Prof. Dr. Sinsi
|
Hatay Tarihi
Hatay Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir Yöredeki tarihi yaşam bulguları M Ö 100 000’lere kadar uzanır Elde edilen buluntular; bölgenin orta paleolitik, neolotik, kalkolit dönemlerde ve tunç çağında yaygın bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir Amik Ovasında; Çatalhöyük, Tel Tainat, Tel Cüdeyde ve Tel Atçana’da ilk tunç çağı yerleşmeleri tespit edilmiş ve mimari kalıntılara rastlanmıştır Kalıntılar; bu yerleşmelerde beylikler biçiminde yaşandığının ip uçlarını vermektedir
İlk tunç çağından itibaren Amik Ovası’ndaki bu beylikler; sırasıyla Akadların, Yamhad Krallığının, Hititlerin ve Mısırlıların egemenliğine girmiş, Hitit imparatoru I Şuppiluliuma döneminde tekrar Hitit egemenliğine girerek, bu durum M Ö 13 yüzyıla kadar devam etmiştir
Hitit İmparatorluğunun M Ö 1200 yıllarında parçalanmasından sonra Sami-Aramiler tarafından “Hattena” adıyla bir Geç Hitit Krallığı kurulmuştur Hattena Krallığı M Ö 9 yy’da Asurluların daha sonra da Urartuların egemenliğinde kalmıştır
Türkmen/Oğuzların ataları Sakalar, M Ö 7 yüzyılın ortalarında hükümdarları Oğuz Han önderliğinde “Batık Şehir” adını verdikleri Antakya’yı zaptedmiş ve burada 18 yıl kaldıktan sonra M Ö 626’da Antakya’dan ayrılmıştır
M Ö 6 yüzyılın ortalarından itibaren Hatay yöresi Pers İmparatorluğuna bağlı Kilikya Satraplığı’nın içinde yer almış ve Pers İmparatorluğu’na vergi ödemiştir
M Ö 333 yılında Büyük İskender ile Pers İmparatoru III Dareios’un orduları İssos kenti civarında savaştılar ve Büyük İskender Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı Myriandros’un (bugünkü İskenderun) adını değiştirerek Aleksadria adını vermiş ve bölge kısa bir süre Makedon hakimiyetine girmiştir
Büyük İskender’in M Ö 323 yılında ölümünden sonra komutanlarından Seleucus I Nicator iktidar mücadelesini kazanarak Seleukoslar dönemini başlatmış ve M Ö 300 yılında Seleucia Pieria, ardından Antiacheia (Antakya) kentleri kurulmuştur
M Ö 64 yılında Antakya serbest şehir statüsü ile Roma İmparatorluğuna katıldı ve imparatorluğun Suriye Eyaletinin başkenti oldu
M S 1 yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hıristiyanlık, Kudüs dışında ilk defa Antakya’da yayıldı Hz İsa’ya inananlara ilk defa Antakya’da “Hıristiyan”adı verildi M S II yüzyılda Antakya; Roma ve İskenderiye’den sonra 200 000-300 000 nüfusu ile imparatorluğun üçüncü büyük metropolisi durumunda idi Şehrin başlıca gelir ve zenginlik kaynağı ticaret ve ihracat idi Şehir; saraylara, köşklere, heykellere, su yollarına, hipodroma, hamamlara ve hatta kanalizasyon sistemine sahipti
395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölündü Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalan Antakya 638’de İslam orduları kumandanı Ebu Ubeyde İbn’ül Cerrah tarafından fethedildi Emeviler döneminde (661-750) Antakya Halep’e bağlandı Ardından Hatay bölgesi Abbasiler, Tolunoğulları ve İkşitlerin eline geçti
944 yılında Kuzey Suriye’de Antakya’yı da içine alan Hamdanoğulları Devleti kuruldu 967-969 yıllarında Hamdanilerle Bizanslılar arasında şiddetli çatışmalar oldu Sonunda Antakya Bizans kuşatmasına 969 yılına kadar dayanabildi Antakya Bizans İmparatoru Nikephorus Phokas’ın kumandanlarından Mikhail Burtzes tarafından zaptedildi
9 ve 10 yüzyıllarda Antakya ve civarına çok sayıda Türk nüfusu gelerek yerleşmeye başladı Bunda doğudaki Selçuklu varlığının büyük etkisi vardı Sultan Melikşah döneminde (1072-1092), Kutalmışoğlu Süleyman Bey 1074 yılında önce Halep’i daha sonra Antakya’yı kuşattı Vali İsaakios Komnenos 20 000 altın karşılığında barış yaparak kuşatmayı kaldırttı 1084 yılında Antakya Askeri Valisi Philaretes Urfa’ya gidince kötü yönetim ve baskıdan bıkan halk bunu fırsat bilip İznik’te bulunan Süleyman Bey'i kente davet etti Bunun üzerine Kuzey Suriye’ye bir sefer düzenleyen Kutalmışoğlu Süleyman Bey 12 Aralık 1084’te Antakya’ya girdi Süleyman Bey, Filistin Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ın kardeşi Dımışk Meliki Sultan Tutuş arasında Halep yakınında yapılan savaşı kaybetti ve öldü Antakya Selçuklu Meliki Sultan Tutuş’un hakimiyetine girdi Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Kuzey Suriye’de çıkan hakimiyet kavgasını çözmek için 1086 yılında önce Halep, oradan Antakya’ya geldi Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Tutuş’u sadece Dımışk (Şam) Meliki olarak bırakıp, Antakya’ya Yağısıyan’ ı Vali tayin ederek Antakya’yı doğrudan doğruya imparatorluğa bağladı
1097 yılında Anadolu’dan Çukurova’ya gelerek İskenderun’u alan Haçlı orduları 21 Ekim 1097’de Antakya’yı kuşattı Uzun süren bir kuşatma sonunda 1098’de Antakya Haçlılar tarafından zaptedildi 1 ve 2 Haçlı seferleri sırasında Suriye Bizanslıların elinden çıktı, bölgeyi mahalli Müslüman Beyliklerle Latinler paylaştı Antakya’da Kudüs’e bağlı olan Dükalık (Antakya Prensliği veya Antakya Kontluğu) kuruldu
1268 yılında yöreye gelen Baybars komutasındaki Memluk ordusu Antakya’yı kuşattı ve 18 Mayıs 1268 günü yapılan hücumla şehre girildi Memlukluların 1268’de gelişleri ile 171 yıl süren Antakya Haçlı Prensliği sona erdi Baybars’ın hükümdarlığı zamanında bölgede Türkmenlerin göç ve yerleşimleri yoğun olarak gerçekleşti
14 ve 15 yüzyıllarda Halep, Antep ve Antakya bölgesine göç eden Türkmen boylarının başında Avşarlar ve Bayatlar geliyordu Kuzey Suriye Avşarlarından olan Gündüzoğulları Amik Ovasında, Köpekoğulları Antep’te ve Özeroğulları Dörtyol çevresinde yaşamaktaydı
IsyanbuL
06-25-2007, 10:02
Osmanlı toprakları genişleyip Memluk sınırlarına ulaşınca iki devlet arasında savaşlarda başladı Ard arda yapılan savaşlar sonunda Memluk ordusu, Osmanlı ordusunu Çukurova’dan çekmek zorunda bıraktı ve 1490 yılında barış antlaşması yapıldı
Antakya ve çevresi 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine girdi Osmanlı yönetiminde Antakya Halep eyaletine bağlı bir sancak ve bu sancağın merkezi idi Sancak beyi tarafından yönetiliyor idi Zaman içinde yapılan düzenleme ile Antakya kaza statüsüne getirilerek, Şam Beylerbeyliğine bağlı olarak yönetildi
Kanuni Sultan Süleyman Tebriz seferi dönüşü Aralık 1535’te Antakya-İskenderun üzerinden Adana’ya geçmiş; daha sonraki yıllarda 1548-1549 kışını geçirdiği Halep’te iken yaptığı gezilerin birinde Antakya’ya tekrar uğramıştır Kanuni Sultan Süleyman' ın buyruğuyla Belen’de cami, han, hamam ve imaret yapıldı Belen' e 250 nefer derbentçi yerleştirdi Daha sonraki yıllarda bölgeye 65 hane daha yerleştirilerek köy haline getirildi Payas’ta eski kale yeniden yapıldı Yine Payas’ta Sokullu Mehmet Paşa tarafından 1568 yılında yapımına başlanan cami, han, hamam, imaret 1574 yılında tamamlandı Ayrıca yapılan iskele ve tersaneyi korumak için 1577 yılında limanın üst tarafına bir kale (Cin Kulesi) inşa edildi Derbençi olarak buraya 541 aile yerleştirildi
1832’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa Suriye’ yi fethederek Osmanlı ordusu ile 28 Temmuz 1832 günü Belen Boğazında (Belen Geçidi) yaptığı savaşı kazanarak, Adana’ya doğru ilerledi 1839’da Osmanlılar bölgeyi Halep’e kadar geri aldılar Tanzimat’ın ilanıyla Antakya ve çevresinde idari yapılanmada yeni düzenlemeler gerçekleştirildi Antakya Sancağında Kaymakamlık ihdas edilerek çevresiyle birlikte (Şeyhülhadid, Kuseyr, Karamurt, Süveydiye, Altunözü, Cebel-i Akra-namı diğer Ordu) Halep eyaletine, Payas kazası, Uzeyr ve Belen sancakları çevresiyle birlikte (Bakras nahiyesi, İskenderun, Nahiye-i Arsuz) Adana eyaletine bağlandı
I Dünya savaşında Osmanlı devletine karşı isyan eden Araplar, İngilizler ve müttefikler ile iş birliği yaparak Osmanlı devleti aleyhine çalıştılar İttifak devletleri daha 1916 yılında Sykes-Picot ve Sazanof arasında yapılan görüşmelerde Osmanlı devleti topraklarını paylaşmışlar; Güneydoğu Anadolu ve Suriye Fransa, bunun güneyinde kalan bölgeyi ve Irak’ı İngilizler alacaktı
30 Ekim 1918’de Osmanlı devleti ile ittifak devletleri arasında Mondros anlaşması imzalandı Antlaşma imzalandığında Türk birlikleri Antakya, Belen Dircemal, Telrifat hattını korumuş, Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk birlikleri 25/26 Ekim 1918 gecesi Halep’i sokak çatışması yaparak terk edip kuzeye doğru çekilmişlerdir 27 Ekim 1918 günü Antakya’da Faysal taraftarları hükümet konağındaki Türk bayrağını indirip Arap bayrağı diye bir bayrak asarak Arap hükümeti ilan etmişler, fakat Belen’de bulunan 41 Fırkanın müdahalesi ile 3 Kasım 1918’de dağıtılmışlardır Osmanlı Hükümetinin emri ile 41 Fırka, 8 Kasım 1918’den itibaren Anadolu’ya çekilmeye başladı Son birlik Belen’den 9 Kasım günü ayrıldı Yörede Türk askerinin çekilmesi üzerine 9 Kasım günü bir İngiliz müfrezesi İskenderun’a çıktı ve oradan Dörtyol’a geçti Ardından 12 Kasım 1918’de Fransızlar İskenderun’a asker çıkardılar, 15 Kasım 1918 günü de Belen’i işgal ettiler
27 Kasım 1918 tarihinde merkezi Beyrut’ta bulunan Fransız Yüksek Komiserliği bir kararname yayınlayarak merkezi İskenderun olmak üzere Antakya, İskenderun ve Harim’i içine alan “İskenderun Sancağı” kuruldu Sancak idaresi bir Vali tarafından yerine getirilecekti
7 Aralık 1918 günü Antakya, 11 Aralık 1918 günü de 400 Ermeni’den oluşan bir Fransız taburu Dörtyol’u işgal etti
19 Aralık 1918 günü Dörtyol’a bağlı Karakese Köyünde Fransızlara karşı direnişte bulunulmuş ve müfreze köye giremeyerek 15 ölü bırakarak geri çekilmiştir 19 Aralık 1918 tarihinde meydana gelen çatışma milli mücadele tarihimizdeki İLK KURŞUN’dur Bu tarihten itibaren Kuvay-i Milliye’ye katılan çeteler ile bölgedeki işgal birlikleri arasında mücadele ve çatışmalar başladı
20 Ekim 1921 günü Türkiye ile Fransa arasında Ankara Antlaşması imzalandı ve buna göre Payas sınır olacak şekilde İskenderun sancağı sınırlarımız dışında kalıyordu Fakat antlaşmaya göre; İskenderun mıntıkasında Türk ırkından olanların kültürlerini geliştirmek için her türlü kolaylık sağlanacak, Türk dili resmi dil niteliğine sahip olacaktı
Ankara Antlaşmasından sonra Türkiye ile Fransa arasındaki savaş hali sona erdi Türkiye ile Suriye arasında sınır çizildi Dörtyol (Payas dahil) ve Hassa Türkiye sınırları içerisinde kaldı
Fransızlar 15 Kasım’da Hassa’yı, 8 Ocak 1922 ‘de Erzin’i, 9 Ocak 1922’de Dörtyol’u boşaltarak güneye çekildiler
Bu yeni dönemde Antakya, İskenderun ve havalisi halkı Anayurttan ayrı yaşamaya alışamamışlar, her fırsatta Türkiye’ye katılma ve kurtulma talebinde bulunmuşlardır Nitekim Gazi Mustafa Kemal Paşa 15 Mart 1923’te Adana’ya geldiğinde Antakyalılar kendisini karşıladılar Karşılayan kalabalığın önünde iki levha, dört hanım ve bunların önünde bir kız vardı Antakyalı kız (Ayşe Fıtnat Hanım) dokunaklı bir nutuk söyleyerek “Ey Ulu Gazi bizi kurtar” diye talepte bulundu M Kemal Paşa kıza “Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman elinde esir kalamaz!” diyerek kurtuluş vaadinde bulundu
Bundan sonra 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan antlaşmasında, Ankara Antlaşması ile çizilmiş olan sınır aynen kabul edildi Ocak 1925 ve Mayıs 1926’da Gazi Mustafa Kemal Paşa Dörtyol’u ziyaret etti Nisan 1934’te resmi görüşmeler için sancağa gelen Gaziantep Valisi Akif İYİDOĞAN için muhteşem karşılama yapıldı, halk sevinçten Valinin makam arabasını havaya kaldırdı
9 Eylül 1936 tarihinde Fransa Suriye ile antlaşma yaparak Suriye’ye bağımsızlık verilmesini kabul etti, fakat özel statüye sahip İskenderun Sancağı’nın durumu göz ardı edildi Bu durumda, Türkiye 9 Ekim 1936’da Fransa’ya nota verdi Konu; Türkiye ve Fransa arasında alınıp, verilen notalar sonucunda varılan mutabakata göre Milletler Cemiyetine taşındı Atatürk, 1 Kasım 1936’da T B M M’nin açılışında sancak konusunda devletin tavrını açıkça ortaya koydu Ertesi gün Atatürk sancağa “Hatay” adını verdi Aralık 1936’da şeklini belirlediği Hatay Bayrağını Hataylılara armağan etti
Milletler Cemiyeti 14-16 Aralık 1936 tarihinde yaptığı toplantıda sancağın oturumunu yeniden incelemek için 3 gözlemcinin Sancağa gönderilmesini kararlaştırdı 1 Ocak 1937 günü Hatay’a gelen gözlemciler incelemelere başladılar 12 Ocak 1937 günü gözlemcilerin kaldığı Turizm Oteli (şimdiki Özel Ata Lisesi) önünde 60 000 Türk’ün katıldığı muazzam bir miting ve yürüyüş yapıldı Nihayet Milletler Cemiyeti Konseyi 27 Ocak 1937 toplantısında İskenderun Sancağı’na bağımsızlık verilmesini kabul etti Sancak içişlerinde tam bağımsız, dışişleri, maliye ve gümrük konularında Suriye’ye bağlı olacaktı
29 Kasım 1937 tarihinde Milletler Cemiyetine seçilen komitece hazırlanan “Sancak Statü ve Anayasası” yürürlüğe girdi Bundan sonra Milletler Cemiyeti nezaretinde sancak nüfusunun cemaatlere göre belirlenip, kaydedilmesi için nüfus tespitine gidildi Milletler Cemiyetine göre seçimler; 28 Mart ve 12 Nisan 1938‘de yapılacaktı Seçimlerden önce, seçmenler cemaatlere göre belirlenecek, bunun ardından milletvekillerini seçecek, ikinci aşamada seçmenler seçilecek, üçüncü aşamada milletvekilleri seçilecektir
Halk arasında “Referandum” olarak bilinen seçim sırasında Sancak’ta tansiyon yükseldi, cemaatlere göre nüfus tespitinde Milletler Cemiyetinde yapılan zorlu görüşmeler sonunda 21 Mart 1938’de kesinleşen karara istinaden, Türk Tezi doğrultusunda her dileyen Hataylının dilediği cemaat listesinden yazılması kabul edildi
Sancakta meydana gelen karışıklıklar ve idarenin Türkler aleyhine takındığı tavır yüzünden Milletler Cemiyetince belirlenen seçim takvimi zamanında tamamlanamadı
Başta; Atatürk’ün takındığı kararlı tavır ve Türk Hükümetinin girişimleri sonucunda Sancak Umum Valiliğine Dr Abdurrahman MELEK, Delegeliğe de Kolonen COLLET getirildi Atatürk, 19 Mayıs 1938 günü Ankara’da törenleri izledikten sonra Ankara’dan, Mersin’e hareket etti ve 20 Mayıs günü Mersin’de askeri birliklerin geçitlerini hasta olduğu halde ayakta izledi
Seçimin güvenli bir ortamda yapılabilmesi için Türkiye ile Fransa arasında antlaşmaya varılmış ve askeri antlaşma imzalanmıştır Bu antlaşmanın uygulama esaslarını belirlemek üzere Orgeneral Asım GÜNDÜZ Başkanlığındaki askeri heyet 12 Haziran 1938 günü Antakya’ya geldi 13 Haziran - 3 Temmuz 1938 tarihleri arasında Fransa’nın Suriye Orduları Komutanı Orgeneral Huntzinger başkanlığındaki Fransız heyeti ile yapılan görüşmeler sonucunda antlaşma imzalandı Varılan antlaşmaya göre Hatay’da güvenlik 6 000 kişilik bir güçle sağlanacak, bunun 2 500’er kişisi Fransız ve Türk Kuvvetlerinden, 1 000’er kişisi de Hatay’dan karşılanacaktır
Antlaşma gereği Kurmay Albay Şükrü KANATLI Komutasındaki Türk Kuvvetleri 5 Temmuz 1938 günü Hassa ve Payas’tan iki koldan Hatay’a girdi
Türk askerinin Hatay’a girmesinden sonra yeni bir seçim komisyonu kuruldu ve seçim çalışmalar 22 Temmuz 1938’de başladı Cemaatlere göre tescil işleri 1 Ağustos’ta sona erdi İkinci seçmen kayıtları 8 Ağustos’ta bitti 19 Ağustos’ta adayların isimleri ve sayıları belirlenecekti Sürenin bitiminde her cemaatten aday sayısını seçilecek milletvekili sayısına denk olduğu görüldüğünden seçim yapılmadan adaylar milletvekili oldular Böylece; 31’i Türk (9’u Alevi) 2’si Arap, 5’i Ermeni, 2’si Ortodoks 40 mebus seçilmiş oldu
2 Eylül 1938 günü Hatay Devleti kuruldu Hatay Devleti Meclisi o gün, şimdiki Gündüz Sinemasında toplandı Meclis Başkanlığına Abdulgani TÜRKMEN, Devlet Başkanlığına Tayfur SÖKMEN seçildi Devletin adı “HATAY” olarak kabul edildi
Hatay Devlet Meclisi’nin 5 Eylül tarihli oturumunda Devlet Reisi Tayfur SÖKMEN, Dr Abdurrahman MELEK’i Baş Vekil olarak Hükümet Kabinesini kurması için görevlendirdi Kurulan hükümet, Meclisin 6 Eylül 1938 tarihli oturumunda güven oyu aldı Sancak Anayasası “Hatay Anayasası” olarak kabul edildi Devletin adı da “HATAY DEVLETİ” olarak değişti Bundan sonraki Hatay Meclisinin düzenleme ve çalışmalarıyla Hatay Devleti, Türkiye ile münasebetlerini arttırdı Sonuçta; Fransa ile Türkiye arasında 23 Haziran 1939'da “Hatay Mıntıkasının Türkiye’ye İadesine Dair” Hatay Antlaşması imzalandı
Hatay Millet Meclisi, 29 Haziran 1939 tarihinde olağanüstü toplanarak “Hatay’ın Anavatana kavuştuğunun bir kararla tespitini” isteyen 39 imzalı önerge üzerine Hatay Millet Meclisinin dağıtılması teklifi oybirliği ile kabul etti
7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanunla Hatay Vilayeti kuruldu 18 Temmuz 1939 günü Hatay Valiliğine atanan Şükrü SÖKMENSÜER Hatay’a geldi 23 Temmuz 1939 tarihinde de Hatay’da kalan son Fransız birliği Antakya’dan ayrıldı Böylece Hatay Devleti’nin anayurda katılma işlemleri tamamlanmış oldu
Hatay Tarihinin özet metni; Mehmet TEKİN’in “Hatay Tarihi” kitabı ile yine Mehmet TEKİN’nin yazmış olduğu “Hatay 2000 İl Yıllığı” kitabındaki tarih bölümünden alınmıştır
|