08-06-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Latifelerin Açıklanması Ve Zikri
Latifelerin Açıklanması ve Zikri
Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on latifeden oluşmuştur Bunu beşi emirler ( melekut) aleminden, diğer beş tanesi de madde ( mülk) alemindendir
Emir alemi arşın üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allahu Teala?nın ( c c) emriyle yaratılmıştır
Alem-i mülk, alem-i halk denen madde alemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile anlaşılabilir
Emirler aleminden olan beş latifeden biri insani kalb?dir Madde aleminde yer, insanın sol memesinin dört parmak altındadır İkincisi insani ruh olup sağ memenin dört parmak altındadır Üçüncü sır?dır ve sol memenin iki parmak üstündedir Dördüncüsü hafa ismini alır, sağ memenin iki parmak üstündedir Beşincisi boyun çukurunun iki parmak altında bulunan ahfa?dır Bu latifeler İmam-ı Rabbani (k s) Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır Bunların varlığını keşif sahipleri de söylemektedir Çünkü bu latifeler esas yerlerine döndükten sonra yerleri boş olarak görülmektedir
Gerçekten Allah-u Teala (c c) bu latifelere kendi Rabbani kemalatından kemaliyet ( olgunluk) ve yetenek vermiştir Bunlar emir aleminden madde alemine taşındıktan sonra, insan bedenine konulurken, nefis onların nurlarını karartmış, kemalat ve yeteneğini de eksiltmiştir Allah-u Teala?nın ( c c) latiflere verdiği kemalat şu şekildedir
Kalb için zati tecelli ve huzuru yaratmıştır
Ruh için zati sevgi ve cezbeyi yaratmıştır
Sır için zati vahdeti ( Cenab-ı Hakk?ı (c c) bir bilmek) yaratmıştır
Hafa için istiğrak?ı ahfa için izmihlal?i yaratmıştır
İstiğrak : Duygularla ve düşünceyle anlaşabilen tüm varlıkları, dağılmaksızın Allah-u Teala?nın ( c c) Zati tecellisine batmış olarak; O?nun yüce zatını ise bütün yaratılanı kuşatmış olarak görmek ve anlamaktır Suya dalmış kişinin su, suyunda o kişi olmadığı gibi, suya dalan kişi dalışının derinliğinde görülmez İstiğrak halinde kul kuldur, Rabb de Rabb?dır Yani istiğrak halinde Allah-u Teala ( c c) ger ekten değil de, belirme ve ululuk yönünden tüm varlıkları kuşatmış olarak algılanır
İzmihlal ( Kaybolma, dağılma) : Tüm eşyayı Allah-u Teala?nın ( c c) ilahi varlığında dağılmış ve yok olmuş olarak görmektir Bu suyun sütün içinde kaybolduğu gibidir Fakat bu da gerçek birleşme değildir Zira yaratılanla yüce yaratıcısının birleşmesine inanmak açıkça küfürdür Allah-u Teala?nın (c c) varlığı kuvvetlidir, hükümrandır, mutlaktır ve yaratılanların varlığı esastır
Yaratılanlar ise O yüce varlığın gölgesidir, zayıf ve sonradan olmadır Biz özellikle kalbin O?na ileri derecede bağlı olması nedeniyle bu tanımlamayı kullanıyoruz, yoksa birleşme söz konusu değildir
Latifeler insan bedeniyle birleşince, nefs emirler aleminden olan beş latifeyi karartmış nurlarını söndürmüş ve feyz alma kapısını kapatmıştır
Bu kötü olay şunlara neden olmuştur :
Kalbin zati sevgisi ve huzuru dünya sevgisine, huzuruna ve olaylara bağlı kalmaya dönüştü
Ruhun zati sevgisi dünya sevgisi ve nefsin hırslarına dönüştü
Sırrın vahdeti ( birlik duygusu) nefsin kendini tek varlık olarak görmesine dönüştü
Hafa?nın istiğrakı dünyanın hazlarına dalmaya dönüştü
Ahfa?nın izmihlali ise dünya hırsına dalmaya ve dünya uğruna kendini yok etme durumuna dönüştü
Bunların sonucunda nefis kendi isteklerinden başka tüm kemalatları unutulmuş ve umursamaz olmuş; sadece kendini görür hale gelmiştir
Madde aleminde olan beş latifenin temel özelliği eksiklik; karanlık ve kusurdur
Dört unsur (elaman) toprak, su, ateş ve hava ile nefsi emareden oluşan bu beş latifenin özellikleri şunlardır
: Toprak elemanlarının eksik yanı ibadetlere ilgisizlik, emirlere uymamak, yasakları yapmaktır
Su elemanının eksik yanı nifak ( iki yüzlülük) tır Bu suyun bulunduğu kabın rengi ve şeklini alması gibidir İyi kişiler yanında iyi, kötü kişiler yanında kötü olur
Ateş elemanın eksik yanı nefsi sevmek ve onun uğruna kızmaktır Bundan da çekememezlik, hırs ve şehvet ateşi doğar
Hava elemanının eksikliği kibirdir Bu da tüm yaratıklardan kendini üstün görerek Hakk?a sırtını dönmektir
Nefsi emmarenin eksiği ise Allah (c c) korusun- ilahlık iddiasıdır ( Nefsin Tanrı olduğunu ileri sürmesidir )
İşte kalbin tüm hastalıklarının nedeni bu eksikliklerdir
Cenab-ı Hakk ( c c) bir kulunu doğru yola getirmeye dilerse kerem ve iyiliğinden cezbe verir ya da razı olduğu işler yaptırır; bundan da yine cezbe doğar Cezbeden başka, kulunu nefis kemalata ermiş ve başkalarını kemale erdirebilen bir mürşidi kamille karşılaştırır; bu zatta onu olgunlaştırarak gerçeğe erdirir Bu mürşidi kamil latifelerin üzerindeki kötü etkisi kaybolur Latifeler asıl makamlarına dönmeyi isterler ve sonuçta ilk kemallerine kavuşurlar Bu kavuşma yüce bir yolculukla olur: Yeryüzünden kalbin makamı olan arş?ın dış yüzüne kadar dokuz bin yıldır Kalbin makamından emir alemindeki ruhun makamına kadar dokuz bin yıllık uzaklık vardır Böylece her makam arası dokuz bin yıl olduğuna göre yeryüzü ile ahfa latifesinin makamı arası kırk beş bin yıllık uzaklıktadır
Ahfa latifesini makamı emir ( melekut) aleminin sonudur Daha sonra latifeler emirler aleminden Allah ( c c) sıfatlarına doğru yükselme başlar Çünkü sıfatlar alemi emirler aleminin aslının aslıdır Sonra sıfatlar aleminde isimler alemine sonra şuun ( olaylar) alemine, oradan da ilahi zat?a yükselirler Ancak sıfata kadar makamla ondan sonrasına da hal ile yükselme gerçekleşir Makamla yükselme süreklidir ve kişiliğe mal olmuştur; sabit ve değişmeyerek devam eder Hal ise bunun tersinedir, gelip geçici bir durumdur, kişilik yapısına mal olmuştur
Latifeler makam ve kemallerine (asıl yerlerine ) vardıkları zaman kalbin kemali olan tam huzur; ruhun kemali olan tam cezbe; sırrın kemali olan tam birlik ( vahdet); hafa?nın kemali olan tam yokluk ( benlikten arınma) ve ahfa?nın kemali olan tam izmihlal ( ilahi varlıkta kaybolma) kendiliğinden gerçekleşir Bazen bu latifeler asıl yerlerine vardıkları halde mürit bunu bilmez ve yorgunluğunu anlamaz Fakat bu varışın belirtileri vardır ve bunlar Nakşibendi kitaplarında etraflıca açıklanmıştır
Bazen latifelerin bir kısmı ilerler, diğer kısmı ilerlemez Yalnızca tam cezbe veya cezbe olmaksızın tam huzur olabilir Buna seyr-i fillah ( Allah?ta (c c) ilerleme), seyr-i ulvi ( yüce ilerleme ), seyr-i cezbe ( cezbe de ilerleme) ve seyr-i afaki ( ufuklarda ilerleme) denilir Bu durumda birçok kez mürid sahiv ( ayıklık) için mahiv ( yok olma) olur Hatta kendisine görülenlerin ve hallerinin artışından dolayı kalbini ileri derecede gayesine bağlayan mürit dünya ve ahiretle ilgili işlerini unutur Bu durumda nefy ve isbat zikrinin zamanı gelmiş demektir
|
|
|