Of Hakkinda Hersey |
08-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Of Hakkinda HerseyOF Trabzon ilinin doğusunda yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan bir ilçedir Arazisini Of'tan Karadeniz'e dökülen Solaklı, Baltacı ve İyidere derelerinin aşağı havzaları oluşturur İlçenin güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi ve kuzeyinde Karadeniz bulunur İlçe Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha büyük yüzölçüme sahipti, fakat 1948 yılında Çaykara'nın, 1990 yılında da Hayrat'ın ilçe olmasıyla ilçenin yüzölçümü küçülmüştür Of, ülkenin yönetiminde söz sahibi olan birçok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiştir Tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik olarak zengin bir ilçedir İsminin kaynağı nedir Of isminin nereden geldiğine dair Yunan ve Türk resmi siyasi tezlerini yansıtan üç iddia vardır * Birinci iddia: Yunanca Ofis (yılan) kelimesinden türediğidir Bölgenin parçalı bir arazi yapısına sahip olması nedeniyle solaklı nehrinin tıpkı bir yılan kıvrımı gibi şekil almasından dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir ama burada yollar yılankavi ise doğu karadenizin bütün yolları böyle oralara neden bir kaç yerde daha bu isim verilmedi tartışmak gerekir 1933 yılındaki Dahiliye Nezareti kaynaklarında köy listelerinde bir kaç yerde of var ve bunlar türklerin yoğunlukta yaşadığı doğu anadoludadır * İkinci iddia: Eski çağlarda yörenin Turani(?) kökenli ve silah yapımında oldukça usta olan boylarla meskun olması dolayısıyla, isminin de Güney Sibirya Türklerinde silah anlamına gelen "Op" sözcüğünün halk arasında "Of" şeklini aldığı rivayet edilmektedir Op veya ob kelimesi Ortaasyada sıkça kullanılan coğrafi adlardandırbizim yörede de b sözü genelde rumlarca f olarak kullanılır Türkler yazılı hayatta ve belgesel hayatta kesinlikle rumlardan çok başarılı olduğundan onların kaynaklarında of olarak geçmiş olacağı düşüncesi akla çok yakındır * Üçüncü iddia: Kuman menşeli "Ofşin" ya da "Afşin" ( anlamı, hiddetli bir tavırla vatanını korumak ) sözcüğünün giderek halk arasında Of şekliyle anılmasıyla türediği iddia edilir ve Kumanların diğer adları olan Kıpçakların veya Kumanların bölgeye özellikle 11 ve 12 yüzyıllarda geldikleri idda edilir Bu konuda ilk Of Kitabı yazarı Hasan Hikmi Umur'un 1945- 1953 ve 1955 yıllarında yazdığı Of Tarihi, Of Tarihine Ek ve OIf Muharebeleri adlı kitaplarında, Haşim Albayrak'ın Doğu Karadeniz'de Etnik Yapılanmalar ve Pontus adlı kitabında Mehmet Bilgin'in Doğu Karadeniz adlı kitabında geniş bilgiler bulmak mümkündür Bu konudaki tezlerin kaynağı; 1125 - 1210 yılları arasında Gürcüstan'dan gelerek Of'a ve Trabzon'un doğu tarafında yoğun oranda yerleştiği iddia edilen Hrıstıyan Kuman Türkleri(?) tezidirKuman Türklerinin diğer adı Kıpçak Türkleridir 11 yüzyılda bu günkü Kırım ve Ukrayna Deşt-i Kıpçak diye adlandırlırdıburanın insanları önce Gürcistan'a oradanda Gürcü Krallığının yönlendirmesiyle Trabzon'un doğpusuna kadar yerleşmişlerdir Tarihçe Doğu Karadeniz Bölgesinin tarihi ve özellikle bölgenin en önemli şehri olan Trabzon'un tarihi ele alındığında, batılı tarihçilerin büyük bir çoğunluğu bölge tarihinin Yunan kolonileriyle başladığını vurgulamaktadırlar Halbuki bölgeye Yunan kolonileri gelmeden önce birçok tarihçinin de belirttiği gibi bölgede yerli kavimler bulunmakta idi Bu insanlar muhtemelen en eski çağlardan beri bu toprakların yerlileri olarak Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşamaktaydılar Bölge muhtelif zamanlarda Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve kısa süreli koloniler kurulmuştur Bu koloni idareleri, yerli halkı kapsamıyordu Bu koloni devletlerinin en güçlü oldukları zamanlarda bile hükümranlıkları ancak bulundukları surlar içinde sınırlı kalmıştır Sur dışında yaşayan yerli kabileler bağımsız topluluklar olarak yaşamışlardır Bölge, Roma İmparatorluğunun parçalanmasıyla Doğu Roma olarak bilinen Bizans'ın payına düşer Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul'u işgal etmesine kadar devam eder Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar (Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethi), yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan, Bizans hanedanı Komnenosların kurmuş olduğu Trabzon Rum Devleti'nin egemenliğinde kalır 4 yy başlarında Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesiyle, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı Daha önce Doğu Karadeniz'de yaşayan kavimler de Hıristiyanlığa geçmeye başladılar Hiristiyanlaşan bu kavimler tedrici bir şekilde Doğu Kilisesi'nin resmi dili olan Yunanca'yı öğrenmek zorunda kaldılar Özellikle 10 yy dan sonra Papazların telkinleriyle bu dili konuşmak daha da yaygınlaştı Zira Papazlar "İncil'in dili dışında bir dilde konuşulan her kelime cehenneme gitmek için işlenen bir günah olarak hesaplanacaktır" şeklinde telkinlerde bulunmakta idi Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık bir Yunanca ya da halk arasında bilinen adıyla Rumca konuşulmasına neden olmuştur İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmesine, kısaca yerli unsurların asimile olmasına neden olmuştur 12 asırda Çepni Türkmenleri Doğu Anadolu üzerinden göç ederek Doğu Karadeniz'e yerleşmiştir Trabzon'un batı bölgelerine yöresine yerleşen Çepniler den Trabzon'un doğusuna da yerleşmeler olmuş ve bu gün dahi Trabzon'un Çaykara ilçesinde soyadı Çepni olan aileler mevcuttur Of ve çevresi 1461 yılında Trabzon'un Fatih tarafından fethedilmesiyle Osmanlı İmparatorluğunun eline geçmiştir bu tarihten sonra gittikçe Müslümanlaşmaıştır 1717 yılında Rizeli Tuzcuoğlu isyanında Tuzcuoğlu Memiş Ağa, kaçarak Oflulara sığınmışlar, Osmanlı Ordusu Ofluları kırmaya başlamasına rağmen kendilerine sığınan Memiş Ağa teslim edilmemiştir Ancak Memiş Ağa kendi isteği ile Ofluların kırılmaması için teslim olmuşturYunan Kaynaklarında belirtildiğine göre 1912 yılında Of'taki Rum nüfusun oranı ancak yüzde 1 olmuştur Oflular bölgenin tarıma elverişli olmayışı nedeniyle ya gurbete ya eğitime yönelmişleridr bu doğrultuda koskoca Osmanlı İmparatorluğunun din adamı yetiştiren müesselerinin çoğu İstanbul'dan sonra Of'ta olmuştur Oflu hocalar kaybolmaya yüz tutmuş din ilimlerini tekrar canlandırmışlar, Hazerfen Ahmet Çelebi gibi uçan yedi Türkten üçü Oflu Hocalardan olmuş, en dakik saat bulma aletlerini yapmışlar ve uygulamışlar,Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk'ü desteklemişler, İstanbul'da en büyük medreselerde müderrislik yapmışlar, padişaha kafa tutmuşlar, Mehmet Akif'in şiirlerine konu olmuşlardır Türkiyenin her yerinde Oflu Hocalar simge olmuşlar, şarkılara, fıkralara konu olmuşlar, Of dışında bir çok yerde Oflu Hoca mezarları yatır haline dönüşmüştürBölgede yaşayan bazı aileler Tellioğlu,Çakıroğlu,Sarıalioğl u,Nuhoğlu,Ayazoğlu,K ılıçoğlu,Kemhacıoğlu,Kancıoğlu aileleridir Yönetim Of Belediyesi 1874 yılında kurulmuş köklü bir belediyedir Of Belediyesi Uzun bir süredir Of'un büyük ailelerinde olan Saral Ailesi tarafından yönetilmektedir Aile, Rus işgaline, askeri darbelere -ki 12 Eylül 1980 darbesinde tüm belediye başkanları görevlerinden alınmıştır- ve Türkiye'deki her türlü siyasi değişimlere karşın iktidarını sürdürmüştür Of'un en büyük bulvarı olan Atatürk Bulvarı, Başkan İsmail Sefa Sarıalioğlu tarafından yapılan düzenlemede pek çok kişinin haklarından feragati sayesinde oluşmuştur Karadenizin ilk ve tek bayan belediye başkanı olan Semahat Sarıalioğlu 1998-1999 yılları arasında şehirde başarıyla görev yapmıştır1999 yılından itibaren de belediye başkanlığı görevini Oktay Saralve yardımcısı Tahir Hacıahmetoğlu yürütmektedir İşgal ve direnişler Ruslar, 24 Şubat 1916'da Rize'yi, 15 Mart 1916'da Of'u, 18 Nisan 1916'da Trabzon'u işgal ettiler Ruslara karşı ilk önemli direniş Of ile Rize arasındaki Baltacı Deresinde olmuştur Bu direniş yaklaşık bir ay sürmüştür Of'un işgaliyle Solaklı Vadisinde bir direniş meydana geldi Ruslar bu direnişi kırarak Soğanlı ve Demirkapı geçitlerinden Bayburt'a inmeyi düşünüyordu Rusların bu tasarısı ilk aşamada pek faydalı olmadı Zira bölgenin gerçek sahipleri olan Türkler, Rus kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdiler Fakat sayıca üstün olan Ruslar bir süre sonra Çaykara'nın aşağı köylerini işgal etmeye başladılar Yöre halkı kıyıdan uzakta olduğu için daha çok dağlık kesime, iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldı Bu çekilme sırasında direnişlerine devam etmişlerdir Geri çekilen askerler Of'un bütün köyleri ve yakın kazalardan toplanan gönüllüler ile Trabzon Hapishanesindeki mahkumların da izin alarak, müfreze halinde gönüllü olarak katılmalarıyla Baltacı Deresinin batı yanında Ruslara karşı savunma hattı oluşturuldu Savaşın en şiddetli günleri: * 7 Mart 1916 : Düşman ilk saldırıya başladı Düşman Baltacı Deresinden geri atıldı 26 şehit verdik * 8 Mart 1916 : İki gün sürdü Düşman geri püskürtüldü * 10-11 Mart 1916 : Düşman karadan ve denizden saldırdı, her tarafı yaktı 200 kumandan 380 şehit verdik * 12 Mart 1916 : 11 Alay Sürmene'ye nakledildi Kelali tepelerinde verilen mücadelede başarısız olundu Göç başladı * 13 Mart 1916 : Rus donanması savaşa girdi * 14 Mart 1916 : Düşman 600 ölü, 800 yaralı verdi Baltacı deresi kana bulandı * 15 Mart 1916 : Ruslar donanma sayesinde karaya asker çıkarmaya devam etti Rus ordusu sivil halkın üzerine yüklenmiş ve 15 Mart 1916'da Of'a girmiştir Ruslar Solaklı vadisinden yukarıya doğru giderken Of'lu halk mücadele ettiyse de; İspir'e asker çıkarılmasıyla Of işgal edilmiş oldu 20 Nisan 1916'da Ruslar Madur Dağı'nın güneyinde Leman Suyu ve Öküzlü Yaylası'na kadar ilerledi Bayburt'taki 3 Ordu, karşı taarruza geçerek Sürmene-Of istikametinde denize ulaşmayı, Rus ordusunu imha etmeyi ve Trabzon'u kurtarmayı planlıyordu Hazırlıklarını tamamlayarak 1916 yılının Haziran ayında harekete geçti 22 Haziran'da Sultan Murat-Pistoklu Hanları arasındaki 60 km'lik mesafede gece baskınları düzenlendi 23 Haziran 1916'da çoğu Çanakkale'den dönen Miralay Kazım komutasındaki birliği Rusların keşif kolunu Yurt Yaylası'nda süngüden geçirmiştir İkinci büyük taarruz Sultan Murat Tepesinde başladı Topçu ateşi desteğiyle Rusların bütün siperleri ele geçirildi Burada Ruslara büyük zayiat verdirildi Rusların kayıpları 1000'den fazla ölü ve çok sayıda esirdi Daha önce birliği ile birlikte burada şehit olacağını rüyasında gören Seyfeddin Bey ve kahraman Mehmetçiklerimiz Şüheda tepesini Ruslardan almıştır Fakat bir subay, bir astsubay ve 70 er şehit verdik Haziran ayının 27'sinde Harmantepe-Kabanbaşı hattında 36 saat devam eden mücadelede 60 Alayımız 7 zabıt ve 150 er şehit vererek Rusları geri püskürtmüştür 12 Şubat 1918'de, Vehip Paşa komutasındaki 3 Kafkas Ordusu ileri harekata girişti Trabzonlu Albay Hacı Hamdi Bey komutasındaki 37 Tümen, Giresun'daki 123 Alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı Bölgedeki çeteleri temizleyerek ilerleyen birlikler, 15 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 17 Şubat 1918'de Akçaabat'ı geri aldılar Birkaç gün içinde çevreyi temizleyerek Trabzon'a girdiler 24 Şubat 1918'de Trabzon Ruslardan geri alındı Doğuya doğru ilerleyen Türk birlikleri 28 Şubat 1918'de Of'u düşmandan geri aldı bu konuda en ayrıntılı kaynak Haşim Albayrak'ın Doğu Karadeniz Muharebeleri ve Of Direnişi adlı kitaptır Karadeniz Türkmenleri 1057 yılında da Türkmenlerin öncüleri Doğu Karadeniz'e ulaşmışlar ve akınlarını kıyılara yoğunlaştırmışlardır Sonuçta da 1072 yılında Trabzon Türkler tarafından fethedilmiştir 3 yıl süren bu yerleşimden sonra Trabzon, yeniden Theodor Gavras tarafından geri alınır 1280'li yıllarda Çepni Türkleri büyük bir kitle olarak Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yerleştiler Türklerin bu yoğun akınları Rumları kalelere çekilip sığınma zorunda bıraktı Zaten buralarda yoğun Rum kitleleri yoktu Bölge ağırlıklı olarak Hıristiyan yerlilerden oluşmakta idi Bunu Trabzon Rum Devletinin resmi Kilise kayıtlarındaki yerli kişi isimleri ve bölgede yer alan bazı yerli kökenli yer adları kanıtlar niteliktedir bu Hristiyan yerlileri arasında çok miktarda Türk asıllı yerli de vardı Günden güne büyüyen ve gelişen şehri, tarih boyunca Trabzon'a bir geçit ve Trabzon'un en önemli ilçelerinden biri olmuştur Coğrafya İlçe; toplam alanı 330 km², ortalama rakımı 10 metre olan, tabiatın bütün özelliklerini sergileyen, deniz ve karanın bütünleştiği eşsiz doğal güzelliklere sahip bir alan üzerinde kurulmuş şirin bir ilçedir Trabzon'un yaklaşık 52 km doğusunda olan ilçenin, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi, güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır Yörenin en büyük akarsularından Solaklı Irmağı'nın taşımış olduğu alüvıyal yığıntıları kıyıda biriktirerek meydana getirdiği düz ve fazla geniş olmayan bir alan üzerine kurulmuş bir sahil yerleşim birimidir Çaykara ve Of ilçelerini birbirine bağlayan karayolu ilçeyi ikiye ayırır Daha eski yerleşim yeri olan Solaklı Deresi'nin doğusundaki merkez, genel olarak ilçedeki idari birimlerin yer aldığı alandır Yeni yapılanmalarla Solaklı Deresi'nin batısındaki alan da gelişmiştir Bu alan ilçe sakinlerince Kalyon Mevkii diye adlandırılmaktadır İlçenin yerleşim yerinin kuruluş alanı dar ve düz biçimde devam ettiği halde, hemen arka kısmında dağlar birden bire yükselmekte, geçişi ve yükselmeyi engelleyici çok eğimli bir dağ sisteminin geldiği dikkat çekmektedir Bu heybetli yükselişle dağlar, yeşilin tonlarının hepsini sergileyen bir güzelliğe sahiptir Güneye doğru gidildikçe bu renk armonisi çok daha dikkat çekmektedir İklim Doğu Karadeniz Bölgesi'nin iklim tipi özelliklerine sahiptir Yağışların her mevsimde bol olması ve sürekliliği, yöre iklimini etkiler Yağışın en fazla olduğu dönem Sonbahar mevsimidir Denizin düzenleyici etkisi termostat görevi gördüğünden, hem günlük, hem yıllık sıcaklık farklılıklarının fazla olması önlenir Yaz aylarında fazla sıcak olmadığı gibi, kış aylarında da dondurucu soğuklar görülmez Her mevsim yağışlı, yazları serin, kışları ılık geçer Ardındaki dağların birden yükselmesi dolayısıyla yamaç yağışları gerçekleşir Rüzgarların esiş yönleri ve şiddet dereceleri mevsim özelliklerine bağlı değişiklikler gösterir Genel olarak Lodos, Poyraz ve Kıble rüzgarları görülür Akarsular İlçe yerüstü kaynakları bakımından zengin bir yöre özelliğindedir Dağların denize paralel olarak uzanması yüzünden akarsular, sadece kuzeye bakan yamaçlardan denize doğru akar Güneyde bulunan yüksek dağların yamaçlarından çıkan akarsular, sert akışlı, dar boğazlar içinden geçerek, derin vadiler boyunca denize ulaşırlar Başlıca akarsular; * Solaklı Deresi * Baltacı Deresi * İkizdere * İvyan (gelincik) Deresi Bitki örtüsü Yörede bol yağış olmasından dolayı gür orman alanları mevcuttur Yöredeki orman örtüsünün kendi kendini yenileyebilme özelliği vardır Kesilen ağaçların yerine yenileri dikilmeden orman örtüsü kendi kendine büyüyüp gelişebilmektedir Kıyı şeridinde orman yerine küçük ağaç toplulukları göze çarpar Burada en yaygın çeşit olarak fındık, taflan, kızılcık, üzüm, muşmula, defne gibi küçük ağaçlar ile çalı ve sarmaşıklar yetişir Bunun yanında narenciye ürünlerine rastlamak da mümkündür Kıyı şeridinde nüfus yoğunluluğunun çok olmasından dolayı doğal bitki örtüsü tahrip edilmektedir Denizden 300-400 m yüksekliğe kadar olan yerlerde kızılağaç, meşe, kestane, ceviz vb olan orman tiplerine rastlanır Daha yükseklerde ormanlar alan ve büyüklük olarak birleşir Dağların denize bakan ve daha nemli olan kuzey yamaçları daha yeşildir Yükselti 600-800 myi aşınca yüksek dağların etek ormanları gözükmeye başlar Bu ormanlarda en yaygın olan türler; kışın yapraklarını döken meşe, gürgen gibi ağaçlardır Ancak bu tür ormanların önemli bir kısmı orman kazanmak amacıyla insanlar tarafından tahrip edilmiştir Yükseklik arttıkça dağ ormanları ortaya çıkmaya başlar Bu yükseklik 1200 mye gelene kadar yapraklı ağaç çeşitleri ormanları meydana getirir Bunlar arasında en çok meşe, kestane, şimşir, kızılağaç ve ıhlamur ağaçları göze çarpar 1200-1600 m arasında orman çeşitleri yapraklı ve iğneli ağaçlardan oluşan karışık ormanlardır 1600 mden sonraki yükseklik kuşağında çam, ladin ve köknar gibi ağaçlardan meydana gelen iğneli ormanlar göze çarpar Bu ormanlar 2000-2300 mye kadar uzanır Daha yüksek yerlerde ormanlar kaybolur yerini çayırlar ve dağ otlakları alır Genellikle sık ormanlar 1200-1600 m aralarında yer alır 1600 mden yüksek olan yerlerde en çok çam ormanları görülür Arazi durumu İlçenin yüzölçümü 330 km² olup, ortalama rakımı 10 mdir İlçenin önemli akarsuları Doğu Karadeniz Dağları'nın kuzey istikametinde doğup ilerledikçe yan kollar alarak büyüyen Solaklı, Baltacı ve İkizdere birbirlerine paralel olarak Karadeniz'e dökülür Bu dereler ve yan kolları Karadeniz Dağları'nın ilçe sınırları içinde kalan bölümünü yine birbirlerine paralel şekilde bölmüştür Böylece ilçe arazisi, sahilden güneye doğru giderek yükselen fakat doğu-batı yönünde birbirine hemen hemen paralel derin vadiler şeklinde engebeli bir konum içerisinde bulunmaktadır Bu vadiler arasında yanyana uzanan sırtlar ya da yöre ağzıyla "Kıran"lar sıralanır İlçe güneyindeki bu dağlık bölgenin eteklerinde çeşitli yüksekliklerde plato ve yaylalar bulunur Bu platoların kuzey yönlerinde denize doğru alçalan ve özellikle vadi yamaçlarında ormanlar yer almaktadır Esasen bol yağış alan yöre, bitki örtüsü bakımından da zengindir Hemen her çeşit ağaç, çoğunlukla da kendiliğinden yetişerek, bölgeye orman görünümü vermektedir Tarım İlçede, nüfusun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır Elde edilen başlıca tarım ürünü çaydır Çay, ayrıca bölgenin başlıca geçim kaynağıdır İlçe arazisinin engebeli oluşu (% 75) bölgede modern tarımın yapılmasını engellemektedir Bu da, toprağın ve iklimin elvermesiyle, çay tarımının önünü açmaktadır Ayrıca fındık tarımı da bölgenin geçimini sağlayan tarım ürünleri arasındadır Diğer üretilen ürünlerinin çoğu ticari amaçla değil, kendi aile ihtiyacını karşılayacak şekilde üretilmektedir Başlıca ürünler: Çay, fındık, mısır, patates, kara lahana, fasulye, kabak, elma, armut, erik, üzüm, incir, kiraz, kestane, karayemiş, narenciye ve kivi'dir Son zamanlarda özellikle kivi üretimine özen gösterilmekte, üreticiler devlet tarafından teşvik edilmekte ve desteklenmektedir Kivi, çaya alternatif ürün olarak yetiştirilmektedir Hayvancılık Bölgede; * Sürü hayvancılığı olmamakla birlikte, ahır hayvancılığı şeklinde büyükbaş hayvancılık, * İç kesimlerde küçükbaş hayvancılığı, koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği, * Kümes hayvancılığı, tavuk, kaz, ördek, tavşan yetiştiriciliği, * Denize komşu olması ve Karadeniz'in verimliliği, ayrıca akarsularda yetişen tatlı su balığı avcılığı ile, balıkçılık, * Bitki çeşitliliği, çiçeklerin bol olması, çok sayıda meyve ağaçları bulunması dolayısıyla, arıcılık bölgede yapılan başlıca hayvancılıktır Yaylacılık Yazları sıcaklıklardan kurtulmak ve hayvanlara gür otlaklar bulmak amacıyla yaylacılık yapılmaktadır Günümüzde bu faaliyet yerini turizm amacına bırakmaya yönelmiştir Hayrat Of'dan ayrıldıktan sonra, her ne kadar yaylası kalmadıysa da eski yaylalıları kendilerini halen Of'lu olarak tanımlamaktadır Bunlar başlıca (BÜYÜK MESORAŞ)-SARMAŞIK, (KÜÇÜK MESORAŞ)-GÖKSEL, (HALNUT) YENİKÖY lerdir Bunlar köy statüsünde olup bunlara bağlı ayrıca yaylalar da vardır Mesela Büyük harman, Kadınlar, Çunis yaylaları gibi |
|