İçel Resimleri, Şehir Merkezi, Tarihi Yerleri, Camiler, Şehir Tiyatroları, Geçim Kaynağı |
08-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İçel Resimleri, Şehir Merkezi, Tarihi Yerleri, Camiler, Şehir Tiyatroları, Geçim Kaynağıİçel İçel resimleri, şehir merkezi, tarihi yerleri, camiler, şehir tiyatroları, geçim kaynağı, üniversiteler, devlet kurumları, hastaneler, türbeleri, şarkıları, türküleri, halk oyunları, şiirleri, sanatçıları, ozanları, ve daha fazla bilgiler İlin en büyük ilçesi olup, doğu kesiminde, Akdeniz Bölgesi’nin, Çukurova bölümünün batısında yer almaktadır İlçe topraklarının kuzey yarısını Orta Torosların uzantısı Bolkar Dağları engebelendirir Bolkar Dağlarının ilçedeki en yüksek noktası Medetsiz Tepesi’dir (3524 m) Bu dağın yüksek kesimlerinde alp tipi çayırlar bulunmaktadır Akdeniz’e bakan yüksek yamaçları karaçam, ardıç,sedir, göknar ve kızılçam ormanları ile; alçak kesimler ise makilerle örtülüdür Bolkar Dağlarının düzlük alanlarında Tarsusluların sayfiye olarak yararlandıkları yaylalar bulunmaktadır Akdeniz’e yaklaştıkça ilçe toprakları alçalır İlçenin güney yarısını ise Çukurova’nın batı uzantıları oluşturur Tarsus Ovası olarak isimlendirilen bu alandaki Karabucak bataklıkları kurutulmuş, tarım alanına dönüştürülmüştür İlçe topraklarını Tarsus Çayı ve Seyhan Nehri’nin topladığı akarsular sulamaktadır Tarsus Çayı üzerinde Berdan Barajı, bu akarsuyun kollarından Kadıncık Deresi üzerine de Kadıncık I ve Kadıncık II Hidtroelektrik santralleri kurulmuştur İlçe topraklarında Dipsiz Göl ve Berdan Baraj Gölü bulunmaktadır İlçenin Akdeniz kıyısı ise doğal kumsallar halindedir Mersin’e 25 km uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 2699 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 1651400’dür Tarsus’un iklimi tipik Akdeniz iklimi olup yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır Bölge ye düşen 46 yıllık yağış ortalaması 6167 mm’dir İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayii ve turizme dayalıdır Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünleri, buğday, arpa, soya, susam, çiğit, üzüm, pamuk, kiraz, portakal, limondur Az miktarda yerfıstığı ve baklagiller yetiştirilir Ayrıca ilçede kurulan seralarda turfanda sebzecilik yapılmaktadır Tarsus’un bazı köylerinde kurulan sığır ıslah istasyonlarında çok verimli Holstayn tipi sığırlar yetiştirilmektedir Ayrıca tavukçuluk ve arıcılık yapılmaktadır Dağlık kesimlerde halkın bir bölümü geçimini ormancılıktan sağlamaktadır Türkiye’deki ilk sanayii tesislerinden biri olan Mavromati ve Şurekası iplik fabrikası 1887’de Tarsus’ta kurulmuştur Türkiye’nin ilk hidroelektrik santrali de burada kurulmuştur Osmanlı döneminin son yıllarında Tarsus Çayı kenarında su gücü ile çalışan un değirmenleri yapılmış, 1902’de hizmete girmiştir Cumhuriyetin ilanından sonra çırçır, prese, iplik, dokuma, konserve fabrikaları açılmıştır XXyüzyılın ikinci yarısından sonra Tarsus’ta sanayii ağırlık kazanmıştır Günümüzde çırçır, pamuk ipliği, dokuma, hazır giyim, un, bitkisel yağ, boya, sabun, tarım aletleri ve makineleri ile yedek parça, tuğla ve seramik fabrikaları kurulmuştur Tarsus yer altı kaynakları bakımından yoksuldur İlçedeki tarihi eserlerin yanı sıra dinsel inanışlara yönelik yapıların oluşu, turizm yönünden ilgi çekmektedir Özellikle Eshab-ı Keyf Mağarasının çevresindeki mesire yeri, Karabucak ve Bahçeyeri Orman İçi Dinlenme yerlerinin turizme büyük katkısı olmaktadır Tarsus’un çok eski bir tarihi vardır Yöredeki Gözlükule’de yapılan kazılar ilk yerleşimin Neolitik Çağda (MÖ8000-5500) başladığını ve Orta Tunç Çağına kadar kesintisiz devam ettiğini göstermiştir Arzava’nın doğusunda ve Kizzivatna’nın batısında yer alan Tarsus yöresine MÖXVIIyüzyılda Hititler yerleşmiştir Daha sonra Asurlular buraya egemen olmuş, MÖ700’ün sonlarında da Kilikya Krallığı’nın merkezi Tarsus’ta kurulmuştur MÖ2000 yıllarına ait Hitit tabletlerinde Tarşa ismiyle geçen Tarsus’a Antik Çağda Tarsos, Roma döneminde Latince bir sözcük olan Tarsus denilmiştir Tarsus’un ilk kez ne zaman kurulduğu konusunda çeşitli iddialar vardır Bunlardan en yaygın söylentiye göre, Asur hükümdarı Sardanapal tarafından kurulmuştur Uzun süre Asurluların egemenliği altında kalan yöreye MÖVI ve VIIyüzyıllarda Yunanlı kolonistler yerleşmiştir Büyük İskender MÖ332’de bütün Kilikya ile birlikte Tarsus’u da ele geçirmiştir İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Seleukos Nikator tarafından yönetilmiş, bir süre Mısırlılar buraya hakim olmuş ve MÖ66’da da Kilikya Romalıların egemenliğine girmiştir Kilikya Roma vilayeti olunca Tarsus’ta bu vilayetin merkezi konumuna getirilmiştir Tarsus’da Antonius döneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak, 200000 ciltlik, dünyada eşi bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuştur Tarsus’taki üniversitede, Atina ve İskenderiye üniversitelerinden daha da ünlü idi Tarsus’ta bulunan yazılı kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır Tarsus’un özgür kurumlarından, StPaulos ve birçok filozoflar faydalanmışlardır Kozmopolit bir kent olan Tarsus, Roma yasalarına göre yönetilmiştir Roma döneminde Tarsus Çayı kentin içerisinden geçmekte idi Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı komutan Marcus Antonius bu Çay yolu ile Tarsus’a gelerek buluşmuşlardır Tarsus ayrıca Hıristiyan dini yönünden de önem taşımaktadır Aziz Paulos’un burada doğduğu söylenmektedir Ünlü coğrafyacı Strabon MÖIyüzyılda Tarsus’ ta dil bilginlerinin filozof ve yazarlarının burada yaşadığını belirtmiştir VIIyüzyılda Emeviler, Abbasiler ve Bizanslılar arasında yöre sürekli el değiştirmiştir 965’te Tarsus’u ele geçiren Bizanslılar burasını Antakya Prensliğine bağlamışlardır 1082’de Selçuklular’ın, 1097’de Haçlılar’ın eline geçen Tarsus, 1133’te Ermeni Prenslerinden Leon burasını ele geçirmişse de 1137’de Bizans İmparatoru İoannes Komnenos Tarsus’u geri almıştır Yöre 1172-1173 yıllarında Ermeni Krallığının egemenliğine girmişse de XIIIyüzyılda Memluklar, ardından Dulkadiroğulları yöreye hakim olmuş, Yavuz Sultan Selim 1516’da kesin olarak Osmanlı topraklarına katmıştır 1671 yılında Tarsus’a gelen Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Tarsus hakkında şu bilgileri vermektedir: “Tarsus kalesi bir düzlük üzerinde, denizden bir saat uzaklıkta, daire biçiminde olup Halife Memnun yapısıdır Çevresi 500 adım, iki kat sağlam bir kaledir Tümüyle hendekle çevrilidir Kalenin içinde üstü toprak damlı evlerle dolu üç mahalle vardır Kalenin üç kapısı (batıda iskele, doğuda Adana, kuzeyde Bağ kapıları) vardır Mevcut 15 cami içinde Eski Cami hicretten 300 yıl önce yapılmış, kiliseden bozma bir yapı idi Geriboz kapısının iki yanında arslan, kaplan ve ejderha suretleri vardır ki, insan görünce korkan Avının üstüne konmuş bir doğan sureti vardır ki sanki canlıdır Bu garip acayip eserlerin tümü mermer taşından yapılmıştır Yine bu kapının iki yanında beyaz mermer kitabeler içinde renk renk kufi yazı ile Arapça ve Süryanice yazılmış görmeye değer yazılar vardır ki, insan hayran kalın Tarsus’da ayrıca 6 medrese, 7 sıbyan mektebi, 2 hamam, 2 han ve 317 dükkan vardır, ibrahim Halife Camii’ne bitişik 80 dükkan kagir bina kentin bedestenidir Tüm sokakları kaldırımsızdır Çünkü, temiz kumlu yollar olduğundan asla çamur olmaz Tatlı limonu, turuncu, zeytini, inciri, nar, hurma ve servileri, şeker kamışı, pamuğu meşhurdur Verimli sahradır, âlâ camus yeridir Bu kale içinden Bulgar Akarsuyu geçip Akdeniz’e karışır Bu kentin suyu ve havası ağır olduğundan, bahardan sonra kentte bir tek kişi kalmayıp Bulgar yaylasına çıkarlar Bu kalenin kuzey tarafında küçük bir iç kaleciği vardır Gayet mamurdur Her tarafı hendektir Etrafı 500 adımdır Yedi kuledir Dizdarı ve neferleri yaylaya gidemediklerinden renkleri sarıdır Halkı Türkmen’dir Arap fellahları da vardın Minareleri Arabistan tarzındadır” Tarsus yöresi 1832-1840 arasında Osmanlı Devletine isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından ele geçirilmiştir Osmanlı imparatorluğunun güçlü koruması altında 1832 yılına kadar herhangi bir işgale uğramayan Tarsus, bu yılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın, Çukurova’yı işgal etmesi ile 8 yıl kadar Mısır egemenliğinde kaldı Bu dönemde Tarsus ovası yeni baştan planlı bir tarımsal üretime açılmış, Mısır’dan getirtilen uzun lifli pamuk burada daha geniş alanlarda üretilmeye başlanmıştır Bataklıklar kurutulmuş, yeni su kanalları açılmış, Mısır’dan deneyimli tarım işçileri getirtilerek verimli ürün elde edilmiştir 1839’da Kütahya anlaşmasıyla Osmanlılara iade edilmiştir XIXyüzyıl sonlarında Adana Vilayetinin Mersin sancağına bağlı kaza konumundadır XIXyüzyılda Şemsettin Sami, Kâmüsü’l Âlamı’nda Tarsus’u şöyle tanımlamaktadır: “Adana vilayetine bağlı Mersin Livasının bir kazasıdır Kentin, 31 camisi, 19 medresesi 2 tekkesi, çeşitli dinsel topluluklara bağlı 5 kilisesi, 1 bedesteni, 10 hani, 2 hamamı 24 okulu, 7 değirmeni ve 6 pamuk fabrikası vardır Tarsus, Namrun ve Gölek nahiyeleriyle 180 köyden oluşur Tüm nüfusu 41606’ dir Kentteki 4000 - 5000 Rum ve Ermeni dışında tüm nüfus İslamdır” IDünya Savaşı’nın ardından 17 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilmiş, Kurtuluş Savaşı’nın ardından 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşmasıyla bu işgal sona ermiştir Cumhuriyetin ilanından sonra da Mersin iline bağlı ilçe konumunu sürdürmüştür İlçede bulunan tarihi eserler arasında, Ulu Cami Eski Cami Makam-ı Şerif Camisi Bilali Habeşi Mescidi Ayasofya Kilisesi StPaulus Kilisesi Rum Ortodoks Kilisesi Kırkkaşık Bedesteni Bac (Justinianus) Köprüsü Tarsus Kalesi Tevekkül Sultan Türbesi Daniel Peygamber Türbesi Mehmet Felah Türbesi Kubat Paşa Medresesi Eski Hamam Yeni Hamam Roma Hamamı (Altından Geçme) Tarsus Saat Kulesi Aziz Paul Kuyusu Donuktaş Tarsus Müzesi StPaulus Müzesi Nusrat Mayın Gemisi Müzesi Sivil Mimari Örnekleri bulunmaktadır Ayrıca ilçede; Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar Mağarası) Astım (Dilek) Mağarası Tarsus Şelalesi gibi doğal güzellikler vardır Kenthaber Kültür Kurulu |
|