Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
halvette, hayat, tasavvufi, yaşananlar

Tasavvufi Hayat Ve Halvette Yaşananlar

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tasavvufi Hayat Ve Halvette Yaşananlar




Tasavvufi Hayat Ve Halvette Yaşananlar



“Sevgili dostum, iyi bil ki Allah sevdiği ve razı olduğu için seni başarıya ulaştırdıMurad ve mürîd O’nun nurudur Allah hiçbir kimseyi karanlıkta bırakmamış, hiç kimseye zulmetmemiştir Çünkü hepsinde kendisinden bir ruh, bir akıl bulunduğu gibi hepsi için de “kulak, göz ve gönüller” (Ahkaf,46/26) yaratmıştır” (S93)

“Zikir ateşi, “herşeyi yakıp yok eden”, (Müddessir,74/28) bir ateştir Girdiği evde (kalbde) şöyle der: “Ben varım artık benimle başka hiçbir şey olmayacak” Bu ise “La ilâhe illellah” (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur) anlamındadırEvde odun varsa onu yakar, odun ateş olurŞayet ev karanlık ise zikir nur olur, karanlığı yok eder, evi nura boğar Evde nur olunca ona zıt ve rakip olamaz, aksine zikir, zâkir (zikreden kişi), meşkur (zikredilen, Allah) dost olurlar”Nur üstüne nur” (Nur, 24/35) olur o zaman” (S95) “Meleklerin gelişi umumiyetle insanın arkasından, bazan da üstündendir Melekler topluluğundan ibaret olan sekînette (Bakara, 2/248; Tevbe, 9/26) böyledirSekînet kalbe iner O zaman kalpte bir rahatlık, doygunluk ve tatmin bulursun

“Bunda Peygamberin seninle beraber olduğunun alâmet ve işareti ise gayr-ı ihtiyarî olarak dil ile O’na olan salat ve selâmın devam etmesidir”(S99) “Yine birgün seher vakti halvette zikrederken meleklerin tesbihini işitmiştim Hakk Taâlâ sanki dünya semâsına inmiş, melekler de; babası kızıp kendisini döveceğini anlayan çocuğun “tevbe, tevbe” deyip korktuğu gibi korkan ve kurtuluşu taleb ve arzu eden hallerle sözlerini süratle söylemeye başlamışlardı Korku halleri şiddetlenen meleklerin “Ya Kadîr, Ya Kadîr, Ya Kadîr Ya Muktedir”, diye yalvarmalarını duydum” (S99-100)

“Saf hâtır-ı Hakk ise ilhamla olur, ilham sahihtir Gelen ilhama akıl, nefs, şeytan, kalp ve melek itiraz edemez, onu reddedemez Bu ilhâm bazen gaybet hâlinde iken gelir O zaman daha net bir şekilde hissedilir ve zevk hâline daha yakın olur Bundaki sır ve incelik, Hakkânî havâtırın ilm-i ledünn (marifet, keşf, ilham) olmasıdır Yani ilham gerçekte hâtır değildir,Allah’ın ruhlara “elest bezmi”nde “Ben sizin Rabbınız değil miyim”diye hitabettiği (A’raf, 7/172) ve “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara, 2/31), âyetinin işaret ettiği ezelî ilimdir Ruhlar da bunu böyle öğrendi Ruhlar, ilm-i ledünnîyi şu anda da öğrenmek durumundadırlar Ancak bu ilim, bazan vücut ve varlık karanlığı ile örtülür” (S100)

“Bir kere gaybet hâlinde iken HzPeygamberi yanında Hz Ali olduğu halde gördüm Hemen koşup Ali’nin elini tutup musafaha ettim O anda bana ilham geldi: Resûlullah’tan gelen haberlerde şöyle bir şey işitir gibi oldum: “Kim Ali ile musafaha ederse Cennete gider” Döndüm HzAli’ye “Bu hadis sahih midir?” diye sormaya başladım “evet Resûlullah (sa) doğru söylemiştirBenimle musafaha eden Cennete girer”, dedi” (S100-101)

“Tâbi ve uydu ruhlar şerefli ruhlardan bilgi alırlar Bu öğrenme şu anda da devam etmektedir Fakat bu şehadet âleminde değil gayb âlemindedir Velîlerin ruhlarının peygamberlerin ruhları karşısındaki durumu gibi

“Ebu Hasan Harakani (öl 425/1033) şöyle diyor: “Bir gün öğle üzeri arşa yükseldim, tavaf etmeye başladım Bin veya bine yakın tavaf ettim Bu esnada arşın etrafında, tavaflarını beğenmediğim halde benim tavaflarımın süratinden şaşıran sakin ve mutmain bir topluluk gördüm ve sordum:

-Kimsiniz, tavafınızdaki bu soğukluk ve ağırlık nedir?

-Biz meleğiz dediler, biz nuruz, tabiatımız böyledirBundan daha farklı bir şey yapmaya gücümüz yetmez, dediler Bu defa onlar:

-Sen kimsin, tavafındaki bu sürat ve hareket nedir?

-Ben dedim, insanoğluyum Bende nur ve nâr özelliği vardır Süratim ise şevk ateşinin sonucudur” (S101)


“Yüce Allah bazan, işindeki incelik ve hikmetin gereği olarak şeytan vasıtası ile kullarını kurb makâmına ulaştırır Bu şöyle olur: Şeytan halka karşı riya gayesi ile o kulların kalplerine ibadet sevgisini yerleştirirBöylece onlar da halkın iltifatı için ibadet ederler Halkın onlara iltifatı ve ilgisi arttıkça ibadete olan rağbetleri de artarBunun tadını aldıktan sonra gerçek kulluğun deryasına dalarlar Diğer taraftan ibadet sadece Hak için olmak ister, başka türlü olmaktan imtina eder İşte bu şekilde zikirlerle Hakk’a ibadet etmenin lezzetini tadarlar”(S102)

“Birgün halvette yalnız olarak zikirle meşgul olurken şeytan geldi Halvet ve zikir hayatımı karıştırıp bozmak için hile ve tuzaklarını artırdı O anda elimde bir himmet kılıcı hasıl oldu Ucundan kabzasına kadar üzerinde: “Allah”, “Allah” kelimeleri yazılı idi O kılıçla, insanı meşgul eden ve Allah’ı zikirden alıkoyan hâtıraları kovuyordum O anda kalbime “Hıyelu’l-merîd ale’l-mürîd” (Azgın şeytanın mürid için kurduğu tuzaklar) ismi ile halvette bir kitap yazmak hatırıma galdi, (kalb hâtırı) Şeyhim izin vermeden böyle bir eser yazmam sahih olmaz, dedim Benim şeyhim arasındaki rabıtanın sıhhatli olması sebebiyle sesini işittim Şöyle diyordu: “Bu hâtırı bırak Şeyhime gaibte (rabıta yolu ile) danıştım Allah bundan uzaktır bu hâtır şeytandandır Şeytan, kendisine merid (azgın ve inatçı gibi çirkin ve kötü) bir isim verdi Böylece şeytan kendine sövmez (kötü isim vermez) zannettin onun böyle yapacağını uzak bir ihtimal saydın Gayesi seni (kitap yazmakla) meşgul edip Hakk’ı zikirden alıkoymak ve işini sarpa sarmaktır

“Gönlünün fezasında veya kalbinde bir hâtır hissettiğin zaman hemen şeyhinle müşavere et O, bu hâtır-ı Hakk’tır derse, bil ki, o öyledir Bu hâtır-ı nefsdir ve şudur, budur dediği zaman iyi bil ki onun söylediği doğrudur İşte zevke ulaşıncaya kadar senin için kaide bu yol ve usûldür” (S103)

“Tasavvufî hayatın başlangıcı sonuna nisbetle böyledir Şüphesiz ki onun da başı hastalık sonu sıhattır Zira başlangıçta kalp hastadır Hassas ve titiz tabib durumunda olan şeyh tarafından tedavi edildiğinde sıhhate ve selâmete kavuşur Bu sebeple (ibtida halindeki sâlik) başlangıçta ibadetteki lezzeti acı, günahtaki acılığı da tatlı bulur


Velayet mertebesine ulaşan havvastan (namaz ve oruç gibi) günlük ibadet yapma sorumluluğu kalkar mı?


Teklifin, meşakkat mânasına gelen külfetten alınmış olması mânasında evet, düşer Zira velîler külfet ve meşakkat söz konusu olmaksızın ibadet ederler, tersine ibâdetten zevk alır, bundan hoşlanırlar (Bu anlamda teklif düşer)” (S104)“Şüphesiz ki namaz bir münacaattır Lâkin âbid
şeytana muvafık, Rahman’a muhalif olduğu sürece münacaatın lezzetini tadamaz, aksine ona yük olur meşakkat veriri Zira muhalifin münacaatı beden için zor ve güçtürFakat âbid Rahman’a muvafakat, Şeytan’a düşmanlık etti mi, onun hakkında münacaattır Lezzetlerin en iyisi de budur Namaz, sevgili ile sohbet halini alırEn lezzetli şey işte budur

“Hadramî’nin şöyle dediği rivayet edilir: “Bir kısım insanlar ‘benim hululî’ olduğumu söyliyorlar Ben ise kullardan tekliflerin düşeceğini söylüyorum Peki Allah’tan başka bir varlık görmediğim halde nasıl ‘ben hululî’ olabiliyorum? Çocukluğumdan bugüne kadar hiç kaçırmadığım virdim ve zikrim olduğu halde teklifin düştüğünü nasıl söyleyebilirim? Evet ama ben şunu demek istiyorum: Allah’ın has kullarının ibadetinde külfet yoktur

“İnsan uyuduğu, az da olsa vücudun ağırlıklarından kurtulduğu ve vücut denizi ile duyguları kapandığı zaman, göz, kulak, tatma, ağız, el, ayak ve diğer bir beden nevinden, gayb âlemine başka duyu organları açılır (O bu organlarla ) görür ve işitir Gaybdan yemek alır ve yer Bazen yemekten sonra uykudan kalktıktan sonra bile ağzındaki bu yemeğin tadını bulur Konuşur, yürür, tutar, uzak yerlere gider, uzaklık onun için engel teşkil etmez Ve o vücut, bu vücudumuzdan daha mükemmeldir” (S105)

“Muhayyile gücü bir mânayı, o mânaya lâyık bir kıyafet içinde tahayyül eder, tasavvur gücü o mânaya sûret ve şekil verir, Meselâ adî bir düşman köpek suretinde, haysiyetli bir düşman aslan şeklinde, büyük bir adam dağ biçiminde, padişah deniz tarzında , faydalı bir adam meyveli ağaç şeklinde, faydasız adam meyvesiz ağaç biçiminde, fayda ve rızık yemek halinde, dünya necaset ve koca karı vaziyetinde tasavvur edilir, böyle suretlerde görülür Tabir ilmindeki sır işte budur” (S106)

“İlk İstiğrak, ziriden vücudun istiğrakıdır Bu da sadecce vücut ve varlıktaki habis ve pis parçaların yok edildiği, tayyib ve iyilerinin bırakıldığı zaman vukua gelir O zaman varlığın zikrini işitirsin Her parça ve zerreden, borazanın üflemesi veya davulun sesi gibi zikir sesini duyarsın Bunların zikri tam düzgün olunca, bu ses bal arısının vızıltısı haline gelir” (S107-108)

“Düzgün hale gelmeden (İstikâmet) evvel, zikir baş dairesinde vukua gelir Çünkü baş yüksek yerdedir Oradan, kös, boru ve debdebe sesleri işitirsin Zikir bir sultan ve kraldır Debdebe ve şaşaası her gittiği yerde kendisiyle beraberdir Nice kereler bu durum, delirme ve ölüm tehlikesi oluncaya kadar devam eder Fakat sâdık kimselere böyle durumlar zarar vermez

“Yine halvette zikrederken, şiddetli bir baş ağrısı ile beraber, bu tip sesler duydum Halbuki ben, bu hususta sâdık ve samimi idim, o huzurdaki ayakların toprağına kendimi feda etmiştim Bu ses ve sıkıntıları şeyhime anlattım “Ölmeden ve aklını oynatmadan önce hemen halvetten çık, zikri bırak”, dedi Ben, “Yolda iken ölmem, herhangi bir (tasavvufî makâmda ve) konakta ,iken ölmemden daha iyidir”, dedim Bunun üzerine şeyh: “Ben şu andaki iç durumumdan haber veriyorum Yok eğer bu yolda canını feda etmeye samimi olarak azmetmiş isen, bu gibi şeylere neden aldırıyorsun”, şeklinde karşılık verdi Bu durum ve sıkıntılar-Allah bu düğmeyi çözünceye kadar- bir hafta devam etti Zikir tekrar başıma doğru indi, yerleşti Mutluluk, nefsin istekleri, ruhların lezzetleri ve kalplerin güzellikleri zuhûr etti” (S108)“Bu davul ve boru seslerini muteakıp çeşitli tonlarda sesler duyarsın Su şırıltısı, rüzgâr sesi, yanmak üzere olan ateşin çatırdısı, geyik sesi, at ve yavrusunun uyurken çıkardığı ses, fırtınalı havalarda rüzgârın salladığı ağaç yapraklarının çıkardığı ses vs gibi” “Yer, gök ve ikisi arasındaki şeyler bu unsurlardandır İşte bütün bu sesler, sözkonusu cevherlerin, unsurların zikirlerinden ibarettir

Bu sesleri işiten kimse Allah’ı her lisanla (bütün varlıkların çıkardıkları seslerle) tesbih ve takdis etmiştir” (S108)

“İkinci İstiğrak Bundan sonra zikir, başın yan tarafından daireye benzer yuvarlak bir kapı açar Buraya yukardan önce bir karanlık, sonra bir ateş daha sonra bir ateş daha sonra da bir yeşillik iner Karanlık vücudun karanlığı, ateş zikrin ateşi, yeşillik ise kalbin yeşilliğidir”(S109) “Kalp bu esnada ferahlık hisseder (bağlarından çözülür) Sıhhatlı olması halinde Rabb (cc)a rağbet eder Bu istiğrak fenâ anlamındaki istiğrak değil, kalpte meydana gelen zikrin istiğrakıdır Kalp, bir kuyu, zikir ise içindeki suya sarkıtılan ve su çıkarılan, boşaltan bir kova gibi hissedilir Bu anda organlarda uçma (hissi) meydana gelir, alışılmışın dışında zaruri hareketler görülür, titreyen kişinin (refleks) hareketleri gibi

“Sen ne zaman zikirden susarsan, sükût haline geçersen, göğüsteki kalp zikir taleb etmek için harekete geçer Tıpkı ana karnındaki çocuğun hareketi gibi” “Kalbin zikri, arı vızıltısına benzer Ne çok yüksek perdeden karışık bir ses ne de aşırı derecede alçak ve gizli bir ses!” (S109) “Kalbte meydana gelen zikrin alâmet ve işareti, önünde süratli bir şekilde nur saçan bir menba müşâhede etmendir” (S109)

“Bir başka alâmet ve işareti şudur: Zikir sağ tarafı, açar ve orayı damgalar Tıpkı sende bir çıban çıktığı zaman bıraktığı iz gibi bir işaret bırakır Ve oradan zikir nurları fışkırır Sonra bu iz döne döne kalpteki zikir işinin yanına varır, zikirle beraber kalp hizasına varır Oradan yandan arkaya doğru bir dönüş yapar”(S109)

“Üçüncü İstiğrak Zikrin sırra düşmesidir Bu da Mezkûra (Allah’a) ulaşan zâkirin zikirden gayboluşudur Onda gark, olması ve aşk şaşkınlığı içinde bulunmasıdır Bunun alâmetlerinden biri, sen zikri bıraksan bile zikrin seni bırakmamasıdır Bu sana gaybet hâlinden huzûr haline geçişini hatırlatmak için zikrin sende, iç dünyanda uçmasıdır Bir başka alâmeti de zikrin başını ve diğer organlarını bağlamasıdır” “Şu halde huzûr hâli olmaksızın harflerle yapılan zikre, dilin zikri; kalpteki huzûrun zikrine kalbin zikri; mezkûrda huzûrdan gaybet zikrine sırrın zikri denir

“Zikrin –sadece dil ile söylense bile – büyük bir saltanatı (ve kudreti) vardır Fakat vücut ve varlığın perdeleri, zikir saltanatının perdelerinden daha kalın ve kuvvetli olduğu için onun yanında zuhûr etmesi mümkün değildir İşte Seyyar, uyku veya gaybet hâli ile vücudu sözkonusu perdelerden soyununca vücudun bu zayıf halinden istifade ile zikir sultanı ortaya çıkar” (S110)

“İyi bil ki, seyr ü sülûkun sonunda yüzde zuhûr eden bir takım daireler vardır Her sağa ve sola bakanda görülen nurdan yapılmış iki göz dairesi bunlardandır İki göz ile iki kaş arasından zuhûr eden Hakk’ın nuru dairesi de bunlardandır Yalnız bu dairenin – gözde olduğu gibi- ortasında nokta yoktur” (S111-112)

“Birgün halvette iken gaybet hâline girdim Sonra yükseltildim, doğan bir güneşin önüne kadar getirildim Onun şiddetli ve büyük kuvvetine göğüs gerdikten sonra güneşe sokuldum Sonra bunu şeyhim Ammar Yasir’e (Öl582/1186) sordum “Allah’a hamdolsun” dedi “Ben de bu gece ikimiz birlikte Mekke’ye gittiğimizi gördüm Güneş göğün tam ortasında olduğu bir sırada Mekke’de Harem-i Şerifte bana şöyle dedin:

-‘Ey Şeyh ben kimim?’ ‘Beni tanıyor musun?’

-‘Sen kimsin’, dedim Bunun üzerine sen:

-‘Ben gökteki şu güneşim’ diye karşılık verdin

“Kudsî ruh latîftîr, semavîdir Himmet kuvveti ile dolup taştığı zaman, semâya bitişir ve semâ onda garkolur” (S112)

“Gaybet hâlinde iken müşâhede ettiğin gökyüzünü;semâyı şu gördüğün semâ zannetme Gayb âleminde daha latîf daha yeşil, daha saf daha parlak sayısız ve hesapsız gökler vardır Kendi iç saflığını artırdıkça ve ilerlettikçe gökyüzü de sana daha açık, güzel ve saf görünür Bu durumun Allah’ın safasını seyredinceye kadar devam eder Allah’ın safasında seyr, seyr-ü sülûkun sonudur Aslında Allah’ın safasının sonu yoktur

“İyi bil ki Allah’ın bir takım mahdar (mazhar,meclâ ve tecelligâh) ları vardır Bunlar sıfatların tecelli ettiği yerlerdir Bir mahdarı, öbür mahdardan hâlinle ayırdedebilirsin Bu makâma yükseldiğin zaman, elinde olmaksızın dilinden o mahdarın ve mazharın onunla ismi ve sıfatı çıkıverir Sonra mahdarı ve mahdarın sıfatına ulaşırsın” (S113)

“Hakk’ın her sıfatından da kalbin bir hissesi vardır Dolayısıyla bu sıfat kalpteki nasip ve bölümü vasıtasıyla tecellî eder Bu suretle sıfatlar sıfatlar için, zâtlar zâtlar için tecellî eder” (S114)

“Yüz dairesi saf ve temiz hâle gelince- su kaynağının parlaklığı ve berraklığı gibi-nur saçar İki kaş ve iki göz arasında olan bu nur kaynağı sebebiyle Seyyar nur kaynağını kendi yüzünde hisseder Daha sonra yüz tamamen nura garkolur, önünden yüzünün hizasına kadar olan kısmı böylece nurdan bir yüz olur”“Daha sonra bu saflık ve safiyet bütün bedeni kaplar ve önünde kendisinden nurlar çıkan bir şahıs müşâhede edersin Seyyar bu anda, vücudunun her yerinden bu şekilde nurlar fışkırdığını hisseder Nice kereler olur ki bütün benlik perdeleri ortadan kalkar İşte o zaman bütün bedeninle bütünü ve küllü görürsün

“Basiretin açılışı gözden başlar Sonra sırayla yüz, göğüs, daha sonra ise bütün vücutta ortaya çıkar Önündeki bu nuranî şahıs sûfilerce “mukaddem”, “şeyhu’l-gayb”, ya da “mizanu’l-gayb” diye isimlendirilir” (S115)

“İyi bil ki, melek, nefis ve şeytan senden ayrı ve senin dışında bir varlık değil, aksine sen onlarsın Bunun gibi, yer, gök, Kürsî, Cennet,Cehennem, hayat, ölümde senin dışında olan şeyler değil, sende bulunan şeylerdir Seyredip saflaştığın zaman bu (sır) sana açıklanacak inşaallah

“İyi bil ki “Allah yerin ve göklerin nurudur” (Nur,24/35) Peygamberin nuru O’nun izzet nurundan, velîlerin ve müminlerin nuru ise peygamberin nurundandır Demek ki nur ancak Allah’ındır Şu iki âyetin sırrı da budur: “İzzet isteyen kimse bilsin ki izzet (şeref, kuvvet) Allah’ındır” (Fatır, 35/10);

Şeref Allah’ındır, Peygamberlerinindir,müminlerindir” (Münafikûn, 63/8)” “Alın hizası bu noktaların görülmesine tahsis edildiği için ancak orada görülebilir Çünkü görüş buradan yapılmaktadır” (S116)

“Gayb âleminde Allah Taâlâ’nın yazdığı kitaplar vardır Bir kısmı noktalarla, bir kısmı hareketlerle, bir kısmı da harflerle yazılmıştır” “Seyyar önce-Kur’ân gibi-yazılan, anlaşılan ve idrâk edilen kitaplar görür Sonra sır vaki olur Onu bazan da vücut ve varlığın unutturucu karanlığından dolayı onu anlıyamaz Sonra kare ve daha başka şekilde hareketlerle yazılan kitaplar görür Onları anlar ve okur, böylece ilm-i ledünnîyi öğrenir Tekrar vücuduna döndüğü zaman hepsini unutur Fakat kalbindeki bu anlayışın tatlılığı devam eder” (S117)

-Asema
Yararlandığım kaynaklar: Tasavvufi kitaplar,kuran-ı kerim,büyük dua kitabı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.