08-06-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gerçek Tasavvuf Erbabı Ashabın Temsilcileridir
Gerçek Tasavvuf Erbabı Ashabın Temsilcileridir
Tasavvufun Çağrısı ve Gençlik
ASLINDA tasavvuf bir çağrıdır ve bu çağrının ilk muhatapları da gençlerimizdir Çünkü benim anlayışıma göre Dr Abdüşşekür' un da belirttiği gibi tasavvuf ahlaktır Hem de öyle bir ahlak sistemi ki, insanı mal sevgisinden, nefsin kötü tesirlerinden korur Zira insan, kalbi ve ruhuyla Allah'a yöneldiği zaman Allah ona nefsine hakim olabilme imkanı sağlayacak gizli bir manevi güç verir Biz ne zaman ahlaktan bahsetsek Rasûlullah (s a)in ahlakını anlatırız O'nun ahlakı ise Kur'an'dır Bu noktadan hareketle biz gençlerimizi Kur'an-ı ezberlemeye teşvik etmeliyiz "Hükümet bütün okullarda Kur'an'ı ezberlemeyi icbar etmelidir" dememize imkan yok Fakat, dinî dernek ve cemaatler , bunun faydasını görerek Kur'an ezberlemeyi yaygınlaştırmalıdırlar Nitekim Dekahliye vilayetinde böyle bir dernek kurulmuş Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak okullar açılmış ve ana okulundan liseye kadar Kur'anı ezberleyecek bir eğitim sistemi geliştirilmiştir Biz Kur'an eğitiminden sonra bu gençlere cemiyette gerekli olacak tasavvufi bir eğitim de verebilirsek çağrı görevimizi yapmış oluruz Çünkü bugün cemiyetimizde mevcut masonik cereyanlara ve Rotary kulüplerine karşı en faal mücadele tasavvufla yapılabilir Zira bu tip dernekler amme hizmetleri ve sosyal faaliyetlerle halkın içine sızmaya çalışıyorlar Tarikat mensupları da halka yaklaşmakta en ehil olan kimselerdir Bu yüzden tasavvuftan bu konuda iyi istifade edilmelidir
Dr el- Hüseyni Ebu Ferha
Gerçek Tasavvuf Erbabı Ashabın Günümüzdeki Temsilcileridir
BEN İslâmı yerden göğe doğru uzanan bir merdivene benzetiyorum Kelime-i şehadeti söyleyen herkes bu merdivenin üstündedir Fakat bu merdivenin çeşitli basamakları vardır Tasavvuf bu merdivenin en üst basamağıdır Gerçek Tasavvufun kaynağı Kur'an ve sünnettir Sufi, diğerlerinden ubudiyetindeki sadakatiyle temayüz eder
Sufi kendisin de bir varlık görmeden bütün mahlukatı Allah'ın kulu olarak görür ve inanır ki kul kendine veya başkalarına ait hiçbir işi görmeye kadir değildir İnsanoğlunun derecesi ve ilmi ne kadar yükselse bir daneyi bile yaratmaya kadir değildir O Rabbinden razıdır O'nun kaza ve kaderinden de hoşnuttur Allah'ın emirlerini Kur'an ve sünnetin gösterdiği şekilde ifa ve icra eder, farzların dışında nafilelere de devam eder Her farz cinsinden nafile ibadet vardır Kelime-i şehadetin nafilesi de zikr-i ilahiye ve tevhid zikrine devam etmektir Bu yüzden mutasavvıflar müridlerini her zaman ve mekanda devamlı surette ve muhtelif şekillerde Hakk'ın zikriyle meşgul olmaya teşvik ederler Ubudiyet anlayışı kemaline ulaşıp, insan kendisinde bir varlık görmemeye ve bütün mahlukatı Cenab-ı Hakk'ın kulu olarak görmeye başlayınca Allah'ın yarattığı hiçbir varlığın diğerine ne bir fayda ne de bir zarar veremeyeceğini anlamaya başlar Böyle olunca da şu ayet-i kerimenin manası tahakkut etmiş olur: "Siz beni zikredin ben de sizi zikredeyim Bana şükredin, nankörlük göstermeyin " (el-Bakara, 2/152)
Günümüzdeki gerçek tasavvuf erbabı, bu ümmetin selefi dediğimiz ashab-ı Rasûlullah'ın temsilcileri durumundadır Nafile ibadete itina ederek Hak dostu olanları hatırlamak gerekir Nitekim hadis-i kudside şöyle buyurulur: "Benim velime düşmanlık edene ben harb ilan ederim " Esas mes'ele ortaya çıktıktan sonra Cenab-ı Mevla, kulunu manevi makamlara yücelten hasletleri şöyle beyan buyurur " Kulum bana benim kendine farz kıldığım şeylerden daha sevimlisiyle yaklaşamaz, Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder Ta ki ben onu severim Ben onu sevince onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli olurum "
|
|
|