sekiz alt türünü tanımaktadır

Refrakter anemi Bu miyelodisplastik sendromunun bulunduğu kişilerde, alyuvar hücrelerinin sayısının az olması nedeni ile anemi (kansızlık) vardır, ancak akyuvar ve pıhtı hücreleri normaldir

Halkalı sideroblastlı refrakter anemi Bu refrakter anemiden, mevcut alyuvar hücrelerinin aşırı miktarlarda demir (halkalı sideroblastlar) içermesi bakımından ayrılır

Çok kökenli displazili refrakter sitopeni Bu miyelodisplastik sendromda, iki veya üç türdeki kan hücresi anormaldir, kan dolaşımındaki hücrelerin yüzde 1'inden daha azı olgun olmayan hücrelerdir (blastlar)

Çok kökenli displazili ve halkalı sideroblastlı refrakter sitopeni Bu sendrom, alyuvar hücrelerinin daha büyük bir yüzdesinin demir fazlası içermesi açısından, refrakter sitopeniden farklılaşır

Aşırı blastlı refrakter anemi — tip 1 ve 2 Bu sendromların her ikisinde de, alyuvar, akyuvar ve pıhtı hücreleri olmak üzere, üç hücre tipinden herhangi birinin sayısı düşük olabilir ve mikroskop altında anormal görünebilirler Tip 2 refrakter anemi hastalığı olan kişilerin üçte birine kadar olan kesiminde nihai olarak lösemi baş gösterir

Sınıflandırılmamış miyelodisplastik sendrom Yaygın olmayan bu sendromda, olgun kan hücrelerinin üç türünden birinin sayısı azalır veya akyuvar hücreleri ya da pıhtı hücreleri mikroskop altında anormal görünürler

Yalıtılmış del (5q) kromozom faaliyeti ile bağlantılı miyelodisplastik sendrom Bu sendromun bulunduğu kişilerde alyuvar hücresi sayıları azdır, ancak pıhtı hücresi sayıları normaldir veya artmıştır Bu sendromla birlikte görülen genetik bir kusur olsa da, prognoz genellikle diğer alt türlerdekine göre çok daha iyidir

Anormal kemik iliği ve kan hücrelerinin nedeni nedir?

Çoğu miyelodisplastik sendrom belirgin hiçbir neden olmadan ortaya çıkar Nedeni belirlenebilir olan sendromlara ikincil miyelodisplastik sendromlar adı verilir ve tedavi edilmeleri nedeni bilinen miyelodisplastik sendromlara (birincil veya de novo miyelodisplastik sendromlar) genellikle daha zordur

Farklı miyelodisplastik sendromu alt türlerinin nedenlerinin farklı olması olasıdır, ancak araştırmacılar henüz bu neden sonuç bağlantılarını bulmamışlardır Aşağıdaki faktörlerin genel olarak miyelodisplastik sendromlara neden olabileceğini bilmektedirler

Kanser tedavisi geçirmiş olma Miyelodisplastik sendromların muhtemelen en açık seçik bilinen nedeni, mekloretamin, prokarbazin ve klorambusili de içeren belirli kemoterapi ilaçları ile yapılan tedavidir Bu ilaçlar, kemik iliği için zehirleyici özellik taşır ve radyasyonla birlikte kullanılması halinde bu özelliği daha da artabilir Çoğu miyelodisplastik sendrom Hodgkin dışı lenfoma, Hodgkin hastalığı ve akut lenfotik lösemi tedavisinden sonra meydana gelir; ancak meme, akciğer, testis ve sindirim yolu kanserini içeren başka kanser türlerinin yanı sıra, bazı öz bağışıklık hastalıklarına yönelik kemoterapi uygulanmasından sonra da gelişebilir Buna ek olarak, miyelodisplastik sendromlar organ naklinden önce yüksek dozda kemoterapi ilaçlarının verilmesi nedeniyle, kök hücre nakillerinin yapıldığı kişileri de etkileyebilir

Çevre toksinleri Büyük miktarlarda iyonlaştırıcı radyasyona ve benzen ile başka bazı kimyasallara maruz kalmak, miyelodisplastik sendromlara sebebiyet verebilir Yaygın olarak kullanılan bir sanayi kimyasalı olan benzen, gazolinde, mobilya cilasında, deterjanlarda, sigara dumanında ve zaman zaman kirli kuyu suyunda bulunur Bazı araştırmalara göre aynı zamanda miyelodisplastik sendromlar ile ağır metallere, böcek ilaçlarına, tarım ilaçlarına ve kimyasal gübrelere uzun süre maruz kalma arasında da bir bağlantı vardır

Risk Faktörleri

Belirli kemoterapi ilaçları ile tedavinin ve yüksek dozda radyasyona ve bazı kimyasallara maruz kalmanın yanı sıra, şu faktörler miyelodisplastik sendromlarla ilgili riski artırabilir:

Yaş Çoğu miyelodisplastik sendrom 60 yaşından sonra, çoğunlukla hayatın yedinci veya sekizinci on yılında gelişir Bu sendromlar, çocuklarda ve genç yetişkinlerde ender olarak görülse de, gitgide daha fazla genç insanın kemoterapi rejimleriyle tedaviden sağ çıkması sonucunda, çocuklardaki vakalar da artış göstermektedir Aynı nedenden ötürü, miyelodisplastik sendromlar daha ileri yaştaki yetişkinler arasında da artış göstermektedir

Cinsiyet Erkeklerde miyelodisplastik sendromlara yakalanma olasılığı kadınlara göre biraz daha yüksektir

Sigara içme Sigaranın içindeki benzen ve kansere neden olan diğer maddeler kan dolaşımınızda emildiğinden ötürü, kemik iliğini ve kan hücrelerini etkileyebilir Araştırmacılar pasif sigara içmenin benzer bir etkisi olup olmadığını henüz bilmemektedir

Doğuştan gelen bazı hastalıklar Ender görülen genetik bir hastalık olan Fanconi anemisinin bulunması, miyelodisplastik sendroma yakalanma olasılığını artırmaktadır Down sendromu da dahil olmak üzere başka doğum kusurları ile dünyaya gelen çocuklar da kemik iliği bozukluklarına karşı daha savunmasız olabilirler



Myelodisplastik Sendromlar


Myelodisplastik sendromlar kemik iliğinin yeterli sağlıklı kan hücreleri yapamaması ile oluşan bir hastalıklar grubudur

Myelodisplatik sendromların bir çok tipi vardır

Yaş ve geçmiş devrede yapılan kemoterapi veya radoterapi myelodisplastik sendrom gelişme riski oluşturur

Myelodisplastik sendromun muhtemel bulguları halsizlik hissi ve kısa kısa solunumu içerir

Kan ve kemik iliği inceleme testleri myelodisplastik sendrom teşhisinde ve tayininde kullanılır

Myelodisplastik sendrom kemik iliği ve kan hücrelerinde değişikliklere bağlı olarak teşhis edilir

Temel faktörler prognozu (Düzelme şansını) ve tedavi seçeneklerini etkiler


Myelodisplastik sendromlar kemik iliğinin yeterli sağlıklı kan hücreleri yapamaması ile oluşan bir hastalıklar grubudur

Myelodisplastik sendromlar kan ve kemik iliğinin hastalıklarıdır Normal olarak, kemik iliği kök hücreleri (ümmatüre hücreler) oluşturur, bunlarda olgun kan hücrelerine dönüşür Burada 3 tip olgun (matür) kan hücresi vardır Kırmızı kan hücreleri oksijen ve diğer materyalleri vücudun tüm dokularına taşır

Beyaz kan hücreleri enfeksiyon ve hastalıklarla savaşır

Trombositler kan pıhtılaşmasını sağlayarak kanamayı önlemeye yardımcıdır

Myelodisplastik sendromda kök hücreler olgun sağlıklı kırmızı kan hücrelerine, beyaz kan hücrelerine veya trombositlere dönüşemez Blastdiye adlandırılan olgunlaşmamış kan hücreleri normal fonksiyon görmez ve ya kemik iliğinde veya kana geçtikten hemen sonra ölür Bu kemik iliğinde gelişen sağlıklı beyaz kan hücreleri, kırmızı kan hücreleri ve trombositleri yerini alır Burada kan hücreleri azaldığında infeksiyon, kansızlık ve kolay kanamalar oluşabilir


Myelodisplastik sendromların birçok çeşidi vardır

Myelodisplastik sendromlarda kan veya kemik iliğinde sağlıklı kan hücrelerinin bir veya daha fazlası vardır Myelodisplastik sendromlar aşağıdaki hastalıkları içerir

Dirençli kansızlık (Refractory anemia)

Yüzük şeklindeki sideroblast ile birlikte dirençli kansızlık ( Refractory anemia with ringed sideroblasts)

Ağrılı blastlarla dirençli kansızlık (refractory anemia with excess blasts)

Transformasyonda ağrılı blastlarla dirençli kansızlık (refractory anemia with excess blasts in transformation)

Refractory cytopenia with multilineage dysplasia

Myelodisplastik sendromlar tek başına 5q kromozom anormalliği ile birliktedir

Sınıflandırılamayan myelodisplastik sendromlar



Risk faktörleri aşağıdakileri içerir:

60 yaşından fazla olmak

Geçmişte kemoterapi veya radyoterapi almış olmak

Tütün içimi,böcek zehiri ve benzen gibi çözücüleri içeren bazı kimyasal maddelere maruz kalma


Myelodisplastik sendromun muhtemel bulguları halsizlik hissi ve kısa kısa solunumu içerir


Myelodisplastik sendromlar sıklıkla erken semptom vermezler ve rutin kan testinde bazen bulunur Diğer şartlar aynı semptomlara sebep olabilir Aşağıdaki semptomlardan herhangi birisi var ise doktora konuşulmalıdır

Nefes yetmemesi

Halsizlik veya yorgunluk hissi

Alışılandan daha soluk cilde sahip olunması

Kolayca ezilme ve kanama

Peteği ( deri altında düz noktacıklar tarzında kanamanın sebep olduğu oluşumlar)

Ateş veya sık enfeksiyon


Orofarinks kanseri (Yutak Kanseri)


Orofarinks kanseri, orofarinks dokularında kanser hücrelerinin var olduğu bir hastalıktır Orofarinks, farinks (yutak) denen boğazın orta kısmıdır Farinks 5 inç ( 125 cm ) uzunluğunda, genizden başlayıp mideye giden bir boru olan özefagusun (yemek borusu) üst parçası olarak boynun alt kısmına kadar uzanır Hava ve gıda, trakea (hava borusu) veya özefagusa giden yol üzerindeki farinksten geçer Orofarinks dil kökü, tonsiller, yumuşak damak (ağızın arkası) ve farinks duvarlarını içerir


Orofarinks kanseri en sıklıkla orofarinksi döşeyen hücrelerden başlar


Bir kişide geçmeyen boğaz problemi, yutma güçlüğü, kilo kaybı, genizde veya farinkste bir kitle, seste bir değişiklik veya kulak ağrısı varsa, bir doktora görünülmelidir

Bulgular varsa, bir doktor ışık ve ayna ile boğazı muayene edecektir Ayrıca doktor boğazı kitleler için inceleyecektir Anormal doku bulunursa, doktorun küçük bir parça kesmesi ve kanser hücrelerinin var olup olmadığına mikroskopla bakılması gerekecektir İyileşme şansı (prognoz) kanserin boğazın neresinde olduğuna, kanserin boğazın tam içinde olup olmadığına veya diğer dokulara sıçramasına (evresine) ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır Tedavi sonrası, baş veya boyunda ikinci bir primer kanser olma şansı yüzünden, düzenli olarak bir doktora görünülmelidir Tedavi sonrası sigara veya alkol içme ikinci bir primer kanser gelişme şansını arttırır



Ösafagus Kanseri (Yemek Borusu Kanseri)


ÖSAFAGUS CA HAKKINDA GENEL BİLGİ


- Ösafagus ca kanserli hücrelerin ösafagus dokusundan köken aldığı bir kanser türüdür

- Sigara,alkol kullanımı,barret ösafagus kanser riskini arttırır

- Ösafagus kanserinin en yaygın semptomları yutma güçlüğü ve kilo kaybıdır

- Ösafagus ca tanısında bazı testler kullanılmaktadır

- Prognoz ve tedavi seçeneklerinin seçimine birçok faktör etki etmektedir


ÖSAFAGUS CA KANSERLİ HÜCRELERİN ÖSAFAGUS DOKUSUNDAN KÖKEN ALDIĞI BİR TÜR KANSERDİR


Ösafagus katı ve sıvı gıdaların boğazdan mideye geçişini sağlayan müsküler bir tüptürÖsafagus duvarı müköz membran,kas ve bağ doku olmak üzere birçok doku katından oluşmuşturÖsafagus kanseri iç duvardan başlayıp tümoral doku büyüdükça dış tabakalara doğru yayılım gösterir


En sık rastlanan ösafagus kanseri türleri malign hücrelerin kökenine göre isimlendirilmiştir;


-Yassı hücreli karsinom:kanser ösafagus yüzünü döşeyen ince,düz hücrelerden köken almıştırBu tip kanser genellikle üst orta ösafagus bölümünde görülmesiyle beraber ösafagusun herhangi bir bölgesinde de oluşabilirEpidermoid karsinoma şeklinde de adlandırılmaktadır


-Adenokarsinoma:Kanser sekretuar (glandüler) hücrelerden köken alırGlandüler hücreler ösafagusa yerleşmiş mukus gibi salgılar üreten hücrelerdirAdenokarsinom genellikle ösafagusun mideye yakın alt segmentinde ortaya çıkar


Risk Faktörleri


-sigara alışkanlığı

-aşırı alkol tüketimi

-Barret ösafagus

-ileri yaş

-erkek cinsiyet

-zenci ırk


Sık Görülen Semptomlar


-güç veya ağrılı yutma

-kilo kaybı

-sternum arkasında ağrı

-horlama veya öksürük

-hazımsızlık


Ösafagus Ca Tanısında Kullanılan Tetkikler


-direkt göğüs grafisi

-baryumlu ösafagus grafisi:mide ve ösafagusun seri halinde çekilmiş direkt grafileridirHastaya baryum içeren bir tür sıvı içirilir sıvı ösafagusu kaplar ve bu esnada ösafagus görüntülenir

-Ösafagoskopi:ince ışıklı bir tüple ösafagusun iç yüzüne bakılarak hastalıklı bölgelerin araştırılması işlemidir

-Biyopsi:Hastalıklı bölgeden örnek hücre yada dokuların alınarak mikroskop altında incelenmesi işlemidirBu işlemde kanser görülmese bile kansere ilerleme olasıkları olan lezyonların saptanması açısından önemlidir


TEDAVİ


Ösafagus Kanserinde Beş Tip Standart Tedavi Protokolü Mevcuttur;


Cerrahi:Cerrahi ösafagus ca da en sık tercih edilen tedavi yöntemidirÖsafajetomi adı verilen cerrahi prosedürle ösafagusun bir kısmı çıkarılabiliroktor geriye kalan hastalıksız ösafagus parçası ile mideyi birbirine bağlayabilir ki yutma işlevi devam edebilsinBağlantı yapmak amacıyla barsak dokusu veya plastik tüpler de kullanılabilirÖsafagus etrafındaki lenf nodları da çıkarılıp kanser içeriği açısından örneklenebilirEğer ösafagus lümeni tümör tarafından kısmen kapatılmışsa ösafagusu açık tutmaya yönelik stent uygulaması yapılabilir


Radyoterapi:Radyoterapi ösafagus ca da iki şekilde uygulanabilir;radyoterapi cihazı ile dışardan uygulama yapılabileceği gibi vücuda yerleştirilen tüpler aracılığıyla internal olarak da uygulanabilir


Kemoterapi:Kemoterapi kanser hücrelerini öldürmeye yada çoğalmalarını engellemeye yönelik uygulanan ilaç tedavisidir

Lazer tedavisiazer tedavisi lazer ışınları kullanarak kanser hücrelerini öldürme işlemine verilen addır

Elektrokoagülasyon:Elektrokoagülasyon tedavisi elektrik akımı kullanılarak kanser hücrelerini öldürme işlemine verilen addır


Paratiroid Kanseri


Paratiroid kanseri malign hücrelerin paratiroid dokusunda bulunduğu nadir görülen bir kanserdirParatiroid bezi boynun tabanında tiroid bezinin hemen yanında yerleşmiştirParatiroid bezi kalsiyum kullanımı ve depolanmasını sağlayan parathormon isimli hormonu salgılar


Paratiroidle ilgili sorunlar sık görülmekte olup genellikle kanserle ilgisi yokturEğer paratiroid kanseri mevcutsa paratiroi bezinden fazla miktarda parathormon salgılanıyor olabilirBu durum kan kalsiyum seviyesinin yüksek düzeyde olmasına neden olabilirekstra PTH kalsiyumun kemiklerden fazla çözülmesini sağlayarak kemik ağrılarına, böbrek bozukluklarına ve diğer başka bozukluklara sebebiyet varebilirParatiroid bezinin çok miktarda PTH üretmesine neden olan başka durumlar da vardırEğer ailenin diğer bireylerinde de hiperparatiroidizm mevcutsa paratiroid kanseri ihtimali oldukça artmıştır


Eğer kemik ağrısı ,boyunda şişlik ,kas güçsüzlüğü,konuşmada zorluk,kusma gibi semptomlar mevcutsa mutlaka doktora başvurulmlıdır


Prognoz kanserin paratiroidde sınırlı olup olmaması,vücudun diğer bölgelerine yayılmış olup olmaması ve hastanın genel durumuyla yakından ilişkilidir



Rektal Kanser (Kalın Bağırsak Kanseri)


Kalınbarsak kanseri, erkeklerde prostat ve akciğerden, kadınlarda da meme ve akciğerden sonra üçüncü sıklıkta görülen kanserleri oluşturmaktadır Bütün kanselerin yaklaşık olarak % 15’ ini oluşturmaktadır ABD’ nde, kanser ölümlerinin ikinci en sık nedenidir 1973 ve 1995 yılları arasında, kalınbarsak kanserine bağlı ölüm oranı % 20 azalırken görülme sıklığı da yaklaşık olarak % 7 azalmıştır Bu azalma da meyve ve sebze tüketimindeki artış ile NSAİİ’ ların kullanılmasındaki artışa bağlanmaktadır 5 yıllık sağkalım oranı, tüm hastalar ele alındığında yaklaşık % 62’ dir Kalınbarsak kanseri riski yaşla birlikte artmaktadır Hastaların % 90’ ı 50 yaş ve üzerindekileri kapsamaktadır Hastalık 70 yaşında zirve yapmaktadır İleri evre kanserli hastalarda, adjuvant kemoterapi ve cerrahi tedavi tekniklerindeki gelişmelerle ölüm ve nüks riski azaltılmıştır

Kanserin tedavisinde büyük ilerlemeler sağlanmakla birlikte, kanserle mücadelenin en önemli unsuru korunmadır Kanserden birincil korunmada, kanserin altında yatan genetik, biyolojik ve çevresel faktörlerin saptanması gereklidir Kansere dönüşme riski olan anormal oluşumların (adenom) çıkarılması, birincil korunma olarak etkili olabilir

Yapılan çalışmalarda, kalınbarsak kanserinin gelişiminde, genetik yatkınlık ile çevresel faktörlerin etkileşiminin rol oynadığı düşünülmektedir En önemli risk faktörü aile hikayesidir Alınan besinlerin, kalınbarsak kanserinin gelişiminde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir Adenom denen oluşumlar, kalınbarsak kanserlerinin gelişiminde önemli bir yer tutar Bunların görülme sıklığının azaltılması ile kalınbarsak kanserinde azalma sağlanabilir Sigmoidoskopi ile adenom saptanırsa, daha ileridekileri görebilmek için kolonoskopi yapmak gereklidir Küçük adenomlardan kanser gelişmesi yıllarca sürmektedir


Diyetle yağ ve et alımı : Yapılan çalışmalarda, diyetle yüksek miktarda yağ alan kişilerde kalınbarsak kanseri gelişme riskinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir Diyetle yağ alımı düşük olanlarda ise, kanser gelişme riski azalmaktadır Alınan toplam kalorinin % 40-45’ ini yağlardan karşılayan topluluklarda kanser riski yüksek iken, sadece % 10’ unu yağlardan karşılayan topluluklar kalınbarsak kanseri için düşük risk grubunu oluşturmaktadır Japonya’ da yapılan bir araştırmada, et tüketimi fazla olanlarda kalınbarsak kanseri sık saptanırken, vejetaryanlarda daha az sıklıkta saptanmıştır Yapılan araştırmalarda, kalınbarsak adenomlarının gelişmesinde, diyetin çok önemli bir yer tutttuğu gösterilmiştir Bu çalışmalardan bazılarında, diyetteki yağ miktarının adenom geliştirme riskini arttırdığı gösterilmiştir Ayrıca, diyetle yüksek miktarda yağ alınmasının poliplerin çıkarılmasını takiben adenomun tekrar oluşma riskini arttırdığı gösterilmiştir

Safra asidi : Safra asitlerinin, kalınbarsak kanserinin gelişimindeki rolü araştırılmıştır Diyetle alınan yağ, barsaklara geldiğinde safra asitlerinin salınımını uyarır Kalınbarsaktaki safra asidi miktarını, temel olarak diyetteki yağ oranı belirlemektedir Bununla birlikte, safra asitlerinin kalınbarsak kanserinde oynadıkları rol tam olarak bilinmemektedir Fakat, diaçilgliserol isimli madde üzerinden etkili olduğu düşünülmektedir Diyetle alınan fosfolipidlerin, barsaklarda bulunan bakteriler tarafından diaçilgliserole çevrilme işlemi; yüksek yağ diyetiyle artmaktadır Diaçilgliserolün, hücrelerde hücreiçi sinyal iletimini düzenleyen protein kinaz C isimli molekülü uyararak etkili olduğu düşünülmektedir

Diyetle alınan sebzeler ve lifli gıdalar : Yapılan çeşitli çalışmalarda, diyetle alınan lifli gıdaların, kalınbarsak kanserine karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir Lifli gıdaların, kalınbarsak kanserine karşı koruyucu olmasının çeşitli mekanizmaları vardır Bu mekanizmaları şöyle sıralayabiliriz: safra asitlerini bağlayarak zararlı etkilerinin azaltılması, dışkının barsakta kalış süresinin kısalmasıdır Lifli gıdalar, bakteri miktarını arttırarak bütirat gibi kısa zincirli yağ asitlerinin yapılmasını arttırırlar Bütiratın kansere karşı koruyucu etkisi olduğu gösterilmiştir Yapılan çalışmalarda, lifli gıdadan zengin diyetle beslenmenin kalınbarsak kanseriyle ters ilişkili olduğu gösterilmiştir Bu besin maddeleri, fenolik bileşikler, sülfür içeren bileşikler ve flavonları içermektedir Bir başka çalışmada, sebzeden zengin beslenmeyle kalınbarsak kanseri gelişmesi arasında ters ilişki saptanmıştır

Kalsiyum : Ağızdan alınan kalsiyumun, safra asitlerine ve yağ asitlerine bağlanarak onların barsak hücreleri üzerine olan zararlı etkilerini azalttığı ileri sürülmüştür Yapılan çalışmalarda, kalsiyum alınması ile kanser arasında ters ilişki olduğu gösterilmiştir Amerika’ da kalsiyumdan zengin olan süt ve süt ürünlerini bol olarak tüketen iki toplulukta, kalınbarsak kanserinin daha az görüldüğü gösterilmiştir Bazı hayvan çalışmalarında ve insanlarda yapılan çalışmaların hepsinde olmamakla birlikte bir kısmında, kalsiyum sitrat kullanılmasını takiben kalınbarsak epitel hücre çoğalmasının azaldığı gösterilmiştir Rastgele, plasebo kontrollü yapılan bir araştırmada, dışarıdan kalsiyum verilmesinin adenomun tedavi sonrasında tekrarlama riski üzerine etkisi araştırılmıştır Kalsiyum, 1200 mg elemental kalsiyum içeren 3 gram/gün kalsiyum karbonat ile verilmiştir Bu çalışmada kalsiyum verilmesinin, adenomun tekrarlama riskinde ve oluşan adenomların sayısında azalma olduğu gösterilmiştir Bu çalışmanın en önemli dezavantajı, sadece adenom saptanmış hastaları kapsaması; kalsiyum alımının ilk adenom gelişmesine etkisini göstermemesi ve adenomdan kanser gelişimini izleyecek kadar uzun süreli olmamasıdır Çalışmalarda günde ortalama 1250-2000 mg kalsiyum dışarıdan uygulanmıştır

Non-steroidal antiinflamatuar ilaçlar (NSAİİ) : Yapılan araştırmaların çoğunda, aspirin kullanılmasının kalınbarsak kanserinin görülme riskini azalttığı gösterilmiştir Amerika’ da yapılan büyük bir araştırmada, aspirin kullanan kişilerde, kalınbarsak kanserine bağlı ölümlerin % 40 daha az görüldüğü saptanmıştır Başka bir çalışmada da NSAİİ kullanan ve romatoid artritli 11000 erkek ve kadın hastada, kalınbarsak kanseri görülme sıklığının % 37 daha az olduğu gözlenmiştir 47000 erkek üzerinde yapılan başka bir çalışmada, düzenli olarak aspirin kullanan (haftada enaz iki defa) erkeklerde, kalınabarsak kanseri görülme riskinde % 30 azalma saptanmıştır Aspirin dışında NSAİİ kullanan 65 yaş üstündeki hastalarda, kalınbarsak kanseri görülme riskinin azaldığı gösterilmiştir Yapılan başka bir çalışmada ise; 40-84 yaş arasındaki 22000 erkeğe rastgele plasebo veya aspirin (325 mg/gün) verilmiştir 4,5 yıllık takip süresinde, kalınbarsak kanseri veya adenom gelişme riskinde herhangibir azalma saptanmamıştır Arkasından yapılan 12 yıllık takip değerlendirilmesinde, aspirin kullanılması ile kalınbarsak kanseri görülme sıklığı arasında herhangibir ilişki saptanmamıştır Sulindak isimli NSAİİ ile yapılan birçok çalışmada, familyal polipozis hastalarında kullanıldığında adenomların sayısında ve büyüklüğünde azalma olduğu gösterilmiştir Piroksikam isimli NSAİİ, 20 mg/gün kullanıldığında, adenom hikayesi olanlarda, rektal prostaglandin düzeylerini yaklaşık olarak % 50 azaltmaktadır NSAİİ’ ların yeni üyesi ve COX-2 isimli enzimi inhibe eden Celecoxib (Celebrex), bu alanda çalışmaları yoğun olarak yapılan bir diğer ilaçtır Genel olarak NSAİİ’ ların, kalınbarsak kanseri ve adenom riskini azaltmak için kullanılması henüz önerilmemektedir Bu konuda daha kapsamlı araştırmalar gereklidir Çünkü, NSAİİ kullanılmasının ülser, şoka neden olabilecek mide-barsak kanaması yapma riskleri vardır

Fiziksel aktivite : Hareketsiz bir hayatı olan kişilerde, çalışmaların bazılarında kalınabarsak kanseri riskinde artış olduğu gözlenmiştir Başka bir çalışmada ise, hareketsiz işlerde çalışanlarda rektum kanseri riskinde artış olduğu saptanmıştır Öte yandan, doymuş yağ alımı ve kalınbarsak kanseri gelişmesi riski arasındaki ilişki; aktif hayat yaşayanlara göre hareketsiz hayat yaşayanlarda daha belirgin saptanmıştır

Alkol kullanılması : Yapılan büyük bir araştırmada, alkol kullanılması ile kalınbarsak kanseri gelişmesi riski arasında zayıf bir ilişki saptanmıştır Başka bir derlemede de, özellikle bira içen erkeklerde rektal kanser riskinde istatistik olarak anlamlı artış olduğu gösterilmiştir Açıklama olarak, alkolün kalınbarsak mukozası hücrelerinin çoğalmasını uyardığı ve barsaklarda karsinojenezisin başlamasını uyardığı öne sürülmektedir Sonradan yayınlanan araştırmalarda, alkol kullanılması ile kalınbarsak kanseri gelişmesi arasında ilişki olduğu desteklenmiştir Çok sayıdaki çalışmalarda, alkol alınması ve kalınbarsak adenomu gelişmesi arasında ilişki olduğu gösterilmiştir Çalışmalar, alkol alınmasının adenom-kanser ilişkisi üzerinde etkili olabileceğini düşündürmektedir

Vitaminler : Yaklaşık olarak 35000 kadında yapılan bir çalışmada, vitamin E alınması ve kalınbarsak kanseri gelişmesi arasında ters ilişki saptanmıştır Başka bir çalışmada da, vitamin D alınması ile kolorektal kanser gelişmesi arasında ters ilişki saptanmıştır Günde 400 mcg’ dan fazla folik asit alınması ile 200 mcg/gün veya daha az alanlar karşılaştırıldığında, yüksek vitamin alanlarda, kalınbarsak kanserinin riskinde azalma olduğu gözlenmiştir

Sigara içilmes i: Çalışmaların çoğunda, sigara içenlerde adenom gelişme riskinde artış olduğu gösterilmiştir Ayrıca, adenom nedeniyle polipektomi geçirenlerden sigara içen erkek ve kadınlarda adenomların tekrarlama riskinin yüksek olduğu saptanmıştır Kanser gelişiminin olması için en az 35 yıl sigara içilmesinin gerektiği öne sürülmektedir Ayrıca, ince ve kalınbarsak adenomu olanlarda, kanser gelişiminin uyarılmasının en az 35 yıl sigara içilmesiyle ilişkili olduğu saptanmıştır Ayrıca, halen sigara içiyor olma veya son on yıl içinde sigara içiyor olma ile, kalınbarsak kanseri gelişmesi arasında ilişki olduğunu destekleyen veriler vardır Günde bir paketten daha fazla sigara içenlerde, hiç içmeyenlere göre kalınbarsak kanseri riskinin % 50 daha fazla olduğu gösterilmiştir 28 yıllık takibin yapıldığı bir çalışmada, çalışmanın başlangıcında sigara içip içmemenin riski arttırmadığı saptanmıştır Fakat, sürekli sigara içenler ayrı bir grup olarak ele alındığında, diğerlerine göre kalınabarsak kanseri gelişme riskinin % 57-71 daha fazla olduğu saptanmıştır Bu yüzyılın ortalarına kadar kalınabarsak kanserinden ölüm oranlarının erkeklerde kadınlara göre daha yüksek olmasının nedeni olarak, erkeklerin daha fazla sigara içmesine bağlanmaktadır Kalınbarsak kanserinin yaklaşık olarak % 20’ sinin sigara içilmesi nedeniyle geliştiği düşünülmektedir

Polip alınması (polipektomi) : Yapılan bir çalışmada, kolonoskopik polipektomi sonrasında kalınbarsak kanseri görülme sıklığının % 75 azaldığı gösterilmiştir Bu da 50 yaşından sonra veya aile hikayesi olan daha genç hastalarda tarama tetkiklerinin önemini göstermektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




KALINBARSAK KANSERİ TARAMASI NASIL YAPILIR ?


Kalınbarsak kanserin taranması; daha önceden bu hastalık nedeni ile tedavi olmamış, hastalıkla ilişkili olabilecek yakınmaları olan hastalarda yapılabilmektedir Böylece erken tanı ve daha başarılı bir tedavi uygulanabilmektedir Kalınbarsak kanserinin taraması için bir çok yöntem kullanılmaktadır


Makattan parmakla muayene: Hastanın makadı, hekim tarafından parmakla muayene edilir Bu işleme tıp dilinde rektal tuşe ismi verilmektedir Bu yöntem, prostat bezinin muayenesinde de kullanılmaktadır Dikkatle yapıldığında genellikle ağrı olmaz Bu yöntemle, makatta kitle olup olmadığı anlaşılabilir

Dışkıda gizli kan testi: Bu testle, dışkıda gözle görünmeyen miktarlarda kanama olup olmadığı araştırılır Kalınbarsak adenomu veya kanserinin yüzeyindeki damarlar, çabuk hasar görmeye eğilimlidirler ve bu yolla dışkıya kan karışabilir Bu kanamanın miktarına göre, dışkının rengi değişebilir Fakat sıklıkla, dışkıya az miktarda kanama olur ve bu da dışkının rengini değiştirmez Gizli kan testi ile böyle az miktardaki kanamalar saptanabilir Dışkıda gizli kan testi pozitif olanlarda, kanser açısından daha detaylı incelemeler başlatılır Testin pozitif olması, her zaman polip veya kanser olduğunu göstermez Divertikülit, hemoroid vs gibi diğer kanama nedenleri de görülebilir Et ürünlerinden alınan kan ve ağızdan demir preparatlarının kullanıldığı durumlarda, test yanlış pozitif çıkabilir Kalınbarsak kanseri taramasında, bu testin tek başına kullanılması önerilmemektedir

Sigmoidoskopi: Sigmoidoskop, parmak kalınlığında, silindir biçiminde, esnek, ışıklı, görüntü ileten bir tüptür Makattan sokularak kalınbarsakların son 30 cm’ lik kısmı incelenirAyrıca, video bağlantısı ile görüntü daha da büyültülebilir Polipler, yavaş büyürler ve ileride kansere dönüşebilirler Bu test hasta için çok rahatsız edici olsa da yararlı ve ağrısızdır Uzunluğu 60 santimetre olması nedeni ile kalın barsağın sadece yarısı izlenebilmektedir

Kolonoskopi: Kolonoskopi de sigmoidoskopiye benzer yapıdadır, fakat daha uzundur Tetkik esnasında polip görülürse alınır Polipler, tanı anında kansere dönüşmemiş olabilir Fakat, ileride kanserleşme riski taşıması nedeni ile alınırlar Bu işleme polipektomi denmektedir Alınan polipler, mikroskopla incelenerek kanserleşme olup olmadığı değerlendirilir Eğer tetkik esnasında şüpheli bir kitle görülürse, buradan biyopsi alınarak patoloji laboratuarında tetkik edilir Böylece kitlenin kanser olup olmadığı anlaşılabilir Kesin tanı için biyopsi gereklidir Kolonoskopi de hasta için rahatsız edici bir işlemdir, fakat; ağrı genellikle hafiftir veya olmaz İşlem esnasında, hastayı rahtlatmak ve uyutmak için toplardamar içine ilaç uygulanmaktadır

Çift kontrastlı baryumlu kalınbarsak grafisi: Bu tetkik esnasında baryum ismi verilen madde kullanılmaktadır Bu madde, kalın barsağın yüzeyini kaplayarak ince bir tabak oluşturur Makattan uygulanır Kalın barsağın yaklaşık olarak yarısına kadar baryum doldurulur ve hasta röntgen makinesinin altında çevrilerek bu baryumun dağılması sağlanır Hava verilerek kalın barsakların genişlemesi ve daha iyi görüntü alınması sağlanır Hastalara, bir gece önceden ve sabahtan barsak temizliği yaptırılır


Amerika Kanser Cemiyeti’ nin, kolorektal kanserlerin taraması için yaptığı öneri:

* 50 yaşın üstündeki bütün sağlıklı erkek ve kadınlar için aşağıdaki üç yöntemden birisinin uygulanması önerilmektedir;

Yılda bir kez dışkıda gizli kan testi ve her 5 yılda bir sigmoidoskopi veya

Her 10 yılda bir kolonoskopi veya

Her 5-10 yılda bir çift kontrastlı baryumlu kalın barsak grafisi çekilmesi

Makattan parmakla muayene; sigmoidoskopi, kolonoskopi veya çift kontrastlı baryumlu grafiyle beraber yapılmalıdır

** Kalınbarsak kanseri için aşağıda belirtilen risk faktörlerinden birisi bulunan kişilerde, daha sık aralıklarla ve/veya daha erken yaşlarda taramalar yapılmalıdır:

Kalınbarsak kanserinin veya polipin güçlü aile hikayesi olanlar ( 60 yaşından genç birinci derecede akrabalardan birinde veya herhangibir yaşta birinci derecede akrabaların ikisinde bu hastalıkların olması )

Kalıtsal kalınbarsak kanseri sendromları olan aileler (ailesel adenomatöz polipozis ve herediter-kalıtsal non-polipozis kalınbarsak kanseri)

Kişide süregen iltihabi kalınbarsak hastalığının olması

KALINBARSAK KANSERİNİN BULGULARI NELERDİR ?


Aşağıdaki şikayetlerinden herhangibirisi olan hastalar, hekimlerine başvurmalıdır;

Birkaç günden daha uzun süren ishal, kabızlık veya hiç dışkılayamama gibi tuvalet alışkanlıklarında değişiklik olması

Makattan kanama veya dışkıda kan gözükmesi

Kramp tarzında veya sürekli karın ağrısı

İştahsızlık

Zayıflama ve yorgunluk

Sarılık ( ciltte ve gözün beyaz kısmında yeşil-sarı renk değişikliği )

Enfeksiyonlar, hemoroid ve iltihabi barsak hastalığı gibi diğer hastalıklarda da bu tür şikayetler olabilir Bu şikayetlerin neye bağlı olduğunu ancak doktor anlayabilir Bu bulgular, belki de hastalığın erken teşhisini ve tedavisini sağlayabilir Hasta, hekimiyle görüşerek yakınmalarını iletmelidir Fakat, bazen kalınbarsak kanseri, hiçbir şikayete neden olmaz Yakınmalar başladığında ise kanser, sıklıkla ileri evrede saptanır


KALINBARSAK KANSERİNİN TANISI NASIL KONMAKTADIR ?

Hastanın yakınmalarını dinleyen hekim, kalınbarsak veya rektum kanserinden şüphelenirse; hastanın geçmişini sorgular ve muayene eder Sonrasında tanı için, bazı tetkikler istenir

Hastanın hikayesi ve fizik muayenesi: Hastanın hikayesi ; hastanın yakınmalarının ve risk faktörlerinin sistemli bir şekilde doktor tarafından sorgulanmasıdır Fizik muayenede ise; rektal tuşe (makatın, parmakla muayenesi) dahil, karnın detaylı muayenesi (organ büyümesi veya kitle vs açısından) ve vücudun diğer önemli kısımlarının muayenesini kapsar

Kolonoskopi: Daha önceden hakkında bilgi verdiğimiz kolonoskopi, erken tanıda yardımcı olurken, kesin tanıya da yardımcı olur Kolonoskopik inceleme esnasında görülen kitlelerden veya şüpheli alanlardan alınan biyopsinin, mikroskop altında incelenmesi ile kesin tanı konabilmektedir Küçük polipler, bu işlem esnasında tamamen alınıp incelenebilmektedir Eğer kitle büyükse, sadece parça alınarak tanıya gidilebilir Bu işlem esnasında alınan biyopsiler, yaklaşık olarak 3 mm çapındadır

Çift kontrastlı baryumlu kalınbarsak grafisi: Bu radyolojik tetkikten daha önce ayrıntılı olarak bahsedilmiştir Bu film ile, kitle olup olmadığı, nerede yerleştiği ve özellikleri görülebilmektedir Fakat, kesin tanı için diğer tetkiklere ihtiyaç vardır

Ultrason: Transdüser isimli özel bir cihaz tarafından üretilen ses dalgalarının, yakında bulunan organlardan yansıması ile elde edilen görüntünün değerlendirilmesine dayalı radyolojik tetkiktir Ses dalgalarının yansıması, transdüser isimli cihaz tarafından alınır ve bilgisayar tarafından organ veya dokunun görünümü değerlendirilerek monitöre yansıtılır Normal ve kanserli bölgenin, ses dalgalarını yansıtma özelliği farklıdır Ultrasondan ayrıca, hastalığın sınırlı veya yayılmış olup olmadığını anlamada yararlanılır Kalınbarsak ve rektum kanserlerinin tanısında iki türlü ultrason kullanılmaktadır Endorektal ultrason denen yöntemde, bu işlem için özel bir transdüser doğrudan rektuma sokulur Bu tetkikle, rektum kanserinin barsak duvarını aşıp aşmadığı, çevre dokulara yayılıp yayılmadığı değerlendirilebilir İntraoperatif ultrason denen yöntemde, cerrah batını açıp içeri girdiğinde öncelikle karaciğer başta olmak üzere (kalınbarsak kanserli karaciğere çok sık olarak yayılım gösterir) batıniçi organların değerlendirilmesinde kullanılır

Bilgisayarlı Tomografi (BT): Bu radyolojik tetkikte, x ışınları ile vücut çeşitli açılardan, seri filmlerle değerlendirilir Alınan bu şekiller, bilgisayarla değerlendirilir ve monitöre aktarılır Daha net görüntülerin alınabilmesi için, sıklıkla toplaramar içine kontrast madde olarak isimlendirilen solüsyonlar verilir Kalınbarsak kanserinin en çok yayılım gösterdiği, karaciğer ve akciğer gibi organlar ile karın içine yayılım olup olmadığı BT ile değerlendirilebilir Portografili spiral BT denen yöntemde; karaciğeri besleyen damarlardan olan portal vene kontrast madde verilerek işlem yapılır Böylece, sık olarak kalınbarsak kanserinin yayılım gösterdiği karaciğer daha net olarak değerlendirilebilir Ayrıca, batın içindeki şüpheli kitlelerden BT eşliğinde iğne biyopsisi yapılabilir BT eşliğinde alınan biyopsi yaklaşık 13 mm uzunluğunda ve 3 mm çapındadır Alınan bu örnek, mikroskop altında değerlendirilir

Akciğer grafisi: Bu tetkikle, kalınbarsak kanserinin sık olarak yayıldığı akciğerler değerlendirilir

Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): BT’ ye benzer şekilde, vücudun bir çok açıdan görüntülerini alır BT’ den farklı olarak radyasyon kullanılmaz Güçlü manyetik alan kullanılır Bu tetkikte, manyetik alan olması nedeni ile, vücudunda metal protez olanlar, kalp pili olanlarda tetkik yapılmaz Bu yöntem, çok çeşitli açılardan görüntü alabilmesi nedeni ile, metastazları saptamada BT ve akciğer grafisinden daha değerlidir

Pozitron emisyon tomografisi (PET): Bu tetkikte, radyoaktif atom içeren glükoz (şekerin kimyasal biçimi) kullanılır Bu maddeden, atomdan küçük olan pozitron isimli partiküller açığa çıkar Özel bir kamera ile vücut görüntülenerek bu pozitronların dağılımı izlenir Vücuttaki hücreler; bu radyoaktif şekeri değişik miktarlarda alırlar Bu miktardaki değişiklik, hücrelerin metabolizma hızları ile orantılıdır Bu nedenle PET; diğerlerinden farklı olarak, içyapıların şekli yanında onların metabolizmalarıyla ilgili bilgi verir Kanser hücrelerinin metabolizması, normal hücrelerden farklı olduğu için kitlelerin kanser olup olmadığı ve yayılım yapıp yapmadığı değerlendirilebilir Fakat günümüzde, PET rutin olarak kullanılmamaktadır PET, kalınbarsak kanserinde araştırma amaçlı kullanılmaktadır

Anjiografi: Bu tetkikte, damar içine ince bir kanül sokularak incelenecek bölgeye doğru çeşitli manevralarla ilerletilir İncelenecek bölgeye gelindiğinde, hızlıca kontrast madde verilir ve seri olarak röntgenleri çekilir İşlem sona erdiğinde, kanül damardan çekilir Anjiografi, kalınbarsak kanserinin tanısında ve tedavi planlanmasında nadiren kullanılır Daha çok karaciğer metastazı olan hastalarda, operasyonun daha az kan kaybıyla bitirilmesine yardımcı olabilmesi nedeni ile kullanılmaktadır Çıkarılamayan karaciğer kitlelerinde de, kanlanmayı sağlayan damarın belirlenmesinde, doğrudan kitleye ilaç uygulamasında yardımcı bir tetkiktir

Kan biyokimyası ve hemogram:Tam kan sayımı, hastanın kanındaki çeşitli hücrelerin miktarının saptanmasını sağlar Kan hücrelerinin azalması, kanserden kanamaya bağlı olarak görülebilir Bu kan kaybı nedeni ile demir eksikliği anemisi gelişebilir (kanamayla birlikte, kan hücrelerinin yanı sıra demir iyonu da kaybolur) Demir eksikliği anemisi, erişkinlerde sıklıkla kanamaya bağlıdır Kadınlarda, demir eksikliği özellikle ülkemiz başta olmak üzere sık görülmektedir Kadınlarda demir eksikliğinin daha sık görülmesi, doğumlar ve adet kanamaları ile olan kayıplara bağlıdır Fakat, doktorların demir eksikliğinin neye bağlı olduğunu iyice değerlendirmeleri gereklidir Gereğinde, kayıp bölgesi olarak mide-barsak sistemi değerlendirilmelidir Kemoterapi ile tedavi edilecek olan hastaların, düzenli olarak bu tetkiklerini yaptırmaları gereklidir (ilaçların kemik iliğini etkilemeleri nedeni ile) Kanserin karaciğer ve kemiğe yayılma riskinin olması nedeni ile oluşabilecek biyokimyasal bozuklukların saptanabilmesi için, düzenli olarak kan biyokimya tetkikleri yapılmalıdır

Karsinoembriyonik antijen testi (CEA): CEA, kalınbarsak ve rektum kanseri hücrelerinin çoğu tarafından üretilerek kan dolaşımına salınır CEA testi; kalınbarsak kanseri nedeni ile tedavi almış hastaların takibinde, diğer testlerle birlikte kullanılır CEA düzeyleri, hastalığı tekrarlayanlarda erken dönemde yükselebilir ve bu da erken tanı konmasını sağlayabilir CEA düzeylerinde yükselme olması; kalınbarsak kanseri dışında başka nedenlerle de olmaktadır Ülseratif kolit, barsakların kanser olmayan tümörleri, bazı karaciğer hastalıkları ve müzmin akciğer hastalıklarında da CEA yükselebilmektedir Sigara içilmesi de, CEA düzeyinde yükselmeye neden olmaktadır CEA’ nın kanser dışı nedenlerle de yükselebilmesi nedeni ile, insanların kanserli olup olmadığının araştırılmasında kullanılması uygun değildir CEA, kalınbarsak kanseri tanısı konmuş ve tedavi almış veya halen tedavi alan hastaların izlenmesinde çok yararlıdır




Renal Hücreli Kanser (Böbrek Kanseri)


• Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır

• Sigara tüketimi ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür

• Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitle

• Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır

• Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkiler

-Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır

Renal Hücreli Kanser(Böbrek Tümörü,Böbrek adenokanseri olarak da tanımlanır) böbreğin tübüllerinde bulunan bir kanserdir

2 tane böbrek vardır, belin her iki boşluğunda yer alırlar,(göğüs kafesinin altında)Böbrekteki küçük tübüller filtrasyon yapar,kanı temizler ve artıkları atar ve idrarı oluştururİdrar her böbrekten üreter yardımıyla mesaneye giderMesane idrarı vücuttan atılıncaya kadar depo eder

Üreter ve renal pelvisten köken alan kanser reanl hücreli kanserden farklıdır

-Sigara alışkanlığı ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür


Risk Faktörleri:

• Sigara tüketimi

• Ağrı kesicilerin fazla ve yanlış kullanımı

• Genetik yatkınlığın olması (Von Hippel- Lindau hastalığı,Kalıtsal Papiller renal hücreli kanser varlığı)

-Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitledir


Bu semptomlar renal hücreli kanser ve diğer durumlarda da görülebilirErken dönemde hiçbir semptom görülmeyebilirTümör büyüdükçe semptomlar ortaya çıkabilirAşağıdaki problemlerden herhangi biri mevcutsa doktora başvurulmalıdır:

• İdrarda kan görülmesi

• Karında şişlik görülmesi

• Kenarda hiç geçmiyen ağrının olması

• İştahın kaybolması

• Nedeni belli olmayan kilo kaybı

• Anemi

-Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır


- Fizik muayene ve Hikaye :


Genel ve kapsamlı bir şekilde yapılan muayenede kitle yada anormal bir görünümün olması önemlidirHastanın sağlıkla ilgili olarak alışkanlıkları, geçirilmiş hastalıklar ve tedaviler sorulmalıdır


- Kan biokimyasının değerlendirilmesi:


Organlar ve dokular tarafından kana salgılanan maddelerin kandaki miktarını değerlendirmek için kan örneği alınırBir maddenin kandaki anormal değeri (yüksek/düşük) onu üreten organ yada dokunun hastalığını işaret edebilir

-İdrar analizi: idrarın rengi ve içeriği değerlendirilir (şeker,protein,kan,bakteri)


- Karaciğer fonksiyon testleri:


Kana karaciğer tarafından salgılanan enzimler değerlendirilirBu enzimlerden herhangi birinin anormal miktarı hastalığın karaciğere yayıldığını gösteren bir işaret olabilir


- IVP:


Bu organlarda (böbrek,üreter,mesane)kanserin olup olmadığını belirlemek için yapılan seri görüntülemedirKontrast madde damardan iğne ile verilirBu kontrast madde böbrek,üreter,mesane den geçerken oluşabilecek engellenmeyi görüntülemek amacıyla seri filmler çekilir


- USG:


Bu tetkik yüksek enerjili ses dalgalarının dokulara gitmesi ve yansımalarının toplanması ile yapılan bir tetkiktirBu yansımaların sonucunda oluşan resme sonogram denir


-Bilgisayarlı Tomografi:

-MRIMagnetik Rezonans Görüntüleme):


Vücuttaki organları magnetik yada radyo dalgaları kullanarak bilgisayar yardımıyla yapılan bir görüntüleme yöntemidir


- Biopsi:


Bu yöntemle alınan doku yada örnekler kanser teşhisi için mikroskop altında değerlendirilirBu yönteme Nükleer MRI da denir

-Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkiler




Safra Kesesi Kanseri


Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır

Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir

Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir

Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur

Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır

Belirli faktörler prognoz (iyileşme şansı) ve tedavi seçeneklerini etkiler


Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır


Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı nadir görülen bir hastalıktır Safra kesesi armut şeklinde karnın üst tarafında karaciğerin hemen altında yerleşmiş bir organdır Safra kesesi, karaciğer tarafından yağların sindirilmesi için yapılan safrayı depolar Yiyecekler mide ve ince barsaklara geldiği zaman safra safra kesesinden ana safra kanalı adı verilen ve karaciğer ve safra kesesini ince barsakların ilk kısmına bağlayan tüp şeklinde yapıya salgılanır

Safra kesesinin duvarı 3 ana tabakadan oluşur

Mukoza (en iç tabaka)

Musküler (orta, kas) tabaka

Seroza (dış tabaka)

Bu tabakalar arasında destekleyici bağ dokusu bulunmaktadır Primer safra kesesi kanseri en iç tabakadan başlayıp, büyüdükçe dışa doğru yayılır


Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir

Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir


Bu ve diğer semptomlar safra kesesi kanserinden kaynaklanabilir Bazı diğer durumlarda aynı sempromlara neden olabilirAşağıdakilerden herhangi birisinin varlığında Doktora başvurmalıdır

Sarılık (derinin ve gözün beyaz kısmının sararmasıdır)

Mide üzerinde ağrı

Ateş

Bulantı ve kusma

Şişkinlik

Karında kitleler

Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur

Safra kesesi kanserinin erken evrelerinde farkedilebilir semptom ve bulgu yoktur

Safra kesesi kanserini bulgu verdiğinde, bu diğer bazı hastalıklarınkine benzer

Safra kesesi karaciğerin arkasında saklıdır

Safra kesesi kanseri, bazen safra kesesini başka nedenlerle çıkartıldığında farkedilir Safra kesesi taşı olanlarda nadiren Safra kesesi kanseri gelişir


Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır


Safra kesesinin ve çevre dokuların resmini oluşturan işlemler ile tanı ve hastalığın yayılımı hakkında fikir edinilir Kanser hücrelerinin safra kesesi içine ve dışına yayılımını değerlendirme işlemine evreleme denir


Tedavi planını belirlemek için, safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılıp çıkarılmayacağını bilmek önemlidir Safra kesesi kanserini tespit, teşhis ve evreleme için yapılan test ve işlemler genellikle aynı zamanda yapılır





Serviks Kanseri (Rahim Ağzı Kanseri)


SERVİKS KANSERİNİN BELİRTİ VE BULGULARI NELERDİR ?

Serviks kanserinin ilk başlangıç evrelerinde genellikle belirti ve bulgu görülmez

Çoğunlukla kanser yayıldıktan sonra belirti ve bulgular ortaya çıkmaktadır

Aylık adet kanamaları dışında vajinadan anormal akıntı gelmesi serviks kanserinin bir işareti olabilir

Cinsel ilişki sonrası kanama olması sık görülen bir belirti olup yine cinsel ilişki sırasında ağrı olması da serviks kanseri belirtisi olabilir

Ancak bütün bu belirtiler serviks kanseri dışında diğer hastalıklara bağlı da gelişebileceği unutulmamalıdır Örneğin iltihabi bir hastalık da ağrı yada kanamaya sebep olabilir Bu nedenle bu belirtiler olduğu zaman mutlaka bir hekimle görüşülmesinde yarar vardır Belirtilerin olmasını beklemeden düzenli olarak pap testi ve pelvik muayene yaptırmak daha akılcı bir yoldur


Serviks kanserinin risk faktörleri nelerdir?

çok sayıda erkekle cinsel ilişkide bulunma,

diğer üreme sistemi bölümlerinin kanserleri,

geçmişte squamöz intraepitelyal lezyon tanısı almış olma

ilk cinsel ilişkinin erken yaşta (16 yaş veya küçük) olması,

geçmişte insan papilloma virus (HPV) enfeksiyonu yada diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları geçirmiş olma,

aktif yada pasif sigara içiciliği,

şimdiki ya da geçmişteki cinsel partnerlerin cinsel ilişki ile bulaşan hastalık riski taşıması,

immün eksiklik,

HIV (+) olma,

kötü beslenme

Serviks kanserinin gelişiminde en önemli faktörün insan papilloma virusunun (HPV) olduğu kabul görmektedir Cinsel yolla bulaşan diğer faktörler arasında bulunan HSV2 virusunun aynı şekilde etki gösterdiği düşünülmektedir Serviks kanser hücrelerinde bu virüsün genetik yapısının bulunması bu bulguyu desteklemektedir Günümüzde 70 den fazla HPV tipi belirlenmiş olup bunların yaklaşık 24 tanesinin insan üreme sisteminde hastalık etkeni olduğu saptanmıştır Bunlar arasında da tip 16 ve tip 18’ in serviks kanseri gelişiminde en önemli rol oynadığı saptanmıştır

HPV enfeksiyonunun önlenmesinde;

Doğum kontrol yöntemi olarak prezervatif gibi engelleyici yöntemlerin kullanılması,

Spermisid adı verilen kremlerle doğum kontrolü yapılması,

Tek eşliliğin tercih edilmesi yararlı olabilmektedir

Sigara içilmesi kadınlarda squamöz hücreli serviks kanseri riskini arttırır Bu risk sigara içiminin süresi, miktarı ve yoğun sigara dumanına maruz kalma ile daha da artar Hiç sigara içmeyen ve duman maruziyeti olmayan kadınlara göre bu kadınlarda risk 3 kat daha fazladır

Bazı vaka kontrollü çalışmalarda çeşitli gıdaların kanser riski üzerine etkileri araştırılmıştır Diyet içerikleri karoten, C vitamini, E vitamini ve folik asitten zengin olan kadınlarda serviks kanserinin daha az görüldüğü bildirilmiştir Yapılan çalışmalarda A vitamininin az alınmasının riski arttırdığı gösterilmiştir Yine benzer çalışmalarla beta-karoten düzeyinin serviks kanser oranı ile ters orantılı olduğu saptanmıştır Ancak ağız yoluyla folik asit verilen iki randomize çalışmada koruyucu etkinlik gösterilememiştir A vitamininin HPV ile ilişkili proliferasyonu önlediğini gösteren bazı deneysel çalışmalar mevcuttur

Çalışmalar henüz tamamlanmamıştır Bu nedenle rastgele vitamin kullanılmamalıdır Bu konuda hekiminizle görüşerek daha detaylı bilgi alabilirsiniz


Serviks kanseri erken tanınabilir mi ?

Serviks kanseri, düzenli pap testi ve jinekolojik muayeneler ile birlikte kanserin belirti ve bulgularına karşı uyanık olmakla erken yakalanabilir Erken tanı konması tedavinin başarı şansını arttırmaktadır



Serviks kanseri tanısı nasıl konur?

Tıbbi hikaye ve fizik muayene: Kişi doktora başvurduğunda kişisel ve aile ile bazı bilgiler sorulur Bu soruların amacı risk faktörlerinin belirlenmesi ve serviks kanserinin hastadaki belirtilerini ortaya koymaktır Ayrıntılı fizik muayene ile genel olarak sağlık durumu değerlendirilir Jinekolojik muayene ile değerlendirme tamamlanır

Sistoskopi, proktoskopi ve genel anestezi altında muayene: Sistoskopi işleminde, ışıklı, uzun ve dar bir tüp ile üretradan (idrar yollarının sonu) girilerek mesaneye ulaşılır Bu yöntemle üretra ve mesane kanser yayılımı açısından incelenir Şüpheli alanlardan milimetrik biyopsiler (parçalar) alınabilir Sistoskopi, bölgesel anestezi ile sadece girilecek olan bölge uyuşturularak ya da bazı hastalarda genel anestezi altında yapılır

Rektoskopi: Işıklı bir tüp ile rektumdan (kalın barsağın sonu) girilerek kanser varlığı araştırılır

Biyopsi: Eğer alınan biyopsi (parça) sonucunda serviks kanseri olduğunuz ortaya çıkmışsa, bu tip kanserlerin tedavisi ile uğraşan bir cerraha başvurmanız gerekir


Pap (smear) testi nedir?

Pap (smear) testi; servikste (rahimağzı) kansere dönüşebilecek hastalığı bulunan ya da serviks kanseri için yüksek risk taşıyan kadınları belirleyen bir tarama testidir Smear (pap) yönteminin güvenilirliği, örneğin alınma tekniğine ve sitolog tarafından yeterli incelenmesine bağlıdır Pap testinin invaziv kanserde kanseri atlama olasılığının % 50 olması nedeniyle pap testi negatif bile olsa, serviksde gözle görülür bir lezyon varlığında mutlaka biyopsi yapılmalıdır Serviks, muayenesinin rahatlıkla yapılabilmesi nedeni ile hastalığın ve tedaviye cevabın değerlendirilmesi konusunda hekime avantaj sağlar


Görüntüleme Testleri nelerdir?

Akciğer grafisi: Serviks kanserinin akciğerlere yayılıp yayılmadığı gösterilebilir

Bilgisayarlı Tomografi (BT): Serviks kanserinin pelvis ve para-aortik bölgede lenf düğümlerine yayılım durumu BT ile gösterilebilir Bu görüntüleme yönteminde, bir X-ışını demeti vücudun etrafında döndürülerek, çeşitli açılardan değişik görüntüler alınır Alınan görüntüler bir bilgisayar aracılığı ile biraraya getirilerek vücudumuzun içinin görüntüleri oluşturulur Ayrıntıları daha iyi gösterebilmek için damar yoluyla kontrast madde adı verilen özel bir boya kullanılır

Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): Serviks kanserinin komşuluğundaki veya uzağındaki diğer organlara ya da lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını gösteren bir diğer görüntüleme yöntemidir MRG’ da manyetik alan ve bilgisayar kullanılarak vücudun iç yapısının ayrıntılı görüntüleri elde edilir MRG’da X ışınları kullanılmaz MRG, serviks kanseri tanısında rutin olarak kullanılmamaktadır Çünkü BT hem daha ucuzdur hem de BT ile MRG’ dakine benzer görüntüler elde edilir

İntravenöz Urografi (IVU): IVU, damar yoluyla özel bir boya verildikten sonra, idrar yollarının X ışınları ile çekilen filmidir Bu boya kan dolaşımından böbrekler yoluyla atılır Böbreklerden üreterlere ve oradan mesaneye geçer Böbreklerden çıkan idrar yollarındaki anormallikleri gösterir Serviks kanseri pelvik lenf düğümlerine yayılıp, üreter adı verilen, mesane ile böbrekleri birleştiren idrar yollarına bası uygulayıp buranın tıkanmasına neden olabilir IVU ile tıkanıklık olup olmadığı anlaşılabilir



Testis Kanseri


Testis kanseri çoğunlukla, sperm üreten hücrelerde başlar Kanser ilk olarak testiste bezelye büyüklüğünde sert bir yumru olarak dikkat çeker Bu yumru genellikle dokunulduğu zaman acımaz Erken safhalarda başka belirti yoktur Birçok erkek tümörü kendisi keşfeder Ne kadar erken fark edilirse o kadar iyidir Genellikle kanser sadece tek testisi etkiler


Belirtiler


- Testiste yumru veya şişme;


- Muhtemelen bölgesel ağrı veya hassasiyet


- Testiste ağırlık hissi (bazen)


Testis kanseri genç erkeklerde, özellikle 15-35 yaşlarında ve siyah erkeklere kıyasla beyaz erkekler arasında daha çok görülür Eğer testislerin biri veya her ikisi doğumda inmemişse, ileride her iki testis için de kanser riski daha büyüktür Erken tespit edilerek tedavi edilirse, kanser genellikle iyileşebilir


Teşhis


Kendi kendini muayene ile skrotum içindeki tümör veya başka bir oluşumun varlığı fark edilebilir Böyle bir yumru fark ederseniz, acıyıp acımadığına bakmadan hemen doktora danışın Teşhisi doğrulamak için ultrasonografi yapılabilir


Testisteki bir tümör hemen her zaman habistir, ama tümörün varlığından emin olmak için doktor muayenesi gereklidir Testisleri ve skrotumu etkileyen başka şartlarda da benzer yumrular ortaya çıkabilir Epididimit, Hidrosel, Vanikosel ve Orşit gibi Bunların bir kısmı da zararsızdır


Testiste tümör varsa, ameliyatla çıkartılması şarttır Tümör habis ise, vücudun başka yerlerine dağılıp dağılmadığını anlamak için, kan testleri, röntgen ve başka testler gerekir


Testis kanseri teşhisi konulan erkeklerin yüzde 70 i tedaviden sonra 5 yıl veya daha fazla yaşarlar (5 yıl sağ kalma oranı) Ancak, bu geç safhada keşfedilmiş kanserleri de kapsamaktadır Testis kanserlerinin en çok görülen türü olan seminom erken teşhis ve tedavi edilirse, hemen hemen bütün vakalarda iyileşebilir


Tedavi-Ameliyat


Hasta testisin ameliyatla alınması gereklidir Bu erkekliğin kaybedileceği anl gelmez, çünkü geride kalan sağlıklı testis vücudun normal cinsel ve hormon üretme işlevlerini yerine getirebilir İki testis de kaybedilirse, kısırlık meydana çıkar Ancak 3 haftada bir enjeksiyonla erkeklik hormonu verilerek gerekli olan normal cinsel işlev sağlanabilir


Diğer Tedaviler


Kanserlerin vücudun diğer kısımlarına yayılmasını önlemek veya yayılmışsa ona karşı mücadele edebilmek için radyoterapi veya kemoterapi kullanılır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Tiroid Kanseri


Genellikle tiroid kanserinin ilk belirtisi boynun tiroid bölgesinde oluşan bir yumrudur ancak sadece bunların çok azı (%5 kadar) kötü huyludur Bazen ilk işaret büyümüş bir lenf düğümüdür Varolan bazı diğer belirtiler ise ağrı, seste değişme ve hipertiroid ya da hipotiroiddir


Fiziki muayene sırasında bir yumru bulunduktan sonra bir endokrinoloji ya da tiroidoloji uzmanına başvurmak en doğru yaklaşımdır Bu uzmanlar yumruların varlığının taahhüt edilmesi için öncelikle bir ultrason kontrolü uygulayacak ve tiroid bezinin durumunu inceleyeceklerdir TSH ve diğer antitiroidlerin varlığı tiroid kanserinin Hashimoto tiroditi gibi diğer tiroid bozukluklarından ayırt edilmesini sağlayacaktır Yumruların kötü huylu olup olmadığının tesbitinde en hassas etkin ve ucuz yöntem tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi(TİİAB - fine needle aspiration biopsy)dir Bu yöntemde ultrason yardımı ile ince bir iğne ile yumruya ulaşılarak doku örneği alınır


Tiroid kanserinin türüne göre ameliyat uygulanır ve kanserli doku alınır


Tüylü Hücreli Lösemi


• Tüylü hücreli lösemi kemik iliğinin çok sayıda lenfosit ( beyaz kan hücrelerinin bir tipi) ürettiği bir kanser türüdür

• Cinsiyet ve yaş tüylü hücreli lösemi gelişme riskini etkileyebilir

• Tüylü hücreli löseminin muhtemel belirtileri yorgunluk, infeksyon ve kaburga kemikleri altında ağrıdır

• Kan ve kemik iliğini inceleyen testler tüylü hücreli lösemi tanısını koymak için kullanılır

• Bazı faktörler tedavi seçeneklerini ve prognozu (iyileşme şansını) etkiler


Tüylü hücreli lösemi kemik iliğinin çok sayıda lenfosit ( beyaz kan hücrelerinin bir tipi) ürettiği bir kanser türüdür

Tüylü hücreli lösemi kemik iliği ve kanın kanseridir Löseminin bu nadir tipi yavaş yavaş kötüleşir Hastalığa tüylü hücreli lösemi denmesinin nedeni lösemi hücrelerinin mikroskop altında tüylü gözükmesindendir

Normalde kemik iliği daha sonra olgun kan hücrelerine gelişen kök hücreler (olgunlaşmamış hücreler) üretir 3 tip olgun kan hücresi vardır:

• Kırmızı kan hücreleri oksijen ve diğer maddeleri vücudun tüm dokularına taşır

• Beyaz kan hücreleri infeksyon ve hastalıklarla savaşır

• Trombositler kan pıhtısı oluşturarak kanamayı önlerler

Tüylü hücreli lösemide çok sayıda kök hücre lenfosit denen bir tip beyaz kan hücresine gelişir

Bu lenfositlere lösemik hücreler de denir 3 tip lenfosit vardır


• B lenfositler infeksyonlarla savaşmak için antikor üretirler

• T lenfositler B lenfositlerin infeksyonlarla savaşması için antikor üretmesine yardım ederler

• Dojal öldürücü hücreler kanserli veya virüs taşıyan hücrelere saldırırlar


Tüylü hücreli lösemide B lenfositler normal çalışmaz Lenfositlerin sayısı kemik iliği ve kanda arttığı için ,sağlıklı kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositlere çok az yer kalır Bu da infeksyon kansızlık ve kolay kanamaya neden olabilir Bazı lösemi hücreleri dalakta toplanarak büyümesine neden olur

• Erişkin akut lenfoblastik lösemi tedavisi 1

• Çocukluk çağı akut lenfoblastik lösemi tedavisi 2

• Kronik lenfositik lösemi tedavisi 3

• Erişkin akut myelosit lösemi tedavisi 4

• Çocukluk çağı akut myelosit lösemi / diğer myelosit malinite tedavisi 5

• Kronik myelojen lösemi tedavisi 6

Cinsiyet ve yaş tüylü hücreli lösemi gelişme riskini etkileyebilir

Tüylü hücreli lösemi nedeni bilinmemektedir Daha çok yaşlı erkeklerde görülür

Tüylü hücreli löseminin muhtemel belirtileri yorgunluk, infeksyon ve kaburga kemikleri altında ağrıdır

Bu ve diğer belirtiler tüylü hücreli lösemi veya başka durumlar tarafından meydana getirilir Eğer aşağıdaki sorunlar olursa bir doktora danışılmalıdr


* Halsizlik veya yorgunluk hissi

• Ateş veya sık infeksyon

• Kolay morarma veya kanama

• Nefes darlığı

• Sebebi bilinmeyen kilo kaybı

• Kaburga kemikleri altında ağır veya dolgunluk hissi

• Boyun, kolaltı, mide veya kasıkta ağrısız kitleler


Vaginal Kanser


Vajen kanseri, vajen dokuları içerisinde kanser (malign) hücrelerinin bulunduğu bir hastalık olup, kadınlardaki nadir kanser tiplerinden biridir Vajen mensterual period sırasında sıvının vücuttan dışarı atıldığı ve bebeğin çıkışını sağlayan bir bir geçiş yoludur Aynı zamanda doğum kanalı olarak da adlandırılır Vajen, serviks (uterus yada rahim ağzı) ve vulvayı (vajenin cilde açıldığı yerdeki cilt katlantılarını ) birbirine bağlar

İki tip vajen kanseri mevcuttur:skuamöz hücreli kanser (squamous carcinoma) ve adenokarsinoma Skuamöz karsinoma genellikle 60-80 yaş arasındaki kadınlarda görülür Adenokarsinoma ise sıklıkla 12-30 yaş aralarındakindaki kadınlarda görülür

Anneleri DES (dietilstilbesterol) alan genç kadınlar vajen tümörleri için risk altındadır Bunlardan bazılarında clear cell adenokarsinoma adı verilen nadir görülen bir tip karsinom gelişir DES, 1945-1970 yılları arasında gebeleri düşükten korumak için verilen bir ilaçtır

Aşağıdakilerden herhangi biri mevcutsa bir doktora başvurulmalıdır:

Menstrual perioddan bağımsız kanama ya da akıntı

Zor veya ağrılı idrar yapma

Cinsel ilşki sırasında veya pelvik bölgede ağrı

Histerektomi geçiren kadınlarda da hala vaginal kanser gelişme riski bulunmaktadır

Doktor kanseri saptamak için çeşitli testleri kullanabilir Doktor genellikle pelvik muayene ile işe başlayacaktır Bu sırada şişlikler fark edebilir ve ardından Pap smear yapacaktır Bir parça pamuk, fırça veya tahta bir çubuk yardımıyla serviksin dışındaki dokudan ve ya vajenden örnekleme için hücreler alacaktır Bu sırada biraz basınç hissi duyulabilir ancak genellikle ağrısızdır

Normal olmayan hücreler bulunduğunda, doktor vajenden bir parça doku keserek (biyosi) mikroskop altında kanser hücresi olup olmadığını arayacaktır Doktor kanserin nerede başladığını veya nerelere yayılmış olabileceğini anlamak için sadece vajene değil pelvisteki diğer organlara da bakmalıdır Aynı zamanda bir akciğer grafisi de çektirerek yayılmış olup olmadığını anlamalıdır

İyileşme şansı ve tedavi seçeneği kanserin evresine Ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır

Evre Açıklaması


Vajende bir kanser bulunduğunda (tanı konduğunda), kanserin vajenden vücudun diğer dokularına yayılıp yayılmadığını bulmak için (evreleme) daha fazla testler yapılacaktır Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir


Vulva Kanseri


Kadınlarda nadir görülen bir kanser çeşidi olan vulva kanseri kanser hücrelerinin vulvada bulunduğu bir hastalıktır Vulva, kadınlarda vajenin dış kısmındadır Vajen, uterus (bebeklerin geliştiği, armut şeklinde içi boş bir organ) ile vücut dışı arasındaki geçittir Doğum yolu olarak da isimlendirilir


Vulva kanserli kadınların çoğu 50 yaşın üstündedir Ancak 40 yaş altı kadınlarda da daha sık hale gelmektedir Sürekli kalıtımsal ve vulvada renk değişikliği olan kadınlarda vulva kanseri riski yüksektir Eğer menstruasyon ( aybaşı) ile ilişkisiz kanama ya da akıntı varsa, vulvada ağrı ya da şiddetli yanma/kaşıntı varsa, vulva cildikaba ve soluksa doktora başvurmak gerekir

Eğer bulgu varsa doktor kanser olup olmadığını kesinleştirmek için bazı incelemeler yapmak isteyecektir Genellikle vulvanın gözle incelenmesi ve herhangi bir şişlik olup olmadığının kontrol edilmesi ile başlanır Daha sonra doktor vulvadan küçük bir parça alarak (biyopsi) mikroskop altında inceler Biyopsi yapılacağı zaman bu alanı uyuşturmak için hastaya ilaç verilir Bir miktar basınç hissedilse de genellikle ağrı olmaz Bu inceleme sıklıkla doktorun muayene odasında yapılır

İyileşme şansı (prognoz) ve tedavi seçenekleri kanserin evresine ( vulvada sınırlı ya da başka yerlere yayılmış olması) ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Yetişkinde Beyin Tümörleri


Yetişkin beyin tümörleri nelerdir?

Yetişkin beyin tümörleri, beyin dokuları içerisinde büyümeye başlayan kanser (malign) hücrelerinin meydana getirdiği hastalıklardır Beyin hafıza, öğrenme, duyular (işitme, görme, koklama, tat alma ve dokunma) ve duyguları kontrol eder Aynı zamanda kaslar, organlar ve kan damarları gibi vücudun diğer parçalarını da kontrol eder Beyinden başlayan tümörler primer (birincil) beyin tümörleri olarak adlandırılır

Metastatik beyin tümörleri nelerdir?

Beyinde bulunan tümörler,sıklıkla, vücudun başka bir bölgesinden başlayıp beyine yayılımış (atlamış) tümörlerdir Bunlar metastatik beyin tümörleri olarak adlandırılırlar

Beyin tümörünün bulguları nelerdir?


Sık sık olan başağrıları

Kusma

İştah kaybı

Duygulanım ve ki?ilik değişiklikleri

Düşünme ve öğrenme yetilerinde değişiklik

Nöbetler

Yetişkin beyin tümörünün bulunmasında ve tanısında hangi testler kullanılır?

Yetişkin beyin tümörünün saptanmasında (bulunmasında) beyini ve spinal kanalı incelemeye yönelik testler kullanılır

BT (Bilgisayarlı Tomografi): Vücudun çeşitli bölgelerinden farklı açılarla ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesini sağlayan bir işlemdir Bu görüntüler x-ışının makinesine bağlı bir bilgisayar aracılığıyla meydana getirilirler Organların ya da dokuların daha iyi görüntülenebilmesine yardım amacıyla bir boya (kontrast madde), ven aracılığıyla ya da yutturularak kullanılabilir Bu işlem computerized tomografi (CT) veya computerized aksiyel tomografi olarak da adlandırılabilir

MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme): Beyinin ve spinal kanalın ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesi için, bir mıknatısın (magnet), radyo dalgalarının ve bir bilgisayarın kullanıldığı işlemdir Hastaya bir ven aracılığıyla gadolinium adı verilen bir madde enjekte edilir Gadolinium kanser hücrelerinin etrafında birikerek daha parlak görülmelerine neden olur Bu işlem aynı zamanda nükleer manyetik rezonans görüntüleme (NMRG) olarak da adlandırırlır

Yetişkin beyin tümörüne cerrahi sırasında tanı konur ve temizlenir Bir beyin tümöründen kuşkulanıldığında, kafatasının bir parçası kaldırılır ve bir iğne aracılığıyla beyin dokusundan örnek alınarak biyopsi yapılır Bir patolog kanser hücrelerini aramak amacıyla mikroskop altında dokuyu inceler Kanser hücreleri bulunduğunda, doktor aynı cerrahi seansında güvenli olabilecek kadar tümör dokusu temizleyecektir Cerrahi sonrası kanser dokusu kalıp kalmadığını MRG ile saptanabilir Testler aynı zamanda kanserin evresini saptamak amacıyla da yapılmaktadır

Tümörün derecesi (grade) nedir?

Mikroskop altında normal olmayan kanser hücrelerinin görünümü ve tümörün beklenen büyüme ve yayılma hızı tümörün evresini belirler Patolog biyopsi sırasında çıkarılan dokuyu kullanarak tümörün evresini tanımlar Yetişkin beyin tümörleri için aşağıdaki dereceleme sistemi kullanılabilir

Derece (Grade) I

Tümör yavaş büyür, normal hücrelere benzer hücreler içerir, nadiren komşu dokulara yayılım gösterir ve cerrahi sırasında tümörün tümüyle çıkarılabilmesi mümkün olabilir

Derece (Grade) II

Tümör yavaş büyür fakat komşu dokulara yayılım gösterebilir ve daha yüksek evreli bir tümör haline gelebilir

Derece (Grade) III

Tümör çabuk büyür, komşu dokulara yayılma eğilimi gösterir ve tümör hücreleri normal doku hücrelerinden çok farklılık gösterir

Derece (Grade) IV

Tümör çok hızlı ve saldırgan bir şekilde büyür, içerdiği hücreler normal dokudan çok farklılık gösterir ve başarılı tedavi zordur

Tümörün tipi, evresi, yerleşim yeri, cerrahiden sonra kanser dokusu kalıp kalmaması ve/veya beyinin diğer bölgelerine tümör yayılımı iyileşme şansını ve tedavi seçeneğini belirler

Yetişkin Beyin Tümörü Tipleri

Kanserin uzanınımı yada yayılımı genellikle evresi olarak tanımlanır Beyin tümörleri için standart evreleme sistemi bulunmamaktadır Primer (birincil) beyin tümörleri santral sinir sistemi ( beyin ve spinal kord ) içerisinde yayılım gösterebilir, fakat vücudun diğer parçalarına nadiren yayılırlar Tedavi amacıyla, beyin tümörleri tümörün bağlandığı hücre tipine, santral sinis sistemi içerisinde yerleşimine ve tümörün derecesine (grade) göre sınıflandırılırlar


Beyin Sapı Gliomaları

Bunlar beynin spinal kord ile devamlılık gösteren beyin sapı parçasından gelişen tümörlerdir Sıklıkla yüksek derecelidirler Yüksek dereceli veya geniş yayılım gösteren beyin sapı tümörlerin başarılı tedavisi güçtür Sağlıklı beyin dokusuna zararın önlenmesi amacıyla, beyin sapı gliomalarına genellikle biyopsi yapılmadan tanı konur

Pineal Astrositik Tümör:

Pineal tümörler pineal glandın içinden veya çevresinden gelişirler Pineal gland beyinde, melatonin hormonu salgılayarak uyku-uyanıklık siklusumuzun kontrolüne yardımcı olan çok küçük bir organdır Çok çeşitli pineal tümörler mevcuttur Pineal astrositik tümörler, pineal bölgede ortaya çıkan ve herhangi bir derecede olabilen astrositomalardır

Pilositik Astrositoma (grade I)

Astrosit adı verilen beyin hücrelerinden başlayan tümörler astrositomalardır Pilositik astrositomlar yavaş büyürler ve çevre dokulara nadiren yayılım gösterirler Bu tümörler sıklıkla çocuklukta ve genç erişkinlerde ortaya çıkarlar Genellikle başarıyla tedavi edilebilirler

Diffüz Astrositoma (grade II)

Diffüz astrositomalar yavaş büyürler, fakat sağlıklı çevre dokulara sıklıkla yayılım gösterirler Bazıları daha yüksek dereceli (grade) tümörlere dönüşebilirler Sıklıkla genç erişkinlerde ortaya çıkarlar

Anaplastik Astrositoma (grade III)

Anaplastik astrositomlar aynı zamanda malign astrositomalar olarak da adlandırılırlar Hızlı büyürler ve çevre dokuya yayılım gösterirler Tümör hücreleri normal hücrelerden çok farklılık gösterir Anaplastik astrositoman?n ortalama 41 yaşında görülürler

Glioblastoma (grade IV)

Glioblastomalar saldırgan ve çok hızlı büyüme ve yayılım gösteren malign astrositomalardır Hücreler normal hücrelerden çok farklılık gösterirler Glioblastoma aynı zamanda glioblastoma multiforme ya da grade IV astrositoma olarak da adlandırılır En sık 45-70 yaş arası yetişkinlerde görülürler


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




PROSTAT KANSERİ


Prostat kanseri 50 yaş üzerindeki erkeklerin önemli sağlık sorunlarından biridir 60 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısında, 70 ile 90 yaş arasındakilerin de % 90'ında prostat büyümesine (prostat hipertrofisi) ait bulgular vardır "Prostatizm" olarak adlandırılan bu belirtiler özellikle geceleri sık yapma gereksinimi, idrar yapmaya başlamada ve mesanede kalan son idrarı çıkarmada güçlük, idrar yapamama, idrar akımının zayıf veya kesintili olması, idrar yaparken yanma veya acıma hissidir Prostatizm bulguları büyük olasılıkla selim prostat hipertrofisiyle ilişkilidir Ancak hastalığın selim olması durumunda da tedavi gereklidir Çünkü idrar yaparken olan bu zorlama yaşamı zorlaştırmasının yanı sıra daha sonra idrar göllenmesine ve böbrek fonksiyonunun bozulmasına da yol açabilmektedir


Prostat kanseri vakalarının % 80’i de 65 yaşın üzerindedir Amerikan Kanser Cemiyeti’nin verilerine göre 1997 yılında ABD’de 334500 kişiye prostat kanseri tanısının konacağı ve 41800 kişinin de bu hastalık nedeniyle yaşamını kaybedeceği tahmin edilmektedir Prostat kanseri ABD’de erkeklerde görülen kanserden ölüm nedenleri içerisinde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir


Prostat ceviz büyüklüğünde bir erkek cinsiyet bezidir Yeri idrar bezinin hemen altındadır ve idrar yolu prostatın içerisinden geçerek dışarı açılır Salgıladığı koyu sekresyon meninin bir kısmını oluşturur Prostatın bu fonksiyonu erkeklik hormonu olan testosteronun kontrolü altındadır Pek çok kanser türünde olduğu gibi, prostat kanserinin de nedeni kesin olarak bilinmemektedir Çalışmalar özellikle 55 yaşın üzerindeki erkeklerde ortaya çıktığını ve tanı konulduğu sırada hastaların ortalama yaşının 70 olduğunu göstermektedir Yağdan zengin diyetle beslenme, kadmiyuma maruz kalma (pil fabrikaları), kauçuk endüstrisinde çalışıyor olmanın hastalığa yakalanma olasılığını artırdığı ortaya konmuştur


Sadece yakınmalara dayanarak selim prostat hipertrofisinin prostat kanserinden ayrımı mümkün değildir Bazı özel muayene yöntemleri ve tetkiklerle büyümenin selim mi yoksa kanserle mi ilişkili olduğu ortaya konabilir Prostatın anüsten parmakla muayenesi (rektal tuşe) bu yöntemlerin başında gelmektedir Prostat büyümeleri bu şekilde kolaylıkla saptanabilmekte, bezin büyüklüğü ve yapısı hakkında bilgi edinilebilmektedir Prostat kanseri konusundaki ikinci önemli tetkik prostat spesifik antijendir (PSA) PSA’nın kan düzeyleriyle hastalığın varlığı konusunda anlamlı ilişki olduğu gösterilmiştir Ancak yüksek PSA düzeyleri prostat enfeksiyonları ve selim hipertrofisi gibi çeşitli hastalıklarda da olabileceğinden sonuçların deneyimli bir doktor tarafından değerlendirmesi gerekir


Tıpkı meme kanseri gibi prostat kanserinde de erken tanı hastalığın tamamen tedavi edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır Amerikan Kanser Cemiyeti 50 yaşın üzerindeki erkeklerde prostat kanseri taramasının başlamasını önermektedir Ailesinde hastalık olanlarda ise taramanın 40 yaşın üzerinde başlaması gerektiği vurgulanmaktadır Günümüzde kullanılan tarama yöntemi rektal muayene ve PSA düzeylerinin ölçülmesini şeklindedir Prostatın değerlendirilmesinde kullanılan diğer önemli bir tanı aracı transrektal ultrasonografidir (TRUS) TRUS prostatın derinlemesine değerlendirilebilmesini sağlar ve diğer muayene bulgularının güvenirliğini artırır Prostatla ilgili esas değerlendirmeyi sağlayacak olan patolojik inceleme de genellikle TRUS altında uygulanan hücre örneklemesine dayanmaktadır Yukarıda söz edilenler dışında bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme tekniği, kemik sintigrafisi gibi yüksek teknoloji kullanan yöntemler de mevcuttur Ancak bunların hiçbiri tarama yöntemi değildir, ancak olası bir hastalığın daha ayrıntılı değerlendirilmesinde kullanım alanı bulmaktadır


Prostat kanseri gelişimi açısından dört evrede incelenmektedir Hastalığın en erken evresinde tümör henüz prostatta küçük bir alanda sınırlıdır (in situ) Bu evrede tümör büyüme hızı çok yavaştır, hastaların genellikle semptomları bulunmamaktadır ve rektal muayene ile de anlaşılamaz Tümörün daha büyüdüğü ikinci evrede ise artık rektal muayene ile anlaşılabilir, ancak halen prostata sınırlıdır Üçüncü evrede artık tümör prostatın dışına taşmıştır, dördüncü evrede ise hastalık özellikle kemikler olmak üzere vücudun uzak bölgelerine de yayılmıştır (metastatik hastalık) Hastalığın tedaviye verdiği cevap, evresi ile doğrudan ilişkilidir Metastatik hastalıkta hastaların sadece % 5’inde 15 yıllık yaşam süresi görülürken, lokalize hastalıkta bu değer % 80-85 civarındadır İleri yaşta tanı konan hastaların sağkalımlarının daha uzun olduğu ileri sürülmüşse de, bu varsayım kanıtlanamamıştır


ERKEN EVRE HASTALIKTA TEDAVİ


Tanı konusundaki büyük ilerlemelere karşın erken evre prostat kanserinin tedavisi konusunda günümüzde hala çelişkiler söz konusudur Bu çelişkilerin en büyük kaynağı, 90 yaşın üzerinde ise hemen hemen bütün erkeklerin prostat dokularında kanser odaklarının gösterilebiliyor olmasıdır Buradan çıkan sonuç hastalığın çoğu kişide aslında var olduğu ve sessiz kaldığıdır Giderek yaygınlaşan ve daha hassas yöntemler kullanılarak yapılan tarama testleri aslında sessiz kalacak olan prostat kanserlerinin de tanınmasına neden olmakta, böylelikle hastalığın artmakta olduğuna dair bulgular ortaya çıkmaktadır Nitekim erken evredeki hastalığın saptanmasının, bu hastalık nedeniyle olan ölümlerde bir azalma sağlamadığı ortaya konmuştur “Aşırı tanı (overdiagnosis)” olarak adlandırılan bu bulgular “aşırı tedavi (overtreatment)” yaklaşımını da beraberinde getirmiştir Bu nedenle hangi hastaya gerçekten tedavi gerektiği, hangisine gerekmediği günümüzde önemli bir araştırma konusudur


Bugün için erken evre prostat kanserinde özellikle PSA ve TRUS değerlendirmelerine dayanan başlıca tedavi yaklaşımları özellikle 70 yaşın üzerindeki hastalar için izlem (hastanın herahangi bir tedavi yapılmaksızın yakından izlenmesi), daha genç hastalar için radikal prostatektomi adı verilen cerrahi girişim ve cerrahiyle aynı sonucu veren radyoterapidir (ışın tedavisi) Bu tedavi seçeneklerinin bütün komplikasyonlarını da içerecek şekilde hastayla açık açık konuşulması ve hasta için en uygun kararın verilmesi önerilmektedir Buna karşın ileri evre (metastatik) hastalığın tedavisinde kullanılan başlıca yöntem ise hormon tedavisidir Prostat dokusunun ve bu dokudan kaynaklanan tümörlerin androjenlerin kontrolü altında olması, kastrasyondan hormon tedavisine dek geniş bir tedavi seçeneği sunmaktadır


Sağlıklı yaşlı bireylerin bu hastalığın erken tanısı konusunda uyarılması, yıllık PSA kontrolleri ve rektal muayene büyük önem taşımaktadır Prostatla ilgili klinik ya da PSA’ya dayalı tanı konan bir sorunun ortaya çıkması durumunda doktora başvurarak bilgilenilmesi en doğru yaklaşım olacaktır Selim prostat hipertrofisinin pek çok tedavi alternatifi vardır Bu alternatiflerin bazıları hastanın özelliklerine, bazıları ise uygulanan merkezin deneyimine bağlıdır Benzer koşullar prostat kanserinin tedavisi için de söz konusudur Tedavinin ayrıntıları konusunda bilgi almak doktordan öte hastanın da sorumluluğudur Doktorumuza şu sorular sorulmalı ve kendisinden açıklaması istenmelidir:

Ne tür tedavi olasılıklarım var? (cerrahi, lazer, termoterapi, hormon vb)

Bu tedavi türlerinden beklenen faydalar neler olacaktır?

Bu tedavi türlerinin riskleri ve olası yan etkileri nelerdir? (idrarını tutamama, iktidarsızlık, ne süreyle?)

Tedavi cinsel yaşamımı nasıl etkileyecektir?

Normal aktivitelerimi değiştirmem gerekli midir, gerekliyse ne süreyle?

Ne sıklıkla check-up'tan geçmeliyim?Tedavinin yol açacağı yan etkiler önemli yakınmalara neden olabilir Hastaların tedavi sonrasındaki yaşam kaliteleri konusunda detaylı bilgi almaları en doğru yaklaşım olacaktır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.