Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
esasları, tasavvufun

Tasavvufun Esasları

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tasavvufun Esasları




Tasavvufun Esasları



Tarikatı aliyyede 11 esas


Hacegân yolunun esasları olarak kabul edilen şu temel prensipler, silsile-i sâdât'ın pirlerinden olan Abdülhâlik Gücdüvânî -kuddise sirruh- Hazretleri tarafından tertip edilmiştir


1 Huş der-dem:

Alınan her nefeste huzuru muhafaza etmek, Allah-u Teâlâ'dan gafil olarak tek nefes bile almamak demektir

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri: "Bu seyr-u sülük yolunda binayı nefes üzerine kurmak gerekir" buyurmuşlardır

Nefes, Tarikat-ı aliye'de terakki edip yükselmenin temelidir Nefeslerin vücuda gafletle girip gafletle çıkmamasına azami gayret sarfetmek gerekmektedir Nefesleri gafletten korumak, kalbi huzura kavuşturur Bunun içindir ki bütün nefesleri Allah ile alıp vererek kalpteki huzuru muhafaza etmek gerekir

Ubeydullah Ahrar -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Bu yolda nefesi muhafaza etmeyi ve ona riâyet etmeyi mühim tutmuşlardır Her nefesin huzur ve şuur ile alınıp verilmesi gerekir Nefesini muhafaza edemeyenlere yolunu şaşırmış gözüyle bakılır"

Huzurla alınan her nefes, Allah-u Teâlâ'nın Hayy ism-i şerifinin bir tecellisidir Bir nefes huzurla alınıp veriliyorsa, o nefes diridir Gaflet ile çıkan nefes ise ölüdür

Allah'tan gafil olma! Bil ki sana bu nefesleri veren O'dur Her nefeste senin hayatını tazeliyor Bunun için sen de O'na tazim et, nimetlerine şükret!


2 Nazar ber-kadem:

Bakışları ayak ucuna çevirmek mânâsına gelir

Göz kalbin penceresidir Gözün gördükleri kalbi meşgul eder, nazargâh-ı ilâhî olan gönülü havâtır kaplar

Bunun içindir ki bir sâlik yolda ve izde, kalabalıkta, tenhada bakışlarını ayak ucunda toplayacak ki; hem harama bakmaktan, hem de gözünü başıboşluktan, istediği yere bakmaktan korumuş olsun Aynı zamanda havâtıra düşmekten de kurtulmuş olur Gönlünü toparlaması kolaylaşır

Bu usûl Sünnet-i seniye'ye de uygun düşmektedir Zira Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yolda yürürlerken sağa sola bakmazlardı

Bir de var ki, insanın her yaratılan şeyde Allah-u Teâlâ'nın eserlerini görmeye çalışması gerekir Bu tefekkür sayesinde iman tekâmül eder Bu da bâtınîdir

Bu gibi kimseler Hazret-i Allah ile baktığı için, her zerrede O'nun eserini, asarını seyreder Bu, Hakk'tan Hakk'ın yarattıklarına seyirdir

Meselâ bir yaprağı ele alır, O'nun asarını onda seyreder, azamet-i ilâhî karşısında bir zerrenin idrakinden âciz olduğunu itiraf eder


3 Sefer der-vatan:

"Vatanda sefer" mânâsına gelen bu tâbir; sâlikin kötü huylarından ve nefsani sıfatlarından sıyrılıp iyi huyların ve melekî sıfatların yurdu olan aslî vatanına sefer etmesini gösterir "Ben Rabbime gideceğim" (Saf f at: 99)

Âyet-i kerime'sinde geçen İbrahim Aleyhisselâm'ın beyanı bu mânâda içten içe bir manevî yolculuktur

Mürşid aramak için girişilen maddi seferler de bu mânânın içindedir "Hâcegân yolu"nda, mürşidini buluncaya kadar sefer edip, ondan sonra mürşidin hizmetinde ikamete geçmek ve iç seferini tamamlamak başlıca kaidelerdendir

İmâm-ı Rabbani -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Vatana kavuştuktan sonra sefer vâki olursa, bu yolculuk vatanın kendi içinde olur Kaldı ki 'Sefer der-vatan' Nakşibendiye büyüklerinin (kaddesallahu Teâlâ Esrârehüm) temel sözlerinden birisidir

Bu tarikatta bu seferi, daha bidayette (başlangıçta) tattırırlar Nihayeti bidayete yerleştirdikleri buradan belli olur

Bu yolun yolcularından dilediklerini 'Meczûb-i sâlik' yaparlar, yani meczupları sâlikler haline getirirler Bunları önce afakî seyre atarlar, insanın dışında ilerletirler 'Seyr-i afakî' denilen bu dış yolculuk bittikten sonra 'Seyr-i enfüsî' denilen insanın içindeki yolculuğa başlatırlar 'Sefer der-vatan' tâbiri işte bu ikinci yolculuk demektir" (78 Mektup)

Bir diğer mektuplarında ise şöyle buyuruyorlar:

"Seyr-i enfüsi demek olan 'Sefer der-vatan'; bütün meşayih tarikatlarında var ise de, bu ilerlemek yolun sonunda olur Afakî seyrin konaklarını katettikten sonra bu seyre başlarlar

Bu Tarikat-ı aliye'de ise, işe seyr-i enfüsî ile başlanır Bu enfüsî seyr ile seyr-i afakî de birlikte gidilir Bu seyrin, işin başlangıcında yapılması; nihayetin bidayete yerleştirilmiş olmasındandır" (221 Mektup)


4 Halvet der-encümen:

Topluluk içinde yalnızlık, halk içinde Hakk ile beraber olmak diye tarif edilen bu esas, "El kârda gönül yarda" demektir

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerimize: "Sizin yolunuzun esası nedir?" diye sorulduğunda: "Zahirde halk ile bâtında Hakk ile olmaktır" cevabını vermiş ve şu şiiri okumuştur:

"Kalbinden âşinâ ol, dışta yabancı görün Böyle güzel yürüyüş cihanda az bulunur"

İmâm-ı Rabbani -kuddise sırruh- Hazretleri ise bu hususta şöyle buyururlar:

"Bu Tarikat-ı aliyenin bir başka hususiyeti de 'Halvet der-encümen 'dir Başkaları arasında yalnız imiş gibi olmak demektir ve 'Sefer der-vatan'dan hasıl olur

Sefer der-vatan müyesser olunca, başkaları arasında zihnin dağılması da vatan gibi yalnızlığa sefer eder Afaki dağınıklıklar kalbe sızamaz

Bu yalnızlık diğer tarikatlarda ancak müntehâda, sona varanlarda müyesser olur Fakat bu Tarikat-ı aliye'de başlangıçta hasıl olduğundan, bu yola mahsus sayılmıştır

'Halvet der-encümen' demek, vatanî halvet kapılarını kapamak, pencerelerini örmek demektir Yani herkesin arasında hiç kimseye iltifat etmeyecek, hiç kimse ile muhatap olup

konuşmayacak Bu demek değildir ki gözlerini yumacak, duygularını zorla muattal bırakacak Hayır! Böyle bir şey bu Tarikat-ı aliye'de yoktur

Kardeşimi Bütün bu zorlamalar, yolun başında ve ortasında olur Sona varanların bunlar için kendini zorlaması gerekmez Herkesin arasında iken kalbini toparlamıştır, gaflet arasında iken huzurdadır "(221 Mektup)

Âyet-i kerime'de:

"Rabbinin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel" buyurulmaktadır (Müzemmil: 8)

Her an O'nu zikretmeye devam ederek kalbini nurlandır


5 Yâd-kcrd:

Dilin kalple beraber zikridir Murakaba mertebesine yükselmiş olan bir sâlikin Kelime-i tevhid'i nefesini hapsederek zikretmesi demektir

Kelime-i tevhid'in "Nefy-ü ispat" zikrinin, murakaba dersi esnasında söylenişinde gözler yumulur, dil dimağa yapıştırılır ve nefes tutularak, kalp ile bir nefeste yirmibir adet okunur

Böylece sâlik, murakaba halinden müşahede mertebesine yükselir

Tevhid'in iki mânâsı vardır:

1 Zahirî Tevhid: "La ilahe illallah", Allah'tan başka ilâh yok

2 Bâtınî tevhid: "La mevcûde illallah", O'ndan başka mevcut yok


6 Bâz-geşt:

Zikrullah esnasında kendiliğinden hatıra gelen iyi ve kötü her fikri kovmak demektir

Gönülde başka alâkalara yer kaldıkça, itminan teşekkül etmez ve yapılan zikir halis olmaz Başlangıçta bu itminana erilemese de yine zikrullahı bırakmamak ve elde edilinceye kadar devam etmek gerekir


7 Nigâh-daşt:

Muhafaza etmek demektir Tecelligâh-ı ilâhî olan kalp evine Hakk'tan gayrı şeylerin girmesini önlemektir Öyle ki mürid, bin kere Allah-u Teâlâ'nın yüce ismini zikrettiği halde, hatırına bir kere olsun yabancı fikir gelmemelidir

Mevlânâ Kasım -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Nigâh daşt o dereceye erişmelidir ki, güneşin

doğuşundan batışına kadar müridin gönlüne hiçbir yabancı şey

uğramamalıdır Öyle ki, insanda hayal kuvveti kendi kendini

azletmiş hale gelmelidir

Hakikat ehlince malûmdur ki, hayal kuvvetini yarım saat

için bile yok edebilmek son derece güç ve nadirlerin nadiri bir

iştir Ancak bazı yüksek velilerin kân olabilir"


8 Yâd-daşt:

Hatırda tutmak demektir Murakaba mertebesine ulaştıktan sonra sâlikin lisanla belli sayıda Kelime-i tevhid'i zikretmesidir Bu yoldan kalbin pası silineceğinden şühûd mertebesine ulaşılır, kâinattaki sınırsız çoklukta vahdaniyet-i ilâhi müşahede edilir

Yâd-daşt, bundan önce bahsi geçen usûllerin tahakkuk etmesidir


9Vukûf-i Zamâni:

Mânevi yolculuğa çıkmış olan müridin, devamlı olarak geçen zamanı değerlendirmesi, zaman üzerinde dikkati yoğunlaştırması, içinde bulunduğu zamanı dikkate alması, nefes alırken ve verirken uyanık olması demektir

Mürid bütün gayreti ile boş vakit geçirmemeye çalışmalı, bütün zamanlarını iyi değerlendirmelidir Huzurla geçirdiği zamana ve hâline şükretmeli gafletle geçirdiği zamanlarına da tevbekâr olmalıdır Bir başka ifade ile kabz halinde istiğfara, bast halinde şükre devam etmelidir

Tasavvufta bu hale ibnül-vakt de denir, bugünün vazifesini yarına bırakmamak demektir


alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.