![]() |
Yunus Emre Hazretleri |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Yunus Emre HazretleriYunus Emre Hazretleri YUNUS EMRE Gönül sultanlarımızdan Yûnus Emre Hazretleri, müslüman Anadolu’nun Hakk ve hakîkat erlerinin başında gelir ![]() Onun doğumu, ölümü ve hayatına dâir malumatlar, belirsizlik arzeder ![]() ![]() ![]() Yûnus Emre Hazretleri, hem tasavvuf hem de onu ifâde yolunda kullandığı şiir dünyâsı bakımından eşsiz bir zenginliğe sahip bir dehâ olarak büyük bir çığır açmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Yûnus Emre Hazretleri’nin yaşadığı devir, Moğol istilâları neticesinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı, bu yıkılışın ortaya çıkardığı ictimâî buhran devirleri ile yeniden silkinip ayağa kalkma hamle ve gayretlerinin hummâlı faâliyetlerinin yapıldığı zamanlara rastlar ve Osman Gâzî devrini de içine alır ![]() ![]() Fertler gibi milletlerin hayatları da biteviye dümdüz bir çizgi hâlinde devam etmeyip zaman zaman iniş ve çıkışlar arzeder ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Yûnus Emre de bunlardandır ![]() ![]() ![]() Yûnus Emre Hazretleri, bir yandan zâhirî yaraları sararken bir yandan da bâtınî bâtıl cereyanların Anadolu insanında açtığı gedikleri kapatmış ve ilâhî aşkı, İslâm’ın ulvî ve lâhûtî âleminden aksettiği şekliyle halka yansıtmıştır ![]() ![]() ![]() Yûnus Emre, şiirlerinden anlaşıldığı üzere iyi bir tahsîl görmüştür ![]() ![]() ![]() Hazret-i Yûnus’un okuma-yazma bilmediğine dâir beyitleri ise, onun aslında tevâzûyu ihtiyar eden ifâdeleridir ![]() ![]() Mevlânâ Hudâvendigâr bize nazar kılalı, O’nun görklü nazarı, gönlümüz aynasıdır! ![]() ![]() Ayrıca Hazret-i Yûnus’un, doğunun hâkim şâiri Sâdî’nin bir gazelini nazmen Türkçe’ye çevirmesi de, onun ilmî hüviyeti hakkında fikir veren bir mâlumattır ![]() Yûnus’u Yûnus yapan nedir? İşte onun hâiz olduğu yüksek derecenin sırrı bu suâlin cevabı içindedir ![]() Meşhûr menkıbelere nazaran Yûnus Emre, çok fakir bir kimse olup geçimini çiftçilik yaparak te’mîn etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Ben fakir bir kimseyim ![]() ![]() ![]() Durumu öğrenen Hacı Bektâş-ı Velî, fakir Yûnus’a, ondaki meknûz istîdâd ve cevheri keşfederek alâka gösterdi ![]() ![]() ![]() ![]() “–Sorun Yûnus’a; buğday mı ister, yoksa erenlerin himmetini mi?” Bîçâre Yûnus, buğday istedi ![]() Hacı Bektâş-ı Velî, tekrar haber yolladı: “–Arzu ederse, getirdiği alıç tanesince nefes eyleyelim!” Yûnus, buğday isteğinde ısrâr ederek: “–Ben nefesi ne yapayım? Bana buğday lâzım ![]() ![]() Hacı Bektâş-ı Velî, son olarak: “–İsterse alıçlarındaki her çekirdek sayısı kadar himmet eyleyelim!” haberini gönderdi ![]() Yûnus, bu defa da «buğday»ı tercîh etti ![]() Bunun üzerine Hazret-i Pîr’in emriyle arzu ettiği buğday kendisine verilerek yolcu edildi ![]() ![]() ![]() ![]() “–Erenler! Buğdayı geri alın ve Pîr Hazretleri’ne himmet istediğimi bildirin! Bahsettiği nasîbi ihsân eylesin!” dedi ![]() Ancak iş işten geçmişti ![]() Hacı Bektâş-ı Velî: “–Biz onu Taptuk Emre’ye verdik ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Yûnus, doğruca Taptuk Emre’nin dergâhına vardı ![]() ![]() “–Yûnus! Hizmet eyle, himmet eyleyelim!” buyurdu ![]() Sonra da dergâha odun getirme işini ona tevdî eyledi ![]() Gönlü Hakk ve hakîkat sırlarına erebilmenin vecd ve heyecanıyla tutuşan Yûnus, büyük bir aşk ve görülmemiş bir şevk ile verilen vazîfeyi îfâya başladı ![]() Yûnus’un fânî alâkayı temsîl eden buğdaydan vazgeçip hakîkat kapısındaki ebedî nasîbe tâlib oluşuna mukâbil birçoklarının mânevî âlem karşısındaki gafleti dolayısıyla Ârif Nihat Asya, şöyle seslenir: “Sen «–Nittim ben?» diyerek koşa koşa himmete dönmesini bilmişsin ![]() ![]() ![]() Gerçekten de niceler buğday kaygusundadır ve buna mukâbil himmet kaygusunda olanlar ne kadar da azdır ![]() Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar: “Sizin en hayırlınız, dünyâ ve âhıretten birini tercih durumunda kaldığında âhıreti tercîh edeninizdir ![]() Yûnus da, yaptığı tercîh ile elbette bu en hayırlı bahtiyarlar kervânına katılmıştır ![]() Yûnus Emre’nin Taptuk Hazretleri’nin dergâhındaki hizmeti ise, dillere destandır ![]() ![]() Bunun farkında olan Taptuk Emre Hazretleri, birgün Yûnus’un getirdiği odunlardan birini eline alarak sordu: “–Yûnus! Sana nicedir sormadığımı bugün sorayım: Hepsi böyle mi bu odunların? Hepsi ok gibi dümdüz mü? ![]() ![]() “–Hepsi öyle sultanım!” “–Hiç eğrisi yok mu?” “–Yok sultanım!” “–Bunca yıldır dağda hiç eğri oduna rastlamadın mı Yûnus? ![]() ![]() Yûnus, şu meşhur cevabı verdi: “–Sultanım! Bilirim ki, sizin kapınızdan içeri hiçbir eğrilik girmez; odun bile olsa! ![]() ![]() İşte Yûnus’un hizmeti böyleydi! Tasavvufda mürşid ile mürîd arasındaki münâsebetlerde muhtelif metodlar vardır ![]() ![]() Taptuk Emre de, Yûnus’un mânevî yükselişinde nefsine bir pay alıp terakkîsine mânî olmaması için uzun bir müddet bu metodu tatbik etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihâyet bîçâre Yûnus, düşünüp taşındı ve dergâhdan ayrılıp kendisini kemâle erdirecek bir başka kapı aramaya karar verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Bunlar, bir kapıya hizmet etmeden bu kemâle erdikleri halde ben onca yıldır yaptığım hizmetimden bir şey elde edemedim ![]() ![]() Ertesi gün yine acıktıklarında ikinci derviş duâ eyledi ![]() ![]() ![]() Nihâyet bir sonraki gün yemek için duâ sırası Yûnus’a geldi ![]() “–Haydi derviş! Sıra sende; duâ buyur!” dediler ![]() Yûnus, telaşa kapıldı: “–Dostlar! Benim duâmla bir yaprak bile kımıldamaz! Ne olur beni bu işte mâzûr görün! Benim mertebem çok aşağılardadır ![]() ![]() ![]() ![]() Dervişler itiraz etti: “–Olmaz derviş kardeş! Usûlümüzü bozamayız; haydi duâ buyur!” dediler ![]() Ne söylese derviş arkadaşlarını râzı edemeyeceğini anlayan dertli Yûnus, çaresiz bir şekilde ellerini yüce dergâha kaldırdı: “–Yâ Rabb! Bu âciz miskin Yûnus kuluna şu dervişlere gönderdiğin sofradan ikrâm ettin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ellerini henüz yüzüne sürmüştü ki, kendilerine gâyet müzeyyen on kişilik büyük bir sofra ikrâm edildi ![]() ![]() “–Hey derviş kardeş! Hani sen duâ bilmezdin! Söyle bakalım; nasıl bir duâ ettin ki, Cenâb-ı Allâh böylesine bir ikrâm gönderdi?” Şaşkın ve dertli Yûnus, şâhid olduğu esrâr karşısında irâdesizleşti ![]() ![]() ![]() “–Evvelâ siz söyleyin dervişler! Sizler nasıl duâ ettiniz?” dedi ![]() Onlar da: “–Derviş kardeş! Bizler, Taptuk Emre Hazretleri’nin kapısında kırk yıldır dillere destan bir şekilde sadâkat ve ihlâsla hizmet eyleyen Derviş Yûnus’un yüzü suyu hürmetine duâ ve niyâz eyledik ![]() ![]() Bu gerçeği duyan Yûnus, mânevî bir şokla irkilerek gönlünün derinliklerinden kopan bir «Eyvâh!» feryâdı ile yerinden fırladı ![]() ![]() ![]() Pîr’in hanımı çıktı ![]() “–Evlâdım! Niçin böyle yaptın? Hocanı incittin ![]() ![]() Sonra da Yûnus’un nedâmetle ıslanmış gözlerine ve boynu bükük hâline bakarak: “–Oğlum! Taptuk Hazretleri birazdan dışarı çıkacaklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dertli Yûnus, bütün rûhunu saran bir nedâmetle başını eşiğe koydu ![]() ![]() ![]() ![]() “–Bu kimdir?” dedi ![]() Hanımı: “–Yûnus!” dedi ![]() Bir an sükût eyleyen Hazret-i Pîr, önünde tedirgin bir vaziyette gözyaşı döken Yûnus’un hâlini kalben temâşâ ederek tebessümle: “–Bizim Yûnus mu?” dedi ![]() Ardından mânidar bir şekilde konuştu: “–Yûnus evlâdım! Bir meyvenin olgunlaştığını kendisi bilemez ![]() ![]() ![]() Talebesi Yûnus Emre’yi daha birçok mânevî merhalelerden geçiren Taptuk Emre Hazretleri, mürîdleriyle sohbet eylediği birgün ona: “–Evlâdım Yûnus! Bize hikmetli bir şiir söyle!” dedi ![]() Böyle bir emirle ilk defa karşılaşan Yûnus Emre şaşırdı: “–Hocam! Ben ilâhî söylemeyi bilmem!” mukâbelesinde bulundu ![]() Taptuk Hazretleri tekrar: “–Haydi Yûnus, bize bir şiir söyle!” dedi ![]() Yûnus Emre, o âna kadar hiç şiir terennümünde bulunmamıştı ![]() Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni Sûfîlere sohbet gerek, ahîlere ahret gerek Mecnûnlara Leylî gerek, bana seni gerek seni Yûnus’durur benim adım, gün geldikçe artar odum İki cihânda maksûdum, bana seni gerek seni Hazret-i Yûnus, derûnundaki bu Allâh muhabbetinin diğer bir tezâhürü olarak Hazret-i Peygamber sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in aşkıyla da yanıp tutuşmuştu ![]() Aşkın ile âşıklar, yansın yâ Rasûlallâh! İçip aşkın şerâbın, kansın yâ Rasûlallâh! Şol seni sevenlere, kıl şefâat anlara, Mü’min olan tenlere cansın yâ Rasûlallâh! Âşıkım ol dildâre, bülbülem şol gülzâre, Seni sevmeyen nâre yansın yâ Rasûlallâh! Bundan sonra Yûnus Emre’nin gönül iklîminden o meşhûr sehl-i mümtenî tarzındaki eşsiz terennümler ardarda sâdır oldu ![]() Yûnus Emre, devrinde cereyan eden, insanların birbirleriyle nefsânî mücâdelesindeki asıl sebebin aşksızlık ve bunun neticesi olarak da muhabbet eksikliği ve duygusuzluk olduğunu görmüştü ![]() ![]() O, kendisinin aşk, vecd ve istiğrâk hâlinde yanışını şu şekilde arzeder: Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne, Ne âkılem ne dîvâne; gel gör beni aşk n’eyledi? Gâh eserim yeller gibi, gâh tozarım yollar gibi, Gâh çağlarım seller gibi, gel gör beni aşk n’eyledi? Aşk yoluna girenlere şu şekilde hitab eder: Cânını aşk yoluna, vermeyen âşık mıdır? Cehd eyleyüp ol dosta ermeyen âşık mıdır? Nefs arzusundan geçüp, aşk kadehinden içüp, Sohbetlerde baş çatup durmayan âşık mıdır? Yûnus imdi ol dostun cefâsına sabreyle, Yüreğine aşk odun urmayan âşık mıdır? Yûnus Emre, aşksız bir gönlün kuruluğunu terennüm eder: İşitin ey yârenler, aşk bir güneşe benzer ![]() Aşkı olmayan gönül misâli taşa benzer! Yûnus Emre Hazretleri, bu terennümleriyle insanları düşünmeye, duymaya ve bilhassa kendilerini muhâsebe etmeye sevk etti ![]() ![]() ![]() Çünkü o ballar balını bulmuştu: Canlar cânını buldum; bu cânım yağma olsun! Assı ziyândan geçtim; dükkânım yağma olsun! Varlık çün sefer kıldı, dost andan bize geldi Vîrân gönül nûr doldu; cihânım yağma olsun! Yûnus ne hoş demişsin, bal u şeker yemişsin Ballar balını buldum; kovanım yağma olsun! Ballar balını bulan Yûnus, gönlüne hitab sadedinde herkesi bu mânevî lutfun bahşedildiği dost kapısına, yâni Rabbe dâvet etmeye başladı: Gel gidelim can durmadan, sûret terkini urmadan, Araya düşman girmeden, gel dosta gidelim gönül Ölüm haberi gelmeden, ecel yakamız almadan, Azrâîl hamle kılmadan, gel dosta gidelim gönül! Gerçek erene varalım, Hakk’ın haberin soralım, Yûnus Emre’yi alalım, gel dosta gidelim gönül! Hakîkî ilim mektepte ve medresede alınan bilgiler değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun içindir ki Yûnus Emre Hazretleri, ilmi gâye edinmedi ![]() ![]() İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır? Okumakdan mânâ ne, kişi Hakk’ı bilmektir, Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir! Yigirmi dokuz hece, okursun uçtan uca, Sen elif dersin hoca, mânâsı ne demektir? Yûnus, bir gönle girmenin ehemmiyetinin idrâkindedir: Yûnus Emre der hoca, gerekse var bin hacca, Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir! O, mârifetullâh kitâbını okumuştur: Âlimler kitap düzer, karayı aka yazar, Gönüllerde yazılır, bu kitâbın sûresi Yaşanmaktan uzak gâfilâne bir ilim tahsîlini kabul etmez: Dosttur bizi okuyan, üstümüzde şakıyan Şimd’üç buçuk okuyan derin danışman olur ![]() Yûnus, zühdü, yâni dünyâya müstağnî kalma tavrını şöyle ifâde eder: Başında aklı olan ücrete amel itmez, Hûrîlere aldanmaz, göz ile kaştan geçer! Âriflere bu dünyâ hayâl ü düş gibidir Kendini sana veren hayâl ü düşten geçer! Yûnus Emre, yazmış olduğu şiirlerinde bu âleme âid günübirlik mevzûlara pek fazla yer vermemiştir ![]() ![]() O, her yerde, her şeyde ve her nefeste Allâh’ın zikrini duymuş, nice dilsiz zannedilen varlıkların harfsiz ve kelimesiz söyleyegeldikleri ulvî ve lâhutî sadâları işiterek terennümlerde bulunmuştur ![]() O: “Dünyâda garîb bir yolcu gibi ol!” hadîs-i şerîfine imtisâl eden garîb bir derviştir ![]() Acep şu yerde var m’ola şöyle garîb bencileyin? Bağrı başlı gözü yaşlı şöyle garîb bencileyin? Bir garîb ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar şöyle garîb bencileyin ! ![]() ![]() Hey Emrem Yûnus bîçâre, bulunmaz derdine çâre, Var imdi gez şardan şara şöyle garîb bencileyin! ![]() ![]() O, bu dünyâ hapishânesinde yaşanan gurbet hâlini ve bu hâl dolayısıyla karşılaştığı nice elem ve keder tecellîlerini, husûsiyle Hüsn-i Mutlak’dan ayrılığını bülbüle sitem ile şöyle ifâde eder: Sen bunda garîb mi kaldın, niçin ağlarsın ey bülbül? Yorulup iz mi yanıldın, niçin ağlarsın ey bülbül? Karlı dağlar mı aştın, derin ırmaklar mı geçtin? Yârinden ayrı mı düştün, niçin ağlarsın ey bülbül? Bir başka şiirinde de bu gurbet âleminde herkesin irfân ve esrâr-ı ilâhî iklîmine giremediğini ifâde sadedinde mâneviyat yolculuğundaki yalnızlığını ve ancak yâr ile mütesellî olduğunu söyler: Ben bir aceb ile geldim, kimse hâlim bilmez benim! Ben söylerim ben dinlerim, kimse dilim bilmez benim! Benim dilim kuş dilidir, benim ilim dost ilidir, Ben bülbülüm dost gülümdür, bilin gülüm solmaz benim! Varlığın aldatmacasından kurtulan Yûnus Emre Hazretleri, mal ve mülke, onlara esir olurcasına düşkün insanları ne güzel îkâz eder: Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan mülk de yalan; var biraz da sen oyalan! Hayatın kısalığını da bir beyitte hulâsa eder: Ana rahminden geldik pazara; Bir kefen aldık döndük mezara! ![]() ![]() Ayrıca bu aldanış mekânına konup göçenlerin hâlini ise ne güzel aksettirir: Yalancı dünyâya konup göçenler, Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Üzerinde türlü otlar bitenler, Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Kiminin başında biter ağaçlar, Kiminin başında sararır otlar, Kimi mâsûm kimi güzel yiğitler Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Toprağa gark olmuş nâzik tenleri, Söylemeden kalmış tatlı dilleri, Gelin duâdan unutman bunları Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Kimisi dördünde, kimi beşinde, Kimisinin tâcı yoktur başında, Kimi altı, kimi yedi yaşında, Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Kimisi bezirgân, kimisi hoca, Ecel şerbetini içmek de güç a! Kimi ak sakallı, kimi pîr koca Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Yûnus der ki gör takdîrin işleri Dökülmüştür kirpikleri kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler ne bir haber verirler! ![]() ![]() Yûnus Emre Hazretleri, bir “sehl-i mümtenî” (imkânsız derecede güç olan kolay söyleyiş) şeklinde terennüm ettiği şiirleriyle tefekkür ve tahassüs derinliği bakımından halkın rûhunu asırlarca besleyegelmiş feyyâz bir menbâdır ![]() ![]() “–Ne kadar basit! Elbette ben de böyle bir şiir söyleyebilirim!” gibi bir hisse kapılır ![]() Lâkin o kadar derin bir fikri böylesine basitçe ifâde etmek, her kula müyesser olabilecek bir kabiliyyet değildir ![]() Ete kemiğe büründüm Yûnus diye göründüm!” ifâdesi, buna güzel bir misâldir ki, bu küçücük cümle tasavvufu baştan başa hulâsa etmektedir ![]() Yûnus Emre’nin şiirleri tasavvufî bir derinlik arzettiği için onları zâhir bilgileriyle değerlendirip anlayabilmek mümkün değildir ![]() Yûnus bir söz söyledi; hiçbir söze benzemez! Câhillerin içinde örter mânâ yüzünü… Yâni Yûnus’un şiirlerine gömdüğü ince mânâlar, birkısım irfândan mahrûm olanlara gizli kalmaktadır ![]() Bir halk şâiri zannedilen Yûnus Emre, bazı şiirlerinden anlaşılan bir mâlumat olarak beyân ettiğimiz üzere aslında medrese tahsîli görmüş Arapça ve Farsça’ya vâkıf derin bir ilmî ve fikrî seviye sahibi bir şahsiyettir ![]() ![]() ![]() meşhuru: Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü, Bostan ıssı kakıdı; der; ne yersin kozumu? beytiyle başlayan şiirdir ![]() Bu muammâlı şiirin Niyâzî-i Mısrî Hazretleri tarafından yapılmış güzel bir şerhi mevcûddur ![]() Her ağacın bir çeşit meyvesi olur, her meyvenin de bir ağacı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre Pîr Hazretleri, erik, üzüm ve ceviz ile şerîat, tarîkat ve hakîkate işâret ederler ![]() Eriğin dışı yenir; içi, yâni kalın ve sert olan çekirdeği yenmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem yenir, hem de nice hastalıklara şifâ olur ![]() Şimdi bir kimse erik isterse, erik ağacından taleb etsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O halde zâhir ilmin fayda ve zararını bilmek isteyen şerîatten ve şer’î ilimlerden taleb eyler ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak bu üç hâlin başka başka yolları ve usûlleri vardır ![]() ![]() kenara bırakıp kendine göre bir yol tuttursa, bu, erik ağacında üzüm aramaya benzer ![]() Bostan ıssı, yâni bahçenin sahibinden murâd ise, mürşid-i kâmildir ![]() “–Niçin kozumu (cevizimi) yersin?” demesi, bir tenbîh ve îkâzdır ![]() Bununla mürşid-i kâmil: “–Niçin olmaz yere zahmet çeker, yorgun düşersin? Bu üç meyve bir ağaçta olmaz ![]() ![]() ![]() Burada rehbersiz bir şekilde kendi kendine bir yol tutturan kimseleri îkâz vardır ![]() ![]() Ancak önce bir bahçıvanın nezâretinde hangi meyvenin hangi ağaçta olduğunu bilmek ve ondan sonra elde etmek için gayret göstermek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() “–Nedir senin şu yaptığın?” diye tenbih ve îkâz ederler ![]() Hattâ Osmanlı devrinde böyle bir hamlıkla kendilerine işyeri açan kimselerin dükkânlarının derhal kapatılması bundandır ![]() ![]() ![]() Buradan alınacak ders odur ki, tasavvuf vâdîsinde ilerlemek isteyenler, kitaplardan az veya çok bilgi edinebilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim yedi asırdan beri olgunluk ve kemâl yolunda rehberlik eden Yûnus Emre, rehberini bulamamış olsa idi, ulaştığı mânevî rütbelere nâil olamayacak ve asırları içine alan hikmetli, derin, eşsiz ve müstesnâ şiirleri de vücûda gelmeyecekti ![]() ![]() Gel ey kardeş Hakk’ı bulayım dersen, Bir kâmil mürşide varmasan olmaz! Rasûlün cemâlin göreyim dersen, Bir kâmil mürşide varmasan olmaz! Nitekim kendisi de ancak bu şekilde ilâhî nîmetlere ve mânevî lezzetlere nâil olduğunu ifâde ile Cenâb-ı Hakk’a hamdeder: Hakk’dan inen şerbeti içtik elhamdülillâh, Şol kudret denizini geçtik elhamdülillâh ![]() ![]() Taptuk’un tapusunda kul olduk kapusunda, Yûnus miskin çiğ idik piştik elhamdülillâh! ![]() İşte bu sır ve hikmetler dolayısıyladır ki Hazret-i Yûnus Emre, Anadolu’nun en karışık ve buhranlı devrelerinde insanların derinliklerine nüfûz edip onlara bir tesellî pınarı, gönülleri âbâd eden bir feyz ve hayat iksîri olabilmiştir ![]() Yûnus’un, zâhire aykırı, kapalı ve mânâsız gibi görünen, ancak ehlinin anlayabileceği, bilhassa rumuzlu söylenmiş ve başlıbaşına kitaplar dolusu îzâhları içine alabilecek ifâdeleri çoktur ![]() Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir, Varıp anın üstüne evler yapasım gelir… Altında gayyâ vardır, içi nâr ile pürdür, Varıp ol gölgelikte biraz yatasım gelir… Yûnus Emre’nin burada ifâde ettiği hakîkat, sıratın kıldan ince kılıçtan keskin olmasına mukâbil mü’minler için durumlarına göre genişlik arzedeceğidir ![]() Diğer taraftan cehennem ateşi, mü’minlerin sırattan geçişi sırasında rivâyetlere göre şöyle haykıracaktır: “–Ey mü’min! Üzerimden çabuk geç, yoksa ateşimi söndüreceksin!” Bunun için Yûnus Emre: “Biraz yatasım gelir!” demekle, sıratta oyalanıp da cehennemin alevlerinin te’sîrini kırmak, böylece günahkâr mü’minlerin ateşin azâbını hissetmemelerini istemektedir ![]() Ayrıca bu sırrı anlayamayıp kendisi hakkında zâhiren ağır ifâdeler kullanmak suretiyle hayır murâd etmeyen gâfil ilim erbâbının mevcûdiyeti dolasıyla Yûnus, tevriyeli bir şekilde: Ta’n eylemen hocalar, hatırınız hoş olsun Varuben ol tamuda biraz yanasım gelir demektedir ![]() Burada Yûnus’un, kendisini cehennemlik yapan hocalara: “–Siz merak etmeyin; ben cehenneme girerim!” diye cevap vermesinin hikmeti, Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhü anh-’ın duâsındaki merhamet ve şefkat dolu şu samîmî niyettir: “–Yâ Rabbî! Benim vücûdumu cehennemde o kadar büyült ki, benden başkasına orada yer kalmasın!” Yûnus’un bundan sonraki ifâdeleri ise, bir kerâmet olarak anlatılır: Rivâyete göre onun vefâtından yüz yıl sonra Molla Kâsım adında bir zâhir âlim, Yûnus’un şiirlerini ele geçirdi ![]() «–Bunlar ne saçma sapan şeyler! » deyip ırmağa atmaya başladı ![]() Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sıygaya çeker bir Molla Kâsım gelir Bu sözleri okuyan Molla Kâsım, o anda gerçeği kavradı ve büyük bir pişmanlıkla: “–Eyvah! Ben ne ettim! Koca bir ummânın farkına varamadım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geri kalan şiirleri büyük bir itinâ ile muhâfaza etti ![]() ![]() Yûnus Emre, amellerine değil, Hakk’ın lutuf ve inâyetine güvenmeyi telkîn sadedinde şöyle der: Ne ilmim var ne tâatım, ne gücüm var ne tâkatım Meğer senin inâyetin, ide yüzüm ak Çalab’ım! Bu ifâdeler gösteriyor ki Yûnus Emre, ulaştığı mânevî büyüklükle aslâ kibirlenmez ![]() ![]() ![]() Büyük bir tevâzû ve mahviyet içinde şöyle der: Miskin Yûnus erenlere tekebbür olma toprak ol! Küllîsi topraktan biter, gülistandır toprak bana… Mânevî semereler için erenlerin kapısında toprak gibi olan Yûnus, tasavvuf yoluna girip de onun usûl ve erkânına riâyet etmeyen ve hakîkat yolculuğunu yanlış telâkkî ve tefsîr edenlerin durumlarına da son derecede üzülmekte ve onları, yâni müteşeyyihleri ve mukallid mürîdleri: Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil, Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil! Dervişlik olaydı tâc ile hırka Biz dahî alırdık otuza kırka diyerek îkâz etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Severim ben seni candan içeru; Yolum vardır bu erkândan içeru… Şerîat, tarîkat yoldur varana, Hakîkat, mârifet andan içeru… Beni bende demen bende değilem, Bir ben vardır bende benden içeru… Süleyman kuş dilin bilür dediler, Süleyman var Süleyman’dan içeru… Yûnus Hazretleri, Allâh’a, peygambere, erenlere ve bütün mahlûkâta karşı riâyet edilmesi gereken ilâhî ahlâk, yâni “edeb” husûsunda da hassastır ![]() Ehl-i diller arasında aradım kıldım taleb, Her hüner makbûl imiş; illâ edeb, illâ edeb! ![]() ![]() Hazret-i Yûnus da, Hazret-i Mevlânâ ve Şeyh Sâdî gibi gönlün Allâh’ın nazargâhı olduğu şuûrundadır ![]() Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil! Yetmişiki millet dahî elin yüzün yumaz değil! ![]() Bir başka şiirinde şöyle der: Ak sakallı pîr hoca, bilemez hâli nice, Emek yimesün hacca, bir gönül yıkar ise… Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönüle baktı, İki cihân bedbahtı, kim gönül yıkar ise… Bu hususta Yûnus Emre, âdetâ dünyâya gönülleri feyz ile yoğurmak, yüceltmek ve kaynaştırmak için gelmiştir ![]() ![]() Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, dünyâ kimseye kalmaz! Ben gelmedim dâvî için, benim işim sevî için, Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim… Dolayısıyla Yûnus Emre Hazretleri, insanları birbirlerine düşman eden en mühim şeyin ağızdan çıkan söz olduğu gerçeğine binâen ve herkesin bu hususta ciddî bir dikkat içinde bulunmasını îkâz sadedinde şu meşhûr ifâdeleri de terennüm etmekten müstağnî kalamamıştır: Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz! Hazret-i Mevlânâ’da “şeb-i arûs”, yâni “düğün gecesi” olarak tezâhür eden ölüm, Yûnus’da da aynı şekildedir ![]() “Mü’minler ölmezler! Bir memleketten başka bir memlekete naklolunurlar…” hadîs-i şerîfinin idrâkindedir ![]() Ten fânîdir can ölmez, gidenler geri gelmez Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil! ![]() ![]() O halde mühim olan bu diyârdan öteki diyâra giderken bizimle beraber gelen amellerimizin durumudur ![]() ![]() Rivâyete göre İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, hasta yatarken birkaç kişi kendisini ziyârete gelmiş ![]() ![]() “–Daha evvel nasıl oldu da evimin pek yakınındaki bu güzel mekânı görmedim?” diye eseflenmiş ![]() O sırada evinden bir vâveylâ ve feryâd koparak bir cenâzenin çıktığını görmüşler ![]() ![]() “–Ey imâm! Sen vefât ettin; artık burada kalacaksın!” demişler ![]() İşte Hazret-i Mevlânâ ve Hazret-i Yûnus’un dile getirdiği hakîkat! Ancak böylesine mânevî bir kazanç ile âhıret yurduna gidebilmek için dünyâ tarlasında şu fırsat demlerinde ciddî bir gayret içinde olmak gereklidir ![]() ![]() ![]() Çeşmelerden bardağun doldurmadan korısan, Bin yıl anda durursa, kendü dolası değil! Burada ifâde etmelidir ki Hazret-i Yûnus’un şiirlerini, mânevî bir perspektif yerine sırf zâhirdeki tecellîsi itibarıyla telâkkî eden birkısım gâfil kimseler, neşriyatlarında öteden beri Yûnus’un insana bakış açısını “hümanistlik” tâbiriyle dillerine dolamakta ve onu kendi aldatıcı ve sahte hümanistlikleri için kullanmaya çalışmaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O halde binbir zulüm ve anarşiye sahne olan bir dünyânın durumu, hiç şüphesiz insanların azgınlaşan nefsânî ihtiraslarına tâbî olarak aşk ve muhabbet gibi ferdi yükselten hasletlerden uzaklaşılmış olmaktandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun gerçek aşk sebebiyle: Nazar eyle ilerü, pazar eyle götürü, Yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü! şeklinde bütün mahlûkâtı kucaklayan beyânı, dünyânın neresinde olursa olsun her zâlim ve anarşiste onu dünyâ ve âhıret planında kurtaracak bir can simidi değil midir? Demek ki bugün, zulüm ve gaddarlıkta bulunanlar, Yûnus’un bahsettiği aşktan biraz nasîb alsalar, kurbanlarına revâ gördükleri eziyeti aslâ icrâ edemeyip onu kendi vicdan ve idrâklerinde hissedecekleri için adâlet ve merhametin bereketine nâil olurlar ![]() Yûnus Emre Hazretleri, Mevlânâ ile Şems arasında geçen mânevî alış-verişi Taptuk Emre Hazretleri’nin kapısında yapmıştır ![]() ![]() Yûnus Emre Hazretleri, hayatında iken üstâdı Taptuk Emre’ye karşı büyük bir muhabbet ve bağlılık göstermişti ![]() “Beni hocamın türbesinin yolu üzerine defnediniz!” Hayatı hakkında pek fazla malumat bulunmadığı gibi kabri hakkında da muhtelif rivâyetler vardır ![]() ![]() ![]() Bununla birlikte Eskişehir’in Mihalıççık kazâsına bağlı Yûnus Emre köyünde vefât ettiği ve oraya defnedildiği rivâyeti meşhur olmuştur ![]() Rahmetullâhi Aleyh! Yûnus Emre’nin vefâtından sonra yıllar geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü Yûnus: Yûnus öldü deyu salâ verirler Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez!” dediği gibi ölmemiş, sadece dünyâsını değiştirmişti ![]() Nitekim onun eserleri, îmân, ahlâk ve fazîlet sahibi gönüllerde hâlâ en canlı şekilde yaşamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi Hazret-i Yûnus, sahip olduğu mânevî makâmına ilâveten milletimizin âdetâ müşterek dehâsını temsîl etmekte, millî tefekkür ve tehassüsün en mükemmel bir semeresini ortaya koymaktadır ![]() ![]() Onun sihirli, rûhânî ve sırlı dili de, nâdiren Arapça ve Farsça kelimeler ihtivâ etmekle beraber sâde bir halk lisanı olarak yediyüz yıl sonra bile anlaşılabilmektedir ![]() Şeyh İsmail Hakkı, Yûnus hakkında: “Onun nazmettiği mârifetler, Türkçe lisanı üzere hiç kimseye nasîb olmamıştır ![]() ![]() ![]() Gerçekten Yûnus, yedi asırdan beri Türkçe konuşulan bütün memleketlerde gölgesini yaymış, câhil, âlim herkes tarafından şiirleri ezberlenir olmuştur ![]() ![]() Ancak pek hazîndir ki, bugün güzel Türkçemiz’e karşı sistemli bir şekilde âdetâ büyük bir suikast icrâ edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() İşitmemek mümkün mü? İşte rüzgâr mâzîden estikçe yedi asır öteden Yûnus Emre Hazretleri’nin şu selâmını hâlâ getirmektedir bize: Biz dünyâdan gider olduk; kalanlara selâm olsun! Bizim için hayır duâ kılanlara selâm olsun! Ne mutlu ardından böyle bir selâm bırakabilen gönül erlerine! Yâ Rab! Yûnus Emre Hazretleri’nin engin gönül iklîminden bizlere de hisseler nasîb eyle! Âmîn! -Asema yararlandığım kaynak: Kuran-ı kerim,tasavvufi kitaplar,büyük dua kitabı |
![]() |
![]() |
|