Adana Türküleri - Adana Yöresi Türküleri |
08-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Adana Türküleri - Adana Yöresi TürküleriAdana Türküleri - Adana Yöresi Türküleri - Adana Yöresine Ait Türküler Adana-Aziz Şenses-Erkan Sürmen Yenice Yolları Bükülür Gider Zülüf Ak Gerdana Dökülür Gider Yiğidin Sevdiği Güzel Olursa Ömrü Arkasından Sökülür Gider Kırmızı Gül Olsan Har Olamazsın Azrail Olsan Can Alamazsın Dünyayı Kalbura Koysan Elesen Sen De Benim Gibi Yar Bulamazsın Adana-Yöre Ekibi-Durmuş Yazıcıoğlu Şu Kışlanın Kapısına Mail Oldum Yapısına Telli Kurban Bağlayayım Asker Yarin Kapısına Yüce Dağlar Olmasaydı Laleleri Solmasaydı Ölüm Allah'ın Emri De Şu Ayrılık Olmasaydı Kara Kazan Kaynamasın Atım Cirit Oynamasın İki Sene Asker Oldum Nazlı Yarim Ağlamasın Yüce Dağlar Olmasaydı Laleleri Solmasaydı Ölüm Allah'ın Emri De Şu Ayrılık Olmasaydı Kıratımın Beli İnce Ölürüm Yar Görmeyince Telli Yatak Serdiremem Asker Yarim Gelmeyince Yüce Dağlar Olmasaydı Laleleri Solmasaydı Ölüm Allah'ın Emri De Şu Ayrılık Olmasaydı Adana-Elif Erkoçak-Kurt Reinhard Nenni İbrahim Nenni Ne Yatıyon Kinni Kinni Aslan Oğlum O Da Gelmiş Ekmek Yemiş Ala Kanlı Adana/Ceyhan-Aşık Ferrahi-Ahmet Yamacı Lale Sümbül Bağına Çıksam Yarin Dağına Melhemi Bende Bende Sürsem Yürek Yağına Hayde Daylim Gel Beri Çok Severim Ben Seni Der Ferrahi Neyleyim Dilim Durmaz Söyleyim Göğsün Tekir Yaylası Ben Orada Yaylayım Hayde Daylim Gel Beri Çok Severim Ben Seni |
Adana Türküleri - Adana Yöresi Türküleri |
08-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Adana Türküleri - Adana Yöresi TürküleriAdana Yöresi Türküleri Adana-Ali Arık-Ankara Devlet Konservatuarı Kadir Mevlam Senden Bir Dileğim Var Mihnetile Verilmişi Neyleyim Ben Sufra İsterim Hicel Sunmadık Önden Öne Sürülmüşü Neyleyim Ben Yayla İsterim Karı Kalkmadık Sarı Sümbül Mor Menevşe Çıkmadık Ben Gül İsterim Ki Kokulanmadık Baştan Başa Takılmışı Neyleyim Benim Sevdiceğim Bence Olursa Usul Boylu Bellince Olursa Goyveririm Bazım Dince Olursa Ellin Koğup Yorduğunu Neyleyim Karacaoğlan Derki Kör Ettin Gözüm Kız Gelin İçinde Geçerdi Sözüm Hiç Bir El Değmedik Var İster Özüm Koldan Kola Sarılmışı Neyleyim Adana/Karaisalı-Halit Atılgan-Nida Tüfekçi Gide Gide Bir Söğüde Dayandım Dayandım, O Söğüdün Allarına Boyandım Gelin Boyandım Ben O Yare Dağlar Kadar Güvendim Güvendim, Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi Ölem Ben Ölem Ben, Kurban Olam Ağzındaki Dile Ben Gelin Dile Ben Yüce Dağlar Size Var Mı Zararım Zararım, Yar Yitirdim Uğrun Uğrun Ararım Gelin Ararım Ben O Yari Her Gelenden Sorarım Sorarım, Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi Nakarat Yüce Dağ Başına Çadır Açarım Açarım Çadırın İçine Güller Saçarım Gelin Saçarım Ben O Yari Çalar Dağa Kaçarım Kaçarım Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi Nakarat Adana-İboş Ali Ağa-Aziz Şenes Et Aldım Direminen, (Beri Bak Yavrum Beri Bak) Öldürdün Verem İnen (Dön Biraz Da Bana Bak) Nasıl Verem Olmayım, (Beri Bak Yavrum Beri Bak) Gezersin Ellerinen (Dön Biraz Da Bana Bak) Kaşların İnce Mince, (Beri Bak Yavrum Beri Bak) Ölürüm Görmeyince (Dön Biraz Da Bana Bak) Seni Bana Vermezler, (Beri Bak Yavrum Beri Bak) Düşmanlar Ölmeyince (Dön Biraz Da Bana Bak) Adana/Ceyhan-Aşık Ferrahi-Nida Tüfekçi Ela Gözlü Nazlı Yari Görem Dedim Göremedim Boş Kalmıştır Kavil Yeri Varam Dedim Varamadım Gönlümün Gülü Nerede Engeller Durmaz Arada Yarim İle Ben Murada Erem Dedim Eremedim Şeker Kaymak Tatlı Dili Kınalamış Nazik Eli Bağındaki Gonca Gülü Derem Dedim Deremedim Şahinim Yok Çıkam Ava Ne Yaptımsa Aldım Hava Kuşlar Gibi Ben Bir Yuva Kuram Dedim Kuramadım Derdin Nedir Bana Anlat Ben Kimlere Edem Minnet Dediler Ki Bağın Cennet Girem Dedim Giremedim Mehmet Ali Esas Adım Ferrahi'yi Pirle Kodum Gurbet Elden Gelmem Dedim Duram Dedim Duramadım Ela Gözlü Nazlı Yari Türküsünün Hikayesi Derleyen : Mazlum N Kılıçkıran Çıkarttın allan kara bağladın Yüreğimi aşk oduna dağladın Bir yar için on beş sene ağladın Ey Ferrahi gül dedim de, gülmedin Gönlü yaralı bir ozan Ferrahi Dediği gibi bir yar uğruna yanıp yakılmakla geçmiş ömrü 1934 yılında Ceyhan'ın Kıvrık köyünde doğmuş Asıl adı Mehmet Ali Metin Saz vurmaya küçük yaşlarda başlamış Çevrenin sevilen bir genci olmuş Söz erliği, yanında çalıştığı ağanın kızına sevdalanmasıyla başlıyor Ağa önceleri kızım Ferrahi'ye vermeye razı olu yor ama sonraları çevrenin dedikodularının etkisiyle bundan cayıyor Türkülerinden de anlaşıldığı gibi ağa kızının adı Emine'dir İki gönlün bir olması engellenince, alır başım çıkar sıladan Başlar gurbet ellerde sazıyla çile doldurmaya Bundan sonra Ferrahi'nin öyküsü daha da yanıktır Otuz yaşlarındayken bir Aşık için en önemli şeyini, sesini kaybeder Sazıyla kalır bir başına Bir ara evlenir ve bir kızı olur Adım Emine koyar Küçük Emine beş yaşından sonra babasının sesi, soluğu olur Baba çalar, küçük Emine söyler 1960 doğumlu olan Emine'nin söyledikleri yalnızca babasının türküleri değildir Daha o zamandan dağarında yüz elli türkü vardır Böylece baba-kız geçim derdini birlikte yüklenir, birlikte paylaşırlar Yurdumuzun çeşitli yörelerinde yapılan Aşıklar Bayramları'na katılırlar Şimdi 1967 yılında Konya'da yapılan Aşıklar Bayramında Mihri Hatun ödülünü kazandıran türküsünün sözlerini sunuyoruz Ela gözlü nazlı yari Görem dedim göremedim Boş kalmıştır kavil yeri Varam dedim varamadım Gönlümün gülü nerede Engeller durmaz arada Emine'yle ben murada Erem dedim, eremedim Şeker kaymak tatlı dili Kınalamış nazik eli Koynundaki gonca gülü Derem dedim, deremedim Şahinim yok çıkam ava Ne yaptımsa aldım hava Kuşlar gibi ben bir yuva Kuram dedim kuramadım Gel derdini bana anlat Ben kimlere edem minnet Dediler ki, bağın cennet Girem dedim, giremedim Mehmet Ali asıl adım Ferrahi'yi pirle kodum Gurbet elden dönem dedim Duram dedim, duramadım Kubbede kalan bir hoş seda diye boşuna dememişler İşte Ferrahi'yi artık yaşatanlar da radyolarımız Halk Türküleri dağarında bulunan bu türküler oluyor Çünkü Ferrahi'nin dolmak bilmeyen çilesi 1969 yılının 26 Nisan günü aramızdan ayrılmasıyla tükendi Usta aşık ardında bir bir çok koşma, güzelleme gibi türküler bırakarak göçüp gitti Son senelerinde iki Aşıklar Bayramı'na katılmıştı Her ikisinde de kızı Emine'yle birlikte birincilik ödülü aldı 1967 Yılında Konya'da <<Mihri Hatun>> türkü ödülünü, ertesi yıl da yine Konya'da Köroğlu ödülünü aldılar Ferrahi'nin öyküsünü çok sevilen bir türküsünün şiiriyle erdiriyoruz Ah neyleyim gönül senin elinden Her zaman ağlarım gülemem gayrı Ben bıktım usandım elin dilinden Terk ettim sılayı dönemem gayrı Gönül ben sırrına eremedim ki Gonca, gonca güller deremedim ki Kaybeyledim (aneyledim) dostu göremedim ki Aylar yıllar geçse göremem gayrı Ey Ferrahi, yandım yar ateşine Neler gelir gariplerin başına Ağlayarak geline mezar taşıma Uyanıp da sana gülemem gayrı Adana-Mehmet Kocagönül-Ankara Devlet Konservatuarı Camızı Bağladım Otluğa Yakın Camız Beni Vurdu (Ana) Guşluğa Yakın Nişanlım Geliyor Boyuna Bakın Ganlı Kenli Gara Camız Öldürdün Beni Gülüm Gonca İken Soldurdun Beni Bugünkü Günlerden Pazardır Pazar Açma Yorganımı (Ana) Yareler Azar Nişanlım Duyunca Divane Gezer Ganlı Kenli Gara Camız Öldürdün Beni Gülüm Gonca İken Soldurdun Beni Adana-Aziz Şenses-Ahmet Yamacı Ben De Gittim Bir Geyiğin Avına Geyik Çekti Beni Kendi Dağına Tövbeler Tövbesi Geyik Avına Siz Gidin Kardaşlar Kaldım Burada Aman Anam Burada Siz Gidin Avcılar Kaldım Burada Aman Anam Burada Ben Giderken Kaya Başı Kar İdi Yel Vurdu Da Erim Erim Eridi Ak Bilekler Taş Üstünde Çürüdü Urganım Kayada Asılı Kaldı Esbabım Sandıkta Basılı Kaldı Nişanlım Sılada Küsülü Kaldı Ben De Gittim Bir Geyiğin Avına (Alageyik) Hikayesi Ben de gittim bir geyiğin avına, Geyik çekti beni kendi dağına, Tövbeler tövbesi geyik avına, Gidin arkadaşlar kaldım kayada, Siz gidin kardaşlar kaldım burada Tövbe ya Tövbe ki, tövbe! Yalnız geyik avına mı tövbe Yoksa dağların doruklarına, kırların yeşiline, havaya, suya mı bu tövbe? Tüm güzelliklere mi tövbe Eee ne dersin Bir kez ecel elini atmaya görsün Gençlik, nişanlılık, yakışıklılık para eder mi? Sebep? Sebep dizi dizi Kimini bir çukura düşürür; kimini bir kayadan uçurur Kimi bir yağlı kurşuna göğüs verir, kimi yele sele gider Sonra da türkülerin diline takılır, yıllar sonrasına taşınır olay Öykümüz Toroslarda geçer Toroslarda geçer ya, çukurun bitip, tepelerin başladığı; Güneyin bitip, Güneydoğunun başladığı kesiminde Torosların "Gavurdağları" derler buradaki Toroslara Düz ovayı geçip, Antep - Maraş yolunu tutanlar, bu dağlardan geçmek zorundadır Zorundadır ya, geç geçebilirsen Mübarek dağ değil, zulüm kalesi sanki Alttan bakarsın sipsivri bir tepe Sağına bakarsın dağ; soluna bakarsın dağ Kıvrım kıvrım Gâvurdağı'nın tepesine tırmanmak zorundadır, bu dağı geçmek isteyenler Bir yanından girilir dağın; döne döne tepesine gelinir Yine döne döne inilir tepe aşağı doğru İnilir ama sağı uçurum, solu uçurum Sivri sivri kayalar var sağda solda Başı döner insanın kayalara bakarken Şöyle bir taş parçası alıp atsan aşağı, un ufak olur da, bir uçurumun dibinde dağılır kalır Sözün özü; şimdi yol yolak yapılıp, geçit olmuştur Gavur Dağları ama, vakti zamanında ala gözlü cerenler, çatal boynuzlu geyikler, kınalı keklikler, turaçlar cirit atarmış bu dağlarda Kekliğin "Keklik Kayası" geyiğin "Geyik Dağı" varmış Uçurumları, mağaraları da bir bir bilirmiş hayvancıklar Eee bir dağda keklik olur, ceren olur, geyik olur da, avcı el atmaz olur mu oraya? Adım başı bir uçurum olsa; ve de uçurumun sonu ölüm olsa, avcı avcılığını yapar Düşer avının peşine Düşer ya; eğer avcı gerdeğe girecek bir gençse; eğer nişanlısı onu gerdek odasında bekliyorsa, biraz dikkatli olmalı avcı değil mi? Ne gezer Eğer öyle olsaydı, günümüze kadar gelen "Alageyik Efsanesi", dilden dile dolaşmaz, gönülden gönüle bir burukluk bırakıp gitmezdi Halil, dal gibi bir genç Bir de atıcı ki ehh! İşi, gücü geyikler Halil'in Sırtlandı mı tüfeğini omuzuna, ver elini Gavur Dağları Bir gün, beş gün olsa neyse ne! Bir hafta, on gün dağda kaldığı oluyor Halil'in Gelgelelim geride bir anası, bir de nişanlısı var Halil'in Bir nişanlı ki, melek gibi Halil'e de çok bağlı Ödü kopuyor Halil dağa gidecek de gelmeyecek diye Anası derseniz, hepten karşı Halil'in geyik avına gitmesine Ne zaman ki Halil azığını hazırlayıp atın terkisine atar heybesini; anası yapışır yularına atın; "Ey oğul oğul Gel vaz geç şu geyik avından Yuva yıkanının yuvası olmaz İflah olmazsın Sonu iyi gelmez Gel vaz geç Bak baban da bu yüzden iflah olmadı Ne yapacaksın bunca geyik postunu Yüreğim razı değil Atalar geyik avı tekin değil demiş Bugün olmazsa; yarın bir iş gelir geyik avlayanın başına Kurbanın olam oğul, terk et bu işi" Halil'dir tutkun ava Hiç durur mu? Atlar atma; atlar ya, anasını da kırmaya gönlü razı olmaz "Ana, bu son olacak Bir daha söz olsun geyik avına gitmek yok " Bakar olacağı yok, ardmdan seslenir anası "Oğul oğul Madem ki inat ediyorsun Bari yavru geyiklere, yavrulu geyiklere kurşun atma Yuvalarını yıkıp, öksüz koma" Bir yandan anası, bir yandan Zeynep Ne kadar yalvanr yakarırlar ama boş Caydıramazlar Halil'i geyik avından Her seferinde "Bu son olacak Tövbeler olsun artık geyik avına" der, sonra yine bildiğini okur Halil Hele iyi bir av yapıp, yüklendi mi sırtına geyikleri, kınalı keklikleri; deyme keyfine Köyün orta yerine bir ateş yakarlar Bir ateş ki, dumanı gökleri tutar Ne zaman ki alev biter, köz olur odun; atarlar geyikleri üstüne, bir şenlik, bir şölen Bir hay hay, bir vay vay karışır gider birbirine Tüm köylü birlik olup, çevirir ateşin etrafırıı Güle eğlene yerler geyik etlerini Yerler de bir yandan da Halil'in avcılığını övgülerler "Bravo arkadaş Şu koca Çukur'da yoktur senin gibisi" der kimi; kimi de "Zeynep sana helal olsun İyi avcı olduğun ondan da belli" diyerek yarenlik eder Halil'le Ama her zaman rastgelmez Halil'in işi Gün olur, dağ bayır dolaşır da, bir tek geyik vuramaz Hele bir Alageyik var ki, aman aman! Ne zaman ki, bu Alageyik çıksa karşısına, o gün hiçbir av yapamaz Halil Alageyik dersen bir başka geyik Kurnaz Çevik Canlıkanlı bir geyik bu Alageyik Çıkar bir kayanın başına, "gel beni vur" der gibi döş verir Halil'e Halil'dir yatar sipere Tam nişanlar geyiği Gez göz arpacık, demeğe kalmadan geyik kayıp! Bir de bakar ki, arkadaki kayaya geçmiş Alageyik Döner Halil Sürünerek yaklaşır Yatar sipere Ne mümkün! Kayalardan kayalara zıplar da sonunda kaybolur gider Alageyik Halil fellik fellik kovalar Alageyiği Sonunda yorgun düşer, uzanır bir ağaç gölgesine Sözün kısası, Alageyiğe rastladığı gün tek kurşun atamaz Halil Böylesi günlerde, geyikler üstüne duyduklarını düşler bir bir Bazı geyikler tekin değilmiş Cinler mi, periler mi geyik kılığına girer de dağdan dağa koşuştururmuş avcıları Alageyiğe rastladığı gün Halil bu geyiğin de tekin olmadığını geçirir içinden Bırakmayı düşünür avcılığı Bırakmayı düşünür ya, av tutkusu kor mu tüfeğini duvara assın Alageyiğin tekin olmadığına inanır aslında İnanır ama, rastladığı zaman da kovup kovalamaktan geri durmaz Önündeki kayadan kaybedip, arkadaki kayadan görünce Alageyiği, iyice inanır onun tekin olmadığına Bir yandan da peşinden at kovar Zeynep'in yalvarılarını en çok böylesi durumlarda ansır Ve söylenir kendi kendine "Hele bir düğün olsun Bırakırım avı Zaten bu geyikler tuhaf yaratıklar Anlamadım gitti" Günlerden bir gün, Halil yine tüfeği omuzunda, atının sırtında tırmanmış kayalara Bir de ne görsün, tam karşısındaki kayanın üstünde duruyor Alageyik Yanında da bir yavru Bir yavru ki, daha boynuzları çıkmamış Tüyleri pırıl pırıl Acemi Ürkek Halil dar atmış kendini attan aşağı Siperlemiş kayayı Basmış tetiğe Yavru debelenmeye başlamış Tüfeğini Alageyiğe çevirmiş Halil bu kez Çevirmiş ama, Alageyik zıplayıp kaybolmuş birden Varmış, sırtlamış yavru geyiği, dönmüş köyüne Dönmüş ya, anası açmış ağzını, yummuş gözünü "Anayı yavrudım ayıran iflah olmaz Bu son olsun, vazgeç oğul" diye yeniden yakarmış Ne derse boş! Olan olmuş Halil de pişmanlık duymuş aslında Ama, ne gelir elden Bu efsaneyi anlatanlar der ki, Halil epey bir zaman ava gitmedi Ta ki, düğün gecesine dek Davulların, zurnaların eşliğide gerdeğe girdiği geceye kadar, tüfeğine el sürmedi Halil Sürmedi ama, gözü gönlü dağlarda Kulakları geyik sesinde İlk özlemi, Zeynep'ine kavuşmak, ikincisi de geyik avı Bu iki özlem öylesine karışır ki bazen, koparıp atamaz birbirinden Gün günü eskitir; özlem özlemi kamçılar Ve gelir düğün gününe dayanır Dayanır ki, bir yanda davullar zurnalar; öte yanda saz söz Üç gün; üç gece sürer düğün Erkekler bir yanda halay çekip lorke oynarken; kadınlar da kendi aralarında eğleniyorlar Maniler söyleyip, oyunlar oynuyorlar Dağdan taşınan odunlar, gece yığılır köy meydanına Bir ateş yakılır; sinsin ateşi Sonra da sinsin oynanır etrafında ateşin, güreşler tutulur Üçüncü günün akşamı, güvey tıraşı yapılır Ağır ağır tıraş eder güveyi berber Bir yandan da kabak kemane, debildek çalar çengiler Güvey tıraş edilirken, töreler gereği herkes bir bahşiş karşılığı şişelerle kolonya serper seyircilere Ama bu bahşiş dolgun bir bahşiştir Güveyin yakınları, arkadaşları daha çok bahşiş atmak için yarışırlar birbirleriyle Güveyin tıraşından sonra, sağdıçlar oturur berber koltuğuna Onların tıraşı da törenle tamamlanır Sonra güvey sağdıçların arasında düşer yola Bir yandan da gençler "Atalım atalım" çeker Karşıdan "Nereye" diye sorarlar "Herkesi sevdiğinin kucağına" diye yanıtlarlar Hep birden silahlar çekilir, havaya kurşunlar sıkılır Evin kapısına kadar böyle sürer bu Sonra Halil'in sırtı yumruklanır, salınır içeriye Gerdek odasının kapısında telli duvağıyla Zeynep ayakta beklemektedir Halil'i Halil girer gerdek odasına; girer ya kulaklarında bir uğultu, gözlerinde bir karartı Bir tek ses geliyor kulaklarına, geyik sesi! Hem de evin yanından geliyor ses Halil durur Kulak kabartır sesin geldiği yana Basbayağı geyik sesi bu Üç günlük yoldan duysa, tanır geyik sesini Halil Bir durur "Kör şeytan, kör gözüne lanet" der Atar adımını içeri Daha fazla gelmeye başlar geyik sesi Dayanamaz, duvardaki tüfeğini kaptığı gibi fırlar dışarı Zeynep'e de "şimdi gelirim" der Ses yakından uzağa gitmeye başlar Halil sesin peşinde Ses Gavur Dağları'na doğru çekilir Halil de peşinde O gider ses uzaklaşır Varır Gavurun Dağı'na ulaşırlar Ulaşırlar ki, ne görsün Halil Alageyik çıkmış bir kayanın üstüne, bakıyor Halil'e Ayın şavkı vurmuş ki pırıl pırıl derisi Bir de alaylı bakıyor ki Halil'e Atar bir kayanın siperine kendini Halil Nişanlar tüfeğini Tam tetiğe basacak, fırlayıverir Alageyik Kayıp! Sonra yeniden sesi gelir yakından Varır Halil Bakar çıkmış bir kayanın tepesine Alageyik Kaya da kaya! Üç bir yanı uçurum Gözü kararır Halil'in Uçurumu görecek durumda değil Yeniden yumulur yere Basar tetiğe Alageyik yığılır kalir kayanın üstüne Halil'de bir heyecan, bir sevinç "Hem Zeynep'e kavuştum, hem de ava", diye geçirir içinden Bir koşu geyiğin yattığı kayaya yönelir Tam yanına gelir Alageyiğin, atar elini ki tutsun geyiği, Alageyik fırlar ayağa Fırlamasıyla da çifteyi sallaması bir olur Halil'e Tüfek bir yandan, Halil bir yandan boylar uçurumun dibini Gerdek odasında da Zeynep bir bekler, iki bekler, bakar geleceği yok Halil'in Koşar tüfeğin asılı olduğu duvara bakar Tüfeğin yerinde yeller esiyor Fırlar allı duvağıyla dışarı Zeynep Fırlar da anlatır durumu sağdıçlara Herkeste bir merak, bir telaş Nerdeyse gün ağaracak, Halil yok ortalıkta "Gerdek gecesi güvey kalır mı dışarda Mutlakza başına bir iş geldi" derler Köy gençleri gruplar halinde düşerler dağ yoluna Şu tepe senin, bu tepe benim Adım adım, Derler ki, köy gençleri ve al duvaklı Zeynep, Halil'in düştüğü uçurumun kenarına ulaştıklarında, Halil'in sesi bir inilti gibi geliyordu uçurumun dibinden "İp salalım çekelim yukarı" derler Diyene kalmaz ses seda kesilir Halil'de Zeynep'tir bir al duvağına bakar, bir uçurumun dibinde yatan Halil'e "Sensiz dünya haram bana" der, bırakır kendini Halil'in yattığı uçurumun dibine O gün, bugündür bir ses gelir kayalıklardan Uğuldar uğuldar bir türkü olur Bu ses geyik avına tövbeler eden Halil'in yanık sesidir der duyanlar Bu efsaneyi, dilden dile; kulaktan kulağa ulaştıranlar birşey daha derler Uçurumun dibindeki iki sevgilinin mezarlarının üstünde, her yılın ilkbaharında, aynı günlerde, tam seher vakti tanyeri ağarırken iki tek çiçek açar Bu çiçeğin biri kırmızı, duvak renginde, öteki mavi açar Tam çiçekler boylanıp, birbirine kavuşacakken, ötelerden bir geyik uçarak gelir, çiçekleri yer Bu her yıl böyle sürer gider Çiçekler kavuşamaz birbirine ALAGEYİK Ben de gittim bir geyiğin avına, Geyik çekti beni kendi dağına, Tövbeler tövbesi geyik avına Gidin arkadaşlar kaldım kayada, Siz gidin yoldaşlar kaldım burada Ben giderken kaya başı kar idi, Yel vurdu da ılgıt ılgıt eridi, Ak bilekler taş üstünde çürüdü, Gidin arkadaşlar kaldım kayada, Siz gidin yoldaşlar kaldım burada Esvabım bohçada basılı kaldı, Tüfeğim duvarda asılı kaldı, Nişanlım da benden küsülü kaldı, Gidin arkadaşlar kaldım kayada, Siz gidin yoldaşlar kaldım burada Kaynak: Yaşar Özürküt - Öyküleriyle Türküler 1 - İstanbul, 1999 Adana-Ali Osman Feymani-TRT Ahu Gözlüm Tut Elimden, Vazgeçmeden Emelimden Askın Beni Temelinden, Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel Derde Salmadan Başımı, Noksan Etmeden İşimi Damla Damla Göz Yaşımı, Dökmeden Gel, Akmadan Gel Feymani'yim, Kaçma Benden, Usanmadı Gönül Senden Ecel Tatlı Cani Tenden, Çekmeden Gel Çıkmadan Gel Adana-Aşık Ferrahi-Nurettin Dadaloğlu Ah Neyleyim Gönül Senin Elinden Her Zaman Ağlarım Gülemem Gayri Ben Bıktım Usandım Elin Dilinden Terk Ettim Sılaya Dönemem Gayri Ey Ferrahi Yandım (Yandım) Yar Ateşine Neler Gelir Gariplerin Başına Ağlayarak Gelme Mezar Taşıma Uyanıp Da Sana Gülemem Gayri |
|